İsmail arabaci kiMDİR


OSMANLI DEVLETİNDE 19. YÜZYILDAKİ NÜFUS HAREKETLERİ



Yüklə 2,91 Mb.
səhifə261/269
tarix07.01.2022
ölçüsü2,91 Mb.
#83021
1   ...   257   258   259   260   261   262   263   264   ...   269
OSMANLI DEVLETİNDE 19. YÜZYILDAKİ NÜFUS HAREKETLERİ

Osmanlı’nın Kendi Topraklarına Yönelen Göçle İlgili Politikası:

Osmanlı devleti, 19. yüzyılın başında nüfus kıtlığı sorunuyla karşı karşıya kalmıştı. Verimli toprakların büyük bölümü, hem toprak imtiyazı düzenindeki karışıklık hem de siyasal ve askeri politika yüzünden ekilip biçilemiyordu; bu arada gıda ve hammadde talebi hızla yükselmekteydi. Bu talepler daha çok yurtdışından, Batı Avrupa’nın hızla sanayileşen ülkelerinden geliyordu ve bunda Kırım Savaşı (1853-1856) da büyük ölçüde etkili olmuştu. Aslında serbest ticaret, özelikle de Osmanlı topraklarından tarımsal ürün satın alma özgürlüğü, 1718 yılından itibaren Avusturya ve Rusya ile imzalanan barış antlaşmalarının önemli bir koşulu olmuştu. 1829 yılındaki Edirne Antlaşması, Babıali’ye tahıl üretimindeki açığını bakir topraklarını tarıma açarak gidermesi için baskı yaparak, Eflak ve Boğdan’ı , tarımsal üretimlerinin bir kısmını Babıali’ye satma yükümlülüğünden kurtarmıştı.

Osmanlı devleti, büyük bir nüfusun, dış düşmanlara karşı güçlü bir savunma için olduğu kadar ekonomik gelişme içinde ön koşul olduğuna inanmaya başladı. Devlet ekonomik durgunluğa bir çözüm bulmaya ve öncelikle tarımı canlandırıp gelirleri arttırmaya çalıştı. Toprak imtiyazı konusunda bir uzman olduğu düşünülen Romen İon İonescu-Brad’in de aralarında bulunduğu tarım uzmanlarının sundukları raporlarda, Osmanlı tarımının ıslah edilebileceği ve başka topraklar da tarıma açıldığı taktirde devlet gelirlerinin büyük ölçüde artacağı öne sürülüyordu. Bu öneri, tarım eğitimi görmüş yeterli sayıda insan gücünün istihdam edilmesine bağlıydı. Osmanlı idaresinin 1856 yılından sonra benimsediği nüfus politikası bu ihtiyacı karşılamak üzere geliştirilmişti. Tanzimat yüksek kurulu, 9 Mart 1857 (5 Cemaziyürlahir 1272) tarihinde göç ve iskanla ilgili sultan tarafından da onaylanan bir kararname yayımladı. Bu kararnameyle sultana bağlılık yemini ederek onun tebaasından olmaya ve ülke kanunlarına saygı göstermeye hazır olan herkese Osmanlı devletinin kapısının açık olduğunu ilan ediyordu. Ayrıca dini örf ve adetlerinin her türlü ihale karşı korunacağı ve imparatorluğun her sınıftan tebaası gibi onların da dini bağımsızlıktan yararlanabilecekleri taahhüt ediliyordu (Mad. 3). Göçmenler, yerleştikleri yörede ayinlerini yapabilecekleri bir kilise ya da ibadet yeri bulunmadığı taktirde imparatorluk yönetiminden ihtiyaç duydukları ibadet yerlerinin inşası için izin talep edebileceklerdi. Devlet yerleşimcilere, herhangi bir bedel talep etmeksizin hazineye ait ekilebilir en iyi toprakları vereceğine ve bütün vergilerden ve askerlik hizmetinden muaf tutulacağına dair söz vermekteydi (Mad. 4-6); Rumeli’ye yerleştikleri takdirde altı yıl, Asya’ya yerleştikleri takdirde ise on iki yıl askerlik hizmeti yapmayacaklardı. Göçmenler, kendilerine verilen toprağı 20 yıl boyunca satamayacaklardı ve ülkeden ayrılmaya karar verenler topraklarını devlete geri vermek zorundaydılar. Osmanlı topraklarına yerleşmek isteyen her ailenin, üyelerinin isim ve mesleklerini içeren bir liste hazırlaması ve sahip olduğu sermaye yada mal varlığını belirtmesi isteniyordu; bu liste yurtdışındaki elçileri yada konsolosları aracılığıyla Osmanlı idaresinin onayına sunulacaktı. Göç etmek isteyen bir ailenin en az 60 mecidiye bedelinde bir sermayeye sahip olması şart koşuluyordu.

İskan kararnamesi, çok sayıda insanın Osmanlı göç politikasından haberdar olması için başka dillere tercüme edilmiş ve belli başlı Avrupa gazetelerinde yayımlanmıştı. Yurtdışındaki devlet temsilcileri, bu kararnamenin varlığını öğrenir öğrenmez bilgi almak isteyen çok sayıda kişinin başvurusuyla karşılaşmışlar ve işin ayrıntılarıyla kesin talimatlar konusunda hükümete danışmak zorunda kalmışlardı. Hariciye Nazırı Ali Paşa Londra, Paris, Viyana, Leningrad, Madrid, Hague, Berlin, Brüksel, Turin, Napoli, Livorno ve Korfu’daki Osmanlı elçileri, nazırları ve konsoloslarına yazdığı 9 Aralık 1857 tarihli bir mektubunda, kararname yürürlüğe girmeden önce hala alınması gereken bazı önlemler olduğunu bildirdi. Yine de, hükümetin ilk kararnameyi uygulamaya geçirme konusunda kesin kararlı olduğunun üstünde duruyordu.

Avrupa’da bu kararnameye gösterilen ilgi şaşırtıcı düzeyde olmuştu. Kıtanın her yerinden, -Kuzeydoğuda Prusya’dan, kuzeybatıda İrlanda’dan ve güneydeki her noktadan- başvurular geldi ve konu hakkında bilgi almak isteyenler oldu. Turinli Alexandre Baggio, Arnavutluk’ta toprak imtiyazı talebinde bulundu.Bir şirket kurmuş ve hatta kendi toprağının ürünü olan tarımsal malları Avrupa pazarlarına taşımak üzere bir gemi edinmişti. Kendisine Tuna’da Silistre yakınında toprak teklif edildi, ancak yeterince sermayesi olmadığı için bu tasarı gerçekleşmedi. Çok sayıda Toskanalı aile göç konusuyla ilgilenmiş ve bilgi almak istemişti. Lodzlu Philipp Olkonski, Türkiye “imparatoru”nun toprak bağışladığını ve bu ülkeye yerleşmek isteyenlerin yol masrafını karşıladığını duyduğunda Filistin’ne göç konusunda bilgi almak istemişti. Alsace-Lorrane’lileri Koruma Kurulu başkanı Kont d’Haussville, tıpkı Yafa ve Hayfa’da kurulmuş olan Alman yerleşim bölgeleri gibi Fransızların Osmanlı devletine yerleşebileceği yerlerle ilgili bir araştırma yapmıştı; daha önceden Cezayir’de Fransız yerleşim bölgeleri kurmuş olan kurul, Kıbrıs Valisi Aziz Paşa tarafından bu konuda teşvik edilmişti. St. Galle kantonunun bir vatandaşı, İsviçre ordusunun bir subayı ve ceza mahkemesinin eski bir üyesi olduğunu gösteren resmi belgelerini sunan Dormann Gasparini de Osmanlı topraklarına göç etmeyi düşünmüştü: Türkiye’nin iyi çiftçilerden yoksun zengin bir ülke olduğu görüşünü dile getirmiş ve 2.000 İsviçrelinin göç edeceğini temin etmişti; ancak, toprak satışının yasaklanma süresinin kısaltılmasını istemişti. Devletin destek vermesi durumunda uygulanabilecek çeşitli iskan planları önerecekti. Kıbrıs’ta Larnaka’daki İngiliz Konsolosu Thomas Lames, 300 İrlandalı ailenin adaya yerleşmesi için 130.000 dönüm kadar arazi talep etmişti; konsolosun ölümü, erkek kardeşinin bu projeyi üstlenmekte ısrarlı olmasına rağmen bu tasarıların sonunu getirdi.

Osmanlı topraklarına yerleşme konusunun araştıranların bir bölümü, büyük çaplı bir göç tasarlıyorlardı. Besarabya’da yaşayan alman kökenli 2.000 aileden oluşan bir topluluk, Odessa’daki Osmanlı konsolosluğu’na Türkiye’ye yerleşmek istediğini bildirdi; Ayrıca istedikleri olumlu karşılandığı takdirde 18.000’den fazla aile ve Güney Rusya’daki Alman yerleşimcilerin muhtemelen yarısı Osmanlı devletine gelecekti.

Osmanlıların toprak bağışı ile ilgili haberler okyanusun diğer yakasında, Amerika’da bile ilgi uyandırmıştı. New York’taki Osmanlı temsilcisi J. Oxford Smith, birkaç mektup yazarak devletin European Times’ta haberlerini okumuş olduğu liberal göç politikasıyla ilgili bilgi almak istedi. “Pek çok çalışkan ve karalı insanın, toprak edinebildiği ve toprağı işlerken de himaye altına alınabildiği takdirde bu ülkeye, özellikle de Suriye ve Filistin’e yerleşmek isteyeceğini... pamuk ekiminin öncelikli olarak düşünüldüğünü” yazıyordu. Smith ayrıca “bu ülkenin beyaz tenli olmayan yerlileri mi yoksa diğerleri mi bu koşullardan yararlanacak” diye soruyordu. Fuat Paşa yanıt olarak, Zenciler söz konusu olduğunda herkes gibi onlarında eşit haklara sahip olacağını, çünkü “imparatorluk idaresinin renk ayrımcılığı yapmadığını…” belirtti.

İmparatorluğun belli bölgelerine yerleşme izni için yapılan başvurular aynı kolaylıkla kabul edilemiyordu. Örneğin, Malta Adası’ndan pek çok aile 1869 yılında Kuzey Afrika’da Tripoli’ye yada mümkünse başka bir yere yerleşmek için izin istemişti. Bu tip göçlerin bölgenin etnik ve dini yapısını değiştirmesinden korkulduğu için, bu talep Kuzey Afrika ve Filistin’e yerleşmekle ilgili diğer benzeri taleplerde olduğu gibi olumlu yanıtlanmadı. Devletin Suriye’ye, özellikle de Filistin bölgesine göçle ilgili politikası, iki buçuk yıl önce (1886), Kudüs’teki Osmanlı Devlet görevlileri yaklaşık kırk kadar Amerikalı aileden oluşan bir topluluğun (dini ya da etnik bağlarına ilişkin hiçbir bilgi mevcut değildir), açıkça bir koloni kurmak ve daimi olarak Filistin’de yaşamak Yafa’ya ayak bastığını bildirdiklerinde şekillenmişti. Görevliler hükümetin talimatlarını beklemiş, hükümet de Kudüs valisinden bilgi altıktan sonra yerleşme dilekçesini geri çevirmişti, çünkü bu göçle “açıkça imparatorluğun bir bölümünü koloni haline getirmek ve toprakların sahibi olmak” amaçlanıyordu. Osmanlı idaresi, bu ilk yerleşimin ardından bu tarz başka göçler de geldiği takdirde en önemli vilayetlerden birinin toprağının ve tarımının yabancıların eline geçeceğini ve bunun da yerel halkın zararına olacağını düşünmüştü.

Bununla birlikle, Filistin’i de kapsayan Suriye, Osmanlı tebaasının yerleşimine açıktı. Bu nedenle Kuzey Afrika, özelliklede Tripoli bölgesi 1871 ve 1872 yıllarında susuzluk ve açlıktan kırıldığı zaman çok sayıda aile, kıtlık süresince ya da daimi kalmak üzere önce İzmir’e, oradan da Şam’a nakledildi. İzmir’in dağılım noktası olarak kullanılması belli ki büyük zorluklara yol açmıştı; Tripoli valisinden gelen bir notaya yanıt olarak baş vezir, göçmenlerin doğrudan Suriye vilayetine nakledilmeleri ve mümkünse oraya yerleşmeleri talimatını verdi.

Osmanlı hükümetinin liberal göç politikasına sonunda bir kısıtlama getirilinceye dek başta Yahudiler ve Bulgarlar olmak üzere bazı büyük topluluklar göç ederek, imparatorluğun çeşitli bölgelerine yerleşmişlerdi. 1857 kararnamesinin Avrupa Yahudileri arasında hemen ilgi uyandırmış olduğunu kaydetmek ilginç olsa gerek. Daha 1839 yılında, Kudüs’te bir İngiliz konsolosluğu kurulduğu sırada (Avrupalıların kutsal kentte ilk temsilciliğiydi ) İngilizlerin Filistin’deki Yahudi yerleşimini teşvik etmek için büyük bir gayret gösterdikleri göz önüne alındığı takdirde bu daha da önem kazanır. Bununla birlikte sonraki yıllarda, bilhassa çar idaresinin 1882 yılından itibaren Yahudilere daha yoğun bir zulüm uygulamasından sonra Osmanlı idaresi, yalnızca Rusya Yahudilerinin değil, Orta Asya ve Yemen kadar uzak yerlerdeki Yahudilerin de Filistin’e yerleşme talepleri ile karşılaştı. 1897 yılında siyasal Siyonizmin resmen ortaya çıkmasından sonra Osmanlı idaresi, kişilerin tek tek göçüne hala izin vermekle birlikte, Yahudilerin kitleler halinde Filistin’e göç ederek yerleşmelerini yasakladı. Bu yasaklama, baş vezir tarafından 1906 yılında imzalanan bir mektupla resmileştirildi.



Yüklə 2,91 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   257   258   259   260   261   262   263   264   ...   269




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin