Evl‹YÂ Çeleb‹ seyahatnâmes‹


Nehr i kenâr ı Küçük Velat



Yüklə 6,32 Mb.
səhifə11/72
tarix27.07.2018
ölçüsü6,32 Mb.
#60056
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   72

Nehr i kenâr ı Küçük Velat: Praşo dağ­larından gelüp Büyük Velat'a mahlût olur. Andan 4 sâ‘atde kıble tarafına gidüp def‘â,

Nehr i Velat ı sağîr: Bu mahalde rûz ı Kâsım Ordu Monlası Ramazân Efendi mahkeme hayme­sinde sicille kayd olup "Sefer dönüşüdür" deyü destûr ı serdâr olmadan kaçanların haklarından ge­lüp katl olmala­rıyçün fermân ı serdâr ile cümle fi­rârîlerin akîblerince Yentür Hasan Paşa ta‘yîn olundu. Andan 3 sâ‘atde,

Menzil i kurb i Sibin

Bu mahalle cümle [29a] Sibinli cemî‘i birov ve irşek ve kapdanları ve şaglarıyla gelüp mutî‘ [u] münkâd olup yüz yetmiş kîse mâl ı pâdişâhî ve yetmiş kîse serdâra ve kırk kîse krala verüp bu ka­dar tuhef hedâyâlar ile a‘yân-ı kibâr orduyu cümle tatyîb i hâtır edüp hil‘atler geyüp Sibin'e gitdiler.

Ertesi bir alay ı azîm tenbîh olunup ale's-sabâh cümle asâkir i İslâm pür-silâh cebe vü cevşen ve zırh [u] zereh-külâh katlavi ve tuğulka-yı ser-pe­nâ­ha müstağrak olup cümle küheylân esb i tâzî ve sa­bâ-sür‘atleri zer-ender-zere müstağrak olup cümle kemer sîm raht u bahtlar ve sîm ü mebrûm katîfe eğerler ve altı pâre polad ı Nahşevânî yancıklar ve bahrî hotaslar ile cümle sâfinâtü'l-ciyâd misilli atlara cümle gâzîler süvâr olup tîrkeş tîrkeşe ve rikâb ri­kâba cemî‘i asâkir i kerrârların enselerinde bebr kaplan kağan arslan kat-ender-kat mahbûb köçek­ler at başları berâber âdâb üzre gidüp cemî‘i vüzerâ ve vükelâ ve mîr i mîrânlar ve mîr i livâlar ve cümle alaybeğleri ve birbirinden yeğleri kanûn ı teşrîfât ı Âl i Osmânî üzre yerlü yerlerinde ve kollu kolla­rında mevc ü mecv ve fevc ü fevc ve sâf sâf alay alay ve bölük bölük ve ser ü ser ve her biri küme küme dârât ve azamet ve şevketleriyle ubûr edüp kal‘a i Sibin nümâyân oldukda serdâr ı Kerrâr Ali Paşa kim Düldül-süvâr Ali ve esedullâhi velî gibi esb i sabâ-peymânı sürüp cümle yemîn ü yesâr ve mata­racıyân ve şâtırân ı köçek i Amr ı Ayyârânlar zer-ender-zere müstağrak olup birer mutallâ taslar ile her biri tâvûs ı bâğ ı İrem gibi hırâmânî reftâr ede­rek ubûr edüp önlerinde tokuz aded yedekler dahi la‘l [ü] yâkût ve cevâhir murassa‘âta müs­tağ­rak olup ubûr edüp bizzât Serdâr Ali i şîr hakkâ ki şîrâne ve dilbe­râne Sâm ı süvâr-vâr esb i eşhebi üzre menkâle peh­livân gibi altında semmûr kapaniçe ve Selemî(?) üzre sorguc ı serdârîsi ile Âsaf ı Berhayâ-vâr hulû‘ [u] huşû‘ ile mâdiyâne ubûr edüp ardı sıra kâmil beş yüz aded pür-silâh âteş-pâre gılmân ı hâssa i ende­rûnlar cebe vü cevşene müstağrak olup bunlar dahi rikâb rikâba at başı berâber ubûr edüp dahi akîble­rince tokuzar kat mehterhâne i Cemşîdi segâh faslını üstâdân ı mehterân çalarak ubûr edüp Serdâ[r] ı mu‘azzam kal‘a i Sibin altına vardıkda azamet i Hudâ kal‘a i Sibin'den bin pâre balyemez toplara bir fitilden âteş edince gûyâ rûz ı mahşerden bir gün olup edîm i arz dir dir ditreyüp Serdâr ı za­fer-şi‘âr bu tertîb üzre serâperdesinde karâr edüp de'b i şerîfleri üzre summât ı Muhammedîsi tenâvül olunup herkes haymelerine gitdiler.

Evsâf ı ibret-nümâ yı hısn ı hasîn, ya‘nî bender-âbâd ı şehr i azîm kal‘a i Sibin

Lisân ı saz Macarı'nca Sibin (   ) (   ) demek­dir. Bânîsi (   ) (   ). Bu dahi Erdel kralları hük­mün­de­dir, ammâ Saz Macarlarının irşekleri ve baş kapu­danları tahtgâhlarıdır kim bunda darbhâne­lerinde kâgız yırtan nâm bir gûne dökme talar gu­ruş kesilir pâyitaht ı Macar ı füccâr ı Sazândır.



Eşkâl i kal‘ası: Nehr i (   ) kenârının câ-be-câ batağı içinde şekl i (   ) yetmiş dörd kulleli bir hısn ı hasîn ve sedd i metîn sedd i İskender-misâl bir hisâr ı üstüvâr ı müstahkem Kahkahâ kal‘ası gibi şeddâdî binâ bir kal‘a i zîbâdır kim cümle on bir aded tula binâ tabya i azîmleri var kim her birinde kırkar ve ellişer aded balyemez ve kolumbur[na] ve pranka ve şayka ve havân topları var ve her tabyaları ol kadar vâsi‘dir kim her birinde biner kefere ceng etse yerim dar demezler. Ve cümle altı bin askere ve altmış bin âdeme mâlik bir kal‘a i mu‘azzamdır.

Ve cümle beş aded kapusu var. Batı tarafındaki kapu semtinde bu kal‘a bayırlı yere vâkı‘ olmağile ol taraf iki kat kal‘a dîvârı ve iki kat handakdır ve azîm balyemez topları cümle bu tarafa nâzırdır, zîrâ bu kal‘anın havfı cümle bu tarafdandır, gayri yer­den bâk [ü] pervâsı yokdur. Ve bu tarafdan gayri yerde handakı yokdur. Cânib i şarkîsi ve kıblesi ve şimâlîsi tarafları cümle amelî bataklıkdır ve çukur çu­kur ve havur havur cunbul batakları çokdur. Ammâ vâsi‘ ve arîz batak değildir, bir cânibinden bir cânibine kurşum yetişir. Hattâ bir bataklığın arasında câ-be-câ küçük lahana ve kabak bostâncık­ları vardır, ya‘nî Âl i Osmân bu kal‘ayı muhâsara etse bir günde bu bataklığı şâhrâh etmek emr i seheldir, lâkin bu hâl ile hâlâ bu batak tarafından bir vech ile meterise girilmek muhâl ve mümkün değildir.

Ve şimâl cânibinde bir kapusu üzre mefret cin­ler tasvîr eylemişler kim görenin aklı gider. Macar lisânı üzre bu kapuya fma (...), ya‘nî ecinne kapusu demekdir kim özge temâşâ kapudur. Ve bu hakîr piyâde olup bu kal‘ayı kâmil bir buçuk sâ‘atde dâ’i­ren-mâdâr devr edüp temâşâ etdim.

Ertesi gün Serdâr Ali [29b] Paşa'nın vekîl-har­cıyla kal‘aya girüp meymene ve meysere seyr [ü] temâşâ etdim. Azamet i Hudâ aklım perîşân olup temâşâsında âciz ve dem-beste ola­yazdım.

Gümüş deyenekli on aded birov hâkimleri var. Anlardan su’âl etdim. Bu şehr i mu‘azzam kâmil yetmiş aded papaslıkdır, ya‘nî yetmiş mahal­ledir ve cümle yetmiş aded kenîselerdir ve cümle on yedi aded manastırlardır kim her biri hisâr ı kavîlere mânend düyûrlardır. Ve her birinde kırkar ve ellişer bıtrîk ve kıssîsleri var ve her birinin yedişer sekizer kat eflâke ser çekmiş çanlık kulleleri var kim nâkûs­larının sadâları birer merhale yerde istimâ‘ olunup her kullenin zirve i a‘lâsında âdem kaddi altun yal­dızlı haçları var ve her kenîselerin dam u bâmları üzre sarı ve yeşil ve kırmızı ve mâvî fağ[f]ûr ı çînî ki­remitler ile bir gûne hemvâr kiremitler örtmüşler kim gûyâ sihr i mübîn etmişler.

Ve cemî‘i sokakları şatranc nakşı tarh olunmuş serâpâ kaldırım döşelidir. Ve her köşede gûnâ-gûn eşkâl i garîbe vü acîbe tasvîr olunmuş tılsımâtlar. Hattâ bir tılsımât cin kapusunın yanına karîb bir kü­çük kal‘a kapusu dahi var, bu kapudan taşra bir adım ba‘îd bir serâmed küçük kubbe altında bilâ-teşbîh Hazret i Îsâ'yı bir haça gerüp ellerinden ve ayaklarından gümüş eğseriler ile haça mıhlamışlar. Bir garâ’ib ü acâ’ib taşdan oyup vücûd ı Îsâ ceseden tasvîr etmişler, ya‘nî kâğızda tasvîr olunmuş gibi değildir, hemân kalıb ı benî Âdem gibi bir timsâldir kim kaddi hâlâ benî Âdem kadlerinin üçü kadar vardır. Üstâd ı nakkâş sâhib i suver buna bir tîşe urup eyle bir mermer-bürlük san‘atın icrâ etmiş kim gûyâ haça mıhladıkları zahminden bir bükâ-âlûd çehresi göstermiş kim gûyâ bir sihr i füsûndur. Ve bir kec-gerdân ve bir kec-nigâh gösterüp gûyâ dîde i ner­gislerinden çekîde çekîde katarât ı nem katre i yem akar gibi göstermiş. San‘at ı mutalsam budur kim bu sûret i Îsâ evâil i a‘sâr kelimât edüp her­kese nice olup olacağın ve âhir demde nice öleceğin söyleyüp gözünden yaşlar cereyân edüp ellerinden ve ayakların­dan eğseri zahmı yerlerin­den kanlar cere­yân edermiş.

Hâlâ tılsımı mu‘attal olup bu tahrîr olunan alâ­yimâtlardan ancak çarmıha gerilmiş bir timsâl i Îsâ kalmış, ammâ mısra‘:

Görenin aklı gider, özge temâşâdır bu

mısra‘ı üzre gören erbâb ı ma‘ârif bilir kim bir sihr i i‘câz san‘atdır.

Ve bu şehr i Sibin'de niçe bin âsâr ı garîbe ve âsâr ı acîbeler ile mebnî musanna‘ rev[ze]n ve şâh­nişîn­li sarâylar var kim her birinde biner gûne üstâdâne tasarruflar ile inşâ olunmuş hânedân ı zîbâlar var kim misilleri meğer Kaşa şehrinde ola. Cümle evleri serâpâ şindire tahta örtülüdür. Ve eyle ganîmet şehirdir kim me’kûlât kısmından kuş südü, ya‘nî yumurta bulunur ve meşrûbât kısmından hod arslan südü her evde mevcûddur kim ol şarâb ı bî-hicâbdır kim ve âb ı zülâl dahi bulunur o kim kar içinde hâsıl olan buzdan kar kurdudur. Ve bunun dahi sokaklarında benî Âdem deryâsı vardır kim yüz binden mütecâviz insân vardır derler.

Vel-hâsıl bu ana gelince bu kadar seyâhatde üç bin yedi yüz kal‘a ve şehir seyr etdim, böyle bir kal‘a i metîn ve sedd i hasîn ve şehr i bender gör­me­dim, illâ Edirne ve İslâmbol ve Bursa ve Haleb ve şâm ve Mısır ve Irak ve Tebrîz i dilâvîz şehirlerin gördüm. Hudâ yı Bârî yârî kılup bu Sibin kal‘asın dahi dest i Âl i Osmân'a müyesser edüp zamîme i şehr i İslâmî'den ola.

Cümle yetmiş aded hânları var, cümle ekâ­lîm i seb‘a diyârlarının sevdâgerân ı tüccârân ı berr i bi­hârları bu hânlarda mevcûddur. Ve cümle yedi so­ba hammâmları var ve her evde hammâm-misâl kaz­gan ve kızmış sobalarında zenâneleri yaykanırlar kim kızmışlıkların def‘ ederler. (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

Ve cümle kırk aded bilâ-teşbîh medrese-misâl irşekhâneleri var kim her birinde riyâzet-keş ladika ve papas ı hannâs ı vesvâs ı sâhib i zünnâr küffâr ı murdâr kıssîs i menhûsları var kim haftada bir iftâr ile kadîd i mahz olup yâdes kemiğine dönüp kuru kadîd i kurkaz(?) olmuşlar. Ve niçe kenîselerde niçe bin böyle riyâzet-keşe mahbûbe i cihâne bâ­ki­re kız­lar var kim er sözün ve mer[d] yüzün gör­me­yüp Îsâ içün babaları ol bânû yı cihân kızları vakf et­mişler. Niçe bini fertûte i cihâne olup çürüyüp kalmışlar. Bu zümre i bıtrîkân aceb dalâletde kadîd olup kal­mışlar.

Hamd i Hudâ lâ ruhbâniyyete fi'l-islâm fehvâ­sınca Ma‘dî Kerib kadar yeyüp tâ‘at u ibâdâta takviyet bulup aslâ riyâzet i perhîz ile kadîd olmak nedir bilmeziz.

Netîce i merâm eğer bu kal‘a i Sibin'i gör­dü­ğümüz üzre tahrîr et­sek tomar ı dırâz olur. Hemân ne mertebe sa‘b ve metîn hisâr ı üstüvâr olduğu şundan ma‘lûm ı sa‘âdet ola kim sene (   ) târîhinde Köpürlü Me­hem­med Paşa Yanova kal‘asın feth edüp Barçay nâm bir kefereyi kral ı dâl nasb edüp mez­kûr kral hazîne tahsîline bu kal‘a i Sibin'e girüp Hay­dar Ağazâde Mehemmed Paşa kethudâ;­lı­ğından çıkan Mehemmed Paşa bu kal‘ada muhâfız [30a] olup dururken Ra­kofçi Kral ı bî-mecâl yüz bin asker i cünübânlar ile gelüp Barçay kralı ve Mehemmed Paşa'yı bu Sibin kal‘asında kapadup yedi ay kâmil bu kal‘ayı muhâ­sara edüp dörd kerre yüz bin balyemez top ı kal‘a-kûp gülleleriyle bu kal‘anın rûy ı dîvâr sîne i pür-kînesine ve her tabyasına bu kadar gülleler urmuş, aslâ kal‘aya bir rahne edememiş, topların çeküp alarkaya gitmiş koymuş, beyne'l-akrân hâ’ib ü hâsir kalmış.

Hemân derûn ı hisârdan bir gece yetmiş bin as­ker i kefere ve Mehemmed Paşa'dan dahi bu kadar asker i İslâm kal‘adan çıkup vakt i şâfi‘îde Rakofçi la‘în i bî-dîn üzre şeb-hûn edüp bir koldan Barçay Kral ve bir koldan Mehemmed Paşa Rakofçi askerin basup kıra kıra kemân ı iktidârın yasup ve cemî‘i mâlların ganîmet edüp Rakofçi la‘în ancak yetmiş atlıyla cân ve baş halâsına düşüp firâr etdi. Ve Sibin kâfirleri esîr almayup Mehemmed Paşa askeri üç bin aded esîr ve bu kadar mâl ı ganâ’imler ile sîr olup bu kadar cebehâne ile yetmiş aded balyemez ve düşmana amân u zamân vermez top ı kal‘a-kûp­lar yerinde kalup cümlesin kal‘a i Sibin'e kor­lar. Hâlâ kırmızı bir parankona çukalar ile mestûr altun-misâl toplar idiği cümle manzûrumuz olmuşdur.

Ve kal‘a dîvârlarında niçe bin kulle kadar gül­le­ler gömülü kalmışdır. Niçe yüz bin güllesi ancak kal‘aya bir gül gibi eser etmişdir.

Netîce i kelâm bu kal‘a i Sibin tâ bu mertebe rıhtım ve şeddâdî binâ yı Ferhâdî'dir. Ve hâlâ Rakofçi'den kırılan küffâr ı hâksâr ı dûzah-karârın üstühân ı murdârları Sibin kal‘ası sahrâsında beste beste ve püşte püşte ve ceste ceste na‘şe i murdârları bile yığılı yatır. Hattâ kal‘a i Sibin'i ve üstühân ı küf­fârların seyr [ü] temâşâsına serdâr ı müdebbir ge­zerken kal‘a i Sibin'den "Safâ geldin" deyü bir fitîlden bin pâre top atup zemîn ü âsumân dir dir ditreyüp mel‘ûn kal‘a murg ı semender-vâr âteş i sûzân içinde kaldı.

Ve ol gün kal‘a kapudanı asâkir i İslâm'ın vü­zerâ ve vükelâları ve mîr i mîrânlara ve ümerâlara ve yeniçeri ve sipâh ve cebeci ve topçu ocaklarına cümle on bin koyun ve yüz bin sipov beyâz ekmek bezl edüp orduyu ganîmet edüp yüz kîse dahi mâl ı pâdişâhî hazînesin getirüp vedâ‘ edüp gitdiler.

Ertesi gün serdâr dahi asker i İslâm ile kalkup 4 sâ‘atde,

Kurb ı Sibin: Bu mahalde cümle asâkir i Âl i Osmân'da olan iki kerre yüz bin esîrlerin penc i yek kâğızları pençik emîni eliyle tamâm olup "Mâl ı pâdişâhî" deyü altı yüz kîse hâsıl oldu. Ammâ yüz bin esîrden ziyâde Tatar askerinde var idi, anlardan penc i yek mâlı alınmayup ba‘de'l-yevm cümle Tatar'a ileri gitmek fermân olundu. Andan kalkup 3 sâ‘at gidüp,

Menzil i kurb ı şebeş: Bu mahalde cemî‘i Erdel küffârı a‘yânları ve kapudanları krala haber gön­derüp,

"Kanûn ı Nagban Ejder ceddimizin âyîni üzre kralımızdan bî‘at edelim" deyü haberleri gel­dikde kral bu haberi serdâra bildirüp serdâr ı kâr-âzmûde dahi Hüseyin Paşa'yı ve Küçük Mehemmed Paşa'yı ve Çatalbaş Paşa'yı asâkirleriyle ve Tatar as­kerin dahi kırk bin aded sadaklı ve savatlı ve kübeli zor batır yiğitleri cümle krala koşup Vinçaz kal‘ası sahrâsına gitdiler. Ertesi gün serdâr 10 sâ‘at gidüp,



Menzil i sahrâ yı Turvin: Bir sahrâ yı azîm­dir kim gûyâ hâmûn ı Deşt i Kıpçak'dır. Bu sahrâ yı lâlezârın etrâfına kol kol asâkir i nusret-me’ser hayme [vü] hargâhıyla meks edüp bu vâ[di]nin tâ va­satına kral askeri hepini(?) meks edüp etrâfına kral ile me’­mûr olan mezkûr paşalar ve Tatar askerleri çet-a-çet konup kral içün azîm otaklar ve çetr i mülammâ‘ sokaklar kurulup kral ı dâl bî-şân u bî-nişân muzlım şöhretiyle karâr-dâde olup tâ vakt i zuhur oldukda bu sahrânın bir mürtefi‘ ye­rin­de bir beyâz mer­merden bilâ-teşbîh kırk kademe âlî bir minber i bâlâ ve taht-misâl bir kürsî i vâlâ var. Ol kürsî dahi Alman mermerinden inşâ olun­muş­dur. Eğer bu minber ü kürsîyi ta‘rîf ü tavsîf etsek me’âl i kelâm tahrîrinden kalırız. Hemân şundan ma‘lûm ola kim bir nâ-ehil ve bir bî-ma‘rifet sâde-dil ebleh âdem, bu taht ve minberi görse "Yed i kudret ile yaradılmış" der.

Hakkâ yine mülâhazasında hatâ etmez. Yine Sannâ‘ ı lem-yezelin yed i kudretiyle halk olunmuş mer­merden mebnî minber ü kürsîdir, ammâ gören oğuz cânlar böyle nakş ı bûkalemûn ı ibret-nümûn halk olunmuşdur der ve niçe heyûlâları zî-rûhdur der.

Hemân ki vakt i zuhr karîb oldukda bu sahrâ yı azîme kara şapkalı ve elvân çuka kalpak şapkalı ve kutmenli küffâr piyâdesi ve atlısı gelüp bu sahrâ yı Turvin'de eyle cem‘ oldular kim cihânı cümle küf­fâr tutdu zann olundu.

Hemân ol ân pes i perdeden asâkire atlanmak fermân olundu. Kırk bin aded asker kral etrâfında atlarından aslâ enmeyüp hâzır-bâş duruldu.

Ba‘dehu kral bir mücevher iskemle üzre oturup hemân Serdâr Ali Paşa tarafından İbrâhîm Paşa krala hedâyâlar getirüp ibtidâ kral başına muhzır ağanın süpürge sorguc kuka yı zerdûzun geyüp ve hedâyâ [30b] gelen semmûr kapaniçeyi eğnine ge­yüp (geyüp) ve ol murassa‘ kemeri kemerine bend edüp cânib i pâdişâhîden gelen topuzu eline alup ve üç aded tuğ ı şâhîleri mezkûr minber üzre diküp ve tabl [u] alemin ve sancağ [u] bayrakların kürsî üzre di­küp ba‘dehu iki vezîr kralın yemîn ü yesârında ta‘zîm ile koltuğuna girüp çadır mehterbaşısı ol ân kral altından hünkâr iskemlesin yukaru minber üzre kodu.

Ba‘dehu kral dahi koltuğunda iki vezîr ile min­bere âheste âheste çıkup iskemle i şâhânî üzre karâr edüp vezîreyn i muhteremeynler kraldan bir kad[em]e aşağı yerde oturdular.

Hemân kral elindeki mücevher topuzu iki dizi üzre koyup el açup ibtidâ Âl i Osmân pâdişâhı Sultân Mehemmed Hân ı Râbi‘e du‘â etdikde aza­met i Hudâ cümle yer götürmez küffârlar başların açup cümle küffâr Âl i Osmân ismin işitdikleri gibi cümle secde etdiklerinde kral ayağ üzre kalkup ba­şından kuka sorgucun çıkarup başı kaba Âl i Osmân'a hayır du‘âlar etdi ve cümle küffâr ser ber-zemîn olup secdeler etdiklerinde bu hakîre bir deh­şet el verüp bir bükâ ârız olup Âl i Osmân'ın ınkırâ­zu'd-deverân mü’ebbed olmasıyçün girye vü nâlân ederek du‘â vü senâlar etdim.

Ve kral yine ayağ üzre kalkup pâdişâhdan ge­len topuzu eline alup cümle küffâra gösterüp "Âl i Osmân pâdişâhına ve birovlarına(?) itâ‘at eder misiz?" deyü feryâd eyledikde cümle sahrâda olan küffârlar bu kerre baş­ların açup yine secdeler edüp "Sem‘an ve tâ‘a­ten" deyü feryâdlar eylediler.

Ve kral yine yemîn ü yesârında olan deryâ-mi­sâl küffârlara bi'l-müşâfehe azîm uhûd [u] mîsâklar edüp,

"Kendüden matlûb olan üç bin altmış kîseyi der-uhde etdim, anları tahsîl edelim, Âl i Osmân ile hoş geçinelim, serhoş ı hoş-hâl olup nâ-hoş olma­yalım" dedikde cümle kefereler yine baş açup,

"Mâl ı pâdişâhî;yi verelim" deyü ta‘ahhüd eylediler.

Bu kelâmlardan sonra kral niçe nasîhat-âmîz kelimâtlar söyleyüp yemîn ü yesârına minberde se­lâmlar verüp mim[ber]den aşağı enerken (enerken) yine iki vezîr (...) kralın koltuğuna girüp minberden endirüp ba‘dehu mezkûr murassa‘ kürsîye çıkup cemî‘i Erdelistân i segistân kâfirleri gürûh gürûh remmâ remmâ ve sürü sürü yakına geldiklerinde azametullâh cümle Âl i Osmân vüzerâ ve mîr i mî­rânları ve ümerâlarının cemî‘i çalıcı mehterbaşıları gelüp bu kadar bin tabl ve nefîr [ve] surnâ ve boru ve ziller ile ceng i harbî fasılları rehâvî makâmında fasl olundukda zemîn ü âsumân âvâze i dühül ü ne­fîrden gürül gürül gürledi. Ve cümle küffâr kraldan bî‘at ederlerdi.

El-hâsıl tatvîl i kelâma ne hâcet cemî‘i küffâr ı dûzah-kâr ol gün bî‘at edüp el öpmeden ve vaz‘ [u] nasîhat dinlemeden ve müşâvere i turvin etme­den fâriğ olamayup ba‘de'l-bî‘at niçe kerre yüz bin küffâra kral bir ziyâfet tertîb etmişdir kim bu da dillerde dâstândır, ammâ ekseriyyâ ziyâfet­de­ki ta‘âmın kesreti ekmek ve kebâb ve şarâb idi. Hemân "İstenamasa nacramasa" deyüp niçe bin araba şarâb gelüp içildi. Tâ sabâha dak şeb i yeldâmız atlar üzre böyle geçildi. Sabâh olunca cümle küffâr târumâr olup bu sahrâdan göçüldü. Ve henüz kral kral ı müstakil olup dolusu içildi.

Andan 9 sâ‘atde be-menzil i kurb ı şebeş'de serdârın ordusuna gelindi. Ol gün Hünkâ[r] Kapu­cu­lar kethudâsına serdâr ve cümle vüzerâ ve mîr i mî­rânlar ve kral cümle yüz on kîse ve iki yüz esîr ih­sân olunup "Kral henüz müstakil kral olup iki bin kîse mâl ı pâdişâhî tahsîl olundu" deyü müjde ile ağa yı mezbûru der i devlete gönderildi ve Melek Paşa Fâtıma Sultân nikâhından hazz etmediğin Sadrıa‘zama bildirdi. Andan 2 sâ‘atde,



Evsâf ı kal‘a i şebeş varoş

Lisân ı Saz Macarı'nca (   ) (   ) demekdir. Bânîsi Betlen Gabor'dur. Karîbü'l-ahd binâ olun­mak ile bilir koca bıtrîk pîr i muğânlar ve pîçe ter­sâ­lar vardır. Bu da Erdel krallarına tâbi‘dir, lâkin Saz Macarı hükmündedir.

Kal‘ası bir sahrâda bir cânibi batak ve çatak ve şatakda şekl i murabba‘ yalın kat alçak dîvârlı bir kal‘a i azîmdir. Ba‘zı dîvârları taş ve niçe yerleri tuladır, lâkin Sibin kal‘asından büyükdür, ammâ içinde âdem azdır ve gâyet müflis ve fakîr kefereleri vardır.

Cümle altı bin ma‘dûd saz ve kamış örtülü ev­leri ve beş aded manastırları çanlıklarıyla nümâyân idi. Ve tabyaları yok ve cebehâne ve topları az ol­duğundan seraskere on aded şâhî topları atup, ya‘nî "Safâ geldin" dedi.

Ve handakı alçak ve içinde sazlık ve kamışlık bitmiş bataklıkdır. Ve şehir içinde henüz dükkânları ve hânelerin amâr etmeğe çalışırlardı, zîrâ sekiz ay evvel asker i kerrâr Tise sâhillerine giderken bu kal‘a ke­fereleri kal‘alarının ne kesîf metânetde idiğin [31a] bilmeyüp itâ‘at etmedikleri ecilden as­ke­rin çeteci­leri gelüp bir gece kal‘ayı döğüp asker i kerrâr kal‘aya tolup içinden bin aded üsârâlar alup kal‘a için âteşe yakmışlar, mâl ı ganâ’imleriyle selâ­met gitmişler.

Hamd i Hudâ kral nasb olaldan berü ale'l-ittifâk itâ‘at edeceklerin bilüp şehri amâr etmişler. Bunlar dahi cümle birovları ve kapdanlarıyla gelüp yetmiş kîse mâl getirüp kapudanın kral haps edüp kendi dîvânında kral bu kapudanın birovlarıyla boyunların urup niçe kâfirlerin kırup gayri birov ve gayri ka­pudan nasb edüp yüz kîselerin aldı.

Ve bu nevâhîler mukaddemâ cümle ıhrâk bi'n-nâr ol­mak ile zahîre bulmak şiddet i şitâda müşkil oldu­ğundan "Bu mahalde Tatar askeri bu kadar bin esî­riyle orduyu kaht u galâ etmesin" deyü Yalı ağası şâh Polat Ağa'ya bir semmûr kürk ve üç küheylân atlar ve niçe tuhef hedâyâlar ihsân olunup Tatar Hân nâmeleri verilüp Yalı ağasına destûr verildi.

Andan şâh Polat Ağa bu hakîre bir mümtâz Tot gulâmı ve iki Nemse kızları ihsân edüp cümle Tatar askeri diyâr ı Akkirmân'a revâne olup Demirkapu cânibine azîmet etdiler. Hudâ âsân ede.

Ve bu mahallerde kış yakın gelüp azîm sovuk­lar olduğundan ve yanup yakılmış yerler oldu­ğun­dan aslâ ve kat‘â me’kûlât [u] meşrûbât kısmından bir dâne i hınta ve bir demet gendüm ve şa‘îr ve gayri metâ‘ bûriyâ yı hasir bulunmayup azîm kıtlıklar ve kışlar oldu. Hattâ on dirhem ekmek bir akçeye ve bir yem bir guruşa ve bir vukiyye beksumat bir al­tuna ve bir kıyye kahve bin akçeye ve bir vukiyye duhân on guruşa çıkdı, zîrâ ordu yı İslâm'da iki kerre yüz bin esîr ve yüz bin asker i İslâm ve yüz bin mikdâr küffâr ı hâksâr var. Gerçekden kaht [u] galâ olup askerin gözü büyüdü, bir gün evvel ileri gitmeğe asker yürüdü, ammâ destûr verilmedi.

Hemân Âsaf ı Berhayâ yı müdeb­bir bu mahalde kral askerinin ne kadar bin araba zahîreleri var ise cümlesin asâkir i İslâm'a arabala­rıyla tevzî‘ edüp bu mahalde krala izin ruhsat veri­lüp eğnine bir sem­mûr kür[k] geydirilüp bâkî kalan bin kîse mâlı evvel bahârda kral ta‘ahhüd edüp ahd [ü] mîsâkdan son­ra kral cümle vüzerâ ve vükelâlar ile vedâlaşup ge­riye döndü. Andan 7 sâ‘at gidüp nehr i Velat'ı geçüp,



şehr i Sazvaroş: Bir kal‘ası bu nâhiyenin ni­hâyetinde bir bayırlı yerde nümâyân idi, ammâ bu kadar esîr mâl [u] menâlim derdinden gidüp temâşâ etmedim, ammâ şîrîn ve ma‘mûr kal‘a zâhir [ü] bâhir idi. Bu ma­hal­de beş dirhem ekmek bir akçeye sicille kayd olundu. El-iyâzu billâh. Andan yine cânib i cenûba 6 sâ‘atde,

Menzil i .kal‘a i Sazvaroş: şehr i Sazvaroş ev­velki menzildir bu kal‘a i Sazvaroş'dur. Mâ-te­kad­dem içeri Tise'ye giderken bu dahi ıhrâk olun­duğu tahrîr olunmuşdur, ammâ şimdi bu kal‘a her ne hâl ise bi-eyyi vechin kân ta‘mîr ü termîm edüp kapu­danları ve birovları gelüp yüz araba zahîre­leriyle itâ‘at edüp ordu yı İslâm sehel ganîmet olup herkes şehirden zahîrelendiler. Andan cânib i ce­nûba 7 sâ‘at gidüp, 

Menzil i kurb ı kal‘a i Deve: Mukaddemâ Tise'ye giderken itâ‘at etmeyüp üçüncü gün itâ‘at etmişdi, ammâ şimdi kral nasb olunduğun istimâ‘ edüp ve kral tarafından bile birkaç nefer zâbit şaglar olmağile kapudanı iki yüz araba zahîre ile serdâra gelüp itâ‘at i külliye edüp zahîreler cümle yeniçeri ve cebeci ve topçu ve sipâh tâ’ifelerine taksîm ol­un­du. Ve ba‘zı âdemler zahîrelenmeğe Deve kal‘a­sına gitdiler ve metâ‘ alup geldiler. Andan 9 sâ‘atde,

Menzil i Lena boğazı: Bir günde Lena boğazın aşup öte cânibde 6 sâ‘atde,

Menzil i Sarây ı Barçay Kral: Mukaddemâ ıhrâk olunmuş sarây ı ibret-nümûn idi. Henüz yine harâb-âbâd idi. Andan (   ) sâ‘atde mukadde­mek(?) edüp on gün tekâ‘üd etdiğimiz Haçek sahrâsın ubûr edüp,

Menzil i enderûn ı Demirkapu der sahrâ yı Haçek

Bu mahalde cümle asâkir hayme vü hargâhların cümle kar üzre kurup ol gece bir berf [ü] bârân ı rahmet dahi yağup cümle çadırlar kar altında kalup azîm sovuklar oldu kim eller ve ayaklar dutmadan kalup bu mahalde iki gün tekâ‘üd i meştâdır deyü dellâl­lar nidâ edüp tâ Demirkapu'nun iç yüzünde kâfir tarafında ol gün meks olundu.

Mukaddemâ bu Demirkapu'dan içeri girdiğimiz zamân cümle on üç bin iki yüz aded araba idi ve bahâr eyyâmı olmağile suhûletle bir gün bir gecede ubûr olundu, ammâ şimdi [31b] on tokuz bin sekiz yüz araba defter olunup iki kerre yüz bin esîr ve on kerre yüz bin sığır üç gün üç gecede geçdiler ve me­şakkat i azîm çekdiler. Ve deve ve katar ve me­hâr ile seyishâneler ile ubûr edenlerin hisâb [u] kitâbın Rabbü'l-izzet [bilir].

Ve bu Demirkapu'nun iç yüzündeki yurd ye­rinde üç gün içinde beş binden mütecâviz esîr ibâ­dullâhlar dipi ve boran ve şiddet i şitâdan ve açlık­dan bu kadar binâullâhlar kırılup kar üzre kaldılar. Azîm vezni üzre nefse nefsî günleri oldu. Ve niçe yüz araba yükü mâl ı ganâ’im;ler ve ha­yâtda esîrler meydân ı mahabbetde kalup herkes cân ve baş halâsı kaydı bâzârına düşdüler.

Hamd i Hudâ bu hakîr ü fakîr i pür-taksîr Evliyâ on üç esîrim ve on iki re’s atım ve bir araba esbâbım ile vücûdum ten-dürüst üzre Demir­ka­pu'yu selâmetle ubûr edüp (   ) sâ‘at gidüp sene 1072 mâh ı Cemâziyeâhir'inıin evâhirinde sıhhat ü selâ­met­le diyâr ı İslâm'da olan hâk i pâk vilâyet i Tımış­var'da,


Yüklə 6,32 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   72




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin