ÇEVİrmeniN ÖNSÖZÜ


MEKTUP 79 Tarih: 23 Safer, 1330



Yüklə 0,99 Mb.
səhifə26/34
tarix28.07.2018
ölçüsü0,99 Mb.
#60709
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   34

MEKTUP 79 Tarih: 23 Safer, 1330


“İcma, Sıddık’ın hilafetini ispatlamıştır.”

Şayet aht ve vasiyet konusunda, bütün dedikleriniz vâki ise, Sıddık’ın hilafetini gerçekleştiren, ümmetin icmâı kat’i bir hüccettir. Zira Peygamber (s.a.a) demiştir ki: “Benim ümmetim hata (Yanlış) olan bir iş için içtima olmaz.” (toplanıp karar vermez) Ve demiştir ki, (s.a.a): “Dalâlet üzerine içtima olmaz” ne dersiniz? Vesselam.


MEKTUP 80 “İcmâ yoktur.”


Diyorsunuz ki; “Peygamber’in (s.a.a): Benim ümmetim hatalı bir davranış veya dalâlet üzerinde hemfikir olarak birlik olmaz” dediğine göre üzerinde istişare ederek, birleşip karar verdikleri dâva ne olursa olsun, hata ve dalâletten uzak olduğunu gösterir.” Bu bazı sünenlerin ilk bakışta arzettiği bir görünümdür. Fakat ümmetin bir kısım neferleri kalkıp ona karşı çıkmışsa, onun doğru olduğuna hiç bir delil bulunmaz... Zira “Sakife” biatı istişareyle tahakkuk etmemiştir. Onun gerçekleşmesini temin eden, ikinci halife ile Ebu-Ubeyde ve onlara yardımcı olan bir kaç kişi. Bunlara o günlerin olayları da yardım ettiğinden bir sürpriz teşkil eden bu anlaşmalarını âniden diğer söz sahibi kimselerin önüne getirdiler ve istediklerini bu şekilde elde ettiler. Oysa bizzat Ebu Bekir hilafetinin ilk günlerinde, milletten özür dileyerek demiştir ki: “Bana biat etme olayı, oldu bitteiden ibâretti, Allah onun şerrinden korudu, Ben fitneden korkmuştum”(1)... hadis... Ayrıca Ömer Cuma günü Peygamberin minberinden hutbe okurken, aynı şeyi söylemiş ve bu sözleri her tarafa uçuşmuştu. (2) Bu hadisi Buhari’de tahric etmiş, işte size şâhit olacak yerinin tam metni. Der ki Ömer bu hutbesinde: “Duydum ki sizden bazıları: “Vallahi Ömer ölürse, filana biat ederim” diyormuş. Sakın kimse aldanıp ta: “Ebu-Bekir’in Biatı,” Felte “Emrivaki idi” demesin... Evet Felte idi ama Allah müslümanları onun şerrinden korudu.... (Ve daha sonra şöyle der): Bizi bilenler iyi bilir ki, Peygamber (s.a.a) vefat ettiği zaman, Ensâr bize muhalif oldu. Ali ve Zübeyr’de cemâatlari ile muhâlefette bulundular...” Hutbesinin sonund da, Sakife’de cereyan eden münâzaraya ve fikir ayrılığına işâret eder ve Ebu-Bekir’e bu ortam’da biat ettiğini söyler.

Malum olan şudur ki, Nübüvvet evinin ehlinden, hiç kimse biatte hazır bulunmamıştır. Hepsi Ali’nin evinde kalmayı tercih etmişlerdi. Onlarla birlikte Salman, Ebu-Zerr, Mıkdâd, Ammar, Zübeyr, Huzeyme Bin Saibt, Übeyy Bin Kâ’b, Berâ Bin Âzib, Halit Bin Sait Bin El-As ve emsalleri vardı. Bütün bu belirli şahıslar ki aralarında Hz. Muhammed’in Âli’de buunduğu halde, biat etmediklerine göre nasıl içtima sağlanmış oluyor? “Hani Muahmmed’in (s.a.a) Âli, Ümmet vücdunun başı, yüzündeki gözleri idi... Allahın kitabının eşi, “Necât Gemisi” onlar değil miydi? (3)

Ali’nin biat’a yanaşmadığını, Buhari ve Müslim “Sahih”lerinde (4) beyan ettikleri gibi, onlardan başka birçok belrili sünen sahipleri de biat etmediğini, hatta hanımı Fatıma hatun vefat edinceye kadar, bu işi yapanlarla barışmadığını ispat et-mişlerdir. Bu da altı aylık bir zamandır ki, bu müddet zarfında durum çok değişmiş ve İslamiyetin genel menfaati açısından barışmaya kendini mecbur görmüştür. Aişe, kendisine isnat edilen bir hadiste şu açıklamada bulunuyor: “Fatıma, ölünceye kadar Ebu-Bekir’le konuşmadı. Ali’de onlarla barıştığı zaman onları istibdatla suçladı...” Bu hadiste, barıştığında Ebu-Bekir’e hitâben söylediği şu iki beyit ne kadar beliğ:

“Eğer akrabalıkla hasımlarıma galebe çaldım diyorsan; Peygambere (s.a.a) senden daha yakın olanlar var.. Yok eğer meşveretle onların idaresine mâlik oldu isen; meşveret sahipleri hazır değilse, bu nasıl mümkün olabilir?”

Abbas’ta Ebu-Bekire karşı ihticacını şöyle dile getirmişti: “Eğer bu hakkı, Resûlüllah’a yakınlığın ile istediysen, bize ait olan hakkı almış oldun... Yok müminlerin nâmına ise, biz onların başında geliriz... Yok şayet bu rivayet insana müminlerin rızasıyla verilmesi gerekiyorsa ve biz buna kerâhet duyuyorsak bunun gereği nereden kaynaklanıyor?..”

Peygamberin (s.a.a) amcasından ve hem amcasının oğlu hem vasisi olan Hz. Ali’den, hatta bütün Ehl-i Beyt’i ve akrablarından, bu açıklamalar yapıldıktan sonra, ittifak ve birlik bunun neresinde oluyor. Vesselam.

DİPNOT

1 - Cevheri, “Sakife” kitabında tahric ettiği gibi, İbn Ebi’l hadid de Nehc’in şerhinde nakleder (C.1; S.132)



2 - Buhari Sahih’inin “Hudud” kitabı, “Zinâdan hamile olan recm” bab’ına bakın... Hutbeyi olduğu gibi görürsünüz; (C.4; S.119) Ayrıca Sünen ve haber sahiplerinin çoğu tahric ederler, örneğin Tabari tarihinin 11. yılın hâdisleri kısmında tahric ettiği gibi, İbn ebi-El, Hadid de nakleder. (Nehc-şerhi; C.1; S 122)

3 - (Mektup 6) ve ardından gelenlerin (Mektup 12’ye kadar üzerinde durum; Ehl-i Beytin rütbesini daha iyi anlarsınız.

4 - Buhari “Sahihi, Hayber Gazvesi bab’ına bakın (C.3; S.39) Ayrıca Müslim “Sahih”inin Peygamber’in (s.a.a): “Biz peygamberler miras bırakmayız, terkettiklerimiz umumiyetle sadakadır” dediği, baına da bakabilirsiniz. (C.2; S.72)

MEKTUP 81 Tarih: 28 Safer 1330


“Nizâ sona erdikten sonra ittifakın akdedilmesi.”

Ehl-i Sünnet, biat’ın meşveret yoluyla sağlanmadığını inkâr etmezler; buna karşı, oldu bittiye getirilerek elde edildiğini teslim ederler. Hatta “Ansâr”ın muhalefetine ve Sa’da katılmalarına, aynı zamanda Haşimoğullarının muhalefeti ve Mühacirlerden onları destekleyenler de Hz. Ali’ye sığınmalarına saşmazlar. Fakat onlaragöre neticede hilafet meselesi Hz. Ebu-Bekir’i herkesin kabul etmesiyle hall olmuş ve ortada nizâ namına birşey kalmamıştır. Herkes ona sır’da ve aleniyette yardımcı olmuş, savaşta ve barışta yanında olmuştur. Böylece ittifak sağlanmış ve hilafet akd-i thakkuk etmiştir. “Dağınıklıktan sonra toplanmalarına, nefretten sonra yakınlaşmalarına” Allah’a hamd ve şükürler olsun. Vesselam.


MEKTUP 82 Tarih: 30 Safer 1330


“ittifak akd’edilmemiş, nizâda sona ermemiştir.”

Herkesin Ebu-Bekir’e osnradan muvafakatta bulunup yardımcı olması meselesi başka, bir olup unun halifeti üzerine anlaşmak meselesinin sıhahat’i başka... Bu ikisi, Aklen ve şer’en birbirlerinden ayrı şeylerdir.. Hz. Ali ve Mâsum çocukları ve torunlarının, islamiyette sulta sahiplerine nasıl yardımcı olunacağı hususunda mâlum bir mezhepleri vardır. Söylediklerinize cevap olsun diye size onu zikredeceğim; onun özü şudur: Onların görüşlerine göre, İslam ümmeti, kendisini bir bayrak altında toplaycak bir “devlet”i olmadan, şeref ve izzet sahibi olmaz. O davlet mutlaka onun açıklarını kapatacak, düşman baskınına karşı zayıf cihetlerini koruyacak, hülasa onun bütün işlerini takip edecek. Ve bu devlet, elbette kendisine canlarıyla ve mallarıyla yardımcı olacak halk ve kamu olmazsa ayakta duramaz. Şayet devlet meşru sahibinin eline düşmesi mümkün olursa, -ki, Peygamberin (s.a.a) hakiki vekili odur- tayin edilmesi gereken zaten ondan başkası değildir.

Yok buna imkan olmaz ve Müslümanların başına başka biri gelirse, İslamın izzeti, ve himâye ve muhafazasını temin etmek için, ona yardımcı olmak yine ümmete vâciptir. Zira islamın bölünmesine neden olmak hiçbir şekilde câiz değildir. Hatta o başa gelen, pejmürde bir köle bile olsa ona hakkıyle bir halife muamelesi yapmak gerekir. Ona arazi vergisini, davar zekâtını ödediği gibi hakiki Halifeye karşı ne kadar mükellefiyetler varsa hepsini çekinmeden yerine getirir. Hz. Ali ve oğullarıyla torunlarından gelen Pak imamların mezhebi budur. Bunu daha önce Peygamber de açıklarken şöyle demişti: (1) “Benden sonra başınıza gelecek bazı kimselerden; size çok yabancı gelecek davranışlara şahit olacaksınız” Ona sorarlar: “Peki bizden o güne yaşayıp o davranışları görenler ne tavsiye edersin Yâ Resûlüllah?” der ki (s.a.a): “Üzerinize düşen hakkı yerine getirmenizi, size ait olanı da Allah’tan dilemeniz...” Buna istinâden Ebu-Zer El-Gaffari (r.a) şöyle derdi: (2) “Bana “Halil’im” Resûlüllah (s.a.a) söz dinleyip itâat etmemi tevsiye tti. İsterse âmirin pejmürde bir köle olsun”

Seleme El-Cü’fi (3) soruyor: Ya Nebiyellah; şayet başımıza, haklarını bizden isteyip hakkımızı men’eden âmriler gelirse, ne yapmamızı emredersin?” Der ki (s.a.a): “Siz, size düşen ne ise ondan sorumlusunuz, onlar da kendilerine düşenden sorumludur.” Ve Huzeyfe bin el-Yeman’in hadisinde diyor ki (s.a.a): “Benden sonra, benim yolumdan gitmeyen ve benim sünnetimi takip etmeyen imamlar türeyecek, onlardan başa geçecek bazıları var ki, vücutları insan vücudu, kalpleri ise şeytan kalbidir. Huzeyfe (r.a) soruyor: Onların zamanına kadar yaşarsam, nasıl davranayım yâ Resûlüllah? Pyegabmer (s.a.a) şu tavsiyede bulunuyor: “Söz dinleyip itâat edeceksin; hatta sırtına vurup malını alsalar bile” Ve hadisler bilhassa Ehl-i Beyt yolundan bu hususta mütevâtirdir. Onun için bağırlarına taş basarak sabrettiler, bu mukaddes ve benzeri emrilere riâyet etmek için... Bilhassa peygamberin (s.a.a) Ümmetin Selâmeti ve Devletin Sultası için her trlü eziyete tahammül etmeyi tavsiyesine uyarak, baştakileri hep doğruyu yapmaya ve hakikatı görmeye doğru yöneltmeye çalışmayı vazife edinmişlerdir. Kaldı ki onlar asık kendilerine ait olan makamı işgal etmiş ve kendilerini her türlü acıya maruz bırakmışlardır. Buna rağmen sırf vermiş oldukları vâ’di, akdettikleri ahdi yetine getirmek ve vâcip olana şer’i ve akli yönden uymak ve daha mühim olanı, mühim olana tercih etmek için onlara yardımcı olmaktan geri kalmamışlardır. Bunun içindir ki Emirülmü’minin Hz. Ali, her üç halifeye de nasihatinin en hâlisini esirgememiş, onlarla meşveret ederek içtihatta bulunmuşlardır. Onun, hayatını takip eden herkes bilir ki, Hilâfetteki hakkından ümidini kestikten sonra kendiliğinden mütareke yoluna girip, Emir sahipleri ile barışmayı yeğtutmuştur. Kendine tavsiye edilen tahtı, hep onların avucunda olduğunu görmüş, buna rğmen ne onlarla savaşmış, ne de onlarla kakışmıştır.

Aynı zamanda kensidini iki musibet arasında bulmuştur; bir tarfta hilâfet, ahitleriyle nass’larıyla, yüreği kanatan acıklı bir sesle ona sesleniyor, diğer tarafta, fitneyi körüklemeye hazırlanan münafıklar, Arapların dönmesine neden olması onu endişelendiriyordu. Zira medine’de hâlâ nifak sokmaya alışmış, münâfiklar mevcut olduğu gibi, şehrin etrafındaki yörelerde de bir sürü münâfık Araplar vardı. O Araplar ki, o kdadar nifak ve küfür ehli ediler ki Kur’ân-ı Kerim onları bir kaç ayetle tarif etmiş ve ehli imana, onları tanıtmalarını tenbih etmiştir. Nitekim Peygamber’in (s.a.a) vefatından hemen sonra bir çoğunun baş kaldırıp dönmeye hazırlandığı görülmüştür. Hatta islamı ortadan kaldırma hazırlığını tasarlayan Müseylime El-Kezzâb, Tulayha Bin Hüveyild ve Secah Bint el Haras gibi bazı yalancı Peygamberler bile türemeye başlamıştır. Ayrıca Rum ve Fars hükümdarları da Peygamberin (s.a.a) vefatını fırsat sayıp, İslam ve Müslümanlara karşı besledikleri kin ve nefretlerini artık gizlemeye lüzum kalmadığına kanaat getirmiş ve İslamiyeti temelinden yıkma teşebbüsüne girişmişlerdir. Yalnız onlar değil. Onlardan başka daha nice unsurlar Peygamberin (s.a.a) Refik-ı Âlâya yükseldikten sonra İslam âleminde karşıklık olacağını ve bu karşıklığın kendileri için büyük bir fırsat sayılacağına inanıyro ve bu fırsatı değerlendirmeye hazırlanıyorlardı. İşte Hz. Ali bu iki tehlike arasında kalmış ve “Hilafet hakkını” İslamın yaşaması uğruna bir kurban gibi feda etmekten başka yapacağı bir şey kalmamıştı. Zaten onun gibi birinin böyle yapması doğaldı. Böyle yapmıştır ve nizâ bitmiş, ortalık durulmuş ve Ebu-Bekir’le arasındaki ihtilaf kalkmıştır. Dinin korunması ve İslam’ın birliği için sabretmesi lazımdı, sabreder. Hem bütün Ehl-i Beyt’i ve Mühâcir ve Ensar’dan kendisine tâbi olanlarla beraber... Evet sabretmişti.r Gözündeki çöpe, boğazındaki kılçığa rağmen.

Fakat Ensar’ın efendisi Sâ’d bin Übâde, hiç bir zaman iki Halife ile barışmamış ve ne bir Cum’da ne de bir bayramda onlarla buluşmamıştır. Hatta onların dediğini demez, emir ve nehiy’lerine zerre kadar kulak asmazdı. Nihayet ikinci halife devrinde, “Havran” denilen bir vadiden geçerken bir süikastle öldürülürse de onu cinler öldürdü derler... Sakife günü ve ondan sonraki günlerde bir çok sözleri vardır, burada zikretmeğe lüzum görmüyoruz.(4)

Yine Ensar’dan olan, onun, (Hubâb bin Munzir ve benzeri) arkadaşları ise, zora ve kuvvete teslim olmaya mecbur kalmışlardır... Hiç, kılıçtan ve ateşle yakılmaktan korkup (5) biat etmek inanc’a atfedilir mi? Ve Peygamberin (s.a.a): “Benim Ümmetim hata üzerine birleşmez” sözüne tasdik ve şâhit olacak mahiyette midir? Bunun fetvasını siz verin. Ve ecri size ait olsun. Vesselam.

DİPNOT


1 - Müslim Sahih’i (C.2; S.118) ve daha bir çok sihah ve Sünen’ler.

2 - Müslim Sahih’inde tahric ettiği gibi bir çok sihah ve sünenler de mevcuttur.

3 - Müslim ve başkaları Seleme’den tahric etmişlerdir.

4 - Sa’d bin Ubâde’nin künyesi Ebu-Sabittir. Akaba biatı ehlinden olup Bedir Vakası ve başka vakalarda Peygamberin yanında bulunmuştur. Ayrıca Hazreç kabilesinin efendisi ve nakibi idi. Ensar’ın reisi ve en cömerti idi. Bahsini ettiğimiz sözleri siyer ve haber kitaplarında taşkın vaziyettedir. Bunlardan Bin Kuteybe’nin (İmamet ve Siyaset) Tabarâni’nin (Tarih)i, İbn El-Esir’in (Kamil)i ve Cevheri’nin Sakife” kitabı sizi tatmih etmeye yeterlidir.

5 - Hz. Ali’yi, evini yakmakla tehdit etmeleri kesin olarak sabittir. Sizi tatmin etmeğe şu kaynaklar yeterlidir: İbn Kuteybe (İmâmet ve Siyaset) Tabari, meşhur tarihi, İbn Abd Rabbih (El-İkd’il-Ferid) Cevhari “Sakife kitabı” (Nehc’ül-Belâğa şer-hi) İbn ebi’l-Hadid. (Müruc ez-zehab) El-Mesudi. şehristani, (El-Milel ve’n nihal). Bu olay o kadar meşhur ki, “Nil şairi” lakabiyla tanınmış Hafız ibrahim’in “Ömerriye” kasidesiyle ne güzel dile getirilmiş.

“Ömer’in Aliye sölemiş olduğu’ bir söz var ki Onu işiten de söyleyende ne mükerrem ve muazzamdır”: “Sana acımadan evini yakarım, eğer biat etmezsen, evinin dahlinde Hz. Mustafanın kızı olsa dahi” “Bu sözü Ömer’den Başkası kimse söyleyemezdi elbet; Arapların hâmisi ve cengâveri önünde...” İmam’a karşı muameleleri budur işte... Bizce o fikrini açıklamadan önce yapılan biat icma ile yapılmamıştır” dolaysısıyla da hüccet sayılmaz. Şu halde mahiyeti bundan ibâret olan icmânızla bizim aleyhimize nasıl ihticac’a kalkarsınız ey insaf sahipleri?..



Yüklə 0,99 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin