|
|
səhifə | 107/260 | tarix | 07.01.2022 | ölçüsü | 8,04 Mb. | | #88301 |
| Edip Yüksel Meali
|
Ve, "Bunlar suçlu bir topluluk,"diye Rabbine yalvardı.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Musa: "Şüphesiz ki bunlar suçlu bir kavimdir." diyerek yardım etmesi için Rabbine yalvardı.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Sonra (Musa): "Bunlar, suç işleyen bir toplumdur!" diye Rabbine du'a etti.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Sonra Rabbine, "Bunlar suç işleyen bir topluluktur." diye yakardı.
|
Yusuf Ali (English)
|
(But they were aggressive:)(4707) then he cried to his Lord: "These are indeed a people given to sin." *
|
M. Pickthall (English)
|
And he cried unto his Lord (saying): These area guilty folk.
|
Duhân Suresi
23
فَاَسْرِ
o halde yürüt
|
بِعِبَاد۪ي
kullarımı
|
لَيْلاً
geceleyin
|
اِنَّكُمْ
çünkü
|
مُتَّبَعُونَۙ
takibedileceksiniz
|
Türkçe Transcript (*)
|
Fe-esri bi’ibâdî leylen innekum muttebe’ûn(e)
|
Ali Bulaç Meali
|
(Allah da:) 'Öyleyse, kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, muhakkak takip edileceksiniz.' (diye duasını kabul edip cevap verdi).
|
Edip Yüksel Meali
|
"Kullarımla geceleyin yola çık. Siz izleniyorsunuz."
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Allah buyurdu ki: "Kullarımı geceleyin yürüt. Çünkü siz takib edileceksiniz.
|
Süleyman Ateş Meali
|
(Allah): "O halde kullarımı geceleyin yürüt. Çünkü takibedileceksiniz" (dedi).
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Bunun üzerine, Allah buyurdu: "O halde kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz."
|
Yusuf Ali (English)
|
(The reply came:) "March forth with My Servants by night: for ye are sure to be pursued.
|
M. Pickthall (English)
|
Then (his Lord commanded) Take away my slaves by night. Lo! ye will be followed,
|
Duhân Suresi
24
وَاتْرُكِ
ve bırak
|
الْبَحْرَ
denizi
|
رَهْواًۜ
açık
|
اِنَّهُمْ
çünkü onlar
|
جُنْدٌ
bir ordudur
|
مُغْرَقُونَ
boğulacak
|
|
|
|
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
Vetruki-lbahra rahvâ(en)(s) innehum cundun muġrakûn(e)
|
Ali Bulaç Meali
|
'Denizi durgun ve açık bırak. Çünkü suda boğulacak bir ordudur.'
|
Edip Yüksel Meali
|
"Denizi yarılmış olarak terket. Onlar boğulmaya mahkum bir ordudur."
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Karşıya geçince denizi olduğu gibi açık bırak. Çünkü onlar suda boğulacak bir ordudur."
|
Süleyman Ateş Meali
|
Denizi (yarıp toplumunu geçirdikten sonra olduğu gibi) açık bırak. Çünkü onlar boğulacak bir ordudur.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
"Denizi açık bırak, çünkü onlar, boğulmaya mahkûm edilmiş bir ordudur."
|
Yusuf Ali (English)
|
"And leave the sea as a furrow (divided):(4708) for they are a host (destined) to be drowned." *
|
M. Pickthall (English)
|
And leave the sea behind at rest, for lo! they are a drowned host.
|
Duhân Suresi
25
كَمْ
nice şeyler
|
تَرَكُوا
onlar geride bıraktılar
|
مِنْ جَنَّاتٍ
bahçeler
|
وَعُيُونٍۙ
ve çeşmeler
|
Türkçe Transcript (*)
|
Kem terakû min cennâtin ve ’uyûn(in)
|
Ali Bulaç Meali
|
Onlar nice bahçeler ve pınarlar terketmişlerdi;
|
Edip Yüksel Meali
|
Onlar geride neler bırakmışlardı: Bahçeler, pınarlar,
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Onlar neler bırakmışlardı, ne bahçeler, ne pınarlar!
|
Süleyman Ateş Meali
|
Onlar geride nice şeyler bıraktılar: Bahçeler, çeşmeler.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Geriye nice bahçeler, nice pınarlar bıraktılar.
|
Yusuf Ali (English)
|
How many were the gardens(4709) and springs they left behind, *
|
M. Pickthall (English)
|
How many were the gardens and the water springs that they left behind,
|
Duhân Suresi
26
وَزُرُوعٍ
ve ekinler
|
وَمَقَامٍ
ve makamlar
|
كَر۪يمٍۙ
güzel
|
Türkçe Transcript (*)
|
Ve zurû’in ve mekâmin kerîm(in)
|
Ali Bulaç Meali
|
(Nice) Ekinler, güzel konaklar,
|
Edip Yüksel Meali
|
Ekinler ve yüksek makamlar,
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Ne ekinler, ne güzel kaynaklar,
|
Süleyman Ateş Meali
|
Ekinler, güzel makamlar!
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Nice ekinler, nice seçkin makamlar.
|
Yusuf Ali (English)
|
And corn-fields and noble buildings,
|
M. Pickthall (English)
|
And the cornlands and the goodly sites
|
Duhân Suresi
27
وَنَعْمَةٍ
ve nice ni\metler
|
كَانُوا ف۪يهَا
orada
|
فَاكِه۪ينَۙ
zevkü sefa sürdükleri
|
Türkçe Transcript (*)
|
Ve na’metin kânû fîhâ fâkihîn(e)
|
Ali Bulaç Meali
|
Ve içlerinde 'sevinç ve mutluluk içinde' yaşadıkları nimetler,
|
Edip Yüksel Meali
|
Ve içinde sefa sürdükleri nice nimetler...
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Ve içinde eğlenip durdukları nice nimetler ve refah!
|
Süleyman Ateş Meali
|
Ve zevkü sefa sürdükleri nice ni'metler!
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
İçinde zevk sürdükleri nice nimetler.
|
Yusuf Ali (English)
|
And wealth (and conveniences of life), wherein they had taken such delight!
|
M. Pickthall (English)
|
And pleasant things wherein they took delight!
|
Duhân Suresi
28
كَذٰلِكَ۠
işte böyle oldu
|
وَاَوْرَثْنَاهَا
ve biz onları miras verdik
|
قَوْماً
bir topluma
|
اٰخَر۪ينَ
başka
|
Türkçe Transcript (*)
|
Keżâlik(e)(s) ve evraśnâhâ kavmen âḣarîn(e)
|
Ali Bulaç Meali
|
İşte böyle; Biz bunları başka bir kavime miras olarak verdik.
|
Edip Yüksel Meali
|
Böylece hepsini başka bir topluluğa miras bıraktık.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
İşte böylece biz onları başka bir kavme miras bıraktık.
|
Süleyman Ateş Meali
|
İşte böyle oldu ve biz onları başka bir topluma miras verdik.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
İşte böyle! Onlara başka bir toplumu mirasçı kıldık.
|
Yusuf Ali (English)
|
Thus (was their end)! And We made other people inherit (those things)!
|
M. Pickthall (English)
|
Even so (it was), and We made it an inheritance for other folk;
|
Duhân Suresi
29
فَمَا
|
بَكَتْ
ağlamadı
|
عَلَيْهِمُ
onlara
|
السَّمَٓاءُ
gök
|
وَالْاَرْضُ
ve yer
|
وَمَا كَانُوامُنْظَر۪ينَ
fırsat verilenlerden
olmadı
|
|
|
|
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
Femâ beket ‘aleyhimu-ssemâu vel-ardu vemâ kânû munzarîn(e)
|
Ali Bulaç Meali
|
Onlar için ne gök, ne yer ağladı ve onlar (ın azabı) ertelenmedi.
|
Edip Yüksel Meali
|
Ne gök ve ne de yer onlara ağladı; ertelenmediler de.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Gök ve yer onların üzerine ağlamadı. Onlara mühlet de verilmedi.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Onlara gök ve yer ağlamadı. Ve kendilerine fırsat da verilmedi. *
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Gök de ağlamadı onlar için yer de. Yüzlerine bakılmadı bile!
|
Yusuf Ali (English)
|
And neither heaven(4710) nor earth shed a tear over them: nor were they given a respite (again). *
|
M. Pickthall (English)
|
And the heaven and the earth wept not for them, nor were they reprieved.
|
Duhân Suresi
30
وَلَقَدْ
andolsun biz
|
نَجَّيْنَا
kurtardık
|
بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ
İsrail oğullarını
|
مِنَ الْعَذَابِ
azabdan
|
الْمُه۪ينِۙ
küçültücü
|
|
|
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
Ve lekad necceynâ benî isrâ-île mine-l’ażâbi-lmuhîn(i)
|
Ali Bulaç Meali
|
Andolsun, biz İsrailoğullarını o alçaltıcı azabtan kurtardık.
|
|
Dostları ilə paylaş: |
|
|