ZâDU'l-meâd muhtasari


D. Savaşta ve Korku Anında Namaz



Yüklə 2,3 Mb.
səhifə17/26
tarix03.11.2017
ölçüsü2,3 Mb.
#29908
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   26

D. Savaşta ve Korku Anında Namaz


Allah Teâlâ, korku ve yolculuğun bir arada bulunduğu zaman, hem namazın rükünlerini ve hem de rekat sayısını kısaltmayı mübah kılmıştır. Beraberinde korku bulunmayan seferde sadece rekat sayısını kısaltmayı; beraberinde sefer bulunmayan korku halinde ise yalnızca namazın rükünlerini kısaltmayı mübah görmüştür.

Hz. Peygamber'in sünneti böyle idi. İşte bu sünnetle, âyette geçen "kısaltmanın" yeryüzünde sefere çıkmak ve korku duyulmakla kayıtlandırılmış olduğunun hikmeti bilinir.480

Düşman kendisiyle kıble arasında bulunduğunda, Allah Resûlü'nün korku namazını kıldırışı şöyleydi: Müslümanların hepsini arkasında saf yapıp tekbir alır, cemaat de tekbir alır, sonra rükûa gider cemaat de rükûa gider, sonra rükûdan kalkar cemaat de onunla birlikte rükûdan kalkar, sonra özellikle kendisini takip eden safla birlikte secdeye gider, sonraki arkadaki öteki saf -secde etmeyip- düşmana karşı ayakta dururlardı. Birinci rekatı bitirip de ikinci rekat için kalkınca, arkada duran saf, Hz. Peygamber'in kalkışından sonra, secdeye varıp iki kez secde ederler sonra kalkıp birinci saffın yerine öne geçerler. Her iki saftakilerin birinci saffın faziletinin elde edilmesi için birinci saf gerileyerek onların yerine geçerler, birinci saftakilerin ilk rekatta iki secdeyi Hz. Peygamber'le birlikte yaptıkları gibi, ikinci saftakiler de ikinci rekattaki secdeleri Allah Resûlü ile yapmış olurlar. Böylece her iki saftakiler gerek Allah Resûlü ile yapabildikleri ve gerek kendi başlarına kaza ettikleri amellerde eşit olmuş olurlar. Bu durum ise, son derece adildir. Hz. Peygamber rükû edince her iki saftakiler de ilk kez yaptıkları gibi yaparlar. Allah Resûlü teşehhüde (tahiyyata) oturunca arkadaki saf iki secde eder, sonra ona teşehhüdde yetişip hep birlikte selam verirler.

Düşman kıble tarafında olmadığı zaman ise:



1) Bazen ashâbını ikiye ayırıp bir bölümünü düşman hizasına, bir bölümünü de kendisi ile namaz kılmaya ayırırdı. İki gruptan biri kendisiyle namazın bir rekatını kılarlar sonra namaz halinde olarak diğer grubun yanına giderler, diğerleri bunların yanına gelir ve onunla birlikte ikinci rekatı kılar ardından selam verirler. İmamın selamından sonra her grup namazının gerisini bir rekat olarak kılarlar.

2) Bazen iki gruptan birine bir rekat kıldırır, sonra ikinci rekata kalkar, daha ayakta iken bu grup namazın devamını kı­lar ve Hz. Peygamber'in rükûsundan önce selam verirler, diğer grup gelip ikinci rekatı Allah Resûlü ile kılarlar. Allah Resûlü teşehhüde oturunca, bunlar kalkar ve -Hz. Peygamber bunları teşehhüdde bekler iken- kılamadıkları birinci rekatı kaza ederler. Onlar teşehhüdü yaptıklarında onlarla beraber selam verirdi.

3) Bazen bu iki gruptan birine iki rekatı kıldırır, bu grup Hz. Peygamber'den önce selam verirler, diğer grup gelir Allah Resûlü ile birlikte son iki rekat kılar birlikte selam verirlerdi.

4) Bazen iki gruptan birine iki rekat kıldırır birlikte selam verir, diğer grup gelir onlara da iki rekat kıldırır ve birlikte selam verirdi.

5) Bazen de, iki gruptan birine bir rekat kıldırır, bunlar kaza etmeden (tamamlamadan) giderler, sonra diğer grup gelir bunlara da bir rekat kıldırır, bunlar da gerisini kaza etmezlerdi. İşte bu şekillerin hepsi ile korku namazı kılmak caizdir. İmam Ahmed: "Korku namazı ile ilgili olarak rivâyet edilen bütün hadislerle amel etmek caizdir." demektedir.481

E. Hz. Peygamber'in Seferdeki İkâmet Müddeti


Hz. Peygamber, Tebuk'de yirmi gün kaldı. O, ümmetine, kişi bundan daha çok kaldığı zaman namazını kısaltamaz demediği halde, kendisi bu süre zarfında namazlarını kısaltarak kılıyordu. Fakat onun ikametinin bu kadar süre olduğunda ittifak vardır. Sefer halindeki bu ikâmet, onu sefer hükmünden çıkarmaz. Bu ikâmet, kendi vatanının dışında olup o yere yerleşme niyetinde olunmadığı zaman, seferî sayılması için ister uzun süreli ister kısa süreli olsun fark etmez.

Nâfi', kendisiyle şehre girişi arasına kar engel olan İbn Ömer'in Azerbaycan'da altı ay kaldığını ve bu sürede namazlarını iki rekat olarak kıldığını; Hafs b. Ubeydullah, Enes b. Mâlik'in Şam'da iki sene kaldığı ve namazlarını yolcu namazı olarak kıldığını; Enes, Resûlullah'ın ashâbının Râmehürmüz'de yedi ay kaldığını ve namazlarını kısaltarak kıldıklarını; Hasen, Abdurrahman b.Semüre ile Kâbil'de iki sene kaldıklarını ve namazı cem etmeden kısaltarak kıldıklarını; İbrahim (en-Nehâî), (ashâbın) Rey'de bir veya daha çok sene, Sicistan'da ise iki sene ikâmet ettiklerini söylemektedirler.

Gördüğün gibi bu, Allah Resûlü'nün ve ashâbının uygulamasıdır. Doğrusu da budur.

Dört imam, bir kişinin ihtiyacından dolayı bir yerde ikâmet edip "Ha bugün ha yarın çıkıyorum." diyerek o ihtiyacını gider­mek için beklediği sürece, namazlarını sürekli kısaltarak kılacağı hususunda ittifak etmişlerdir.


BEŞİNCİ BÖLÜM

YARGI VE HÜKÜMLER482

A. Yargı Konuları


Hz. Peygamber'in töhmetten (suç isnadı) dolayı bir adamı hapsettiği sabittir.483 Hz. Ali'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber tutukluyu ölene kadar hapiste alıkoyardı.

1. Adam Öldürme Cezası: Kısas484


Buhârî ve Müslim'de zikredildiği üzere, bir yahudi bir cariyenin kafasını iki taş arasında ezerek öldürmüştü. Suçunu itiraf etmesi üzerine Allah Resûlü, başının iki taş arasında ezilerek öldürülmesini emretti.485 Bu hadiste kadına karşılık erkeğin kısas yoluyla öldürüleceğine delil vardır.

İmam Ahmed, Nesaî ve diğerleri Bera'nın şöyle anlattığı naklederler: Dayım Ebu Bürde ile karşılaştım, yanında bir sancak vardı. Bana: "Resûlullah beni, babasının karısı (analığı) ile evlenen birisini öldürmem ve malına el koymam için gönderdi." demiştir.486

İbn Mace Sünen'inde Hz. Peygamber'in "Kim, nikah düşmeyen bir yakını ile ilişkide bulunursa onu öldürünüz."487 buyurduğunu nakletmektedir.

Buhârî ve Müslim'de şöyle anlatılır: Rebî'nin kız kardeşi Nadr'ın kızı bir cariyeyi tokatlamış ve dişini kırmıştı. Hz. Peygamber'e şikayetçi oldular. O da kısas yapılmasını emretti. Ümmürrebi': "Ya Resûlallah! Falancadan dolayı kısas mı yapacaksın? Hayır! Vallahi ona karşılık kısas olamaz." dedi. Hz. Peygamber: "Fesübhanallah! Ey Ümmürrebi, Allah'ın hükmü kısastır!" buyurdu. Kadın: "Hayır, vallahi asla ona karşılık kısas yapılmayacak!"dedi. neyse ki mağdurun tarafları kısastan vazgeçtiler ve diyeti kabul ettiler. Hz. Peygamber de: "Öyle kullar var ki, Allah'a karşı yemin etseler Allah onların yeminlerini doğruya çıkarır." buyurdu.488

Buhârî ve Müslim'de anlatıldığına göre, bir adam bir başkasının elini ısırmış, eli ısırılan adam da elini kuvvetle çekince el ısıranın ön dişleri düşmüştü. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Sizden biriniz aygır gibi kardeşinin elini ısırıyor. Sana diyet yok." buyurmuştur.489 Bu uygulamadan şu netice çıkar: Zalimin elinden bir kimse kendisini kurtarırsa zalimden telef olan her şey heder olup tazmin sorumluluğu yoktur.

Buhârî ve Müslim'de Ebu Hureyre'den rivayet edilen hadiste şöyle buyrulmaktadır: "Birisi senden izinsiz evini gözetlese, sen de bir taş atsan da gözünü çıkarsan sana hiçbir günah yoktur."490 Bir başka varyantta şöyle buyrulmaktadır: "Bir kimse başka birilerinin evini izinleri olmadın gözetlese onlar da onun gözünü çıkarsalar, ne diyet ne de kısas gerekir."491

Yine Buhârî ve Müslim'de bir adamın Hz. Peygamber'in hücre-i saâdetlerinden birinde, bir delikten içeriyi gözetlediği ve Hz. Peygamber'in eline bir ok demiri alarak (gözüne) dürtmek için durumu kolladığı belirtilmiştir.492

İbn Mâce Sünen'inde rivâyet ettiğine göre, Resûlüllah, hâmile bir kadının kasten birini öldürmesi durumunda çocuğunu doğurmadıkça ve çocuğu kendisini kurtaracak duruma gelmedikçe kısas yoluyla öldürülmeyeceğine hükmetmiştir.493

İmam Ahmed ve Nesâî'nin rivayet ettiklerine göre ise, Allah Elçisi, babanın, oğluna karşı kısas yoluyla öldürülmeyeceğine hükmetmiştir.494

Hz. Peygamber, erkeğin kadına karşılık öldürüleceğine hükmetmiştir.495


2. Zina Cezası496


Ebû Dâvûd'un Sünen'inde Sehl b. Sa'd'dan rivayet edilen bir hadiste şöyle anlatılmaktadır: "Bir adam Hz. Peygamber'e geldi ve adını verdiği bir kadınla zina ettiğini itiraf etti. Hz. Peygamber kadına haber gönderdi ve durumu sordu. Kadın, zina ettiğini inkar etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber adama had cezası (celde) uyguladı. Kadını ise serbest bıraktı."497 Bu uygulama şu iki hususu içerir:

a) Kadın yalanlasa bile, itiraf eden adama had gerekir.

b) Kadına iftira etmiş olacağı için ayrıca bir iftira (kazif) cezası gerekmez. Ebû Dâvûd'un bu hususa ilişkin rivayete gelince Nesaî'nin de dediği gibi münkerdir.

Hz. Peygamber evli olmadığı halde zina eden cariyeye dövme (celde) cezası ile hükmederdi. Müslim'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Sizden birinizin cariyesi zina ederse ona celde vurunuz."498 Yine Müslim'de Hz. Ali'nin şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Ey insanlar! Köleleriniz ister evli olsun ister olmasın, onlara had uygulayınız. Çünkü Hz. Peygamber'in cariyesi zina etmişti. Hz. Peygamber bana, ona celde vurmamı emretmişti."499 Cariyelerin cezası hakkında Allah Tealâ şöyle buyurmaktadır: "Evlendikten sonra zina ederlerse, onlara hür kadınların cezasının yarısı uygulanır."500 Şöyle de denilebilir: Âyette, evlilikten sonra cezanın hür kadının cezasının yarısı olacağı şeklindeki kayıt, evlilikle bu yarı cezanın yok olacağı ve evli cariyenin cezasının hür kadının had cezasına dönüşeceğini zannedenlerin zannını bertaraf etmeye yöneliktir. Veya şöyle denilebilir: Evlilikten önceki celdesi ta'zîr, evlilikten sonra ise haddir. Bu yorum daha güçlüdür. Yahut da şöyle denebilir: İki durum arasındaki fark, haddin uygulanışı hususunda olup, sayısında değildir. Bu cezalardan birini uygulamak efendisine ait iken, diğerini uygulamak ise devlet başkanına aittir.


3. İçki İçme Cezası


Hz. Peygamber, içki içen hakkında hurma dalı ve pabuç gibi şeylerle dövülmelerine hükmetmiş ve kırk adet vur(dur)­muştur. Hz. Ebu Bekir de Hz. Peygamber'e uyarak kırk sopa vurmuştu. Abdurrezzak'ın Musannef'inde Hz. Peygamber'in içki içenlere seksen sopa vur(dur)duğu rivayet edilmiştir. İbn Abbas: "Hz. Peygamber içki hakkında belli bir ceza koymamıştır." demiştir.

Hz. Peygamber'in dördüncü veya beşinci defa tekrar içen kimsenin öldürülmesini emrettiği sahih olarak rivayet edilmiştir. İçki içenin öldürülmesine ilişkin rivayet edenlerden biri olan İbn Ömer: "Dördüncüde siz onu bana getirin.Sizin adınıza onu öldürmek bana ait." demiştir.501



Yüklə 2,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   26




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin