“alıntı” Zizek



Yüklə 1,37 Mb.
səhifə17/26
tarix28.10.2017
ölçüsü1,37 Mb.
#17294
növüYazı
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   26

K2 - Askerdim. O zaman Bolu komando tugayındaydım. Oradan Maraş’a görevli olarak gittik o dönemde. O zaman ben kendim görmedim ama benden bir iki saat önce giden arkadaşlarım balkondan hamile kadını vurup aşağıya attıklarını görmüşler. Yani böyle olaylar böyle sıkıntılar yaşadılar. Ben çok şey gördüm, rüyalarıma girdi. Ama tabi ne yapacaksınız bunların hepsi bilinmeyen şeyler değil ki bunlar. Bir günde bir sürü insan geliyor bir sürü şikayette bulunuyor biz de biraz basının içindeyiz ben de bir radyonun yönetim kurulu başkan yardımcısıyım Ankara’da. Önemli de bir görevi var, önemli de bir misyonu var. Bize de geliyor bir takım şeyler. Siz ne yapacaksınız onlar bir şey yapamadıktan sonra.
K3 - Yine, Maraş’ta yaşadım, ya o Maraş Olayları’nda katliama uğrayan arkadaşlarım var, ona tanık olan, benim aynı ortaokulda okuduğum arkadaşlarım, gözyaşlarıyla gittim buradan olaydan hemen sonra, ziyaret ettim, hâlâ olayın şokunu, hâlâ o yaşadıkları o iğrenç görüntüyü hiç unutamıyor: “Ben bağırsağını, vatandaşın iç bağırsağını değneğe dolamış sürüyordu Şerife!” diyor, “ben bunu yaşadım,” diyor ve psikolojik tedavi gördü uzun bir dönem. Bu benim ortaokuldan, Göksunlu, Alevilikle uzaktan yakından ilişkisi olmayan, fakat insanlarla paylaşmayı, sevgiyi düşünen arkadaşlarımdı. Ziyaretimde çok şok yaşıyordu, psikolojik olarak tedavi almaya başlamıştı o zaman, hemen olaydan şöyle yaklaşık 1 ay sonra falan. Adana’ya getirmek istedim, gelmedi. “Biz bunları yaşadık,” dedi. “Oluk gibi aktı kanlar, pencereden sadece seyrettik göz yaşlarımızla,” dedi. “Resmen katliamdı,” dedi, işte öyle...
İzmir'den bir yurttaş Tokat'taki köyü üzerine anlatıyor:

K - Benim ailem anlatıyordu diyordu ki: “Biz diyor bir cem yaptığımız zaman köyde, köyün en az on kilometre dışında bir adam dikerdik. Oradan 2-3 kilometre sonra bir adam dikerdik. Oradan 2-3 kilometre sonra bir adam dikerdik. Yani köyün tamamıyla yakın çevresine adamlarla döşerdik. Köyün hanesi kaç kişi, 10 kişi mi. 100 kişinin, 10 kişisi, 15 kişisi köyün dışında nöbet tutardı sanki çok gizli bir şey yapılıyormuş gibi...” Devletin ön yargıyla baktığı, devletin insanlarının hep şüpheyle gözettiği bir toplum içinde yetiştik.
Alanya'dan bir yurttaş Amasya'daki köyü üzerine anlatıyor:

K - Amasyalıyım ve Amasya’nın bir ilçesinin, işte Gümüşhacı İlçesi’nin dağ başında, biraz daha dağlık kesimde olan Korkut Köyü diye bir köydeyim ve etrafımızda Alevi köyler de var ama ilçeye girebilmemiz için bir beldeden geçmek gerekiyor ve orası Sünnilerin oturduğu bir yer ve çocukluğumdan kalan şeyleri de aktarmak istiyorum. Çünkü çok tedirgin olduğum yıllardı. 12 Eylül’ün olduğu dönemlerde, Cumaları pazara gidilirdi, sadece Cuma günleri toplu halde traktörlerle ve her gittiklerinde endişeyle beklerdi annemler, acaba bir saldırıya uğrayacaklar mı, yaralanıp mı gelecekler ya da gelemeyecekler mi diye. Çünkü her Cuma mutlaka birkaç kişi çok fazlasıyla yaralanmış ve orada dövülmüş oluyorlardı ve bunu biz her seferinde her Cuma yaşıyorduk.

Arkadaş ilişkilerinde yaşananlara dair örnekler
Çanakkale’den bir katılımcı, arkadaşını evden kovuyor:

K - Başımdan geçen, Çanakkale’de öğretmen bir arkadaş, Çiftlikdere Köyü’nde öğretmenlik yapmış. Evin birine kahve içmeye gitmiş, bu arada demişler ki: “Türkmenler kahvenin içine tükürüyor ki, köpüklü olsun.” Arkadaş da: “Ben su içmek için, su bahanesiyle mutfağa gittim, hanım kahve yapıyor, hiç tükürme falan yok,” diyor. Ben ona dedim ki: “Sen bir eğitimcisin, buna inanıyor musun! Yani bir de çocukları eğitiyorsun, inanamadım,” dedim. Sonra birkaç gün sonra bana kahve içmeye geldi. X Hanım dedim, işte isim vermiycem. “Kahveyi tükürüklü mü istersin, tükürüksüz mü?” dedim. Yani o anda cevabını aldı ki biliyor da benim Alevi olduğumu, bana anlattı.

Daha önce yine öyle bir olay olmuştu. Bundan 15 sene kadar evvel. 5 yıl aynı binada oturduğum komşum, sürekli bende, ben de yalnızım, onu arkadaş gibi kabul ediyorum, kendisi de yalnız, sürekli benden çıkmıyor. Lojmanda işi bitti, gitti, bir gün geldi çocuğumu seviyor. “Gel,” dedi, “Alevinin çocuğu gel, seni seveyim,” dedi. Önemsemedim ben. Tekrar: “Gel Kızılbaş’ın çocuğu, gel, seni bir öpüyüm!” dedi. Ben gittim. “Sen ne demek istiyorsun?” dedim. “Sen niye sakladın, Alevi olduğunu söylemedin?” dedi. “Sen sordun mu? Ben seni insan gibi gördüm, açıklama gereği de duymadım. İnsan kabul ettim seni,” dedim. “Siz mum söndürüyorsunuz!” dedi. “Sen gördün mü, sen de var mıydın içlerinde? O zaman siz de, hülle yapıyorsunuz,” dedim ki, Kuran-ı Kerim’de de öyle bir şey okumuştum. “Olmaz öyle şey!” dedi. “O zaman, onu kabul etmiyorsan, bizimki de olmaz!” dedim. Daha saçma sapan şeyler söyleyince, hiç yapmadığım şeyi yaptım, evden kovdum.



Adana'dan Sünni bir yurttaş, Alevi dostu olmanın mağduriyetini anlatıyor:

K - Maraş’ta okuyamadım ben. Niye okuyamadım? “Ben Alevilerle arkadaşlık yapıyormuşum.” Yapıyorum, yani seviyorum, ilgi duyuyorum, dostluk kuruyorum, bir şikâyetim yok, paylaşmak güzel, sevgi güzel, hoşgörü güzel, sohbet güzel, yani anlaşabiliyorum, aynı dili konuşabiliyorum. Benim bu insanlarla arkadaşlığım, okuldaki bazı tutucu olan öğretmelerin kulağına gidiyor. “İşte bu falanca, işte Andırınlı ama, bunlarla dostluk kuruyor, işte Alevilerle birlikte hareket ediyor, onlarla oturup, kalkıyor, onlara daha yakın davranıyor,” gibi olaylardan ben sınıfta kaldım. Sorun nedir? Bilgisizliğimden mi? Asla ki ben ortaokul yıllarda takdirlik, teşekkürle geçen bir çocuğum, yani iki sayfa çevirmeyle, yazılımdan 10 alabilecek kapasitede bir kapasitem var. Bu uğurda çektim Ağrı’ya gittim. Babama dedim ki: “Ben Maraş’ta okuyamıyorum,” Niye? “İşte bizi burada böyle yargılıyorlar.” Nasıl yargılıyorlar?” “İşte solcusun, işte Alevilerle birlikte düşüp kalkıyorsun!” gibi olaylarla yargılıyorlar ve ben Ağrı Öğretmen Okulu’na gittim. Gittiğimin ikinci günü, sınıfımda bir arkadaş saz çalıyor. Benim de saza karşı bir ilgim, düşkünlüğüm olmaktan kaynaklı, gittim, oturdum, o saz çalıyor, ben mırıldanıyorum, hoşuma gidiyor. Sınıfta karşıdan bir kız çocuğu böyle yaptı bana, hiç tanımıyorum. İki gün olmuş ben daha okula gideli. Böyle işaret yaptı, “Gel gel,” diye. Kalktım, “Sen onun kim olduğunu biliyor musun?” dedi bana. “Kim?” dedim. “Hani o yanında oturduğun kız var ya!” dedi, “Hı,” dedim, “Kim o?” dedim. “Alevi, Alevi!” dedi. “Olabilir, seni niye ilgilendirdi?” dedim. “Ay ne bileyim, ben bilesin diye söyledim,” dedi. “Ya, onun Alevi, Sünni, Arap, Kürt olması beni ilgilendirmiyor, onun bana olan yakınlığı ilgilendiriyor,” dedim, gittim, Mukaddes’ti işte, yanına oturdum, onunla beraber sazını, sözünü, türküsünü..... Çok da iyi bir dostluğum oldu. Onunla paylaşırdım bazı şeyleri, derdi ki: “Ya, Şerife, tavşan kanı dediler mi içesim gelmiyo!” derdi. “Lan!” dedim ben, “Yavrum, bunlar safsata şeyler, yani sözün gelimi bir deyimdir bu.” “Ne yapıyım, elimde değil, böyle buna karşı bir tepki duymuşum,” derdi. “Ama sana namus sözü, birisi tavşan kanı dese, aslanın eti bile dese lahmacunu yiyeceğim,” dedi. Bir gün Ağrı’ya gelirken çay içmek istemiş, “Adam davşan ganı gibi çay deyince, bardak elimden düştü, yemin ediyorum içemedim Şerife,” dedi. Dedim ki: “Bak, siz bazı şeyleri safsata yapıyorsunuz.” Sonra ne oldu? 30 senedir dostluğumuz devam ediyor.
Ankara'dan bir katılımcının Sünni arkadaşının uğradığı ayrımcılık:

K - Ben şunu hatırlıyorum. Arapgir’deki bizim cami imamımız, sırf benimle samimi diye sırf benimle konuşuyor diye çocuğu görevden aldılar başka tarafa yolladılar. Böldüler işte. Adamın ailesi orada, anne babası orada, eşi orada. Eşi hamile. Çocuğu olacak. Sırf benimle samimi diye, sırf benimle konuşuyor diye birkaç kere müftüye şikayet ettiler, Arapgir Müftüsü’ne. İşte o dönemin, işte 79 senelerinde oradan aldılar başka yere sürdüler.
Tokat'tan bir katılımcı dikkat çekiyor: “Sen Alevi olamazsın”

K - Bak benim en çok karşılaştığım olay şu, onu söyleyim. “Sen Alevi olamazsın!” olayı. “Sen Alevi olamazsın!” deyince, ben nasıl bir davranış şekli sunuyorum ki ben mesela size, bana “sen Alevi olamazsın!” diyor. Ya da işte nasıl bir şey canlandırıyorsun yani. Yani uzun boylu mu, kısa boylu mu, kapkara mı surat şeklinden mi bahsediyorsun yoksa konuşma tarzından mı, yaptıklarımızdan mı falan. Ya mesela diyor: “Sen güzel konuşuyorsun.” Güzel konuşmak demek Alevi ya da Sünni demek mi. “Eee, güzel giyiniyorsun.” “Haa! demek ki size Alevileri daha değişik anlatmışlar,” dedim. Bu da nerden kaynaklanıyor? Anneden babadan kaynaklanıyor. Yani karşı kesim demeyim de, -onlar da kardeşlerimiz, arkadaşlarımız- onlar şimdi anlatırken diyor ki: “İşte Aleviler yemesini bilmez, konuşmasını bilmez, işte içmesini bilmez, giyinmesini bilmez, oturduğu yeri bilmez, kalktığı yeri bilmez,” diye anlatmışlar. Tamam mı. Şimdi geliyor konuşuyoruz, “Sen Alevi olamazsın ya! Nasıl olur Allah Allah! Anlamıyorum,” dediği zaman. “Ya işte sen orayı karıştırma..... Hadi, karıştırma,” deyince, “demek ki işin içinde bir şeyler var......” oluyor. Bizim en büyük eksikliğimiz Alevi olarak, anneden, babadan çevreden doğru şekilde anlatılamama. O yani, bilmiyorum.
İstanbul'dan bir katılımcının lise anısı: “Sen Alevi olamazsın”

Ben Erzurum Lisesi’ndeyim, 2. sınıftayım, yanımda benim sırada oturan arkadaşım Kamil diye biri... O fizik öğretmeninin kardeşi. Onun abisi Erzurum’da Nene Hatun Öğretmen Okulu’nda öğretmen. O Kamil ile biz, aynı sırada oturuyoruz arkadaşız. Bir gün yine bayramdı, bizim ev Erzurum Oltu İlçesi’nde. Ben Oltu’ya gittiğimde yine pansiyonda benim aleyhimde konuşmuş arkadaşlar: “Ya Alevidir, boş verin onu, yaramaz şudur budur.....” O arkadaş hep beni savunuyor. Diyor ki: “Yok Yav siz benim kadar mı tanıyorsunuz! Biz sürekli beraberiz, gece gündüz hep okulda dışarıda beraberiz.” Israrla diyor ki: “Yok Alevi değil!’ Ben tanıyorum, benim arkadaşım.” Onlar diyorlar: “Ya ...tir et! Alevidir, yaramaz işte şudur budur.” Bir gün dersteyiz dedi ki: “Ya bana hatırlat ben sana bir şey anlatacağım, bir şey söyleyeceğim.” Dedim: “Şimdi söyle.” “Yok şimdi olmaz, teneffüste falan,” dedi. Tesadüf bahçede aklıma geldi, dedim: “Ya Kamil, sen bana bir şey anlatacaktın.” “Ha iyi hatırlattın Yav! arkadaş dedi sen bayram tatilinde gittin ya eve. Pansiyonda, yatakhanede böyle böyle dediler ki Kamil Alevidir.” Dedim “Evet ben Aleviyim. Allah Allah yapma yav dedi böyle hayretler içersinde. “Yok yav! -böyle elini de kaldırdı- Hadi be!” Dedim “Vallahi ben Aleviyim ya! Allah Allah!” “Adam ama şok geçirdi böyle...



A - Üzüldü yani iyi bir arkadaşının Alevi olmasına?

K - Tabi biz hakikaten samimiyiz ve birbirimiz seviyoruz yani çok samimiyiz. Ya arkadaş: “Sen ne diyorsun ya! Ben inanamıyorum falan, dedi”. “Vallahi!” dedim, “Ben gurur duyuyorum Aleviyim yani. Suç mu?” dedim. “Yav! sen olmazsın falan filan.” Adam tutturdu. “Ya vallahi ben Aleviyim!” dedim. Neyse dedi ki: “Bak Baki, senin annen baban aynen bunu sana empoze etmiş ama bu yanlış bir şey. Ben seni çok seviyorum, sen gel bundan vazgeç, bu yanlış yoldan vazgeç,” dedi. Dedim: “Ya Kamil esas Müslüman biziz,” dedim. “Alevilik nedir biliyor musun?” dedim. “Biz Ehlibeyt’i seviyoruz, Ehlibeyt kimdir?” Neyse o safhaya girmeyim. Dedim: “Esas bizim yolumuz doğru sizinki yanlış.” “Yav!” dedi, “bak sen şimdi git, ‘ben Aleviyim’ diye bir kız iste bakayım, sana kız verirler mi?” “Benim de çok ihtiyacım vardı onların kızına sanki!” dedim.

A - Ya çok güzel bir yere geldiniz?

Neticelendireyim. Sonuçta dedi ki “O zaman sen gel, eğer senin yolun doğruysa ben Alevi olayım. Bir hocaya gidelim. Yoksa, sen Sünni ol.” Dedim: “Yav! cami hocasına mı gidelim?” “Yok,” dedi, “Sen kimi diyorsan ona.” Dedim: “Felsefe öğretmenine gidelim.” Felsefe hocamız da imam hatipten geliyor, ama hoca beni seviyor aslında ben bunun farkındayım. Sonra düşündüm ki “Ya! ben gidip söylesem benim Alevi olduğumu öğrenirse, zayıf verecek, sınıfta kalacağım. Sonunda dedim: “Kamil sen bildiğin yola git, ben bildiğim yola gideyim.”



Menemen'den bir Alevi yurttaşın en iyi arkadaşını kaybedişi:

K - Yani benim en iyi arkadaşım Destan var, onunla hep gezip oynuyoruz işte. Benim arkamdan koştu, teneffüstü o zaman, arkamdan koştu dedi işte, yanına arkadaşına diyor ki: “Bak işte Aleviler şöyle şöyle... Aleviler Hz. Ali’ye inanıyor.” Ben de ordan dedim: “Ben de Ali’ye inanıyorum,” dedim. O, “O zaman sen git dedi İzmir’den!” O noktayı koyduğu anda artık hiç konuşmadık.
Çeşme'den bir katılımcının bir anısı:

K - Yani şeyde de yine bizim orada bir çocukluk arkadaşım var, çok eski. Hani daha hala bugün görüşüyoruz, Nevzat diye bir arkadaş. O da mobilyacı. Burada benim şantiye gibi dükkanın tavanlarını yapmaya geldi. Arkadaşım olduğu için, yani rica ettik İzmir’den her şeyi aldı geldi işte yaptı. O zaman, Çeşme’de sular yok. Yani elini yıkayacak su bulduysan en kıralı sensin. Elini yıkayacak su bile bulmazsın, öyle bir zamandı Çeşme. “Abdest alacağım bir el değmemiş su var mı?” dedi. Eee zaten doğru düzgün su yok, el değmemişini nereden bulacağız. Şimdi ben bununla konuşuyorum, “Yav!” dedim, “Kalbini temiz tuttuktan sonra yani suyun temiz olup olmamasının şeyi..... Yani senin kalbin sudan temizdir,” dedim. “Ya nasıl konuşuyorsun Aleviler gibi,” dedi. Vallahi billahi. Yani dedim ki: “Ben Aleviyim.” “Yok sen Alevi değilsin! Sen Alevi değilsin!” Arkadaşım, daha hala da görüşüyoruz, yani samimiyetimiz hala devam ediyor, yani birbirimize karşı sevgimiz kesimlikle azalmadı. Neyse, biz şeyde yukarıda bir tane çingenelerin yıkandığı yerde hani bir tane tulumbalı bir su vardı. Oraya gittik. Orada ben tulumbayla su çektim. O ellerini ayaklarını yıkadı. Geldi orada abdestini aldı namazını kıldı. Şimdi: “Ya, mum döndü nasıl oluyor?” dedi. Dedim ki: “Yani bak, senin olmadığın zamanlarda ben sizin eve girdim çıktım, senin kız kardeşin vardı, annen vardı, senin olmadığın zamanlarda çok evinize gittim geldim. Sen kız kardeşinden benimle ilgili bir şey duydun mu?” dedim. “Annenle ilgili bir şey duydun mu?” “Hayır duymadım,” dedi. “Eee! Senin annene kötü gözle bakmayan adam, kendi annesine kötü gözle bakar mı!” dedim. “Özür dilerim!” dedi. Yani öyle bir cevap verdim ona, öyle kaldı yani.
İstanbul'dan bir katılımcı misafir gittiği yerde arkadaşı için kimliğini saklıyor:

K - Ben, bire bir ellerinde büyüdüğüm dediğim insan şey etti bana: “Aha! Kızılbaş geliyor,” dedi. Ben işin biraz kıllığına gittim, dedim: “Ben Kızılbaş değil ben Ehl-i Beytim dedim. Ben Ehl-i Beytim,” deyince, Hacı Baba, babası yani Alevi insanların içinde büyümüş biri, “Vay!” dedi, “sen Ehl-i Beyt’e nasıl laf söylersin!” Onlar birbirine girdi, ben oturdum orda gülmeye başladım. Şimdi insanlar inkar edip üzerinize gelirler, ha ben şunu söylüyorum ben ticaretle dahi uğraşsam benim 6 ay kimliğimi bilmesinler, 6 aydan sonra bilsinler önemli değil.

Ben Konya’ya gittim, işte ben hacı tayfası içinde büyüdüğüm için, bazen gerektiğinde onlara uyum sağlayabiliyorum. Adam anlatıyor işte, onlar normalinde birinci derecede yakın akrabası olmayanı misafir etmiyorlar. Ben de asker olduğum için mecburen asker arkadaşımın evinde kalmak zorunda kaldım. Caminin hocası da geldi. Yav, adam işte beni öğrenecek “illa ben diyeceğim ki Aleviyim,” yani onu bilecek. Bilmesi için devamlı bana soru soruyor, ben kaçamak cevap veriyorum. Yani ama belli bir yere geldi sıkıldım yani bu işten, sanki sorguya alındım. “Yani düğün nasıl oluyor sizde?” dedi. Dedim: “Hiç sorma hocam. Bizde düğünde nikahta ayık adam kalmaz, hepsi sarhoştur. Hepsi sarhoş,” dedim. Ya işin garip tarafı o arkadaşın abisi de bizim Sincan Karakolu’nda jandarma görevlisi. “Ya Muhtar Veli ne yapıyor?” dedim. Muhtar Veli de bizim köyün muhtarı. “Hocam sen nerden tanıyorsun?” “Yav, dedi sabahtan beri sen niye yalan söylüyorsun bana?” “Yav, ben kendim için yalan söylemiyorum senin için yalan söylüyorum. Sonra getirdin diyecekler Kızılbaşı, getirdin yatağında yatırdın. Sabahtan beri ben senin için yalan söylüyorum,” dedim. Ha! bazı yerlerde de yani fazla da kendimizi saklamaya gerek yok.


Çeşmeden bir örnek: “Sen Alevi olamazsın”

K - Türkiye’de de hemen hemen herkeste işte şu resim vardır, mesela şu resmin bir anısı vardır, benim evdeydi bu resim. Bir eczacı arkadaş, benim yıllardan beri ortak olduğum bir arkadaş, akşam yemeğinde evde oturuyoruz işte. Reşat, Nuri, Ahmet. Bizim evde böyle bir toplantı yaptık, yemek yiyoruz, rakı içiyoruz. Benim Onur küçüktü. Bu da bizim evde kapının üstünde asılı duruyor Hz. Ali’nin resmi. Bizim eczacı bana dedi ki, ikisi de eczacı yani karı koca, “Ya bu deden mi Veli!” dedi. “Evet,” dedim. “Çok yakışıklıymış,” dedi. Ama şey dedi, af edersiniz orada bir de şey argo kelime kullandı, Ahmet'te söyledi: “Ya ...... felakette yakışıklıymış,” deyince benim oğlan orada tepki gösterdi. Ondan sonra oğlan dedi ki: “Ya Hz. Ali, seni çarpar!” dedi ki biz mesela kesinlikle böyle bir laf kullanmayız. Hiç böyle bir laf kullanmayız. Oğlan ufaktı da o zaman. “Neyse, o Hz. Ali,” dedim, “Hz. Ali’yi Aleviler asar evlerine yani.” “Eee senin evinde ne arıyor?” dedi. “Ben Aleviyim,”dedim. “Yalan söylüyorsun sen Alevi değilsin,” dedi. Bu arkadaşımla yani kaç yıldan beri beraberiz, aşağı yukarı 8-10 yıl beraberliğimiz olmuş. Beraber yiyoruz, içiyoruz beraber şey yapıyoruz. Yani kapı komşumuz, evlerde yani buradan gittikten sonra da birbirimize gidip geliyoruz; yani o kadar samimiyiz.

A - Yani ne kast ediyor orada?

K - Yani “Sen Alevi olmazsın!” diyor. Yani “Şenay olabilir ama sen olamazsın!” diyor.

K - Yani Şenay’ı daha sonra tanıdığı için, Aleviliği konduruyor. Beni ilk tanıdığı için... Beni de çok iyi bilir, Şenay’ı fazla tanımaz, ama beni bekarlığımdan biliyor, beraber çok samimiyetimiz var. “Sen dedi kesinlikle Alevi olmazsın ama Şenay olabilir!” dedi. O Alevilik konusunda aşağı yukarı 6 şişe rakı içtik ve onlara Aleviliği anlattım. Kadının ilk sorduğu şey bana, “Veli, mum söndü nasıl oluyor?” dedi.
Menemen'den benzer bir örnek:

K - Bizim bir arkadaş var, çok iyi çok samimiyiz. Ben oruç tutuyorum arkadaşımız da tutuyor. Tam oruç zamanı, geliyordu bizim soframızı hazırlıyordu komşuyla birlikte. Ama yine içinde var yani, o Sünni şeyi var. Kesinlikle bana ne kadar.... Çünkü ben ona çok iyi davrandığım için o beni kıramıyordu aynısını o da bana yapmaya çalışıyordu. Oruç tuttuğum zaman gelir soframı hazırlıyordu, beraber yerdik içerdik. O oruç olduğu zaman, “Kıymet abla çay koy geliyorum,” derdim. Çayımı da kordu. İçerdim yani o oruçluyken. “Siz de gelin bana koydurun ben de size yapayım,” derdim ben oruçluyken. Aynısını yapıyordum. Bir yaşlı bir teyzeleri var. Şimdi gençler biraz daha böyle ılımlı. Yani onlar da biliyor Aleviliğin nasıl bir şey olduğunu, yaşadıkça. Alevilerin daha temiz olduğunu. Eskiden “Aleviler yıkanmıyor diye pis!” diye dışlarlardı. Onlar da, ben diyordum: “Siz bir yudum suyla yıkanıyorsunuz ya siz daha pissiniz falan,” Hani böyle kendi aramızda böyle bazı şeyler de geçiyor. Ama teyze daha böyle geri kafalı olduğu için: “Allah etmesin! Sen nasıl Alevi olursun kızım!” diyor bana. “Niye teyze?” dedim, “Alevi olamam?”. “Ben halis muhlis Aleviyim,” dedim. Ondan sonra, “Kıymet bunlar Aleviymiş kızım, bunlar nasıl Alevi olsun!”. Ondan sonra, sonradan arkadaşım bak bana destek vermek için, “Gerekirse ben de Alevi olurum,” dedi. Yani böyle insanlarımız da var. Teyze de diyor ki, çok iyi teyzeyle de çok iyi aramız, “Allah etmesin kızım! Nasıl Alevi olursun? Yok! sen kesinlikle Alevi değilsin.”

İzmir'den bir örnek:

K - Kız arkadaşımın anlattığı bir olayı anlatayım. Kız arkadaşım Sünni kökenli. Bir gün bir arkadaşına kalmaya gidiyor, işte izin alıyor falan. Gittiği kız arkadaşı da Aleviymiş ve bunu bilmiyormuş, tabi Alevi olduğunu. Sabah kalktıklarında annesi kapının önünde uyuyormuş ve Sezen tabi biraz korkmuş. Ondan sonra işte eve gidince telefon açıyor babasına, “İşte, baba böyle böyle bir olay oldu.” Babası da: “Korkma kızım demiş hani, onlar eve gelen misafire değer verdikleri için gelen misafire zarar gelmemesi için çok değer verirler, onun için o şekilde bir yaklaşımda bulunmuşlar. Sen o arkadaşınla görüşmeye devam et.” Çünkü o olaydan sonra biraz görüşmemiş arkadaşıyla korktuğu için. Babası, “Sen o arkadaşınla konuşmaya arkadaşlığını sürdürmeye devam et,” şeklinde bir cevap vermiş.
Diyarbakır'dan bir katılımcıya arkadaşının annesinin tepkisi:

K - Benim esas mesleğim ilaç mümessiliydim Diyarbakır’da, kalp rahatsızlığından sonra bıraktım. Arkadaşım aradı bir gün, telefon etti: “Ne yapıyorsun?” dedi. Dedim: “Oturuyorum. Dedi: “Yav, annem çok rahatsız kaldıramıyorum doktora götüremiyorum, bir gelip tansiyonunu ölçer misin?” Gittim tansiyonunu ölçtüm, tansiyonu yüksek. Biraz su içirttik, bir de idrar söktürücü tablet de verdim. Uzattım ayaklarını kaldırdım biraz, bir iki tuvalete gitti geldi. Sonra tansiyonu düştü. Bir daha ölçtüm bayağı güzel. Normale dönmüş. Kalktı kadın: “Ben bu doktorun elini öpecem.” Dedim: “Teyze ben senin elini öpeyim, arkadaşımın anasısın, sen benim de anam sayılırsın.” “Yok olum! doktorların eli öpülür,” dedi. “Bak sen olmasan, belki ben şimdi ölürdüm, buradan kaldıramıyorlardı beni,” dedi. Dedim; “O zaman sen kendini iyi hissediyorsan biz çıkalım gidelim.” “Yok, mümkün değil seni bırakmam, bizim yemeğimizi yemeden bu kapıdan çıkmayacan, dedi”. Sofraya oturduk. Oğlu sordu: “Sen Erdem’i mi seviyorsun beni mi?” “Valla oğlum senden ayırt etmiyorum. Çünkü hayatımı kurtardı benim, beynim karıncalanıyordu,” dedi. Ana bak şimdi sana bir şeyler söylersem sen dedi Erdem’i bu evden kovarsın. Dedi: “Ne söylersen söyle kesinlikle evden kovmam.” Dedi ki. ana Şimdi desem ki Erdem Kızılbaştır, sen ne yaparsın?” Kadının bir anda rengi değişti. “Yok, ben inanmıyorum Erdem Kızılbaş değil,” dedi. “Ana, Erdem Alevidir, Kızılbaştır, o da benim can ciger arkadaşımdır.” Dedi: “Oğlum doğru mu?” Dedim: “Valla Kenan doğru söylüyor, niye yalan söyleyeyim ki ben Aleviyim.” “O zaman kusura bakma, kaşığı bırak, bizim tabaklarımız da haram oldu.” Dedim: “Teyze!” “Neeee!” Dedim: “Valla sen şurda gebersen de ben bu yemeği yiyecem, karnımı doyuracam. Bir daha da hastalandığın zaman sakın ola ki beni çağırmayasın,” dedim.

Parkta, hastanede, bankada, kuyruklarda, vb. yerlerde “öteki”lerle yaşanan sorunlara ilişkin örnekler
İstanbul'dan katılımcıların anıları:

K1 - Valla ben başımdan geçen küçük bir anımı söyleyeyim, madem ki konu Alevilikle ilgili bir şey. Şimdi ben PTT Hastanesi’nde yatıyordum. İki tane yaşlı adam, birisi Bingöllü birisi de Elazığlı. Koğuşumda yatıyorlar. Şimdi ben genç olduğum için, onlar çok yaşlı, ben onlara devamlı hizmet ediyordum. Koşturuyordum. Durumum maddi durumum da çok zayıftı çok şeydi, hanıma tembih etmiştim dedim, “Bana bir pijama getir.” O da kardeşiminkini göndermiş, pijama dizime kadar gelmiyor. Yanımdaki yaşlı da Bingöllü ufak boylu. Ölçtüm, dedim: “Tam sana göre getirmiş.” Tuttum onları şey ettim, verdim. Hep ayran yapıp veriyorum, hizmetini ediyorum, gezdiriyorum, götürüyorum, getiriyorum. Şimdi bana: “Hacı” diyorlar, “hacı git, hacı gel”. Hacıya hizmet ediyorum, ben öyle bir şey düşünmüyorum. Şimdi arkadaşlar bir gün dedi ki: “Ya bu Mehmet çok iyi, hakikaten bak ne kadar size hizmet ediyor, size faydalı. Biz iki üç ay yattık yani. Çok iyidir, çok mükemmeldir ama Alevidir,” dedi. En sonunda aldığım yanıt. Yani o kadar verdiğim hizmetler, verdiğim şeyler, hepsi tek kelimeyle bağlandı: “Ne yapayım çok iyi mükemmel ama Alevidir.” O lafı duymamla beni yiyip bitirdi yani.
K2 - Şimdi onu şeyden bilirsin, Samatya’daydım. Yani yakın zamandı, 2 sene 3 sene önce. Samatya’ya hastaneye gittim. Hastanenin böyle sırasına girdim, doktorlar bana bakacak, ben de hastayım. Samatya’nın arka tarafında, yolun üzerinde geldim bir oğlan, bir adam yemek yiyor. Kendisi tabi Sünni. Baktı, çağırdı. Dedi: “Ya dayı gel yemek ye!” dedi. “Yemek yok, ben doktora muayene olacağım, hem de hastayım ben yemek yemiyorum,” dedim. Zorladı, zorladı bu kadar bir salatadan, şu kadar bir parçasını bana uzattı. Ben daha bu sırrı söyleyince ezan oldu. O sene de tam o ezan sesini işitiyor, her tarafta zangır zangır. Ezan okununca: “Sen namaz kılmıyor musun?” dedi. “Yok ben namaz kılmam,” dedim. “Niye?” “Ben Aleviyim.” Aleviyim deyince, elinde de böyle bir bıçak var böyle. “Aslında sana bir şeyi şey yapmalıyım,” dedi. “Böyle Kızılbaş olanları öldürsem bizim sevabımız daha iyi olur,” dedi. Eee dedim ...irin gidin.” Ben ordan çıktım. Adam da baba yiğit adam, benim gücüm ona yetmez. Adam ordan bana şeyi fırlatacak, ben nasıl dayanacam. Vardır yani, Sünnilerde Alevilere büyük bir şeyler vardır. Yalnız benim diyeceğim tek şu: İşte Aleviler daha kararlı olmaları lazımdır. Şimdiki Alevilere bakıyorum, bazıları mesela “Ben Aleviyim,” diyor, koşa koşa Cuma namazına gidiyorlar. Eee biz Aleviler Cuma namazına gitmezdik, namaza gitmezdik yani, bizim görevimiz buydu.
Yüklə 1,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   26




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin