BİRİNCİ BÖLÜM: SİSTEM TEORİSİNİN ESASLARI TEK BİR HÜCREDE ÖĞRENME
Amacımız tek bir hücrenin nasıl öğrendiğini incelemek. Dışardan gelen informasyonların hücre içindeki bilgiyle nasıl işlendiğini, üretilen yeni bilgilerin hücre hafızasında nasıl saklandığını ve bunların bir sonraki informasyon işleme süreçlerinde nasıl kullanıldığını ortaya çıkarmak. Ama bunun için önce, üzerinde yol alacağımız zemine ilişkin olarak bazı genel teorik bilgilere ihtiyacımız var. Bu nedenle önce, bir sistem, genel olarak bir informasyon işleme birimi nedir onu göreceğiz. Sonra da, bu teorik temel üzerinde tek bir hücreyi ele almaya çalışacağız.
Genel teorik açıklamalar için “Sistem Teorisi’nin Esasları, ya da Varoluşun Genel İzafiyet Teorisi”’ne dönüyoruz [4]:
“Kendi aralarında bağlaşım-ilişki halinde olup, biribirlerinin varlık şartı olan; yani ancak bu bağlaşımın-ilişkinin sonucu olaraktır ki, biribirlerini yaratarak, biribirlerine göre bir varlığa sahip olabilen gerçekliklerin (ki bunları biz PARÇA ya da ELEMENT olarak tanımlıyoruz) meydana getirdiği bütüne bir SİSTEM denilir.
SİSTEM: Parça ve elementlerden oluşan bir bütündür.
PARÇA: Sisteme ait bir grup elementten oluşan birliklerdir.
ELEMENT: Bir sistemin daha küçük alt kısımlara bölünemeyen temel birimleridir”.
SİSTEM ÖRGÜTLÜ BİR BÜTÜNDÜR
“Bir sistemin daha küçük alt kısımlara bölünemeyen temel birimleri olan elementleri bir araya geliyorlar, parça, ya da organ adını verdiğimiz alt grupları oluşturuyorlar. Bu alt grupların birlikteliği de bir bütün olarak sistem gerçekliğini oluşturuyor.. Ama, bu bir “örgüt” tanımı değil midir! Elbette ki bir örgüt tanımıdır! Bizim, “sistem gerçekliği” diye tanımlamaya çalıştığımız şey, bir örgüttür o halde. Peki örgüt nedir o zaman? Neden örgüt?
Her sistem (her örgüt), çevreden-dışardan gelen madde-enerjiyi-informasyonu işleyebilmek için gerekli olan parçaların toplamı olan bir bütündür. Ve bu işlevini yerine getirirken, getirebildiği sürece var olur. Çünkü, var olmak demek, çevreye uyum sağlayabilmek için, çevreden gelen etkileri kendi içinde işleyerek ona karşı bir cevap-bir tepki-reaksiyon- oluşturabilmek demektir. Madde-enerjinin-informasyonun her özgül var oluş biçimi (yani her sistem), dışardan gelen etkilere karşı bir tepki oluşturabilmek için gerekli olan örgütlenmeden ibarettir. Örgütlü olarak var olmanın gerekçesi, varlığını sürdürebilmek için zorunlu olan tepkiyi-cevabı ancak bir bütün olarak gerçekleştirmenin mümkün olmasıdır. Çünkü ancak bir örgüt sahip olabilir bu “var oluş tepkisini” gerçekleştirecek bilgiye. Bilgi ancak bir örgütün içinde, bu örgütün parçaları-elementleri-üyeleri arasındaki ilişkilerde (store, speichern) depo edilmiş olarak bulunur.
“Bütünü”-sistemi- oluşturan alt gruplar, yani parçalar, sistemin dışardan gelen madde-enerjiyi-informasyonu kendi içindeki bilgiyi kullanarak işleme sürecinde, belirli bir işte uzmanlaşmış olan organlardır. Ama bu organlar da kendi içlerinde, gene belirli bir görevi yerine getirmekle uzmanlaşmış elementlerden oluşurlar. Bir organın çıktısı bütün bu elementlerin örgütlü kollektif faaliyetlerinin sonucu olurken, organların (parçaların) kollektif faaliyetleri de sistemin bütününün çıktısını oluşturur. Örgüt içinde örgüt yani! İşte evrensel var oluşun sırrı budur!
Örneğin, organizma örgütlü bir sistemdir. Organlarımız bu sistemin madde-enerji-infor-masyon işleme sürecinde uzmanlaşmış alt uzmanlık grupları iken, hücrelerimiz de, hem organizmamızın temel yapı taşlarıdır, hem de aynı zamanda, içinde bulundukları organa göre, her biri belirli gen açılım faaliyetine sahip uzmanlaşmış unsurlardır. Organizmanın temel yapı taşları olarak hepsi de aynı DNA yapısına sahiptirler; ama her birinin, içinde bulundukları organa ve faaliyete göre “gen açılım örnekleri” farklıdır (gen expression pattern).
Başka bir örnek de örgütlü bir bütün olarak toplumdur. Toplumsal kurumlar da bu bütünün parçalarını oluştururlar. İnsanlar ise, toplumsal sistemin elementleridir. “Her insan, içinde yaşadığı toplumun bir ürünüdür” derken anlatılmak istenilen şey, tek tek insanların temel-implisit bilgi hazinelerinin toplumsal sisteme ait kollektif hafızadaki bilgilerden (ki bunlara, toplumsal sistemin DNA’ları olarak kültür diyoruz) ibaret olduğunun altını çizmektir. Ama her insan, toplumda içinde bulunduğu yere göre, bu hazineden ancak belirli bir kısmını kullanarak kendi kişiliğini oluşturur. Aynen, bir hücrenin organizma içindeki yerine göre, belirli bir gen açılım örneğine sahip olabilmesi gibi”...
SİSTEM, MADDELEŞMİŞ BİLGİDİR
“En az iki elementten oluşan sistemlere basit sistemler diyoruz. Çünkü bir örgütün oluşa-bilmesi için en azından iki elemente (kişiye!) ihtiyaç vardır. Tek kişilik örgüt-sistem olmaz! Peki neden bir araya gelir iki kişi? Ortak bir amacı gerçekleştirmek için mi? O halde, ortak bir amacı gerçekleştirmek için görev bölümü yapmaya dayanıyor işin özü. Görev bölümü ise, bir işin nasıl yapılacağının belirlenmesi ve sonra da bunun hayata geçirilmesinden ibarettir. Çevrenin etkisine karşı bir cevap oluşturabilmek için, önce bu mesajın ne olduğunun anlaşılabilmesi gerekir. Ne anlama geldiğini bilemediğiniz bir etkiye karşı tepki-cevap da oluşturamazsınız. Bu ise belirli bir bilgiyi gerektirir. Eğer Almanca yazılmış bir mektup aldıysanız, bu mektubu okuyabilmeniz için Almanca bilginizin olması gerekir. Yani, dış dünyadan gelen herhangi bir mesajı alabilmek için o konuda, ya da ona benzer konularda daha önceden bir ön bilgiye sahip olmanız gerekir. Hayatında hiç elma görmemiş olan bir insan, elmanın ne olduğunu bilemez! En basit bir refleks agent bile, belirli bir etkiye karşı nasıl cevap vereceğine ilişkin dispozisyonal olarak belirli bir bilgiye sahiptir. O halde, bir örgütün, bir sistemin oluşabilmesi için mutlaka onun içinde bir ön bilginin mevcut olması gerekir. Öğrenmek vs. bunlar daha sonra gelir. Hiç ön bilgi olmadan öğrenmek de olmaz. Ama zaten, var olmak demek de, daha doğuştan bir ön bilgiye sahip olarak doğmak demek değil midir! Daha başka bir deyişle, var olmak demek, belirli bir bilginin kendine özgü bir madde-enerji yoğunluğu olarak gerçekleşmesi demek değil midir?
Bilgi ise ilişkilerle oluşur ve bu ilişkilerle kodlanıp depo edilerek saklanır. Ama bir ilişkinin de, en azından, bu ilişkiye taraf olan iki kişiyi gerektireceğini düşünürseniz, olay apaçık çıkar ortaya. Örneğin, bir çocuğun oluşumuna dair bütün bilgiler, dispozisyonel olarak, döllenmiş yumurtanın (zigot) hafızasında, onun DNA larında mevcuttur. Bunlar, DNA molekülleri arasındaki bağlarda ve “hücre hafızasını” oluşturan “düzenleyici protein” sisteminde bulunurlar, muhafaza edilirler. Beynimizde ise, nöronlar arasındaki sinaptik bağlantılarda oluşur ve saklanır bilgiler. Örneğin, bir bilgiyi muhafaza edebilmek için en azından iki nörona ihtiyaç vardır. Adı üstünde, “ilişki” demek, bir şeyin diğer bir şeye bağlanması demektir; ki bunun için de en azından iki elemana ihtiyaç bulunur.
Daha başka bir örnek olarak, bir elektronla bir protondan oluşan en basit atomu, bir hidrojen atomunu ele alalım. Bu durumda da gene atoma, yani sisteme-örgüte ait bütün bilgiler elektronla proton arasındaki ilişkilerle muhafaza edilir, saklanır. Peki, elektronla proton arasındaki bu ilişki-bağ, aynı zamanda, mevcut sistemin onu bir arada tutan potansiyel-bağ enerjisinin saklı olduğu yer değil midir? O halde, bir örgütün, bir sistemin var oluşunu belirleyen, o örgütün üyeleri arasındaki bağların niteliğini belirleyen, o örgütün, o sistemin dışardan gelen bir etkiye karşı nasıl cevap vereceğini belirleyen sisteme ait temel bilgi, sistemi birarada tutan potansiyel bağ enerjisiyle temsil olunan bilgidir”.
Dostları ilə paylaş: |