Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, bizim ayetlerimizden habersizdirler.
Edip Yüksel Meali
"Senden sonraki kuşaklara ibret olman için bugün senin cesedini koruyacağız. Ne var ki insanların çoğunluğu işaretlerimizden habersizdirler." *
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Biz de bugün senin bedenini arkandan gelenlere bir ibret olsun diye kurtaracağız. Bununla beraber, insanların birçoğu âyetlerimizden yine de gafildirler.
Süleyman Ateş Meali
Bugün senin (canından ayırdığımız) bedenini, (denizin dibinden) kurtarıp (sahilde) bir tepeye atacağız ki senden sonra gelenlere ibret olasın. Ama insanlardan çoğu bizim ayetlerimizden gafildirler.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
"Bugün senin bedenini kurtaracağız ki, arkandan gelenlere bir ibret olasın. Ama insanların çoğu bizim ayetlerimizden gerçekten habersiz bulunuyor."
Yusuf Ali (English)
"This day shall We save thee in the body, that thou mayest be a sign to those who come after thee! but verily, many among mankind are heedless of Our Signs!"
M. Pickthall (English)
But this day We save thee in thy body that thou mayest be a portent for those after thee. Lo! most of mankind are heedless of Our portents.
Andolsun, biz İsrailoğullarını, hoşlarına gidecek güzel bir yerde yerleştirdik ve temiz şeylerden kendilerine rızık verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar anlaşmazlığa düşmediler. Şüphesiz Rabbin, aralarında anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda kıyamet günü hüküm verecektir.
Edip Yüksel Meali
İsrail oğullarına onurlu bir yer bağışladık ve onlara güzel rızıklar verdik. Fakat, kendilerine ilim geldikten sonra ayrılığa düştüler. Rabbin, diriliş günü, ayrılığa düştükleri konuda aralarında hüküm verecektir
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Gerçekten İsrailoğulları'nı çok güzel bir yurda yerleştirdik ve onlara hoş nimetlerden rızıklar verdik. Anlaşmazlığa düşmeleri de kendilerine ilim geldikten sonra oldu. Şüphe yok ki, Rabbin, o anlaşmazlığa düştükleri konularda kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
Süleyman Ateş Meali
Andolsun biz, İsrail oğullarını iyi bir yere yerleştirdik ve onlara güzel rızıklar verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar ayrılığa düşmediler (de bilgi geldikten sonra ayrılığa düştüler). Şüphesiz Rabbin, kıyamet günü, anlaşmazlığa düştükleri şey hakkında aralarında hüküm verecektir.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Yemin olsun, biz, İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve kendilerine temiz yiyeceklerden rızık verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar ihtilafa düşmediler. Hiç kuşkusuz, Rabbin, tartışmakta oldukları şey hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
Yusuf Ali (English)
We settled the Children of Israel in a beautiful(1474) dwelling-place, and provided for them sustenance of the best: it was after knowledge had been granted to them, that they fell into schisms. Verily Allah will judge between them as to the schisms amongst them, on the Day of Judgment. *
M. Pickthall (English)
And We verify did allot unto the Children of Israel a fixed abode, and did provide them with good things; and they differed not until knowledge came unto them. Lo! thy Lord will judge between them on the Day of Resurrection concerning that wherein they used to differ.
Vefî mûsâ iż ersenâhu ilâ fir’avne bisultânin mubîn(in)
Ali Bulaç Meali
Musa (olayın)da da (düşündürücü ayetler vardır). Hani Biz onu açık bir delille Firavun'a göndermiştik;
Edip Yüksel Meali
Musa'da da (bir ders vardır). Onu Firavun'a apaçık bir delil ile göndermiştik.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Musa'nın kıssasında da ibret vardır. Hani biz onu apaçık bir delille Firavun'a göndermiştik.
Süleyman Ateş Meali
Musa'da da (ibret alınacak şeyler vardır). Onu açık bir delil ile Fir'avn'e göndermiştik.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Mûsa'da da. Biz onu açık bir kanıtla Firavun'a gönderdik.
Yusuf Ali (English)
And in Moses(5016) (was another Sign): Behold, We sent him to Pharaoh, with authority manifest. *
M. Pickthall (English)
And in Moses (too, there is a portent) when We sent him unto Pharaoh with clear warrant,
Zâriyât Suresi 39
فَتَوَلّٰى
çevirdi
بِرُكْنِه۪
yanını
وَقَالَ
ve dedi
سَاحِرٌ
büyücüdür
اَوْ
veya
مَجْنُونٌ
cinlidir
Türkçe Transcript (*)
Fetevellâ biruknihi ve kâle sâhirun ev mecnûn(un)
Ali Bulaç Meali
Fakat o, 'bütün kişisel ve askeri gücüyle' yüz çevirdi ve: '(Bu,) Ya bir büyücü veya bir delidir' dedi.
Edip Yüksel Meali
Erkanıyla birlikte yüz çevirdi ve "Ya bir büyücüdür, ya da bir deli," dedi.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Firavun ise ordusuyla birlikte yüz çevirmiş, onun hakkında: "Bu bir sihirbazdır, ya da bir delidir." demişti.
Süleyman Ateş Meali
(Fir'avn ona) Yanını çevirdi ve: "Bu, ya büyücü veya cinlidir" dedi.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
O tüm gücüyle/tüm seçkin adamlarıyla birlikte yüz çevirdi ve şöyle dedi: "Bir büyücü yahut mecnun."
Yusuf Ali (English)
But (Pharaoh) turned back with his Chiefs, and said, "A sorcerer, or one possessed!"
M. Pickthall (English)
But he withdrew (confiding) in his might, and said: A wizard or a madman.
Zâriyât Suresi 40
فَاَخَذْنَاهُ
biz de onu yakaladık
وَجُنُودَهُ
ve askerlerini
فَنَبَذْنَاهُمْ
onları attık
فِي الْيَمِّ
denize
وَهُوَ مُل۪يمٌۜ
kendi kendini kınıyordu
Türkçe Transcript (*)
Fe-eḣażnâhu ve cunûdehu fenebeżnâhum fî-lyemmi ve huve mulîm(un)
Ali Bulaç Meali
Bunun üzerine, Biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) 'kınanacak işler yapıyordu.'
Edip Yüksel Meali
Onu ve askerlerini yakalayıp denize attık. Bu sonucu haketmişti.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Nihayet biz onu ve ordularını yakalayıp hepsini denize attık. Firavun ise o sırada (inadından dolayı pişmanlık duyarak) kendi kendini kınıyordu.
Süleyman Ateş Meali
Biz de onu ve askerlerini yakaladık, onları denize attık. (O boğulurken pişmanlıkla) Kendi kendini kınıyordu.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Bunun üzerine, onu da ordusunu da yakalayıp suyun ortasına fırlattık. Kendi kendini kınayıp duruyordu.
Yusuf Ali (English)
So We took him and his forces, and threw them into the sea; and his was the blame.(5017) *
M. Pickthall (English)
So We seized him and his hosts and flung them in the sea, for he was reprobate
Zuhruf Suresi 46
وَلَقَدْ
andolsun
اَرْسَلْنَا
biz gönderdik
مُوسٰى
Musa\yı
بِاٰيَاتِنَٓا
ayetlerimizle
اِلٰى فِرْعَوْنَ
Fir\avn\a
وَمَلَا۬ئِه۪
ve ileri gelen adamlarına
فَقَالَ
dedi
اِنّ۪ي
ben
رَسُولُ
elçisiyim
رَبِّ
Rabbinin
الْعَالَم۪ينَ
alemlerin
Türkçe Transcript (*)
Ve lekad erselnâ mûsâ bi-âyâtinâ ilâ fir’avne ve mele-ihi fekâle innî rasûlu rabbi-l’âlemîn(e)
Ali Bulaç Meali
Andolsun, Biz Musa'yı, Firavun'a ve onun 'önde gelen çevresine' ayetlerimizle gönderdik. O da, dedi ki: 'Gerçekten ben, alemlerin Rabbinin elçisiyim.'
Edip Yüksel Meali
Örneğin; Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve erkanına gönderdik ve "Ben evrenlerin Rabbinin elçisiyim," demişti.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Andolsun ki, biz Musa'yı mucizelerimizle Firavun'a ve ileri gelen adamlarına gönderdik. Musa: "Ben gerçekten âlemlerin Rabbi olan Allah'ın peygamberiyim." dedi.
Süleyman Ateş Meali
Andolsun biz Musa'yı da ayetlerimizle Fir'avn'a ve ileri gelen adamlarına gönderdik: "Ben alemlerin Rabbinin elçisiyim" dedi.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Yemin olsun, Mûsa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve onun üst düzey adamlarına gönderdik de onlara dedi ki: "Ben âlemlerin Rabbi'nin resulüyüm."
Yusuf Ali (English)
We did send Moses(4649) aforetime, with Our Signs, to Pharaoh and his Chiefs: He said, "I am a messenger of the Lord of the Worlds." *
M. Pickthall (English)
And verily We sent Moses with Our revelations unto Pharaoh and his chiefs, and he said: I am a messenger of the Lord of the Worlds.
Vemâ nurîhim min âyetin illâ hiye ekberu min uḣtihâ(s) ve eḣażnâhum bil’ażâbi le’allehum yerci’ûn(e)
Ali Bulaç Meali
Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiç bir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, onları azabla yakalayıverdik.
Edip Yüksel Meali
Onlara bir birinden büyük mucizeler gösterdik ve belki dönerler diye başlarına çeşitli felaketler getirdik.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Bizim onlara gösterdiğimiz her bir mucize diğerinden daha büyüktü. Belki doğru yola dönerler diye biz onları azapla yakaladık.
Süleyman Ateş Meali
Onlara gösterdiğimiz her mu'cize, mutlaka kızkardeşinden (ötekinden) büyüktü. Belki dönerler diye onları (kıtlık, tufan, çekirge gibi türlü) azab(lar) ile cezalandırdık.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Onlara gösterir olduğumuz her ayet-alâmet, kızkardeşi ayet-alâmetten mutlaka daha büyüktür. Belki dönerler diye onları azapla da yakalamışızdır.
Yusuf Ali (English)
We showed them Sign(4651) after Sign, each greater than its fellow, and We seized them with Punishment, in order that they might turn (to Us). *
M. Pickthall (English)
And every token that We showed them was greater than its sister (token), and we grasped them with the torment, that haply they might turn again.
Fakat onlardan azabı çekip-giderince, bir de görürsün ki onlar andlarını bozuyorlar.
Edip Yüksel Meali
Fakat, onlardan felaketi kaldırdığımızda, sözlerinden hemen dönüverdiler.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Fakat azabı kendilerinden kaldırdığımız zaman hemen sözlerinden dönüverdiler.
Süleyman Ateş Meali
Fakat biz onlardan azabı kaldırınca sözlerinden dönmeğe başladılar.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Fakat kendilerinden azabı kaldırdığımızda hemen yan çizmeye başladılar.
Yusuf Ali (English)
But when We removed the Penalty from them, behold, they broke their word.
M. Pickthall (English)
But when We eased them of the torment, behold! they broke their word.
Zuhruf Suresi 51
وَنَادٰى
seslendi
فِرْعَوْنُ
Fir\avn
ف۪ي
içinde
قَوْمِه۪
kavminin
قَالَ
dedi ki
يَا قَوْمِ
ey kavmim
اَلَيْسَ
değil mi?
ل۪ي
benim
مُلْكُ
mülkü
مِصْرَ
Mısır
وَهٰذِهِ
ve şu
الْاَنْهَارُ
ırmaklar
تَجْر۪ي
akıp giden
مِنْ تَحْت۪يۚ
altımdan
اَفَلَا تُبْصِرُونَۜ
görmüyor musunuz?
Türkçe Transcript (*)
Ve nâdâ fir’avnu fî kavmihi kâle yâ kavmi eleyse lî mulku misra ve hâżihi-l-enhâru tecrî min tahtî(s) efelâ tubsirûn(e)
Ali Bulaç Meali
Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: 'Ey kavmim, Mısır'ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?'
Edip Yüksel Meali
Firavun halkına şöyle seslendi: "Ey halkım, Mısır'ın yönetimi ve şu altımda akıp giden ırmaklar bana ait değil mi? Görmüyor musunuz?"
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Firavun kavmine seslenerek dedi ki: "Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?
Süleyman Ateş Meali
Fir'avn kavminin içinde bağırıp dedi: "Ey kavmim, Mısır mülkü ve şu altımdan akıp giden ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?"
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Firavun, toplumu içinde haykırıp şöyle dedi: "Ey toplumum! Mısır'ın mülk ve yönetimi benim değil mi? İşte şu nehirler benim altımdan akıyor. Görmüyor musunuz?"
Yusuf Ali (English)
And Pharaoh proclaimed among his people, saying: "O my people! Does not the dominion of Egypt belong to me, (witness)(4653) these streams flowing underneath my (palace)? What! see ye not then? *
M. Pickthall (English)
And Pharaoh caused a proclamation to be made among his people saying: O my people! Is not mine the sovereignty of Egypt and these rivers flowing under me? Can ye not then discern?
Zuhruf Suresi 52
اَمْ
yahut değil miyim?
اَنَا۬
ben
خَيْرٌ
daha iyi
مِنْ هٰذَا
şundan
الَّذ۪ي هُوَ
ki o
مَه۪ينٌ
aşağılıktır
وَلَا
ve olmayandır
يَكَادُ
nerdeyse
يُب۪ينُ
söz anlatacak durumda
Türkçe Transcript (*)
Em enâ ḣayrun min hâżâ-lleżî huve mehînun velâ yekâdu yubîn(u)
Ali Bulaç Meali
'Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki o, aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamadan yoksun olan (biri)dir.'
Edip Yüksel Meali
"Yahut ben, şu aşağılık ve konuşmaktan aciz olan adamdan daha üstün değil miyim?"
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Yoksa ben, nerede ise meramını anlatamayan şu zavallıdan daha hayırlı değil miyim?
Süleyman Ateş Meali
Yahut ben, şu aşağılık, nerdeyse söz anlatamayacak durumda olan adamdan daha iyi değil miyim?
Yaşar Nuri Öztürk Meali
"Yoksa ben şu zavallı, şu meramını anlatamayacak adamdan hayırlı değil miyim?"
Yusuf Ali (English)
"Am I not better than this (Moses), who is a contemptible wretch(4654) and can scarcely express himself clearly? *
M. Pickthall (English)
I am surely better than this fellow, who is despicable, and can hardly make (his meaning) plain!
Zuhruf Suresi 53
فَلَوْلَٓا اُلْقِيَ
atılmalı değil miydi?
عَلَيْهِ
üzerine
اَسْوِرَةٌ
bilezikler
مِنْ ذَهَبٍ
altın
اَوْ
yahut
جَٓاءَ
gelmeli (değil miydi?)
مَعَهُ
yanında
الْمَلٰٓئِكَةُ
melekler
مُقْتَرِن۪ينَ
yakın
Türkçe Transcript (*)
Felevlâ ulkiye ‘aleyhi esviratun min żehebin ev câe me’ahu-lmelâ-iketu mukterinîn(e)
Ali Bulaç Meali
'Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?'
Edip Yüksel Meali
"Neden ona altınlardan oluşan bir hazine verilmiyor, yahut neden yanında çalışacak melekler gelmiyor?"
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Eğer O'nun dediği doğru ise üzerine altın bilezikler atılmalı veya kendisiyle beraber onu tasdik eden melekler gelmeli değil miydi?"
Süleyman Ateş Meali
(Eğer o, doğru söylüyorsa) Üzerine altın bilezikler atılmalı, yahut yanında (kendisine yardım eden, onu doğrulayan) melekler de gelmeli değil miydi?"
Yaşar Nuri Öztürk Meali
"Ona altın bilezikler atılmalı, yanında-hizmetinde melekler bulunmalı değil miydi?"
Yusuf Ali (English)
"Then why are not(4655) gold bracelets bestowed on him, or (why) come (not) with him angels accompanying him in procession?" *
M. Pickthall (English)
Why, then, have armlets of gold not been set upon him, or angels sent along with him?