BiRİNCİ BÖLÜm karar servet saraçOĞlu ve diĞerleri başvurusu



Yüklə 208,96 Kb.
səhifə2/4
tarix14.01.2018
ölçüsü208,96 Kb.
#37668
1   2   3   4

İlgili Hukuk

  1. 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Kanunda geçen deyimlerden;

Kıyı çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, taşkın durumları dışında, suyun karaya değdiği noktaların birleşmesinden oluşan çizgiyi,

Kıyı Kenar çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketlerinin oluşturulduğu kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri yönünde yatay olarak en az 100 metre genişliğindeki alanı,

ifade eder. "



  1. 3621 sayılı Kanun’un 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Kıyılar ile ilgili genel esaslar aşağıda belirtilmiştir:

Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır,

Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.

Kıyıda ve sahil şeridinde planlama ve uygulama yapılabilmesi için kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur.

Kıyı kenar çizgisinin tespit edilmediği bölgelerde talep vukuunda, talep tarihini takip eden üç ay içinde kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur... "

  1. 3/8/1990 tarihli ve 20594 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Kıyı Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Kıyılar ve doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan araziler Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır.

Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.

Kıyı, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup, buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz. "

  1. 4721 sayılı Kanun’un 713. maddesinin (1) nolu fıkrası şöyledir:

"Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. "

  1. 4721 sayılı Kanun’un 715. maddesi şöyledir:

" Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.

Aksi ispatlanmadıkça, yararı kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar gibi tarıma elverişli olmayan yerler ve bunlardan çıkan kaynaklar, kimsenin mülkiyetinde değildir ve hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamaz.

Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılması özel kanun hükümlerine tabidir. "

  1. 4721 sayılı Kanun’un 996. maddesi şöyledir;

"Kazandırıcı zamanaşımından yararlanma hakkına sahip olan zilyet, zilyetliği kendisine devreden aynı yetkiye sahip idiyse onun zilyetlik süresini kendi süresine ekleyebilir".

  1. 21/6/1987 tarihli ve 3402 Kadastro Kanunu’nun 14. maddesinin birinci fıkrası şöyledir;

"Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40,kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir".

  1. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi şu şekildedir;

"Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür".

  1. İNCELEME VE GEREKÇE

  1. Mahkemenin 24/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 21/12/2012 tarihli ve 2012/1281 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

    1. Başvurucuların İddiaları

  1. Başvurucular;

a. Dava konusu 210 parsel sayılı taşınmazın kadastrosunun 1969 yılında yapıldığını, kadastro çalışmaları başlamadan önce, 1968 yılında bölgede İskenderun Demir-Çelik Fabrikasının kurulmasına ve bu alan içinde yer alan gayrimenkullerin kamulaştırılmasına karar verildiğini, 210 parselin kadastro çalışmasından önce çiftçiyi topraklandırma amaçlı yapılan işlemlerde Hazine adına yazıldığını, fabrika sahasında kalması neticesinde ise Hazinece bila bedel İskenderun Demir Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğüne devredildiğini,

b. Kırk-elli yıldır irsen ve teselsülen malik ve zilyedi oldukları sözkonusu yerle ilgili olarak yapılan kadastro tespitine itirazlarının reddedilmesi üzerine tespite itiraz davası açtıklarını, yaklaşık otuz yıl süren yargılama sonucunda İskenderun Kadastro Mahkemesinin 18/4/1996 tarihli kararıyla, gayrimenkulün kadastro tespitinin ve komisyon kararının iptaliyle taşınmaz mülkiyetinin kendileri adına tapuya kayıt ve tesciline karar verildiğini, derecattan geçerek kesinleşen karara istinaden taşınmaz mülkiyetinin kendi adlarına tapuya tescil edildiğini,

c. Tescili müteakiben önce kamulaştırmasız el koyma nedeniyle tazminat davası açmış iseler de bilahare bu davadan vazgeçip malik sıfatıyla 19/12/1997 tarihinde, taşınmaza yapılan müdahalenin men’i, ecrimisil ve tazminat davası açtıklarını, İskenderun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21/10/2008 tarihli kararıyla müdahalenin men’ine, ecrimisil ve tazminat taleplerinin kısmen kabulüne karar verilmesine rağmen, temyizde Yargıtay 5. Hukuk Dairesi tarafından, kamulaştırma kararının idari yönden kesinleşip mülkiyetin idareye geçmiş olduğundan bahisle kararın bozulduğunu, bozma kararına uyan derece mahkemesinin de aynı gerekçeyle davayı reddettiğini, bu kararın onanıp, yapılan karar düzeltme başvurusunun reddedilmesi nedeniyle 1/11/2012 tarihinde kesinleştiğini, böylece tüm başvuru yollarının tüketildiğini,

d. Kamu malının kamulaştırılmasının mümkün olmadığını, taşınmazın 1961 yılından beri Hazine adına kayıtlı olması nedeniyle, 1968 yılında yapılan kamulaştırma işleminin yok hükmünde olduğunu,

e. İskenderun Kadastro Mahkemesinde görülen ve kamulaştırma kararıyla mülkiyetin idareye geçtiği gerekçesiyle reddedilen davaların Yargıtay tarafından bozulması üzerine, mahkemece bozulan kararlardan birinin dosyasının öncü dosya seçilerek ilk kararda direnildiğini, ısrar kararını temyizen inceleyen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, Hazine adına kayıtlı bir gayrimenkul hakkında alınacak kamulaştırma kararının yok hükmünde olduğu gerekçesiyle ısrar kararını bozduğunu, hâl böyle iken Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin, kamulaştırma kararının idari yönden kesinleşip mülkiyetin idareye geçmiş olduğu gerekçesine dayanılarak bozma kararına uyulup davanın reddedilmesinin, yani kamulaştırmanın var sayılmasının kabulünün mümkün olmadığını,

f. Başvuru konusu 210 parsel sayılı taşınmazla aynı saha içinde kalan 26 parsel sayılı taşınmaz için kamulaştırmasız elkoyma nedeniyle açtıkları tazminat davasının, İskenderun Kadastro Mahkemesince kabul edilip kararın Yargıtay 5. Hukuk Dairesince onanarak, hükmedilen tazminatın taraflarına ödendiğini, diğer bir ifadeyle, 26 parsel sayılı taşınmaz için idarenin kamulaştırmasız elkoyma nedeniyle kendilerine tazminat ödemesine ve tespit edilen bedel yatırıldıktan sonra taşınmazın davalı idare adına tesciline hükmedilirken, 210 parsel sayılı taşınmaz için men’i müdahale isteminin, "Kamulaştırma kesinleşmiştir" gerekçesiyle reddedildiğini, aynı mahkeme ve Yargıtayın aynı dairesinden birbirine taban tabana zıt iki karar verilmesinin izahının bulunmadığını,

g. Bayındırlık ve İskan Bakanlığının talebi üzerine Hatay Valiliğince yaptırılan kıyı-kenar çizgisi tespit işlemi neticesinde, taşınmazın kıyı-kenar çizgisi içinde bırakıldığını, bakanlıkça onanarak kesinleşen bu işleme karşı açtıkları dava sonucunda işlemin iptal edildiğini, mahkemece, bu davayı açmaya ehil görülmelerinin, taşınmazın maliki olduklarını gösterdiğini,

h. Öte yandan, bozma ilamı ile buna uyularak verilen, başvuruya konu derece mahkemesi kararının yeterli gerekçeden yoksun olduğu, bozmaya uyulmasına karar verilen celsede, mahkeme hakiminin mazereti nedeniyle duruşmaya katılan başka bir hakim tarafından, bozmaya karşı direnilmesi talebiyle sundukları dilekçeleri ile yıllarca süren ve ekli dosyalarla birlikte onbin sayfayı geçen dosyanın hiç okunmadan bozma kararına uyulduğu, keza, dosyanın Yargıtay aşamasında bulunduğu bir sırada davacılardan Safiye Savaşır’ın vefatı üzerine, mirasçılarının davaya dahil edilmesi talebine rağmen taraf teşkili oluşturulmadan karar verildiği dikkate alındığında, adil bir yargılama yapılmadığının açık olduğunu,

i. Bireysel başvuruya konu edilen, İskenderun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin men’i müdahale, ecrimisil ve tazminat davası hakkında verdiği ret kararıyla, İskenderun Kadastro Mahkemesi tarafından kendileri lehine verilip 1996 yılında onanarak kesinleşmiş olan tapu iptali ve tescil kararının ortadan kaldırıldığını, İskenderun Demir Çelik A.Ş Genel Müdürlüğünün, işgalci olarak elli yılı aşkın süredir kendilerine hiçbir bedel ödemeden uyuşmazlık konusu taşınmazı cüruf dökmek suretiyle kullanmakta olduklarını, aleyhlerine verilen karar ile de bu hukuksuzluğa müsaade edildiğini,

j. Özet olarak; ½ hisseyle tapuda adlarına kayıtlı bulunan ve davalı tarafından bedel ödenmeksizin kullanılmakta olan taşınmaz hakkında 19/12/1997 tarihinde açtıkları el atmanın önlenmesi, ecrimisil ve tazminat istemli davanın 1/11/2012 tarihine kadar devam ettiğini ve yapılan yargılama sonucunda, taşınmazın adlarına tesciline dair kesinleşmiş mahkeme kararı göz önünde bulundurulmaksızın, 1969 tarihli kadastro tespitinden önce yapılan kamulaştırma işlemine değer verilmek suretiyle davalarının reddedildiğini ileri sürerek, makul sürede yargılanma ve adil yargılanma hakları ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmişler, sözkonusu anayasal haklarının ağır bir şekilde ihlal edildiğinin belirlenmesini, mülkiyet hakkının ihlaline neden olan derece mahkemesi kararının ortadan kaldırılıp mülkiyet hakkı ihlalini önleyecek bir karar verilmesini talep etmişlerdir.



    1. Değerlendirme

  1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Taşınmazın Kıyı-kenar Çizgisi İçinde Kaldığının Tespitine Dair İdari İşleme İlişkin İddialar

  1. Başvurucular başvuru formunda, uyuşmazlık konusu taşınmazın kıyı-kenar çizgisi içinde bırakılmasına ilişkin 9/9/2004 tarihli ve 3215 sayılı Hatay Valiliği işlemi ile bu işlemin onaylanmasına dair 20/12/2004 tarihli ve 2863-15803 sayılı Bayındırlık ve İskân Bakanlığı işleminin iptali talebiyle dava açtıklarını, Hatay İdare mahkemesince verilen 30/11/2007 tarihli ve E.2007/516, K.2007/1795 sayılı kararla kıyı-kenar çizgisi belirlenmesi işleminin iptal edildiğini, kararın Danıştay 6. Dairesinin 23/12/2008 tarihli ve E.2008/8319, K.2008/9521 sayılı kararıyla onanarak kesinleştiğini, mahkemece bu davayı açmaya ehil görülmelerinin, taşınmazın maliki olduklarını göstermeye yeterli olduğunu belirtmektedirler.

  2. Başvurucular 27/9/2013 tarihli ek dilekçede buna ilave olarak, idarenin yeni kıyı-kenar çizgisi tespit işleminde, Hatay İdare Mahkemesinin kendileri lehine verdiği iptal kararını dayanak almasının izah edilemeyeceğini, iptal kararıyla birlikte İskenderun Kadastro Mahkemesince belirlenen (Bakınız § 28) kıyı-kenar çizgisine dönülmüş olduğundan, 210 nolu parseli tamamen kıyı-kenar çizgisi içinde bırakan yeni tespit işleminin yok hükmünde kabul edilmesi gerektiğini ifade etmektedirler.

  3. Adalet Bakanlığı görüş yazısında; taşınmazın her ne kadar tapuda başvurucular adına kayıtlı ise de tamamının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığından dolayı özel mülkiyete konu olamayacağından bahisle mevcut tapunun iptalinin gerektiğini beyan etmiştir.

  4. Başvurucular Adalet Bakanlığı görüş yazısına karşı beyanlarında; kıyı-kenar çizgisinin tespitine ilişkin işlemin İdare Mahkemesi kararıyla iptal edildiğini, yeni kıyı-kenar çizgisi tespit işlemiyle ilgili idarece kendilerine herhangi bir şekilde bilgi verilmediğini, bu ikinci işlemin yoklukla malul olduğunu, kaldı ki kıyı-kenar çizgisi tespit işleminin mülkiyet değişikliğini kendiliğinden çözümleyen bir işlem olmadığını, mülkiyet hakkı ihlalinin, mahkeme kararından sonra bu defa da idari işlemle devam ettirilmek istenildiğini, davalı idarenin 210 nolu parsel için herhangi bir bedel ödemeden konuyu kapatmaya çalıştığını, idarenin tek taraflı işlem yapma yetkisini ve bu işlemin hukuka uygunluğu karinesini suistimal ettiğini ifade etmişlerdir.

  5. Anayasa’nın "Kıyılardan yararlanma" başlıklı 43. maddesi şöyledir:

"Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.

Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.

Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve şartları kanunla düzenlenir. "

  1. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.

  2. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan kanun yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök. B. No: : 2012/946, 26/3/2013, §§ 17, 18).

  3. Somut olayda, başvuru konusu 210 nolu taşınmazı kapsayan bölgede, 2004 tarihli idari işlemle belirlenen kıyı-kenar çizgisinin iptali talebiyle açılan davada, Hatay İdare Mahkemesince 2007 yılında verilen kararla uyuşmazlık konusu parselin kuzey sınırının 1956 yılı basımlı haritada deniz içinde kalmasına rağmen, bu durumun kıyı-kenar çizgisi tespitinde dikkate alınmadığı, tespite ilişkin idari işlemin Kıyı Kanunu ile Uygulama Yönetmeliğine uygun olmadığı gerekçesiyle idari işlemin iptaline karar verildiği, iptal kararı üzerine idare tarafından bu karardaki gerekçeler doğrultusunda yeniden kıyı-kenar çizgisi tespit işleminin yapıldığı, 27/7/2007 tarihli yeni kıyı-kenar çizgisi tespit işlemi ile uyuşmazlık konusu parselin tamamının kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığı ve hâlihazırda da kıyı-kenar çizgisi içerisinde bulunduğu, başvurucuların beyanlarından, bu son işleme karşı idari ve yargısal yollara gidilmeden, buna ilişkin iddiaların doğrudan bireysel başvuru yolunda dile getirildiği anlaşılmaktadır.

  4. Başvurucular, idarenin yeni kıyı-kenar çizgisi tespit işleminde, İdare Mahkemesinin kendileri lehine verdiği iptal kararını dayanak almasının izahının bulunmadığını, yeni kıyı-kenar çizgisi tespiti işlemiyle ilgili idarece kendilerine herhangi bir şekilde bilgi verilmediğini, bu ikinci işlemin yoklukla malul olduğunu iddia etmekte iseler de yeni kıyı-kenar çizgisi belirlenmesi işlemini bir şekilde öğrendikleri sabit olup beyanlarından, bahsedilen idari ve yargısal başvuru yolları tüketilmeden bu konudaki iddialarını doğrudan bireysel başvuru yolunda dile getirdikleri neticesine varıldığından, idari ve yargısal başvuru yollarının tamamı tüketilmeksizin yapılan bir bireysel başvurunun kabul edilmesi mümkün değildir.

  5. Açıklanan nedenlerle, başvurucular tarafından, taşınmazlarının kıyı-kenar çizgisi içinde bırakılması suretiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının yetkili idari merciler veya doğrudan derece mahkemeleri önünde tanınan başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "başvuru yollarının tüketilmemiş olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Taraf Teşkilinin Sağlanmadığı İddiası

  1. Başvurucular, dosyanın Yargıtay aşamasında bulunduğu bir sırada davacılardan Safiye Savaşır’ın vefatı üzerine, mirasçılarının davaya dahil edilmesi talebine rağmen taraf teşkili oluşturulmadan karar verildiğini, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedirler.

  2. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, bu konuda bir değerlendirmede bulunmamıştır.

  3. 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 73. maddesi şöyledir:

"Kanunun gösterdiği istisnalar haricinde hakim her iki tarafı istima veyahut iddia ve müdafaalarını beyan etmeleri için kanuni şekillere tevfikan davet etmedikçe hükmünü veremez. "

  1. Başvurucular, taraf teşkilini sağlamanın dava şartı olduğunu ve mahkemece resen gözetileceğini ileri sürerek, aksi durumun bozma nedeni sayıldığına ilişkin Yargıtay’ın birçok kararını dosyaya ibraz etmişler, somut uyuşmazlıkta taraf teşkili sağlanmadığı için adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini beyan etmişlerdir.

  2. İskenderun 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 7/6/2010 tarihli ve E.2010/401, K.2010/486 sayılı kararıyla; vefat eden davacı Safiye Savaşır’ın mirası kırk pay kabul edilerek mirasın, eşi Habip Savaşır, oğulları Niyazi Savaşır, Fevzi Savaşır, Hasan Savaşır, kızı Hülya Yiğit ve torunları Gülten Erten, Erkan Kırıcı arasında hisseleri oranında paylaştırılmasına karar verilmiştir.

  3. Başvurucular vekili, İskenderun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde 26/10/2010 tarihinde yapılan duruşmada, müvekkili Safiye Savaşır’ın 30/5/2010 tarihinde vefat etmesi nedeniyle, veraset ilamı ve varislere ait vekaletnamelerin ibrazı için süre istemiş, mahkeme tarafından veraset ilamı ile vekaletnamelerin sunulması için bir sonraki celseye kadar süre verilmiş, 20/1/2011 tarihli dilekçe ekinde sözkonusu belgeler mahkemeye verilerek, müteveffanın mirasçıları olan müvekkillerin davaya dahil edilmesi talep edilmiştir.

  4. Mahkemenin 27/1/2011 tarihli duruşmasında, başvurucular vekilinin, Safiye Savaşır’ın mirasçıları olan sözkonusu kişiler adına vekilliğinin kabulüne karar verilerek tefhimle duruşmaya devam olunmuştur.

  5. İskenderun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin, başvuruya konu 31/3/2011 tarihli ve E.2010/333, K.2011/151 sayılı kararında, davacı olarak Safiye Savaşır dahil beş kişinin ismine yer verilmiş, Safiye Savaşır’ın mirasçıları ismen davacılar arasında gösterilmemiştir.

  6. Başvurucular vekili, 27/5/2011 ve 9/4/2012 tarihli temyiz ve karar düzeltme dilekçelerinde, temyiz ve karar düzeltme yoluna başvuran davacılar arasında Safiye Savaşır’ın mirasçılarının isimlerini belirtmiş ise de temyiz ve karar düzeltmeye konu ettiği derece mahkemesi kararında taraf teşkilinin sağlanmadığı hususunu sözkonusu dilekçelerde dile getirmemiş, bu noktayla ilgili olarak hukuka aykırılık iddiasıyla kararın bozulması talebinde bulunmamıştır.

  7. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması şartı arandığından ve başvurucular vekili tarafından, taraf teşkilinin sağlanmadığına ilişkin iddia kanun yolları aşamasında ileri sürülmeden doğrudan bireysel başvuru konusu yapıldığından dolayı, idari ve yargısal başvuru yollarının tamamı tüketilmeksizin yapılan bir bireysel başvurunun kabul edilmesi mümkün değildir.

  8. Açıklanan nedenlerle, başvurucular vekilinin, taraf teşkili sağlanmadan yargılama yapılmasına ilişkin iddiasının kanun yollarında ileri sürülmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "başvuru yollarının tüketilmemiş olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği ve Eksik İnceleme Yapıldığı İddiası

  1. Başvurucular, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 30/6/2009 tarihli ve E.2009/5114, K.2009/10567 sayılı bozma ilamı ile buna uyularak verilen, başvuruya konu derece mahkemesi kararının yeterli gerekçeden yoksun olduğunu, yine bozmaya uyulmasına karar verilen celsede, mahkeme hakiminin mazereti nedeniyle duruşmaya katılan başka bir hakim tarafından, bozmaya karşı direnilmesi talebiyle sundukları dilekçeleri ile yıllarca süren ve ekli dosyalarla birlikte onbin sayfayı geçen dosyanın hiç okunmadan bozma kararına uyulduğunu, bunun sonucunda adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedirler.

  2. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, bu konuda bir değerlendirmede bulunmamıştır.

  3. Başvurucuların, kararların yetersiz gerekçeyle verildiği iddiası "Müdahalenin ölçülülüğü" başlığı altında (Bkz. § 109 vd.) incelenip ihlal bulunduğundan dolayı, bu husus adil yargılama hakkı yönünden ayrıca incelenmemiştir.

  4. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir. "

  1. İskenderun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21/10/2008 tarihli ve E.1997/1195, K.2008/342 sayılı kararıyla başvurucular lehine verilen men’i müdahale, ecrimisil ve tazminat hükmü, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 30/6/2009 tarihli ve E.2009/5114, K.2009/10567 sayılı kararıyla bozulmuştur.

  2. Başvurucular, 26/10/2010 ve 20/1/2011 tarihli dilekçeleriyle bozma kararına karşı direnilmesi talebinde bulunmuş, mahkeme tarafından farklı tarihlerde ara kararlarıyla, kamu kurumlarından taşınmaza ilişkin bilgileri temin etmek maksadıyla yazışmalar yapılmış, 27/1/2011 tarihli duruşmada taraflara usulüne uygun olarak söz verildikten sonra bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir.

  3. Başvurucular, bozmaya uyma kararını veren hakimin dosya üzerinde yeterli bir inceleme yapmadan karar verdiğini ileri sürmekte ise de bu iddiasını somut bilgi ve belgelere dayandıramamakta, yalnızca hakimin davaya geçici yetkiyle baktığından dolayı, çok kapsamlı olan dosyayı kısa zamanda incelemesinin imkan haricinde olduğu varsayımına dayanmaktadırlar.

  4. Hakimin bir dosyaya geçici yetkiyle bakmış olması, dosyayı eksik inceleyerek karar vermiş olduğunu göstermeye yeterli değildir. Bu durumda, sözkonusu iddianın varsayımsal niteliği nedeniyle kanıtlanmamış şikayet kapsamında kabul edilmesi gerekmektedir.

  5. Açıklanan nedenlerle, mahkemenin eksik incelemeye dayalı olarak karar verdiği iddiası başvurucular tarafından kanıtlanamadığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

d. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası

  1. Başvurucuların, mülkiyet hakkının ihlaline ilişkin şikayetleri açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikayetler için diğer kabul edilmezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.

Yüklə 208,96 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin