İkinci Bölüm Kunutun Kalbi Adapları Hakkındadır
Bil ki kunut, müekket müstahaplardan biridir ki onu terk etmek uygun değildir. Hatta ihtiyat onu yerine getirmektir. Zira bazı ashap, onun farz olduğuna inanmışlardır. Bazı rivayetlerin zahiri de farz olduğunu söylemektedir. Gerçi daha güçlü olan bir görüşe göre, fıkhi sanatta kunut farz değildir. Nitekim büyük alimler arasında meşhur olan da budur. İmamiye arasında yaygın olan şekliyle yerine getirilmelidir. Yani elleri yüzün hizasına kaldırmak, avuçlarını göğe açmak, nakledilen ve her hangi bir duayı okumak, kunutta her dilde dua etmek caizdir. İster Arapça olsun ister diğer bir dille, ama Arapça daha ihtiyatlı ve daha üstündür.
Fakihlerin buyurduğuna göre ondaki en üstün dua Ferec duasıdır.1 Önemli fıkhi delili ise, yazara göre faziletine delalet etmemektedir, ama duanın anlamı onun da fazilete sahip olduğunu göstermektedir. Zira hem tehlil, hem tesbih, ve hem de tevhidin ruhu olan tahmide (hamdetmeye) şamildir. Nitekim daha öncede bu beyan edildi. Hakeza Allah; el-Halim, el-Kerim, el-Aliy, el-Azim, er-Rab gibi bir takım ilahi isimleri de kapsamaktadır. Hakeza ruku ve sucudun zikirlerini de kapsamaktadır. Zat sıfat ve ef’al isimlerini de barındırmaktadır. Hakeza yüce ve celil olan Hak Teala’nın tecellilerinin mertebelerini de kapsamaktadır. Hakeza peygamberlere selamı da ihata etmektedir. Gerçi ihtiyat olan bunu terketmektir. Daha güçlü olan görüşe göre de caizdir. Peygamber’e (s.a.a) ve onun Ehl-i Beyt’ine salavat göndermeyi de kapsamaktadır. Adeta bu mübarek dua, bu özet haliyle namazın bütün zikir görevlerini kapsamaktadır.
Fakihlerin (r.a) dediği gibi bu duanın faziletini isbat etmek mümkündür. Veya sünnet delillerinde göz yumulabilir.2 Ama yazara göre bu delil üzerinde düşünmek gerekir veya bize ulaşmayan muteber bir delilin keşfi yoluyla, son dönem alimlerinin görüşündeki icmanın temelleri konumundadır.
Fazileti çok olan ve kulun Hak ile münacat adabına şamil bulunan ve hakeza münacat ve Hakk’a bağlanmak hali olan kunut hali ile, ilahi kamil bir takım ihsanları kapsayan ve de bazı büyük alimlerin (r.a) hakkında özen gösterdiği dualardan biri de “Ya Men Ezher’el Cemil” duasıdır. Bu dua arşın hazinelerindendir. Hak Teala'nın Resulullah’a hediyesidir. Cümlelerinin her birinin bir çok faziletleri ve sevapları vardır. Nitekim Tevhid adlı kitapta da Şeyh Saduk bunu aktarmıştır.1
Ubudiyet edebi hakkında en önemli şey, münacat ve Hakk’a bağlılık olan kunut halinde ve tümüyle ibadet izharı ve övmekten ibaret olan namazda, yüce ve celil olan Hak Teala’nın Mukaddes Zat’ının münacat ve dua kapılarını kulun yüzüne açmış olması ve onu şerafetlendirmesidir. Kul da mukaddes rububiyet makamının edebini göz önünde bulundurmalı, dualarına dikkat etmelidir. Zira bu dualar Hak Teala’nın tenzih ve tesbihini kapamaktadır. Hakk’ın yâdını ve zikrini içinde bulundurmaktadır. Kulun bu değerli halde Hakk’tan istediği şey, ilahi marifetler türündendir. Münacat, ünsiyet, halvet, Hakk’a bağlılık kapısını fethetmeyi talep etmektir. Kul, dünyayı talep etmekten el çekmeli ve hayvani düşük işleri ve nefsani şehvetleri terk etmelidir. Kendisini temiz kimselerin önünde utanacak bir hale düşürmemeli ve iyilerin huzurunda kendini değersiz kılmamalıdır.
Ey Aziz! Kunut, Hakk’tan gayrisinden elini yıkamak, bütünüyle rububiyet izzetine yönelmek ve boş ellerini mutlak ganiye doğru uzatmaktır. Bu Allah’a bağlılık haletinde, karnından ve tenasül organından bahsetmek ve dünyayı yad etmek ise noksanlığın kemalinden ve hüsrandandır.
Ey can! Şimdi sen vatanından uzak düşmüş ve hürlere komşuluktan alıkonmuşsun. Bu sıkıntılı karanlık yere düçar olmuşsun, tıpkı ipek böceği gibi kendi ağını örme.
Ey aziz! Rahman olan Allah senin fıtratını kendi marifet nuruyla ve aşk ateşiyle yoğurmuştur. Seni peygamberlerin nuru ve evliyaların benzeri aşıkların nuruyla teyit etmiştir, bu ateşi aşağılık dünya külüyle söndürme. O nuru, karanlığa ve gurbet diyarı olan dünyaya teveccüh karanlığına çevirme. Bil ki eğer asıl vatanına teveccüh edecek ve halktan koparak Hakk’a bağlanmayı sadece Hakk’tan dileyecek olursan, hicran ve mahrumiyet haletini acılı bir kalple Allah’ın huzuruna arzedersen, çaresizlik, fakirlik ve dertlerini izhar edersen, mutlaka gaybî yardım gelir batınî elinden tutar, noksanlıklarını telafi eder. Zira haletlerinden biri ihsan ve ahlakından biri de bağışta bulunmaktır.
Muttakilerin İmamı Müminlerin Emiri ile hepsi de marifet ve hak inançların imamı olan masum evlatlarından nakledilen Şabaniye duasının sözlerini kunutta okuyacak olursan, özellikle de “Allahım! Bana, sana doğru insanlardan tam kopmayı nasip eyle!”1 cümlesini yazarın kalbi gibi ölü bir kalple değil, ıstırap ve yalvarıp yakararak Allah’ın dergahına sunacak olursa bu hal ile çok münasiptir.
Özetle kunut makamı, yazara göre tıpkı sucud makamı gibidir ve o da ubudiyetin zilletine teveccüh etmek ve rububiyetin izzet makamını hatırlamaktır. Ayrıca rububiyet izzetine yönelmek ve ubudiyetin zillet ve acizliğini hatırlamaktır. Bu da orta dereceli kimselerin makamının hasebiyledir. Ama kamil kimselerin makamının hasebine gelince, sucud makamı, kulun fenasıdır ve gayrisini terketmektir. Kunut Hakk’a bağlılık ve gayrisine güvenmeyi terk etme makamıdır ki, tevekkül makamının ruhu sayılmaktadır. Özetle kıyam ef’alî tevhit makamıdır. Bu tevhit, ikinci rükuda temkin olursa, kunutta bunun sonucunu izhar eder ki, fakirlik keşkülünü Hakk’a götürür. Yaratıklardan kopar ve kaçar.
Üçüncü Bölüm Namazın Ta’kibatı Hakkındadır
Namazda tekid edilen ve terkinin mekruh olduğu ve özellikle de sabah ve ikindi namazlarında daha fazla tekid edilen müstahaplardan biri de, namazın ta’kibatıdır.1 Nakledilen takibatlar oldukça çoktur, onlardan biri de namazın sonunda yer alan üç tekbir cümlesidir.
Büyük şeyhler tıpkı iftitahiye tekbirleri gibi, her tekbirde elini kulağına kadar kaldırmaya ve avuçlarını kıbleye doğru açmaya dikkat gösterirler. Bunun isbatı müşküldür, gerçi bazı rivayetlerden elleri üç defa kaldırmayı istifade etmek mümkündür, belki de elini üç defa kaldırmak ve üç defa tekbir getirmek, sonra da “la ilahe illallahu vehdehu vehde”2 okumak yeterlidir. Eğer büyük şeyhlerin dikkat gösterdikleri şekilde elleri kaldırmak müstahap ise, bu zikredilen sırları temkin etmektir, belki de kendi namazını ve ibadetlerini reddetmektir ki, sakın kalpte bencillik ortaya çıkmasın.
Üç tekbir belki de namazın tüm ruhunun kıvamı olan üç tevhitten tekbire işarettir. O halde bu tekbirlerin kalbi adabı, her elini kaldırdığında, üç tevhitten birini tardetmektir. Yüce ve Celil olan Hakk’ı tavsiflerden ve tevhidlerden tenzih ve tekbir etmektir. Yüce ve celil olan Hakk’ın mukaddes dergahına kusurunu, zilletini ve acizliğini arzetmektir. Biz Sırr’us Salat kitabında bu tekbirlerin ve elini kaldırmanın ruh haletini güzel bir şekilde, bu risalede yer aldığı gibi zikrettik ve o da bu miskine Allah-u Teala’nın lütuflarından biridir. Hamd Allah’a mahsustur.
Takibat-i Şerife’den biri de Sıddıka-i Tahire’nin (a.s) tesbihatıdır. Resulullah (s.a.a) kendisine bizzat öğretmiştir ve o takibatların en üstünüdür. Bir hadiste yer aldığı gibi “Eğer ondan daha üstün bir şeyi olsaydı, Resulullah (s.a.a) Fatıma’ya (a.s) onu ihsan ederdi.”3
İmam Sadık’tan (a.s) nakledildiğine göre de “Bu tesbihatı her gün ve her namazın ardından okumak, benim nezdimde her gün bin rekaat namaz kılmaktan daha sevimlidir.”1 Ashab nezdinde maruf olan tertibe göre; otuz dört defa tekbir, otuz üç defa hamd ve otuz üç defa da tesbih etmektir. Bu esas üzere, bunun belirlenmiş değil de, en üstün olması ihtimaldir. Hatta insan hamd ve tesbihin takdim ve tehiri hususunda da özgürdür. Belki de tekbiri ertelemek ve tesbihi öne almak hususunda da özgürdür. Ama üstün ve ihtiyata yakın olanı meşhur olan tertiptir.
Bunun kalbi adapları da tesbihat-i erbaa’da zikredilmiştir. Ayrıca bu değerli zikirler, namazdan sonrası için nakledilmiştir. Tesbihi ise, tekbir ve ubudiyete hakkıyla kıyam etmekten tenzihtir. Allah’ın mukaddes huzuruna ibadet liyakatinden, tekbir ve tenzihtir ve hakeza ibadetin gayeti olan marifeti tekbir ve tenzihtir. Dolayısıyla salih kul, namazın ardından bir miktar noksanlıklarını, ibadetlerini ve muhabbet mezhebinde günah sayılan huzur halindeki gafletini tefekkür etmelidir. Azameti yüce olan Hakk’ın mukaddes huzurundaki nasipsizliklerini göz önüne getirmeli, bizzat başka bir kapıyı fethetmek olan takibat’ta Hak Tebarek ve Teala’nın rahmetinden mümkün mertebe istifade etmeli, bu değerli zikirleri kalbine ulaştırmalı, kalbini onlarla ihya etmelidir. Olur ki böylece akıbeti iyilik ve saadetle son bulur. Hz. Fatıma’nın (a.s) tesbihatındaki tehmidde, ubudiyete kıyam övgüsünü ilahi hüviyet için ispat etmelidir. Ayrıca bunu o Mukaddes Zat’ın başarısı, teyidi ve gücü olarak kabul etmelidir. Bu işlerin hakikatini kalbine ulaştırırsa ve o latifelerin gizliliklerini kalbe tattırırsa, böylece kalp, Hakk’ın zikriyle ihya olur ve kalp Hak ile ebedi hayata kavuşur. Sabahleyin, kesretle meşguliyetin başlangıcı ve dünyaya giriş olduğundan ve de yaratıklarla meşgul olma ve Hakk’tan gaflet tehlikesiyle karşı karşıya olduğundan, sâlik insan hassas zamanlarda bu karanlık yere girmek için Hak Teala’ya tevessül etmeli ve Allah’a sarılmalıdır. Eğer kendini o mukaddes dergahta değerli görmüyorsa, o zaman da son Peygamber’e ve Masum İmamlar’a sarılmalı, o değerli zatları şefaatçi karar kılmalıdır. Her günün bir sahibi olduğu için de, Cumartesi günü Resulullah’ın mübarek vücuduna, Pazar günü Hz. Ali’ye (a.s), Pazartesi günü Hasan ve Hüseyin’e (a.s), Salı günü İmam Seccad, imam Bakır ve İmam Sadık’a (a.s), Çarşamba günü, İmam Kazım, İmam Rıza, İmam Taki ve İmam Naki’ye (a.s), Perşembe günü de Hz. Hasan-i Askeri’ye (a.s) ve Cuma günü de -Allah zuhurunu yakın kılsın-, Veliyy-i Emr’e aittir. 1
Dolayısıyla sabah namazından sonra, bu zulmanî helak edici denize ve şeytani korkunç tuzağa girmek için, o günün sahibine tevessül etmek ve ünsiyetin mahremleri ve kutsal dergahın yakınları olan İmamlar’ın şefaatiyle Hak Teala’dan şeytanın ve nefsi emmare’nin kötülüğünü gidermesini taleb etmek gerekir. Nakıs ibadetlerinin tamamlanması ve kabulü hususunda, o büyükleri vasıta karar kılmalıdır. Elbette yüce Hak Teala, Muhammed’i (s.a.a) ve Ehl-i Beyti’ni hidayet aracıları ve önderlerimiz kılmıştır. Onların bereketi, ümmeti sapıklıktan, cehaletten kurtarmaktadır. Onların şefaati vasıtasıyla kusurlarımızı gidermekte, doğru olmayan itaat ve ibadetlerimizi kabul buyurmaktadır. Şüphesiz ihsan ve nimetlerin sahibi Allah’tır. Dua kitaplarında menkul olan takibatlar mezkurdur ve herkes kendi haliyle münasip olarak birini seçmeli, bu değerli yolculuğu hayır ve saadetle sona ulaştırmalıdır.
Dostları ilə paylaş: |