İsmail arabaci kiMDİR



Yüklə 2,91 Mb.
səhifə170/269
tarix07.01.2022
ölçüsü2,91 Mb.
#83021
1   ...   166   167   168   169   170   171   172   173   ...   269
BARAK TÜRKMENLERİ
Barak Türkmenlerinin merkezi Gaziantep’in Kargamış ilçesidir. Baraklılar, Gaziantep-Nizip-Birecik karayolunun güneyinden başlayarak Suriye’de Halep’e kadar olan bölgede yaşarlar. Bölgenin doğu sınırı Fırat nehridir. Batı sınırı ise Kilis şehir merkezinden geçen doğrudur. Oğuzeli ilçesinde de yoğunluklu olarak yaşarlar. Bu sınırları zikredilen bölgeye Barak ovası denilmektedir. Barak’ların yerleşmiş olduğu 100 den fazla köy vardır. Fakat bunların yalnızca %20 si Türkiye sınırları içerisindedir. Diğer büyük bölümü ise Suriye sınırları içinde kalmıştır. Baraklılar çok eski bir tarihe sahiptirler. Bütün Türk’lerin kaynağı bildiğimiz gibi Orta Asya’dır. Baraklılar, Türkmenlerin bir kolu olup Orta Asya Türklerindendirler. Barak Ovası'nda yaşayan Barak Türkmenleri'nin Oğuzların Kınık ve Beğdili oymağından oldukları ileri sürülmektedir.

Suriye, Kilis, Oğuzeli, Gaziantep ve Nizip yerleşme birimlerinin çevrelediği alanlarda; Ezo Gelin, dilden dile anlatılır, türküleri söylenir. İki ülkede yaşayan Baraklar, aralarındaki bağı güçlü bir biçimde sürdürebilmek için birbirleriyle evlilikler yaptılar. Birçok Barak kızı Suriye'ye gelin giderken birçokları da Suriye'den Türkiye'ye gelin geldi. Ezo Gelin türküsüde böyle bir evliliğin öyküsüdür.

Barak sözcüğünün anlamını, Kaşgarlı Mahmut, en eski Türkçe sözlük olan Divani Lügat'it Türk'te açıklarken bir söylenceyi de aktarıyor: ''Barak çok tüylü köpek. Türklerin inandıklarına göre, kerkez kuşu kocayınca iki yumurta yumurtlarmış, bunların üzerine otururmuş, yumurtanın birisinden barak çıkarmış. Bu barak köpeklerin en çok koşanı, en iyi avlayanı olurmuş. Öbür yumurtadan da bir yavru çıkarmış; bu, son yavrusu olurmuş.'' Orta Anadolu'nun kimi yerlerinde, uzun tüylü bir tür av köpeğine, Barak ya da Kılbarak denmektedir. Oğuz Kağan destanlarının önemli bir bölümü de, "Köpek başlı insanlar"ın ülkelerine yapılan akınlardı. Türkler bu kavimlere, "İt-Barak" adı veriyorlardı. "İt" sözü, eski Türklerde de, köpek anlamına geliyordu. "Barak da, bir nevi köpekti". Bazılarına göre, "Siyah ve tüylü bir köpek cinsi" idi. Fakat bu köpek de, herhalde başlangıçlarda, efsanevi bir köpek olmalı idi. Oğuz Kağan destanlarına göre, "İt Barak'ların memleketi, kuzey-batıya doğru uzanan, karanlık ülkeleri içindeydi. Oğuz-Han, 'İt-Barak'lara karşı bir akın yapmış; fakat mağlûp olarak, dağlar arasındaki bir nehrin ortasında bulunan, küçük bir adacığa sığınmak zorunda kalmıştı. Bu adacıkta, savaşta ölen askerlerinden birinin karısı da, bir çocuk doğurmak zorunda kalmıştı. Fakat buraya sığınan Oğuz Han'ın, ne bir çadırı ve ne de bir evi vardı. Kadın, ağaç kovuğuna girmiş ve orada çocuğunu doğurmak zorunda kalmıştı. Oğuz-Kağan, kadının esenlikle doğum yapmasına sevinmiş ve çocuğa da, Kıpçak adını vermişti. Eski Türk efsanelerine göre "Kıpçak" sözü, "ağaç kovuğu" anlamına geliyordu. Bildiğimiz üzere "Kıpçak’lar, Altay dağlarının batısından, ta Güney Rusya içlerine kadar uzanan, büyük Türk kitleleri idiler. Herhalde Kıpçak sözü de, çok eski çağlardan beri meydana gelmiş, bir kavim adı olmalıydı. Fakat Türk destanlarını yazanlar, Kıpçak'la "ağaç kovuğu" arasında bir benzerlik bulmuşlar ve bu yolla, Kıpçak Türklerinin türeyişlerini anlatmak istemişlerdi. Az önce de söylediğimiz gibi, "Oğuz-Kağan, ikinci karısını bir göl ortasında bulunan küçük bir adacıktaki ağaç kovuğunda bulmuştu". Uygurların türeyiş efsanesinde de, "Eski Uygur ataları, iki nehir ortasında bulunan bir odacıktaki, kayın ağacından" doğmuşlardı. Bu örneklerden de kolayca anlaşılıyor ki, bir tarih olayı gibi gösterilen bu akınlarda, Türk mitolojisinin çok eski ve müşterek motifleri, sık sık görülebiliyorlardı:

Türkler "Barak" derlerdi, Kara tüylü köpeğe,


Böyle ad verirlerdi, büyük soylu köpeğe.
Aslında efsaneler, bir köpek anarlardı.
Onu da köpeklerin, atası sayarlardı.
Bu köpek soylu idi, çok büyük boylu idi,
Av çoban köpekleri, hep onun oğlu idi.
Kuzey-batı Asya'da güya "İt-Barak" vardı,
Türklerse İç Asya'da, onlara uzaklardı.
Başları köpek imiş, vücutları insanmış,
Renkleriyse karaymış, sanki Kara Şeytanmış.
Kadınları güzelmiş, Türklerden kaçmaz imiş,
İlaç sürünürlermiş, ok mızrak batmaz imiş.
Destanda denilmiş ki, Oğuz-Han yenilmişti,
Bir adaya sığınıp toplanıp derilmişti.
On yedi sene sonra, Oğuz onları yendi.
Kadınlar yardım etti, orada savaş dindi.
Oğuz bu bölgeleri, "Kıpçak-Beğ" e il verdi,
       Bunun için Türkler de, oraya "Kıpçak" derdi.Gerçi, bu efsane idi. Fakat içinde tarih olayları da yatmaktaydı. Öyle anlaşılıyor ki, bu bölgedeki güzel kadınları Türkler almışlar ve onlardan da, yeni bir nesil meydana getirmişlerdi. Belik Kıpçağın annesi de, güzel bir İt-Barak kadınından başka bir kimse değildi. Sonradan Kıpçak, Oğuz-Kağan tarafından bu bölgelere tayin edilmiş ve kuzey ülkeleri, hep onun soyları tarafında idare edilmişti. "Kıpçak'lar da Türkçe konuşuyorlar ve Türk kültürüne sahip idiler". Fakat Oğuz destanı, Kıpçağı Oğuz-Han'ın soyundan değil, nihayet askerlerinden birisinin neslinden getiriyordu. Kıpçak kuzeylere gitmiş, orada soyları türemiş ve yerlilerle karışarak, yeni akraba. Bir Türk kavmi meydana getirmişti.

18. yüzyılda Cengiz Han’ın memleketine gelmiş olan İtalyan gezgini Garpini, Barakların güneyde olduklarını Cengiz’in , Hindistan seferinden dönüşünde Baraklara rastladığını anlatmaktadır. Cengiz’in ordusu bunlarla savaşa tutuşmuştur. Fakat Baraklar bir hileye başvurmuşlar, şehire girip vücutlarını ıslattıktan sonra, kumda yuvarlanmışlar ve vücutlarını kaplayan çamur soğukta donarak buz kesilince derilerine dek işlemiş olmuş, sonra da Cengiz’in askerlerini bozguna uğratmışlardır. Yine çeşitli kaynaklardan öğrendiğimize göre, Barakların erkeklerinin köpek suratlı çirkin ve kadınlarının ise gayet güzel olduklarından erkeklerine izafeten bu kabileye Kılbarak dendiği beyan edilmektedir.



Barakların 11. yüzyılın başında Orta Anadolu’dan sürülerek geldiklerini belirtilmektedir. Baraklar’ın Yozgat-Sivas bölgesinde iken 1688 de başka oymaklarla birlikte ekinlere zarar verip yaktıkları, 1690 yılında yine başka oymaklarla birlikte Avusturya savaşına çağırıldıkları halde gitmedikleri belirtmiştir. Çevredeki Türkmenlerin anlattıkları sözlü destanlara göre 4.000’i Abdal denilen davul zurnası olmak üzere 84.000 evlik Türkmen topluluğu Horasandan kalkarak önce Sivas dolaylarına sonra Yozgat’a gelerek yerleşmişlerdir. Yozgat’ta devlet postasının soyulması olayından ötürü bir Türkmen beyi tutuklanmıştır. Oymak beylerince verilen kararlar gereğince topluca eyleme geçerek tutukluyu kurtarmışlardır. Bu olay nedeniyle devlet güçlerinin harekete geçtiği haber alınınca topluluk Yozgat’ı bırakarak yönlerini güneye çevirmiş ve hızla uzaklaşmışlardır. Arkalarında Osmanlı Komutanı Kadıoğlu Yusuf Paşa da onları izleyerek gelmiş, kalabalık Türkmen topluluğuyla çarpışmayı göze alamamış, onları Urfa’nın güneyinde Fırat kıyısında Çulap denilen bölgeye yerleştirmiştir. Yerleştirmenin bir amacı da Arabistan’dan göçerek Suriye Çölüne gelen Anadolu sınırlarında dayanarak soygunculuk ve çapulculukla asayişi bozan Aneze, Tay ve diğer Arap oymaklarına tampon oluşturmaktır. Nitekim Culap yerleşmesinden sonra Türkmenlerle Araplar arasında birçok çatışmalar olmuştur. Culap arazisinde, Belih suyu kenarında yerleştirilen Beydilli Oymağı ile komşu olan Boz-Ulus Cerit’inin bir oymağı da bulunmaktadır. Bu yerleşmeden sonra çıkan olayların hikayesinden anlaşılıyor ki adı açıklanmayan bir Cerit Obası, Baraktır. Culap’a yerleştikten sonra bir çöl iklimi süren bu yere bir türlü ısınamayan Türkmenler, kaç kez bulundukları yerleri bırakarak kuzeyin dağlık dağlık bölgelerine kaçmışlar, her keresinde geri kondukları yerlere dönmüşlerdir. Türkmenler Culap’ta da rahat durmamışlar, boy beylerine karşı gelmiş, şehir ve kasabalara baskın yapmış, kervanları soyarak yol güvenliğini bozmuşlardır. Bu durum sürdüğünden topluca birarada bulunmalarının bunda etkili olduğu düşünülerek dağıtılmalarına karar verilmiş ve buna Halep valisi Abbas Paşa görevlendirilmiştir. Abbas Paşa’nın orduyla eyleme geçmesi sonucu Culap darmadağan olmuştur. Türkmenlerin sözlü destanlarında Culap’a geliş ve ayrılışta Halk ozanlarının birçok şiirine konu olduğu gibi, bunlar Türkmen müzik sanatçıları tarafından bestelenmiştir. Culap’tan ayrılan Barak’ların buradan şimdiki bulundukları yere geldikleri anlaşılmaktadır. Büyük Barak Topluluğu birçok kollara ayrılıp ayrı ayrı adlarla anılmışlardır. Ali Rıza Yalgın’a göre Barak 12 obadan oluşur. Battal Gazi’nin sanayi romanında da Barak adında dört tane Türk Hakanına rastlanmaktadır. Barak Hacip Barak Oğulları sülalesinden olup Kirman Beyi ve bu ülkede hükümdarlık eden Karahitay sülalesinin kurucusudur. 16. yüzyıllarda Özbek Hanlarından Nevrus Ahmet Han’ın Türkçe adı da Barak Han’dır. Bunlarda başka bir de Bektaşi babalarından Sarı Saltık Bey’in Halifesinin adı da Barak’tır ve Barak Baba diye anılmaktadır. Bazı kaynaklarda Barakların vaktiyle Alevi-Bektaşi tarikatlarından oldukları söylenmekte ise de bugün Barak’ta hiç Alevi yoktur.
Kaynaklar:

1. www.karkamis.gov.tr

2. www.baraklar.org


Yüklə 2,91 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   166   167   168   169   170   171   172   173   ...   269




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin