Tkip kuruluş Kongresi Belgeleri



Yüklə 1,03 Mb.
səhifə52/78
tarix30.07.2018
ölçüsü1,03 Mb.
#64277
növüYazı
1   ...   48   49   50   51   52   53   54   55   ...   78

Gelgelelim bu, bu mücadelenin başka türlü ele alınamayacağı anlamına gelmiyor. Kapitalizm koşullarında eksik, güdük, bir ülkede şu kadarının, bir başka ülkede bu kadarının gerçekleştirilebilirliği imkanını ortadan kaldırmıyor. Biz komünistler daima demokrasi mücadelesini sosyalizm hedefine tabi ele alırız. Sık sık hatırlatıyorum; Lenin bunu çok güzel formüle ediyor; sosyalist talepleri ön plana koy, bütün öteki demokratik istemleri buna göre düzenle, ona tabi kıl, bütünle çeliştiği zaman parçadan vazgeç, diyor.

Evet, işin daha bir de böyle bir yanı, bu parça-bütün ilişkisi çerçevesinde vurgulanan bir yönü var. Örneğin, öyle durumlar çıkabilir ki, ulusal sorun proleter devrimin gelişim çizgisinin önüne bir engel olarak da çıkabilir. Ya da belirli bir anda ve belirli somut koşullar içinde bu sorunun devrimin ve sosyalizmin genel çıkarlarıyla çelişebildiği durumlar da ortaya çıkabilir. Bir halkın kendi meşru ulusal hakları hiçbir zaman reddedilemez, söylediklerim böyle anlaşılmamalı. Sosyalizmin uluslararasındaki bütün eşitsizliklerin giderilmesi, her açıdan eşit koşullar temelinde gönüllü birliğin sağlanması diye bir hedefi var. Bu bizim için şaşmaz ve değişmez bir hedef, bir ilkesel sorundur.

Fakat öyle somut koşullar, öyle somut durumlar ortaya çıkabilir ki, biz bu hedefimizi koruduğumuz halde, ulusal hareketin belli bir biçimini reddetmek durumunda kalabiliriz. Burada reddedeceğimiz, parça bütün ilişkisi çerçevesinde, ulusal(171)hareketin belli somut bir biçimidir. Bir ulusal hareketin belli bir somut biçimlenişi pekala gerici de olabilir. Örneğin bugün Kosova’da olduğu gibi. Sırp gericiliğinin Kosova Amavutlarının ulusal haklarını çiğnemesi şöven bir baskı ve gericilik örneğidir, her açıdan gayrı meşru bir davranış örneğidir. Arnavut halkı kendi istemlerini uzun bir dönem ilerici demokratik bir mahiyette gündeme getirdi. Ama şimdi bu hareketin BM ve NATO güdümüne girerek aldığı somut biçim gericidir. Emperyalizmin sadece Kosovalılar üzerinde değil, aynı zamanda bölge halkları üzerindeki egemenliğinin de pekişmesine hizmet eden bir mahiyet kazanmıştır. Bu somut durumda hareket gericidir, desteklenemez. Ama genel planda ele alındığında, Kosova halkının ulusal istemleri tümüyle meşrudur.

Asgari program: Ek ara değinmeler

Asgari program tartışmasına bir şeyler daha eklemek istiyorum. Lenin’in program sorununda gösterdiği esnekliğin ve kendine özgü tutumun somut bir örneği var önümüzde.

1919 yılında, Sekizinci Parti Kongresi tartışmalarında, Lenin şunları söylüyor: “Buharin yoldaş şöyle diyor: ‘ulusların kendi kaderini tayin hakkına ne gerek var?' 1917 yazında asgari programdan vazgeçmeyi, sadece azami programı muhafaza etmeyi önerdiğinde ona verdiğim yanıtı tekrarlamak zorundayım. O zaman şu yanıtı vermiştim: ‘Savaştan önce değil, savaştan sonra öğün’. Eğer iktidarı ele geçirir ve sonra bir süre beklersek bunu yapacağız, iktidarı ele geçirdik, biraz bekledik ve şimdi bunu yapmayı kabul ediyorum. Sosyalist inşanın tam ortasında bulunuyoruz, bizi tehdit eden ilk saldırıyı püskürttük -şimdi bu yerinde olacaktır. Aynı şey ulusların kendi kaderini tayin hakkı için de geçerlidir. ‘Ben sadece emekçi sınıfların kendi kaderini tayin hakkını tanımak istiyorum diyor Buharın yoldaş. Demek ki siz sadece, gerçekte Rusya dışında hiçbir yerde ulaşılmamış(172)olan şeyi tanımak istiyorsunuz. Bu gülünç" (Seçme Eserler, Cilt: 8, s.356 -Red.)

Savaştan önce değil, savaştan sonra öğün”! Buharin’e verilen yanıt bu; asgari programınızı gerçekleştirin, programınızın bu bölümü devrim süreci tarafından aşılsın, ondan sonra onu kaldırma yoluna gidebilirsiniz... Bu aynı zamanda asgari programın tarihsel olarak aşılması sorununa, bunun zorunlu koşullarına getirilmiş güzel bir açıklama. Türkiye’de program sorunu üzerine boş ve aptalca bir takım tartışmalar yapıldığı, hatta birileri bunları “Program Yöntemi” gibi iddialı başlıklar altında kitaplaştırdığı için, bu nokta özellikle önem taşıyor. “Marksizmde asgari azami program ayırımı aşıldı” diyor program sorunu üzerine içi boş bir kitabın yazarı. Sanki bu salt düşünsel bir anlayışmış, bir yanılgıymış da, tarihsel derslerin de ışığında, artık nihayet anlaşılmış ve terk edilmişmiş!

Kapitalist bir ülkede zaten bir asgari-azami program ayrımı yok, program orada proletarya devrimi üzerinden tektir ve bu bir sosyalizm programıdır. Stratejik ve tarihsel anlamıyla güncel sorun, burjuvazinin sınıf egemenliğinin devrilmesidir, proletaryanın siyasal iktidarı ele geçirmesidir. Devrimci strateji açısından bu işin asgarisi de azamisi de budur.

Ama ne oluyor? İkinci Enternasyonal oportünizmi iktisadi ve demokratik siyasal reformlar uğruna mücadeleyi kendi içinde ayrı bir stratejik hedefe, bağımsız bir stratejik eksene, kendi içinde ayrı ve bağımsız bir programa dönüştürüyor. Oportünizme sapıyor, kapitalizmi islah etme ve demokratikleştirme çizgisi izliyor. Ve böylelikle sonuçta, fiili bir ayrım, tarih içinde ve toplumsal ilişkiler üzerinden bakıldığında olmayan bir ayrım, anlayış ve uygulamada yaratılıyor. Gerçekte bu ayrım, düşüncede ve izlenen politik çizgide Marksizmden kaba ve köklü bir sapmaya denk düşüyor. Bu sapma elbette bir rastlantı değil, kişisel kötü niyetler ürünü hiç değil. Bunun tarihsel bir zemini ve toplumsal bir mantığı var. Nedir bu? Kurulu düzenin(173)nimetlerinden yararlanan ve bu nedenle kurulu düzenle uzlaşmak ve birleşmek isteyen sosyal katagoriler. Yani işçi aristokrasisi, sendika bürokrasisi, emperyalist aşırı kârlardan ve yağmadan kırıntı alan kesimler... Yineliyorum, ortadaki sapma rastlantı değil, bir toplumsal mantığı var bunun.

Kapitalist bir ülkede proletaryanın devrimci konumu üzerinden bakıldığında, Marksizmin programı zaten tek bir sosyalizm programıdır, bunun asgari ve azami diye bir ayrımı yoktur. Ama tarih içerisinde asgari ve azami program ayrımlarının tarihsel bir zorunluluk ‘olarak yapılabildiği durumlar da var. Burjuva demokratik gelişme süreçlerini yaşamamış geri ve bağımlı uluslar örneğin, bu ülkelerde yapılan ayırım bilimsel bir değer taşıyor. Bugün, yani gelinen şu aşamada, bu ayrımın artık bir anlam ifade etmediğini söyleyebilmek içinse, yeryüzünde artık burjuva demokratik gelişme süreçleri yaşamaya ihtiyacı kalmış ulusların bulunmadığını ileri sürebilmek gerekiyor. Dünya bir bütün olarak her bir parçasında, her bir özel siyasal coğrafyasında burjuva demokratik gelişmenin sorunlarını geride bırakmıştır, her bir ülkede artık proleter devrim gündemdedir diyebiliyorsanız, bu ayırımın tarih içinde nesnel karşılığı olduğunu, ama gelinen yerde artık bunun aşıldığını da gönül rahatlığı ile söyleyebilirsiniz. Peki bunu söyleyebilecek durumda mısınız? Bunun öyle kolay söylenebileceğini sanmıyorum. Bugün Afganistan proletaryasının en acil ve öncelikli görevi, kendi burjuvazisini devirerek iktidarı ele almak ve derhal sosyalizme geçmektir diyebilecek biri var mıdır bilemiyorum. Buna Afrika’dan da çeşitli örnekler vermek mümkün.


Yüklə 1,03 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   48   49   50   51   52   53   54   55   ...   78




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin