Osmanlı-Rus Savaşı1



Yüklə 8,72 Mb.
səhifə51/193
tarix27.12.2018
ölçüsü8,72 Mb.
#87611
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   193

Mustafa Kemal’in âdeta bir yalnızlık politikası ile ortaya koyduğu tavır ve davranış biçimi I. Dünya Savaşı’na kadar devam edecektir. Bu dönemde Mustafa Kemal, İttihat ve Terakki Cemiyeti erkânından Alim ve mütefekkir olanlar ile beraber oluyor, en çok Ömer Naci ile geziyor, Ziya Gökalp’i dinliyor ve onların fikirlerinin tatbikini candan arzu ediyordu. Fakat İttihat ve Terakki Cemiyeti liderlerini sevmiyor, artık açıktan açığa tenkit ediyordu. Şahsî nümayişleri çirkin buluyor, ferdî hareketler onu üzüyordu. O, memlekette büyük bir radikal tebeddülün lüzumuna kail bulunuyordu. Fakat kendisinin nokta-i nazar ve kanaatleri Cemiyetin büyüklerinin kanaatine uymuyordu. Bilhassa ordunun İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin siyasî cemiyetinde politika ile alakadar olmasını tehlikeli görüyordu.72

Mustafa Kemal, Hareket Ordusu ayaklanması bastırıldıktan sonra Selânik’e döndü. Onu aynı yıl içerisinde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Selânik’teki 2. Kongresinde görüyoruz. 22 Eylül 1909 tarihinde toplanan İttihat ve Terakki Cemiyeti kongresine Mustafa Kemal Trablus murahhası olarak katıldı. Meşrutiyetin ilânıyla birlikte sesli olarak savunduğu görüşlerini İttihat ve Terakki Cemiyeti kongresine taşıdı ve burada da görüşlerini dile getirdi.

Mustafa Kemal’in savunduğu en önemli konu “ordunun siyasetten ayrılması” fikri olmuştur. Ayrıca Mustafa Kemal Meşrutiyet’ten önce Cemiyetin hazırlıksız ve kadrodan yoksun olduğunu savunmuştur.73 Mustafa Kemal’in eleştirileri İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Merkezi’nde rahatsızlık uyandırmış; hatta Rahmi Bey Ali Fuat Beye “Mustafa Kemal çok ileri gidiyor” 74 demiştir.

Mustafa Kemal’in kongrede savunduğu fikirler şunlardır; Cemiyetin siyasî parti hâline getirilmesi, ordunun politikaya karışmaması, Cemiyet ile masonluk arasında bir ilgi kalmaması, Cemiyetin içinde eşitliğin kurulması ve hükûmet işleriyle din işlerinin birbirinden ayrılması.75 Mustafa Kemal’in bu görüşlerine muhalefet büyük tepki göstermiştir. Özellikle ordunun politikadan çekilmesi görüşü 31 Mart Vak’ası örnek gösterilerek büyük tepki çekmiştir. Fakat yine de kongrede orduyla siyasetin ayrılığı ilkesini savunan bir karar kabul edilmiştir.76

Mustafa Kemal, 1909 kongresinde azımsanamayacak bir İttihatçı muhalefetle karşılaşmıştır. Mustafa Kemal’e göre asker-siyaset bütünleşmesi ordunun tamamıyla siyasîleşmesinin göstergesidir. Gerçekte İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin uygulamaları sonucu Tunaya’nın da tespit ettiği gibi ordu siyasîleşmiş, daha değişik bir ifade ile “İttihatçılaşmış”tır. Buna karşılık İttihatçılar ise askerîleşmişlerdir. Aslında Mustafa Kemal, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin uygulamalarına uygun düşen bu rejim biçimine her şeyden önce orduyu zayıf düşüreceği endişesiyle karşı çıkmıştır. Ona göre Cemiyet partileşmeli; asker kışlasına çekilmelidir. Cemiyet içinde çalışmak isteyen subaylar istifa ettirilmeli; ancak o zaman siyasî hayata karışmalıdırlar. Bu konuda yasal önlem alınmalıdır. Mustafa Kemal’in bütün bu önerileri İttihat ve Terakki Cemiyeti kongresinde derin yankılar yaratmıştır.77

Mustafa Kemal’in İttihat ve Terakki Cemiyeti ile geçinememesinin diğer bir sebebi de Enver Bey ile olan ilişkisidir. Enver Bey ile araları hiçbir zaman düzelmemiş, bu da Mustafa Kemal’in Enver liderliğindeki İttihat ve Terakki Cemiyeti ile olan ilişkisini etkilemiştir. Aydemir; Enver’in Mustafa Kemal’den çekindiğini, Mustafa Kemal’in de Enver’e karşı aynı duyguları beslediğini söylemektedir.78 Zürcher ise Mustafa Kemal’in Enver’den çekinmesi için bir sebep olduğunu; fakat Enver’in ondan çekinmesi için bir sebep olmadığını söylemektedir. Yazarın iddiasına göre o dönemde Enver’e rakip olarak Mustafa Kemal değil de Ali Fethi Bey gösterilmekteydi.79 Türk tarihçilerinin hemen hemen ittifakla kabul etmelerine rağmen Zürcher’in “Enver’in Mustafa Kemal’den çekinmesi için bir sebep olmadığını” iddia etmesi şahsî ve yanlış bir yorumdan öteye git-

memektedir. Her iki tarihî şahsiyeti yakından tanıyan Mehmet Şükrü Bleda “…Enver, Mustafa Kemal’in şahsında kendisi için bir rakip mi görürdü bilinmez, ona karşı daima soğuk ve çekimser davranırdı.”80 derken Enver Beyin çekingenliğini ortaya koymaktadır. Ayrıca Mustafa Kemal’in hedeflerine ulaşma hususundaki ısrar ve kararlılığını iyi bilen Enver Bey için onun bu özelliği kendisinden çekinmesi için yeterli sebep olsa gerektir.

Mustafa Kemal, İttihat ve Terakki Cemiyeti kongresinden sonra Eylül 1910’da Üçüncü Ordu Subay Talimgâhı Komutanlığı’na, daha sonra ise Kasım 1910’da tekrar Üçüncü Orduya atandı. Eylül 1910’da Pikardi Manevralarını izlemek üzere Fransa’ya gönderildi. Ocak 1911’de Selânik’te bulunan 38. Piyade Alayında görev aldı. Mart 1911’de ise Arnavutluk’ta çıkan isyanı bastırmak üzere düzenlenen harekâta Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa’nın yanında katıldı. Mahmut Şevket Paşa’nın kurmay başkanı Mustafa Kemal’in, İTC ile bir ilgisi olmayan ve ordunun siyasete karışmaması prensibine kesinlikle inanmış bir subay olması ilgi çekicidir.81

Eylül 1911’de ise Selânik’teki görevinden alınarak İstanbul’da Genelkurmay Birinci Şubede bir göreve atandı. Mustafa Kemal kendisinin Selânik’ten uzaklaştırılmasını İttihat ve Terakki Cemiyeti mensuplarının kendisinin askerî birliklerle doğrudan bağlantısını koparmak için İstanbul’a tayin ettiklerini söylemektedir.82 Rıza Nur ise bu yer değiştirmeyi 1911 yılında Mustafa Kemal’in Halaskâr Zabitan Grubu’na katılmasına bağlamaktadır.83 Eğer bu doğruysa Selânik’ten uzaklaştırılmasının sebebi açıklanmış olur. Fakat bu bilgi Zürcher’in de belirttiği gibi başka hiçbir kaynakta yer almamaktadır. Rıza Nur’un iddiası doğru olmuş olsaydı bir süre sonra Enver Bey, Yakup Cemil, Sapancalı Hakkı gibi önde gelen İttihatçılarla Trablusgarp’a gitmesi mümkün olmazdı.84

1911 yılında gönüllü olarak Trablusgarp’a giden Mustafa Kemal Ekim 1912’ye kadar orada kaldı. Mustafa Kemal Trablusgarp’ta Enver, Kuşçubaşı Eşref ve Ali Fethi Beylerle birlikte İtalya’ya karşı üstün bir mücadele örneği sergilediler.85 Mustafa Kemal, diğerleri gibi Balkan Harbi’nin patlak vermesi üzerine İstanbul’a döndü. Onlar Libya’da iken Halaskâr Zabitan Grubu’nun çalışmalarıyla Kâmil Paşa’nın sadrazam, Nazım Paşa’nın Harbiye Nazırı olduğu bir kabine oluşmuş, dolayısıyla, İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetimden uzaklaşmıştı. Rumeli’deki durum oldukça kötüydü ve Babıâli, Balkan devletleriyle ateşkes anlaşması yapmak istiyordu. Mustafa Kemal Libya’dan dönünce Kasım 1912’de Gelibolu Yarımadası’ndaki Akdeniz Boğazı Mürettep Kuvvetleri Harekat Şubesi Müdürlüğü’ne tayin edildi. Ali Fethi Beyin emrinde çalışacaktı.86 Savaşta durum kötüye gidiyordu. Kâmil Paşa yönetimindeki kabine Edirne’yi kaybetmek pahasına da olsa barış istiyordu. Fakat İttihatçılar aynı fikirde değillerdi. 23 Ocak 1913 tarihinde Enver ve Talat Beylerin liderliğini yaptığı bir grup Babıâli’yi basarak Nazım Paşa’yı öldürdüler ve Kamil Paşa’yı istifaya zorladılar. Onun yerine Mahmut Şevket Paşa sadrazam oldu.87 Böylece İttihat ve Terakki Cemiyeti, iktidarı tam manasıyla ellerine geçirmiş oldu.

Mahmut Şevket Paşa Kabinesi, Genelkurmay Başkanı Ahmet İzzet Paşa’nın hazırladığı bir saldırı plânını Bulgarlara karşı uygulamaya karar verdi. Plân Mustafa Kemal ile Fethi Bey’in görev yaptığı Bolayır Kolordusunun ve Enver Bey’in görev yaptığı 10. Kolordu’nun iş birliğini öngörüyordu. Plân tatbik edildi, ancak büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı. 10. Kolordu Komutanı Hurşit Paşa bütün Çanakkale bölgesindeki orduların komutanlığına getirilince Fethi ve Mustafa Kemal istifa ettiler. Mahmut Şevket Paşa bölgeye gelerek incelemelerde bulundu ve suçlu olarak gördüğü Bolayır Kolordusu Komutanı Fahri Paşa’yı görevden aldığı gibi Enver Beyi de Genelkurmayda çalışması için İstanbul’a götürdü. Fethi ve Mustafa Kemal buna karşı tepkilerini sadrazama ilettiler. İzzet Paşa’ya da istifalarıyla birlikte bir muhtıra gönderdiler.88 Muhtırada Bulgarlara karşı hare-

kâtın tekrarlanması isteniyordu. İzzet Paşa muhtırayı İttihatçı liderlere ve özellikle Enver’e karşı bir tahrik olarak kabul ediyor. Fakat bunların görevden alınmalarını istemiyor, cezalandırılmasalar bile arkadaşları tarafından uyarılmaları isteniyordu.89 Araya Talat Bey devreye girerek Mustafa Kemal ile Fethi Bey’in görevde kalmalarını sağladı.

Osmanlı Devleti, 30 Mayıs 1913 tarihinde Londra Barış Anlaşmasını imzalayıp Midye-Enez hattını sınır olarak kabul etti ve Edirne’yi Bulgaristan’a terketti. Mahmut Şevket Paşa 11 Haziran 1913 tarihinde bir suikast sonucunda öldürülünce yerine Said Halim Paşa geçti. II. Balkan Savaşı esnasında 21 Temmuz 1913 tarihinde Edirne kurtarılmıştır.90 Edirne’ye ilk giren yine Enver Bey olmuştu. Ama plâna göre Edirne’ye girmesi gereken fırka Fahri Paşa, Ali Fethi ve Mustafa Kemal komutasındaki fırkaydı. Bu olaydan sonra iki grup arasında ilişkiler yine gerginleşti.91 Balkan Harbi’ndeki bu Enver-Mustafa Kemal çatışması Mustafa Kemal için iyi bir gelişme olmadı. Çünkü Enver Bey 4 Ocak 1914’te Harbiye Nazırı oldu.

Balkan Harbi’nden sonra Mustafa Kemal Ali Fethi Bey ile birlikte Sofya’ya gitti. Fethi Bey hatıralarında Mustafa Kemal’e Sofya ateşe militerliğini kendisinin teklif ettiğini ve Mustafa Kemal’in de bunu kabul ettiğini söylemektedir. Ayrıca başta Enver Bey olmak üzere önde gelen İttihatçıların Mustafa Kemal’in bu gidişinden sevindikleri yönünde kaynaklarda yaygın kanaat mevcuttur.92 Mustafa Kemal gidişinden İttihat ve Terakki Cemiyeti liderlerinin memnuniyeti doğru olmakla birlikte bu görevlendirmede asıl maksat İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Merkezi’ni yok saymak isteyen

Fethi Bey’in Talat Bey tarafından uzaklaştırılmasıdır. Talat Bey, Bulgaristan ile yapılan barışı bahane ederek Fethi Beyi İstanbul’dan uzaklaştırarak İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Merkezi’ni tamamen kontrolü altına almıştır. Dolayısıyla hedef doğrudan Mustafa Kemal değil, Ali Fethi Bey’dir.

Mustafa Kemal I. Dünya Savaşı’na kadar burada kaldı. Savaş başlayınca askerî görev istedi ve Tekirdağ’da kurulmakta olan 19. Fırka Komutanlığı’na tayin edildi. Bu fırka daha sonra Gelibolu’ya geçirildi ve Çanakkale Savaşlarında büyük başarılar kazandı.93 Çanakkale savaşlarından sonra kendisine verilmesi gereken terfisi geciktirildi.94 Geç de olsa livalığa (generalliğe) yükseldikten sonra Kafkas Cephesi’ne gönderildi. Bu bölgede Muş’u ve Bitlis’i düşman işgalinden kurtardı. II. Ordu Komutan Vekilliğine tayin edildi. Bir müddet sonra Hicaz Kuvve-i Seferiyesi adı altında teşkil edilmek istenen ordunun komutanlığına atandı. Bu sırada Şam’da bulunan Harbiye Nazırı Enver Paşaya Mustafa Kemal Hicaz’ın boşaltılmasını ve Suriye Cephesinin kuvvetlendirilmesini söyledi. Fakat Enver Paşa bunu kabul etmedi. Ama Hicaz Kuvve-i Seferiyesi’nin teşkilinden de vazgeçildi. Bir müddet sonra da yeni teşkil edilen Yedinci Ordu Komutanlığına tayin edildi.95

Bu arada 1916 yılında Yakup Cemil Olayı’na adı karıştı. Yakup Cemil, darbe girişimini tamamladıktan sonra Enver Paşa’nın yerini alacak kişi olarak Mustafa Kemal’in ismini zikretmiştir. Fakat Mustafa Kemal’in olayla ilgili olduğu ispatlanamamıştır. Ancak Yakup Cemil’in arkadaşlarından Dr. Hilmi kendisinin Silvan’daki karargâhına sığınınca onu himayesi96 altına alması dikkat çekicidir.

Mustafa Kemal 7. Ordu Komutanlığı’nda görev yaparken Yıldırım Orduları Komutanı Alman General Falkenhayn ile arasının açıldığını görmekteyiz. Tamamen Birinci Dünya Savaşı’nın askerî ve siyasî seyri ile alâkalı fikrî ayrılıklardan kaynaklanan bu tartışmada Mustafa Kemal hem Alman Generalini hem de Osmanlı Harbiye Nezareti’ni eleştirmektedir. Osmanlı Harbiye Nezareti’ni eleştirmesinin sebebi, köklü bir geçmişi olan Türk Ordusunun başına Türk milletini, Türk askerini ve Türkiye’yi hiç tanımayan Almanları geçirmiş olmalarıdır. Alman generallerine ise yanlış kararlarından dolayı eleştirilerde bulunmuştur. Alman Generali Falkenhayn’a karşı olan eleştirisinde yalnız değildir. 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa da onun tarafındadır.97 Mustafa Kemal; Eylül 1917 sonlarında Falkenhayn’ın davranışları konusunda iki rapor vermiş fakat ikisi de kabul edilmeyince Ekim başında 7. Ordu Komutanlığı’ndan çekilmiştir. 20 Eylül 1917 tarihli ilk rapor Falkenhayn’ın aleyhinde olduğu kadar savaş sırasındaki olumsuz dâhilî vaziyeti ortaya koymakta ve kabineyi de tenkit etmektedir.98 Mustafa Kemal’in ikinci raporu ise birincinin zeyli durumundadır. Birinci rapor Talat, Enver ve Cemal Paşalara gönderilirken zeyli Enver ve Cemal Paşalara gönderilmiştir. Zeylin tarihi 24 Eylül 1917’dir.99

Daha önce de söylediğimiz gibi raporları kabul edilmeyince Mustafa Kemal istifa etti. İstifa sonrasında İkinci Orduya atandı ise de bu görevi de kabul etmedi ve İstanbul’a döndü. İstanbul’a dönüşünden hemen sonra bir iddiaya göre Mustafa Kemal ile Ali Fethi Bey, Enver Bey’i askerî bir darbe yapıp ayrı barış görüşmeleri yapmakla suçlayarak Enver Bey ile Talat Bey’in arasını açmaya çalıştılar. Ancak bu teşebbüs Talat Bey’in Enver Bey’i haberdar etmesiyle atıl kaldı.100 Bu olayın hemen arkasından Mustafa Kemal’in Veliaht Vahdettin ile birlikte Aralık 1917’de Almanya gezisine çıkması101 sonucu onun İstanbul’dan uzaklaşmasında, kesin olmamakla birlikte Ali Fethi Bey ile giriştikleri politik teşebbüsün rolü olduğu düşüncesini kuvvetlendirmektedir.

Mustafa Kemal Almanya’dan döndükten sonra rahatsızlığı nedeniyle Karlsbad’a gitti. O buradayken Vahdettin tahta çıkmıştı. Karlsbad’dan döndükten sonra yine 7. Orduya atandı. Mondros Mütarekesi’ne kadar orada kaldı.

Bu arada 1 Kasım 1918 tarihinde İttihat ve Terakki Cemiyeti son kongresini bir yenilgi ve matem havası içinde topladı ve fesh kararı aldı. Fakat partiden ilk kopmalar daha önce başlamıştı. Ali Fethi Bey ve Hüseyin Kadri, Hürriyetperver Avam Fırkası’nı kurmuştu. 1 Kasım’daki toplantıda partinin feshi kararı alındığı gibi Teceddüt Fırkası adında yeni bir fırkanın kurulması da kararlaştırıldı. 1-2 Kasım 1918 gecesi Talat, Enver, Cemal, Beyrut Valisi Azmi, eski polis müdürü Bedri, Dr. Nazım, Dr. Bahaddin Şakir, Cemal Azmi bir Alman denizaltısıyla kaçtılar. Teceddüt Fırkası da 9 Kasım 1918’de kuruldu.102 Ancak daha sonraki tarihlerde fırkadan çekilmeler olmuştur. Bu arada Yıldırım Orduları Kumandanı Mustafa Kemal Paşa’nın fırkaya üye olduğu bildirilmişse de o bu haberi yalanlamıştır.103

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1 Kasımda aldığı karar fesholmakla birlikte bir dönüşüm hareketidir. İttihatçılar, İttihat ve Terakki’nin tarihe intikal etmesini istememiş, partilerinin ismini değiştirerek Teceddüt Fırkası’na dönüştürmüşlerdir. Artık resmen İttihat ve Terakki yoktur ancak İttihatçılar vardır. İttihat ve Terakki liderleri bu girişimleriyle İttihat ve Terakki’yi ayakta tutarak, bir gün Anadolu’da görünme umudunu hiçbir zaman yitirmemişlerdir.104

İttihat ve Terakki yarattığı siyasî iktidarın askerî niteliğinin ağır basması ile öne çıkan siyasî ve sosyal bir harekettir. Çünkü hareketin yaratıcısı, ordudur. İttihat ve Terakki, gerçekte hürriyetçi ve çoğulcu bir rejim taraftarı olmadığı için, devlet yönetiminde kendisini ordunun yardımına muhtaç görmüştür. Bu yüzden meyda-

na getirdiği siyasî iktidarın askerî özelliği daima ön plândadır. İttihat ve Terakki’nin devletle ve orduyla bütünleşmesinin ortaya koyduğu en güçlü sonuç ise İttihatçıların Meşrutiyetin her şeyinden sorumlu tutulmalarına sebep olmuştur.105

Meşrutiyet Devri öncesinde ve sonrasında “İttihatçı” olmak” daha başka nitelikleri ve yetenekleri gerektirmiştir. “İttihatçı”, her şeyden önce eylemci ve ihtilâlcidir. Fakat, ihtilâlcilik, Meşrutiyet boyunca İttihat ve Terakkiyi Osmanlılık fikriyatının dışına çıkartmamıştır. İttihatçılık; komitacı, namuslu olmak, arkadaşlarını korumak, hiçbir “şahsî” menfaat beklemeden çalışmak, verilen görevi yapamamak hâlinde ölmeyi tercih etmek gibi şartları ihtiva etmiştir. Cemiyetin her üyesi bir fedaî sayılır ama asıl fedaî olmak isteyenlerin ayrı bir statüsü vardır. İttihat ve Terakki’nin ismiyle bütünleşen bu insanlar, verilen her türlü emri yerine getiren militanlardır. Bu insanların emirleri muhalefete karşı kullanmaları da ayrıca İttihatçı bir yöntem sayılmıştır. Bir İttihatçı hem Sünnî, hem Nakşibendî, hem de mason olabilirdi. Ancak İttihatçılıktan ayrılmak İslâm’dan ayrılmak gibi mütalâa edilirdi.106

Mütareke ve Millî

Mücadele Döneminde

İttihatçılık ve

Mustafa Kemal Paşa

1918 yılının Kasım ayı, yakın tarihimizin dönüm noktalarındandır. Her şeyden önce İttihat ve Terakki devri bitmiştir. Diğer taraftan Birinci Dünya Savaşı sona ermiş ve Mütareke Dönemi başlamıştır. Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’ndan yenik olarak çıkarken, Talat Paşa 13 Ekim 1918’de sadaret mührünü geri vermiş, onun yerine İzzet Paşa Hükûmeti kurmuştu. 30 Ekim 1918’de Bahriye Nazırı Rauf Bey (Orbay), Mondros Ateşkes Antlaşması’na imza atmış; 13 Kasım’da İtilâf Donanması Boğaz’a demirlemişti. İzzet Paşa, sadarete geldikten 25 gün sonra çekilmiş, yerine Ahmet Tevfik Paşa geçmiştir.107 Bu önemli gelişmelerle başlayan Mütareke Dönemi, Mustafa Kemal Paşa’nın faaliyetleri açısından düşünüldüğünde, Millî Mücadele’nin hazırlık safhasını teşkil eder. Bu safhada, İttihat ve Terakki liderlerinin ülkeyi terk etmesiyle İstanbul’da oluşan siyasî boşluk, Mustafa Kemal’in faaliyetleri için daha uygun bir ortam sağlamıştır.

Böyle bir ortamda Mustafa Kemal’in İttihat ve Terakki ile olan ilişkisini gösteren bir belge de 1 Kasım 1918’den itibaren Ali Fethi Bey ile Mustafa Kemal’in çıkarttıkları “Minber” isimli gazetedir. Sadece 51 gün çıkan gazetenin imtiyaz sahibi, Dr. Rasim Ferid Bey’dir. İlk sayısında, Osmanlı Hürriyetperver Avam Fırkası’nın programı yer almıştır. İkinci sayısında İttihat ve Terakki Kongresi, Talat Paşa ve Ziya Gökalp’ın istifaları duyurulmuştur. Minber, faaliyetlerine başlamasıyla birlikte İttihat ve Terakki’nin yayın organı olmakla suçlanmış; Ali Fethi Bey buna sert karşılık vermiştir. Minber’de şöyle denilmektedir: “…Refikimiz bu havadisi acaba nereden almıştır? Norki Yank, birinci nüshamızdan bugüne kadar yazdığımız şeyler içinde Cemiyetin nokta-i nazarını terviç ettiğimizi ispat edecek ne gördüğünü bize lütfen haber verirse, pek memnun olacağız”.108

6 Kasım 1918 tarihli Minber’in ilk sayfasında “Kaçmışlar” başlıklı yazıda Talat, Enver ve Cemal Paşalar hakkındaki duygu ve düşünceler açıkça ve sert bir dille belirtilmiştir109. Gazetenin 17 Kasım 1918 tarihli sayısında Mustafa Kemal ile yapılan mülâkat yayımlanmış ve Mustafa Kemal’e, İmparatorluğun siyasî durumu hakkındaki düşünceleri, İngilizlere karşı beslediği duygular, ülkede görülen son düşünce akımlarını nasıl bulduğu hususunda sorular sorulmuştur.110

Mülâkatta, “Ben siyasetle yalnız 329 senesinde Sofya ve aynı zamanda Belgrad ve Çetine Ateşemiliterlikleri uhdemde bulunduğu bir sene zarfında iştigal ettim ve tarz-i iştigalim de sırf siyasî olmayıp askerî-siyasî bir iştigal idi.” diyen Mustafa Kemal, siyaseti askerliğin ve ordunun uğraş alanı dışında gördüğünü belirtmekte; ülkenin özgürlüğe ve barışa ihtiyacı olduğunu bildirmektedir.111 Ancak teknolojinin ve uygarlığın gereklerini yerine getiren güçlü bir orduya ihtiyaç olduğunu da vurgulamaktadır.

İttihat ve Terakki’nin kendisini feshetmesinden sonra İttihatçıların faaliyetleri, özellikle ordu bünyesinde açık siyasî faaliyetler ve sivillerin hâkim olduğu yeraltı faaliyetleri devam etmiştir. İttihatçıların açık siyasî faaliyetleri, Teceddüt Fırkası etrafında varlıklarını devam ettirme çabası şeklinde ortaya çıkmıştır. İttihat ve Terakkinin son kongresinde kurulması kararlaştırılan

Teceddüt Fırkası, 9 Kasım’da kurulmuş ve derhâl İttihat ve Terakki ile olan bütün bağlarını reddetmiştir.112 Sina Akşin, Teceddüt Fırkası’nın kurulması olayının İttihat ve Terakki içindeki Fırka-Cemiyet çekişmesini, fırkanın kazandığına işaret olduğunu iddia etmektedir.113 Fakat Cemiyetin yeraltı faaliyetleri, Millî Mücadelede daha çok ön plâna çıkmıştır. Zaten Teceddüt Fırkası da özellikle Damat Ferit Paşa Hükûmeti zamanında faaliyet alanı bulamamış ve son Osmanlı Mebusan Meclisi seçimlerine de katılmamıştır.114

İttihat ve Terakki’nin yeraltı örgütü ise Karakol Cemiyeti’dir. Karakol Cemiyeti, Millî Mücadele yıllarında İstanbul’da kurulan ilk ve en önemli gruplardan biridir. Enver ve Talat Paşaların direktifleri ile kurulmuştur. Eski İaşe Nazırı Kara Kemal Bey, Talat Paşa’dan aldığı emirle Erkân-ı Harp Miralay Kara Vasıf Bey’i evine davet ederek gizli bir teşkilâtın kurulmasının lüzumunu anlatmıştır. İttihatçıların birbirine bağlanmaları ve ar-

kadaşlarını tanımaları gerektiği üzerinde durulmuştur. Talat Paşa’nın isteği ile “Karakol” kelimesi parola olarak seçilmiştir.115

Başlangıçta İttihatçıları korumak ve bir çatı altında toplamak amacıyla kurulan bu Cemiyetin daha sonra yayımlanan nizamnamesinin 1. maddesinde şöyle denilmektedir; “Karakol Cemiyeti, milletin vahdet, hürriyet ve hâkimiyet-i mutlakasını ve vatanın siyasî, coğrafî ve iktisadî tammını temin ve muhafazaya çalışır. İşbu mukaddesat-ı tabiiyye-i milliye ve mülkiyeyi muhil her nev’i ukud, kuyût ve şurûtu sûret-i kat’iyyede red ve keenlemyekûn add ve ilân eder”.116

Mütareke döneminde İttihat ve Terakki bu tür bir varolma gayretini sürdürürken Mustafa Kemal’in İstanbul’a gelir gelmez giriştiği ilk siyasî teşebbüs, Ahmet İzzet Paşa ile temasa geçerek iktidar kapılarını zorlamak olmuştur. Yeni hükûmeti kurmakla görevlendirilen Tevfik Paşa’ya mecliste güven oyu verdirmemek İzzet Paşa ile mutabakata vararak Paşa’yı tekrar iş başına getirmek için gerekli şartları ve zemini hazırlamaya çalıştı. Bu sebeple Mustafa Kemal Paşa, sadece mebuslar arasında kulis yapmakla yetinmedi; aynı zamanda Minber gazetesini politik mücadelesinde bir propaganda vasıtası olarak kullandı. Gazetede, bir taraftan Tevfik Paşa aleyhinde şiddetli neşriyat yaptırırken, diğer taraftan yukarıda mülakâtını verdiğimiz dipnotta da görüldüğü gibi kendisini aynı gazete vasıtasıyla politik makamlara lânse ettirmeye çalıştı. Onun bu ve benzeri siyasî faaliyetleri sonucu arzuladığı ve gelmeyi umduğu politik mevkiideki amacı takip edeceği politikaya kolaylık sağlamaktı. Ancak Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da kaldığı süre içinde hedeflediği Harbiye Nazırlığı’na hiçbir zaman gelememiştir.

Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’daki bir diğer teşebbüsü ise, Ayan Reisi Ahmet Rıza Bey ile muhtemel kabine değişikliğinde teşkil edilecek yeni hükûmetin durumu olmuştur. Eski Maliye Nazırı Cavid, Teceddüt Fırkası ileri gelenlerinden Sabri (Toprak) ve İsmail Canbulat Beylerin yer alması plânlanan kabinede Mustafa Kemal Paşa da düşünülmüş; hatta kendisiyle görüşülmüştür. Ancak Cavit Beyin günlüklerinden117 de anlaşılacağı gibi, eski İttihatçılar, Mustafa Kemal Paşa’ya güvenmemekte ve onun önemli mevkilere gelmesini istememektedir. Burada dikkat çekici olan hadise, Mütareke günlerinde Mustafa Kemal Paşa’ya güvenmeyen eski İttihatçı bir grubun menfî tutumunun yanı sıra, İstanbul’daki hemen her teşebbüsünde Paşa’nın ayrı bir İttihatçı grubu ile hareket etmiş olmasıdır. Bu duruma en iyi örnek, Anadolu’ya geçmeden önce son politik teşebbüsü olarak kabul edilen ve arkadaşları ile birlikte kurduğu İhtilal Komitesi’dir. Sadrazam Tevfik Paşa’yı İstanbul’dan uzaklaştırmak suretiyle kabineyi düşürme ve yeni hükûmetin kuruluşunda müessir olma temel düşüncesine dayanan bu teşebbüste, Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Fethi, İsmail Canbulat, Kara Kemal ve Rauf Beyler yer almışlardır.118 İsmail Canbulat’ın geri çekilmesiyle atıl kalan teşebbüs tamamıyla İttihatçı karaktere sahiptir. İhtilâl Komitesi’nin İttihatçı karakteri ise doğal olarak mensuplarının da eski birer İttihatçı olmalarından kaynaklanmaktadır.

Mustafa Kemal Paşa’nın başlangıçta karşı karşıya geldiği eski İttihatçı gruplardan birisi de Karakol Cemiyeti olmuştur. Karakol Cemiyeti, Mütareke döneminde Anadolu’ya silâh sevkiyatı ile ilgili önemli hizmetlerde bulunmakla birlikte daha sonraki dönemde Anadolu’da Mustafa Kemal önderliğindeki Millî Mücadele’yi İttihatçı bir hareket hâline sokmaya çalışmıştır.119

Hüsnü Himmetoğlu Karakol Cemiyetinin 2-3 Kasım 1918 tarihinde kurulduğunu söylerken120 Tevetoğlu 13 Kasım 1918 tarihini vermektedir. Önem arz etmeyen bu on günlük tarih farkı bir tarafa bırakılırsa, Kasım 1918’de kurulan Cemiyetin 5 Ocak 1919’da Anadolu tarafından resmen tanındığı iddiası müphemdir.121 Çünkü bu tarihte Cemiyeti Anadolu’da tanıyacak herhangi bir

teşkilât veya yetkili merci yoktu. Bu nedenle bu tarih büyük bir ihtimalle yanlıştır. Karakol Cemiyet’inin kuruluş çalışmaları sırasında göz ardı edilmemesi gereken mesele ilk kadrosunun zamanın İttihatçılarından meydana gelmiş olmasıdır. Bunlar Kara Kemal, Kara Vasıf Bey, Halil Bey, Baha Said Bey, Yenibahçeli Şükrü Bey, Çerkez Reşid Bey ve Kel Ali (Çetinkaya) Beydir.122


Yüklə 8,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   193




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin