Be gibi şehir ve kaleleri kendisine bırakması şartıyla Haiep'i Mahmûd'a testim etti



Yüklə 1,09 Mb.
səhifə24/26
tarix15.09.2018
ölçüsü1,09 Mb.
#82133
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   26

Hasan Paşa 21 Temmuz 1602 tarihin­de Belgrad'dan İstolni Belgrad'a hareket etti ve otuz dört günlük kuşatmadan son­ra Budin muhafızı Lala Mehmed Paşa'nın da yardımıyla kaleyi geri aldı. Daha sonra Erdel'i Avusturyalılar'dan kurtarmak için kendisinden yardım isteyen Erdel Prensi SzĞkely Mozes'in ricasına uyarak Budin'e

gitti. Bir süre Gürzilyas (Ğellert) tepesi eteğinde kaldı. 22 Eylül günü Peşte ova­sına geçti. Buradan da Erdel'e gitmek is­teyince aralarında Budin Beylerbeyi Ka-dızâde Ali Paşa'nın da bulunduğu birçok kimse Budin'den ayrılmasının düşmana fırsat vereceğini söyledilerse de onu fik­rinden caydıramadılar. Gerçekten Hasan Paşa, daha Tİsa nehrini Szolnok mevkiin­de kurdurduğu köprüden geçip konak­çılarının Göle (Gyula) Kalesi'ne vardığı sı­rada Budin'den gelen feryatçılar kalenin kuşatıldığı haberini getirdiler. Bunun üze­rine Rumeli askerlerini Budin Kalesi'ne, bir kısım kuvvetini Peşte'ye yardıma gön­derirken kendisi de geldiği yoldan geri döndü. Ancak Tisa suyunu geçerken ağır­lıklarının büyük bir bölümü sulara gö­müldü. Daha sonra Peşte ovasına gelen Hasan Paşa, buradan Peşte ve Kızlara-dası'ndaki köprüleri ateş altına aldıysa da yiyecek darlığı yüzünden orduda kıtlık baş gösterdi. Budin Beylerbeyi Ali Paşa'­nın teklifi üzerine burada sadece Rumeli Beylerbeyi Lala Mehmed Paşa'yı bıraktı ve kışı Belgrad'da geçirmek üzere 1602 sonbaharında Varadin'e, kısa süre sonra da Zemun sahrasına ulaştı; Kırım Hanı Gazi Giray'ın ordusuyla buluşarak onunla birlikte Belgrad'a döndü.

Belgrad'da askerin ulufelerini verip ka­lelerin erzakını teslim eden Hasan Paşa, İstanbul'da durumun karışık olduğunu göz önünde tutarak 1603 yılı başlarında İstanbul'a doğru yola çıktı. Yolculuğu bü­yük sıkıntı içinde geçti. İstanbul'dan ge­len mektuplarda da bir an önce merkeze dönmesi isteniyordu. Silivri'ye vardığın­da kendisini karşılayan Kapı Kethüdası Hüseyin Ağa hiç konaklamadan şehre git­mesini, padişahın o gece Silivrikapı'nın açık bırakılmasını emrettiğini, ertesi gü­ne kalırsa zorbaların yolunu kesecekleri­ni kendisine bildirdi. Hasan Paşa bu du­rum karşısında 7 Şubat gecesi surdan içe­ri girerek doğruca ikametine tahsis edi­len Atmeydanı'ndaki İbrahim Paşa Sara-yı'na gitti.

Sadâret kaymakamı Güzelce Mahmud Paşa, bir yandan sadrazamı ziyaret ede­rek ona karşı zahirî bir dostluk gösterir­ken bir yandan da zorbaların Hasan Pa­şa'nın katli için fetva aldıklarını padişaha bildirmişti. Durumdan haberdar olan sad­razam padişaha gönderdiği bir tezkire­de Mahmud Paşa'nın fesat çıkarmak İçin zorbalara 30.000 filori dağıttığını, onun sipahilerine karşılık yeniçerilerin de ken­disini desteklediğini bildirdi. III. Mehmed sadrazamı haklı bularak Mahmud Paşa'-

nın arzını reddetti. Bunun üzerine Mah­mud Paşa'yı destekleyen zorbalar Hasan Paşa'yı öldürmek için Atmeydanı'nda top­landılar. Sadrazam gizlice sarayından çı­kıp Ağakapısı'na gitti. Bu arada padişah­tan. Peşte ve Budin'in düşman eline geç­mesine sebep olduğu gerekçesiyle katli­ne fetva veren (Atâî, s. 555) ve âsileri des­tekleyen Şeyhülislâm Sun'ullah Efendi'-nin görevden alınarak yerine Ebülmeyâ-min Mustafa Efendi'nin getirilmesini ta­lep etti. 7 Şubat 1603 sabahı sadrazam taraftarı olan yeniçeriler ve ulemâ Süley-maniye Camii avlusunda, sipahiler de At­meydanı'nda Arslanhane önünde toplan­mış bulunuyordu.

Yemişçi Hasan Paşa, sipahilerden zor­ba elebaşılarını teslim etmelerini istediy­se de olumlu cevap alamadı. Ancak III. Mehmed'in Sun'ullah Efendi'yi görevin­den alması sadrazamı güçlendirdi; sad­razam da yeniçeri ağası Ferhad Ağa va­sıtasıyla Kurşunlu Han'daki sipahileri kat­lettirdi. Ertesi günü yeni şeyhülislâm ve kazaskerlerle birlikte padişahın huzuru­na çıktı, bir süre sonra da Atmeydanı'n­daki sarayına gitti. Aynı gün isyanın ele­başılarından Poyraz Osman ve Öküz Mah-mud'un da yakalanmasıyla fitne sona er­miş gibi görünüyordu. Aslında yeniçeri­lerle sipahiler arasındaki zıddiyet devam ediyordu. Daha sonra Hasan Paşa'nın ba­zı tayin ve azillere kalkışması, yakınlarını bile darıltmaktan çekinmemesi, bunların yanında yeni vergiler koyması kendisine karşı olan nefreti körüklemişti. Geçen ay­lar içinde Şeyhülislâm Ebülmeyâmin Mus­tafa Efendi, yeniçeri ağası Kasım Ağa ve Dârüssaâde Ağası Abdürrezzâk Ağa sad­razamın yeniçerilerle anlaştığını, geri is­tense bile mührü vermeyeceğini padişa­ha bildirmişlerdi. Bunun üzerine 111. Meh­med, özellikle Kasım Ağa'nın telkiniyle Hasan Paşa'dan mührü geri istedi. Sad­razam mührü vermekle birlikte yeniçeri­lerin, ağalarını hapsederek kendisi lehin­de gösteride bulunmasını sağladı. Ancak onun bu girişimi Kasım Ağa'nın iddiasını doğrulamaktan başka bir şeye yaramadı. Yeniçeriler Hasan Paşa üzerindeki ısrar­larından vazgeçince 27 Rebîülâhir 1012 (4 Ekim 1603} tarihinde azledildi ve 10 Ce-mâziyelevvel 1012 (16 Ekim 1603) günü Sütlüce'deki bahçesinde öldürüldü. Kab­ri Karacaahmet Mezarliğı'ndadır.

İki yıl üç ay kadar sadrazamlık yapan ve tarihte hakettiğinden daha Kötü bir isim bırakan Yemişçi Hasan Paşa gözü pek. fakat çok inatçı ve kendini beğen­miş bir kimse olarak bilinmektedir. Sul-

HA5ANPA5A CAMİİ

tan III. Mehmed'e sunduğu telhislerin önemli bir kısmı Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde kayıtlı mecmuanın için­de olup (Revan Köşkü, nr. 1303) bu belge­ler Cengiz Orhonlu tarafından Osmanlı Tarihine Âid Belgeler: Telhisler adıyla yayımlanmıştır (İstanbul 1970).

BİBLİYOGRAFYA :

Selânikî, Târih (İpşirli), I, 129, 210, 215, 334, 352, 360, 384, 390, 414, 423-425; II, 463, 486, 527-528, 552, 553, 607, 787-788, 793, 864; Safî Mustafa. Zübdetü't-teuârîh, Beyazıt Devlet Kıp., Veliyyüddin Efendi, nr. 2428, I, tür.yer.; Azmîzâde Mustafa Hâletî, Divan, İÜ Ktp., TY, nr. 160, vr. 6" vd.; AtSl Zeyl-iŞekâik, s. 461, 477 vd., 483, 554, 555; Hasanbeyzâde Ahmed. Târih (haz. Nezihi Aykut, doktora tezi, 1980), İÜ Ed.Fak. Tarih Seminer Kitaplığı, nr. 3277, tür.yer.; Mehmed b. Mehmed, Nuhbetü't-teuârth ue'l-ahbâr, İstanbul 1276, s. 207 vd.; Topçular Kâtibi Abdülkadir. Târih, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2151, vr. 70b, 73", 75'-87b; Muhibbî, Huiâsatü'l-eşer, II, 72-73; Peçuy-lu İbrahim. Târih, II, 65, 145, 235 vd.; Kâtib Çe­lebi. Fezleke, 1,142 vd., 150,171,178, 186,201; Solakzâde, Târih, s. 664 vd., 680 vd.; Karaçele-bizâde Abdülaziz Efendi. Rauzatü 'i-ebrâr. Bulak 1248, s. 488, 490 vd.; A. Thomas Chalcondyle, L'histoire de la dĞcadencede l'empiregrec et t'e'tablissement de celui du turcs continuation, Paris 1662, s. 858 vd.; Abdurrahman Hibrî. Def-ter-iAhbâr, İÜ Ktp., TY, nr. 2631, vr. 77»; Eyyû-bî Efendi Kanunnâmesi (nşr Abdülkadir Özcan), İstanbul 1994, s. 41; Müneccimbaşı, Sahâİfü'l-ahbâr, 1,606 vd., 611 vd.; Naîmâ. Târih, I, 123, 250, 264, 297 vd., 308 vd., 334-337; Hadîka-tü.'1-vüzerâ, s. 50-51; Salaberry. Histoire de i'em-pire ottoman, Paris 1817,11,160,162 vd.; Ch. de Coeckelberghe de Dutzele. Histoire de l'empire d'Autriche, Wienne 1847, V, 296, 298; Atâ Bey, Târih, II, 132-133; A. Lefaivre. Les magyarspen-dant la dominatton ottomane en Hongrie, Pa­ris 1902,1, 251 vd.; Sicill-İ Osmânî, II, 126-127; N. lorga, Geschichte des Osmanischen Reiches, Gotha 1910, III, 335 vd.; a.mlf.. Histoire des roumains, Bucarest 1940, V, 459; Danişmend. Kronoloji, III, 207 vd., 224-225, 498-499; Uzun-çarşılı. Osmanlı Tarihi, 111/1, s. 83, 90 vd.; III/2, s. 359-360; Nezihi Aykut, "Osmanlı İmparator­luğunda XVII. Asır Ortalarına Kadar Yapılan Sikke Tashihleri", Prof.Dr. Bekir Kütükoğlu'-na Armağan, İstanbul 1991, s. 354-355; Orhan F. Köprülü, -Hasan Paşa, Yemişçi", (A, V/l, s. 330-334. ı—i

m Orhan F. Köprülü

HASAN PAŞA CAMİİ ~"

İstanbul'un Kadıköy ilçesinde Hasanpaşa semtine

adını veren cami.

L J

Kurbağalıdere caddesiyle Sarıyer so­kağının arasında yer alın 1317 (1899) yı­lında, Eyüp'te kendi adını taşıyan tekke ve kütüphanesinin yanındaki türbesinde medfun bulunan II. Abdülhamid'in Bah­riye nâzın Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa



343

HASAN PASA CAMİİ

tarafından bir sıbyan mektebi ve bir mey­dan çeşmesiyle birlikte yaptırılmıştır. Bu­günkü yolların şekline uydurulmuş bir av­lu ile çevrili olan yapı kare planlı ve içten kubbe, dıştan kiremit çatı örtülüdür. Son yıllarda camekânlı hale getirilen son ce­maat yerinin kapısı üstünde kabartma bir gül demeti arasında II. Abdülhamid'in tuğrasını taşıyan kitabesi yer alır. Sade ahşap bir kapı ile girilen son cemaat ye­rinden yine sade ahşap bir kapı ile hari-me geçilir. Mekân mihrap yönünde iki, doğu ve batı yönlerinde dörder adet bü­yük boyutlarda yuvarlak kemerli ve de­mir parmaklıklı pencere ile aydınlatılmış­tır. Dışa taşkın olmayan mermer mihrap, üst kısmındaki süslemeleri ve kemerin ortasında yer alan çıkıntılı kilit taşı ile neo-klasik özellikler taşımaktadır; min­ber yenidir. Yapıldığı tarihten itibaren ilk günkü halini ufak tefek eklemeler dışın­da muhafaza eden camiye 1993 yılında, daha fazla cemaat alabilmesi için son cemaat yerinden girişi olan bir bodrum katı ilâve edilmiştir. Son cemaat yerinden iki direğin taşıdığı dışarıya doğru çıkma yapan ahşap korkuluklu kadınlar mahfi­line, oradan da basık bir ikinci mahfile çıkılır. Caminin içi kalem işi bezemelerle süslenmiş, bu arada kubbeye, ortasında­ki yıldızdan çıkan yaldız şeritlerle dilimli olduğu izlenimi verilip bu boyama dilim­lere rûmî-palmet ve naturalist çiçek mo­tifleri işlenmiştir. Kıble duvarı ile yan du­varların üst kısımlarında da tavandan

sarktığı hissini veren perde püskülü süs­lemeler bulunmaktadır. Kadınlar mahfi­linden çıkılan minare taştan yapılmış olup empire üslûbundadır; dikey yivli gövdesi bir sütunu andırır, şerefesi İse alt çıkma­larında kullanılan akantus yaprağı ve vo-lütlerle bir korent sütun başlığı görünü­mü vermektedir.

Hakkında bilgi edinilemeyen caminin doğusundaki sıbyan mektebinden günü­müze sadece, bugün yerinde bulunan ya­pının demir kapısının üstüne oturtulan mermer kitabe ulaşmıştır. Bu yapının do­ğusunda yer alan çeşme meydan çeşme­si olarak inşa edilmiş, fakat imar faaliyet­lerinden dolayı zamanla bu niteliğini kay­betmiştir. Beşgen prizma gövdeli ve düz çatılı olup yine empire üslûbundadır. Yu­varlak kemerli mermer ayna taşı aynı for­mu gösteren silmelerle bir çerçeve içine alınmıştır. Kitabesi gibi orijinal teknesi de günümüze ulaşmayan çeşmeye daha

sonraki yıllarda tuğla ve beton karışımı malzeme ile yapılmış bir tekne ilâve edil­miştir. Bugün iki cephesi, yanındaki bak­kal dükkânının içinde kalan ve oldukça harap durumda bulunan çeşmenin suyu akma maktadır.

BİBLİYOGRAFYA :

Semavi Eyice. "İstanbul Minareleri", 7"ıîrfc San'atı Tarihi Araştırma ue İncelemeleri i, İs­tanbul 1963, s. 75-76, rs. 135; Zeki Teoman. Ka­dıköy ue Kadıköy'ün öyküsü, İstanbul 1984, s. 21, 56, 90; Tahsin Öz, İstanbul Camileri I, Ankara 1987, s. 35; Engin Özdeniz, İstanbul'da­ki Kaptan-t Derya Çeşmeleri ue Sebilleri, İs­tanbul 1995, s. 210-211. ı—ı

İMİ Sema Doğan

r HASAN PAŞA KÜLLİYESİ "

(bk. SEYYİD HASAN PAŞA KÜLÜYESl).

L J


HASAN b. REŞIK

(bk. İBN REŞÎK el-KAYREVANÎ).

L _i

P HASAN RIZÂ EFENDİ, Hacı ~"



(1849-1920)

Ayet-berkenar mushafıyla tanınan

Osmanlı hattatı.

L J


Üsküdar'da doğdu. Babası, Tırnova es­ki posta müdürü ve Mustafa Reşid Pa-şa'nm kilercisi Ahmed Nazif Efendi'dir. İlk tahsil yıllarından itibaren hüsn-i hat­ta ilgi duyan Hasan Rızâ, aralarında Yah­ya Hilmi Efendi gibi büyük bir hattatın da bulunduğu birkaç hocadan hat meş-ketti. Babasının tekrar posta müdürlü­ğüne tayini üzerine ailesiyle birlikte Tır-nova'ya gitti. 1865^ İstanbul'a döndük­ten bir süre sonra babası vefat edince Pertevniyal Valide Sultan'ın kapu çuhada­rı olan amcasının aracılığıyla Muzıka-i Hü-mâyun'a kaydedildi. Burada hüsn-i hat muallimi Mehmed Şefik Bey'den meşke başlayan Hasan Rızâ on altı arkadaşıyla beraber icazet aldı. Şefik Bey, onun Ka-

zasker Mustafa İzzet Efendi'den de fay­dalanmasını sağladı. Ta'lik hattını Sami Efendi'den öğrendi. 1871 'de Muzıka-i Hü­mâyun imamlığına tayin edildi. 1876'da hac farizasını eda etti. Şefik Bey'in Sultan V. Murad'a yakınlığından dolayı emekliye ayrılması üzerine Muzıka-i Hümâyun hat muallimliğine getirildi (1879).

Hasan Rızâ Efendi, Muzıka-i Hümâ-yun'dan hüsn-i hat dersi kaldırılınca ima­met vazifesini sürdürdü. 1908'de padi­şah rn ev! id han I an arasına katıldı. 6 Re-ceb133Z{31 Mayıs 1914) tarihinde açılan Medresetü'l-hattâtîn'in sülüs-nesih ho­calığına tayin edildi. Ancak gözlerindeki rahatsızlık yüzünden bir süre sonra bu görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Uzun yıllar ikamet ettiği Cihangir semtinde 1916 yılında çıkan yangında evi yandık­tan sonra taşındığı Rumelihisarı'ndaki evinde 10 Cemâziyelâhir 1338'de (1 Mart 1920) vefat etti ve hisarın yanındaki kab­ristana defnedildi. Kabir kitabesi sonra­dan yazdırılmıştır. Oturduğu ev ölümün­den iki gün sonra yanmış, ancak eserleri kurtarılmıştır.

Sülüs, celî-sülüs. ta'lik, celî-ta'lik yazı­larıyla da bir hayli eser vermiş olmakla be­raber Hasan Rızâ Efendi'nin en çok ba­şarı kazandığı nesih hattıdır. Nesihle yaz­dığı mushaflar harflerinin güzelliği kadar rahat okunabilmesi, harekelerinin isabet­li yerlere konulması bakımından da eri­şilmesi güç bir mükemmelliktedir. 1878-1912 yıllan arası Hasan Rızâ Efendi'nin sanat hayatının en verimli devresidir. Bu devrenin sonlarında Sultan Reşad'ın ar­zusuyla yazdığı sekiz ciltlik (1067 varak) Şahîh~i Buhârî (TSMK, Hırka-i Saadet, nr. 39) onun en önemli eserleri arasında sayılabilir. Ayrıca muhtelif boyutlarda yazdığı sayısız hilye-i saadet levhaları ara­sında çok büyük olanlarının müstesna bir yeri vardır. Bunlardan ilk akla gelen­ler İstanbul Hat Sanatları Müzesi, Siliv-rikapı Bâlâ Camii, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi (Yıldız, nr. 4282) ve Süley-maniye Kütüphanesi'nde (Yazma Bağış­lar, nr. 510) muhafaza edilmektedir. Sul­tan Reşad'ın Rumeli seyahati sırasında Edirne Selimiye Camiine hediyesi olan hîlye 1995 yılından beri kayıptır. On yedi talebeye hat icazeti veren Hasan Rızâ Efendi'nin hayat boyunca, ikisi devir hat­mi için cüzler halinde olmak üzere muh­telif boylarda yazdığı on dokuz mushaf-tan 1308 (1891) tarihli vezîrî kıtada olanı İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde (AY. nr. 6682), Sultan Reşad'ın türbesi için yazdığı 1330 (1912) tarihli büyük mus-

hafı da Topkapı Sarayı Müzesi Kütüpha-nesi'ndedir (Yeni Yazmalar, nr. 2138). Ay­rıca akrabası olan hattat Mehmed Şevki Efendi'ye ait yarım bir mushafı da 1311*-de (1893) tamamlamıştır (TSMK, Halil Edhem Arda, nr. 12). Sülüs-nesih mu-rakka'larının sayısı bilinmemektedir. Ce-lî-sülüsü nesih hattı kadar mükemmel değildir. Bostancı ve Cihangir camilerin-deki çâryâr-ı güzîn levhaları. Tbpkapı Sa­rayı Harem-i Hümâyunu'ndaki çini kita­besi, Alman Konsolosluğu bahçesindeki çeşmenin ve Hürriyet-i Ebediyye şehid-lerinin kitabeleri bu yoldaki eserlerinden akla ilk gelenlerdir. Bayezid Umumi Kü-tüphanesi'nin imzasız kitabesi de Hasan Rızâ Efendi'nin celî-ta'likte başarılı sayıl­mayan bir eseridir.

Hasan Rızâ Efendi asıl şöhretini basıl­mak üzere yazdığı "âyet-berkenar" mus-hafla kazanmıştır. Eczalı kâğıda eczalı mürekkep kullanarak özellikle hıfza çalı­şanlara kolaylık sağlamak üzere, âyetle-

HASAN RIZÂ EFENDİ, Hacı

rin sayfa başında başlayıp sonunda bite­cek şekilde düzenlendiği (berkenar ter­tip) ve her sayfasını on beş satır olarak yazdığı bu mushafın Matbaa-i Âmire bas­kısı 1301'den (1884) itibaren birçok defa basılmış, fakat bu basımlar yüzünden ya­zısı bazı özelliklerini kaybetmiştir. Hasan Rızâ'nm yine basılmak üzere aharlı kâğı­da ve etrafı meâlli olarak yazdığı başka bir mushaf nüshası 1296'da (1879) Os­man Bey Matbaası'nda basılmıştır. Bu mushafın aslının Mahmud Muhtar Paşa koleksiyonundan Dârü'l-kütübi'l-Mısriy-ye'ye geçtiği rivayet edilmektedir (söz ko­nusu mushafla mealinin on iki cüzü Ha­san Rızâ Efendi, mealin on beş cüzü Ka-yışzâde Hafız Osman Efendi, üç cüzü de Çerkez Alâeddin Bey tarafından ince ne­sih hattıyla yazılmıştır).

Bazı tasavvuf! manzumeler de kaleme alan Hasan Rızâ Efendi'nin tezhiple de meşgul olduğu müzehhip olarak imzası­nı taşıyan levhalarından anlaşılıyorsa da

HASAN RIZÂ EFENDİ, Hacı

bu çalışmaları hattı kadar önemli değil­dir.

Hasan Rızâ Efendi'nin kızı Mükerrem Hanım, Kandilli Rasathânesi'nin kurucu­su Mehmet Fatin Gökmen'in eşidir. Oğlu Ahmet Süreyya Saltuk (ö. 1969) Dîvân-ı Hümâyun Kalemi hulefâsından olup harf inkılâbına kadar Babıâli'de hattatlığı mes­lek edinmiş, daha sonra liselerde edebi­yat muallimliği yapmıştır.

BİBLİYOGRAFYA :

Süleymaniye Kütüphanesi Dr. A. Süheyi ün-ver Arşivi Hasan Rızâ Efendi Dosyası, nr. 27; Habîb. Hat ue Hattâtân, İstanbul 1305, s. 180; Cl. Huart, Les cattigraphes et les miniaturistes de l'orient musulman, Paris 1908, s. 206; îb-nülemin. Son Hattatlar, s. 332-336; Şevket Ra-do, Türk Hattattan, İstanbul, ts., s. 249-250; H. Fikri Aksoy, "Hattat Hafız Hasan Rıza Efendi ve Yazdığı Mushaf-ı Şerifler", Kur'ân-ı Kerim ue Türkçe Anlamı (Meal), Ankara 1973, s. XI-XIV; M. Uğur Derman. Türk Hat Sanatının Şa­heserleri, Ankara 1982, s. 47; a.mlf.. İslâm Küt­tür Mirasında Hat San'atı, İstanbul 1992, s. 216, 218, 220, 221; a.mlf., "Hasan Rıza Efen­di", TA, XIX, 27 (bu maddenin yazımında A. Süreyya Saltuk'un notlarından da istifade edil­miştir), rri

Iffil M. Uğur Derman

F HASAN RIZÂ EFENDİ, Said Paşa İmamı

(ö. 1890)

Mevlîdhan, şair, hattat ve hanende.

L J

Manisa'da doğdu. Eğridirli Hoca Ab­dullah Efendi'nin oğludur. Öğrenimini Manisa'da tamamladı. Rifâî şeyhlerinden Antakyalı Hazevtzâde Ahmed Vehbî Efen-di'den icazetname aldıktan sonra İstan­bul'a giderek Üsküdar'ın Tbygartepe sem­tine yerleşti. Güzel sesi ve mûsiki bilgisiy­le kısa zamanda tanındı. Uzun yıllar Da-mad Mehmed Said Paşa'nin (ö. 1868) imamlığını yaptı. Ondan gördüğü ilgi ve himayeden dolayı Said Paşa İmamı laka­bıyla anılır. Sultan Abdülaziz zamanında hünkâr imamlığına tayin edildiyse de bu



vazifesini devam ettiremedi. 19 Şevval 1307 (8 Haziran 1890) tarihinde seksen beş yaşlarında vefat etti. Toptaşı cadde­sindeki Sandıkçı Şeyh Edhem Efendi Ri­fâî Dergâhı hazîresine defnedildi.

Devrinin en önemli icracıları arasında yer alan, aynı zamanda şair ve hattat olan Hasan Rızâ Efendi özellikle mevlidhanlığı ile ün yapmıştır. İstanbul'a geldiğinde mûsiki sahasında İleri bir seviyede olma­sına rağmen Hamâmîzâde İsmail Dede Efendi'nin seçkin talebelerinden Mutaf-zâde Ahmed Efendi'den de faydalanmış, ondan pek çok ilâhi, durak, mersiye ile birlikte bilhassa mevlid meşketmiş, ayrı­ca klasik formlar çerçevesinde birçok fa­sıl geçmiştir.

Hasan Rızâ Efendi parlak ve tiz bir se­se sahipti. Onun en önemli özelliği, için­den geldiği şekilde ve kendi arzu ettiği za­man okumasıdır. Sultan Abdülaziz'in hün­kâr İmamı iken Dolmabahçe Camiİ'ndeki ilk cuma selâmlığında kendisine hutbe­nin hicaz makamında okunmasının irade buyurulduğu söylenince. "İrade ile hutbe okunmaz, ne zuhur ederse o okunur" di­yerek camiyi terketmiş. hükümdar da onun bu hususiyetini öğrenince bir mik­tar atıyye göndererek kendisini bu vazi­feden affetmişti. Fakir ve kimsesizlerin taleplerini reddetmemesiyle de tanınan Hasan Rızâ Efendi bu kişilerin isteklerini derhal yerine getirirdi. Mehmed Akif Er-soy onun bu özelliğini "Said Paşa İmamı" adlı şiiriyle ebedîleştirmiştir {Safahat, s. 491-495).

Son derece mütevazi olan Hasan Rızâ Efendi, çoğunlukla Sandıkçı Şeyh Edhem Efendi Rifâî Dergâhı'na devam eder, bu­rada bulunduğu zaman da şeyh odasın­da oturmayıp kahve ocağının bir kenarı­na ilişirdi. Yanında yumak yumak yün bu­lundurur, her gittiği yerde çorap, takke gibi şeyler Örerdi. Kendisine bir defasın­da bütün vaktini Örgü örmekle geçirdiği hatırlatılarak, "Gözlerinize yazık değil mi?" denildiğinde, "Nazarımı mâsivâdan koruyorum" cevabını verdiği nakledilir.

Hasan Rızâ Efendi'nin mevlid okuyu­şunda fevkalâde bir tavır sahibi olduğu belirtilir. Okuduğu güftede sözlerin anla­şılmasını temin için kelimelerin arasını kesmeden okumaya Özen gösterir, nağ­meleri mısra sonlarında yapardı. Zekâi Dede'nin, Hasan Rızâ Efendi'nin bir mev­lidini dinledikten sonra oradan ayrılırken oğlu Ahmed'e (Irsoy), "Hafız! İşte asıl mevlid böyle okunur" dediği onun bu özelliğini aksettiren rivayetler arasında-

dır. Doksanüç Harbi esnasında Mevkib-i Hümâyun Alayı teşekkül ettiği sıralarda Sultantepe'de okuduğu mevlidin Beşik­taş'tan dinlendiği söylenir. Devrinin en güzel Kur'an okuyanları arasında anılan Hasan Rızâ Efendi ayrıca okuduğu gazel, şarkı, ilâhi ve mersiyelerle de mûsiki çev­relerinin aranılan icracılarındandı. Yetiş­tirdiği mevlidhanlar içinde Hacı Hakkı Efendi ve Bedevî şeyhi Ali Baba en tanın­mışlarıdır. Hafız Kemal de onun tavrında mevlid okurdu. Hasan Rızâ Efendi'nin Seyyid Rızâ mahlası ile yazdığı ilâhilerini topladığı divançesi Dîvân-ı Rızâ adıyla basılmıştır (İstanbul 1290). BİBLİYOGRAFYA :

Divan Edebiyatı Müzesi, Bedii Server Revna-koğlu dosyalan, nr. 182; Mehmed Akif Ersoy, Safahat (İstanbul 1924; nşr. M. Ertuğru! Düz-dağ). İstanbul 1996, s. 491-495; Ergun. Antolo­ji, II, 471-475, 790; Ali Rıza Sağman, Meşhur Hafız Sami, İstanbul 1947, s. 97; İbnülemin, Hoş Sadâ, s. 307-308; Ahmed Yüksel özemre. Üsküdar'da Bir Attar Dükkant, İstanbul 1996, s. 90-91. r-,

İRİ Nuri Ozcan

r „ .

HASAN-ı RUMLU



(ö. 985/1577)

Ahsenü't-tevârîh adlı

umumi tarihin müellifi, âlim.

L J


937 (1530-31) yılında Kum şehrinde doğdu. Şah Tahmasb'ın yakın adamların­dan ve Rumlu Türkmen oymağı reislerin­den Emîr Sultan Rûmlû'nun torunudur. Kendi ifadesine göre Kazvin ve civarı ti-yûl* olarak Tahmasb tarafından dedesi­ne verilmişti. Eserinde dedesi hakkında biraz bilgi verirse de babasından hiç bah­setmez. Hasan-ı Rûmlû saray çevresinde yetişti ve ölünceye kadar sarayda kaldı. Bu arada küçük yaştan itibaren Şah Tah­masb'ın yanında birçok sefere katıldı. Safevî ordusunda kurçi (korucu) sınıfı içinde görev yaptı. Rûmlû, Şah II. İsmail ve Muhammed Hudâbende dönemlerin­de de sarayda bulunmuştur.

Bazı araştırmacıların on iki, bazılarının on cilt olduğunu ileri sürdükleri Ahse-nü't-tevârîh'm sadece son iki cildi günü­müze ulaşmıştır. Türkiye, İran, Hindistan, Rusya ve Avrupa kütüphanelerinde yaz­ma nüshaları bulunan eserin Gîiân, Mâ-zenderan ve Tâliş'e ait kısmı B. Dom tara­fından 1858'de yayımlanmıştır {bk. bibi.). Farsça olarak kaleme alınmış bulunan Ahsenü 't-tevârîh, devrine göre sade bir dille yazılmış olup yer yer şiirlerle süslen-

mistir. Mevcut ciltlerinden ilki daha ön­ce yazılmış eserlere, özellikle Abdürrez-zâkes-Semerkandî'nin, Hândmîr'in, Ebû Bekr-i Tihrânînin, İdrîs-i Bitlisî'nin ve Ka­dı Ahmed Kazvînî'nin tarihlerine dayan­maktadır. Hasan-ı Rûmlû'nun yaşadığı devrin olaylarını anlattığı son cilt ise ken­di gözlemlerini içine almaktadır. Eserin en önemli özelliklerinden biri, Safevî Dev­leti ve o dönem İran toplum yapısı hakkın­da orijinal bilgiler vermesidir. Lala, sadr. daruga, vekil, kurçi, kurçibaşı, negebci vb. terimlerle ilgili olarak eserde ayrıntılı bilgi bulunmaktadır. Ayrıca Safevî Devle-ti'nin kurulması ve gelişmesinde rol oy­namış Türk oymak ve aşiretleri hakkında da geniş bilgi veren eser, 1405-1577 yıl­lan Osmanlı-İran münasebetleri için bi­rinci elden kaynak durumundadır. Başta İskender Bey Münşî olmak üzere daha sonra Safevî tarihlerine dair eser yazan birçok tarihçi Attsenü't-tevârîh'i kaynak olarak kullanmıştır (ayrıca bk. AHSENÜ't-TEVÂRÎH).

BİBLİYOGRAFYA:

Hasan-ı Rûmlû.Ahsenü'f-teuâri7ı; A Chroni-cle of the Early Safaıvis (nşr. ve trc. C. N. Sed-don), Baroda 1931-34, 1, tür.yer.; B. Dom, Mu-hammedanische Quellen zur Geschictıte der Sudlictıen Kustenlander des Kaspischen Mee-res.St. Petersburg 1858, IV, 375-431; İ. R Pet-ruşevski, Oçerki po istorü feodat'nih otnoşeniy v Azerbadjane i Armenii: XVI-naçale XIX üu, Leningrad 1949, s. 27-30; Storey, Persian Lite­ratüre, 1/1, s. 306-308; a.e.: Persidskaya Lİte-rafura(trc. Yu. E. Bregel). Moskva 1972, II, 859; Ferzeiyev Şahin Fazıloğlu. Azerbaycan XV-XVI Eserlerde: Hasan Bey Rumiu'nun Erisen et-te-varlh Eseri Özre, Bakı 1983; C. N. Seddon. "Hasan-i Rumlu's Ahsanu't-tewarikh", JRAS (1927). s. 307-313; R. M. Savory. "Hasan-ı Rûmlü", ET8(Ing.), 111,253.

İSİ Altyev Salih Muhammedoğlu

HASAN SABBÂH

el-Hasen b. Alî b. Muhammed

b. Ca'fer b. el-Hüseyn b. Muhammed

b. es-Sabbâh el-Himyerî er-Râ2Î

(ö. 518/1124)

İran'da


Nİzârî-İsmâilî Devleti' nin kurucusu (1090-1124).

438 (1046-47) veya 445 (1053-54) yı­lında İran'da İmâmİyye Şîası'nın önemli merkezlerinden biri olan Kum şehrinde doğduğu rivayet edilir. Kendisi, hayatını anlattığı ve adamlarının Sergüzeşt-i Sey-yidinû adını verdikleri eserinde aslen Gü­ney Yemen'de hüküm süren Himyerî kral­larının soyuna mensup olduğunu, baba-


Yüklə 1,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   26




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin