Van cumhuriyet lisesi stratejik plan 2010–2014 T. C edremit kaymakamliğI



Yüklə 1,48 Mb.
səhifə7/15
tarix29.07.2018
ölçüsü1,48 Mb.
#62105
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   15

TEMEL PERFORMANS SONUÇLARI




GÖSTERGELER



2014

2015


2015

2016


2016

2017


2017 2018

HEDEF


1

Okulun sınıf ve her bir ders için başarı düzeyleri,

Ekte

Ekte

Ekte

Ekte

2

Çeşitli yarışmalarda alınan sonuçlar, okulda üretilen projeler, yayınlar vb.













a

Sosyal ,kültürel yarışmalarda alınan dereceler
















Birincilik
















İkincilik
















Üçüncülük













b

Bilimsel Yarışmalar
















Birincilik
















İkincilik
















Üçüncülük













c

Sportif Yarışmalar
















Birincilik
















İkincilik
















Üçüncülük













d

Okulda üretilen proje sayısı













e

Okulun çıkardığı yayınlar













3

Yeni süreç tasarımı,













4

Bina, donanım ve malzemelerin kullanımındaki etkililik ve verimlilik,













a

Toplam derslik sayısı













b

Derslik başına düşen öğrenci sayısı













c

Fen bilimleri laboratuvar sayısı













d

Fen bilimleri laboratuvar kullanım yüzdesi













e

Spor salonu sayısı













f

Spor salonu kapasite kullanım yüzdesi













g

İşlik ve atölye sayısı













h

İşlik ve atölye kapasite kullanım yüzdesi













5

Öğrenci/öğretmen oranı,














6

Kütüphane, bilgi işlem ve bilgi teknolojilerinden yararlanma,















a

Kütüphane sayısı













b

Kütüphaneden yararlanan öğrenci yüzdesi













c

Bilgi işlem ve ilgi teknolojileri sınıf sayısı













d

Bilgi işlem ve ilgi teknolojileri kapasite kullanım yüzdesi













7

Üniversiteler, eğitim ile ilgili kuruluşlarla yapılan işbirlikleri,













8

Okulun diğer okullarla ve çevre ile olan ilişkileri, paylaşımı,













a

Okulun diğer okullarla ilişkileri, paylaşımı,
















Ziyaret edilen okul sayısı
















Ziyarete gelen okul sayısı
















Diğer bir okulla yürütülen proje sayısı
















Diğer bir okulla gerçekleştirilen sosyal,kültürel faaliyet sayısı
















Diğer bir okulla gerçekleştirilen paylaşım toplantısı sayısı













b

Okulun çevre ile olan ilişkileri,paylaşımı














9

Çevreye duyarlılık ve doğal ortamın korunması,doğal kaynakların korunmasına ilişkin sonuçlar.













a

Atıkların azaltılması ile ilgili düzenlenen faaliyet sayısı













b

Doğal kaynakların korunmasına yönelik düzenlenen faaliyet sayısı













c

Okulun çevreyle ilgili çalışmalarından dolayı alınan belge ve ödül sayısı












ÇEVRE ANALİZİ

OKULUMUZUN BULUNDUĞU İLİN SOSYO KÜLTÜREL DURUMU VE EKONOMİK FAALİYETLERİ

Büyükşehir hayatından bir zaman için ayrılıp Anadolu'ya giden bir gözlemcinin ilk fark edeceği şey, buralardaki hızlı değişim ve dinamizmdir. Oysa Türkiye'de, genelde büyükşehirler değişimin, dinamizmin hızlı ekonomik kalkınmanın, refahın ve her türlü medeni imkanların bulunduğu merkezler olarak gösterilmiştir. Buna karşılık taşra veya Anadolu ise tutuculuğun, durgunluğun, yoksulluğun ve gayri medeni hayatın simgesi olarak algılanmıştır.








Son yıllarda Anadolu'da gözlemlenenler bu yapının giderek sarsılmakta ve yepyeni bir yapılanma ve dinamizimin gelişmekte olduğunu ortaya koymaktadır. Hangi toplumsal alanı ele alırsak alalım, Anadolu şehirlerinde, kasabalarında farklı bir yaklaşımın öne geçtiği, merkezdekinden değişik bir yapılanmanın sivrildiği, taşra halkının her bakımdan ayağa kalkmaya çalıştığı gözlenmektedir. Van şehri de bu değişim ve gelişmeden etkilenmekte ve bölge ili olma yolunda hızla ilerlemektedir. Fakat, bu değişim, beraberinde bir takım problemler de getirmektedir. Bunlardan bir tanesi, belki de en önemlisi, çevre sorunlarıdır.

Dağlar arasındaki çukur alanlar ve havza tabanındaki ovalar, Doğu Anadolu Bölgesi'nin başlıca yerleşim sahalarıdır. Bu alanlar iklim, toprak, eğim şartları ve diğer coğrafik özellikler bakımından çevresindeki yüksek sahalarla kıyaslandığında beşeri ve iktisadi açıdan yerleşime çok daha elverişlidir. Van Gölü'nün kıyısında kurulmuş olan Van şehri, yerleşime uygun özellikler taşıyan Erek Dağının hafif meyilli yamaçlarından göl kıyısına kadar olan Van Ova'sında yayılmıştır. Eski çağlarda iki tepe üstüne kurulmuş iken, şimdi ise Van Şehir Merkezi Van Ovasına kurulmuştur.

Van ilinin 1720 m. olan yükseltisi, ortalama sıcaklık değerini düşürmektedir. Türkiye'nin kara içindeki en büyük su kütlesi olan Van Gölü, Van ili ve çevresi için gerçek bir sıcaklık düzenleyicisidir. Bu büyük su kütlesi; soğuk rüzgârları yumuşatmakta, çevresindeki karaya oranla geç ısınıp geç soğuması dolayısıyla da yazları, sıcaklığın düşmesine ve kış aylarında ise nispeten yükselmesini sağlamakta, böylece sıcaklık toplamının büyümesini önlemekte ve kontinentaliteyi azaltıcı etki yapmaktadır. Komşu bölgelerle kıyaslandığında, Van Gölü, kışa biraz daha geç girilmesine, ilkbaharın biraz daha erken gelmesine ve yaz gecelerinin daha yumuşak geçmesini sağlayan en önemli unsurdur.

Van ilinin doğal bitki örtüsü, üç bin yıldan beri bölge insanı tarafından ya tarla açmak ya da satıp ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tahrip edilmiştir. Bundan dolayı, yerleşimin harplar sebebiyle gerilediği yerlerde yerleşim birimlerinden uzak ve dağlık bölgeler hariç hemen hemen orman varlığı kalmamıştır. Mevcut orman artıkları da çalılar, baltalık hatta korulu baltalıklardan ibarettir. Bu ormanlar rutubeti çok sonbahar, karı zengin kış mevsimi ve nemli ilkbahardan sonra yaz ve sonbahar öncesi meydana gelen tesadüfi yaz yağışlarıyla hafifleyen kurak periyodu atlatmaktadır. Bu surede kurak orman karakteri bariz olarak görülür.













Bölge florasında Gymnospermae sınıfına ait iki familyadan dört tür bulunurken Angiospermae sınıfına ait 21 familyadan 93 tür oluşturmaktadır. Bunlar normlarına göre 19 adet ağaç türü, 34 adet ağaççık ve 43 adet çalı türü bulunmaktadır. Buralarda genel olarak ağaççık ve çalının hakim olmasının nedeni, vejetasyonun bozkır olması ve insanın baskısının olmasıdır. Bozkır alanlarda ağaçlar ancak nemli vadi tabanlarında ve bozkırla ormanlar arasındaki geçiş bölgelerinde bulunur. Bölgede hakim olan karasal iklim nedeniyle kışın ısınmak için bol ve ucuz enerji gereksinimi daha çok alışıla gelen civardaki ağaçları kesmekle karşılanmaktadır. Bu da ağaç populasyonunu azaltmaktadır. Bunun en bariz şeklinin Gymnospermae sınıfına ait türlerin azlığında görmekteyiz. Gymnospermae sınıfına ait türlere tarih boyunca insanoğlu aşırı bir şekilde yönelmiş ve bu türleri sınırsız bir şekilde kullanmıştır. Buna karşın Gymnospermae sınıfına ait türlerin tek gövdeli olması, dip ve kök sürgünü vermemesi ve adaptasyonun zorluğu da sayı olarak azlığına neden olarak sayılabilir.

Ormansızlığın sebebi, mıntıkanın karasal iklim şartları taşımasına ve ekolojik hassasiyete sahip olmasına bağlanabilir. Öncelikle ormanın yetişmesi için lüzumlu olan ortalama sıcaklığın yaz aylarında (daha doğrusu vejetasyon aylarında) nispeten düşük olması, yaz aylarnın kısa sürmesi, kışların karlı ve şiddetli geçmesi, ormanın yetişme sınırını üstten sınırlamaktadır. Vejetasyon devresine isabet eden yağış ve nispi hava nem miktarının çok düşük olması da, ormanı alttan sınırlamaktadır. Bu suretle ormanın yetişmesi üstten yağış ve alttan yukarıya doğru engellenmesi, mıntıkada orman kuşağının ancak dar bir sahada tutulması imkanını vermektedir.

Ormansızlaşmanın ikinci önemli sebebi ise, devamlı tahripler, gelişigüzel faydalanmalar ve orman içinde yapılan hayvan otlatmalarıdır. Orman içinde yaşayan küçük ve büyükbaş hayvanların uzun süren kışlarda yem ihtiyaçlarını karşılamak üzere, dal ve sürgünlerin kesilerek toplanması ve yemlik olarak istihsali ormanların yok olmasının önemli nedenleridir. Ormanlardan faydalanmanın diğer bir boyutu da yakacak odunların istihsalidir. Bu faktörler birbirini tamamlamak suretiyle ormanın hayatına kastetmişlerdir.

Ormanlar bilhassa (%80) oranında yapraklı ağaç, bunlarda özellikle meşe türlerinden oluşmaktadır. Bu meşelikler Van Gölü'nün güneyinde Kavuşşahap Dağları'nın göle bakan kuzey yamaçlarında ve Çatak çevresi vadi yamaçlarında dağınık ve önemli ölçüde tahrip edilmiş baltalıklar halinde rastlanır. Bu ormanlık alanlarda ardıç Juniperus ssp. ve meşe Quercus ssp. türleri hakim durumdadır. Ayrıca dişbudak, karaağaç, akçaağaç, çitlembik, yemişen alıç, ahlat v.s. yapraklılar da meşe ormanlarına karışan türler olarak bulunur. Akarsu boylarında söğüt ve kavak ağaçları Çatak ve Bahçesaray dereleri ile Adilcevaz çevresinde ceviz ağaçları, göl çevresinde ve adalarda badem (Amygdalus spp.) ağaçları yer yer yoğun olarak bulunmaktadır.













Bir ceviz diyarı olan Bahçesaray'da (Müküs) ve Çatak'ta terör nedeniyle hayvancılığın yok olması sonucu halk, geçim sıkıntısı nedeniyle, gelen talep üzerine yöre halkı sahip olduğu ve tomruğu büyük değer taşıyan ceviz ağaçlarını bir bir kestirmeye başlamıştı. Ceviz kesimindeki kısıtlamayı bildikleri için de tomruğu cazip cevizler, önce hiç dalı kalmayacak şekilde iyice budanıyor, ardından da ağaç kurumaya başlayınca bir tutanak tutulup kesim için düzen hazırlanıyor ve cevizler kesiliyordu. Böylece yörenin bal kadar ekonomik girdi sağlayan ceviz ağaçları tükeniyordu. Bunu önlemek amacıyla bir takım koruma çalışmaları yürütülmektedir.

Bölgenin orman varlığı insanlar tarafından ciddi bir şekilde tahrip edilmiştir. Tahrip edilen bu sahaların otlatılması sebebiyle açık kalmakta, bu da yağış nedeniyle çığa, toprak kaymasına, sellere neden olmaktadır. Bu durum toprak erozyonu tahribatını artırmaktadır. Toprak erozyonu bölgenin önemli çevre sorunlarından olup, son yüzyılda önemli ölçüde artarak büyümektedir. Erozyon, verimli toprakları sürükleyip toprak verimliliğini azaltmasının yanısıra, bölgedeki dereler üzerine kurulan barajların ömrünü de kısaltmaktadır.

Ormansızlaşmanın beraberinde getirdiği diğer bir sorun da, doğal hayatta bulunan bazı türlerin, yaşam ortamının bozulması nedeniyle yok olmaları veya yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmalarıdır. Aşırı ve bilinçsizce avlanma bu tehlikeli süreci hızlandırmaktadır. Örneğin : Bölgedeki bütün derelerde yoğun olarak bulunan Su Samuru (Lutra lutra) ve Dağ Alabalığı", "Dere Alabalığı", "Büyük Benekli Alabalık" veya "Anadolu Alabalığı olarak bilinen veya halk tarafından "Çatak Alabalığı olarak adlandırılan Salmo Trutta Macrostigma populasyonunda ciddi azalma görülmektedir.

Bölgenin yaylalarını ve dağ yamaçlarını süsleyen birçok doğal bitki, doğal güzelliklerimiz yanında biyolojik zenginliğimizi ve gen kaynaklarımızı da oluşturur. Bunların bazıları süs bitkisi, bazıları ilaç, bazıları ise baharat veya yiyecek olarak değerlendirilmektedir. Toplanan bu bitkilerin bir kısmı şahsi tüketim için kullanılırken bir kısmı ticaret amacıyla toplanıp pazarlanmaktadır. Uckun (Rehum ribes) ve Çiriş (Eremurus spectabilis Bieb) gibi. Toplanan bu doğal ürünler sebzenin ve meyvenin kıt olduğu dönemlerde yöre insanının gıda gereksinimini karşılamakta, bu da doğal ürünleri yerel ekonomi ve aileler açısından, çok önemli kılmaktadır. Ancak, bu gibi bitkilerimiz doğal ortamların tahribatı ve aşırı söküm nedeniyle nesillerinin tükenmesi gibi tehditlerle karşı karşıyadırlar. Havza, ekolojik değeri yüksek alanlarıyla bitki ve hayvan türleri açısından, oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Ancak turizm ve yerleşim gibi yatırımlar nedeniyle yaban hayatın zenginliği ve türlerin korunması zaman zaman tehlikeye girmektedir.

Van kentinin simgelerinden biri Van Gölü'dür. Van Gölü şimdiki Nemrut Dağı volkanı'ndan çıkan lavların bir set oluşturarak, Van Gölü çanağı'nın Muş Ovası'yla bağlantısını kesmiş daha sonra yöre sularının dışa akışının kesilmesiyle Van Gölü oluşmuştur. Yüzölçümü 3.713 km2 olan gölün suyu yüksek derecede alkali -sodalı- (PH 9,8) ve tuzlu (tuzluluk %0,19) dur. Göle çok sayıda dere veya küçük akarsu dökülmektedir. Van Gölü, koy ve körfezleri adaları ve iskelesiyle küçük bir denizi andırdığı için halk tarafından Van Denizi olarak tanımlanmaktadır.

Van Gölü'nde yaşamaya alışmış tek balık türü İnci Kefali (Chalcalburnus Tarichi)'dır. İnci kefali, ilkbaharda sürüler halinde göle akan derelere göç ederek yumurta bırakmaktadır. Bu dönem, dere ağızlarına tuzaklar kurarak rahat bir şekilde balık avlamak, yöre halkı tarafından bir alışkanlık haline gelmiştir. Son yıllarda aşırı avcılık ve yağış azlığı nedeniyle derelere gelen suyun azalması, dereler üzerindeki kum ocakları ve vb nedenlerle üreme alanının tahrip edilmesi nedeniyle populasyonunda ciddi azalma görülmektedir. Fakat son yıllarda balığın sürdürülebilir bir şekilde avlanması konusundaki çalışmalar, gelecek için balığın korunarak tüketileceği konusunda umut vermektedir.

Anadolu, barındırdığı biyolojik varlıkları nedeniyle dünyanın en önemli bölgelerindendir. Anadolu'nun önemli ve farklı bir parçası olan Doğu Anadolu Bölgesi'nde şiddetli bir karasal iklim hüküm sürmektedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları sert ve soğuktur. Fakat, Van şehri ve civarı karasal iklim bölgesinde olmasına rağmen arazisinin morfolojisi ve Van Gölü'nün okyanus etkisi nedeniyle iklim değişimi göstermekte, bu da bölgenin diğer illerine göre farklı bir ekolojik sistemin ve bitki örtüsünün oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Van bölgesi, bu jeolojik, iklimsel, coğrafik ve topoğrafik bakımdan farklılığı nedeniyle çok farklı ve zengin bir bitki örtüsüne sahiptir. Nitekim, Türkiye'nin Önemli Bitki Alanları (ÖBA) projesini yürüten Doğal Hayatı Koruma Derneği (DHKD) de Van Gölü ve çevresini önemli bitki alanları kapsamına almış bulunmaktadır. Van Gölü'nün güney kıyıları, Erek Dağı, Artos Dağı, Müküs Vadisi, Çatak Vadisi, Norduz Bölgesi, Çuh Gediği, İspir Dağı, Tendürek Dağları, Süphan Dağı, Zilan Deresi, Pirraşit Dağı bölgenin önemli bitki alanlarıdır. Bu alanların her birisi bitki zenginliği ve floristik açıdan ayrı ayrı incelenmeye değer yörelerdir.

Bölge dağlık bir coğrafi yapıya sahip olduğundan Geofit bitkiler bakımından zengindir. Bu zenginlik, bazen turist adı altında bölgeyi dolaşan bazı yabancılar tarafından toplatılıp yurt dışına pazarlamakta bazen de yerel toplayıcılar yardımıyla köylüler tarafında toplanıp büyük şehirlere satılmaktadır. Örneğin: dondurma yapımında kullanılan, halk arasında salep olarak bilinen ve bir goefit bitkisi olan orkidenin yumruları uzun bir süredir aşırı bir derecede toplanarak satılmaktadır. Bu kaçak söküm nedeniyle, bazı orkide türlerinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya oldukları bir gerçektir.

Oysa ülkemizin de dahil olduğu UNESCO üyesi ülkeler 1972, Paris, Dünya Kültürel ve Doğal Mimarinin Korunmasına Dair Sözleşmeyle tarihi yapılar, doğal ve ekolojik sitler, bitki ve hayvan türlerinin korunması ve gelecek kuşaklara iletilmesini kabul etmiştir. Avrupa konseyine üye ülkeler de 1979, Bern Avrupa'nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesiyle yabani flora (bitki türleri) ve faunanın (hayvan türleri) korunması ve gelecek nesillere aktarılması amacıyla bu sözleşmeyi imzalamışlardır.












1989 Önemli Kuş Alanları (ÖKA) envanterinde Van Gölü'nde ya da kıyısında yer alan ÖKA şunlardır: Ahtamar (Akdamar) Adası, Horkum Sazlıkları, Edremit Sazlıkları, Çelebibağı Sazlıkları, Van Sazlıkları, Erçek Gölü, Karasu Sazlığı, Sodalıgöl, Arin Gölü, Nemrut Gölü ve Bendimahi Deltası idi. Bunlardan Çelebibağı (350 ha) ve Bendimahi (230 ha) en büyükleriydi, diğerlerinin alanları 5-80 ha arasında değişmekteydi. İnce kum şeritleri sazlıkları gölden ayırmakta ve tatlı su karakterlerini korumalarını sağlamaktaydı. Bu sazlıklarda nesli tehlike altındaki türlerden yaz ördeği, dik kuyruk ve pasbaş ve patka gibi nesli tehlike altında ördek türleri önemli sayılarda bu alanlarda yaşamaktaydı. Erçiş yakınlarında yarımada da nesli tehlike altında olan toy kuşları bulunmaktaydı.

Çıkışı olmayan göle, su girişi, genellikle buharlaşmadan fazla olduğu için göl uzun bir süreden beri değişik hızlarda yükselişini sürdürmektedir. 19. ve 20. yüzyıllarda eskiden yarımada olan bir çok yer, ada haline gelmiştir. Bu nedenle bazı yerleşim merkezlerinin (örneğin Erçiş) göl kıyısından daha içerilerde yeniden kurulması gerekmiştir. 20. yüzyıl boyunca su seviyesi düzenli bir artış göstermiştir. Ancak 1986 yılında, su seviyesi yükselmeye başlayan gölde, 10 yıl içinde 2,16 metrelik bir artış olmuştur. Bunun sonucunda gölün kıyısında kalan sulak alanlar ÖKA yok olmuştur.

Yakın dönemde görülen su seviyesi yükselmeleri, bu sulak alanların Van Gölü'nün sodalı suları altında kalmalarına neden olmuştur. Küçük sulak alanların büyük bölümü yok olmuş, Bendi Mahi Deltası ve Çelebibağı sazlıklarında sodalı su bir kilometre kadar içeri girerek bitki örtüsünü tahrip etmiştir.












KENT COĞRAFYASI

Şehir, ortalama yüksekliği 1700 m civarında olan Van Ovasında kurulmuştur. Ovanın kenar kısımlarına doğru yükseklik 1800 m'yi bulur. Van Ovası'nın doğu kenarında yüksekliği 3204 m olan Erek Dağı dik bir duvar gibi yükselir. Bu kütle, ovanın doğusunu tamamıyla kapatır. Ovanın kuzeyinde Şahbağı (1968 m), kuzey-doğusunda ise Musakent tepesi (2407 m) bulunur. Ovanın içinde belirgin tepeler: Toprakkale Tepesi ve Van Kalesidir.

Van Ovası, doğudan batıya, Van Gölü'ne doğru hafif eğimlidir. Bu durum drenaj açısından olumludur. Bu eğim sayesinde tarihi kerhizlerin (toprak altı su kanalları) yapımı mümkün olmuştur. Nitekim, kerhizlerin başlangıç noktaları Van şehrinin doğu ve güney doğusundadır. Yer altı suları kerhizlere kanalize olarak meyle uygun akar ve Van şehri içinde yüzeye çıkarlar. Kerhizlerin yüzeye çıktıkları nokta, başlangıç noktasından daha alçaktır. Değişen şehirde, bu kerhizlerin amacına uygun kullanımı gittikçe azalmaktadır.
İLÇEMİZ EDREMİT

 Edremit kuruluşundan bugüne; Edremit, Gümüşdere, Sarmansuyu gibi adlar almıştır. "Edremit" ismi, en eski olanıdır. "Gümüşdere" adının neye bağlı olarak konulduğu bilinmemektedir. "Sarmansuyu" adı; Şamram Kanalından esinlenerek konulmuştur. Merkez belediye bu adla kurulmuştur. En son ve kalıcı olarak "Edremit" üzerinde karar kılınmıştır. 


       Edremit kelimesi Arapça'dan alınmadır. "Erd=yer, met=uzun anlamında. İki hecenin "Erd+met" birleşmesi "uzun yer" anlamı manasına gelmektedir. Başlangıçta "erdmit" olarak telaffuz edilen bu kelime zamanla halk ifadesinde inceltilerek bugünkü "Edremit" adını almıştır. 


       

Edremit'te çeşitli kavimlerin yanında Kaldi Kehaldiler (Urartular), Asuriler, Menuas kavimleri, Semiramis sülaleleri yerleşmiş olabileceği, daha sonraları, doğudan gelen Sasaniler, Müslüman Araplar M.S., XII. yy. ortalarında Van ve yöresini hakimiyetleri altına aldıkları bilinmektedir. Müslümanlarla Bizans Devleti arasında elden ele geçen Van ve yöresinde, Ermeni asıllı beyler de kısa da olsa hakimiyet kurmuşlardır. Müslümanların Bizans'a karşı Selçuklulardan yardım istekleri üzerine (1071), Malazgirt Zaferinden sonra Van ve yöresi Türklerin (Selçuklular)'ın eline geçer. 


       Van ve yöresinde beyliklerin hüküm sürdüğü, 1387'de Timur'un Van Kalesi'ni zaptı ile beyliklerin son bulduğu (Urartu Krallığı M.Ö. 840-600 yılları arasında hüküm sürmüşlerdir) görülür. 

EDREMİT'İN TARİHİ
A) M.Ö. TARİH DÖNEMİ
1. Demir devri-Yontma taş devri
2. Urartular devri
3. Çeşitli kavimlerin geçişleri.
B) M.S. TARİH DÖNEMİ
1. Selçuklular devri.
2. Osmanlılar devri.
3. Cumhuriyet dönemi. 
EDREMİT'İN TARİHSEL GELİŞİMİ 

       Van-Edremit ve çevresi çok eskilere dayanan bir tarihi geçmişe sahiptir. Van'a 18 km. yakınlıkta olan Edremit'in kesin kuruluş tarihi bilinmemekle beraber; Van'ın tarihine ve Menua (Şamram) kanalının yapım tarihine bağlı olarak düşünüldüğünde M.Ö. 900. yıllara uzandığı görülür. Bu tarihlerde Edremit, Urartu Devleti bünyesinde tarih sahnesine çıkar. Başlangıçta demir devrini yaşayan Urartular; Kadembastı'da Şamram kanalının güneyindeki tepede, yerden yüksekliği 10-12 m. olan "Kız Damı" (çevrede Dev Damı diye adlanır) mağarası; içinde sütunlar, ocaklar, güneyden çıkış yolu, kuzey- aşağı tualet kanalı bile oyulmuş. Ancak kime ait olduğu bilinmeyen bu mağara; prehistorik döneme (tarih öncesi) ait olduğu bilinmektedir. Edremit’e yerleşimin bu dönme dayandığının başka bir kanıtı, Şamram Kanalı istinat duvarlarındaki (Hatt-ı çiviler) çivi yazılarıdır. 




URARTULAR DEVRİ
 

       Urartulardan öncede çeşitli kavimlerin Edremit üzerinden batıya transit olarak geçtikleri kesindir. Asurlular v.b. çevredeki tarihi eserlere bakılınca, ağırlıkta Urartu'ların Edremit'de hüküm sürdükleri görülür. (Şamramın Kanalı, Alniunu taş ocakları atölyeleri v.b) Aslında Urartu Devleti (krallığı) Asurlular saldırılarına kadar bir bütün halinde yani bir devlet yapısında değildir. Asur saldırılarına karşı birleştikleri ve başlarında Lutipris'in oğlu I. Sarduris'in geçtiği dönemlerde bir devlet görünümü çizmişlerdir. Saldırılar karşısında bütünlüğünü korumasını bilen Urartu'lar Asurlu'lara karşı koyarak Asurlular’ı püskürtmeyi başarmışlardır. (M.Ö. 900. asrın beşinci yarısında.) 




      

 Urartular'ın hüküm sürdükleri M.Ö. 900-600. yüzüncü tarihler arasında; uygarlıkta, devlet teşkilatında, dil ve yazıda, yaşayışlarında, yapı ve mimarlıkta, sulamada, tarımda; günümüzde bile büyük bir hayranlıkla izlenen örnekleri akıllara durgunluk vermektedir. Büyük bir hayranlıkla izlenen Urartu Sulama kanalları, Urartular'dan sonra Doğu Anadolu Bölgesinde, Urartu krallığının yapmış olduğu (yeniçağ dahil, hiçbir uygarlık) kadar sulama kanalı, göller ve baraj inşa edilmemiştir. Bundan önemlisi 2800 yılından beri çalışan bu su tesislerinin benzerine, dünyanın hiçbir yerinde rastlanılmamaktadır. İlginç inşa tekniğinin tarihsel gelişimi büyük bir önem taşımaktadır. 


       Doğu Anadolu Bölgesi, en şiddetli deprem kuşağında yer almaktadır. Bu bölgede bulunan Urartu, Ermeni, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu Beylikler ve Osmanlı Devleti dönemlerine ait anıtsal mimarı yapıların depremlerden büyük ölçüde etkilendikleri görülmektedir. Hele Doğu Anadolu Bölgesindeki Roma ve Bizans dönemi su tesisleri vukuu bulan depremin etkisinden dolayı sanki kartondan yapılmış bir duvar gibi paramparça olmuşlardır. Örneğin Van'ın 10 km, doğusunda yer alan ve günümüzde "Faruk Bendi" olarak isimlendirilen Roma-Bizans dönemi su tesisleri depremden sadece kalıntıları görülmektedir. 

       Oysa, Urartu sulama yapıları, sanki günümüzde inşa edilmiş kanısını uyandırmaktadır. En büyük örnekleri: “Menua-Şamram kanalıdır.


       Urartu krallığının ulaşmış olduğu teknolojik ilerlemenin temelinde özellikle madencilik endüstrisinin göstermiş olduğu gelişmenin çok büyük bir etkisi olmuştur. M.Ö. l. Yüzyılının ilk yarısında Urartu krallığı; Anadolu, ön Asya, dünyanın en büyük madenci toplumuydu. Sulama kanallarının açılmasında, duvarlarında kullanılan milyonlarca m2 taşın çıkarılmasında, kolay ve çabuk işlemesinde önemli bir rol oynadığı ortada, Demirden yapılan yüzlerce; kazma kürek balyoz, kaldıraç (mancılık) murç v.b. araç ve gereçler Urartu'ların maden devri, madencilikte göstermiş oldukları ilerlemeyi kanıtlamaktadır. Hem de iklim koşulları yüzünden yıllık çalışma süresi “5” ayı geçmeyen bölgede (D. Anadolu Böl.) bu kısa çalışma süresi içinde sulama kanalları, baraj ve gölet inşa ediyorlardı. 


       Urartu mimarlık anıtlarının olağan üstü denilecek ölçüde başarılı bir şekilde inşa edilmesi ortaçağ ve Osmanlı hükümeti dönemi mimarisi ve mühendisliğinde, geleneksel olarak etkilemiştir. 17. yüzyılın ortalarında Urartu krallığının başkentliğini yapan VAN Kalesi'ni ziyaret eden Ünlü Türk gezgini Evliya Çelebi hem Van Kalesi'ndeki Urartu dönemi kaya işçiliğini büyük bir övgüyle anlatmış, hem de Van'ın çok başarılı mühendisler yetiştirmekle ünlü olduğunu şu cümleyle belirtmektedir.dir.


"Ustad Mühendisleri, yapıcıları vardır ki; benzerleri ancak Sakız' da ola"

       Doğu Anadolu bölgesinde şimdilik iki ünlü sulama kanalı bulunmaktadır. Bunlardan bir yaklaşık "170" yıldan beri bilinmesine karşın yeterli derecede araştırılmayan Menua (Semiramis) Kanalı, diğeri, yakında keşfedilen Ferhat Kanalıdır. 


URARTULAR'DA GÖZLENEN FARKLI MEZARLAR VE İNANIŞLAR: (EDREMİT - DİLKAYA HÖYÜĞÜ VE MEZARLIKLARI) ÖLÜ YAKMA 

       Çeşitli halk topluluklarının ölü gömme geleneğine bağlı olarak gelişmiş olması doğaldır. Ancak Urartu'larda farklı ekonomik yapıdaki kişilere ait mezarlar; kalite ve mimari açıdan da farklıdır. Basit mezarlar toprak ve taş mezarlardır. Dukaya mezarlık alanında görüldüğü gibi. Ölülerin yakılarak bir ÜRNE içine konulması. Yakma daha ziyade fakir halk tabakası tarafından benimsendiği önerileri yaygındır. Dukaya mezarlık alanında aynı oda mezar içinde inumasyon ve kremasyon uygulamasının aynı anda var olduğu kanıtlanmıştır. Oda mezarlarda aynı aileye ait olması olasılığı ve aynı aileden farklı kişilerin farklı şekilde gömüldüklerini arkeolojik bulgular göstermektedir. Oda mezarlarda eski ölülerin iskeletlerinin geriye itildiği, yeni ölülerin öne alındığı, Urartu Krallık öncesi dönemde de yaygın olduğu bilinmektedir. Bulunan mezar tesbitlerinde: Mezarın uzunluğu 3.30 ile 4.50, genişliği 1.50 ile 2.30 m. arasında değişmektedir. Toprak çukurlar içine taş ile örtülmüştür.


       Yükseklik 2.5 m. ihtimalinde. Mezarın güney batı dar yüzünde bir dromos yer alır. Dromos ile mezar odası arasındaki dikine duran saltaşı kaldırarak farklı zamanlarda gömme yapmak mümkündür. Ölüye armağan olarak çanak, çömlek gömülür. Arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan veriler: Urartu mezar mimarisinin, erken demir çağ ötesine gittiği bilinmektedir. Merasimle gömülen ünlülerin betimli adak eşyaları: kemer, miğfer, mühür gibi kişisel eşyalardır.




Ölü Yemeği 

        Urartu'larda, ölünün gömüleceği mezarın türü ne olursa olsun dini bir merasim olasılığı görülmektedir. Mühür üzerindeki betimlemelere göre, ölü mezarlığa bir tabut veya araba ile getirilmekte, gömülerin mezar kapağından, kabartmalardan anlaşılacağı üzere kurbanlık için, boğa, keçi tercihi görülür. Kesilen hayvanın bir kısmı pişirilerek merasime katılanlara, bir kısmı da çanak ve tabaklarda ölünün yanına konulur. Bu bulgular ilk kaya mezarlık alanında taş ocaklar ve at nalı şeklinde tandırlar bulunarak kanıtlanmıştır.




Menua (Şamram Kanalının) Çıktığı Kaynak 

       Tarihi Şamram Kanalı, Gürpınar ilçesi Yukarı Kaymaz (Mejingir) köyü; (adı geçen bu köy Gürpınar'ın mahallesi olmuştur.) Zernek barajından Gevaş ilçesine giden kanalın kuzey bitişiğindedir. Kaynak sakinleri bu büyük su menbaasına "Başbulak" söylemektedirler. Bu kaynaktan çıkan su, (37x38 m.) büyüklüğünde bir depoya alınmış. Bu depodan bir bölümü Menua-Şamram kanalına, bir kısmı ikinci bir depoya alınmış olup, Van'a içme suyu olarak gitmektedir. Artan üçüncü kısmı ise "Havasor Gürpınar-Gevaş arasındaki ovaya verilmektedir. Depodaki su kireçsiz ve çok soğuktur. Ancak geçtiği topraklardan kireç almaktadır. Kireçsiz olduğunu içindeki taşların beyazlaşmadığına bakarak ifade edebilmekteyiz. 




       

Menua (Şamram Kanalı Aşağı Kaymaz'da Engil (Dönemeç) Çayı üzerinden geçirilmiştir. Bu Urartu'lar dönemine rastlar. Ne acıdır ki, akıllara durgunluk getiren bu köprü üzerinde yazılı kitabe insanlarımız tarafından bilinçsizce kırılmış, yazı yok olmuştur. Çok daha sonra betondan yapılmış basit bir köprü aracılığı ile su Şamram Kanalına bağlanmıştır.




Menua (Semiramis/Şamram Su Kanalı) 

       Anadolu ve dünya su mühendisliğinin bir harikası olan ve 51 km. uzunluğundaki Menua Sulama kanalı, aynı zamanda "2800" yıllık ölümsüz bir aşk efsanesini de simgelemektedir. Kanalın çevresinde kral Menua (Yakl. Öl. M.Ö. 810-786) tarafından kızı Tariria için bugünkü Edremit'in güney-batısında asfalt yol ve Kız Damı arasında KADENBASTI mevkiinde yapay teraslar halinde yaptırılan asma bahçeleri, Asur kraliçesi Semiramis'in dünyanın yedi harikasından biri sayılan asma bahçeleriyle özdeşleştirilerek efsaneleştirilmiştir. Bu kanalın en az %70 km.'si Edremit'in içinden geçmektedir. Çağlar boyunca adını değiştirmeden varlığını sürdüren Şamram Kanalı günümüzde sevilerek söylenen halk Türkülerinde "EDREMİT VAN'A BAKAR, İÇİNDEN ŞAMRAM AKAR" dizeleriyle yaşamağa devam etmektedir. 


       Van'ın 50 km. güneyinde yer alan Gürpınar (Havasor) ovasından Urartu Krallığının başkentinin bulunduğu Van ovasına tatlı su taşıyan Menua Kanalı (Şamram Kanalı) geçtiği yerlerde yapılan tarıma hayat vermekte, kanal boyunca yaklaşık 5000 hektarlık araziyi sulamaktadır. Edremit-Kıyıcak köyü bitişiğinde 5 megavat gücünde elektrik bu su ile üretilmektedir. 
       Yapıldığı tarihten günümüze kadar "2800" yıldan beri kesintisiz olarak çalışan böylesine ölümsüz bir sulama kanalının benzerine şimdiye kadar Anadoluda ve dünyada rastlanılmamıştır. 
       Şamram Kanalı Van'ın en yüksek doruğunu oluşturan Başet Dağı'nın (3686 m.) batı yönünde dağın bir uzantısı olan kalker kayalıkların batı eteğinde yukarı Mejingir (Yukarı Kaymaz) Köyünün kuzey yönünde kalker kayalıklarının batı eteğinden çıkar. Taşıdığı su potansiyeli açısından Van bölgesindeki en büyük su kaynağını oluşturmaktadır. Kaynaktan çıkan su, saniyede 6-10 m3 arasında değişmektedir. 37x38 m. çapında bir alandan çıkan kaynağın benzerine bölgede rastlanılmamaktadır. 
       Kaynağın 23-24 m. güneybatısında kalker bir kayalığın büyük bir özenle şekillendirilmesiyle oluşturulan yüksek yazıt kaidesi üzerinde bulunması gereken çivi yazılı stel, ne yazıkki kaybolmuş, tahrip olmuş, ya da çalınmıştır. Ayrıca kayalığa oyulmuş benzer yazıt kaidesi Urartu Krallarından Ü. Ruso (Yakl. öl. M.Ö. 685-645) tarafından yaptırılan Ruso Barajı'nda da (Keşiş Gölü) bu barajın da kimin tarafından ve hangi amaçla yaptırıldığını anlatan bu önemli çivi yazılı stel. Almanya'ya kaçırılarak Berlin Pergamon müzesinde sergilenmektedir. Büyük olasılıkla bu kitabe kral Menua tarafından inşa kitabesi olması gerekmektedir. 
       Kaynaktan çıktıktan sora araziye açılan bir kanalla Gürpınar Ovası'nın sulanmayan kısmını sulamaktadır. Asıl olan ve kuzey yönüne doğru toprak bir kanalla alınan, küçük bir dere kadar hızlı akan kaynak suyu ise, Kuzeybatıya Van Ovası'na taşınan ve Osmanlı Döneminde yapılan (Aşağı kaymazda) 40 adet su değirmenini çalıştırdığı (çevrede bu değirmenler "çılaş denilmektedir) çoğunun bugün dahi kullanıldığı görülmektedir. Bunların Urartu keşifleri arasında olup, olmadığı kesin bilinmemektedir. 
       51 km, uzunluğundaki Menua Kanalı'nın en ilginç özelliği Doğudan-batı yönüne akarak Van Gölü'ne dökülen Engil Çayı (Dönemeç) nın üzerinden geçirilmiş olmasıdır. Ne yazık ki bu aşırtma kemerinin duvarlarının yıkılması, nasıl bir plana sahip olduğunun anlaşılmasını güçleşmiştir. Zamanımızda da anlaşılamamıştır. Görülen o ki kayalık ve dar bir boğazdan geçirilen, iri taşlardan yapılmış duvarların temel kalıntıları mevcuttur. Günümüzde aynı aşırmaz betondan basit bir kemer aracılığı ile su Engil Çayı üzerinden karşıya, kuzeye geçirilmiştir. Anlaşılan şu ki, tarihi araştırma kemeri yapılmadan önce suyun Engil Çayına, dolayısıyla Van Gölüne döküldüğü bir gerçektir. Ancak Urartuların Olağan üstü Mühendislik bilgilerini ortaya koydukları açıktır. Ortada beton su aşırtma kemerinin 200 m. kuzey-batısında, 14 m.. yüksekliğindeki kalker düzeltilmiş ön güney yüzüne yazılan çivi yazısı, kanal ile ilgili ilk;Urartu inşa yazıtını oluşturmaktadır. Ne yazıkki; kayanın çatlama sonucunda yazıtın yarısı son 90 yıl içinde kaybolmuştur. 19. yüzyılın sonlarında Menua Kanalı üzerinde araştırma yapan W. Belek ve C.F. Lehnıann-Hauptı'mn tesbitlerinde yazıtın sağlam olduğu görülmüştür. Bunun yanında Menua Kanalı boyunca 14 çivi yazılı kitabe daha kaybolmuştur. Bu kadar çok kitabenin yazılması bir sonsuzluk anıtım oluşturan kanalın kitabelerinin yok olması ihtimaline karşı önlem alınmalıydı. Bu tahrip, doğanın etkisi sonucunda olduğu gibi, insanlar tarafından bilinçsizce yok olmuştur, yapı malzemesi, define arayıcılar en büyük sebeplerdir. 16 satırdan oluşan son dört kitabe, kanalı yaptıran kral Menua'nın adından söz eder. Yazıtların sonucuna konulan beddua kısmı yoktur. Yazıtlardan dört uzununda aşağıdaki metin tekrar edilir. 

        "İşpuına'nin oğlu Menua, Tanrı Haldi'nin gücü sayesinde bu kanal'ı açtı. Adı Menu Kanalıdır. Tanrı Haldi'nin büyüklüğü sayesinde; Menua güçlü kral, büyük kral, Bianili ülkelerinin kralı, Tuşba Kenti'nin efendisidir. Menua derki, kim bu yazıyı silerse, kim onu tahrip ederse, kim bunu görürse, kim başkasına; "Bu kanalı ben açtım" derse O, Tanrı Haldi Tanrı Teişiba, Tanrı Şivini ve bütün tanrılar tarafından mahvedilsin güneş ışığından yoksun edilsin”Bu kitabelerin Halen mevcut Kadembastı kanal seddindeki duvralarda olduğu, kısmen tahrip oldukları görülmektedir. 


       Kalker kayalıklar oyularak açılan kanal suyu, önce batı, sonra güneye doğru devam etmiş. Ortalama 3,5-4 m. genişliğinde, 15-2 m. derinliğinde yer-yer değişmektedir. Araziyi sulamak için, güney kenarlarından oyularak açılan su savakları, günümüze kadar varlığını korumuştur (yakın zamanda DSİ Bölge Md. Ve bazı savaklar büngüyü boluhyu prize dönüştürülmüştür). 


       Güney-Doğusunda; iri taşlardan inşa edilmiş anıtsal duvar kalıntıları, Çayırbaşı Köyü yerleşim merkezinin önemini vurgulamaktadır. 


       Kral Menua'nın döneminde kurulduğu sanılan Çayırbaşı (Kerevanıs) yerleşim merkezinin en büyüğünü oluşturduğu, bu köyün, Gürpınar Ovası'ndan elde edilen tarım ürünlerinin depolandığı yer olarak bilinmektedir. 


       Kanalın bir seviyede seyri için arazinin elverişsiz olan derinliklerine yüksek destek (istinat) duvarları örülerek kanal yolu aynı seviyeye getirilmiştir. En yüksek istinat duvarları: l- Gülo Boğazı, 2. Kadenbastı mevkileridir. Bu duvarlardaki çivi yazıları kısa olup, şu cümleler tekrar edilmiştir. Tanrı Haldi'nin kudreti sayesinde İbpuinuoğlu Menua bu kanalı açtı. Adı Menua Kanalıdır. 


       Kaynağın çıktığı yerin deniz seviyesinden yüksekliği 1760 m.dir. Menua Kanalı'nın 


       Van Ovasında son bulduğu yerin deniz seviyesinden yüksekliği ise = 1700 m'dır. 51 km, uzunluğundaki kanal ortalama 10 / 10.000 - 3 / 10.000 arasında bir eğimle Van Ovasına su nakletmektedir. 

       Ortalama saniyede 2'5 - 3 M3 su taşıyan Menu Kanalı, Van Ovası'na taşıdığı su kapasitesi 75 milyon m3 ten fazladır. 1950'li yıllarda Van D.S.İ. Bölge Mühendisleri ölçüm ve onarım çalışmalarında Urartu döneminin kanal güzergahı'nın değiştirilmemesi kanaatına varmışlardır. 


       Urartu atölyesini oluşturmaktadır. 51 km'lik bir kanalın oyularak su geçirilmiştir. 


       Arazinin kullanışsız olan yerlerine yapılan destek duvarlarının yapımında kullanılan milyonlarca m3 taş "EDREMİT" ve "HARABEDAR" mevkilerinden kalka- taşı ocaklarından elde edilmiş, 1,5 ve 2,5 m. yükseklikteki taşların yalnızca dış yüzleri kabaca düzeltilmiştir Edremit'in güneyinde ise ünlü “ALNİUNU KENTİ” ve atölyesi bulunmaktadır. Burası D. Anadolu Bölgesindeki en önemli yaklaşık 23-25 km.si kayalık alanlar oyularak su geçirilmiştir. Depremlerin tekrarlandığı bir bölgede varlığını koruması kanalın kaya içinden geçirilmesi, sağlam destek duvarlarının güçlü oluşunun etkisini göstermektedir. 


       Manua Kanalı'nın suladığı verimli topraklara ekilen meyve ve sebze bahçeleri; Harabedar Mevki'inin güney-doğusundaki Kadembastı'da yaklaşık 3 km. uzunluğunda 2 km. genişliğe sahip yarım aya benzeyen Kadembastı'daki arazi yapay teraslar halinde düzenlenmiş 6 km2'lik bu arazi toprak taşınarak destek duvarlarda inşa edilmiş, ayakla sıkıştırılmıştır. Böyle kullanılır hale getirilmiştir. Osmanlı Devleti döneminden beri bölge halkı buraya "Uğurlu Yer", "Uğurlu ayak basılan yer" anlamına gelen "KADEMBASTI" adını vermektedir. Destek duvarlarının en yüksekliğinin Kadembastı mevkiinde olup yüksekliği etkileyici bir görünüme sahiptir. Duvar taşları ana temel kaya üzerine oturtulmuş birleştirici malzeme olarak kilin kullanıldığı görülmektedir. 


       Güneşin akşam üzeri batışına değin ışınlarından faydalanılarak uzun ve meyve bahçelerinden sağlanan meyveler Van bölgesindeki en olgun ve Lezzetli olanlarıdır. Kral Menua Kanalı'nın (Şamram kanalı) Kadembastı destek duvarlarındaki 5 yazıtında birinin içeriği oldukça farklıdır. Duvarın üstündeki büyük bir taş üzerine iki kez tekrar edilen ve iki satırdan oluşan yazıtta aşağıdaki ifade okunmaktadır. 

        "Bu bağ, Menua'ın kızı Tariria'nındır. Adı "TARÎRÎA BAĞIDIR" 


       Kadembastı'da Menua'nın kız için diktirdiği üzüm bağları; burayı gerçek anlamda bir cennete çevirmiş olmalıdır. 


       Van'ın 14 km. güney batısında kalan Kadembastı Zümrüt gibi yeşilliği ile başkent Van Kalesi kayalığından bile tüm ihtişamiyle görülmektedir. 


       Ünlü Türk Seyyahı Evliya Çelebi'ninde belirttiği gibi, Van kalesindeki yapıların bütün pencereleri Edremit sahrasında bulunan yemyeşil bağ ve bahçelere bakmaktadır. Buradaki meyve bahçeleri ve Üzüm bağları birçok seyyah ve araştırmacı tarafından büyük bir övgü ile anlatılmaktadır. Günümüzde bile Van Gölü'nün güney kıyısındaki en güzel dinlenme yerini Kadembastı mevkiindeki meyve bahçeleri oluşturmaktadır. Akşam üzeri Van Gölü'nün Masmavi sularında batan güneş hiçbir yerde bu kadar doyumsuz ve efsanevi bir güzelliğe sahip değildir. Hatta bu mevkideki asma bahçeleri (Tariria adına dikilen) Asur kraliçesi Semirumis'in dünyanın 7 harikasından biri sayılan ünlü asma bahçeleriyle denkleştirilmektedir. 


       Evliya Çelebi seyahatnamesinde; "Van'ın mesire bağları, Van kalesi'nin kıble tarafından hendek aşırı mezarlığa gelince, Edremit kasabasının bağları dahil; uzunluğu ve genişliği (8) er saat olan Van sahrası; bağ, bahçe, ağaçlık, gülistan dır ki; bağlar hakimi, su defteri mucibince 26 bin katardır. Su beyine su aldığı için, su öşürü verirler Bu bağların içine insan girse kaybolur. Her bağda bir akarsu, havuz Şadırvan sıçramaktadır. (Havuzların bazıları şimdi dahi bahçelerde mevcut) Her birinde bir güzel köşk vardır" demektedir. 


       Kadembastı'daki , asma bahçeleri ve meyve bahçeleri konusundaki en eski bilgiler; Urartu Kralı İzpuini (Yakl. Öl. M.Ö. 830 veya 810) dönemine rastlamaktadır.




ALNİUNU KENTİ VE TAŞ ATÖLYESİNİN KEŞFİ 

       Van kalesinin batı ucundan kuzeye doğru uzanan ve Sardur Burcu ya da Madır Burcu olarak tanımlanan yapının I. Sarduri tarafından yaptırılan 47.00 m. x 13.00 m. boyutlarındaki dikdörtgen planlı yapı, 3-4 m. uzunluğunda, l m. kalınlığında ve her biri ortalama 8-10 ton ağırlığında olan kreç taşları ile örülmüştür. Bu burcun; bir liman uzantısı mı, yoksa Van gölüne 1.5 km. mesafede, kalenin batı kesimini koruyan bir stratejik alan mı, veya bir Urartu tapınağı mı olduğu bugün bile anlaşılamamıştır. 


       Bugünkü bilgilere göre Sardur Burcu yazıtında; taşların Alniunu kentinden getirildiği belirtilmektedir. Adı geçen kent ve kreç taşı ocakları, atölyesinin yıllarca araştırılmasına rağmen yeri saptanamamıştır. C.F. Lehmann-Haupt, bu taşların Malazgirt'ten Van Gölüne buradan da sallarla kaleye getirildiğini Alniunu Kenti'nin Malazgirt olabileceğini ileri sürmüştür. C.A. Burney ise Alniunu kentinin Erciş olduğu Deliçay (Haydarbey-Alibey) kalesi limanından Van gölü üzerinden taşındığı sonucuna varmıştır. 


       M.Ö. I. Yüzyılında Urartu mimarlığının seçkin örneklerini yansıtan saray, tapınak, kale duvarları, binaların yapımında kullanılan, oldukça sert, sarımtırak renkli kireç taşları iki büyük taş ocağı merkezinden elde edilmiştir. Bunlardan biri Van'ın merkez köyü Çoravanis (Kavuncu) yakınlarında, ikincisi ise Van Ovasının güney ucunda bulunan Edremit (Yani Sarmansuyu) ve çevresidir. 


       Edremit çevresinde ise batıda Van Gölü kıyısından, doğuda Köroğlu tepesine dek yaklaşık 13 km.'lik bir alanı kapsıya kaya toplulukları arasında kreç taşı yığışımları göze çarpar. Van kalesi, Çavuştepe (eski Sardurünili) gibi anıtsal kalelerin de yapımına gereç sağlayan taş ocakları ve atölyelerin önemlileri "Edremit", "Alniunu", "Harapköy", "Tep", "Sıvakerek" (Ayazpınar), "Aşağı Zivistan" (Elmalık) ve "Köroğlu Tepe"sidir. 


       M.Ö. 8. yüzyılda Urartu'larca Çavuştepe kalesinin sur duvarları, tapınak ve anıtsal yapılarda kullanılan sert ve sarımtırak renkli kreçtaşları; Zivistan (Elmalık)'nın güney doğusunda Köroğlu Tepesi (2294 m.) taş ocaklarından götürülmüştür. Köroğlu tepesinin güneybatı yamacında yontulmuş 8-10 tonluk ağırlıkta büyük olan. dikdörtgen kreçtaşı bloklar üzerinde kesilme işlemi yapılmış yarım kalmıştır. "V" biçimli ikiye ayırma, çalışması ile halen yaşamaktadır. 


       Köroğlu tepesinde Prof.Dr. Oktay Belli "bu bulgular görüşümüzü desteklemektedir" demektedir. 


       Edremit ve çevresindeki taş ocakları ile taş atölyelerinin, M.Ö. 9. yüzyılın ortalarında Urartu Krallığı, Van Kalesi yapılarında kullanıldığı anlaşılmaktadır. Edremit'in hemen güneydoğu yamacında, yayvan tepe üzerinde oldukça büyük bir taş atölyesi ile yerleşme merkezinin varlığını Prof. Dr. Oktay Belli "saptamış bulunmaktayız" ifadesi ile aynı yörede yarım kalmış 4-5 ton, 1.5-2 m. uzunluğunda l m. yüksekliğinde 80 cm. genişliğinde çok sayıda taşın Van Kalesindeki sardun (Madır burç) burcu kireçtaşı bloklarının benzerlerini oluşturmaktadır. Alniunu kenti taş atölyesi olarak tanımlanan Taş kale civarı; Van kalesinden 17 km. mesafede olması, Van ovasından yüksek bir yamaçta bulunması, Van Gölü'ne kolayca indirilmesi, Van Kalesine taşınmasını kolaylaştırmıştır. Alniunu Kenti taş atölyesi, Van-Edremit karayoluna toprak bir yolla bağlıdır. Taş atölyesinin işlenmiş taşları ortaçağda gömüt taşı, manastırların yapımında kullanıldığı, çevrede bulunan manastır kalıntıları, gömüt taşları üzerindeki haç işaretleri doğrulamaktadır. 10 yıl önce kurulan kireç üretme ocağı; yerleri merkezi ile taş atölyesindeki yıkıma neden olmuş, hız kazandırmıştır. Edremit Harapköy (1900 m.) Tepe'ye uzanan dalgalı arazi yoğun kireçtaşı damarlarına sahiptir. Harapköy civarında işçilikleri bitirilmeden yarım kalan dağınık kireç taşları görülmektedir. Edremit Alniunu taş atölyesinin yanı başında büyük taşlardan örülen 11 m. uzunluğundaki sur duvarında herhangi bir bastikan çıkıntısı görülmemektedir, l m. yüksekliğindeki duvarın taşları kabaca düzeltilmiştir. Bu set kentin, savunma yönünden zayıf bir kısmını oluşturur. Duvar kalıntılarının Urartu Kralı İşpuini (M.Ö. 830-810) dönemine rastlayan ve daha eski bir tekniği yansıtmaktadır. 


       Van Kalesindeki Sardur Burcu taşları M.Ö. 9.yüzyılın ortalarında bilinen en eski yapısıdır. Bu burçların üzerindeki yazılarda da; taşların Alniunu kentinden getirilerek yapı inşa edilmiştir. Burçtaki yazıtların metni şöyledir: Büyük kral Lutipri'nin oğlu, güçlü, kral, evrenin kralı, Nauri Ülkesi'nin kralı, eşi bulunmaz kral Savaşmakdan korkmiyan, hayranlık uyandıran çoban, kendine boyun eğmiyenleri kendine bağımlı kılan kral Sarduri'nin yazıtı. (Ben) Lutipri'nin oğlu, krallar kralı, bütün krallardan haraç alan Sardur (un). Lutipri oğlu Sardur böyle söyler. Ben bu taş blokları, Alniunu kentinden getirdim. Bu duvarı ben yaptırdım. 


       Bu Urartu Krallığının ilkyarılı belgesini oluşturur. Ancak yakın zamanda açılan kireç ocağına gereç sağlayan marinaların yıkım sonucunda parçalanan kireç taşı üzerindeki çivi yazısı ilginç bir buluntudur. Kapı girişi kentin kuzeydoğusundadır. Genişliği 4 m. kapı girişinin yanlarında bulunan surun ön yüzü yıkıma uğramasına karşın, arka yüzü belirgin olarak görülmektedir. Kapının iki yanı taş bloklarla özenle örtülmüştür. Taş temeller l .60 m.. yüksekliğinde 4 taş dizisinden oluşmaktadır. Taşduvar ile kerpiç duvarı birleştiren iki yassı sall taş (Loyter) dizisinden sonra, kerpiç duvar kalıntısı bulunmaktadır. Yarım kalan taşlar üzerinde, Urartu taşçı kalemleri, murç, taş işçiliği konusunda bilgi edinmemizi sağlamaktadır. Taşların tüm işçiliğinin adı geçen Alniunu taş atölyesinde tamamlandığı kanıtlanmaktadır. 


       Alniunu taş atölyesinin ne zaman, ne şekilde çalışmalarının terk edildiği bugün çözümlenememiştir. M.Ö. 7. yüzyılda çalışmalarını durdurdukları sanılır. Çünkü 8. yüzyılda Çavuştepe, 7. yüzyılda Urartu'ların ikinci başkenti Toprakkale ve Çoravanis gibi, yerleşim merkezlerinin kurulması buraların önem kazanması sonucunda, Alniunu taş atölyesi etkinliğini yitirmiş olmalıdır. Yeni bir kazı bu taş ocağına açıklık getirebilir. 


       Sonuç olarak Alniunu Kenti taş atölyesi M.Ö. l.bin yılın başlarında Urartu'ların Van bölgesinde ve Doğu Anadolu Yüksek yayınlarındaki en büyük taş atölyesidir. 


       Alniunu Kenti Taş Atölyesi; Bugünkü Kıztaşı diye bilinen ve Taş kaleden kopup ayrıldığı sanılan Taş Kaleden başlar, güney-doğuya doğru uzanan alanı kapsar. 

       



ERMENİLER EDREMİT'E DE YERLEŞMİŞLERDİ

       Ermenilerin ortaya çıkış nedenlerini kısaca açıklamada yarar var, kanısındayız. 


       Türkler'in dünyada 6 asırlık bir devlet olduğu devirlerde Ermeni sorunu yoktu, ancak, 1878 Berlin Kongresi'nden sonra Emperyalist güçlerin zaman, zaman karşımıza güçlükler çıkardıkları oldu, olmaktadır. Ermeni meselesi de bunlardan biridir. 

       Bu talihsizlik Abdülhamid-II devrinden I. Dünya Savaşına kadar, birinci plana çıkarılır. Oysa Ermeniler Türk toplumu içerisinde her alanda, önemli rol oynamış etnik unsurlardan biridir. Mutasarrıflıktan, nazırlığa kadar getirilmişlerdir. Köylüsü, şehirlisi varlıklı kimselerdi. İbadetleri için kilise bile verilmişti kendilerine. Ermeni Müslüman arasında tatsız bir olay görülmezdi. Taki, bağımsız bir Ermenistan fikri doğuncaya kadar. Fransız'ların ve Ruslar'ın, Ermenilere bağımsız devlet kurma vaadi verilinceye kadar. 1828 yılında Ruslar'ın Kars ve Doğubeyazıd'a girmesiyle, Ermeniler Türkler'e olan gerçek duygularını açığa vurdular. Ruslar'ın diğer illere de girmelerini teşvik ettiler. 90.000 Ermeni gönüllü olarak Rus saflarına geçti. 1862 yılında Abdülmecit'in Ermenilere önemli görevler vermesi isteklerinin hududuna yeşil ışık yakmış oldu. Mecliste 9 Ermeni millet vekili olduğu gibi, meclis başkanlığına da OHANNES getirildi. 1877'de Türk-Rus Savaşı yenilgiyle sonuçlanınca Ermeni hakları artırıldı. Artık Ermeni'nin Türkiye genelinde sinsi planlarının uygulaması hareketleri acımasızca işlenmektedir (Türklere karşı Ermeni vahşeti) Muhittin Nalbant'ın araştırmaları adlı kitap cevap vermektedir. 


       Ermeni'lerin Van ve civarına (Edremit dahil) 1882 yılından sonra, Kafkasya'dan gizlice "Ermeni muhacirler getirilerek Van'a" yerleştirilmiştir. Ermeni'lerin Van'da kesif bir nüfusa sahip olmadıkları karşısında bu yolu bu planı seçmişlerdir (XVI ve XVII. y.y. Van Yrd.Doç.Dr. Orhan Kılıç sayfa:228 parg.2.). 


       Nüfus açısından haklı çıkmak için çeşitli entrikalar çevirmeğe çalışan Ermeniler, Osmanlı Devrinde yaşayan Ermenilerin Van'daki nüfusu 179.380 Müslüman’a karşı 67.792 Ermeni görülür. Osmanlı Devleti içindeki tüm sayıları ise; 1.234.671 olduğu çoğu batılı yazarların da buna çok yakın rakamlar verdiği görülmekte. Ermeni iddiasının hiçbir delil ve dayanağı yok. Ciddi bir belge gösterememekteler (Ermeniler ve 1915. Tehcir Olayları 1996 baskı sayfa:22). 


       Ayrıca; Doğu Anadolu'nun raporu (Dr. Hamit Pehlivanlı) Rus generali MAYEWSKİ"nin eserinden tercüme eden: Mehmet Sadık. 

       Bu general bir asır kadar önce Rusya'nın Erzurum konsolosu olarak hizmet görmüş. Görevi süresince tespit ettiklerini bir eser halinde toplamıştır. Rus olmasına, hissi davranmış olmasına rağmen hakkı unutmamıştır, îlginç tablolar kayda almıştır.


General Mayewiski diyorki; 


Ermenilerin iddia ettikleri gibi Osmanlı döneminde topluca katledildikleri 1915'li yıllarda 300.000 kişi, bugün ise 1.500.000 olduğu ileri sürülen bir kayıp buna karşılık öç alma operasyonlarının düzenlenmesi. 

       Bu meselenin Ermenilerin iddia ettikleri gibi olmadığını, objektif araştırmalarla ortaya çıkarmıştır. Konunun yeterince aydınlanmadığından kaynaklandığını belirtmektedir. 


       Mayewiski'nin görevli olduğu Doğu Anadolu'da izlenimlerini (Gizli Rapor) da toplar. 1914 (1330) Ermeni meselesi 1970'li yıllarda da terörist hareketler başlar. Oysa; Mayewiski "Osmanlı Ermeni'leri Türkiye'de sakin bir hayat sürüyorlardı. Hallerinden memnunlardı. Ancak maşa olarak kullanılan Ermeni'ler, Ruslar'ı kurtarıcı olarak bekleyen Rus idaresini de muhtar bir yönetime kavuşabileceklerini sanmışlardır. Aldandıklarını geç anlamışlardır" diyor.



ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

GELECEĞE YÖNELİM

8.


MİSYON,VİZYON,TEMEL DEĞERLER


9.

TEMALAR,AMAÇLAR,HEDEFLER,FAALİYET

PROJE VE STRATEJİLER













MİSYON / VİZYON/ DEĞER VE İLKELER







STRATEJİK AMAÇLAR , HEDEFLER VE FAALİYETLER



Yüklə 1,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   15




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin