Nevevi Kırk Hadis Şerhi



Yüklə 2,71 Mb.
səhifə36/57
tarix17.12.2017
ölçüsü2,71 Mb.
#35128
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   57

Meselede ikinci görüş: Davalılardan tarafının en kuvvetle olanı tercih etmek ve yemini ona vermek, bu Malik’in görüşüdür, yine Kadı Ebu Ya’la hilafında zikretti ki bu Ahmed’in de görüşüdür, buna göre zikri geçen kasame, yemin ve şahidle beraber hüküm meselelerine yönelinir, çünkü dava eden tarafı kasame mevzuunda bir karine ile kuvvetlenirse yemin onun tarafına verilir, yemini ile onun lehine hükmedilir, yine dava eden şahid getirse kendi tarafı kuvvetlenmiş olur, şahitle beraber yemin eder ve lehine hükmedilir. Onların: “Delil dava edenedir” sözüne cevapta iki yolları vardır, birincisi: Bu delil ile, bu genel durumdan özelleştirilmiştir.

İkincisi: Delil iddia edenedir sözü genel değildir, çünkü murad: Bilinen iddialıya şeklindedir, o da davasından (iddiasından) başka elinde delili olmamasıdır, şu hadiste olduğu gibi: “Eğer insanlara davaları sebebiyle verilecek olsaydı, bir kısım adamlar bir kısım kavmin kanlarını ve mallarını dava ederlerdi” davasını kuvvetlendirecek iddialı isebu hadise dahil değildir.

Üçüncü yol, delil: İddia edenin davasının doğruluğunu açığa çıkaran herşeydir, yeminle beraber (kasamede) levs (öldürme üzerine karine, ipucu), şahidle bebareber yemin delilidir.

Dördüncü bir yol ki bazıları bu yola girdi: Bu lafzın sahihliğini yaralamadır, yani:“Delil dava edenedir” sözü, dediler ki: Sabit olan şudur:“Yemin davalıyadır” ve: “Eğer insanlara davalarıyla verilecek olsaydı, bir kavim bir kavmin mallarını ve kanlarını dava ederdi” sözü kan ve malda hak davasında bulunanın iddiasına delil getirmesi gerektiğine delildir, bu genele şu da girer.


(1) Tahrici önce geçti, Müslim Tirmizi Vail bin Hucr’dan tahric etti, Eş’as bin Kays hadisinden değildir (Neylülevtar: 8/302-303).

(1) Hadis zayıftır. Darekutni Sünen’inde tahric etti, senedinde Muhammed bin Mesruk vardır, meçhuldür. İshak bin el-Fırat vardır, hakkında ihtilaf edilmiştir.

Bir adama kendi müverrisini öldürdüğünü iddia eden kimse ve bu kimsenin yannda öldürülenin şu sözünden başka delili yok: Beni filan yaraladı. Bu sözle yetinilmez ve sadece bu söz ipucu olmaz bu Malikilere muhalif olarak cumhurun görüşüdür, çünkü onlar bu bösü ip ucu, karine olarak kabul etti ve veliler bu ip ucuyla beraber yemin edip hak kazanabilirler.

Yine buna eşine zina isnadında bulunpta onunla lianda bulunan da girer, çünkü kocanın sadece lianıyla kadının kanı mübahlamaz, bu fiafii’ye hilafen çoğunluğun görüşüdür, onun görüşünü Cüzecani Allah azze ve cellenin şu kavlinin zahirinden dolayı tercih etti: (Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ve şahidlik etmesi kendisinden cezayı kaldırır) (Nur: 24/8) Onlardan bazısı azabı hapsetmek manasına hamletti ve dedi: Eğer lanetleşmezse ikrar edinceye ya da lanetleşinceye kadar hapsedilir, bunda zayıflık vardır, eğer bir kadın bir adamın kendini zinaya zorladığını iddia etse, cumhura göre kadının davasıyla adama birşey gerekmez. Malikilerden Eşheb dedi ki: Yeminiyle birlikte ona mehir gerekir, onlardan başkası dedi ki: Yeminsiz ona mehir vermek gerekir, bütün bunlar kadın değerli, şahsiyetli biri olduğu zamandır ve dava edilmeye layık itham olunmuş bir kişiyi dava ediyorsa böyledir, eğer suçlanılan şahıs salihlerdense iftira dolayısıyla kadına had vurulma hususnda Malik’ten iki rivayet vardır.

fiureyh ve İyas bin Muaviye çekişmeli mallarda ikidavalıdan birinin doğruluğuna işaret eden soyut karinelerle hükmediyorlardı, fiüreyh iki kadının herbirinin benim kedinin yavrularıdır diye iddia ettiği meselede hükmetti, fiüreyh iki kadının herbirinin Kediyi atın, eğer kedi şımarır, sevinir ve koşarsa kedi o kadınındır, eğer kaçar ve ürkerse kedi ve yavruları o kadının değildir.

Buna yakın bir şekilde fiafiilerden Ebu Bekir fiami’de hükmediyordu, görüşünü ashabımızdan ibni Ukayl’de tercih etti. fiafii ve Ahmed’den mal hırsızlığı konusunda kaifin sözünü istihsan ettikleri rivayet edilir.(Kaif:İz süren, izci), ibni Mansur Ahmed’den nakletti ki:Ekin sahibi dese ki:Senin koyunların benim ekinimi bu gece bozdu, ize bakılır, eğer adamın koyunlarının izi ekinde yoksa ekin sahibinin mutlaka delil getirmesi lazımdır.

S: 141 İshak bin Raheveyh Ahmed gibi dedi, çünkü o iddia eden durumundadır, bu onların izle yetindiklerine delildir, delil iz bulunmadığı anda istenir. “Yemin davalıyadır” sözü, kendisine her dava açılan ve itiraz edip kabullenmeyenin yemin etmesi gerektiğine delilidir, bu fakihlerin çoğunluğunun görüşüdür. Malik dedi ki: Yemin etmesi gerektiğine delilidir, bu fakihlerin çoğunluğunun görüşüdür. Malik dedi ki: Yemin ancak iki davalı arasında bir çeşit karıştırma olduğu zaman beyinsizler yeminleriyle hak talep etmede serbest, çekinmeden yemin etmemeleri için inkar edene ettirilir.

Onun yanında eğer biri bir adama kendisini gasp ettiğini veya hırsızlık ettiğini iddia etse, dava olunan şahısta bununla itham edilecek bir şahıs değilse davalıya yemin ettirilmez. Yine Kasım bin Muhammed, Humeyd bin Abdurrahman’dan hikaye edildi bunu bazısı Medine’nin yedi fakihinden rivayetle hikaye etti, eğer davalı fazilet ehli biriyse Malik’e göre dava eden edeblendirilirl “Yemindavalıyadır” sözüyle delil getiriyor, ve dava edene yemin olmadığına, ona delil getirmesi gerektiğine delil getiriyor, bu da çoğunluğun görüşüdür. Ali’den davacıya deliliyle birlikte şahidlerinin doğru şahidlik ettiğine dair yemin ettirdiği rivayet edildi, bunu yine fiüreyh, Abdullah bin Utbe bin Mesud, ibni Ebi Leyla, Sevvarul Anberi, Ubeydullah ibnil Hasan, Muhammed bin Abdullah el-Ensari’de yaptı, yine Nahai’den de rivayet edildi.

İshak hakim şüphe ederse farzdır dedi. Ahmed’e bu mesele soruldu, Ahmed dedi ki: Bunu Ali’de yaptı, ona bu doğru olur mu? Denildi bunu Ali yaptı dedi. Kadı imam Ahmed’den bu rivayeti isbat etti fakat bunu gaib ve sabi üzerine açılan davaya hamletti bu doğru değildir, çünkü Ali iddia edenden yeminle birlikte delil istemesi hazırdaki davalı ileydi, onlar derler ki: Tek şahidle beraber yeminde olduğu gibi bu şahitlerden şüphe edildiği ve davanın zayıfladığı anda da ayı kuvvetlendirmek içindir.

Yine bazı mütekaddiminler şahidlerden şüphe ederse, şahidlere de yemin ettiriyordu, Basra kadısı Sevvar el-Anberi onlardandır, Kadı Ebu Ya’la bunu mezalim valileri için caiz gördü, kadın için değil. İbni Abbas süt emme hakkında şahidlik eden kadın hakkında dedi ki: Ona yemin ettirilir, imam Ahmed bunu benimsedi, Allah Teala yolculuk anında şahidlerin vasiyyet hakındaki şahidliklerinden şüphe durumunda yemin ettirilmelerini emretti, buyurdu ki: (Ey iman edenler birinize ölüm gelip çatınca vasiyet esnasında içinizden iki adalet sahibi kişi aranızda şahidlik etsin. Yahut seferde iken başınıza ölüm musibeti gelmişse, sizden olmayan başka iki kişi (şahid olsun). Eğer şüpheye düşerseniz o iki şahidi namazdan sonra alıkor, bu vasiyyet karşılığında hiçbir şeyi satın almayacağız akraba (menfaatine) de olsa; Allah (için yaptığımız) şahidliği gizlemeyeceğiz.) (Maide: 5/106)

Selefin cumhuruna göre bu ayetle amel neshedilmedi, Ebu Musa ve ibni Mesud bununla amel etti, Ali ve ibni Abbas fetva verdi, bu fiüreyh, Nahai, ibni Ebi Leyla, Süfyan, Evzai, Ahmed ve Ebu Ubeyd’in mezhebidir, başkaları dediler ki: Kafirlerin yolculuk esnasında müslümanların ettikleri vasiyyet hakkındaki şahidlikleri yeminleri ile birlikte kabul edilir. İki şahidin yemini şehadetin tamamlanması babından mı, yoksa şüphe anında işin açığa çıkmasını talep etme babından mıdır? Bu muhtemeldir, bizim ashabımız bunu şart kıldı, Bu Ebu Musa ve başkasının rivayetinin zahiridir.

Seleften bir gurup şahidle beraber yeminin istizhar babından olduğunu söyledi, (istizhar: Açığa kavuşturmayı istemek) eğer hakim bir şahidle yetineceğini, adaletinin ve doğruluğunun açığa çıktığından dolayı bile hak isteyenin (davacı) yemini olmaksızın onun yeminiyle yetinir. (Bu şahidlerin (sonradan yalan söyleyerek) bir günah kazandıkları anlaşılırsa, (şahidlerin) haklarına tecavüz ettiği ölüye daha yakın olan (mirasçılardan) iki kişi onların yerini alır ve andolsun ki bizim şahidliğimiz onların şahidliğinden daha gerçektir ve biz kimsenin hakkına tecavüz etmedik” diye Allah’a yemin ederler) (Maide: 5/107) ayeti kafirlerin şahidliğinde bir terslik olduğu ortaya çıkarsa, ölünün velilerinin yalancılıklarına ve hiyanetlerine dair yemin edeceklerine ve onların üzerine yemin etmiş olduğu şeyi hakedecekler olduğuna delildir, bu Mücahid’in görüşüdür.

Bunun izahı da, çünkü yemin davalılardan en kuvvetli olana ettirilir, burada kafir şahidlerin yalanının ortaya çıkmasıyla varislerin davası kuvvetlendi ve yemin iddialıları ettirilir, karineyle birlikte yemin ederler ve iddia ettiklerine hak kazanırlar, aynen velilerin kasamede karine ile birlikte yemin ettiklerine hak kazanırlar, aynen velilerin kasamede karine ile birlikte yemin ettikleri gibi, bu şekilde diyetede, yine kanada Malik ve Ahmed’in yanında hak kazanırlar. İbni Mesud kendisine ölüm gelip iki müslümana vasiyet edip yanındaki malı onlara teslim eden ve vasiyyetine kafirlerini şahid eden bir müslüman hakkında hükmetti, vasiyyet edilen edilen iki kişi geldi teslim aldıkları malın bir kısmını varislere verdi, bir kısmını gizlediler, sonra kafir (şahidler) geldi malın bir kısmını gizlediklerine dair şahidlik ettiler, bunun üzerine (ibni Mesud) vasiyet olunanları çağırdı ölünün kendilerine verdikleri maldan daha fazla vermediğine dair yemin etmelerini istedi (S:143), sonra kafirleri çağırdı onlar da şahidlik etti ve şahidlikleri (nin doğruluğu) üzerine yemin ettiler, sonra (ibni Mesud) ölünün velilerine yahudi ve hristiyanların şahidlik ettikleri şeyin doğru olduğuna dair yemin etmelerini emretti, onlara yemin etti, bunun üzerine vasiyet edilen iki şahsın aleyhine hükmetti1 bu Osman’ın halifeliği zamanındaydı, ibni Mesud ayeti bu şekilde yorumladı, sanki o vasiyet edilenlerin, şahidlerin ve kafirlerin yeminini karşılaştırdı, ikisini düşürdü, geriye varislerle kafirlerin şahidliği kaldı, varisler o şahidlikle beraber yemin etti ve hak kazandılar, çünkü kendi tarafları kafirlerin lehlerine yaptığı şahidlikle kuvvet kazandı, yeminde iki davalının tarafı en kuvvetli olana kılındı ve onunla hükmetti.

fiafii’nin görüşü ve Ahmed’in de bir rivayetinde olduğu gibi, insanoğlunun bütün haklarında mı, yoksa Ahmed’in bir rivayetinde olduğu gibi ancak ceza ile verilen hükümde mi yemin talep edilir veya iki şahide ihtiyaç olunmayan her davada mı yemin istenir bu da Malik’ten rivayet edildi, bu hususlarda fakihler ihtilaf etti. Allah’ın haklarına gelince alimlerden bazısı onda yemin talep edilmez, dedi, bu bizim ashabımızın görüşüdür, Ahmed zekat hususunda bunu ifade etti, Tavus, Sevri, Hasan bin Salih’de bu görüştedir, Ebu Hanife, Leys, Malik ve fiafii dedi ki: İtham edilirse yemin talep edilir.

Yine fiafi’den kendisiyle evlenmesi helal olmayanla evlenen sonra da bilmeden yaptığını iddia eden kimse hakkında davasının doğruluğu için yemin ettirilir dediği hikaye edilir, yine İshak’ta sarhoşun boşaması hakkında böyle dedi, akledemediğine dair yemin eder, unutarak boşayan ise unuttuğuna dair yemin eder, Kasım bin Muhammed ve Salim bin Abdullah’da karısına şöyle diyen adam hakkında: Sen boşsun diyen ve bununla üç boşamayı kastetmediğine yemin eden kişiye karısının geri verileceğini söyledi.

Taberani2 Ebu Harun el-Abdi’den tahric etti, o da Ebu Said el-Hudri’den şöyle dediğini rivayet etti: “Bedevilerden bir kısım insanlar bize et getiriyorlardı, o et hakkında içimizde bir şüphede vardı, bunu Resulullah (s.a.v.)’e zikrettik, buyurdu ki: “Onların bunu (şeri usule göre) kestiklerine dair yemin edin, sonra Allah’ın ismini zikredin ve yiyin.” Ebu Harun gerçekten zayıftır.


(1) İbni Mesud’dan ibni Ebi Hatim ve şeyhin babası tahric etti. Benzerini fia’bi ve Ebu Musa el-Eşari’den Abdurrezzak, Ebu Ubeyd, Abd bin Humeyd, Taberi, ibnil Münzir, Taberani, ibni Mirdeveyh ve Hakim tahric etti ve doğruladı (Dürrül Mensur: 2/604).

(2) Taberani Evsat’ta Ebu Said’den tahric etti, Heysemi Mecma’da dedi ki: 4/36 Adamları güvenilirdir, gerçek şudur ki, senedinde Ebu Harun el-Abdi vardır o metruktür.

İnsanların haklarında emanet olunan ise, sözünden önce ona yemin ettirilir mi, ettirilmez mi? Alimlerin bunda üç görüşü vardır, birincisi: Ona yemin yoktur, çünkü emanet veren onu doğrulamamıştır, doğrulamakla birlikte yemin gerekmez, Hakim’de buna kıyas edilir, bu Haris el-Ukle’nin görüşüdür. İkincisi: Yemin gerekir, çünkü o inkar eden konumundadır, şu hadisin geneline girer: “Yemin inkar edenedir”, Ebu fiureyh, Ebu Hanife, fiafii, Malik ve ashabımızın çoğunluğunun görüşüdür.

Üçüncüsü: Ancak itham edilirse yemin gerekir, bu imam Ahmed’in ifadesidir, bir rivayette de Malik’in görüşüdür.

“Delil idda edene, yemin inkar edenedir”bununla bir adamın aleyhine kendi lehine bir şey iddia ettiği zaman böyledir, bunun için hadisin başında: “Eğer insanlara davaları sebebiyle verilseydi, bir kısım adamlar bir kavmin mallarını ve kanlarını dava ederdi” buyrulmuştur. Fakat kendi nefsi için iddiacı ve itiraz olunan durumunda değilse bu birinciden daha kolaydır, başkası için hak idida eden bu şahsın delil getirmesi gerekir, kendi nefsi için hak idida eden birisinin getirdiği delil ile yetinilmediği halde başkası için hak iddia edinin deliliyle yetinilir.

Buna bazı meseleler şahiddir: Yitik mal bu cinstendir, o malın özelliğini söyleyen biri gelince, ittifakla delil istenmeksizin mal ona verilir, fakat bazısı diyor ki: fiafii ve Ebu Hanife’nin dediği gibi doğru oluduğuna kuvetli bir zan hasıl olursa malına vermek farz değildir, caizdir.

Bazısı diyor ki: Uygun özelliği zikrederse malı vermek farzdır, bu Malik ve Ahmed’in görşüdür. Ganimette bu sınıftandır. Ondan bir hak iddia eden biri gelirse,ve o şey kendini olduğunu ancak kafirlerin istila edip elinden aldığını söyler ve bunuda delil ile açıklarsa bununla yetinilir ve kendisine verilir.

Bu durumdan Ahmed soruldu ve kendisine denildi ki:

“Sen buna delil ister misin?” Dedi ki:

“Bunu kendisine olduğuna işaret eden bir açıklama yapması mutlaka gereklidir, eğer bu bilinirse emir o şeyi kendisine iade eder, Hallal Rukeyn bin Rabia isnatla rivayet etti, o da babasından rivayetle şöyle dediğini rivayet etti: Aynıttemr denilen yerde kardeşimin atı kaçtı atı Sad’ın ahırında gördü ve dedi ki:

“Benim atımdır, benim atımdır.” Sad dedi ki:

“Senin delilin var mı?”

“Hayır, dedi, fakat ben onu çağırınca o kişniyor” dedi, çağırdı ve at kişnedi, Sad’da ona verdi, bu düşmanla karşılaşmış ve müslümanların üstün gelip gelip geri alma şekliyle veya atı kayıp bilip kayıp atlar arasına koymuş olacağı şekliyle de olma ihtimali vardır. Gasb olunan malda valilerin zulmü bilinince beytül maldan geri verilmesi istenince bu da zikrettiğimiz guruptandır. Ebu’z Zinad dedi ki: Ömer bin Abdulaziz mezalimi (zulmen alınmış şeyleri) ehline kesin delil olmaksızın veriyordu, basit bir şeyle yetiniyor ve malı iade ediyordu, delilin tahkikini istemiyordu, tabi kendinden önceki valileri insanlara yaptıkları şey bilindiği için böyle yapıyordu, mezalimin geri iddalılara verilmesi sebebiyle Irak’ın beytül malını bitirdi hatta fiam’dan Irak’a mal taşındı. Yol kesici ve hırsızlarla beraber gasb edilmiş mallar için ashabımız, iddiacıların yitik malda olduğu gibi malın vasfını zikretmesiyle yetiniliyor dedi, bunu kadı (Ebu Ya’la) hilafında zikretti, bu imam Ahmed’in sözün zahiridir, Allah en iyisini bilir.
Otuz Dördücü Hadis

(Münkeri Değiştirmenin Mertebeleri)

Ebu Said el-Hudri (r.a.)’den şöyle dediği rivayet edildi:Resulullah (s.a.v.)’i şöyle derken işittim: “Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin, bana gücü yetmezse diliyle, buna da gücü yetmezse kalbiyle (değiştirsin), bu da imanın en zayıfıdır.” Bunu Müslim rivayet etti1 bu hadisi Müslim Kays bin Müslim rivayetinden tahric etti, o da Tarık bin fiihab’tan o da Ebu Said’den rivayet etti, (yine) İsmail bin Reca rivayetinden tahric etti, o da babasından, o da Ebu Said’den rivayet etti, onun yanında Tarık hadisi hakkında dedi ki: Bayram günü namazdan önce ilk hutbeye başlayan Mervan’dır, bir adam ayağa kalktı ve dedi ki: Namaz hutbeden öncedir, dedi ki: Oradaki terkedildi, Ebu Said dedi ki: Bu ise kendi üzerine deki şeye hükmetti, sonra bu hadisi rivayet etti.

Bunun namazı başka bir vecihle rivayet edildi, Müslim bunu2 ibni Mesud (r.a.)’dan tahric etti. Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:“Benden önce Allah’ın göndermiş olduğu ümmetlerin peygamberlerinin havarileri vardı, o peygamberlerin sünnetlerini alan ashabı vardı, emrine uyanlar vardı sonra onlardan sonra bir zümre gelir yapmadıkları şeyi söyleyenler emrolunmadıkları şeyleri yaparlardı, kim onlarla eliyle cihad ederse o mümindir, kim onlarla diliyle cihad ederse o mümindir, kim kalbiyle cihad ederse o mümindir, bunun gerisinde hardal tanesi kadar iman yoktur.”

S: 147 Salim el-MURADİ AMR BİN HERAM’DAN o da Cabir bin Zeyd’den, o da Ömer bin Hattab (r.a.)’tan Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:“Ahir zamanda ümmetime sultanları tarafından şiddetli bela isabet edecektir, ondan ancak Allah’ın dinini bilen bu kimse için sabıkaar geçmiştir ve Allah’ın dinini bilen ve onu tasdik eder adam (kurtulacaktır) eğer (bu adam) hayır yapan birini görse onu sever, batıl yapan birini görse ona buğuzeder, bu da bütün bunları içerisinde bulundurduğu için kurtulacaktır” bu hadis garibtir, isnadı munkatıdır.”

İsmali Ebu Harun el-Abdi’den- o zayıftır2 tahric etti, o da Ömer’in kölesinden Ömer’den rivayetle nakletti, Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:“Üç gurup haricinde bu ümmetin helak olması yakındır. Eliyle, diliyle kalbiyle itiraz eden adamdır, eliyle, diliyle, kalbiyle korku duysada, eliyle, diliyle, kalbiyle, korku duysa da.”

Yine Evzai’nin Umeyr bin Hani’den rivayetinde tahric etti. O da Ali’den rivayet etti, o Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu işitmiş:

“Benden sonra müminin eliyle ve diliyle itiraz etmeye güç yetiremeyeceği fitneler olacaktır” dedim ki:

“Ey Resulullah bu nasıldır?” buyurdu ki:

“Kalbleriyle itiraz ederler” dedim ki:

“Ya Resulullah bu onların imanlarından birşey eksiltir mi?” buyurdu ki:

“Hayır ancak yağmurun taştan eksilttiği kadar (eksiltir)”Bu isnat muntakıdır.3 Taberani manasını Ubade bin Samit’ten tahric etti, o da Peygamber (s.a.v.)’den zayıf bir isnatla rivayet etti.4 Bu hadislerin hepsi münkerin inkarının (kötülüğü engellemenin) güç nisbetinde vacipliğine delildir.

Kalble itiraz ise o mutlaka gereklidir, müminin kalbi itiraz etmiyorsa kalbinden imanı gittiğine delildir. Ebu Cuheyfe’den şöyle dediği rivayet edilir: Ali dedi ki: Cihaddan en evvel kaybedeceğiniz şey: Elinizle cihaddır, sonra dillerinizle cihaddır, sonra kalblerinizle cihaddır, ne zaman kalbim marufu (iyiliği) bilmezse, kalbi kötülüğe itiraz etmezse ters çevrilir yukarısı alt tarafa kılınır.” İbni Mesud şöyle diyen bir adam işitti: İyiliği emredip, kötülüğü engeleyemeyen helak oldu, ibni Mesud dedi ki: Kalbiyle iyiliği ve kötülüğü bilmeyen helak oldu.5
(1) Hadis sahihtir, Ahmed, Müslim, Ebu Davud, Tirrmizi, Nesai ve ibni Mace tahric etti, ibni Hibban doğruladı. (Camiu’l Usul: 1/228, Camiu’s Sağir).

(2) Hadis sahihtir. Ahmed Müslim ve Beyheki tahric etti. (Camiu’l Usul: 1/229, Süyuti’nin Fethu’l Kebir’i: 2/123)

(1) Hadis munkatıdır. Çünkü Cabir bin Zeyd Ömer yetişmemiştir. Salim el-Muradi zayıftır.

(2) Metruktür.

(3) Hadis munkatıdır. Çünkü Umeyr bin Hani Ali’den işitmemiştir.

(4) Taberani Kebir ve Evsat’ta tahric etti. Heysemi Mecma’da dedi ki: (7/275) senedinde Talha bin Zeyd el-Keriş var o gerçekten zayıftır.

(5) Taberani Kebir’de tahric etti. Heysemi Mecma’da (7/275) dedi ki: Adamları sahih rivayet adamlarıdır.)

Kalble iyiliği ve kötülüğü bilmenin farz olduğu hiç kimseden sakıt olmayacağına işaret ediyor, kim ki bilmezse helak olur. Dil ve el ile itiraz ise güç nisbetince vacibtir. İbni Mesud dedi ki: Sizden yaşayan birinin kötülüğü görüpte engellemeye gücü yetmeyeceği zaman gelmesi yakındır, ancak Allah’ın kalbinden nefret ettiğini bilmesi müstesnadır.

Ebu Davud’un Sünen’inde1 Urs bin Umeyr Peygamber (s.a.v.)’den şöyle buyurduğunu rivayet etti: “Yeryüzünde bir hata işlendiğinde onu görüpte ondan nefret duyan görmemiş gibidir, onu görmeyipte razı olan onu görmüş gibidir.” Kim bir hatayı görürde kalbimden nefret ederse diliyle ve eliyle itiraz etmeye gücü yetmediği takdirde onu görmemiş gibidir, kim o kötülüğü görmemiş ve ona razı olmuşsa itiraz etmeye güç yettiği halde itiraz etmemişse onu görmüş gibidir, çünkü hatalara haramları en çirkinlerindendir, kalble itirazı kaçırmış oluyor insan kalble itiraz da her müslümana farzdır, her halükarda kimseden sakıt olmaz.

İbni Ebi’d Dünya Ebu Hureyre (r.a.)’den tahric etti, o Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğu rivayet etti:“Kim bir masiyette hazır bulunur da ondan nefret ederse sanki ondan gaib gibidir, kim o (masiyetten) galib olur da o masiyeti severse sanki ona hazır olmuş gibidir.”2 Bu da önceki gibidir bununla kalble inkarın herhalde bütün müslümana farz olduğu açığa çıktı.

El ve dille inkara gelince, güç nisbetindedir, Ebu Bekir Sıddık (r.a.) hadisinde olduğu gibi Peygamber (s.a.v.)’den şöyle buyurduğunu rivayet etti: “Hangi kavim içerisinde masiyetler işlense sonra onlarda değiştirmeye gücü yetse ve değiştirmeseler Allah’ın genel ceza vermesi yakın olur” bu lafızla Ebu Davud tahric etti.

Ve dedi ki: fiube dedi ki:“Hangi kavim içerisinde masiyetler işlenirse onlar o masiyetler işleyenlerden fazla ise..”3 (S: 149) Yine Cerir’den tahric etti, Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu rivayet ettiğini işittim: “Hangi adama masiyetler işleyen bir kavim içinde bulunsa, o (kavmi de) değiştirmeye gücü yetse ve değiştirmeseler. Allah ölmeden önce onlara bir azap isabet ettirir” bunu İmam Ahmed tahric etti lafzı şudur: “Hangi kavim içerisinde masiyetler işlerse de o kavimde masiyetler işleyenlerden daha güçlü ve daha çokça Allah onlara genel azap verir.”1 Yine Adiy bin Amire’den şöyle dediğini tahric etti: Resulullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu işittim: “Allah aralarında kötülüğün yapıldığını görüpte itiraz etmeye güçleri yettiği halde itiraz etmeyinceye kadar özel bir topluluğun amelinden dolayı geneli azaplandırmaz, eğer böyle yaparlarsa Allah özeli de geneli de azaplandırmaz.”2

Yine o ve ibni Mace Ebu Said’den tahric etti, Peygamber (s.a.v.) hutbesin de buyurdu ki:

“Dikkat edin bildiği takdirde bir adam insanların korkusu hakkı söylemekten engellemesin.” Ebu Said ağladı ve dedi ki:

“Vallahi birçok şeyler gördük ve korktuk. Bunu imam Ahmed tahric etti ve şunu ekledi: Çünkü ecel yakınlaştırılmaz, rızık uzaklaştırılmaz, hak söylenildiği veya büyük bir mesele hatılatıldığı için.”4 Yine imam Ahmed ve ibni Mace Ebu Said’den Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu tahric etti:

“Sizden biriniz nefsini hor görmesin” dediler ki:

“Ya Resulullah bizden biri nefsini nasıl hor görür?” buyurdu ki:

“Hakkında söz söylemesi gereken Allah’ın emrini görür sonra da söylemez, Allah ona buyurdu ki: fiu şu şey hakkında konuşmaktan seni ne engelledi? Der ki:İnsanlardan korktum, Allah buyurdu ki: Benden korkman daha hak değil miydi?”5


(1)Hadis sahihtir, Ebu Davud ve Taberani Kebir’de tahric etti. (Feyzu’l Kadir ve Camiu’s Sağir).

(2) Hadis zayıftır, Beyheki ve ibni Adiy Kamil’de tahric etti, senedinde Yahya bin Ebi Süleym veya Ebu Süleyman var, Zehebi dedi ki: Kuvvetli değildir de Yahya bin Ebi Süleym veya Ebu Süleyman var, Zehebi dedi ki: Kuvvetli değildir (Feyzu’l Kadir)

(3) Sahihtir bu lafızla Ebu Davud tahric etti, benzerini Ahmed Tirmizi, ibni Mace, Nesai ve ibni Hibban Sahihinde tahric etti (Tergib ve Terhib: 3/229 ve sonrası).

(1) Cerir bin Abdillah’tan Ahmed Ebu Davud ibni Mace ibni Hibban Esbehani tahric etti. (Tergib ve Terhib: 3/229).

(2) Ahmed, Beğavi ve ibni’l Mübarek tahric etti Hafız ibni Hacer Fethu’l Bari’de hasen gördü, Taberani Kebir’de Urs bin Umeyre’den şu lafızla tahric ettiği hadis onu destekliyor:“Allah özelin yaptığı işten dolayı geneli cezalandırmaz, ta ki özel genelin değiştirebileceği bir amel yapar da genel değiştirmezse, o zaman Allah’ın genelin ve özelin helakini ilan ettiği zamandır.” Heysemi Mecma’da dedi ki: 7/268. Adamları güvenilirdir


Yüklə 2,71 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   57




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin