3.1. NÜKLEER UMUT ! Ne gariptir ki ; 1950'lerde insanlığı "kurtaracağı" iddiası ile sunulan nükleer teknolojiden bugün insanlık "kurtulmaya" çalışmaktadır. Bu elli yıl içinde nükleer silah teknolojisi desteği ile beslenen ve soğuk savaşın sona ermesinden sonra devlet tarafından silah üretiminde kullanılmak üzere satın alınmayan ürünleri ve atıkları ile başa bela olmaya başlayan santraller artık kamuoyu desteğini de kaybetmiştir.
Kosova'da kullanılan radyoaktif madde içeren eski tip bombalar yüzünden askerlerin kan kanserinden ölmeye başlamaları ve bölge halkının da bundan nasibini aldığının anlaşılması, inanılmaz; "nükleer atıklardan silah yapma" gerçeğini su üstüne çıkarmıştır.
"1974 de Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (IAEA) hazırladığı rapora göre 2000 yılında 4500 adet olacağı varsayılan nükleer santrallerin sayısı, yapımı devam edenleri de katarak ancak 465 adede ulaşabilmiştir. On kat yanılgının arkasında, ekonomik olarak tam bir başarısızlık, normal işletme sırasında bile çevreye sızan ve çalışanlara zarar veren radyasyon, uranyum işletmeciliğinin sorunları, atıkların ne olacağı konusunun hala belirsiz oluşu, katlanan maliyetler ve hesaplanamayan kazalar yatmaktadır. En önemli direncin ise gelişen yurttaşlık bilinci ve alternatif kaynakların keşfedilen gücünden kaynaklandığını söylemek yanlış olmaz.. "42 "Şu an çalışan santrallerin. 109’u ABD’de. Bu santrallerin çoğu 20 yaşın üzerindedir ve bir kısmı, ömrü dolmadan kapatılmaktadır. 1978’den bu yana ABD’de 100’ün üzerinde santral projesi iptal edildi. Kanada 1975’ten bu yana sipariş vermedi. Geçen yıl, güvenli çalıştırılamadığı nedeniyle mevcut santrallerinin üçte birini kapattı. Almanya ve İsveç, nükleer enerji santrallerini giderek tasfiye kararı aldı. Fransa nükleer enerji programını 10 yıllığına askıya aldı. Avrupa Birliği’nin 15 üyesinden 7’si nükleer enerjiye bu güne kadar hiç yatırım yapmadı. Çernobil ne ilk ne de son kazaydı. Nükleer taraftarları, onun kötü Sovyet teknolojisiyle yapıldığını, batı reaktörlerinin güvenli olduğunu söylemekteler. Oysa Çernobil’den önce 1979’da ABD’nin Three Mile Island reaktöründe çok ciddi bir kaza yaşandı, reaktörün kalbi kısmen eridi. Daha önce İngiltere’nin Sellafield reaktöründe olan kazanın etkileri uzun süre halktan gizlendi; unutulması için adı bile değiştirildi" diyor Prof.Dr. İnci GÖKMEN 43 Özellikle son dört beş yıl içinde çevre bilincinin gittikçe arttığı saptanan Almanya'da 2000 yılında yapılan bir kamuoyu anketinde, katılanların % 85 'i nükleer enerjiyi "tehlikeli" olarak nitelemiştir. Sanırım ülkemizde benzer bir anket yapılsa farklı sonuç alınmaz.. Peki alternatif temiz enerji kaynaklarının artıkları ve atıkları ile "yaşamsal sorun" taşıdığına dair bu güne kadar en ufak bir haber duydunuz mu ?..
Başınız ağrıyorsa aspirin alır ya da iyi bir uyku çeker sorunu ortadan kaldırırsınız. Ama bir organ kaybı söz konusu olmuş ise artık geri dönüşüm olanağı yoktur. Nükleer konusunda; yaşanan kazalar, onarılmaz sonuçlar ve gelecekteki muhtemel dönüşümsüz kayıplar yüzünden bütün dünyanın ağız birliği etmişçesine endişe taşıması bundandır.
Ülkemiz çevresinde güvensiz Nükleer Santraller var. Biz zaten tehlike altındayız. Varsın bir tane de bizde olsun diyenler var. "Herkes hırsızlık yapıyor. Artık toplum kokuşmuş. Bir kanunsuz iş de biz yapalım. Ne çıkar ?" diyen garip bir anlayışı temsil ediyorlar.
3.2. SANTRALIN MALİYETİ
KAYNAKLARI VE
SÖKÜLMESİ.. Bir nükleer santralın sökülmesinin, yapımından daha pahalıya mal olduğunu da muhakkak biliyorsunuz. Vazgeçmenin bedeli bile kaldırılabilecek mali boyutta değildir. Tayvan'ın, 5.5 milyar dolarlık son projelerinden, 1.4 milyar dolar harcadıktan sonra insani nedenlerle vazgeçme kararına, daha sonra pişman olmanın bunun on misli boyutta bir mali yıkıma neden olacağı endişesinin de etkili olduğuna inanıyorum.. Yine de Tayvan devlet başkanının şu sözleri önemli dersler taşımakta : "Tayvan'ın geleceği için bu adımı atmak zorundayız. İnanıyorum ki, çocuklarımıza en doğru ve cesur kararı aldığımızı söyleyebileceğiz !.."
Fosil yakıtlara, atıkları yüzünden şiddetle karşı çıkarken, 40 ila 60 yıl içinde zaten bu kaynakların tükeneceği kaygısı ile de muhalefet ediyoruz. Yani insanlığın geleceği için, atık sorunlarına çare bulunsa bile akıllıca bir yatırım olmaktan çıkmışlardır artık diyoruz. Bu yüzden, dünya devi "British Petrol" BP nin adını değiştirerek aynı logo ile "Beyond Petroleum" : "Petrol Ötesi" yapmasının akıllıca bir nedeni var..
Peki nükleer enerji kaynağı uranyum rezervinin ne miktarda olduğunu biliyor muyuz ? Türkiye'nin tahminen 9.000 ton rezervinin, 6 santrale ancak 10-12 yıl yetebileceğini, sonra dışa bağımlılığın mukadder olduğunu düşünüyor muyuz ?. Dünya rezervinin % 20 sinin bulunduğu Avustralya'nın çevresel kaygılarla bunu kullandırmayacağını ve bu yüzden dünyaya en çok 50 yıl yetecek uranyumda önümüzdeki yıllarda aşırı derecede fiyat artışı beklendiğini duymuyor muyuz ?
Biz hangi bilgi ve güvenle nükleer enerjiye ümit bağlayacağız ? Bir kuşağa ancak yetecek bu enerjiyi hep tekrarladığımız gibi; "benden sonrası tufan !" anlayışı ile elde etmeye kalkışmak vicdanımızı sızlatmayacak mı ?
Olaya bir de yatırım ve verim değerleri açısından bakalım. Bu günkü koşullarda en pahalı elektriği nükleer santraller üretiyor. En pahalı santral yatırımı yine nükleer olanı. Bir Alman Milletvekili Hans Josef FELL 44 yatırım bedellerinde başka bir boyuta dikkatimizi çekiyor : "Son hatalarımızdan olan bir nükleer santral, 1 milyar mark bedelle başladı ve 5 milyar marka çıktı. Sakın ilk sunulan fiyatlara aldanmayın" diyor. Çifte standart kaygısı taşımayan bazı yabancıların ağzından böyle çarpıcı gerçekler de dile gelmekte..
Diyelim ki bu büyüklükte beş santral yaptık ve çıplak maliyet 30 milyar mark. İş bitti mi sanıyoruz ? Güvenlik, personel eğitimi, teknik araştırma merkezleri, ara depolar vs. için ne gerektiğini mutlaka biliyorsunuz: 40 milyar mark daha !.. Nükleer santrale yatırım yaparak Türkiye ekonomisini ve sanayiini kurtaracağız derken batırmanın en kestirme yolunu bulmuş olmaz mıyız dersiniz ?..
3.3. NÜKLEER MEZARLARI
Nükleer Fizikçi Prof.Dr. Hayrettin KILIÇ'ın 45 aktardığına göre; ABD'de; (NRC) resmi kayıtlarında, ülke içinde 169 nükleer kaza nedeni ile 78 den bu yana yüzün üstünde projenin iptal edildiği yazıyor. Japonya'da 20 önemli kaza, 92'ye kadar Rusya'da 205, İngiltere'de 17 ciddi kaza rapor edilmiştir. Almanya 82'den, Kanada; 78 den bu yana siparişi durdurdu. Fransa 2010 yılına kadar nükleer programını askıya aldı.
Yarı ömrü 25 bin yıl olan plutonyumun yer altı sularına karışmama güvencesi bulunamadığından; ABD, İngiltere ve Kanada'nın milyarlarca dolar harcadığı nükleer "atık mezarları" kullanılamıyor. Bazı kez emsal diye sunulan Japonya bile 95, 97 ve son olarak 99'da Tokai tesislerinde; 7 şiddetindeki Çernobil'e göre 5 şiddetinde olan ölümcül kazalar yüzünden yeni yapımları askıya aldı. Çevrede radyasyon oranı normalin 15.000 katına çıktı. 10 km lik bölge yasak alan ilan edildi..
Dünyanın en büyük reorganizasyon programlarından biri ; Alman-Sovyet işbirliği ile yürütülen Wismut uranyum maden işletmesinin kapatılmasıdır. Radyoaktif kirlenmeden sonra terkedilmiş eski sanayi bölgelerinin reorganizasyonuna 99 yılı sonuna kadar 6.2 milyar Mark harcanmasına rağmen henüz çalışmanın yarısına gelinebilmiştir. Bu çalışmanın amacı ve harcanan para miktarı nükleer heveslilerine ders olacak niteliktedir. Bunun yanında, geleceğe yön veren olumlu bir referans olmuştur.
3.4. NÜKLEER SENDROMU
Nükleer santraller, israfa alışmış, ve yarını düşünmeyen bir haylaza verilen bol harçlığa benziyor. Onun yoldan çıkması için bundan daha büyük bir kötülük yapılamaz. Gelin aklımızı başımıza toplayalım. Dünyanın gündeminde çoktandır gözden düşen bir tele-vole dilberine gönlümüzü kaptırmaktan kendimizi ala koyalım. Bunu; kendimizi, çocuklarımızı, torunlarımızı ve bizi koruyup kollayan doğayı düşünerek yapalım.. 1976 dan bu yana tek bir nükleer santral siparişi vermeyip verilenleri de iptal eden,kendi santrallerini bile sağlıklı işletemeyen, fakat bizim gibi ülkelerin ihalelerine büyük bir iştahla katılan, sanayide gelişmiş fakat zihnen gelişememiş batı ülkelerinin yatırımcılarını mutlu ederek "dünyanın aptalı !" olmayalım !..
Sera gazı oluşturmuyor diye nükleeri dost bilen ünlü çevrecilerimiz, "çakmak taşı da tehlikelidir !" diyen bilimsel ruhlu şairlerimiz var. "Nükleer kirletiyorsa elektrik de kirletiyor !" diyorlar. Nükleer gücü, şu anda ağırlıklı olarak elektrik elde etmekte kullanılan enerji değil, elektriğe alternatif farklı bir sistem sanacak sığlıkta beyanatlar veriyorlar. "Bina yapacak arsa mı var ?"diyen bir başka ünlümüze ! gülüp geçmiştik. İsimleri saygın platformlarda anılan kişiler, toplumu hangi onarılmaz yanlışa sürükleyebileceklerini düşünüp, bir reklam yıldızı sorumsuzluğunda fikir beyan etmekten kaçınmak zorundadırlar..
Adrenalin sporu denilen, aslında spor olduğu çok kuşkulu bir takım gösteriler, zaman zaman televizyon ekranlarına geliyor. Bir ipin ucunda uçuruma atlamak ya da kayalık vadilerde, ölümcül rüzgar sörfleri yapmak gibi.. Ölmez sağ kalırsanız anlatacak çok heyecanlı anılarınız olacağı kuşkusuz. Nükleer yanlılarını biraz da bu "adrenalin sportmenleri"ne benzetiyorum. İşler yolunda giderse pahalı da olsa, bir "enerji" elde edeceğimiz belli. Ama ya yolunda gitmezse ?... Ölen, sadece sivri akıllı öneri sahipleri değil belki de torunlarına kadar uzanan milyonlar olacak.. Tek bir soru : Değer mi ?..