Evliya deneme



Yüklə 4,3 Mb.
səhifə46/57
tarix17.01.2019
ölçüsü4,3 Mb.
#99316
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   ...   57

Nasîhatnâme-i netîce (   ) Benim izzetli peder i azîzîm! Eğer düş­mandan suhûletle intikâm alup kelle kurtarmak mu­râdınız ise adl-i adâlet ederim, deyü tâ Üsküdar'a {varmayınız}. Bu pendlerim eğer makbûl i şerîfiniz olursa işte bu ciğeri pür-hûn ehl i hâlim evlâdı ve kardaş yoldaşım olan Vezîria‘zam Sâlih Paşa ve kethüdâsı İbrâhîm Paşa ve Sâlih Paşa karındaşı Murtazâ Paşa gibi veliy-yi ni‘am-ı akrân [u] emsâlden ayrılmış oğlun Mehem­med fakîr hâlâ on iki bin as­kerle Engürü altında Kütâhiyye'den ma‘­zûl Küçük Çavuş Paşa ve Kethüdâzâde Bâkî Paşa ve Dede Os­mân Paşa ve Seydî Ahmed Paşa ve Ketağaç Paşa ve Deli Dilâver Paşa ve niçe umerâlar hâlâ be­nimle inüp binerler. Engürü'ye kapanmak murâd et­dim idi. "El‘abdü yüdebbirü vallahu yukaddiru"1 mazmûnunca hikmet i Hudâ kal‘adan taşra bulu­nup kal‘ayı üzerime sedd edüp askerimi kırmağa ne­fîr i am edüp ahır hamd i Hudâ halâs olup Ista­noz nâm kasabada Mustafâ Ağa nâm bir kapucubaşı emr i pâdişâhîler getirüp bizi Kars'a göndermek isterler. Emirlerine ığmâz edüp hâlâ Murtatova nâm sahrâlarda serserî olup cenâb ı şerî­finize intizâr çeküp gezeriz. Böyle olmadan ise öl­mek nûrun alâ nûrdur. Hemân Eskişehir altına bu kadar deryâ-misâl asker ile varalım, uralım, yakalım, yıkalım, günden güne cem‘ olalım. Asalım, basalım, keselim, alalım, askere verelim. Kapularımız askeri bilsinler kim celâlî olup ısyân etdiğimiz cümlesi suçlu olup kümeden ayrılamayup cân baş ile hizmet ederler. Ammâ bir yumurta bir akçeye almak ile âdemin başına kafadâr âdem cem‘ olmaz. Eğer olursa iş başa düşünce yâr olmaz. Ammâ her hayme ve har­gâhda avret ve oğlan mubâh gerekdir. Böyle olursa bir hayli devletimiz mümtedd olup inşâallah kellemiz kurtarup düşmanlarımızdan intikâmlar alup Âsitâne tarafında ahvâl i devlet bergeşte olup emîndir kim fülk i kec-reftâr vefk i murâdımız üze­rine deverân ide ve illâ bundan gayre ilâc yokdur. Ve illâ kendi askerinizle başınıza tedâ­ri­ki­niz görün. Eğer böyle olmaz derseniz mektûb ı mu­hab­bet-üslûbumuz küstâhâne tahrîr olunmuşdur, dâmen i afv ile setr edüp ale't-ta‘cîl yine mefhûmun bu câ­ni­be mektû­bumuz îsâl eden Evliyâ Çelebi kulunuz ile mefhû­mun bu cânibe i‘lâm buyurasız. Bâkî olasız bâkî ve's-selâm, ale'l-kâmilîn el-âmilîn.

Engürü kurbunda kasaba i Istanoz'dan ulaklığıla Tokat'da Varvar Alî Paşa'ya gidüp Varvar ile gelirken Varvar Köprülü Mehemmed Paşa'yı ve Amasiyyeli Kör Hüseyin Paşa ve Kara Sefer Paşa ile ceng edüp Varvar Köprülü'yü mün­hedim etdüği ceng [u] cidâli ve menâ­zilleri beyân eder



Sahib i devlet efendimizden mektûbları alup kasaba i Istanoz'dan Engürü'yü ve Hü­se­yin Gâzî'yi ve Balıkhisâr'ı geçüp karye i Sarıalan'da meks eyleyüp anda yem kes­dir­dik.

