Musa (Aleyhi-s-Selâm / Selâm O’na) : Ahkâf Suresi 12



Yüklə 8,04 Mb.
səhifə16/260
tarix07.01.2022
ölçüsü8,04 Mb.
#88301
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   260
A’râf Suresi
130


وَلَقَدْ

andolsun


أَخَذْنَا

biz tuttuk



آلَ

ailesini


فِرْعَوْنَ

Fir'avn


بِالسِّنِينَ

yıllarca


وَنَقْصٍ

darlığıyla



مِنَ الثَّمَرَاتِ

ve ürünleri



لَعَلَّهُمْ

belki


يَذَّكَّرُونَ

öğüt alırlar diye














Türkçe Transcript (*)

Velekad eḣażnâ âle fir’avne bi-ssinîne venaksin mine-śśemerâti le’allehum yeżżekkerûn(e)

Ali Bulaç Meali

Andolsun, biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık.

Edip Yüksel Meali

Firavun tarafını, öğüt alsınlar diye yıllarca kuraklık ve ürün kıtlığına mahkum ettik.

Elmalılı Hamdi Yazır Meali

Gerçekten biz, Firavun sülâlesini, senelerce kıtlık ve gelir noksanlığı içinde tutup kıvrandırdık ki, düşünüp ibret alsınlar.

Süleyman Ateş Meali

Andolsun biz, Fir'avn ailesini tuttuk, öğüt alsınlar diye yıllarca kıtlıkla ve ürünleri azaltmakla sıktık.

Yaşar Nuri Öztürk Meali

Yemin olsun ki biz, Firavun hanedanını yakalayıp ürün eksikliğiyle senelerce sıktık ki, düşünüp öğüt alabilsinler.

Yusuf Ali (English)

We punished the people of Pharaoh with years (of droughts) and shortness of crops; that they might receive admonition.

M. Pickthall (English)

And We straitened Pharaoh's folk with famine and the dearth of fruits, that peradventure they might heed.

A’râf Suresi
131


فَإِذَا

zaman


جَاءَتْهُمُ

onlara geldiği



الْحَسَنَةُ

bir iyilik



قَالُوا

derler


لَنَا

bizimdir


هَٰذِهِۖ

bu


وَإِنْ

eğer


تُصِبْهُمْ

kendilerine ulaşırsa



سَيِّئَةٌ

bir kötülük



يَطَّيَّرُوا

uğursuz sayarlardı



بِمُوسَىٰ

Musa


وَمَنْ مَعَهُۗ

ve beraberindekileri



أَلَا

iyi bilinki



إِنَّمَا

ancak


طَائِرُهُمْ

onların uğursuzluğu



عِنْدَ

katındadır



اللَّهِ

Allah


وَلَٰكِنَّ

fakat


أَكْثَرَهُمْ

çokları


لَا يَعْلَمُونَ

bilmezler

















Türkçe Transcript (*)

Fe-iżâ câet-humu-lhasenetu kâlû lenâ hâżih(i)(s) ve-in tusibhum seyyi-etun yettayyerû bimûsâ vemen me’ah(u)(k) elâ innemâ tâ-iruhum ‘inda(A)llâhi velâkinne ekśerahum lâ ya’lemûn(e)

Ali Bulaç Meali

Onlara bir iyilik geldiği zaman 'Bu bizim için' dediler; onlara bir kötülük isabet ettiğinde (bunu da) Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu olarak yorumlarlardı. Haberiniz olsun, Allah katında asıl uğursuz olanlar kendileridir; ama onların çoğu bilmezler.

Edip Yüksel Meali

Kendilerine bir iyilik geldiği zaman, "Bunu biz hakkettik," derler, kendilerine bir kötülük dokunduğu zaman ise Musa ve beraberindekileri uğursuzlukla suçlarlardı. Doğrusu, onların uğursuzluğu ALLAH tarafından kararlaştırılır. Ancak çokları bilmezler.

Elmalılı Hamdi Yazır Meali

Fakat kendilerine iyilik geldiği zaman, işte bu bizim hakkımızdır, dediler, başlarına bir kötülük gelince de, işte bu Musa ile yanındakilerin uğursuzluğu yüzünden, dediler. İyi bilin ki, onların uğursuzluğu Allah katındandır. Lâkin çoğu bunu bilmezler.

Süleyman Ateş Meali

Onlara bir iyilik geldiği zaman: "Bu, bizimdir (kendi becerimizle bunu elde ettik)" derler; kendilerine bir kötülük ulaşırsa, Musa ve onunla beraber olanları uğursuz sayarlar(onların yüzünden belaya uğradıklarını sanırlar)dı. İyi bilinki, onların uğursuzluğu Allah katındadır, fakat çokları bilmezler.

Yaşar Nuri Öztürk Meali

Onlara bir iyilik geldiğinde, "Bu bizimdir!" derlerdi. Kendilerine bir kötülük dokunduğunda ise Mûsa ve beraberindekilerin uğursuzluğuna yorarlardı. Gözünüzü açın! Onların uğursuzluk kuşu, Allah katındadır, fakat çokları bilmiyorlar.

Yusuf Ali (English)

But when good (times) came, they said, "This is due to us;" When gripped by calamity, they ascribed it to evil omens connected with Moses and those with him! Behold! in truth the omens of evil are theirs(1088) in Allah.s sight, but most of them do not understand! *

M. Pickthall (English)

But whenever good befell them, they said : This is ours; and whenever evil smote them they ascribed it to the evil auspices of Moses and those with him. Surely their evil auspice was only with Allah. But most of them knew not.

A’râf Suresi
132


وَقَالُوا

ve dediler ki



مَهْمَا

ne kadar


تَأْتِنَا بِهِ

getirirsen getir



مِنْ آيَةٍ

mu'cize


لِتَسْحَرَنَا بِهَا

bizi büyülemek için



فَمَا

değiliz


نَحْنُ

biz


لَكَ

sana


بِمُؤْمِنِينَ

inanacak













Türkçe Transcript (*)

Ve kâlû mehmâ te/tinâ bihi min âyetin litesharanâ bihâ femâ nahnu leke bimu/minîn(e)

Ali Bulaç Meali

Onlar: 'Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz' dediler.

Edip Yüksel Meali

"Bizi büyülemek için ne kadar mucize (ayet) getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz," dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır Meali

"Ve sen büyülemek için her ne mucize getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz," dediler.

Süleyman Ateş Meali

Ve dediler ki: "bizi büyülemek için ne kadar mu'cize getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz!"

Yaşar Nuri Öztürk Meali

Şunu da söylediler: "Bizi büyülemek için, bize istediğin kadar ayet getir. Sana inanmayacağız."

Yusuf Ali (English)

They said (to Moses): "Whatever be the Signs thou bringest, to work therewith thy sorcery on us,(1089) we shall never believe in thee. *

M. Pickthall (English)

And they said: Whatever portent thou bringest when with to bewitch us, we shall not put faith in thee.

A’râf Suresi
133


فَأَرْسَلْنَا

biz de gönderdik



عَلَيْهِمُ

onların üzerine



الطُّوفَانَ

tufan


وَالْجَرَادَ

çekirge


وَالْقُمَّلَ

kımıl (haşerat)



وَالضَّفَادِعَ

kurbağalar



وَالدَّمَ

ve Kan


آيَاتٍ

mu'cizeler olarak



مُفَصَّلَاتٍ

ayrı ayrı



فَاسْتَكْبَرُوا

ama yine büyüklük tasladılar



وَكَانُوا

ve oldular



قَوْمًا

bir topluluk



مُجْرِمِينَ

suçlu



















Türkçe Transcript (*)

Feerselnâ ‘aleyhimu-ttûfâne velcerâde velkummele ve-ddafâdi’a ve-ddeme âyâtin mufassalâtin festekberû vekânû kavmen mucrimîn(e)

Ali Bulaç Meali

Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat ettik. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular.

Edip Yüksel Meali

Üzerlerine tufan, çekirge, haşerat, kurbağa ve kan gibi ayrı ayrı işaretler gönderdik. Buna rağmen büyüklük taslamaya devam ettiler ve suçlu bir topluluk oldular. *

Elmalılı Hamdi Yazır Meali

Biz de kudretimizin ayrı ayrı alâmetleri olmak üzere başlarına tufan, çekirge, haşereler, kurbağalar ve kan gönderdik, yine inad edip direndiler ve çok mücrim (suçlu) bir kavim oldular.

Süleyman Ateş Meali

Biz de onların üzerine ayrı ayrı mu'cizeler olarak Tufan, Çekirge, Kımıl (haşerat), Kurbağalar ve Kan gönderdik; ama yine büyüklük tasladılar ve suçlu bir topluluk oldular.

Yaşar Nuri Öztürk Meali

Biz de onlar üzerine, açık açık mucizeler olarak tufan, çekirge, haşarat, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de kibre saptılar ve günahkâr bir topluluk oluverdiler.

Yusuf Ali (English)

So We sent (plagues) on them: Wholesale Death,(1090) Locusts, Lice, Frogs, And Blood: Signs openly(1091) self-explained: but they were steeped in arrogance,- a people given to sin. *

M. Pickthall (English)

So We sent them the flood and the locusts and the vermin and the frogs and the blood a succession of clear signs. But they were arrogant and became guilty.

A’râf Suresi
134


وَلَمَّا وَقَعَ

çökünce


عَلَيْهِمُ

üzerlerine



الرِّجْزُ

azab


قَالُوا

dediler


يَا

Ey


مُوسَى

Musa


ادْعُ

du'a et


لَنَا

bizim için



رَبَّكَ

Rabbine


بِمَا عَهِدَ

söz üzerine



عِنْدَكَۖ

sana verdiği



لَئِنْ

eğer


كَشَفْتَ

kaldırırsan



عَنَّا

bizden


الرِّجْزَ

azabı


لَنُؤْمِنَنَّ

muhakkak inanacağız



لَكَ

sana


وَلَنُرْسِلَنَّ

ve mutlaka göndereceğiz



مَعَكَ

seninle beraber



بَنِي

oğullarını



إِسْرَائِيلَ

İsrail














Yüklə 8,04 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   260




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin