İrfani Bir Uyarı
Önceden leylet’ül Kadr’in hakikati hakkında zikredildiği gibi, bu gece; vücudun mertebelerinde ve nurlu ufuklarında, hakikat güneşinin örtünmesi itibariyle, şühud ve gayb aleminin özdekleşmesinden dolayı, “leyl” (gece) olarak adlandırılmıştır. O halde leylet’ul kadr, Hak Teala’nın, İsm-i a’zam’ın hakikati olan sıfat ve isimlerinin, vahidiyet-i cem işleri hasebiyle gizlendiği gecedir. Ve o Resulullah döneminde, Resulullah’ın (s.a.a), ondan sonra da tek tek bütün Hidayet İmamları’nın bünyesi ve tecessümüdür. O halde leylet’ul Kadr’in fecri de hakikat güneşinin etkilerinin, özdekler örtüsünün gerisinden zahir olduğu vakittir. Güneşin özdekler ufkunda duruşu, kıyamet gününün fecridir. Bu kamil velilerin özdekler ufkunda, hakikat güneşinin batışı, leylet’ül Kadri’n müddeti olan fecrin doğuşuna kadar sürdüğünden, o şerafet sahibi gece mutlak olarak şeytanın tasarruflarından uzaktır. Güneş örtülü olduğu gibi, lekesiz ve şeytani tasarruflardan uzak bir şekilde doğar. O gün tan yeri ağarıncaya kadar esenliktir. Ama diğer gecelerin ya aslında esenliği yoktur veya o geceler Ümeyyeoğullarının veya benzerlerinin gecesidir. Veya bütün anlamlarıyla o gecelerde esenlik yoktur ve o diğer insanların geceleridir.
Sonuç
Büyük velilerin, marifet ehlinin nurlu kalbinden tutmasıyla zahir olan irfani beyanlar ve imani mükaşefelerden de anlaşıldığı üzere, mübarek Tevhid suresi, Hak Teala’nın yüce zatına mensuptur. Mübarek Kadir suresi ise büyük Ehl-i Beyt’e (a.s) mensuptur. Nitekim bu mirac rivayetlerinde de yer almıştır.
Muhammed b. Yakub kendi isnadıyla Ebu Abdillah’ın (a.s) İsra hadisinde Peygamber’in kıldığı namaz hususunda şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “O zaman aziz ve celil olan Allah ona şöyle vahyetti: “Ey Muhammed! Yüce ve mübarek olan Rabbinin nispetlerini oku. “Allah ahaddir, Allah samettir, Allah doğmamış ve doğurulmamıştır, hiç kimse onun dengi ve benzeri değildir. Bu ilk rekattır.” Daha sonra aziz ve celil olan Allah ona şöyle vahyetti: Elhamdulillahı oku.” Peygamber önce okuduğu gibi, onu da okudu. Sonra Allah ona şöyle vahyetti: “İnna enzelnahu’yu oku” Şüphesiz bu da senin ve ehlinin kıyamet gününe kadar nispetidir.”1
Mübarek Kadir suresinin hakkındaki rivayetler çoktur. Örneğin Kafi’de yer alan bir rivayette İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim açıkça “inna enzelnahu fi leyletil kadr” suresini okursa kılıcını Allah yolunda, kınından çekmiş gibidir. Her kim de gizli okursa, Allah yolunda kanına bulanmış gibidir. Her kim onu on defa okursa günahlarından bin günah silinir.” 1
Hevas’il Kur’an'da da Resulullah’ın şöyle buyurduğu yer almıştır: “Her kim bu sureyi okursa Ramazan ayında oruç tutmuş, leylet’ül kadr’i derk etmiş ve Allah yolunda cihat etmiş kimsenin sevabını elde eder.”2 Başta da sonda da hamd Allah’a mahsustur.
Yazar bu kitapta fazla ünsiyet edinmeyen irfani konuları yazmamayı ve namazın kalbi adabıyla iktifa etmeyi karar almıştı. Ama gördüğünüz gibi kalem isyan ve tuğyan etti ve bu surenin tefsiri hakkında kararını aştı. Dolayısıyla da iman kardeşlerimden ve ruhani dostlarımdan özür diliyorum. Eğer bu sayfalarda zevkinize uymayan bir şey görürseniz, lütfen onu batıl olarak saymayınız. Zira her ilmin bir ehli ve her yolun da bir yolcusu vardır: “Allah ölçüsünü bilen ve haddini aşmayan kimseye rahmet etsin.”3
Bazılarının hal hakikatinden gaflet etmesi mümkündür. Kur’anî marifetlerden ve ilahi sünnetlerin inceliklerinden habersiz oldukları için, bu kitapta yer alan bazı konuları, kendi görüşünce tefsir olarak sayabilirler. Bu salt hata ve büyük bir iftiradır. Zira bu marifetler ve incelikler, Kur’an-ı Kerim’den ve değerli hadislerden istifade edilmiştir. Bunun duyulan kanıtları da vardır. Bu konular arasında, onlardan bazısı zikredilmiş ve çoğu da özet olsun diye zikredilmemiştir.
İkinci olarak, bu konuların tümü veya çoğu aklî veya irfanî burhanlarla uyum içindedir ve böyle bir şey, kendi görüşünce tefsir etmek sayılmaz.
Üçüncü olarak, zikrettiğimiz veya ayet-i şerifelerin beyanında ifade ettiğimiz konuların çoğu, kavramların mistaklarının beyanı türündendir. Mistakın ve hakikatin mertebelerinin beyanı ise, tefsirle ilgili değildir ki, kendi görüşünce tefsir etme sayılsın.
Dördüncü olarak, bütün bu aşamalardan sonra biz dinde ihtiyat için zaruri olmayan konularda, ihtimal üzere ve ihtimallerden biri olarak konuları zikretmiş bulunmaktayız. Dolayısıyla da ihtimal kapısını hiç kimse kapamamıştır ve bu da kendi görüşünce tefsir etmek sayılmaz. Burada diğer bir takım konular vardır ki onları zikretmekten sarf-ı nazar ettik ve özetle beyan etmeye çalıştık.
Beşinci Kısım Rukunun Bazı Sırları ve Adapları Hakkındadır ve Bunda Beş Bölüm Vardır Birinci Bölüm Rükudan Önceki Tekbir Hakkında
Zahiren bu tekbir rukuya aittir ve namaz kılan kimsenin rüku makamına hazırlığı içindir. Adabı da Hakk’ın celal ve azamet makamını ve rububiyet saltanatı ve izzetini göz önünde bulundurması, kendi zaafını, aczini fakirliğini, içinde bulunduğu zilletini gözönünde bulundurmasıdır. O halde marifet miktarınca rububiyet izzeti ve ubudiyet zilleti içinde, Hak Teala’yı niteliklerden tekbir (daha büyük kabul) etmesidir.
Sülûk eden kul, Allah hakkında yaptığı nitelendirmeyi, tesbihi ve takdisi, sadece Allah’ın emrine itaat ve Allah-u Teala’nın izni vasıtasıyla nitelendirme ve ibadet olarak kabul etmelidir. Aksi taktirde asla rububiyet huzurunda hiçbir şey olmayan, sahip olduğu her şeyiyle makamı yüce mabuda ait olan bir kulun, tavsif ve tazime kalkışma cesareti olamaz. Öyle ki Ali b. Hüseyin gibi bir kimse Allah’ın dili olan tatlı velayet diliyle şöyle arzetmektedir: “Bu konuşamayan dilimle mi sana şükredeyim?”1 Zayıf bir sivri sineğin elinden ne gelir ki?2 O halde sülûk eden kul tehlikeli rüku makamına gelmek isteyince, kendisini o makama hazırlamalı, kendi eliyle tavsif, tazim, ibadet ve sülûkunu geride bırakmalı, ellerini kulaklarına kadar kaldırmalı, boş avuçlarını kıbleye doğru tutmalı, eli boş, kalbi korku ve ümit dolu olarak, ubudiyet makamı hakkındaki kusurundan korkarak, kendisini şereflendiren ve halis velilerin ve kamil dostların makamlarından olan böyle bir makama girişine izin veren Hakk’ın mukaddes makamına bağlılığını umut ederek, rüku makamına girmelidir. Belki de elleri bu şekilde kaldırmak; kıyam makamını terk etmek ve o sınırda durmayı terk etmek ve kıyam makamından azığını almadığına işarettir. Tekbirde kıyam makamında söyledikleri niteliklerden, tazim ve tekbir etmeye işarettir. Marifet ehli nezdinde rüku makamı, sıfat tevhidinin makamı olduğu için, rüku tekbiri de bu tevhitten tekbire ve ellerini kaldırmak da yaratıkların bazı sıfatlarını reddetmeye işarettir.
Dostları ilə paylaş: |