FORM-ŞEKİL
Bir sistemin yapısıyla onun işlevi arasındaki ilişkiyi gördük. Peki ya şekil, veya form? Yapı ve işlevle form-şekil arasındaki ilişki nedir?
Bir sistemin yapısıyla işlevi arasındaki ilişkiye onun şeklini-formunu da ilâve edebiliriz. Yani, nasıl ki bir sistemin yapısı ve işlevi biribirlerinden ayrılamazsa, bunlar biri diğerini belirleyecek özelliklerse, şekil-form da öyledir. Çünkü şekil, ya da form dediğimiz şey, son tahlilde, belirli bir işlevi gerçekleştirirken varolan bir nesnenin-sistemin sahip olduğu yapının gerçekleşme biçimidir. Yani, yapı ve işlev sistemin biçimini-şeklini de belirler.
Döllenmiş bir yumurtanın (zigot) ana karnındaki gelişme sürecini ele alırken bu sorunla tekrar karşılaşacağız. Örneğin, gelişmesinin her aşamasında, belirli bir yapıya ve forma sahip olan embriyonun, bu haliyle, aynı zamanda belirli bir davranış biçimine de sahip olduğunu, belirli bir işlevi de yerine getirdiğini göreceğiz. Gelişme sürecinin her aşamasının, bu aşamaya özgü yeni bilgilerin belirli bir yapı-form ve işlevle birlikte maddi bir gerçeklik olarak ortaya çıkmasından başka birşey olmadığını göreceğiz.
KAPALI SİSTEM-AÇIK SİSTEM
“Her şey kendi içinde bir AB sistemiyken, aynı anda, sistem merkezinde temsil olunan varlı-ğıyla bir başka AB sisteminin içinde, onun bir unsuru olarak da gerçekleşir, var olur dedik. Sistem Teorisi’nin, ya da Varoluşun Genel İzafiyet Teorisi’nin bu tanımı o kadar mükemmel ki, ne ararsan içinde var! Önce, “her şey kendi içinde bir AB sistemidir” denilerek, kapalı olan kutunun içi tarif ediliyor. Sonra da, kutunun dışa karşı varlığı tanımlanıyor. Yani, bir şeyin var oluşunun sadece onun iç yapısına bağlı olmadığının altı çiziliyor ve deniyor ki, var olabilmek için aynı zamanda, bir “dış” unsurla da ilişki içinde olmak gerekir. Çünkü, bir şeyin, kendi içindeki sistemin merkezinde temsil olunan varlığı, ancak onun kendi dışındaki başka bir şeyle ilişkisi içinde gerçekleşebiliyor. Bir şey, kendi dışında bulunan başka bir şeyle ilişki halinde olmadan objektif bir gerçeklik olarak var olamaz, gerçekleşemez demektir bu. Bu durumdaki bir sistemi, yani kapalı bir sistemi, bir dış gözlemci için izafi potansiyel bir gerçeklik olarak tanımlamıştık.
Müthiş bir şey değil mi! Bir denge durumu olarak, kapalı bir sistem şeklinde var olma hali, bir sisteme sadece izafi-potansiyel olarak var olabilme özelliğini veriyor. Objektif bir gerçeklik olarak var olabilmek için, bu yapının mutlaka “dışarıyla” bağlantı içine girmesi gerekiyor. Ancak bu durumdadır ki, yani ancak “dışardan” gelen madde-enerjiyi-informasyonu işleyerek, yani bir informasyon işleme mekanizması olarak faaliyette bulunarak, bu faaliyet sürerken ve sürdüğü müddetçe objektif bir gerçeklik olarak var olunabiliyor.
Ama bitmedi! Bir sistemin iç yapısına göre “dış unsur” olarak tanımladığımız “çevreyle” ilişkiler başladığı andan itibaren, karşılıklı etkileşme ortamında var olunurken, diğer yandan da yeni denge durumları oluşuyor ve aynı evrensel oyun değişik biçimlerde tekrarlanıyor. Belirli bir sistem için “içsel” olan bir şey, başka bir sistem açısından “dışsal” olabiliyor, dış unsur rolü oynayabiliyor.
Bütün gerçek sistemler, son tahlilde açık sistemlerdir. Yani, çevreyle madde-enerji-informasyon alışverişinde bulunurlar. Hiç bir zaman mutlak-kapalı bir sistem mevcut olamaz. Yani, çevreyle etkileşme halinde bulunmadan, “kendinde şey” olarak var olan gerçek bir sistem söz konusu olamaz. Kapalı bir sistem, ya da potansiyel bir gerçeklik olarak var olmak hali, atalet haline özgü izafi bir oluşumdur. Bunu, objektif bir gerçeklik olarak tanımlamak mümkün değildir. Objektif gerçeklik olarak var olmak, ancak etkileşme esnasında kazanılan ve belirli bir işlevi gerçekleştirirken sahip olunan bir oluşumdur”.
İKİNCİ BÖLÜM HÜCRE NASIL BİR SİSTEMDİR
Kendi kendini üreterek varolan sistemlere “canlılar” demiştik. Bu alanda en küçük-elemanter varoluş biçimi ise bir hücredir5. Bir atomla bir hücre arasındaki fark, hücrenin (belirli bir iç dinamiğe sahip olarak) kendi kendini üreterek varolan bir sistem olmasındadır. Yani bütün mesele, bu kendi kendini üretmek olayından kaynaklanıyor! Ama, kendi kendini üretmek için de önce kendin olarak varolman, bir benliğe-self sahip olman gerekiyor. Bu nedenle önce, bir hücrenin varlığının-benliğinin ne anlama geldiği açıklanmalıdır. Sonra, hemen buna bağlı olarak da, hücrenin varlığını temsil eden bu instanzın kendi kendini üreterek nasıl varolduğu ele alınabilir.
Şimdi konu daha açık. Ne yapmak istediğimiz de daha iyi görülüyor. Amacımız, hücrenin içindeki bu temsili varoluş instanzını bulup ortaya çıkarmak. Bu instanzın kendi kendini nasıl ürettiğini açıklayabilmek. Neden bu süreçle, yani kendi kendini üreterek varolma süreciyle öğrenme sürecinin bir ve aynı şey olduğunu ortaya çıkarabilmek.
Kapalı küçük bir kutudur hücre! Etrafında da “hücre zarı” adı verilen ve “dış dünyayla” hücre arasındaki sınırları belirleyen iki katlı lipid-protein karışımı bir duvar vardır. Bu duvarın içinde ise “sitoplâzma” denilen sıvı bir ortam bulunuyor. Bunun içinde de “organelle”ler adı verilen hücrenin alt sistemleri yer alıyor. Ve de merkezde hücre çekirdeği tabi: Etrafı kendine özgü bir zarla çevrili, içinde kalıtımsal olarak hücreye geçen bilgilerin (DNA) bulunduğu hücrenin merkezi bilgi deposu.6
Bir hücrenin yapısı içinde yer alan bütün bu alt sistemlerin-organların dışardan gelen madde-enerjinin-informasyonun işlenmesi sürecinde bir fonksiyonu var. Ama bu çalışmada bizim amacımız tek tek bunları, bu organların ne işler yaptıklarını, bir bütün olarak dışardan gelen ham maddenin içerde nasıl işlendiğini incelemek değil. Örneğin, hücrenin enerji sorununun nasıl çözümlendiği, bu sorunu halleden organın, Mitokondrilerin ne olduğu, bunların nasıl çalıştıkları vs bu çalışmanın içine girmiyor. Bütün bu konularda daha geniş bilgiler elde etmek isteyenler için harika bir kitap var: “The Cell”7. İsteyen, ayrıntılar için bu kitaba başvurabilir. Bu çalışmada bizi ilgilendiren, dışardan gelen bir malzemenin işlenmesi sürecinin ilk aşaması; yani, gelen informasyonun nasıl işlendiği. Çünkü, dışardan gelen ham maddenin (madde-enerjinin) işlenebilmesi için, önce bu madde-enerjiyle birlikte alınan informasyonun değerlendirilmesi-işlenmesi gerekiyor. Her madde-enerji yoğunluğu (örneğin dışardan gelen bir molekül), aynı zamanda, belirli bir informasyonu taşıyan bir mesaj da olduğundan, onun işlenebilmesi, bir ürün haline getirilebilmesi için, önce onun dilinin çözülmesi, informasyon değerinin anlaşılması gerekiyor. Bir hücrenin madde-enerjiyi-informasyonu işleme sürecinin ilk aşaması budur. Bu nedenle biz de işe burdan başlıyoruz. Dışardan bir molekülün gelip hücrenin kapısına dayandığını düşünüyoruz, bundan sonra ne olacak, konumuz budur.
Dostları ilə paylaş: |