Onlara bir iyilik geldiği zaman 'Bu bizim için' dediler; onlara bir kötülük isabet ettiğinde (bunu da) Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu olarak yorumlarlardı. Haberiniz olsun, Allah katında asıl uğursuz olanlar kendileridir; ama onların çoğu bilmezler.
Edip Yüksel Meali
Kendilerine bir iyilik geldiği zaman, "Bunu biz hakkettik," derler, kendilerine bir kötülük dokunduğu zaman ise Musa ve beraberindekileri uğursuzlukla suçlarlardı. Doğrusu, onların uğursuzluğu ALLAH tarafından kararlaştırılır. Ancak çokları bilmezler.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Fakat kendilerine iyilik geldiği zaman, işte bu bizim hakkımızdır, dediler, başlarına bir kötülük gelince de, işte bu Musa ile yanındakilerin uğursuzluğu yüzünden, dediler. İyi bilin ki, onların uğursuzluğu Allah katındandır. Lâkin çoğu bunu bilmezler.
Süleyman Ateş Meali
Onlara bir iyilik geldiği zaman: "Bu, bizimdir (kendi becerimizle bunu elde ettik)" derler; kendilerine bir kötülük ulaşırsa, Musa ve onunla beraber olanları uğursuz sayarlar(onların yüzünden belaya uğradıklarını sanırlar)dı. İyi bilinki, onların uğursuzluğu Allah katındadır, fakat çokları bilmezler.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Onlara bir iyilik geldiğinde, "Bu bizimdir!" derlerdi. Kendilerine bir kötülük dokunduğunda ise Mûsa ve beraberindekilerin uğursuzluğuna yorarlardı. Gözünüzü açın! Onların uğursuzluk kuşu, Allah katındadır, fakat çokları bilmiyorlar.
Yusuf Ali (English)
But when good (times) came, they said, "This is due to us;" When gripped by calamity, they ascribed it to evil omens connected with Moses and those with him! Behold! in truth the omens of evil are theirs(1088) in Allah.s sight, but most of them do not understand! *
M. Pickthall (English)
But whenever good befell them, they said : This is ours; and whenever evil smote them they ascribed it to the evil auspices of Moses and those with him. Surely their evil auspice was only with Allah. But most of them knew not.
A’râf Suresi 132
وَقَالُوا
ve dediler ki
مَهْمَا
ne kadar
تَأْتِنَا بِهِ
getirirsen getir
مِنْ آيَةٍ
mu'cize
لِتَسْحَرَنَا بِهَا
bizi büyülemek için
فَمَا
değiliz
نَحْنُ
biz
لَكَ
sana
بِمُؤْمِنِينَ
inanacak
Türkçe Transcript (*)
Ve kâlû mehmâ te/tinâ bihi min âyetin litesharanâ bihâ femâ nahnu leke bimu/minîn(e)
Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat ettik. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular.
Edip Yüksel Meali
Üzerlerine tufan, çekirge, haşerat, kurbağa ve kan gibi ayrı ayrı işaretler gönderdik. Buna rağmen büyüklük taslamaya devam ettiler ve suçlu bir topluluk oldular. *
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Biz de kudretimizin ayrı ayrı alâmetleri olmak üzere başlarına tufan, çekirge, haşereler, kurbağalar ve kan gönderdik, yine inad edip direndiler ve çok mücrim (suçlu) bir kavim oldular.
Süleyman Ateş Meali
Biz de onların üzerine ayrı ayrı mu'cizeler olarak Tufan, Çekirge, Kımıl (haşerat), Kurbağalar ve Kan gönderdik; ama yine büyüklük tasladılar ve suçlu bir topluluk oldular.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Biz de onlar üzerine, açık açık mucizeler olarak tufan, çekirge, haşarat, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de kibre saptılar ve günahkâr bir topluluk oluverdiler.
Yusuf Ali (English)
So We sent (plagues) on them: Wholesale Death,(1090) Locusts, Lice, Frogs, And Blood: Signs openly(1091) self-explained: but they were steeped in arrogance,- a people given to sin. *
M. Pickthall (English)
So We sent them the flood and the locusts and the vermin and the frogs and the blood a succession of clear signs. But they were arrogant and became guilty.