Osmanlı-Rus Savaşı1



Yüklə 8,72 Mb.
səhifə53/193
tarix27.12.2018
ölçüsü8,72 Mb.
#87611
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   193

23 Ahmet Emin Yalman, “Büyük Millet Meclisi Reisi Müşir Gazi Muztafa Kemal Paşa Hazretlerinin Tarihçe-i Hayatı”, Vakit, 10 Ocak 1922, No: 1468.

24 Tevetoğlu, “Atatürk-İttihat ve Terakki”, s. 164.; Afet İnan, “Mukaddes Tabanca”, Belleten, C. I, S. 3-4, Ankara 1937, s. 610. Şapolyo, “…bu ihtilâl komitesi çok aza bulamadı. Bu suretle geniş bir faaliyeti göze çarpmadı” demektedir. (Bk. Enver Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, s. 62).

25 Bk. (Yalman; “Büyük Millet Meclisi Reisi Müşir Gazi Muztafa Kemal Paşa Hazretleri’nin Tarihçe-i Hayatı”, Vakit, 10 Ocak 1922).

26 Mustafa Necip Babıâli baskını sırasında ölen bir subaydır (Hüsrev Sami Kızıldoğan, “Vatan ve Hürriyet-İttihat ve Terakki” Belleten, C. I, S. 3, Ankara, 1937, s. 621).

27 Afet İnan, “Mukaddes Tabanca”, s. 605-610.

28 Mustafa Kemal Paşa’nın Cemiyetin gizli toplantısında yapmış olduğu konuşmanın tam metni şu şekildedir; “Arkadaşlar! Bu gece burada sizleri toplamaktan maksadım şudur: Memleketin yaşadığı vahim anları size söylemeye lüzum görmüyorum. Buna cümleniz

müdriksiniz. Bu bedbaht memlekete karşı mühim vazifelerimiz vardır. Onu kurtarmak yegâne hedefimizdir. Bugün Makedonya’yı ve tekmil Rumeli kıt’asını vatan camiasından ayırmak istiyorlar. Memlekete ecnebi nüfuz ve hâkimiyeti kısmen ve fiilen girmiştir. Padişah zevk ve saltanatına düşkün her zilleti irtikap edecek menfur bir şahsiyettir. Millet zulüm ve istibdat altında mahvoluyor. Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve izmihlâl vardır. Her terakkinin ve kurtuluşun anası hürriyettir. Tarih bugün biz evlâtlarına bazı büyük vazifeler tahmil ediyor. Ben Suriye’de bir Cemiyet kurdum. İstibdat ile mücadeleye başladık. Buraya da bu Cemiyetin esasını kurmaya geldim. Şimdilik gizli çalışmak ve teşkilâtı taazzuv ettirmek zarurîdir. Sizden fedakârlıklar bekliyorum. Kahhar bir istibdada karşı ancak ihtilâl ile cevap vermek ve köhneleşmiş olan çürük idareyi yıkmak milleti hâkim kılmak hulâsa vatanı kurtarmak için sizi vazifeye davet ediyorum” (Kızıldoğan, “Vatan ve Hürriyet-İttihat ve Terakki”, s. 621, 622.; Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. 3, Ankara 1954, s. 1-2).

29 Faik Reşit Unat, “Atatürk’ün II. Meşrutiyet İnkılâbının Hazırlanmasındaki Rolüne Ait Bir Belge”, Belleten, C. 26, S. 102, Ankara 1962, s. 342.; Ernest Edmonson Ramsaur, The Youngs Turks (Prelude to the Revolution of 1908), Princeton University Press, Princeton, New Jersey 1957, s. 95.

30 Tevetoğlu, “Atatürk-İttihat ve Terakki”, s. 615.; Ernest Edmonson Ramsaur, Jr, The Youngs Turks (Prelude to the Revolution of 1908), Princeton University Press, Princeton, New Jersey 1957, s. 95.

31 Kâzım Nami Duru’nun Ş. Süreyya Aydemir’e yazdığı mektupta bu durumu şu şekilde açıklamıştır; “…Mustafa Kemal’i 1907’de eski Vatan ve Hürriyet Cemiyeti arkadaşları bizim Cemiyete aldılar. Onlar, Mustafa Kemal gittikten sonra eski Cemiyetlerini yaşatamamışlardı…” (Bk. Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, C I, s. 131).

32 Kâzım Nami Duru, İttihat ve Terakki Hatıralarım, İstanbul 1957, s. 13.

33 Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, Cilt II, Kısım IV, Ankara 1991, s. 63.; Sina Akşin, 100 Soruda Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, İstanbul 1980, s. 57.; Enver Behnan Şapolyo, Ziya Gökalp, İttihat ve Terakki ve Meşrutiyet Tarihi, İstanbul 1944, s. 59.

34 Zürcher, Millî Mücadele’de İttihatçılık, s. 78-79.

35 “…Hızla gelişen bu yeni cemiyetle Mustafa Kemal’in kurduğu Cemiyetin bir yerde karşılaşmaları kaçınılmazdı… Talat, adaylardan Binbaşı Naki Bey adında birinin fikirlerini iskandil ederken, Mustafa Kemal’in kurduğu topluluğa üye olduğunu öğrenmiş, dolayısıyla da topluluğun varlığı ortaya çıkmıştı. Bu olayın tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, aradan, yeni topluluğun eskisini, gerek sayı gerekse önem bakımından arkada bırakacağı kadar bir zaman geçmiş olması gerekir, çünkü iki topluluk birleştiğinde Vatan ve Hürriyet adı tümüyle ortadan silinecekti”. (Bk. Ramsaur, The Youngs Turks (Prelude to the Revolution of 1908), s. 120.

36 Fethi Tevetoğlu, Ömer Naci, İstanbul 1973, s. 72.

37 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. 5, s. 88.; Afet İnan, “Atatürk’ü Dinlerken-Vatan ve Hürriyet”, s. 295.

38 Tevetoğlu, Ömer Naci, s. 73 (40. dipnot).

39 İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. 4, İstanbul 1961, s. 351-355.

40 Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s. 98.

41 Eserde Osmanlı Hürriyet Cemiyet’inin kuruluşu ile ilgili ifadelerin geniş metni şu şekildedir; “… Beşinci Ordudan Üçüncü Ordu’ya nakledilen bir Erkân-ı Harb zabiti Mekteb-i Tıbbiyeden tart edilmiş Şam’da ticaretle iştigale başlamış bir zat ile buluşarak bir Hürriyet Cemiyeti teşkiline karar verdiler. Bu Cemiyete Selânik’te bir şube ihtasına çalıştılar. Hemen sınıf rüfekasından bazı gençlerle şimdi birer mevki-i mübeccel ihraz eden zevat-ı aliyeden bazılarıyla görüştü. Nihayet bir Cemiyetin esasını kurdular. Şu kadar ki o vakit ittihaz olunan tarikin neticepezir-i muvaffakiyet olması meşkuk idi. Binaenaleyh bu cemiyet ittisaa muvaffak olmaksızın hâl-i rüşeymide kaldı. Aradan bir hayli müddet daha geçti. Makedonya Meselesi alevlenmiş devletlerin müdahalesi memleketimizi müşkül bir hale koymuştu. Mürzteg Programı erbab-ı hamiyeti ciddiyetle çalışmaya sevketti. Bunun üzerine eski Hürriyet Cemiyeti azasından on zat birer suretle tanışarak görüşerek esas bir teşkilât yapmaya karar verdiler. Uzun uzun münakaşalardan sonra merkez-i umumi Selânik’te olmak üzere Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ni büsbütün yeni bir tarzda vücuda getirdiler…” (Unat, “Atatürk’ün II. Meşrutiyet İnk…”, s. 346-347.

42 Ahmet Bedevi Kuran, İnkılâp Tarihimiz ve İttihat ve Terakki, İstanbul, 1948, s. 207, 208.

43 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, C. I, s. 16.

44 Kızıldoğan, “Vatan ve Hürriyet-İttihat ve Terakki”, s. 623, 624.

45 Kuran, İnkılâp Tarihimiz ve…, s. 237, 238.

46 Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, C. I, s. 16.

47 Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s. 110, 111.

48 “Selanik’e geldiği zaman Vatan’a ve Hürriyet Cemiyeti’nden eser kalmamıştı”. Enver Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, Berkalp Kitabevi, Ankara 1944, s. 65.

49 Şapolyo, Ziya Gökalp, İttihat ve Terakki ve Meşrutiyet Tarihi, s. 62.

50 Duru, İttihat ve Terakki Hatıralarım, s. 13.

51 Kâzım Karabekir, İttihat ve Terakki Cemiyeti (1896-1909), İstanbul, 1995, s. 179.; Ramsaur eserinde “…Mustafa Kemal bu (İttihat ve Terakki Cemiyetine) topluluğa girmesine rağmen sıradan bir üye olmaktan ileri gidemeyecek; Enver gibi 1908 Hareketi sırasında birden yıldızı parlamayacaktı” (Ernest Edmonson Ramsaur, The Youngs Turks (Prelude to the Revolution of 1908), Princeton University Press, Princeton, New Jersey 1957, s. 95.) şeklindeki yaklaşımına Zürcher de katılmaktadır. Her iki yazarında muhtemelen K. Karabekir’e dayanarak yapmış oldukları “sıradan bir üye” şeklindeki tespit yanlıştır. Cumhuriyet devrinde ortaya çıkan Mustafa Kemal-Kâzım Karabekir uyuşmazlığı hatırlanırsa K. Karabekir’in verdiği bilgilere ihtiyatlı yaklaşılması gerekir. Mustafa Kemal İttihat ve Terakki Cemiyeti içindeki faaliyetlerinde hiçbir zaman gerek fikirleri gerekse uygulamaları ve muhalefeti ile göz ardı edilemeyecek bir konumda olmuştur.

52 OKYAR, Üç Devirde Bir Adam, s. 20-21.

53 Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, C. I, s. 110.

54 Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, C. 2, Kısım 4, Ankara 1991, s. 169.

55 Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s. 126, 127.

56 Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, C. II, s. 172-201.

57 Celal Bayar, Ben de Yazdım, C. I, s. 182-183.

58 Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, C. I, s. 17.

59 Tevetoğlu, “Atatürk-İttihat ve Terakki”, s. 616.

60 Afet İnan, “Trablusgarp’ta Hürriyete Karşı İsyan”, Belleten, C. VIII, S. 31, Temmuz 1944, s. 389-390.

61 “… İttihatçıların gizli teşkilâtında yapmış oldukları Bölükbaşılar namı altındaki bir takım gruplar vardı, Mustafa Kemal bu gruplara dahildi…”. (Bk. Şapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, s. 66).

62 Afet İnan, “Trablusgarp’ta Hürriyete Karşı İsyan”, Belleten, C. VIII, S. 31, Temmuz 1944, s. 389-390.

63 Rachel Simon, “Önderliğin Başlangıç Yılları: Mustafa Kemal’in Libya’yı Ziyareti, 1908”, (Çev. Tüten Özkaya), Belleten, C. XLIV, S. 173, Ocak 1980, s. 89.; Afet İnan, “Trablusgarp’ta Hürriyete Karşı İsyan”, Belleten, C. VIII, S. 31, Temmuz 1944, s. 389-390.

64 Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, C. I, s. 138-140.

65 Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, s. 98.

66 Simon, “Önderliğin Başlangıç Yılları: Mustafa Kemal’in Libya’yı Ziyareti, 1908”, s. 94-95.

67 Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, C. I, s. 158, 159 .

68 Şapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, Berkalp Kitabevi, Ankara 1944, s. 70.

69 Sina Akşin, 31 Mart Olayı, Ankara 1972, s. 387.

70 Mustafa Kemal bu görüşünü Kâzım Nami’ye şu şekilde ifade etmiştir; “…Ben kendimde askerlik için bir istidat görmüyorum, daha ziyade siyasî işlerde muvaffak olacağımı sanıyorum, onun için askerlikten istifa etmek niyetindeyim, ne dersin? ”. (Bk. Şapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, s. 66).

71 “Mustafa Kemal politikadan alâkasını keserek kendini askerliğe askerîn talim ve terbiyesine verdi”. (Şapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, s. 69).

72 Şapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, s. 68-69.

73 Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s. 113-114.

74 Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s. 119.
75 Tevetoğlu, “Atatürk-İttihat Terakki”, s. 618.; İsmet BOZDAĞ, Atatürk’ün Evrensel Boyutları, Ankara 1988, s. 11.; Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, C. I, s. 146.; Celâl Bayar’ın Tevfik Rüştü Aras’tan nakli için bk Celâl Bayar, Ben de Yazdım, İstanbul 1966, s. 506, 507. Ayrıca geniş bilgi için bkz. Fethi Tevetoğlu, “İttihat ve Terakki Cemiyeti (Fırkası)”, Türk Ansiklopedisi, Cilt 20, s. 446-452.

76 Zürcher, Millî Mücadele’de İttihatçılık, s. 99.

77 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, C. I, s. 252, 254, 486.

78 Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, C. I, s. 117.

79 Zürcher, Millî Mücadele’de İttihatçılık, s. 91.

80 Bleda, Mustafa Kemal ile İttihat ve Terakki mensuplarının arasındaki soğukluğu gidermek üzere Talat Paşa’nın da katıldığı bir yemekli toplantı düzenlediğini yazmaktadır. (Bk. Mehmet Şükrü Bleda, İmparatorluğun Çöküşü, İstanbul 1979, s. 102.).

81 Feroz Ahmad, The Joung Turks, The Commitee of Union & Porgress in Turkish Polites (1908-14), Oxford 1969, s. 45-46.

82 Ahmet Emin Yalman, “Büyük Millet Meclisi Reisi Müşir Gazi Muztafa Kemal Paşa Hazretleri’nin Tarihçe-i Hayatı”, Vakit, 10 Ocak 1922, No: 1468.; Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. 5, s. 90, 91.

83 Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, C. III, İstanbul 1992, s. 23.

84 Zürcher, Millî Mücadele’de İttihatçılık, s. 100, 101.

85 Tevfik Çavdar, İttihat ve Terakki, İstanbul 1991, s. 105.

86 Münir Aktepe, “Atatürk’ün Sofya Ateşeliğine Kadar İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Olan Münasebetleri ve Bu Hususla Alâkalı Bir Belge”, Belleten, C. 38, S. 150, Ankara 1974, s. 276.

87 AKTEPE, “Atatürk’ün Sofya Ateşeliğine…”, s. 277, 278.

88 Mithat Sertoğlu, “Balkan Savaşı Sonlarında Edirne’nin Kurtarılması Hususunda Hemen Teşebbüse Geçilmesi İçin Atatürk’ün Harbiye Nezaretini Uyarışına Dair Bilinmeyen Bir Belge”, Belleten, C. 32, S. 128, Ankara 1968, s. 466-468. Bolayır Merkez Tabyasından bir nüshası da Başkumandanlık Vekâlet-i Celîlesine gönderilen 4/5 Şubat tarihli mektubun özet metni şu şekildedir; Huzur-ı Sâmi-i Nezaretpenahîye; Tarafeyn ordularının vaz’iyet-i harbiyeleri sevkül-ceyş nokta-i nazarından münakaşa ve tetkik edilmiş, bu münaşaka-i ilmiye neticesinde Osmanlı ordusuna terettüp eden hatt-ı hareket elyevm takip edilen hatt-ı harekete münafî zuhur etmiştir. Böyle bir zamanda hakayık-ı fenniyeyi ortaya koymak vazifesine binaen bervech-i zîr serd-i mutalâata itisar ve bu babdaki cesaretin müsamaha edilmesine intizar olunur:…………… Vaz’iyet-i mezk˚renin münakaşası ve elde edilen netice; Milletin ve efkâr-ı umumiyenin aldatılmaması ve kabinenin kendi iddiasını tekzib eylememesi için düşman ordusunun faikıyet-i adediye ve sevkül-ceyşiyesini kat’î ve azimkârane bir hareket-i taarruziye ile telâfiye karar verildiğine hükmetmek lâzım gelir. Filvaki bundan başka türlü karar verilemez. Edirne, Çatalca ordusundan 300 kilometre uzakta ve Çatalca karşısındaki Bulgar küvve-i külliyesinden mâada ayrıca bir muhasara ordusuyla Osmanlı ordusundan ayrı bulunmaktadır. Binaenaleyh, Edirne’ye varmak için evvel emirde Çatalca’daki Bulgar kuvve-i külliyesini duçar-ı inhizam eylemek, saniyen muhasarayı cebren reddetmek, salisen dört aydan beri mahsurînin tahribatını izale için küliyyetli erzakı serian şehre yetiştirmek lâzımdır. Bunun için hareket ve taarruz iktiza eder. Bu taarruz ya doğrudan doğruya Çatalca’dan karadan veyahut hem karadan ve hem de Bulgar kısm-ı küllisi gerilerine ihraç hareketiyle tehdit edecek surette denizden veyahut aynı zamanda Gelibolu şibih ceziresinden yapılmalıdır. Hareket-i taarruziyenin bir an dahi tehiri câiz değildir. Edirne günden güne kuvvetini zâyi’ etmekte ve sukuta takarrüp eylemektedir. Sukutdan sonra muhasırîn düşmanın küvve-i külliyesine bilcümle esleha ve techizatiyle inzimam edecek ve faikıyet-i adediyenin taarruz-ı azimkârane ile telâfisi kesb-i müşkilât edecektir. Binaenaleyh Gelibolu limanında bulunan kuvvetler, serian Çatalca cihetine celbedilmeli ve Gelibolu’da kalacak askere Çatalca ordusuyla beraber düşmana şiddetle taarruz emri verilmelidir. Aksi hâlde kabinenin sâkıt kabineden inhiraf eylediği cihetler taayyün edemiyecek ve 10 Kânunısânî 328 darbe-i hük˚metini îka’ edenlerin esbâb-ı takdir ve sitayişi gayr-ı kabil-i izah bulunacak ve kimbilir daha neler olacaktır. Olbabda emir ve ferman hazret-i menlehülemrindir. Bahr-ı Sefid Kuvâ-yı Mürettebesi erkân-ı harbiyesine memur Binbaşı M. Kemal, Bahr-ı Sefid Boğazı kuvây-ı mürettebisi Erkân-ı Harbiye Reisi Binbaşı Ali Fethi. (Bk. Sertoğulu, “…Atatürk’ün Harbiye Nezaretini Uyarışına Dair Bilinmeyen Bir Belge”, s. 466-468).

89 Aktepe, “Atatürk’ün Sofya Ateşeliğine…”, s. 285.

90 Sertoğlu, “…Atatürk’ün Harbiye Nezaretini Uyarışına Dair Bilinmeyen Bir Belge”, s. 465.

91 Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Cilt I, İstanbul 1958, s. 56, 57.

92 Okyar, Üç Devirde Bir Adam, s. 203-205.; Ahmet Cevdet Emre, İki Neslin Tarihi, İstanbul 1960, s. 202.

93 “Atatürk”, İslâm Ansiklopedisi, Cilt I, s. 725-276.

94 Duru, İttihat ve Terakki Hatıralarım, s. 58, 70.

95 “Atatürk”, İslâm Ansiklopedisi, Cilt I, s. 726.

96 İsmet Görgülü, Atatürk’ün Anıları, Ankara 1998, s. 40-43.; Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün Bana Anlattıkları, İstanbul 1998, s. 15-17.

97 Yusuf Hikmet Bayur, “Mustafa Kemal’in Falkenhayn’la Çatışmasıyla İlgili Henüz Yayınlanmamış Bir Raporu”, Belleten, C. 20, S. 80, Ankara 1956, s. 622.

98 Mustafa Kemal’in 20 Eylül 1917 tarihli raporunun özeti; Madde 1-Halk hükûmetten soğumuştur, halka karşı çok kötü davranılmaktadır, hükûmet tam bir acz içindedir, adliye işleri de kesin surette işlememektedir, halkın geçim ve ekonomik durumu berbattır, kimse geleceğe güvenemiyor. Devlet bir gün birdenbire çökebilir. Madde 2- Savaş yakında biteceğe benzemiyor; düşman tarafı bizden az sıkıntı çekmektedir. Madde 3- Osmanlı ordusu savaşın başlarına nispeten çok zayıftır. Birliklerin mevcutları azdır, iyi tümenlerden biri sayılan 59. Tümenin yüzde ellisi ayakta duramayacak kadar mecalsiz zayıf kimselerden ibarettir. Ordularda yarı yarıya kaçak da vardır. (Bundan sonra türlü cephe ve orduların durumu ve düşmanların amaçları gözden geçirilmektedir). Madde 4- Yapılacak işler: a) Yönetim, jandarma, geçim işleri düzeltilmeli; b) Askerlik bakımından sav’al durumda kalmalı ve Avrupa’daki bütün birliklerimizi yurda geri çağırmalı. Sina cephesinde ne yapacağımızı şimdiden kestiremeyiz. Ancak, öyle görünüyor ki, bir oraya yeni kuvvetler yığmadan önce düşman bize saldıracaktır. Madde 5- Suriye ve Hicaz yeniden bir Müslüman-Osmanlı komutanının buyruğu altına verilmelidir, onun altında da Sina cephesine yeni bir Müslüman-Osmanlı komuta etmelidir. Falkenhayn’ı yurda olan zararına rağmen behemahal kullanmak gerekiyorsa o, Müslüman-Osmanlı olacak olan Suriye ve Hicaz genel komutanının buyruğu altında bulunmalıdır. Bu takdirde ben şimdikinden daha küçük bir duruma düşsem de (yani üstümde bir yerine iki amir bulunsa da) yurt faydası için buna razıyım; eğer benim 7’nci Ordunun Sina cephesine tam olarak varmadan düşman saldırırsa ve o perakende olarak 8’nci Ordu Komutanı Von Kres’in buyruğu altına girecekse, buna seyirci kalamam ve komutayı ben üzerime alırım. Almanlara karşı zaaf göstermek çok zarar verir. Falkenhayn her yerde Alman olduğunu ve kendini Alman menfaatlerini korumakla görevli saydığını belirtmekten çekinmiyor; aşiret başkanlarıyla Alman subayları vasıtasıyla doğrudan doğruya temas ediyor. Bana bile “Araplar Türklere düşmandır, biz Almanlar bîtaraf olduğumuzdan onları kazanabiliriz” demekten çekinmemiştir; Falkenhayn’ın saldırı yapmak yolundaki sözleri bütün Suriye ve Arabistan’ın kendi yönetimine girmesi için bir vesiledir, yurdumuzu bir sömürge durumuna düşürmeye çalışıyor, Palestin’de başarılı bir savunma yapabilirse bu amacına (Osmanlıyı sömürge yapmak amacı) ulaşmış olacaktır ve bize borç yazılan altınları ve son Türk kanlarını bu uğurda harcamış olacaktır. Özet olarak bu sırada yurdun hiç bir köşesinin yabancı nüfuzu ve idaresi altına verilmesi caiz değildir. (Bk. Bayur, “Mustafa Kemal’in Falkenhayn’la Çatışmasıyla İlgili Henüz Yayınlanmamış Bir Raporu”, s. 625, 626.

99 Bayur, “Mustafa Kemal’in Falkenhayn’la Çatışmasıyla…”, s. 624-628.

100 Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, s. 117-118.

101 Atay, Atatürk’ün Bana Anlattıkları, s. 27-43.

102 Sina Akşin, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, Ankara 1998, s. 437, 438. Okyar, Üç Devirde Bir Adam, s. 249 vd.; Tarık Zafer Tunaya, Hürriyetin İlânı, İkinci Meşrutiyetin Siyasî Hayatına Bakışlar, İstanbul 1959, s. 45.; Bleda, İmparatorluğun Çöküşü, s. 115-116.

103 Mustafa Kemal’in açıklaması şu şekildeydi; “Söz gazetesi müdüriyetine Beyefendi; gazetenizin 29 Kanun-ı Evvel 1334 Pazartesi günkü nüshasında bazı menabiden temin edildiğine göre benim Teceddüd fırkasına dâhil olduğum hakkında bir haber neşrolunmuştur. Bu haber doğru değildir. Ben askerî sıfat ve makamımla nisbet ve alâkamı muhafaza etmekteyim. Binaenaleyh mukarrin-i hakikat olmayan (gerçeğe uymayan) haberin tekzibini rica ederim. Sabık Yıldırım Grubu kumandanı Mirliva Mustafa Kemal” (Bk. Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, C. II, s. 94).

104 Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, C. I, s. 9.


105 Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, C. I, s. 8, 9, 252.

106 Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, C. I, s. 326, 327.

107 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara 1996, s. 239.

108 Fethi Tevetoğlu, “Atatürk’le Okyar’ın Çıkardıkları Gazete Minber”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. 5, s. 13’ten ayrı basım, Ankara 1989, s. 185-187.



109 Tevetoğlu, “Atatürk’le Okyar’ın Çıkardıkları Gazete Minber”, s. 187, 188. Gazetedeki haber şu şekildedir: “Kaçmışlar! Kaçmışlar, tahakkuk ediyor, kimden ve nereye? Adaletten şüphe etmek, kendi milletinden, memleketinden şüphe etmek, bir insanın nefsinden şüphe etmesine muadildir. Mahkeme var, kanun var, tarih var ve bunların hepsinin fevkinde Allah varken, kimden ve nereye kaçarlar? Vicdanları pak, alınları açık, muhti (hata eden, yanılan) olsalar da müctehed (içtihad olunmuş) olduklarını her zaman iddia ederlerdi? Neden korktular? Padişah ve hükûmet, intikam siyasetinden müteneffir (iğrenen, tiksinen), ümmet ve yalnız adaletin tecelliyâtına muntazır (bekleyen, gözleyen) ortada idare-i kan˚niye hükümfermâ, ihtilâl yok, anarşi yok ki bu garip firarî için bir mazeret tasavvur olunabilsin. Fakat bu suretle beyhude nefes tüketmeyelim. Zaman herkesin mahiyetini gösterdi ve gösterir. Her hâlde caniler için necat yoktur. Eyn’ül-meferr? (Kaçacak yer yok mu?) Memleket kâbusdan kurtuldu. Mecnun ve canî, halk içinde daima muzırdır. Çare birinin zindana, birinin şifahâneye isalidir (ulaştırılmasıdır). Fakat bunlar intihar ederlerse yapacak bir şey kalmaz. Hayatta bulundukça bunlar, er geç yine lâyık oldukları mevkilere tıkılırlar. Bundan şüphe etmeyelim. Lâkin ders-i ibret almaya bir mâni yoktur. Bütün nefret ve istikrâhımızı bir tarafa bırakarak bu dersten istifade edebiliriz. “Başkasını aldatmak, kendini aldatmaktan başka bir şey değildir.” Şu elim kıssadan bu selim hisseyi çıkaran aldanmaz”. (Bk. Tevetoğlu, “Atatürk’le Okyar’ın Çıkardıkları Gazete Minber”, s. 187, 188.).

110 Minber gazetesi bu haberi “Mustafa Kemal Paşa ile Mülâkat; Yüksek Bir Tercüme-i Hal-Mustafa Kemal Paşa’nın Hıdemat-ı Askerîyesi-Siyasî Kanaatleri-Kuvvetli Bir Ordu Hakkındaki Fikri-İngilizlere Karşı Hissiyatı-Memleketteki Fikir Cereyanları” başlığıyla vermiştir. Bu mülâkatta ülkenin içinde bulunduğu siyasî durum hakkında yöneltilen soruya verdiği cevap oldukça mânidardır: “Ben siyasetle yalnız 329 senesinde Sofya ve aynı zamanda Belgrat ve Çetine Ateşemiliterlikleri uhdemde bulunduğu bir sene zarfında iştigal ettim ve tarz-i iştigalim de sırf siyasî olmayıp askerî-siyasî bir iştigal idi. Bu memuriyetim müddeti istisna edilirse, bütün hayatım Trablusgarb’ta, Balkan Muherebesinin safha-i âhiresinde ve harb-i bazurda muharebe meydanlarında umur-ı askerîye ile iştigalde geçmiştir. Binaenaleyh kendimde ordulardan ve muharebelerden ve askerî kanaatlerden bahsetmek için pek vâsi’ selâhiyet görüyorsam da, siyasetten bahetmek cihetini müntesibine terk etmeği muvafık bulurum. Ma’a-mafih bu ifademle aziz vatanımızın ve bedbaht milletimizin selâmet ve menfaatine taalluku itibariyle, devletimizin benim de içinde yaşamakta bulunduğum devrin safahat-ı muhtelifesinde siyaset-i umumiye âhengine reng-i iştirakini düşünmemiş olduğumu söylemek istemiyorum. Bu hususda muhtelif zamanlara âid amîk düşüncelerimin ve bu düşüncelerin icab ettirdiği tetkikatın hülâsasını ve neticesini ifade etmek lâzım gelirse diyebilirim ki, ben, “Her türlü siyasetin, her türlü manasiyle en çok kuvvetli olmakta bulunduğunu” kabul ederim. “En çok kuvvetli olmak” ta’birinden maksadım, yalnız silâh kuvveti olduğunu zann etmeyiniz. Bilâkis, asker olduğuma rağmen bu, bence kuvvet muhassalasını vücude getiren avâmilin sonuncusudur. Benim murad ettiğim, “Ma’nen, ilmen, fennen, ahlâken kuvvetli olmaktır”. Çünkü bu saydığım hasâilden mahrum olan bir milletin, bütün efradının en son silâhlarla techîz olunduğunu farz etsek bile, kuvvetli olduğunu kabul etmek doğru olmaz. Bugünkü cemiyet-i beşeriye içinde insan olarak ahz-i mevki edebilmek için, elbette silâh be-dest olmak kâfi değildir. Benim telâkkime göre, kuvvetli bir ordu denildiği zaman anlaşılması laâzım gelen mana; her ferdi, bilhassa zabiti, kumandanı, îcâbât-ı medeniyye ve fenniyeyi ve ona nazaran ef’al ve harekâtını tatbik eder, yüksek ahlâkda bir hey’ettir. Şüphe yok ki yegâne gâyesi, vazifesi, düşüncesi yüksek ahlâkda bir hey’ettir. Şüphe yok ki yegâne gâyesi, vazifesi, düşüncesi ve hazırlığı, müdafaa-i vatana münhasır kalan bu hey’et, memleketin siyasetini idare edenlerin en nihayet verecekleri kararla hal-i fa’âliyete geçer. İşte ben, orduya ve ordulara kumandan etmiş bir asker sıfatiyle bu nokta-i nazardan siyasetle temas etmiş olabilirim Memleketimi ve milletimi pek iyi tanıdığım ve muhtaç olduğu terakkiye mazhariyet için huzur ve sük˚n ile, fakat her hâlde hürriyet ve istiklâli mas˚n olarak çok devamlı çalışmak lüzumuna kani bulunduğum cihetle, bu kanaatimi tatmin edecek, yani bize huzur ve sük˚n ve zaman-ı mesâ’i bahşedecek münasebetlere iktiran eden dostluklara cidden taraftarım”. (Bkz. Şerafettin Turan, “Mondros Mütarakesi Ertesinde Mustafa Kemal’in Orduya, Siyasete ve İngilizlerin Tutumuna İlişkin Düşünceleri”, Belleten, C. 46, S. 182, Ankara 1982, s. 138, 139).

111 TURAN, “…Mustafa Kemal’in Orduya Siyasete ve İngilizlerin Tutumuna İlişkin Düşünceleri”, s. 140-142.

112 Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, s. 135.

113 AKŞİN, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, s. 438.

114 Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, s. 138.

115 Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası, İstanbul 1996, s. 204-205.

116 Fethi Tevetoğlu, “Karakol Cemiyeti”, Türk Ansiklopedisi, C. 21, s. 293.


Yüklə 8,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   193




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin