Milliyetçiliğin eski biçiminden yeni biçimine geçiş:
Milliyetçilik geniş yeniden üretimin çocuğudur. Kapitalizm öncesinde üretim, basit yeniden üretimdi ve kapalı ekonomiler egemenliğini sürdürüyordu. Modern üretim ise, sürekli büyüyen devasa boyutlarda bir üretimdir. Bu tür bir üretim ancak, sadece üretilen mallarda değil, o malları kullanacak tüketicilerde ve o malları üretecek ve son duruşmada kendisi de bir mal olan işgücünü satacak işçilerde de bir standartlaşmayı gerektirir. Toplum bir çok denemelerden sonra buna en uygun biçim olarak Ulusu ve Ulus devleti bulmuştur.
Ulus, en azından son iki yüzyılda Kapitalist üretim için el elverişli bir biçim olduğunu kanıtladığından, bu gün ulusal devletlerin karşı konulmaz bir zaferle bütün yer yüzünde egemenliklerini sürdürdüğü görülüyor.
Ancak, ulusal devletin klasik ve yaygın biçiminde en önemli öğe olan dil, dolayısıyla o dilin kaynaklandığı hayali ya da gerçek topluluklar temeldirler. Almanya'da Almanca konuşan Almanlar, Fransa'da Fransızlar gibi. Klasik biçimde her devletin homojen bir ulusu olmalıydı. Yoksa bu ya zorla yaratılıyor ya da katlanılacak bir araz gibi, beraber yaşanılacak bir hastalık gibi görülüyordu.
Etni, kültür ve dile dayanan, ulusu bunla tanımlayan biçim, Kapitalist üretimin bu günkü ihtiyaçları için giderek bir engel olmaya başlamıştır. Bir yandan, Avrupa Topluluğu gibi, klasik anlamıyla uluslardan oluşan ulusların yepyeni bir ulus içinde bir araya gelişleri; diğer yandan dünya ticaretinin çok hızlı gelişmesi (globalleşme) ve muazzam işgücü göçleri ulusun yeni ve daha esnek formlarını gerekli kılmaktadır kapitalizm için. Bunun yanı sıra Elektronik alanındaki devasa atılımlar da bunu her zamankinden daha olanaklı yapmaktadır.
Yeni biçim bir çoklarınca ulusçuluğun aşılması olarak kavranılmaktadır. Aksine, yeni bakış ulusçuluğu reddetmemekte, onu aşmamakta, onu yaşatmak için ulusun tanımında değişiklik yapmakta, onu esnetmektedir.
Ulusçuluk ulusal olan ile politik olanın çakışmasını ön görmek ve istemek demektir. Klasik ulusçuluk, ulusu bir dil ve kültür ve de kısmen soy birliği olarak tanımlayarak, bunlarla politik olan arasında çakışma aradığından, bunlara politik bir nitelik vermekteydi. Ulusçunun mantığında, bir dilden söz etmek ister istemez, potansiyel olarak yeni bir ulustan söz etmek anlamına geliyordu. Çünkü ayrı bir dil var ise, orada ayrı bir ulus da var demektir, ayrı bir ulus var ise, ayrı bir devleti de olması gerekir. Buradan ya büyük parçalanmalara ya da büyük katliamlara varılıyordu.
Bu günkü yeni ulusçuluk anlayışı, politik olanla ulusal olanın çakışması ilkesini reddetmiyor ya da onu aşmıyor, sadece ulusal olanı farklı biçimde tanımlıyor, dil, kültür ve etniyi politik alanın dışına çıkarıyor. Ulusu, hukuki bir tanıma indirgiyor, dil, kültür, etniyi politik alandan dışlıyor. Artık, nasıl çeşitli dinlerden olmanızın bir ulusun vatandaşı olmanızla bir sorun oluşturmaması gibi; şu veya bu dili konuşmanız, şu veya bu kültürden olmanız da bir ulusun vatandaşı olmak bakımından bir sorun oluşturmamaktadır. Eskinin aksine, yeni kavrayışa göre, uluslar bir çok kültür, etni ve dillerden oluşurlar. Burada değişen sadece ulusun tanımıdır, onun etni ve dil ile, kültür ile bağı koparılmakta, hukuki bir tanım çerçevesine çekilmektedir. Ama o hukuki olarak tanımlanmış olan ulus ile siyasi olanın çakışması ilkesi; ulusçuluğun bu temel ilkesi hala geçerliliğini sürdürmektedir, bütün saçmalığıyla ortaya çıkmış olmasına rağmen.
Ulusçuluğun bu biçiminin ideolojik hazırlığı, özellikle her şeyi relatifleştiren post modernizm tarafından yapılmış bulunuyor. Bilgisayar ve iletişim alanındaki muazzam ilerlemeler de bunu mümkün kılıyor. Dünün Fordist standart araba üreten fabrikasının yerini, bugün müşterinin tek birey olarak zevkine göre özel varyantları üreten otomatikleşmiş fabrikası gibi, günümüzün ulusçuluğu da dinler gibi diller karşısında da benzer bir esneklik gösteren bir ulusçuluktur. Şimdi Kürt ulusal hareketinin vardığı da tam böyle bir ulusçuluktur.
Kürt ulusal hareketi geç doğdu, bu nedenle geç doğuşun sorunlarını epeyce yaşadı, ama bu geç doğuş, ona aynı zamanda başka özellikler de kazandırmaktadır. Kürt ulusal hareketi, daha bir ulusal devlet kurmadan klasik anlamıyla ulusçuluktan, ulusçuluğun bu post modern diyebileceğimiz biçimine geçiş yaptı. Anayasal Vatandaşlık denen programatik öneri, dil ve kültürü politik alanın dışına itip, ulusu hukuki bir tanımlamaya dönüştürmektedir. Bu bağlamda, resmi dil olarak Türkçe bile, teknik bir anlam içermektedir, o ulusu oluşturanların çoğunluğunun dili olarak daha pratik olacağı için, politik alanın dışına itilmektedir.
PKK'nın yeni yönelişinde, şimdiye kadar bu kültür ve dil hakları için mi uğraştık diye eleştirilen yeni nitelik, aslında ulusçuluğun yeni biçimine geçiş özelliği taşımaktadır. Kürtler, bütün dilleri ve klasik anlamıyla ulusları politik alanın dışına iten bir proje ile çıkmış bulunmaktadırlar. Bu anlamda Kürtler Türklerin önüne geçmiş bulunmaktadırlar. Projelerine Türkleri kazanmaları söz konusudur. Bu ise, projeyi ilk atan, kazanmaya çalışan olduklarından, onları kurulacak yeni biçimin prestijli kurucusu yapar. Klasik ulusçu bir devlette, dilini konuşan büyücek ve biraz imtiyazlı bir azınlık konumu değil; yeni ulusal devlette kuruculuktur Kürtlere öneriler. Aslında eğer bu program başarıya ulaşırsa, fiilen, resmi dili Türkçe veya Türkçe-Kürtçe olan, (bunu yeni politikanın başarıya ulaşıp ulaşmayacağı ve ulaşırsa nasıl bir biçimle ulaşacağı belirleyecektir) bir tür Kürt-Türk devletinden söz etmek gerekecektir.
Yeni politika, ulusçuluğun eski biçiminden yeni biçimine geçiş olma özelliği ile aslında, bu günkü Türk devletinin dayandığı resmi ideolojik temeli berhava etme potansiyeli taşımaktadır. Öcalan'ın Atatürk'ten yaptığı kimi alıntıların yukarıda değinilen anlamını görmeyip onu programatik bir teslimiyet olarak anlayanlar, yeni politikanın Kemalizm'i berhava eden özelliğini görmemektedirler. Bu politik alanın dışına itmenin kendisi bu günkü güç ilişkilerine göre bir politik hedeftir ve bu günkü devletin ideolojisi içinde yaşama şansı yoktur. Bu nedenle, bu günkü devlet ideolojisi içerinde bir minimuma razı olma gibi görünen hedef, aslında bu günkü, devlet ideolojisini tecrit edip çöplüğe atmak için bir programdır. Taviz gibi görünen, bu günkü devletin resmi ideolojisine, yani klasik, dil, soy ve kültüre dayanan ulus tanımına karşı, yeni ulus tanımıdır. Bu tanımda dil ve kültür ve etni politik alanın dışına itilmektedir.
Görüldüğü gibi, aslında her biri diğerinden bağımsız bu üç değişiklik bir arada gerçekleşmiş bulunmakta ve yeni politikanın özünü oluşturmaktadır.
Bu özün her bir unsuru, diğeri üzerinde bir etkide de bulunmaktadır; bir sosyal harekete dönüş özelliği, kolayca ulusçuluğun yeni tanımıyla birleşebilmektedir. Bütün bunlar da kendini demokratik görevlerle sınırlamayla.
21.12.1999
Dostları ilə paylaş: |