İstanbul ansiklopediSİ Büyük Kapalı Çarşıda Yağlıkçılarda İstanbul Hanımı



Yüklə 5,01 Mb.
səhifə71/80
tarix03.01.2019
ölçüsü5,01 Mb.
#88905
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   ...   80

ENDERÛNÎ KİFAT SOKAĞI

5120



istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

ENFİYE MENDİLİ


lü Ağaların günlük hayatı üzerine mühim bazı dağınık notlar kaydetmek gerekir. Üçüncü avlunun temizliği, koğuşların süpürülüp silinmesi, taşlıkların, koridorların yıkanması, camların temizlenmesi, örümceklerin alınması gibi işlere «kaba hizmet» denilirdi, padişah hizmeti için toplanmış, «Pâdişâh Evinin Çocukları» elan Zülüflü Ağalar, bu kaba işlerle 'meşgul olmazlardı. Tersane zindanında bulunan zin-cirbend esirlerden yetecek kadar güçlü kuvvetli adam seçilir ve Ender unu Hümâyunun bu kaba temizlik işleriyle vazifelendirilirdi. Zindan yerine sarayda yaşayacakları için canla başla çalışırlardı. Hepsi gayri Müslim oldukları için paskalya ve yortu günleri müstesna, her gün şafak sökerken Kasımpaşadaki zindandan çıkarılıp ayaklarında zincirli bukağılarla ve kayıklarla saraya getirilirler, ikindiye kadar çalışırlar ve akşama doğru yine kayıkla tersaneye dönerlerdi. Bu esirlere «koğuş pâyzenleri» denilirdi. Koğuş pâyzeni olup her gün Topkopu Sarayına gitmek tersane zindamndaki esirler için büyük imtiyazdı. Bir gün padişaha rastlamak, gençliğine acıyan hükümdar tarafından hürriyetine kavuşturulmak ihtimali de vardı. Nitekim Dördüncü Sultan Murad bir gün koğuş pâyzenlerinden iki tuvâ-nâ ve güzel delikanlı görmüş, merhamet ederek derhal azâd etmiş, ayak bileklerindeki demir bukağılar o anda kırılıp atılmışdı.

* Zülüflü Baltacılar ocağı, helvahane ocağı ve koz bekçiler ocağı gibi sarayın bir de dış hizmet ocakları vardı. Bu ocakların efradı Anadoludan gelmiş garip yiğitlerdi. Bunlar da şafak vakti Enderûna gelirler, Zülüflü Ağaların zatî hizmetlerini görürlerdi.' Meselâ yataklarını devşirip sererler, hamam takımlarını serip kuruturlar, çamaşırlarını toplarlar, saray ıstılahınca «yatak dolabı» denilen elbise dolaplarını düzeltirler, kahvaltılarını hazırlarlar, yemek zamanlarında sofraları kurup kaldırırlardı. Zülüflü Ağalar da bu hizmetkârlara hal ve vakitlerine göre aydan aya bir bahşiş verirlerdi. Bunlardan bir kaçı geceleri de Enderunda nöbetçi olarak kalırlar, sabaha kadar uyumayıp bilhassa kandillerin, fenerlerin sönmemesine dikkat ederlerdi. Zülüflü Ağalar içinde bir hizmetkâra bahşiş vere-miyecek kadar garip olanlar bu işelrini kendileri görürlerdi.

* Enderun Hümâyun berberleri seferli koğuşunda yetiştirilirdi. Seferli, kilerli, hazî-neli ve has odalı bütün Zülüflü Ağaları onlar traş ederdi. Berber ağalar otuz kişiydi. Saç ve sakal, Zülüflü Ağalar haftada iki defa traş olmak mecburiyetinde idiler ve herkesin berberi muayyendi. Berber ağalar aynı zamanda sarayın büyük hamamının da dellâllık hizmetini görürlerdi. Zülüflü Ağalar koğuş koğuş gruplar hâlinde ayda bir kere hamama girerler ve berber ağalar da traştan kendi müşterisi olan ağayı yıkarlardı. Bir Zülüflü Ağa, hamamda, kendi berberi olmayan dellâka yıkanamaz-dı. Zülüflü Ağalar, berber dellâk ağaya senede otuz kuruştan yüz kuruşa kadar traş parası ve yine senede bir defa dellâllık ücreti olarak bir kat çamaşır verirlerdi.

İ

ENDERÛNÎ RİFAT SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Fâtihde Kara-gümrükde Haticesultan Mahallesi yollarından, Lökümcüler Caddesi ile Yekta Sokağı arasındadır (Pafta 7/88). Bir araba geçecek ge-nişlikde kabataş döşeli, üzerinde 1-3 katlı bir kaç ev bulunan bir aralık sokakdır, Lökümcüler Caddesi ile olan kavuşağı başında bir lokanta ve bir kahvehane vardır (Mart 1987)..



Hakkı GÖKTÜRK

«ENDERUN TÂRİHİ» — Enderûnu Hümâyundan yetişmiş Tayyarzâde Ata Beyin meşhur eseri (B. : Ata Bey, Tayyarzâde, cild 3, sayfa 1181); beş cild o!an eserin üzerindeki adı «Târihi Atâ»dır (B. : Târihi Ata)

ENFİYE — «Enf = burun; dilimize Arabcadan aîınmışdır; Enfiye = burna çekilen çürütülmüş tütün tozu, burun otu» (Kaamû-su Türkî).

Zihin açıcı bir keyif maddesi olarak kullanır, tütün gibi tiryakiliği vardır; memleketimizde yayılması XVII. yüz yıl başlarında, tütünden pek az sonradır (B. : Tütün).

Refik Ahmed Sevengil «İstanbul Nasıl Eğleniyordu» isimli eserinde, enfiyenin Türki-yeye girişini, amansız tütün yasağı ile meşhur Dördüncü Muradın ölümünün tezine gösteriyor ve şunları yazıyor : «1049 (M. 1640) da Sultan Muradın yerine tahta çıkan Sultan İbrahim zamanında mükeyyefat yeniden kullanılmaya başlayınca istanbullular bir zevki

daha tatmışlardır; bu da o zamana kadar meçhul olan Enfiyedir. Gerçi Dördüncü Murad zamanında tütün tozu kullanılmış ise de asıl enfiye bilinmiyordu. 1050 (M. 1641) senesinde bir mûsevî Galatada Kurşunlu Mahzende dükkân açarak o zamanki ismi ile Burun Otu satmaya başlamış, istanbul halkı bu yeni mükeyyife pek çabuk alışmışdır».

Yapılması, hazırlanması, kendine has güzel bir kokunun verilmesi için terbiyesi bir ihtisas işidir. Memleketimizde bütün ziraatı başladıktan sonra da enfiye uzun zaman dışardan gelmişdir.

Hicrî 1180 (M. 1766) tarihli bir fermandan İstanbulda mîrî bir kârhânede enfiye yapılmaya başlandığı anlaşılıyor; bu fermanda gizli ve kaçak enfiye îmâli ve hâriçden kaçak enfiye getirilmesi, cezası kürek ve pranga-bendlik olmak üzere yasak edilmişdir.

Zamanımızda enfiye îmâli Tekel Idâre-sindedir ve hâriçden enfiye getirmek yasak-dır.

Keyif verici maddeler arasında tütüne çoğunluk ile avam, enfiyeye de çoğunlukla okur yazar tabaka ile ulemâ rağbet etmişdi. 1855 -1860 arasında nefsi İstanbulda, Galatada ve Üsküdarda 94 enfiyeci dükkânı vardı ve enfiyenin bu gedikli enfiyeci dükkânlarından gayri yerlerde, dükânlarda satılması yasakdı. istanbul halkınca en makbul enfiyeler de Fransız enfiyeleri idi.

Osmanlı Pâdişâhları arasında Üçüncü Sultan Selim enfiye tiryakiliği ile meşhurdur. Enderun Târihi müellifi Ata Beyin babası Başlala Tayyar Ağa Sultan Selimin sâdık bendelerinden idi, onun oğluna naklettiği hâtıralardandır:

Sultan Selimin tahtdan indirilip hapsedildiği zaman, bir gün dâiresinin kaba temizlik işlerine bakan bir bostancı neferi Tayyar Ağaya korka korka yaklaşmış ve Sultan Selimin bir tezkiresini vermiş, kâğıdda şu satırlar' yazılı imiş : «Benim muhlisi sâdıkım * Tayyar Efendi, mecburu olduğum karota enfiye hitâma resîde olduğundan serîan bir az enfiye tedârik ve irsalini memul ederim.» Tayyar Ağa ağlamaya başlamış ve en nefis Fransız enfiyesi buldurarak göndermiş.

Aşağıdaki satırları da geçen asrın ikinci yarısında yaşamış Kandillili Aşcıdede ibra-

him Beyin hâtıralarından alıyoruz :

«Süleymaniye Rüşdiye gece ve gündüz derslere çalışırdım. Gece yarısına kadar uyku yok. Ama gençlik âlemi, uykum ziyâde galebe ediyor. Bunun definin çâresini sordum, enfiye çek dediler; artık başladım enfiye çekmeye. Filhakika önceleri uykumu def etti, sonraları fayda vermeyip terk dahi edemeyip enfiye tiryakisi oldum..».

Şu beyit Enderûnlu Vâsıf m bir gazelin-dendir :



Keyfim olsun dir isen âlemde eğer dört üstüne Bâdenûş ol, taze sev, nargûle iç, enfiye çek

Zamanımızda muharrir Refi Cevad Ulu™ nay meşhur enfiye tiryâkilerindendir; merhum Besim Atalay ve Vefa Lisesi Felsefe muallimi ve imam Hatib Mektebi müdürü ilmi ve ze-râfeti ile tanınmış merhum Celâl Hoca da enfiye çekerlerdi.

ENFİYECİ SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Eminönü ilçesinin Kum-kapu Bucağının Tavşantaşı Mahallesi yollarından, Tabanca Sokağı ile Ordu Caddesi arasında bir aralık sokakdır. (Pafta 3/26). Ordu Caddesi genişletilir iken 1957 -1958 arasında istimlâk edilerek caddeye katılmış ve şehir haritasından silinmişdir. (Şubat 1967).

Hakkı GÖKTÜRK.

ENFİYEHANE SOKAĞI — Üsküdar'da Şemsipaşa Doğancılar Caddesi ile Öğdül Sokağı arasındadır (1934 Belediye Şehir Rehberi, Pafta 27/ Şemsipaşa). Doğancılar Caddesi tarafından gelindiğine göre bir araba geçecek genişlikde kabataş döşeli bir yol olup sağ kolda ağaçlar bulunan bir meydancık görülür; burada sağ taraf da Filiz Deterjan imalâthanesi, sol tarafda da bir katlı kagir bir binada Üsküdar Yüksek Öğretim Gençliği Lokali bulunmaktadır. Öğdül Sokağı ile olan kavuşağı başında ince tuğla ve kesme taşdan yapılmış bir hamam harabesi vardır, l kasab ve bir kundura tamircisi dükkânı vardır. Ka-pu numaralan 1-17 ve 2-12 dir. (Ağustos 1967).

Hakkı GÖKTÜRK

ENFİYE MENDİLİ — Asrımız başları-



ENGEL

İSTANBUL


ANSİKLOPEDİSİ

5123 —

ENGİN (Oktay)


na kadar enfiye çekme tiryakiliği memleketimizde çok yaygın idi; çalışır iken zihin açar ve uykuya, uyuklamaya manî olur denildiği için mektebli gençler ve bilhassa medrese talebeleri genç yaşlarında alışır, enfiye tiryakisi olurlardı.

însanı her çekişde hapşırtdığı ve o esnadaki enfiye kırıntılarının burundan ifraz edilmesi ile pis bir tiryâkilikdi. Enfiye çekenler «Enfiye Mendili» denilen koyu lâciverd yahud siyah renkli gaayet büyük mendiller taşırlar idi ve mendiller sureti mahsûsada yapılır, satılırdı.

ENGEİL — «İki şey arasında bulunub birinden öbürünün görünmesine manî olan duvar, ağaç veya her hangi bir şey, hâil; iki şeyin birleşmesine manî olan şey» (Kaamûsu Türkî). Yakın zamanlara kadar edebiyatımızda âşık ile maşuk veya maşukasının buluşmasına, ülfet, sohbet, muhabbet ve vuslâtine manî olan şahsa da «Engel» denilegelmişdir. Eski istanbul hayatının gönül âlemlerinde şâirler «Engel»lerden dâima şikâyet etmişlerdir, güftesi Enderûnlu Vâsıfın Nûman Ağa tarafından bestelenmiş Hicezkâr şarkı :

Hiç bakma engelden yana Bu söz niyâzımdır sana Söyle ne istersin bana Ağyar ile yâr olma tek

Sabâ bir şarkı :



Düştü gönlüm şimdi bir mehpâreye Kâfir engel girmek ister âreye Kim acır gayri dili bîçareye Duydu mecbur olduğum ol nevcivan

Yüz yıllar boyunca bilhassa kalenderâne aşk ve alâka yollarında «Engel», âşık için «Râ-kib»'den ayrı bir hüviyet taşımışdır. Türk edebiyatı târihinde büyük otorite Fuad Köprülü Engel ile Râkib arasındaki farkı şöyle tesbit ediyor :

«Fakirî Risâlei Tarif at isimli eserinde

Râkib ile Engeli birbirinden ayırd etmişdir, aralarında az çok bir fark olduğu anlaşılıyor, ona göre Râkib'in tarifi şudur :



Nedir bildin mi âlemde Rakibi Ola kibrü hased dâim nasibi Yüzü kara o bedbahtı digergûn Habîsü mühmelü mahzunu mağbûn Olub it gibi âhû pasbanı Ne kendusu yiye ne iller anı

«Halbu ki Engel hakkındaki tarif, onların adetâ külhanbeyi nev'inden ve seviyece daha aşağı bir sınıf teşkil ettiklerini göstermektedir :



Nedir bildin mi sen âlemde Engel Cihanda yokdur anın gibi mühmel Görünmez bir kazâi âsümânî Savulmaz bir belâyi nâhihânî Safa bıçkısı lanet baltasıdır Vefa sayrusu lanet halkasıdır».

ENGELHARDT (Willy) — istanbul'da Tarabya Oteli ile Izmirde Büyük Efes Otelinin kalorifer tesislerini kurmuş Almanyada Darmtadda büyük fabrikaları olan bir Alman sanayicisi; 1966 yılının Ekim ayında ünlü Türk iş adamı Vehbi Koç'un misafiri olarak zevcesi ile birlikde Türkiyeye geldi ve üç hafta kaldı; Anadolunun bir çok şehirlerini gez-dikden sonra misafirliklerinin son günlerini îstanbulda geçirdiler, memleketimizden ve istanbul'dan unutulmaz hâtıralarla ayrılmak üzere iken, bu hâtıralara îstanbulda «Hacı-husrev Hanımları» ile tanışma vak'ası eklendi. Alman karı koca Beyoğlunda istiklâl Caddesinde mağaza vitrinlerini seyrederek dolaşır iken Kasımpaşanın Hacıhusrev Mahallesinin namlı yankesicilerinden Perihan Bayra-eık ile Emine Bakırcı, Engelhardt'ları makasa alarak Bayan Irmgrad Engelhardt'ın çantasından içinden 13.000 marklık bir para tomarını çarpmışlar, ve parayı el ulakları bir kıza vererek kendileri bir kunduracı mağazasına girmişlerdir. Almanlar başlarına bir şeyler geldiğini anlamışlar, Bayan Irmgrad çantasının açık, içindeki markların da uçmuş olduğunu görünce yankesici kadınların arkasından mağazaya dalmışlar, fakat Hacjhusrevli yosmalar bir curcuna koparmışlar, üstlerini pervasızca aratmışlar, alman kan koca, ikisi-de «karnı burnunda daimî gebe» Perihan ile

Emmeden özür dilemişlerdir (B. : Hacıhusrev; Yankesici). Fakat mağaza sahibi Hacı-hüsrevli hanımların yakasını bırakmamış, polise teslim ettirmiş, kısa bir zaman sonra da 13.000 mark sâhiblerine geri dönmüşdür. Bayan Irmgrad hâtıra defterine : «İstanbulun bilhassa yankesici gebe kadınları meşhur» diye kaydetmişdir.

ENGİN (Hayri) — Zamanımızın genç kuşak gazetecilerinden meslek hayatında Türk Haberler Ajansının çok çalışkan ve başarılı bir muhabiri olarak 1950 yılında tanındı; sonra İstanbul Radyosuna girerek uzunca bir zaman bu radyonun haberler servisinde çalışdı; ora-



Engin Hayri

(Besim : S. Bozcalı)

dan tekrar basına döndü, Tercüman Gazetesinin istihbarat kısmında en başarılı simalardan biri oldu; 2 Temmuz 1966 gecesi Türk -Alman Dostluk Cemiyetinin tertib ettiği Bo-ğaziçinde motorla bir deniz ve mehtab gezisinde, bu geziye katılan kaafilenin bindiği Galatasaray isimli tenezzüh motorunun büyük bir yük motoru ile çarpışarak batması üzerine onbir kaza kurbanından biri oldu, cesedi bulunamadı (B. : Deniz Dolmuş Motoru Faciası, cild 8, sayfa 4434). Hayatı hakkında başka bilgi edinilemedi.

ENGÎN (Mustafa Lütfi) — «Maarifci, muallim; 1903 de Küre'de doğdu; babasının adı Nûman, annesinin adı Nâciyedir; Küre ilk Okulunda, Öğretmen Okulunda okudu

(1920), ilk okul öğretmeni oldu, 1929 da Gazi Terbiye Enstitüsünün Pedagoji Bölümünü bitirdi; öğretmen okulunda meslek dersleri muallimliği yapdı, 1936 -1942 arasında Çoruh ve Afiyon Maarif Müdürlüklerinde bulundu, 1942 -1943 de Hasanoğlan Köy Enstitüsü Müdürü oldu, 1943 -1949 arasında Maarif Vekâleti ilk Öğretim Şube Müdürlüğü, 1949-1951 de Balıkesir Maarif Müdürlüğü ve Bursa Maarif Mdürlüğü, 1951 -1959 da istanbul Maarif Müdürü Muavinliği yapdı; Pendik Lisesi ma-tamatik öğretmeni iken 1960 da Temsilciler Meclisi üyesi seçildi; bu satırların yazıldığı sırada Büyükyalı Gençlik Kulübü Başkanlığında bulunuyordu.» (Kim Kimdir Ansiklopedisi).

ENGİN (İlhan) — «Gazeteci, yazar; 1925 de Çorluda doğdu; babasının adı Kâzım, anasının adı Vasfiyedir; Çorluda Şücâeddin ilk Okulunda ve Çorlu Orta Okulunda okudu, 1944 de îstanbulda Kabataş Erkek Lisesini bitirdi ve istanbul Edebiyat Fakültesinden serbest lisans aldı. Gazeteci olarak Vatan, Akşam, Hürriyet ve Yeni Sabah gazetelerinde çalışdı; Kim dergisi ile Sır dergisinin kurucularındandır; Gazeteciler Cemiyeti ile Gazeteciler Sendikasının üyelerindendir. Telif eserleri şunlardır: «insanlar Bilselerdi» (hikâye), «Gar-sonyer» (Oyun), «Göç Yolları Tıkadı» (Roman), «Işıklar Yeşil Yanıyordu», «Çıngar» (Roman), «Kaderden Kaçamazsın», «îstanbulda Aşk Başkadır», «Yaşayan Atatürk», «Üç Hovarda», «Asya Gripi», «Partinin Adamları» (Roman)». (Kim Kimdir Ansiklopedisi, 1962).

ENGİN (Oktay) — Beykozda oturur esrar kaçakçısı ve esrarkeş bir gene, nereli olduğu tesbit edilemedi; 1935 de doğmuş, bir ara Paşabağçesi Şişe ve Cam Fabrikasında amelelik yapmış, esrar yüzünden fabrikadan atılmış, âvâre meşrebine uyan sergiciliğe baş-lamışdır. Daha mürahiklik çağında akranı olmayan serseri güruhundan cinsî sapık adamlarla düşüp kalkmış, yakışıklı, güzel bir genç olduğu halde muhitinin sevilmeyen bir sîmâsı olmuşdu. 1961 yılı eylül ayında bir gece,-gece yarısından sonra Beykozda Kavakdere caddesinde, evli erkek kardeşinin oturduğu evde kendisine verilmiş bodurum odasında misafiri iki uygunsuz adamla içkili bir muhabbet âleminde o iki adam tarafından beş yerinden bı-

i'

ENGİN (Osman Sulhi)

5124 —

ÎStANMîL

ANSİKLOPEDÎSl

5125

ENÎSÎ BEY (Mehmed)


Engin Oktay

(Resim : S. Bozcalı)

çaklanarak öldürülmüşdür. Günün gazeteleri bu cinayeti, faaliyeti çok geniş bir esrar kaçakçılığı şebekesi tarafından Oktayın hissesinde anlaşmazlık dolayısı ile önceden tasarlandığını ve o kanlı işi, bu genç adamla bir gece muhabbeti âlemi yapabilecek iki adamın üzerlerine aldıkları yazılmışdır.

ENGİN (Osman Sulhî) — Zamanımızın en yaman otomobil hırsızı; işini dâima çok sür'atli gördüğü için istanbul polisi tarafından «Hızlı Osman» diye lâkablandırılmışdır; hangi tabakadan çıkdığı tesbit edilemedi. Pis işine 1940 - 1941 arasında 19 yaşlarında iken başlamış, 1960 yılına kadar geçen 20 yıl içinde 200 otomobil çalmış, 64 defa yakalanmış, 13 yılı hapisde geçmiş, en son 1966 yılında ilân edilen af kanunu ile yine hürriyetine ka-vuşmuşdur; ve bu hürriyet havasında: «Polis benden bıkdı, usandı, ben de polisden.. göz önünde bulundurmak için müdürlükde kahvecilik teklif ettiler, kabul edemedim!...» de~ mişdir. Son defa olarak 1964 ekiminde îstan-buldan çaldığı araba ile Ankarada yakalan-mışdı.

Osman Engine göre bizde otomobil hırsızlığı, İkinci Cihan Harbi içinde 1940 -1941 arasında yedek parça sıkıntısı ile başlamışdır; ve ilk oto hırsızlarından biri kendisidir; çalınan otomobiller, marka kıymetlerine, yeniliklerine bakılmıyarak derhal en küçük parçasına kadar hurda hâline getirilmişlerdir (B. : Otomobil Hırsızları). Ender olarak motor ve

şasi numaralarım değiştirip ve sahte temiz kâ-ğıdları tanzim ederek çaldığı otomobili değeri üzerinden satan hırsızlar da vardır ki Gangster Necdet Elmas bu şekilde 17 otomobil çalıp satmışdır.

Bu yaman hırsız otomobil sâhiblerine Hürriyet Gazetesi ile şu tavsiyelerde bulun-muşdur:


  1. — Hırsızı tahrik etmemek için otomo
    biliniz içinde eşya bırakmayınız. Camlardan
    görülen eşyalar hırsızları daima iştahlandır-
    maktadır.

  2. — Motora cereyan veren tevzi maka
    rası dediğimiz parçayı, park ettiğiniz zaman
    yanınıza alınız.

  3. — Bir kablo ile bütün kapılarla irtibatı
    olan bir alarm tertibatı yapınız. Kapılardan
    biri açıldığı zaman korna çalar ve sizi ikaz
    eder.

  4. — Otonuzu tenha yerlere bırakmayınız.

  5. — Mahalle bekçilerine otonuza göz ku
    lak olması için tenbih ediniz. Tabiî biraz bah
    şiş vermeyi ihmal etmezsiniz.

  6. — Otonuzun etrafında dolaşan şüpheli
    biri varsa derhal polise telefon ediniz.

  7. •— Bütün bu tedbirler yine de otonuzu
    garanti altına almaz. Siz yüzde yüz garanti
    istiyorsanız, otonuzu bir zincirle bağlayınız.

ENGlNAK — Argo; «Ferç» (Ferid De-vellioğlu, Türk Argosu)

ENiS EFENDi (Kelemserzâde) — XVII' yüzyıl şâirlerinden, hemen ömrü boyunca devrin ünlü vezirlerinden Baki Paşanın kâtipliğinde bulunmuşdur; asıl adı Mehmed Receb'-dir, Enis, devrin âdetince alınmış mahlasıdır; îstanbulda Fâtihde Yenicesine semtinde doğ-muşdur; Yeniçeri Efendiliğinde (Yeniçeri O-cağı Kâtibliğinde) bulunmuş ve zamanında ocağın sözü geçer sımalarından olmuş Kelem* ser İsmail Efendinin oğludur. (Kelem «lahna» demekdir; Kelemser «lahna kafalı, lahna başlı» anlamında bir lâkabdır.

Mirzazâde Salim Efendi kendi adına nis-betle anılan şuerâ tezkiresinde Enis Efendinin aile lâkabı üzerine iki fıkra naklediyor:

Kur'an-ı Kerîmi çok^güzel okuması ile meşhur uzun boylu, çöp gibi zaif Mumcuzâde Halil Efendi 1097 (M. 1686) de Fâtih Camii baş imamlığına tâyin edilir, pek sevinir ve hemen devrin en namlı kavukcusu İbrahim Çe-

lebiye gaayet acele yeni bir kavuk ısmarlar. İbrahim Çelebi kavuğu ertesi güne yetiştirir ama, aceleden mutad imam kavuğuna benzemeyen pek heybetli, acâib, kubbe gibi bir kavuk olur, fakat kavuğu «gümüş tenli, yasemin fidanı boylu» bir çırağı ile gönderir. Halil Efendi kavuğu beğenmez amma ustasının hatâsını güzel çırağın yüzüne vurmakdan da çekinir, kavuğu kabul eder, ve o acaib şeyi başına geçirip camie gider; yolda Kelemserzâde Enise rastlar; Enis:

— Bu perişan destarla cenabınızı az da


ha tamyamıyacak idim, bir hilâlin (çöpün)
ucuna şalgam konmuş sandım!., demiş.

Zarif_bir zat olan Halil Efendi de:

— Doğru., kavuk netamelice olmuş, lâkin
destârımız perişan değil, perişan olsaydı şal
gama değil, kelemsere benzerdi!., cevabını ver
miş. ,

Baki Paşanın kâhyası velinimetinin Enise olan aşırı muhabbetini çekemez imiş ve her vesile ile aralarında lâf çatışmaları olurmuş. Bir gün Baki Paşanın sofrasında yemek yenirken lahna dolması gelmiş, Enis aldığı dolmayı elinden düşürmüş ve karşısında oturan kâhyanın göğsü yağlanmış, kâhya şaire:

— Be herif., dağda mısın?!., diye bağır
mış. , ;

Enis de:


— Be hey gidi, bizi yer misin.?., cevabı
nı vermiş.

Mirzazâde Salim Efendi şiir diline örnek olarak Kelemserzâde Enisin bir gazelini al-mışdır, aşağıdaki beyit o gazeldendir:



Bir sûzi tâb içün ararız dilrübâmızı Pervane var yanmada 'bulduk satâöüzı

Hicrî 1106 (M. 1694 - 1695) da Baki Paşa
ile birlikde gittiği Halebde vefat etti; aşağı
daki ölüm tarihi Çağdaşı Müstakimzâde Sü
leyman Sadeddin Efendinindir:
Enîsi Mustal'aâ oldu Muhammed yevmi, mahşerde
1106 '

İbrahim Alâeddin Gövsa «Türk Meşhurları» isimli eserinde Kelemserzâde Enisi «Gül-mezzâde» lâkabı ile kaydediyor ve «Kelemser» adından hiç bahsetmiyor. Bu acâib zühulüne

sebeb ne olmuşdur tâyin edemedik, arab asıllı Türk harfleri ile «Kelemser» kelimesi yanlış okünmuşdur desek, tamamen aksi «Gülümser-zâde» olması gerekirdi.

' ENÎSÎ BEY (Mehmed) — Bahriyeli asker kalem sahihlerinden; hâl tercemesi elde edilemedi; Resimli Gazetenin kitab şeklinde yayınlanmış bir fevkalâde nüshasında «Torpido istimbotlarının Vezâifi» başlıklı makaalesi münâsebeti ile konmuş bir resmi bulundu.

1909 da, Yeni Tasviri Efkâr gazetesinde çıkan bir kitab ilânından Mehmed Enîsî Bey'in Fransa Bahriyesinde iki sene staj gördüğü, Fransa'da ve Avrupa'da dolaştığı yerler ve gördükleri üzerine kaydettiği notlarını «Avrupa Hatıratım» isimli bir kitab hâlinde yayınladığı öğreniliyor.

"Mehmed Enîsî Bey Bahriye Nezâreti yaverlerinden ve mülâzimi evvel rütbelerinde bulunur iken «Çanakkale ve Bahrisiyah Boğazları ile Marmara Denizi Rehberi» adı ile çok kıymetli bir eser neşretmişdir. 8 punto harf ile dizilmiş 14x20 santim eb'admda 287 sayfa olan bu rehber 1311 (M. 1893 — 1894) de Bahriye Matbaasında basılmışdır; bu İstanbul Ansiklopedisinin kaynakları arasında bulunmaktadır. Hâl tercemesi elde "edilemeyen müellifi sânında bu satırlar vesîlei rahmet olmak üzere kaydedildi.



Mehmed Enîsî Bey

(Resim : S. Bozcalı)



ERENAY

İSTANBUL


ANSİKLOPEDİSİ

5127



ENSTİTÜTRİSLER


ERENAY (Tuncay) — Tiyatro aktörü, izmir'de doğdu, sahneye ilk defa izmir'de öğrenci iken çıkdı ve amatör sahnelerde çahşdı, tahsil için istanbul Konservatuarına geldiği sırada Kenterler Tiyatrosunda «Mar» piyesinde aldığı rol ile profesyonel oldu; Arena Tiyatrosunda «Kardin Kayboldu», «Sezar ve Kleo-patra», Kırmızı Fenerler» piyeslerinde oynadı. Hayatı hakkında başka bilgi edinilemedi. Bibi. : Ses Mecmuası, 1967.

ENLÎ YOKUŞ — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Galatanın Kıhçalipaşa Mahallesi yollarından; Necâtibey Caddesi ile llyas Çelebi Sokağı arasında uzanır (Pafta 15/166); iki araba rahat geçecek genişlikde kabataş döşeli merdiven bir yoldur; üzerinde ikişer katlı yarı kagir ve ahşab evler vardır; yokuşun Necâtibey Caddesi üzerindeki alt başı çok bozuk-dur, caddeye güçlükle inilmektedir; eskiden o noktada Tophane Sanat Okulu binası, eski Topçu Kışları vardı, son istimlâklerde (1957 -1959) yıkdırılmışdır, ve yeri genişletilen caddeye katılmışdır (Şubat 1967).



Hakkı GÖKTÜRK

ENSÂRÎ (Muhiddin) — imparatorluk ve Cumhuriyet devirlerinde Türk Ordusunun değerli zabitlerinden, hukukçu, muallim, Kasım-şapa'da Aynî Ali Baba Dergâhın son şeyhi; muhitinde, Islâmî faziletlerin hakkı ile timsali olarak tanınmış kibar bir sîmâ; aynı dergâhın şeyhi Mehmed Efendinin oğludur, annesinin adı Vesile Hanımdır; 1895 de Erzincan'da babasının mülki olan Rifâî dergâhında doğdu; 1897 de Mehmed Ensarî Efendi îs-tanbulda Kasımpaşa'da Bedreddin Mahallesinde Aynî Ali Baba Dergâhı' şeyhliğine tâyin edilince ailece istanbul'a gelip yerleşdiler. îlk tahsilini Kasımpaşa mektebinde yapdı; Soğuk-çeşme Askerî Rüşdiyesinde, Kuleli Askerî idadisinde okudu; 1914 de Harbiye Mektebinden Piyade Zabiti olarak mezun oldu; Birinci Cihan Harbine 22. Kolordu'da 53. ve 54. Fırkalarda katıldı; Çanakkale Muharebelerine denk Gazze müdafaasında, ve kaahir düşman kuvvetlerine karşı bir Türk zaferi ile sona eren İkinci Gazze Meydan Muharebesinde bulundu.

Mütârekeden sonra ordu dağılınca, 1918, Konya'ya gitti, müracaatı üzerine Konya Maarif Müdürlüğü tarafından Akşehir idadisine

muallim tâyin edildi; İtalyanların işgaali altında bulunan Akşehirde, arkadaşları ile Mü-dâfaai Hukuk Cemiyetinin Akşehir şubesini kurdu; Anadolu'da ordu kademeleri yeniden kurulunca ordu hizmetine alındı ve Konya Kolordusuna verildi; Millî Mücâdelenin muhtelif cebhelerinde bulundu, yararlıkları görüldü, bir kaç defa yaralandı, yaraları kapanınca tekrar cebheye döndü. Zaferden sonra hastalığı ve kendi isteği ile ordudan kıdemli binbaşı rütbesi ile emekliye ayrıldı.

Hukuk Fakültesine devam ederek (1928) diploma almış, beş^sene kadar da çeşidli adlî hizmetlerde bulunmuş, hâkimlik yapmışdır.

Tekkelerin lâğvinden az evvel de babasının verdiği icazetname ile Aynî Ali Baba Dergâhına şeyh oldu. Tekkelerin lâğvinden sonra da dergâhı camie tahvil etti; imam ve hatib-liğine de kendisi tâyin edildi. Bu satırların yazıldığı sırada (1966) bu vazifelerde bulunuyordu ve Bedreddin Mahallesinin muhtarlığını yapıyordu.

Maalesef kalem diline verilmemiş zengin askerlik ve harb hâtıraları vardır. Bir türk


Yüklə 5,01 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin