Mâide Sûresi 55-56


KÖLELİK VE KÖLELEŞTİRME HAKKINDA



Yüklə 2,09 Mb.
səhifə36/45
tarix30.07.2018
ölçüsü2,09 Mb.
#64276
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   45

KÖLELİK VE KÖLELEŞTİRME HAKKINDA


Kur'ân-ıKerim'in "Eğer onlarıazaba çarptırırsan, onlar senin

kullarındır." (Mâide, 118)ifadesi, köleliğin ve kulluğun anlamınıa-çıkça ortaya koyan bir cümledir. Gerçi Kur'ân'da bu anlamıiçeren

ayetlerin sayısıçoktur, ama bu ayet bu konuda akla uygun bir ge-rekçe getiriyor ve bu gerekçe şu gerçeği ortaya koyuyor: Eğer or-tada bir kul varsa, akıl şunu kesin olarak kabul eder ki onun efen-disi, onun üzerinde azaba çarptırma tasarrufunda bulunabilir.

Çünkü efendisi onun malikidir.

Aklın kul hakkında azabıcaiz görmesi ve ağır tasarruflarımu-bah kılması, ancak ağır olmayan diğer tasarruflarımubah görme-sinden sonra söz konusu olabilir. Buna göre efendi, kulu üzerinde

dilediği zaman ve dilediği gibi tasarrufta bulunmaya yetkilidir. Ak-lın bu konuda istisna ettiği tasarruflar, sadece çirkin gördüğü ta-sarruflardır. Bunlarıcaiz görmemesi, bu tasarrufların kendilerinin

çirkin, iğrenç olmalarından kaynaklanır. Yoksa kul, kul olmasıha-sebi ile efendinin her türlü tasarrufuna açıktır.

Bunun gerekli kıldığısonuç, kulun yükümlülüklerinde efendi-sine itaat etmesi, efendisinin isteklerine uymasıdır. Kul, efendisi-nin razıol-madığıhiçbir işte kendi başına hareket etme hakkına

sahip değildir. Nitekim şu ayetlerde bu gerçeğe kısmen işaret edi-liyor: "Bilâkis (onlar) onurlu, değerli kullardır. O'ndan önce söz

söylemezler ve onlar, sadece O'nun emri ile hareket ederler."

(Enbiyâ, 26-27) "Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının

malıolan bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızk-tan gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir. Hiç

bunlar bir olurlar mı?" (Nahl, 75)

Kur'ân'ın ışığında kölelik ve kulluk meselesini çeşitli yönleri ile

birkaç bölüm hâlinde incelemek yerinde olur:

1- Yüce Allah'a Kulluğu Esas Kabul Etmek


Kur'ân'da insanlarıAllah'ın kullarısayan pek çok ayet vardır.

İslâm çağrısıbu temel esasa dayanır: "İnsanlar kuldur ve Allah on-ların gerçek mevlâları, efendileridir. Hatta bunun da ötesinde gök-lerdeki ve yerdeki varlıkların tümü kul olarak adlandırılır. Çok sa-

Mâide Sûresi 116-120 .......................................................................................... 473

yıdaki melekler ile cinler bu varlıklara örnektir. Şu ayette

buyrulduğu gibi: "Göklerde ve yerde bulunanların tümü Rahman'a

kul olarak geleceklerdir." (Meryem, 93)

Hiç şüphesiz, yüce Allah'a ubudiyet (kulluk) kavramı, objektif

bir analize, yani kelimenin kendisinden elde edilen anlamının ana-lizine dayanır. Şöyle ki: Önce ubudiyetin (kulluğun) anlamıtemel

elementlerine çöümleniyor. Arkasından temel anlama eklenen,

fazlalık niteliğindeki özellikler atıldıktan sonra gerçek niteliğinin

akıllıvarlıklarda sabitleştiğine hükmediliyor.

Şöyle ki, insanlar arasında kul-köle diye adlandırılan fertler

vardır. O fertlerin bu isimle anılmalarının sebebi başkalarının mül-kü olmalarıdır. Bu mülkiyet, kölenin maliki ve efendisi olan o baş-kalarına köle ile ilgili istediği gibi tasarrufta bulunma imkânıveri-yor ve kölenin bağımsız iradesini mutlak anlamda ortadan kaldırı-yor.

Eğer bu anlam üzerinde iyi düşünülürse insanın, daha doğrusu

bütün bilinçli ve irade sahibi varlıkların gerçek anlamıile yüce Al-lah'ın kulları, köleleri olduğuna hükmedilir. Çünkü Allah, mülkiye-tin ger-çek anlamıile mülk olarak adlandırılan bütün nesnelerin

malikidir. Hiçbir nesne kendinden veya başkasından kaynaklan-mışolarak hiçbir şeye, meselâ faydaya, zarara, ölüme, hayata,

tekrar dirilmeye malik değildir. Varlık âleminde hiçbir nesne ne

zatı, ne sıfatıve ne de fiili ile bağımsız değildir. Sadece Allah'ın

kendisine bağışladığıkadarıile bir şeylere maliktir. Ama bu mül-kiyet, Allah'ın mülkiyetini ortadan kaldırmaz, mülkiyeti Allah'tan

başkasına geçirmez. Başka bir deyişle, varlıklara verdiği mülklerin

asıl maliki ve onlara sunduğu gücün asıl sahibi Allah'tır. O her şe-ye kadirdir ve her şeyi kuşatmıştır.

İşte kulların, Allah'ın teşriî iradesine boyun eğmeleri gereklili-ğinin gerekçesi, bu gerçek otorite ve bu hakikî mülkiyettir. Bu

yüzden kullar Allah tarafından kendi işilerini düzene sokan iki ci-hanlarının mutluluğunu sağlayacak olan dinî kurallara ve Şer'î ya-saklara boyun eğmekle yükümlüdürler.

KısacasıAllah, kullarının tekvinî mülkiyetle malikidir. Onlar bu

gerekçe ile O'nun takdirine ister istemez boyun eğen kullarıolur-lar. O'nu tanımalarıveya bilmemeleri, yükümlülüklerine itaat et-

474 ......................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6

meleri veya isyan etmeleri bir şeyi değiştirmez. Yine Allah teşriî

mülkiyet anlamında da onların malikidir. Bu gerekçe ile O'nun

emirlerini dinleyip O'na itaat etmeleri, kötülüklerden kaçınıp O'na

kulluk etmeleri gerekmektedir.

Bu maliklik ve efendilik, hüküm itibari ile insanlar arasında

egemen olan mülkiyetten ve efendilikten ve bu efendiliğin karşıtı

olan diğer kulluk türünden şu bakımdan ayrılır: Yüce Allah, mutlak

olarak tekvinî anlamda malik olduğu için, O'nun dışında bu an-lamda başka bir malik olmadığıiçin teşriî kulluk aşamasında o-nun dışında bir efendi edinmek, O'ndan başka birine kulluk etmek

caiz değildir. Nitekim yüce Allah, "Rabbin, sadece kendisine kul-luk etmenizi... emretti." (İsrâ, 23)buyuruyor. Ama insanlardan olan

diğer efendiler böyle değildir. İnsanlar arasındaki mülkiyet, üstün-lük metotlarından herhangi biri ile üstünlük kuranlara ait olur.

Bunun yanısıra insanlar Allah'ın mülkü olmayan hiçbir şeye

sahip olmadıklarından, varlıklarımülk olan ve olmayan diye ikiye

ayrılmadığından, bilâkis tekvinî anlamda zatlarıile, sıfatlarıile,

hâlleri ve davranışlarıile bir bütün olarak Allah'ın mülkü oldukla-rından, teşriî mülkiyet de bunu izlemiş[dolayısıyla onlar Allah'ın

teşriî mülkiyetinin de dahilindedirler] ve bu (teşriî) mülkiyet gereği

onlar üzerinde kulluğun devamına ve şu veya bu bakımdan kendi-leri ile ilgili olan her alanıkapsadığına hükmedilmiştir. Bu yüzden

kendileri ile ilgili alanların bir bölümü ile O'na kulluk etmeleri söz

konusu edilemez. Meselâ dilleri ile Allah'a kulluk edip elleri ile

etmemeleri düşünülemez. Kulluklarının bir bölümünü Allah'a ve

diğer bir bölümünü Allah'tan başkasına yöneltmeleri de olacak

şey değildir. Ama insanlar arasında geçerli olan efendilikte durum

böyle değildir. Çünkü akıl gereği insandan efendi, her istediğini

yapamaz. Bunun üzerinde iyice düşünün.

Şu ayetlerin ve benzerlerinin mutlaklığının delâlet ettiği ger-çek iş-te budur: "Sizin O'nun dışında bir veliniz ve şefaatçiniz yok-tur." (Secde, 4) "O, kendisinden başka ilâh olmayan Allah'tır. İlkte

de, sonda da (dünyada da, ahirette de) hamd O'na mahsustur.

Hüküm de O-nundur." (Kasas, 70) "Göklerde ve yerde bulunanların

hepsi Allah'ıtesbih ederler. Mülk O'nundur, hamd O'na mahsus-tur. O her şeye kadirdir." (Teğâbun, 1)

Mâide Sûresi 116-120 .......................................................................................... 475

Kısacasıyüce Allah için geçerli olan kulluğun analitik bir an-lamıvardır. Bu anlam insanların toplumlarında geçerli saydıkları

kulluktan, kölelikten alınmıştır. Bu kurumun insan toplumlarında

bulunan bir dayanağıvardır. Şimdi bu dayanağın ne olduğunu gö-relim.


Yüklə 2,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   45




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin