GöNÜlden esiNTİler: Bİr hiKÂye biR Çok yorum: (3) (bakara “İnek” HİKÂyesi) necdet ardiç



Yüklə 2,17 Mb.
səhifə17/34
tarix26.10.2017
ölçüsü2,17 Mb.
#14925
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   34

ADEM’in RABBI


ve iz kale rabbüke li’l melaiketi inniy ca’ılün fiy’l ardı haliyfe

ve vakta ki, Rabbin melaike/meleklere kale/demişti ki,

"Ben ardı/yer yüzünde kesin bir halife ca’l/kılacağım" (Bakara 2/30) buyurdu.
Önceden esas olan Adem vucudu üzre halkedilmiş olan alemler,

nihayet asıl ismi, cem makamı olarak görünme vakti geldiğinde,

mülk aleminde beyan buluyor.
Burada dikkat edilecek önemli husus,

Rabbı kale/konuşmayı doğrudan Mülk Alemine, Melekler ve İblis’e yapmaktadır.



Musa’daki tatbikatta ise,

Musa’ya hitaben Musanın kavmine bildirme ile tatbik etmektedir.

Bu da her iki makamın kendi hususiyeti hakkında düşünenlere fikir vermektedir.

El hamdülillah.

MELAİKE/Melekler


ve hüve bikülli şeyin ‘aliymün

ve hüve/O külli şeyin/her şey ile alim/bilendir (Bakara 2/29)

beyanına dikkat etmeyerek,


kalu etec’alü fiyha men yüfsidü fiyha ve yesfikü’d dima’e

kalu/dediler ki, Orada fesad/bozgunculuk yapacak dimae/dem (kan) dökecek

birisini mi ca’l/kılacaksın (Bakara 2/30)

soru ifadesi ile (FESAD) ve (DEM) hususları meydana çıkmıştır.


Alemler, Biiznillah (KEVNİYET) ve (FESAD) üzere seyretmektedir.
KEVN : Varlık, var olmak. Vücud, âlem, kâinat. Mevcudiyet. Hudus.

FESAD : Bozuk ve fenalık. Karışıklık. Haddi tecavüz edip zulmetmek. (Zıddı: Salâh'tır.)
1. (FESAD) Alemlerin mülk üzre (fesad ve kevniyet) halinde oluşması:

Fesad’lık hususiyeti ortaya çıkabilmesi için, kevniyet içinde olmak gerekir.

Böylece Alemlerdeki (fesad ve kevniyet) ile daim bir devran hususiyeti beyan edilmiş olmaktadır.


Bir yönü ile (men yüfsidü fiyha) (FESAD)

Bir yönü ile (yesfikü’d dima’e) (Beniy Adem/Adem oğulları_Zürriyet) (KEVNİYET) anlatır.



Beniy Adem Keremdir (keramet sahibidir, mükerremdir)

İnsan da alemlere efdal, fazl sahibidir


2. (DEM) olma hususiyeti 

Adem :  (Adam, kişi, insan, esmer, vucud) 

A’dem :  (Yokluk, mahrum, olmama, hiçlik, vucudun zıddı)
Elif : Ehadiyet (Ademiyet)

Dal : Delil olma, delalet etme

Mim : Muhammediyet
DELALET : Delil olmak. Yol göstermek. Kılavuzluk.

Doğru yolu bulmakta insanlara yardım etmek. * İşaret.


DELİL : Beyyine. Bürhan. * Kılavuz. Doğru yolu gösteren.

Meçhûlü keşfetmekte ve malumun sıhhatını isbat etmekte

vasıta ve âlet ittihaz olunan husus. *
Denebililr ki,

- Muhammediyet, (Ehadiyet) delili, delaletidir.

- Ehadiyet, delildir, delalettir (alemlere rahmet Muhammed) e


İnsanın Namaz (Kıyam – Ruku – Secde) halini

ve (Beşeriyet – Hayvanat – Nebatat – Cemadat) halini remzeder.



DEM : * arb. (eski türkçe); kan

f. Nefes. Soluk. * Körük * An, zaman, vakit, saat. * Zaman, çağ.

* Koku. * Nazar. * Âli, yüksek. * Ağız. * Kibir, gurur.

* çayda dem (renk ve koku bakımından istenilen), askerde kıdem

* Pişirilen yemeklerin yenecek kıvama gelmesi
DEM’ : (Demea) Göz yaşı. Sürurdan veya keder sebebi ağlama neticesi gelen göz yaşı.
DEM : (Deme) Merhem, vücuda sürülen yağ. Boya, boya maddesi. Pigment.
Kan, (kırmızı) renktedir.
Hakimiyet kuran, Hakikatleri görme rengi, Tanrısallık,

Her şeyi fark edebilme, irfanilik ve geriye dönememe,

Nefse muhalefet ile kırmızı ölüm
Selahaddin-i Uşşakî’ye göre

Cemâl ve celâl sıfatlarının yaydığı ışıklar rengarenk olup



Cemâl den yeşil ve sarı,

Celâl den ise kızıl ve al renkleri parıldar
Güç, heyecan, canlılık, çekicilik, iştah açıcı

Sıcak, ateş, kan, Şehvet, aşk, samimiyet,

ve agresiflik gibi kavramlari simgeler.

İnsanlarin zamanı unutmasına yol açar.


Şeriat itibariyle, dökülen kan, kurbiyete vesiledir.

Tarikat itibariyle Nefsi levvame’nin rengidir

Ledüniyeti itibariyle, Velayet’e remizdir.
***

Devam ile de



ve nahnü nüsebbihu bihamdike ve nükaddisü leke

ve bizler ise sana, hamd ile sebbih/tesbih eder, seni kaddis/takdis eyleriz (Bakara 2/30)
Böylece Melaike/meleklerin (SUBBUH) ve (KUDDÜS) isimlerinin tatbikatında olup,

bu isimler ile şartlanmış oldukları beyan oldu.



ADEM’in RABBI


Yukarıda işaret edildiği üzere Meleklerin dikkat etmediği

ve hüve bikülli şeyin ‘aliymün

ve hüve/O külli şeyin/her şey ile alim/bilendir (Bakara 2/29)

beyanını, daha da açarak,



kale inniy a’lemü ma la ta’lemune

kale/dedi ki

"kesin sizin a’lem/bilemiyeceğiniz şeyleri ben a’lem/bilirim." (Bakara 2/30)

buyruyor.

Böylece ilim yönünden bilinemiyecek olan şeylerin alimi olduğunu

tasdik ve beyan ediyor.



kale inniy a’lemü ma la ta’lemune

kale/dedi ki, "kesin sizin a’lem/bilemiyeceğiniz şeyi/şeyleri ben a’lem/bilirim."

Nitekim MELAİKE/Melekler de


kalu sübhaneke la ‘ılme lena illa ma ‘allemtena

kalu/Dediler ki; Seni sübhan/tesbih ederiz,

senin bize ‘allem/bildirdiklerinden başka bizim ilm/bilgimiz yoktur

(ilmimiz ancak senin bize talim ettirdiklerindir) (Bakara 2/32)

(Sübhaneke) ikrarı ile, bu hakikatı açıkça tasdik ediyorlar.
Böylece önemli bir nokta kesinlik kazanıyor, ki bu da

Meleklerde görünen sohbet onlara has olmadığıdır.

Çünkü onlar ancak Musa’nın rabbı’nın onlara allem/talim ettiğini, ilimlenebililrler.

O talimin rabbi/terbiyesindedirler.


Yine Allah’a ilim ile gitmenin mümkün olamıyacağını,

O’na rucuda ilim sahibi olmanın gerekli olmadığı beyan edilmektedir.

Kendisinin her bilenin üstünde bilici olduğunu ifade ediyor.

O, zaten ilimden görünen, ilmin kendi ve ilimlenendir.


Nitekim Hz. Kur’anı Kerim’de

ve ma halakne’l cinne ve’l inse illa liya’büduni

Ve cinleri ve insanları halak/halketmedik

ancak bana abüd/kulluk_ibadet etmeleri diyedir

Ve cinleri ve insanları ancak bana abüd/kulluk_ibadet etmeleri için

halak/halkettik. (Zariyet 51/56)
Abd/kulluk için teslim yerini de Hz. Kur’anı Kerim’de

innallahe ve melaiketehü yusallune ‘ale’n nebiyyi

ya eyyühelleziyne amenu sallu ‘aleyhi ve sellimu tesliymen

kesin ki, Allah ve kendi melaike/melekleri

nebiy/Peygamber üzerine sallu/selatta bulunurlar (ısıtır/ateşler, destek verirler).

Ey iman etmiş kimseler!. Onun/kendi üzerine sallu (selat/salavatta) bulunun

ve sellimu tesliym/teslimiyet olarak selam verin, selamet bulun (Ahzab 33/56)

Nübüvetin bulunduğu yer olarak açıkça beyan etmiştir.


Allah zatına kulluk edilmek için

kendisinin risaletini, nübüvvetini, velayetini taşıyan olarak irsal ettiğine

Allah rızası için teslim olmayı ve O’na kesin, tam tabi olup, takat getirilmesini istiyor, ki böylece Allah’ın iman nuru teslim olanda zuhura çıksın.
Yine Hz. Kur’anı Kerim’de

feimma yetiyenneküm minniy hüden

femenittebe’a hüdaye fela yedıllü ve la yeşka

ne vakit size minniy/benden bir hüda/hidayet eta/gelir de

men/kim ki, hüda/hidayete tâbi olursa

artık dalalet/sapıklığa düşmez ve şaki/bedbahtlığa uğramaz (Ta-Ha 20/123)

minniy/zatımdan hüda/hidayete tabiyet olarak da açıkça beyan etmiştir.
Yine MELAİKE/Melekler

Önceden dikkat etmedikleri



ve hüve bikülli şeyin ‘aliymün

ve hüve/O külli şeyin/her şey ile alim/bilendir (Bakara 2/29) beyanı

ve yine daha da açılmış olan,



kale inniy a’lemü ma la ta’lemune

kale/dedi ki

"kesin sizin a’lem/bilemiyeceğiniz şeyleri ben a’lem/bilirim." (Bakara 2/30)
Bütun esma/isimleri Adem'e allem/talim etti ve onları meleklere arz etti.

Hz. Kur’anı Kerim’de

Yüklə 2,17 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin