Osmanlica lügat



Yüklə 11,57 Mb.
səhifə68/181
tarix17.11.2018
ölçüsü11,57 Mb.
#83297
1   ...   64   65   66   67   68   69   70   71   ...   181

HINNAB Uzun boylu.

HINNUS (C.: Hanânis) Hınzır eniği.

HINS Bâtıldan hakka veya haktan bâtıla meyletmek. Yeminini bozmak. Günah.

HINS-I YEMİN Yemininde durmayıp bozmak. Nakz-ı ahd da denir.

HINSIR Küçük parmak. Serçe parmak.

HINSÎR Alçak, soysuz, âdi.

HINTA Buğday.

HINTAR Çok acıkmak.

HINYE Yay.

HINZAB Kısa boylu. * Yaban havucu.

HINZIB (HUNZEB) Kokmuş et parçası. Bir lâkap.

HINZIR (C.: Hanâzır) Domuz. (Beğenilmeyen birisine hakaret için mecazen söylenir.) * Pis ve katı kalbli kimse.

HINZİMAN Cemaat, topluluk. * Taife.

HINZÎRE (C.: Hınzırât) Hileci ve fitnekâr kadın. * Dişi domuz.

HINZİYAN Faydasız ve mânasız sözler konuşan.

HINZÎZ (C.: Hanâzız) Enenmemiş veya enenmiş erkek davar.

HIR Hırıltı. * Kavga, dövüş.

HIRA Mekke-i Mükerreme'nin civarında bulunan ve Hz. Peygamber'e (A.S.M.) ilk vahyin geldiği mağaranın ismidir. Bu mağaranın bulunduğu dağa Hırâ dağı denildiği gibi, Harrâ veya Cebel-i Nur da denilmektedir.

HIRA Zayıf, cılız. * Küçük, ufak.

HIRABE Deve hırsızlığı yapmak.

HIRAFE Acılık. * Tezlik.

HIRAK Hareket.

HIRAM f. Sallanma, salına salına naz ve edâ ile yürüme.

HIRAMAN f. Salınarak naz ve edâ yaparak yürüyen.

HIRASET Koruma. * Bekleme, bekçilik etme, muhafaza etme.

HIRAŞ f. "Tırmalayan, kazıyan" anlamıyla bileşik sıfatlar yapar. Meselâ: Dil-hıraş : Gönlü tırmalayan, inciten. Samia-hırâş : Kulak tırmalayıcı.

HIRBA Bukalemun adı verilen keler cinsi. * Güneşin bulutlara aksetmesinden hasıl olan renkler.

HIRBAK Sahabeden bir kimsenin adı ki, ona "Zülyedeyn" de derlerdi. * Def'etmek, kovmak. * Yellenmek.

HIRBAŞ Fesâd vermek. * Acı bir ot.

HIRBÜRE Kavun.

HIRÇIN Pek inatçı, titiz.

HIRDAVAT Ehemmiyetsiz şeyler, öteberi. * Demirden mâmul eski âlet. (Bak: Hurdevat)

HIRED f. Akıl, fikir, zihin. İnsandaki düşünce ve anlayış kuvvesi.

HIRED-ÂMUZ Öğreten, öğretici, muallim.

HIRED-ÂŞUB f. Akıl dağıtan.

HIRED-FERSA f. Akıl yorucu.

HIRED-MEND (C.: Hıredmendân) f. Akıllı, anlayışlı.

HIRED-MENDÎ Akıllılık.

HIRED-PESEND Akıllı, zîakıl, düşünen.

HIRED-SUZ f. Şaşırtıcı, akıl yakıcı.

HIRFET Geçinmeğe medar (sebeb) olan iş, san'at. Devamlı meşgul olunan iş.

HIRFU' Pamuk.

HIRIZMA Azgın hayvanların ağzına veya ayının burnuna takılan demir halka.

HIRÎD f. Satın alma.

HIRÎDAR f. Alıcı, müşteri, tâlib.

HIRÎDE f. Satın alınan, satın alınmış.

HIRİSTİYANLIK (Bak: İsevî)

HIRK (HIRRÎK) Cömert, kerim.

HIRK Törpülemek. * Kızgınlıktan dolayı dişini gıcırdatmak. * Bir şeyi dürtmek.

HIRKA Bez parçası. Bezden mâmul elbise. * Tas: Mânen dünya zevk u safâsından çekilip kendini ibadete verenlerin elbisesine hırka-i tecrîd denir.

HIRKA-İ SAADET Cenab-ı Peygamber'in (A.S.M.) İstanbul'da Topkapı Sarayı'nda gümüş sandık içinde muhafaza edilen hırkasıdır. Mısır'ın fethi üzerine Mekke Şerifi tarafından diğer emanat-ı mübareke ile beraber Yavuz Sultan Selim Han'a hediye edilmiştir. Hırka-i Şerif de denir. (O.T.D.S.)

HIRKA-İ SAADET DAİRESİ İstanbul'da Topkapı Sarayı'nda "mukaddes emanetlerin" bulunduğu yer. Burada yüzyıllardan beri, başta Peygamberimiz Hz.Muhammed'in (A.S.M.) hırkaları olmak üzere İslâmî nitelikte birçok mukaddes eşya saklanmaktadır. Bu eşya Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim tarafından, Mısır'ın fethinden (1517) sonra İstanbul'a getirilmiştir.

HIRKA-İ ŞERİF (Bak: Hırka-i Saadet)

HIRKAPUŞ f. Hırka giyen, derviş.

HIRKAPUŞANE f. Fakircesine, dervişçesine.

HIRKAPUŞÎ f. Fakirlik, dervişlik.

HIRKAT Hararet, sıcaklık, yanma.

HIRMAN Mahrumluk, mahrumiyet. * Ümitsizlik, ye's.

HIRMAN Yalan, kizb.

HIRMELE Akılsız kadın.

HIRNIK (C.: Harânik) Tavşan yavrusu. * Bir şâire kadın.

HIRPADAK Birdenbire, hemencecik. * Uygun bir şekilde, münâsib bir tarzda. Tıpatıp.

HIRPANÎ f. Derbeder, perişan kılıklı, pejmürde.

HIRRAN Boyun eğen, itaat eden, muti.

HIRRE Susuzluk.

HIRRÎC Bir kimsenin çıkardığı nesne.

HIRRÎF Acılığından dili acıtan nesne.

HIRRİK (C.: Ehrak - Hurrak - Huruk) Cömerd, kerim. Zarif.

HIRRİT (C.: Harârit) Delil. * Hâzık. * Mâhir, maharetli.

HIRS Aç gözlülük. Tamahkârlık. * Kızgınlık. * Şiddetli istek, arzu. * Azgınlık.(Hırs ile aculiyet sebeb-i haybettir. Zira, müretteb basamaklar gibi fıtrattaki tertibe, teselsüle tatbik-i hareket etmediğinden haris muvaffak olamaz... M.)(Arkadaş! Esbab ve vesaiti insan kucağına alıp yapışırsa, zillet ve hakarete sebep olur. Meselâ: Kelp, bütün hayvanlar içerisinde birkaç sıfat-ı hasene ile muttasıftır ve o sıfatlar ile iştihar etmiştir. Hattâ sadakat ve vefâdarlığı darb-ı mesel olmuştur. Bu güzel ahlâkına binaen, insanlar arasında kendisine mübarek bir hayvan nazarıyla bakılmağa lâyık iken, maalesef insanlar arasında mübarekiyet değil necis-ül-ayn addedilmiştir.Tavuk, inek, kedi gibi sair hayvanlarda, insanların onlara yaptıkları ihsanlara karşı şükran hissi olmadığı halde, insanlarca aziz ve mübarek addedilmektedirler. Bunun esbabı ise, kelpte hırs marazı fazla olduğundan esbab-ı zâhiriyeye öyle bir derece ihtimam ile yapışır ki, Mün'im-i Hakiki'den bütün bütün gafletine sebep olur. Binaenaleyh, vasıtayı müessir bilerek Müessir-i Hakiki'den yaptığı gaflete ceza olarak necis hükmünü almıştır ki tâhir olsun. Çünki hükümler, hadler günahları affeder. Ve beyn-en-nâs tahkir darbesini, gaflete keffaret olarak yemiştir.Öteki hayvanlar ise, vesaiti bilmiyorlar ve esbaba o kadar kıymet vermiyorlar. Meselâ: Kedi seni sever, tazarru eder. Senden ihsanı alıncaya kadar. İhsanı aldıktan sonra öyle bir tavır alır ki, sanki aranızda muarefe yokmuş ve kendilerinde sana karşı şükran hissi de yoktur. Ancak Mün'im-i Hakiki'ye şükran hisleri vardır. Çünki, fıtratları Sânii bilir ve lisan-ı halleriyle ibadetini yaparlar. Şuur olsun olmasın...Evet kedinin "Mır-mır" ları "Yâ Rahim! Yâ Rahim! Yâ Rahim!" dir. M.N.)

HIRS-I CAH Makam ve rütbe hırsı.

HIRS (Hurs) Takdir, kıyas. * Altın veya gümüşten halka.

HIRS Ayı.

HIRS Saklamak.

HIRS-BEÇE Ayı yavrusu.

HIRSEK f. Ayı yavrusu.

HIRSEME Ayakkabının başı.

HIRSİYE Geceleyin çalınan koyun.

HIRŞA' Yılan derisi. * Yumurtanın üst kabuğu.

HIRT Erkek keklik. * Hastalıktan dolayı, kesilmiş gibi parça parça olan bulaşık süt.

HIRTOPOZ (Argo) Anlayışsız, kaba, ahmak kimse.

HIRTİT Kereviz.

HIRVANÎ Tar: Düz yakalı önü ilikli bir çeşit elbisedir. Şehzade Abdülmecid'in okumağa başlamasından dolayı yapılan törende, yakınlarının bu elbiseyi giymeleri istenmiş ve bu husus, devletin resmi gazetesi olan Takvim-i Vekayi'de tebliğ edilmişti.

HIRVAT Hırvatistan halkından veya bu halkın neslinden olan kişi.

HIRVATÎ Tar: Sipahilerin başlarına giydikleri külâh tarzındaki başlık.

HIRZ Melce'. Sığınılacak yer. * Tılsım. Cenab-ı Hakk'ın muhafaza etmesine dair yazılı duâ. * Fık: Bir malın âdet üzere muhafazasına mahsus yer. * Muhafaza etmek.

HIRZ-I CAN Bağrına basıp canı gibi korumak. Canı koruyan. Canını teslim ederek sığınmak.

HIRZ-I BİGAYRİHÎ Aslında eşya saklamaya mahsus olmayan, izin almadan girilebilen ve konacak malların yanında muhafızı olan yer. (Yol, mescid, meydan gibi)

HIRZ-I BİNEFSİHÎ İçerisinde mal ve eşya saklamak için yapılmış, hazırlanmış ve içine izinsiz girilemiyen ev, dükkân, çadır, depo vs. gibi mahaller. (Kasa, sandık, dolap, çuval da bu hükümdedir.)

HISA (C.: Ahsâ) Sığır tersi.

HISA' Hayvanın hayalarını çıkarma, eneme, burma. * İnsanı hadım etme.

HISAL (Haslet. C.) Hasletler, huylar, tabiatlar. Ahlâk.

HISAL-İ HAMÎDE Medhe ve övülmeğe lâyık güzel huylar, güzel hasletler.(...Dost ve düşmanın ittifakı ile ahlâk-ı hasenenin, şahsında en yüksek derecede; ve bütün muamelâtının şehadetiyle secâyâ-yı sâmiye, vazifesinde ve tebligatında en âlî bir derecede ve din-i İslâmdaki mehasin-i ahlâkın şehadetiyle, şeriatında en âlî hısal-i hamîde, en mükemmel derecede bulunduğuna ehl-i insaf ve dikkat tereddüd etmez. S.)

HISAM Düşmanlık, çekişmek, kavga, mücâdele.

HISAN Aygır, at.

HISAN (Hasna. C.) Güzel kadınlar veya kızlar.

HISAN Mümtaz kimseler, seçkin kişiler.

HISANE Berklik, sağlamlık, sertlik, muhkemlik.

HISAS Hisseler. Paylar. Nasipler. * Kıssadan alınan dersler.

HISASE (HISSE) Kabahat. * Alçaklık, denâet.

HISB Ucuzluk, bolluk.

HISB Yay avazı. Ok atma sırasında yaydan çıkan ses.

HISIM Soyca ve evlenme neticesinde aralarında bağ bulunanların beheri. Akraba.

HISN Kale. Hisar. Sığınmağa, korunmağa mahsus sağlam yer.

HISN-I HASÎN Çok kuvvetli, en sağlam korunma.

HISREM Koruk. * Bahil kimse.

HISREME Üst dudağın derisinin sarkık olması.

HISS Noksan, eksik.

HISS (C.: Hısas) Nasip, hisse.

HISSA (Bak: Hisse)

HISSAN Mümtaz ve belirli kimseler. Tanınmış iyi kimseler. Ekâbirler.

HISSET (Bak: Hisset)

HISSÎS Hâslık.

HISSÎSA Bir kimseye, bir şeye mahsus olan hâl.

HISVE (HISYE) (C.: Haseyât) İki avuç dolusu. * Azeryun otu.

HIŞ'A Doğum anında ölen annenin karnı yarılarak çıkarılan çocuk.

HIŞAŞ Başı küçük adam. * Küçük başlı yılan. * Devenin burnuna geçirdikleri burunduruk. * Kuşlardan, dimağı olmayan. * Çuval. * Cânip, taraf. * Sinir.

HIŞF Geyik yavrusu.

HIŞIR Kavun ve karpuzun kabuk kısmı. * Olgunlaşmamış kavun. * Kötü bir tabaklama neticesinde, bazı kısımları sert kalan deri. * Mc: Kaba, görgüsüz ve salak kimse.

HIŞM f. Öfke, hiddet, gazap, kızgınlık.

HIŞM-ÂLUD (Hışm-gîn, Hışmîn, Hışm-nâk) Kızgın, öfkeli.

HIŞM-GÎN f. Dargın, öfkeli, kızgın, darılmış, gücenmiş.

HIŞM-NÂK f. Kızgın, öfkeli, hiddetli, hışımlı.

HIŞT Küçük mızrak şeklinde, ortasında ipten örtülü bir halka olan ve orta parmağa geçirilerek atılan eski bir savaş âleti. * Kerpiç. * Tuğla.

HIŞT-I HAM Ham kerpiç. Tam pişmemiş kerpiç. Güneşte kurutulan kerpiç.

HIŞT-I PUHTE Fırında pişirilmiş tuğla.

HIŞTEK f. Küçük kerpiç.

HIŞT-TABE f. Tuğla ocağı.

HIŞT-ZEN f. Kerpiç veya tuğla yapan kimse.

HIŞV Geyik buzağısı.

HIT' Suç, günah. Günah işlemek.

HITAB Sözü âşikâre ve yüzüne söylemek. * Seninle gayrin arasında olan kelâm.

HITABET Hatiplik etmek.

HITABİYYE Rafizî taifesinden bir bölük cemaat.

HITAM (C.: Hutum) Dizgin, yular.

HITAN(E) Sünnet etmek.

HITAR (Hatar. C.) Tehlikeler, hatalar.

HITAR Misli, benzer, denk, eş. * Bir çevreyi ihâta edip çevresini dolaşan nesne.

HITAT (Hıtta. C.) Ülkeler, memleketler, diyarlar.

HITBAN Ebucehil karpuzu.

HITBE Huk: Bir kadının nikâhına talib olmaktır. Evlenmeyi taleb eden erkeğe: "hâtıb", evlenmesi taleb edilen kadına da "mahtube" denir.

HITR Az miktar vermek.

HITR (C.: Ahtâr) Boya otu. * Çok miktar deve. * Suyu çok olan süt.

HITRE Azıcık vergi.

HITTA Günahlardan istiğfar etmek. * Başkasının üzerinden suçluluğu kaldırmak. * (C.: Hıtat) Diyar, ülke, memleket.

HITTA-İ CESİME Büyük ülke.

HIVA' (C.: Ahviye) Suya yakın toplanmış evler. * Kaplayıp, toplayıcı olan.

HIVAN (C.: Huvn) Sofra.

HIVAR Cevap vermek.

HIVEL Zeval. * Bir yerden başka yere intikal, tahavvül etmek.

HIVKAL Zayıf olmak, zayıflamak.

HIYABAN f. Cadde. İki tarafı ağaç dikili yol. Bahçe yolu. İki tarafı ağaçlı muntazam yol. * Ortasından su akan ağaçlık yer. * Tahrân'da büyük bir caddenin adı.

HIYABE Ümitsiz ve mahrum olmak.

HIYAKE Dokumak.

HIYAL Hayvanın kısır olması.

HIYAM (Hayme. C.) Çadırlar.

HIYANAT (Hıyanet. C.) Hıyanetler, hâinlikler, kahpelikler.

HIYANET Hâinlik. Vefasızlık. İtimadı kötüye kullanmak. Sözünde durmayıp oyun etmek.

HIYANET-İ VATAN Vatan hainliği. Vatana hıyanet etme.

HIYANETEN Kötülükte bulunarak, hıyanet ederek.

HIYANETKÂR Hıyanet eden. Hâin.

HIYAR Hayırlılar. * (C.: Hıyârât) Huk: Bir işi yapıp yapmamada serbestlik. Genel olarak bir anlaşmadan vaz geçme. Hususi bir sözleşmenin fesh veya tasdiki. Muhayyerlik. Kendisinde böyle muhayyerlik bulunan kimse, yaptığı bir akdi diğer tarafın rızasına hâcet kalmaksızın bozabilir.

HIYAR-I AYB Bir şeyde mevcud olan bir kusurun akitten sonra meydana çıkmasından dolayı âkitlerden biri için sabit olan muhayyerliktir.

HIYAR-I RÜ'YET Bir şey hakkında görülmeden yapılan bir akitten dolayı, âkitlerden biri için görüldüğü zaman sabit olan muhayyerliktir.

HIYAR-I ŞART Âkitlerden birinin veya herbirinin akdi, muayyen bir müddet içinde fesh veya icazetle infaz edebilmek hususunda muhayyer olmasıdır.

HIYAR-I TAĞRİR Âkitlerden birinin diğer taraftan aldatılarak bir malı gabn-ı fâhiş ile satmasından veya satın almasından dolayı satış muamelesini fesh hususunda muhayyer olmasıdır.

HIYAR-I VASF Bir akitte vücudu şart kılınan veya örfen meşhud bulunan mergub bir vasfın mevcud olmaması sebebiyle âkitlerden biri için sabit olan muhayyerliktir. (Sağılır diye satılan bir ineğin, sütten kesilmiş olması gibi.)

HIYARAT (Hıyâr. C.) İslâm hukukunda alışveriş meselelerine ait muhayyerlik hususları.

HIYARE Otsuz, otu olmayan yer.

HIYASA Kulak halkası. * Dar etmek, darlaştırmak. * Dikmek.

HIYAT (Hâit. C.) Perdeler. Mânialar.

HIYAT İplik. İbrişim. * İğne.

HIYATA Hıfzetmek, korumak, muhafaza etmek.

HIYATA (HIYATET) Terzilik, dikiş dikme işi. * Tıb: Ameliyat esnasında kesilip yarılan yerin tekrar kaynaması için dikilmesi. * Ameliyatta dikiş için kullanılan bağırsak ve benzeri şeylerden yapılan iplik.

HIYATET-HANE f. Dikimevi, dikişevi, terzihane.

HIYAZ (El-hıyaz) Havuzlar. * Kadınlarda aybaşları, hayız kanları.

HIYAZ(A) Suya dalmak.

HIYAZET İlâve etmek, toplamak.

HIYERE Beğenme, seçme. Benzerlerinden ayırma. * Seçkin, seçilmiş, beğenilmiş, ayrılmış.

HIYERE-İ NÂS Seçkin kimseler, mümtaz kişiler.

HIYERE Küfe yakınında bir şehrin adı.

HIYFET Korku. Gizlilik ve havf.

HIYRE f. Fersiz ve donuk göz.

HIYRE-BAHŞ f. Göz kamaştıran, aklı durduran.

HIYRE-ÇEŞM f. Kamaşık ve donuk gözlü. * Cesur, atılgan. * İnatçı, muannid. * Utanmaz, hayâsız, arsız.

HIYRE-DEST f. Aldığı işi bozar olan (kimse.). Eli sakar kişi.

HIYRE-GÎ f. Kamaşıklık, donukluk (göz hakkında). Şaşkınlık.

HIYRE-KÜŞ f. Sevilen, mahbub, sevgili. * Haksız yere adam öldüren.

HIYRE-RE'Y f. Reyi zararlı olan, kötü reyli.

HIYRE-SER f. Sersem, alık.

HIYRE-SERANE f. Alıkçasına, sersemcesine.

HIYRE-SERÎ f. Alıklık, sersemlik.

HIZ Sür'at, çabukluk.* Gayret, şevk. * Fiz: Alınan yolun zamana oranı.

HIZAB Birşeyi boyamak için hazırlanmış terkib.

HIZAC Büyük tuluk.

HIZAD Dikensiz ağaç.

HIZAK (Hızka. C.) Yığınlar, kalabalıklar.

HIZANE Bir şeyi bir şeye ilâve etmek. * Fık: Hak ve salâhiyeti haiz olan kimsenin belirli müddet zarfında çocuğunu besleyip büyütmek ve terbiye etmek üzere yanında bulundurması. * Bir şeyi kucağına almak.

HIZAR Bahçe çevresine yapılan duvar veya çit.

HIZB (C. Ehzâb) Erkek yılan. * Ok atarken yaydan çıkan ses.

HIZC (C.: Ehzâc) Devenin içtiği havuzun dibinde kalan su. * Ateş yakmak.

HIZECR (C.: Hazâcir) Karnı büyük kişi.

HIZF (Bak: Hazf)

HIZIR (A.S.) İkinci tabaka-i hayat mertebesine mazhar olan ve Kur'an-ı Kerim tefsirlerinde ismi zikredilen bir zât-ı kerim. (Bak: Meratib-i hayat)

HIZK (HİZAK) Zeyreklik, akıllılık. * Ustalık, mahâret.

HIZK Kuşun terslemesi.

HIZKA Yığın, kalabalık.

HIZLAN Müflis olmak. İflas etmek.

HIZLAN Rezil olma. Rüsvaylık. * Aşağı düşmek. * Muâvenetini, yardımını terk etmek.

HIZVE Kadının, kocası yanında hürmetli, izzetli ve mertebeli olması.

HIZY Hor ve zelil olmak. * Rüsvay olmak.

HIZZET Mertebe, menzile, derece.

HİBA Bahşiş. * Kadına kocasından kalan hisse. * Vergi.

HİBA (C.: Ahbiye) Abadan veya keçeden yapılmış göçebe çadırı, oba.

HİBAB Dostluk, sevmek. (Bak: Hubb) * (Habb. C.) Tohumlar, taneler. * Haplar.

HİBAB Neşat, sevinç, sürur.

HİBAK Yarpuz otu. * Yelmek.

HİBAL (Habl. C.) Urganlar. İpler, halatlar.

HİBALE (C.: Habâil) Maddi ve manevi şeylerde tuzak, ağ. * Kement, bağ.

HİBALE-İ İZDİVAC Evlilik bağı.

HİBALE-İ TELBİSAT Gizli, kamufleli tuzak.

HİBAS Su bendi.

HİBAT (Hibe. C.) Bağışlar, hibeler.

HİBB Kurnaz, aldatıcı, hileci kimse.

HİBB Seven. Dost. Muhabbet eden, arkadaş.

HİBBAN (Hibb. C.) Mahbublar, sevgililer.

HİBBE (C.: Hibeb) Yırtık ve eski kumaş parçası. Paçavra.

HİBE Bağışlamak. Parasız ve karşılıksız vermek. Bağışlanan şey. * Hal ve şân.

HİBE (C.: Hıbeb-Hıbâb) Yaban otlarının tohumu.

HİBEB Habbler. Taneler, tohumlar. (Hubub da denir)

HİBEB (Hibbe. C.) Paçavralar. Kesilmiş bez veya kumaş parçaları.

HİBEK (C.: Hubük) Rüzgârın lâtif estiği zaman denizde veya kumda meydana getirdiği yol yol kırıntılar ve dalgacıklar. Saçların kıvırcıklığından hâsıl olan dalgalanmalar. Kelimenin aslı olan "habk" sıkı bağlayıp muhkem kılmak; ve kumaşı sıkı, sağlam ve üzerinde san'at eseri zahir olacak vecihle güzel bir zemin üzere dokumak mânasına gelir. (E.T.)

HİBE-NAME f. Bir kimseye birşey hibe edip bağışlamak üzere yazılan kâğıt.

HİBL Yaşlı, ihtiyar. * Uzun boylu kimse. * Büyük deve.

HİBLA' Yeyici, yiyen. * İt, köpek, kelb.

HİBR (C.: Ahbâr - Hubur) Yahudi âlimi. * Salih âlim. * Sürur. * Ni'met. * Mürekkeb. * Eser, nişâne.

HİBRE (Hibret) Bir şeyin iç yüzünü hakkı ile bilmek.

HİBRİR (C.: Habârîr) Dağ çiçeği.

HİBRİYYE Kepek.

HİBRİZİYY Acem askerlerinden şanlı bir süvârinin adı.

HİBS Suyun aktığı yöne konan ve içinde su biriken ağaç veya taş.

HİBT (Bak: Hebt)

HÎC Deveyi azarlama ve zecir sesi.

HİCA Bulmaca, bilmece.

HİCA' Hicvetme, yerme. Birisi hakkında alay eder tarzda yazılar yazma.

HÎCA (Bak: Heycâ)

HİCA Akıllı. * Münasib, lâyık.

HİCAB Perde. Örtü. Hâil. * Utanma. Kendini kusurlu bilip insanlar arasından çekilmek. * Men'etmek. * Allah ile kul arasındaki perde. * Setretmek. Gizlemek.

HİCAB-I ÇİHRE Yüz örtüsü.

HİCAB-I EBR Bulut perdesi.

HİCAB-I HÂCİZ (Hicab-ı sadr) Tıb: Göğüs ile karın uzuvlarını birbirinden ayıran perde, zar. Diyafram.

HİCAB-I KALB Kalbin boşlukları arasındaki zarların her biri.

HİCAB-I MEŞİMÎ Rahim zarı. Ana rahminde cenini saran zar.

HİCAB-I MÜSTABTIN Tıb: Plevra.

HİCABAT (Hicab. C.) Perdeler. * Tılsımlar.

HİCAB-AVER f. Hicab verici, utandırıcı.

HİCABET Kapıcılık. Perdecilik. * Teşrifatçılık, mabeyncilerin mesleği. Saray memurluğu. * Ortaçağ islâm devletlerinde vezirlik. * Kâbe perdeciliği.

HİCABÎ Zar ve perde ile alâkalı ve ona müteallik. Perde ve örtüye âit. * Mahcub. Utangaç.

HİCAC Hüccet, delil, senet göstererek muaraza ve mübahase eylemek. * Tıb: Göz çukuru ve kaş kemiği.

HİCAL (Hacle. C.) Gerdekler, gelin odaları. * Çadır kapısına asılan kalın perde.

HİCAL (Hecl. C.) Uçurumlar, derinlikler, yarlar, çukurlar.

HİCAM Hayvanlara takılan ağızlık.

HİCAME Deve ağzına ısırmasın diye takılan ağızlık.

HİCAN İyi, kerim kimse. * Güzel ve beyaz deve.

HİCAR (Hacer. C.) Taşlar.

HİCAR Aygır atın ön ayağını arka ayağının birisine sağlamak. * Devenin ayağını bileğinden semer ağacına bağladıkları ip.

HİCARE (C.: Hıcer) Su üstünde olan kabarcık. * Taş.

HİCAZ Arabistan'da Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere'nin bulunduğu mıntıka.

HİCAZ DEMİRYOLU Şam'dan Hayfa'ya kadar uzanan demiryolu. Yapımına 1900'de başlanan bu demiryolunun uzunluğu 1465 km, genişliği ise 1050 m. idi. Başlıca özelliği tamamıyla İslâm dünyasının yardımı ile yapılmış olmasıdır. II.Abdülhamid zamanında yapılan bu demiryolu 1908 yılında tamamlanmıştır.

HİCAZ DEMİRYOLU MADALYASI Şam-Hicaz demiryolunun yapımı için para yardımı bulunanlarla, demiryoluna ait işlerde hizmetleri görülenlere verilmek üzere II.Abdülhamid tarafından çıkartılan üç ayrı madalya. 16.9.1902 tarihli nizamname ile çıkarılan bu madalyanın bir tarafında "Hamidiye Hicaz demiryoluna hizmet eden hamiyyetmendâna mahsus madalyadır." ibaresi; diğer yüzünde defne dalında bir çelenk içinde Abdülhamid II'in "El-gazi" tuğrası, altta ise lokomotif şekli vardı. Bu madalyalar: Altun, gümüş ve nikel olmak üzere üç çeşitti.

HİCAZÎ (Hicaziyye) Hicaza mensub. Hicazla alâkalı. * Hicazlı Arap.

HİCCE Bir defa hacca gitmek.

HİCCET-ÜL VEDÂ' Hz. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın dâr-ı âhirete teşrifinden bir sene evvelki son vedâlaşma haccı.

HİCCÎRA Âdet, usul, kaide.

HİCCİRA' Şân. * Zât. * Âdet.

HİCCİRE Âdet. * Halk.

HİCER Her nesnenin kenarı.

HİCHİC Tatlı su. * Erkek koyun.

HİCİR Başkalarından üstün ve faziletli olan. Bir kimsenin sireti ve mesleği. Huy, âdet, tabiat.

HİCİV (Bak: Hicv)

HİCR (Hicir) Men'etmek, bırakmak. * Şer'an haram olan şey. * Semud Kavmi'nin bulundukları vadinin ismi. (Bak: Hacr)

HİCR SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 15. suresidir.

HİCR Ayrılık. * Başkalarından ayrı fâzıl ve üstün kimse. * Sayıklama.

HİCRAN Uzaklaşma. Ayrılık. Ayrılıktan gelen keder, sızı, acı. Dostluğu ve ülfeti kesmek.

HİCRAN-I LÂ YEZALÎ Sonsuz ayrılık. Ayrılıktan gelen sonu gelmez üzüntü.

HİCRAN-MEAL Hicran bildiren, hicran anlatan.

HİCRAN-ZEDE Ayrılmış, üzüntülü, hicrâna uğramış.

HİCRET Bir yerden bir yere göç etmek. Kendi memleketini bırakıp başka memlekete taşınmak. * Hz. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Mekke'den Medine'ye hicret etmesi. İslâmiyetin ilk zuhurunda, şeref ve izzetleri zedelenen Mekke'deki putperest müşrikler daima Hz. Peygamber'e su-i kastlar tertipliyorlardı. Bu yüzden Peygamber Efendimiz (A.S.M.) Mekke'yi bırakıp Medinelilerin dâvetini kabul ederek Hz. Ebu Bekir (R.A.) ile birlikte 622 senesinde hicrete mecbur oldu. Bu seneye Hicret senesi denildi. İslâm takvimlerinde "tarih", bu seneden başlar ve buna hicret yılı veya hicrî yıl denir. (Bak: Takvim-i Arabî)

HİCRET-İ NEBEVİYE Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) Mekke'den 622 yılında Medine'ye hicret etmesi.

HİCRÎ Hicrete ait ve müteallik.

HİCRÎ TARİH Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) Mekkeden Medine'ye hicret ettiği günü başlangıç olarak alan tarih. Milâdi ve Rumi tarihler gibi oniki ay esasına dayanan hicri sene, Muharrem adı verilen ayla başlar, zilhicce ile sona erer. Oniki ayın adları şunlardır: Muharrem, safer, rebiül-evvel, rebiül-âhir, cemaziyel-evvel, cemaziyel-âhir, receb, şaban, ramazan, şevval, zilkade, zilhicce.Kamerî aylar yirmidokuzla otuz günleri arasında değiştiği için hicri tarih ile milâdi tarih arasında on günden biraz fazla fark vardır. Hicri yahut kameri yılı milâdi yıla çevirmek için şöyle bir formül kullanılır. Eldeki hicri yıl sayısının % 3'ü çıkarılır. Bulunan sayıya 622 sayısı ilâve edilir. Böylece meselâ hicri 1000 yılının yüzde üçü 30 eder. Geriye 970 kalır. Bu sayıya 622 daha ilâve edilince karşılığı olarak milâdi 1592 yılı bulunmaktadır.

HİCRİ' Uzun boylu ahmak erkek. * Tazı, köpek, kelp.

HİCRİS Tilki eniği.

HİCV (Hiciv) Birini şiir ile zemmetmek, onu gülünç hale koymak. Bu şekilde yazılan şiir veya manzume. * Alay etmek. (Bak: Hecv)

HİCVÎ Hicivle alâkalı. Hiciv denilen tarz-ı zemme ait ve müteallik olan şeyler.

HİCVİYYÂT (Hicviyye. C.) Edb: Hicivle ilgili manzume ve şiirler.

HİCVİYYE (C.: Hicviyyât) Hiciv tarzında yazılmış manzume.

HİÇ f.Değersiz, kıymetsiz. Yok olan, yok denecek kadar az olan.

HİÇAHİÇ f. Hiç. Yok. Bomboş.

HİÇÎ f. Hiçlik. Yokluk.

HİÇKÂRE f. İşi rast gitmeyen.

HİÇKES f. Hiç kimse.

HİD' Koyunlar ürküp dağıldıklarında, onları durdurmak için söylenen bir kelimedir.

HİDA' Hile. Düzen kurmak. Aldatmak için yapılan oyun.

HİDAB (Hadeb. c.) Kamburluklar, tümsekler, yumruluklar.


Yüklə 11,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   64   65   66   67   68   69   70   71   ...   181




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin