HUNEYN VE ALİ (AS)
Mekke fethinden sonra Huneyn savaşı oldu. Bu savaşa Hz. Peygamber on bin kişiyle çıkmıştı, on iki bin diye de rivayet edilmiştir. Huneyn'e, fecirden önce varıldı. Fakat müşrikler, daha önce varmışlar, pusu kurmuşlardı. Birden Müslümanlara saldırıp bozdular. Hz. Muhammed'in yaninda yalniz on kişi kaldı. Bunların dokuzu Hâşim oğullarındandı, onuncuları Ümmü Eymen'in oğlu Eymen'di. Eymen şehit düştü, dokuzu sebât ettiler. Bunlardan Abdülmuttalib oğlu Abbas Hz. Rasûlullah'ın sağındaydı, oğlu Fazl solundaydı. Hars oğlu Ebû-Süfyan (malûm Ebu-Süfyan değil) Hz. Peygamber'in devesinin yulannı tutmuştu. Ali, önünde savaşmadaydı, diğerleri de çevresindeydi. Abbâs'ın sesi yüceydi. Hz. Muhammed, sahâbeyi çağırmasını emretti. Abbas, "Ey Akabe'de bey'at eden sahâbe, ey Râzılık ağacı altında bey'at eden sahâbe" diye bağırdı. Bu bağrışı duyanlar, 'iebbeyke lebbeyk" diye ses verdiler. Gece basmıştı, ortalık kapkaranlıktı. Abbas, tekrar, ne oldu, Allah'la ettiğiniz ahd diye seslendi. Birer birer, Hz. Peygamber'in yanına toplanmaya başladılar.
68
Tarn bu sırada Hevâzin boyundan Cervel adh birisi, Müslümanlara saldırdı. Bir deveye binmişti, elinde, uzun bir mızrağa bağlanmış siyah bir bayrak vardı. Halkın önünde yürümekte, önüne geleni öldürmekteydi. Müşrikler de arkasından geliyordu. Hz. Ali, Cervel'in önüne geçti, kılıcıyla devesinin sağrısına vurdu, deveyi yıktı, Cervel'i öldürdü. Bunu gören müşrikler, bozguna uğradılar. Bu sırada Hudayr oğlu Üseyd, Yâ Evs diye bağırarak mensup olduğu boyu çağırdı, Ubâde oğlu Sa'd de Yâ Hazrec diye bağırdı, her iki boy mensupları da toplandılar, savaş şiddetlendi. Hz. Muhammed, bu hâli görünce devesinin özengilerine basıp ayağa kalktı, kendisini Müslümanlara gösterdi ve "Şimdi tandır kızdı" buyurup "Ben Peygamberim, yalancı değil, ben Abdülmüttalib oğluyum" meâlindeki beyti inşâd buyurdu ve bir avuç taş alıp düşmanın üstüne attı. Ali, bu savaşta, müşriklerden kırk kişiyi öldürdü.
Hicretin dokuzuncu yılında Hz. Muhammed. Ali'yi Tâif e gönderdi, ordaki meşhur puthaneyi yıktırdı ve putu kırdırdı.
Aynı yılda 9. sure olan "Berâe" (Tevbe) sûresi inmiştir. Hz. Peygamber, Ebû-Bekir'i Mekke'ye göndermiş, arkadan Hz. Ali'yi yollamıştı. Ali, Hz. Peygamber'in devesine binmiş, bu yıldan sonra müşriklerin hac etmemesini, çıplak tavaf edilmemesini, kâ'be'ye, mü'minlerden başkasının girmemesini tebliğ etmiş ve Hz. Muhammed'le muâhedesi olanlara, muâhede müddeti bitinceyedek dokunulmıyacağını, şartlara riâyet edileceğini, aralarında böyle bir muâhede bulunmayanların, dört ay sonra tebliğ edilen şartlara riâyet
69
etmeleri gerektiğini bildirmiş ve sürenin başından on, yahut on üç âyet okumuştur.
Hz. Ali, Cenâb-ı Peygamber'in son gazvesi olan Tebük gazvesinde bulunmamıştır. Bunun sebebi de Hz. Peygamber tarafından Medine'de Halife olarak bırakılmasıdır.
Bizans İmparatoru Hırakl'ın Hz. Muhammed aleyhine bir ordu topladığı, hristiyan Araplann da ona yardım ettikleri haber alınmıştı. Müslümanlar sıkıntıdaydı. Bu yüzden hazırlanan orduya, sıkıntı ordusu anlamına gelen "Ceyşü'1-Usra" denildi. Ashap, kadınlar bile ziynet eşyalarını vermek suretiyle büyük feragatte ve fedakârlıkta bulundu. Yirmi beş bin kişilik bir ordu hazırlandı, harekete geçildi. Bu seferde savaş olmadı, Hristiyanların bir kısmı, vergiye bağlandı, geriye dönüldü.
Hz. Peygamber, savaşa çıkarken Allah'a hamdü senâ etmiş ve halka şu hutbeyi okumuştu:
"Ey insanlar, şüphe yok ki sözün en doğrusu, Allah'ın kitabıdır, lâfın en iyisi, Tanrı'dan çekinme kelimesidir, şeıiatleıin en hayırlısı İbrahim'in şeriatıdır, sünnetlerin en hayırlısı, Muhammed'in sünnetidir, sözün ey yücesi, Tanrı'yı anıştır, kıssalann en güzeli şu Kur'an'dır. İşleıin hayırlısı, ifrat ve tefrite sığmayan ortalama iştir, İşleıin en kötüsü, bir asla dayanmadan icâd edilenidir. Hidâyetin en güzeli, Peygamber'in hidâyetidir. Ölümün en hayırlısı şehid olarak ölmektir. Sapıklığın en körü, hidayetten sonra sapmaktır. İşlerin en hayırlısı, faydalı olanıdır, hidâyetin en hayırlısı, uyulan hidâyettir. Körlüğün en fazlası gönül körlüğüdür. Veren el, vermeyen elden
70
hayırlıdır. Az da olsa, yeter de olsa verilen şey çok verilen, fakat insanı oyalayıp hevâ ve hevesine uyduran, kibire, gurura sevkedenden hayırlıdır. Mâzeretin en kötüsü, ölünı gelip çatınca getirilen mâzerettir. Nedâmetin kötüsü, kıyamet günü nâdim olmaktır. Dilin en büyük hatâsı yalandır, zenginliğin en hayırlısı gönül zenginliğidir. Azığın en hayırlısı, Tanrı'dan çekinmektir. Hikmetin başı, Tanrı korkusudur, câhiliyye devrindeki işlerden uzaklaşmaktır. Sarhoşluk, ateşin kucağına düşmektir. İçki, günahla kucaklaşmak, buluşmaktır. Kadınlar, şeytanın ipleridir, gençlik, delilikten bir kısımdır. Kazancın en kötüsü, fâizle kazançtır. Yenen şeylerin en fenâsı, yetim malını yemektir. Kııtlıı, o kişidir ki başkalarının halinden öğüt alır, kutsuz o kişidir ki ana karnında kutsuzluk kazanır. Biriniz, alabildiği ne mala sahip olsa gene de iş, sonunda belli olıır ve amelde bulunanların, sonuna bakılır; her gelecek, yakındır. İnanç sâhibine sövmek kötülüktür, mü'minle savaş küfıirdür, onıııı etini yemek (gıyabında aleyhinde bulunmak), Allah'a isyan etmektir; malı, kanı gibi haramdır. Allah'a dayanana bu inanç yeter, dayanan üst olur, bağışlayanı Allah bağışlar, hiddetini yenene Allah ecir (sevab) verir, musîbete uğrayan sabrederse, Tanrı, ona karşıhğını verir."
Hz. Muhammed, bu savaşa çıkarken münâfıkların şerrini gidermek üzere Hz. Ali'yi, Medine'de, yerine hAlife bıraktı. Münâfıklar, Ali'yi istemediğinden götürmedi gibi sözler söylediler. Ali, bu söylentileri duyunca silâhını aldı, Hz. Peygamber'le buluştu, sözlerini
71
anlattı. Hazret, "Yalan söylemişler" buyurdu; "Don, benim hAlifeni ol, ehlimin ve ehlinin arasinda beni temsîl et, ciinkii Medine ancak benimle ve seninle diizene girer; sen, Ehl-i beytim içinde ve hicret yurdumda benim hAlifemsin; Mûsâ'ya Hârun ne menziledeyse sen de bana o menziledesin, ıâzı değil misin? Ancak, benden sonra peygamber yok." Hz. Ali, râzı oldum, râzı oldum dedi.
72
Dostları ilə paylaş: |