Andan kalkup kal‘a i Kal‘acığ'ı ve Şeyh Şâ­mî'yi ve Akçakoyunlu'yu ve kasaba i Kurdlardan Kızıl­ırmağ'ı refâhiyyet üzre geçüp menzil i Kara­ke­çili'de karâr edüp Varvar Alî Paşa'nın Turhal kal‘a­sın­dan kalkdığın haber alup andan bir menzilde cânib i şarka ılgar edüp Amâ­siyye kurbunda ka­sa­ba i Gergerân'da mülâkât ı Varvar Alî Paşa: Bu kasabanın sene 1057 târî­hinde bâlâda Erzurûm menâzillerinde tahrîr olun­muş­dur. Bu kasaba sah­râ­sında, Varvar Alî Paşa kırk elli bin asker i bî-pâyân ile meks edüp ol ferah-fezâ­yı hayme ve hargâh zeyn etmiş. Hakîr kanûn üzre ibtidâ kethü­dâsına varup mülâkât olup bize vesîle olarak paşanın otâğ ı nüh-tâkına götürdü. Ne otâk, gûyâ bir serâ­perde i Süleymânî'dir kim cânib i erba‘asın niçe bin çatal fitilli sekban ve sarıca akreb­leri kat-ender-kat otâğı ihâta edüp pür-silâh âmâde durur. Hakîr içeri girüp paşaya yakın vardıkda tîr­keş ve kılıcım taşlayup seke seke huzûruna varup zemîn bûs edüp mektûb ı muhabbet-üslûbları des­tine verüp "Defter­[dâr]zâde Mehemmed Paşa oğlu­nuz, huzûr ı izzeti­nize selâm­lar edüp bu mektûbu gönderdi", dedikde "Safâ gel­din yiğit, hoş geldin" dedikde yine dâmen bûs edüp "otur" dediler. Hakîr hemân [362a] celse i hafîfe edin­ce yüzüme nazar edüp "Bre sen Hâfız Evliyâ Çelebi değil misin ki, Ayasofya Câmi‘inde leyle i kadrde hıfzen sekiz sâ‘atde hatm i şerîf edüp mer­hûm Sultân Murâd aleyhi'r-rahmeti ve'l-gufrân seni Harem i hâssaya alup kilârlı etmedi mi" deyice Hakîr; "Belî Sultânım! Sultân Murâd Hân'ın çerâğ ı efrûhtesiyim" dedim. "Şimdi sen paşa oğlumun ne hiz­metindesin". "Val­lahi Erzurûm'a giderken mü’ez­zin­başısı idim. Erzu­rûm'da gümrük kâtibliği ihsân eyledi ve üç kerre Acem diyârına gönderdi ve hâlâ şimdi imâmeti hizmetinde muk[te]dâ yı nâs ve muhâsibi ve enîsi ve hem-celîsiyiz. Zîrâ âlem i sabâ­vetden berü merhûm pederleri zamâ­nından beri bir yerde hâsıl olduğu­muzdan mahrem i râz olduğu­muz içün hakîri sultâ­nı­ma gönderdi". "Safâ geldin, hoş geldin". Cümle iç ağalarına kiş kiş deyüp paşa ve hakîr tek ü tenhâ kalup eydür: "Şimdi paşa oğlu­mu ne mahalde bı­rakdın", "Sultânım! Engü­rü'nün şimâl tarafında, iki konak ötede Istanoz kal‘asında bırakdım. Andan cenâb ı şerîfinizi kollayarak Kan­kırı taraflarına git­mek üzredir. Zîrâ ol mahal, ganî­met yerlerdir ve şiddet i şitâ def‘ olup mevsim i ba­hârdır, sultânımın ol câniblere gelmenize mun­tazır­dır ve bu mektûbun sultânımdan netîce i ha­berin ister. Hemân inşâallah sabâh bu kulunuz yine mektûb ı dürerbârlarınız ile giderim. Mektûblara nazar olun­sun" deyü hatm i kelâm etdükde "Tiz dîvân efendisi Halîl Efendi'yi çağırın" dedikde Halîl Efendi hâzır olup mektûbu mahfîce tilâvet edüp cümle hâtır-nişân etdükde "Bre Evliyâ Çelebi! Ne çok askeriniz var, ya Engürü kal‘asına niçe kapan­ma­dınız. Hayfa, dirîğ, işte bir iş ederdiniz kim devr i kıyâmete dek kılıcınız arşa aşup ol zamân İslâmbol keferelerinden intikâm alınırdı. Olmaya, illâ hayr. Hele çok aske­ri­niz var imiş" deyü sürûrundan kalkup otak içre reftâr ederken hakîre yüz altun ve bir mercân tesbîh ve koynundan bir mücevher sâ‘at ihsân edüp hazî­ne­dâra "Müsâfirin­dir, bir hoş ikrâm edüp bir kat esbâb ver" deyü ten­bîh etdi. Ol sâ‘at hakîre bir kat libâs ı fâ­hire ve bir semmûr kafası kürk i fâhire verüp mih­mân olduk. Ol gün konakçı tarafından haber gelüp Köprülü Mehemmed Paşa ve yedi beğ­ler­beği Osmâncık cisrini ve Sarmaşıklıkayabeli'ni alup me­te­risler ka­zup yalçın kayalar üzre azîm taş­lar yığmışlar. Ol ta­rafdan kuş uçmak ihtimâli yok­dur. Ve Amasiyye paşası Hüseyin Paşa Direkli­be­l'i sedd edüp kurâlar­dan cümle re‘âyâ vü berâ­yâ­yı kal­dırmış ve bir hab­be ve cübbeli âdem bulunmak ihtimâli yok­dur. Cüm­le sarp dağlara ve mağaralara ve kılâ‘la­ra ka­pan­mışlar, deyü konakçıdan haber gelin­ce Varvar Alî Paşa atf ı ınânı Kızılırmak geçi­di­ne mün‘atıf ey­le­yüp tuğlar gitdi. Kasaba i Gerge­rân'dan 7 sâ‘atde,

Menzil i karye i Dankaza, andan 5 sâ‘atde, karye i Bar­dakçı Baba. Mukaddemâ bu iki karye tahrîr olun­muşdur. Andan (   ) sâ‘atde,

Menzil i sahil i Kızı­lırmak: Cümle asâkir i Varvar nehr i azîmin kenarında meks edüp bu kadar deryâ-misâl asker bir günde suhûletle ubûr edüp bir âdem ve bir at ve bir hımâr gark olmayup esbâbları bile ıslanmadı. Ammâ üç ay mukaddem bizim paşa askeri ubûr etdükde olan musîbet ve gark ı âb ı mahlûk ı Hudâ bir târîhde olmamışdır. Bu mahalde Alî Paşa, zikri hayr ol­sun, raht u baht u bisâtıyla ve katîfe sırmalı eğeriyle ve mutallâ ve müzehheb rikâbıyla nehri ubûr etsin, deyü bir esb i sabâ-sür‘at-ı sâfinatü'l-ciyâd misillü küheyl at ihsân edüp kendüler ile nehri ubûr edüp,

Menzil i karye i Ayrık Sahrâsı'nda meks olunup cânib i erba‘aya karavullar ta‘yîn olunup etrâf vilâ­yetlerden niçe bin araba zehâyirler gelüp cem‘ oldu. Mezkûr karye i Ayruk, Kızılırmağın şi­mâl ta­rafında olmağıla Kankırı sancağı hâkinde yüz evli evkâf ı azîm köydür. Bir câmi‘i vardır. Andan,

Ziyâ­ret i Mehemmed Şâh Dede: Hacı Bektâş ı Velî ile Horasân'dan bu Kızılırmak geçidinde karâr edüp Yıldırım Hânî'de dâr ı cinâne revâne olur. Bir azîm âsitâne i ma‘mûrdur. Şeb [u] rûz, mâh u sâl bi'l-gu­duv ve'l-âsâl 1 nass ı kâtı‘ı üzre bây u gedâya ganî ve fukarâya ni‘meti mebzûldür. Yüz aded dervîşân ı Bektâşi­yân'dan ziyâde pâ-bürehne ve ser-bürehne aşıkân ı sâdıkân ve dervîşân ı dil-rîşânları var.

Aziz Mehemmed Dede'yi paşa ile ziyâret edüp paşanın azîze teveccüh i tâmın ve bir bükâ yı (   ) gördüm ki kürsî vâ‘izleri kibâr ı evliyâullah eyle mu‘tekid değillerdir. Kabr i şerîfinin etrâfı Kelâm ı izzetler ve şem‘dânlar ve çerâğdânlar ve alem ve sarrâf tabl [u] kudûmler ve niçe bin âvîze i maslûb­lar ile müzey­yen bir

Tekyegâh ı medfen i Mehemmed Dede'dir. Bunda tekye-nişîn Mustafâ Dede, azizin ırk ı tâhi­rinden bir zât ı hoş-hısâl, ehl i ilm ü ehl i hâl ve musâhib i pür-me’âl, kelâma mâlik, sebük-rûh ve hüsn i hulk sâhib-i bir zât ı mükerremdir. Varvar Alî Paşa'ya bir ziyâfet i âlî edüp bir somât ı Me­hem­medî çekmişdir kim vakt i çâştdan vakt i asra va­rınca cümle asker tenâvül edüp şikemleri masadı kürbe batnına dönüp yine cümle suhûnlar ni‘met i nefîse ile mâl-â-mâl idi. [362b] Hakkâ ki, bu be­rekât ı ta‘âm azîzin rûhâniyyeti te’sîridir. Ve her sene bu âsitânede şeyhin kendi atlarından bir at kur­bân edüp tekye hâyilinde olan kayalardaki miskî kartallar ol bir atın lâşesin yiyüp sene âhirine dek bir şey tenâvül etdiklerin bir ferd i âferîde görme­mişdir. Meğer yine tekye kurbânı olup yiyeler.

Bu dahi ibret-nümâ bir temâşâdır ve şeyhi Mustafâ Dede sayd [u] şikâra mâ’il bir cândır. Do­ğan yerine karakuşlar besleyüp atının sağrısında te­ğelti üzre ka­rakuşlar oturup şikâr gördükde kara­kuşları salup eğer hargûş ve eğer tilki ve çakal ve kurd ve sırtlan ve andık ve sığın ve tablalı ve karaca­lar ve yağmurca ve ayu ve hınzîr ve toy ve kaz ve turna ve ördek ve ba­lıkçıl ve anıt ve yeşilbaş ve dev­lengeç, hattâ kaplı­bağayı ve Kızılırmak'dan sazan ba­lıkların alup şeyhin önüne getirir karakuşları vardır. Bu dahi azîzin bir kerâmat [ü] tasarrufudur. Andan kalkup yine Kızı­lırmak kenarıyla 2 sâ‘at gidüp,



Menzil i karye i Durduk: Bu dahi Kızılırmak kenarında Kankırı hâ­kinde iki yüz hâneli ma‘mûr câmi‘li köydür. Bu karyeye gelirken Varvar Alî Paşa askerinde kıl ba­rakdan âdemleri {temâşâ et­dim}, deryâ-misâl asker ammâ gûyâ cemâpûr askeri gibi derme ve çatma hoş-nişîn askerdir. Ammâ yet­miş bayrak sarıcasına ve yigirmi bayrak sek­bâ­nına aşk olsun. Meğer paşa kendisi sarıcadan silâh kuşa­nup meydânlarda hizmet etmiş. Anlar da paşanın uğu­runda ölmeğe ahd etmişler. Ve deli ve gönül­lü­sü ve on bayrak Tatar as­keri gâyet sadaklı ve savatlı zor batar bahâdır yiğit­leri var idi. Ve müteferrika ve vâcibü'r-re‘âya bay­rakları dâ’imâ cânib i erba‘aya karavula gitmeğe me’mûr mükellef güzîde as­ker­dir. Ve kapucu­başılarına im‘ân-ı nazar ile nazar et­dim. Hakkâ ki pâk ve güzîde zırh-ı zıreh kü­lâ­ha ve cebe vü cevşene müs­tağ­rak pür-silâh yan­cık­lı ve bahrî hotaslı ve kır­kar ve ellişer kargı sırıklı al ve kır­mızı mukaddemli, burma kâküllü köçeklere mâlik ikişer üçer deve ve katır katarlı ve mehârlı ağaları var. Ve üç yüz po­lad ı Nah­çevânîye gark olmuş kantar sırıklı iç ağaları var kim her biri birer ejder i heft-serler, birer gûne server-i hünerver-i dilâ­ver-erler idi. Hemân hazî­ne­dâr­ın kırk gulâmı ve pa­şa­nın ciğer-kûşesi beğ efen­di­nin kırk güzîde gulâm­ları başka idi. Paşa gulâ­mlarıyla muhtelit değiller idi. Bu askeri temâşâ edüp hakîr karye i Durduk'a varup,

Ziyâret i Hüsâm Efendi: Kızılırmak kenarında ulu sultândır. Bunda dahi paşaya azîm ziyâfetler olup şeyhi paşaya bir at hedâyâ çekdi. Andan kalkup üç sâ‘at gidüp,

Men­zil i tekye i Kum Baba: Kızılırmak ke­na­rın­da ve Kankırı hâkinde iki yüz hâneli ve bir câmi‘li ma‘mûr karyedir. Bunda yine Alî Paşa ile Kum Baba Sultân tekyesine gidüp ziyâret etdükde Alî Paşa ağlayup ol kadar feza‘ u çeza‘ edüp "İlâhî! Beni huzûruna yüzü kara kullarınla iletme. Âhir ne­fesde hüsn i hâtime i tâm ihsân eyle" deyü du‘âlar edüp tekye fukarâlarına tasadduklar ihsân eyledi. Andan kalkup şimâl cânibinde Kankırı hâkinde,

Türkmân Keskini, hudûduna girildikde "Sultânım bu hakîre mektûblar ihsân edüp yolla­yınız. Paşa oğlunuz mektûb ı dürer-bârınıza munta­zır­lardır" dediğimde Boşnak âdemi olmağıla eydür "Benüm oğlum katlana, bir kaç çün.

Görelim, âyine i devrân ne sûret gösterir

deyü bu mısra‘ı terennüm etdi. Âhir, hakîr bir kaç gün sabr etmeğe rızâ verdim. On gün Türkmân Keskini içinde gezüp on birinci gün yine Keskin subaşılığında,



Karye i Sarı, nâm mahalle kondukda Varvar Alî Paşa'nın askeri içinde bir güft [ü] gû olup asker pür-silâh olup cânib i erba‘aya karavullar ta‘yîn olunup (   ) paşa çarkaya (   ) paşa dümdâr ta‘yîn olunup cümle asker hayme ve hargâhlarında pür-silâh âmâde olup cenge müte­rakkıb olup durdular. Hakîrin cân başıma sıçrayup paşanın ciğer-kûşesi beğden su’âl edüp "Bu ne fetret u ısyân u tuğyândır kim asker birbirine girüp hâzır-baş oldu" dedim. Hazînedâr eyitdi "Vallahi Evliyâ Çelebi! Şimdi çâ­şıdımız geldi. Köprülü Mehemmed Paşa üzerimize gelmeğe hatt ı şerîf ile serdâr olmuş ve Amasiyyeli Kör Hüseyin Paşa ve Divriği Beği Kara Sefer Paşa ve niçe paşalar cem‘ olup yarınki gün ceng i azîm­dir" dedikde hakîr paşanın yanına varup paşa eydür: "Gördün mü Evliyâ Çelebi! Ben seninle bileyim ve yoluna kurbânım diyenlerden biri Köprülü Me­hemmed Paşa dörd eyâlet sancâğı askeriyle üzerime geliyor" dedi. Hakîr eyitdim: "Bundan size hisse var paşa. Sultânıma mektûbunda yazduğu mâddenin biri dahi budur kim seninle bile olurum, diyenlere i‘timâd etme. Seni meydânda korlar, deyü tahrîr etdiği mevâdd ı kebîrin biri dahi budur. Ammâ bi-emrillah bunda nesne yokdur. Geçende Kızılırmak kenarında Kum Baba Sultânı zi­yâret etdiğiniz gün bir teveccüh i tâm ile İlâhî beni şerm-sâr edüp halk mâbeyninde yüzüm [363a] kara eyleme deyü hayr du‘â etdiğinde bildim ki ol du‘â hedef i icâbetde kabûl oldu. İnşâallah mansûr [u] muzaffer olup selâmet bulursun". Lâkin afv ile ol gün mu‘âmele edüp mehibbâten niçe nasîhat-âmîz cevâblar ile muzaffer olmuş, tebşir etdim. Ol mahal­de paşa "cümle asker âmâde olsun" deyü tenbîh ü te’kîd edüp cümle âlât ı silâh meydân ı muhabbete dökü­lüp cebe ve cevşenler giyilüp nıs­fu'l-leyle dek cümle asker âlât ı silâha müstağrak olup her biri birer Sâm [u] Nerîmân-akrân pehlivâ­nlara döndü­ler. Beyt

Seher-çin germ olup bâzârı mihrin

Asar altun terâzûsın sipihrin

ebyâtı üzre vakt i seherde paşa cümle ordu etrâfına muhâfazacı askerleri koyup Bismillah ile altı bin salt güzîde ur­guncu ve yağmacı ve tâlâncı asker atlayup ılgar ile cânib i kıbleye yedi sâ‘at gidüp Kankırı hâ­kinde Kurşumlıdağı eteğine vardıkda meğer Köp­rülü'nün çâşıdı varup "İşte Varvar Alî Paşa askeri gel­di" deyince tarfetü'l-ayn içre Köprülü çarhası mey­dân ı muhabbete çıkup Alî Paşa askeri dahi ileri va­rup çarha askeri gösterüp gerüde beş koldan ka­fadar kat kat asker koyup iki çarha birbi­rine doku­şup bir sâ‘at yahşı ceng-i perhaş [u] savaş olup bir sâ‘atden Köprülü tarafı aslâ dayanamayup münhe­zim olup beş aded eyâlet askeri kimi den­dân ı tîğ­dan geçerken kimi Lâ ilâhe illallah der, kimi Mu­hammedün Resûlullah der, kimi amân ve kimi ya­mân deyüp bu kadar mahlûk ı Hudâ târumâr oldu­lar. Köprülü askerin Varvarlı varup koyun kuzular gibi yalayup hayme ve har­gâh­ları ve bâr ü bengâh­ları ve tevâ­bi‘at ı bî-günâhların âhın alup küffâr gibi zin­cirleri gerden­le­ri­ne bend kılup esîr gibi bu kadar müslimîni keşan ber-keşân edüp atdan ve dondan ve katar u mehârdan ve'l-hasıl devlet i dünyâdan ay­rılmış, öm­rün­de piyâde yürü­me­miş ve ka‘r ı vakâr sâhibi muh­teşem ağaları sekbân ve sarıcalar yalın ayak ve başı kabak piyâde yürüdüp kimin kırarlar, kimin esîr ve kimin âzâd ederler ve ba‘zısına "mâlını kande göm­dün" der, işkence eder­ler ve kimi pây-beste ve dil-has­te ve şikeste-beste bu kadar kavm, koyun sürüsü gibi giderlerdi. Ba‘zısını istedikleri yerde katl eder­ler­di. Bu kadar fezâhatden mâ‘adâ Âl i Osmân pâdi­şâ­hı­nın üç tuğlu bir ihtiyâr ı âlî-va­kâr Köprülü Me­hem­med Paşa'yı ve iki tuğlu Amâ­siyyeli Kör Hüseyin Paşa'yı ve iki tuğlu Kara Sefer Paşa'yı ve Amasiyyeli Hacı Efendizâde gibi hânedân sâhibi kimesneleri dest-ber-kafa bağlı hûn ciğerleri dâğlı, çeşm i pür-hûnları yaşlı ve bâğırları başlı Var­var Alî Paşa''nın tuğları önü sıra boğazlarında tavk ı la‘net ile zincirler ile akd olunmuş eyle nâzenîn vü­cûdları ol şiddet i hârda pi­yâ­de giderek "el-hükmü lillah" deyüp her ân ve her sâ‘at­de cellâd ı feleğe muntazır olup li­sân­larında keli­me i Tevhîd git­mezdi. Gör felek atla­sı­nın hâlin kim bir ân evvel bu kadar kerr u ferr ve dârât [u] aza­met sâhibi idiler. Bir ân ı vâhidde cüb­be ve des­târa mâlik olmayup piyâde zencîr-keş olup sek­bân ve sarıca elinde esîr oldular. Bu hâlde iken göz­leri önünde tevâbi‘ [u] levâhıkların katl edüp kılıcının kanın cellâdlar paşala­rın üzerine siler­ler­di. Hulâsa i kelâm bir vezîr ve beş mîr i mîrân ı sâhib îmân Var­var Alî Paşa'nın üç di­rekli otâğı sütûnlarında bâr ı bend zincîrler ile bağlı ve sâ’ir mîr i mîrânlar ve sâ’ir mîr i livâlar ve gayrı a‘yân-ı kibârlar yüzü üstüne bağlı idi. Sâ’ir Köp­rülü ve Hüseyin Paşa ve Kara Sefer Paşa asker­leri gayrı çadırlarda esîr [ü] güris­ne­ler idi. Bu mâ­beynde Varvar Alî Paşa'nın bir habbeye ve bir lipâçe cübbeye muhtâc ve aç u zevi'l-ihtiyâc olan piyâ­de seyis ve harbende ve akkâm ve meş‘al­cileri ve kâse-şûyları birer katar bâr ı sakîle ve bu kadar mâl ı ganâ’ime ve beşer onar aded zırh u zıreh külâ­hlı ve katlâvî ve cebe vü cevşenli köçeklere mâlik olup Fir‘avn u Şeddâd gibi gurur hâsıl etdiler. Var­var Alî Paşa ise mansûr u muzaffer oldum, deyü enâniyyet da‘vâsında mu‘â­me­le etmeğe baş­ladı. Ve henüz ısyân [u] tuğyânı zâhir ü bâhir oldu. Ve günden güne ordusunda haşerât ı Cemâ­pûr cem‘ olmada. Ve etrâf ı kazâlarda mîr i mîrân­lar asker sürmeğe ve zehâ’ir sürmeğe me’mûr oldular. Ve ba‘zı mîr i mîrânlara evâmirler tahrîr edüp "El­bette eyâletin askeriyle bizim ordu­mu­za gelesin ve illâ üzerine asker çekerim" deyü mü’ekked emirler tah­rîr olundu. Ve ba‘zı ehl i ırz ümerâ ve mîr i mî­rân­lar ordusuna geldikde cümle otuz yedi bin asker oldu. Bu hâl ile kat‘ ı menâzil ve tayy i merâhil ederek yine Kankırı sancağı hâkinde, menzil i karye i Boz­oğ­lan nâm mahalle geldikde hakîr huzûruna va­rup "Gazânız kutlu olsun. Sultânıma inşâallah man­sûr u muzaffer olur­sız demişdim. Hamd i Hudâ düşmanları münhedim etdiniz. Ba‘de'l-yevm Ce­nâb ı İzzet sizi hıfz [u] [363b] emânında edüp hem­îşe düşmanları­nız böyle münhedim olup serleri ârâ­yiş i nîze ola" deyü vâfir hoş-âmed kelimâtlar edüp "Sultânım! Şimden gerü bu kulunuza mektûb­lar ih­sân edüp paşa oğlunuza beni gönderin" dedim. Feth i kelâm edüp eydür: "Gördün mü Evliyâ'm! Bu kadar düşman as­ke­rin ân ı vâhidde niçe târumâr eyleyüp kırup geçir­dim ve niçe vezîrleri zincire urup keşân-ber-keşân gö­türürüm" dedikde "Gör­düm sultânım! Aleyhi mâ-yestahıkku1, lâkin merha­met edüp niçesin âzâd edüp Cenâb ı Bârî sizin dahi niçe müşkil işleriniz âsân ide. Mücrimleriniz cümle üm­met i Muham­med'dir. Bu kârhâne i Âl i Os­mân'ın hâli budur. Ulü'l-emre itâ‘at edüp beğler ve paşalar biri biri üzre ceng ide gel­miş­ler­dir. Size lâ­yık olan yine afv ile mu‘âmele eyle­mek­dir. "Alla­hüm­me inneke afuvvun tuhibbü'l-afve fa‘fu annî"2 bu­yurmuşlar" dedikçe mu­sırr olup bir âdem âzâd et­meyüp "Sabr eyle, beş on günden sonra gö­rürsün. Hele Küçük Çavuş Paşa oğlum ve İpşir Pa­şa oğlum ve Şehsü­vâr­oğlu Şehkadı Paşa oğlum ve ni­çe oğul­larım dahi gel­sinler dahi neler işlesem ge­rek" deyü aceb enâniyyet ile ba‘zı gurû­râne keli­mât­lar etdi. Hakîr eyitdim "Yâ Sultâ­nım! Bizim efen­di­mize dahi mektûblar yazın. Anlar dahi ordu yı İslâm cem‘iy­yetine dâhil olup dahi zi­yâde cem‘iy­yet i kübrâ olsun" dedim. "Hele şimden gerü iş bitdi. Anların gel­mesine ihtiyâc kalmadı. Eğer gelirse safâ geldi, hoş geldi" dedi. Bir sâde-dil harem i hâsda perveriş bulup

................ (1 satır boş) ................



asrında (   ) mansıbiyle ber-murâd olmuş Bos­ne­viyyü'l-asl bir Oğuz âdem idi. Hîle ve hud‘adan berî, zemm ü nemm ve gıybet ü mesâvî ve kizb ü büh­tândan ârî vüzerâların düşman üzre varıcı Var­var'ı idi. Ve gâyet mu‘tekid olduğundan her hoş-âmed âmedî kelâmı tasdîk etmeğe meftûn idi. Ve re’y [ü] tedbîrde hüsn i tedbîr etmeyüp sû’ i tedbîre ilkâ edenlere tab‘iyyet ederdi. Ve devleti gûyâ istidrâc ve kemâl i hıffet ile ve akl ı kıllet ile meşhûr ı âfâk idi. Ancak salâh ı hâl ile mümtâz ı ser-firâz idi. Hikmet i Hudâ bir gün İpşir Paşa'dan ve Küçük Ça­vuş Paşa'dan mektûblar gelüp vâfir mesrûr [u] han­dân oldu ve mektûbları kırâ‘at etdirüp gûyâ raks edüp "İşte İpşir oğlum gelme­de­dir. Senin paşan onun hakkında bana neler yazar. Al imdi bu mektûb­ları paşana götür" deyü İpşir Paşa ve Küçük Ça­vuş Paşa ve kendü mektûblarıyla hakîre bir kîse gu­ruş ve Köprülü mâlından rahtile bir küheylân at ve bir Gürcî gulâmı ve ana bir kü­hey­lân at ve bir kat esbâb. Kankırı nâhiyelerinde Boz­oğlan kurâsından çıkup mütevekkilena'l-allah cânib i şimâle üç günde ılgar edüp Engürü sağı­mız­da kalup Murtatovası içinde bir vâsi‘ sahrâda men­zil i karye i (   ) paşa ile mülâkât olup "Bre Evliyâm! Safâ geldin. Ammâ ne çok eğlendin" dedikde ahvâl i pür-melâl [ü] ser-güzeşt [ü] ser-encâmı bir bir takrîr edüp paşa âlem i hayretde kalup tebessüm edüp, yakında görürsün, de­yüp ibtidâ Varvar'ın mektûbun okuyup âteş-pâre olup "Görürsün mel‘ûn ahmak potur" deyüp İpşir Paşa'nın Varvar'a gönderdiği mektûbu kırâ’at edüp güle güle tamâm olup mektûbu hakîre atup "Nazar eyle" dedi. Hakîr İpşir mektûbun kırâ’at edüp ol kadar iltiyâm u mudârâ vü imhâl ve niyâz-gûne gi­rişmeler tahrîr eylemiş kim istimâ‘ edenin aklı gidüp "İpşir Paşa, Varvar Alî Paşa'nın abd i mem­lû­kü ol­muş" der. Paşa mektûblardan sonra ol deryâ-dil paşa yı kâmkâr buyurdular kim "Biz anın ta'n-âmîz mektûblarına nazar etmeyüp yine mudârâyı el­den komayalım" deyü latîf edâ ile mektûblar yaz­mak sadedinde iken âsitâne tarafından bir hünkâr hase­kisi ve Kapu kethüdâmız Siyâvuş Ağa'nın hazî­nedârı Kâtib Alî Çelebi hatt ı şerîf ile gelüp ol sâ‘at dîvân ı pâdişâhî olup hatt ı şerîf kırâ’at olunup mefhûm ı hatt ı şerîf oldur kim "Eğer başın gerek ise bir ân ve bir sâ‘at dur­ma­yup mükellef ve mü­kem­mel aske­rinle mâh ı Cemâziyelâhirin gurresinde bi-eyyi vechin kâne İpşir Paşa ve Çavuş Paşa ve Bâkî Paşa ve Ketağaç Paşa ve Seydî Ahmed Paşa ve Şeh Gâzî Beğ ile cümle yek-dil ü yek-cihet olup Varvarlının başı ya başın ve illâ eğer inâd u muhâ­lefet ve müsâmaha edersen bunda olan evlâd [u] ıyâlini cümle katl edüp cümle mâl [u] menâlin kabz olunur. Ve eğer ol âsî­nin hakkından gelüp Varvar'ın başın serîr i sa‘â­de­ti­me gönderüp edâ yı hizmet edersen hâlâ ha­sekimde olan Mısr eyâleti hatt ı şerîfime amel edüp bu cânibe mü­râ­­ca‘at etmeden bilâ-câ’ize tarafından bir mü­kel­lef ve muhteşem ve umûr-dîde ağanı Mısır'ın şehr havâ­le­liğine gön­de­re­sin. Hatt ı hümâ­yûnuma amel edüp fermân ı şerîfim eyle sâdır ol­muşdur. Ve's-selâm." Paşa dahi "emr [364a] pâdişâ­mındır" deyü der­hâl nefîr i rıhlet ça­lı­nup bin mikdâ­rı asker ile tuğu ileri gönderüp ha­se­kiye bir kîse harc-ı râh verüp ket­hü­dânın hay­me­sinde mihmân eyleyüp ertesi gün hikmet i Hudâ Varvar Alî Paşa'­nın çâşnigîrbaşısı gelüp Âsitâne tarafından {Varvar Alî Paşa'ya} gelen emirleri ve hatt ı şerîfi getirüp paşa kırâ’at etdükde mazmûn ı hat oldur kim "Vezîrim Varvar Alî Paşa lalam! Cirmin afv olun­muş­dur. Defterdâroğlu celâlî Erzurûm'a ve En­gü­rü'ye mute­hassın olmak murâd edüp ısyân [u] tuğ­yânı zâhir olmuşdur. Hatt ı şerîfim vardıkda bir ân durmayup memâlik i mah­rû­sele­rimde nerde bulursan katl edüp yâ başı, yâ başın. Edâ yı hizmet­den sonra sana Mısr'ı bilâ-avâ’id ve lâ-fevâyid ihsâ­nım olmuşdur" deyü hatt ı şerîfi kırâ­’at edüp "Bre meded, bu sır bunda kalsın" deyüp "men hafaza'l-lisâne selleme mine'l-afat"1 deyüp keşf i râz etme­yüp sum­mun bükmün durdı. Ol gün İpşir Paşa ta­rafından çâşnigirimiz ge­lüp "İpşir Paşa, Karaman eyâletiyle Varvar ile celâlî olmağa gider" deyü ha­ber­ler geldi. Ol gice Varvar'a mektûblar yazılup Varvar'ın katli hakkına paşaya gelen hatt ı şerîfi Varvar mektûbiyle ale's-sabâh hakîre verüp ol gün ol gice ılgarup,

Yüklə 4,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   ...   57




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin