Bazı önemli kayıtlarla ve belli sınırlar içinde Gorbaçov reformlarına hissedilir bir iyimserlikle (özellikle A. Öcalan’ın yazıları) yaklaşan PKK yayınları, Doğu Avrupa'daki gelişmelerin ardından yeni değerlendirme arayışlarına girmiş bulunuyorlar. Ne dedikleri, nasıl ele aldıkları henüz net olarak anlaşılmıyor. Ama şu tür değerlendirmeleri olumluya işaret saymak gerekiyor:
"Sosyalist ülkelerde son otuz yılın birikimi olarak ortaya çıkan ve bir bütün olarak sosyalizm uygulamasını sorgular hale gelen bugünkü durum, bilimsel sosyalizm ve sosyalist değerlerin savunulması ve geliştirilmesi bakımından çok ciddi ve önemlidir. Partimizin daha kuruluş yıllarında ve programıyla dikkat çektiği bu dönem revizyonizm ve oportünizmin bilimsel sosyalizme verdiği zarar, II. Enternasyonal dönemindekinden hiç de az değildir. Hatta daha ağır ve büyüktür.” (Serxwebun, sayı: 97, Ocak 1990, s. 4 )
Bir dönem Gorbaçov'un çıkışından büyük heyecan duyan Devrimci Yol ve Kurtuluş kökenli çevrelere gelince, bunların bir kesimi, Doğu Avrupa'daki olayları yeniden bürokratik yozlaşma ve "revizyonizm" kavramları çerçevesinde değerlendirmeye çalıştılar.
" (Doğu Avrupa'da )tam bir kaos yaşanmaktadır. İşçi-köylü diktatörlükleri ile hiç bir ilgisi kalmayan, bir avuç bürokratın diktatörlüğü haline gelmiş baskıcı yönetimler birer birer yıkılmaktadır.”
“Tükenen revizyonizmdir, tarihe gömülmekte olanlar ise bürokratik diktatörlükler...”
Bunları Ocak 1990'da yayın hayatına başlayan Devrimci Gençlik dergisi yazdı, (sayı: 1, s. 32) Benzer görüşler,(287)İşçilerin sesi gazetesinin 12. sayısında yer aldı. Kurtuluş'un eski devrimci konumunu yeni liberal kanada karşı savunanlardan biri olan Mahmut Ceylan ise, aynı konuda henüz kopamadığı Yeni Öncü'de şunları yazdı:
"Doğu Avrupa'da yıkılan, yığınlardan tecrit olmuş, bir çeşit diktatörlük haline gelmiş tek parti iktidarlarıdır. Bunların gerçek sosyalizmle bir süredir hemen hiç ilişkileri kalmamıştı. İflas eden sosyalizmin ekonomist yorumudur. Revizyonizm, bürokratizm ve milliyetçiliktir iflas eden." (Yeni Öncü, sayı: 21, Şubat 1990, s. 83)
Gobaçovculuğa daha başından itibaren tavır aldığı ve suçladığı için, Yeni Çözüm'ün tutarsız ama geçmişe göre bir hayli ileri tutumuna değinmiyoruz. Zira bizi "Gorbaçov”a bağlanan umutlar kategorisine girenler ilgilendiriyor burada.
T. Kurtuluş'un hazin bir tutarsızlıklar kronolojisi oluşturan uzun Gorbaçov öyküsünü ise şimdilik sonraya bırakıyoruz.
***
Geride bıraktığımız sonbahar ve kış ayları boyunca, Doğu Avrupa'da peşpeşe ve hızlı bir şekilde yaşanan olayların bir sonucu olarak, Türkiye solunun "reel sosyalizm" kalıbına bağlı kesimleri içler acısı bir manzara sergilediler. Çoğu aylık çıkan dergilerin her yeni sayısı, o ay yaşanan yeni gelişmelerle anında eskidi. "İnatçı gerçekler" her ay, hatta her hafta o "eski ve eskimiş kalıp"ta yeni yeni gedikler açtı, adeta kalbura çevirdi.
Eylül ayı başında Macaristan ve Polonya "parti + devlet yöneticilerinin kelimenin bütün anlamlarında revizyonist olduklarını yazmakta hiçbir sakınca" görmeyen Siyaset dergisi, Ocak ayı başında ise şunları yazmakta bir sakınca görmedi: "Sosyalist blokta son aylarda yaşanan gelişmeler sosyalizmin bir sistem olarak varolmadığının tescili oldu... Bir çok sosyalist ülkede önce KP'lerin öncü rolü tartı(288)şılır hale geldi, şimdi bu partilerin herhangi bir rolü olup olmadığı tartışılıyor" (sayı: 10, arka kapak)
Bu, bir örnek. T. Kurtuluş'un durumunu daha da kötü bir örnekti. Tüm bunlar, zamanında ilgi ve dikkatle izlediğimiz, ama üzerine fazla söz söylemek gereği duymadığımız manzaralardı. Bizim için önemli olan, olayların yarattığı ağır sarsıntıya rağmen bir çok devrimci çevrenin devrimci kimliğini ve devrimci ısrarını koruması, koruyabilmesiydi. İkinci olarak bizim için önemli olan, yıkmayan her sarsıntı daha da güçlendirir ve ileriye iter inancına bağlı olarak, en açık şekliyle ortaya çıkmış gerçeklerden çeşitli devrimci grupların çıkaracağı yeni ve önemli sonuçlardı. Kapitalist restorasyon ve revizyonizm gibi daha düne kadar "Maocu ve Arnavutlukçu gelenek"ten gelenlere özgü sayılan kavramların, bir anda Doğu Avrupa'nın yarattığı sarsıntıya rağmen ayakta durmakta ısrarlı bir çok devrimci grup ve çevrenin ortak kullanımına dönüşmesi, kendimize en ufak bir pay çıkarmaksızın, bizim için yalnızca sevindirici bir gelişmeydi. Zira bu, kaçınılmaz olarak gelişmelerin tarihsel temellerini yeni bir değerlendirmeye tabi tutmaya da yöneltecekti.
Bu bizim için yeni bir beklenti de değildi. Ekim başından beri bunu umuyor, buna kuvvetle inanıyordu. Doğu Avrupa'daki gelişmelerden daha bir yıl önce, yani ortalık henüz sütliman iken, 1988 sonbaharında, örgütümüz Merkez Komitesi birlik ve parti sorununa ilişkin değerlendirmesinde şu görüşe de yer vermişti:
“Hangi kesimden, ne zaman, ne ölçüde ileriye, Marksizme yönelen güçler ya da unsurlar çıkabilir? Bu konuda şimdiden kesin şeyler söylenemez. Ama marksist-leninistlerin ideolojik mücadeleleri ve siyasal çabaları, gelişecek işçi hareketinin olumlu etkisi, uluslararası revizyonizmin iyice çürümesi, Batı kapitalizmiyle açıktan bütünleşerek ve Marksizme açık ve kaba saldırılara girişerek bugün yaşamakta olduğu yeni süreçlerin tersten olumlu etkisi vb. etkenler, bunu kolaylaştıracaktır" (Bu değerlendir(289)meyi içeren belge Ekim'in 27. sayısında yayınlanmış bulunuyor. S. 21-26)