ÇEVİrmeniN ÖNSÖZÜ


MEKTUP 91 Tarih: 19 Rebiül-evvel 1330



Yüklə 0,99 Mb.
səhifə31/34
tarix28.07.2018
ölçüsü0,99 Mb.
#60709
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   34

MEKTUP 91 Tarih: 19 Rebiül-evvel 1330


1 - Üsâmenin ordusuna karşı davranışlarının mâzreti.

2 - Orduya katılmayanalara lânet okumak, hadiste vârit değildir.

1 - Evet dedğiniz gibi Resâlüllah (s.a.a) Üsâme gazvesinde onları teşvik etmiş ve acele etmlerini emretmişti. Hatta Üsâme’ye: “Sabahtan yola çık” deyip akşama beklememesi için tenbihte bulunmuştu. Fakat ne var ki Kendisi Aleyhisselam ondan sonra fâsılasız hastalığa mâruz kaldı; hatta zaman zaman ağırlaşıp, ashâbı ve yakınları halkı olarak korkmaya başladılar. Onun için bu vaziyette iken ondan yarılmak istemediler. Cürüf’te toplanıp vaziyette iken ondan ayrılmak istemediler. Cürüf’te toplanıp vaziyetin nereye varacağını beklediler. Bu da elbette ki ona şefakatlerinden ve kalplerindeki derin sevgidendir. Ağır davranmalarında ki naksatlarında ancak iki neticeden birini beklemek olabilirdi. Ya sıhhatine kavuşur ve yürekleri rahat eder, ya da cenzazesinin techizi ile şereflenmeye muvaffak olup, ondan sonra başlarına geçecek olan kimseyi seçip yerini perçinlemek. Onun için bu bekleyişlerind ma’zur sayılır ve bunda hatalı değillerdir.

Resülüllah (s.a.a) henüz vefat etmeden Üsâme’nin kumandanlığı hakkında tenkit edici laflar etmeleri ise, sadece yaşının küçük olduğundan ileri gelmektedir. Zira kendileri yaşlı başlı insanlardı. Ve yaşlıların kendilerinden, çok daha küçük yaşta olan gençlerin emri altında olmayı hazmedemeyip, gururlarının onu reddetmesi tabii bir inasiyaktır. Onun kumandanlığına tepki göstermeleri kendilerinden doğmuş bir bid’at değil, o sadece insan oğlunun beşeri cibilliyetinin iktizasıdır. Tetkik edin.

Peygamberin (s.a.a) vefatındn sonra Üsâme’nin azlini istemeleri ise, ona bazı âlimler şu ma’zereti göstermişlerdir: Onlar Ebu Bekir’in, onu azletmekte, maslahatın iktizası bakımından, kendilerine muvafakat etmeyi tercih edeceğini zannetmişlerdi.

Kendi nazariyelerine göre böyle dediler... Fakat insaflı konuşmak gerekirse, bendeniz Üsâme’nin azlini istemelirine aklın kabul edeceği hiç bir taraf göremiyorum. Özellikle Peygamber (s.a.a) tenkitlerine âzami derecede sinirlenip, sıtmalı ve başı bağlı vaziyette çıkıp, minberden okuduğu hutbe ile onalrın bu kusurlarını herkese duyurduktan sonra. Evet bu olaydan sonra ma’zeretlerinin hakikatıni ancak Cenab-ı Allah bilir.

Orduyu ilgaya kılkışmalarına ve Ebu-Bekir’e bu husuta ısrar etmelerine gelince; Bu da merkez şehir olan Medine’nin korunmasıyla ilgili bir davranıştır. Zira kuvvetten yoksun ve askerden uzak kalacağı için müşriklerin girişeceği herhangi bir baskına karşı hitiyatlı olmanın gerektiğine işnanmalarındandır. Nitekim Peygamberin (a.s.) ölümüyle, nifak hemen başgös-terip, Yahûdi ve Hiristiyanların hırsları arttı. Hatta Araplardan bazıları da Zekât vermekten imtina etmeye başladılar. O zaman Sahâbeler Ebû-Bekir Sıddîk’a, Üsâme’yi seferden menetmesini teklif ettiler, Sıddîk ise, onlara şu cevabı verdi: “Vallahi beni kuşların kapıp götürmesi, bir girişimde bulunmaktan daha kolay ve daha sevimlidir.”

Bu, bizim ashâb’ın Sıddîk hakkında naklettikleri; Sıddîk’ın dışındakiler ise, ordunun lağvedilmesini teklif etmekte mâzurlar, zira İslamı korumakta ihtiyatlı olmaktan başka hiçbir maksatları yoktur.

Ebu-Bekir, Ömer ve diğerlerinin orduya katılmaktan geri kalıp Üsâmeyle beraber gitmemelerinin nedeni ise, İslami memleketi kuvvetlendirmek, Muhammedî devletini teyid etmek ve hilâfeti muhafaza etmektir. Zira o günlerde din ve din ehli, ancak hilâfeti muhafaza etmekle bekâ’sı sağlanabilirdi.

2 - Şehrastâni’nin “Milel ve Nihal” kitabından nalettiklerinize gelince, biz onu rivâyet edilmişse de isnat ve mesnetsiz bulduk. Halebi ve Seyyid Dehlâni “Siret”lerinde: “Bu hadis aslen hiç vârit olmamıştır” diye yazıyorlar. Siz -Allah selâmetinizi versin- eğer Ehl-i Sünen yolundan bu husuta gösterebileceğiniz bir hadis varsa bize rehber olun. Vesselam.


MEKTUP 92 Tarih: 22 Rebiül-evvel 1330


1 - Mâzeretleri dediklerimizi geçersiz kılmaz.

2 - Şehristâni’den naklettiğimiz müsned bir hadisle vârittir.

1 - Demek Üsâme’nin ordusundan ayrılıp birlikte gitmediklerini ve daha önce de yola çıkmaları emredildiği halde “Cüruf”ta o mahut, müddeti beklediklerini teslim ettiniz...

- Allah sizin selametinizi versin-.

Ayrıca, Üsâme’nin kumandanlığı hakkında, gördükleri ve işittikleri naslara rağmen tâ’nda bulunup ayıpladıklaırnı da teslim etmişsiniz...

Onun kumandanlığı hakkında ayıplamada bulunmalarından Peygamber (s.a.a) kızdığı halde, daha sonra Ebu-Bekir’den azlini istediklerini de teslim ediyorsunuz. Hatta ateşi olduğu halde çıkıp minberden onların kusurlarını açıkça içeren hutbesini, tarih olaylardan sayılacağını da itiraf etmişsiniz.

Aynı zamanda Pyegamber’in (s.a.a) kurduğu ordunun lağ vedilmesini ve kendi mubârek eliyle bağladığı sancağın çözülmesini istediklerini de kabul ediyorsunuz.

Şunu da teslim ediyorsunuz ki, o ordu da bizzat kendisinin sıraya koyup dizdiği bazı şahıslar, sonradan çekilmiş ve birlikte gitmemişlerdir. Oysa Peygamber (s.a.a) onları Üsâmenin kumandası altında beraber gitmelerini emretmişti.

Bütün bunları, haber ehlinin nass ettikleri ve hadis sahiplerinin üzerinde birleştikleri gibi teslim etmişsiniz. Fakat: “Bu hususta mâzurdurlar” diyorsunuz. Ancak zikrettiğiniz mâzeretlerin tümünü islamın menfaatini ön planda tuttuklarına, fakat bunu yaparken Nebevi nas’ların vâcip gördüğü gibi değil, kendi görüşlerinin iktiza ettiği gibi hareket ettiklerine bağlıyorsunuz. Zaten biz de bu konuda bundan fazlasını iddia etmedik. Başka bir deyişle, sözlerimizin aslı, bütün nâsların emrettiği şekilde ibâdete uyuyorlar mıydı uymuyorlar mıydı? Siz birincisini seçtiniz biz ise ikincisini... Ama şimdiki itiraflarınız bizim seçtiğimizi ispat etmektedir. Mâzur olup olmadıkarına gelince bu da mevzuumuzun dışında kaldığı açıktır. Sonra mademki Üsâmenin ordusuna katılma meselesinde, İslam’ın yararını tercih ettiklerinden dolayı kendi görüşlerinin iktiza ettiğini, o naslarla ibâdet etmeyi tercih ettikleri sizce sübût etmiştir. Şu halde neden Peygamberden (s.a.a) sonra, hilâfet meselesinde de görüşlerinin iktiza ettiğini, Gadir nasları ve emsâline tercih ettiklerini söylemiyor sunuz? Üsâme’nin kumundanlığını yaşının genç olduğundan dolayı ayıplayanları; “yaşlıların genç yaşta olanların emri altına girmeğe tabiatı ve cibiliyeti itibariyle tepki gösterebilir,” dediniz. Fakat neden aynıcısını Gadir nasları mücibince taabbüt etmeyenler için söylemiyorsunuz? Oysa Hz. Ali’de yaşlı sahâbelerin başına genç yaşta olduğu halde emîr tayin edilmişti. Zira onlar zarûret hükmü gereğince haberlerinde Peygamber (s.a.a) vefat ettiği zaman, Üsâme’nin yaşını küçümsekikleri gibi, onun da yaşını küçümsemişlerdi. Tabii ki, hilâfetle ordu kumandanlığı arasında ne kadar fark olduğunu takdir edersiniz. Cibiliyetleri gereğince genç yaşınd aolan bir kumundana tepki gösterip bir kere dahi kumandanlığını kabul etmeyenler, genç yaşta saydıkları birini hayatları boyunca, dünya ve âhiret işlerinde emri altına girmeye elbetteki tepki gösterecekti.

Halbuki bu durum sizin zikrettiğiniz gibi kabul edilmekten memnûdur. Zira imanları tam olan yaşlı müminlerin nefisleri, Allah ve Resûlü’nün itâati yolunda ne gençlerin emri altına girmekten ne de başka diğer bütün hususlarda buna benzer işlerden nefret etmezler. Cenab-ı Allah müminlere şu tavsiyede bulunmuştur: “Peygamber size ne verirse alın; ve emirlerini tutun! Size neyi yasak etti ise onu da almayın. Yapma dediğini yapmayın. Allahtan korkun; çünkü Allah çok şiddetli azap sahibidir.”

“Üsâmenin ordusuna katılmayanlarla ilgili ve Şehristâni’nin şüphesiz olarak ileri sürdüğü “Kelimeye gelince; bu kelime, Ebu-Bekir Ahmet bin Abdülaziz El-Cevhari’nin “Sakife” kitabında tahric ettiği bir hadiste vârit olmuştur. Size bu hadisi kelimeleriyle aynen naklediyorum:

Bize, Ahmet bin İshâk, Ahmet bin Seyyâr’den Sait bin Kesir El-Ansari’den, adamlarından Abdullah bin Abdürrahman’dan şu hadisi nakletti: “Resülullâh (s.a.a) vefat ettiği hasatalığında, Mühâcirin ve Ensâr’ın bulunduğu, hatta aralarında Ebû-Bekir, Ömer, Ebu-Ubeyde-bin El-Cerrâh, Abdürrahman bin Avf, Talha ve Zübeyr’in de olduğu bir orduya Üsame’yi kumundan tâyin etti. Ve Mü’te denilen ve babası Zeyd’in şehit olduğu yere gidip Filistin vâdisini gezvetmeyi emretti. Üsâme ağır davrandığı için askerde ağır davranıyordu. Resûlüllah ise hastalığının kâh ağır, kâh hafif devrelere girmesine rağmen devamlı Üsâmeye yola çıkması için tekit!te bulunuyordu. Nihayet Üsâme: Babmla Annem sana feda olsun, bana bir kaç gün mühlet ver de Cenab-ı Allah sana şifa ihsan etsin, ondan sonra yola çıkayım. Peygamber ise (s.a.a) ona: Allahın bereketi üzerine çık ve yoluna devam et; dedi. Üsâme: Yâ Resûlüllah, eğer sen bu durumda iken yola çıkarsam yüreğim yaralı olarak çıkacağım. Resül: Zafer ve afiyete doğru git... Üsâme tekrar: Senin sıhhatini yolcu ve kervanlardan sormak istemiyorum. Resül (s.a.a): Sana neyi emrediyorsam onu yap; deyip bayıldı. Üsâme ise kalkıp yola çıkmak için hazırlığa başladı. Peygamber (s.a.a) ayılınca, Üsâme ve orduyu sorar, hazırlandıklarını söylerler. Ve şu sözleri tekrarlamaya başlar: Üsâ-menin ordusunun seferini gerçekleştirin; onun ordusundan çekilip geri kalana lânet olsun... Üsâme, başının üzerinde sancak, emrindeki sahabelerle çıkar, Cürüf denen yere kadar Ebu-Bekir ve Ömer, mühacirlerin çoğu ve Ensardan Üseyd bin Hudayr, Beir Bin Sâd ve başkaları oldukları halde gelir. O esnada Ümmü-Eyme’nin elçisi gelir ve ona: “Resülüllah ölüyor” der. Derhal gidip Medi’neye girer Sancağı Peygamberin kapısının önüne dikip içeri girer. O âna kadar Peygamber vefât etmişti.” Hadis böylece aynı kelimelerle sona eriyor. Bu hadisi Tarihçilerden bir cümle nakleder bunlardan biri Mü’tezili Allâme’dir. Nehcül Belâğa’nın Şerhinde Cilt;2; Sayfa: 20 ve 21 de mevcuttur.




Yüklə 0,99 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin