152 Muharrimî’nin 488’de kâtip olduğu, 495 tarihinde kadı vekili olarak atandığı ve 511 yılında ise görevden alındığı kabul edilir. Bkz. Muntazam, IX, 120, 215; Zeyl, I, 200.
153Zeyl, I, 200-201.
154Muntazam, X, 70; Zeyl, I, 226.
155Muntazam, X, 124-125, 252-253; İbnü’l-Cevzî’nin eserinde yer vermiş olduğu vakfiye metni için bkz. a.g.e., s. 258.
156 Şerefülmülk Ebu Sa’d Muhammed b. Mansur el-Müstevfî (ö. 494/1101). Sultan Alparslan’ın maliye sorumlusu olan bu kişiyle ilgili biyografik bilgi için bkz. Muntazam, IX, 128.
157 Halebî, Halep asıllı (ki lakabı oradan gelir) bir tüccar olup 77 yaşında Bağdat’ta vefat etmiştir. (Cevâhir, I, 259). Kendisine ait bir mescidi olduğu rivayet edilir.
158 Bu dönemin en meşhur eğitim hâmîsidir. O Nizamiye Medresesi’ne ek olarak Bağdat’ta bir de dergâh inşa etmiştir. Diğer meşhur sekiz Nizamiye Medresesi de onun tarafından inşa edilmiştir ki Irak ve Horasan bölgelerinin belli başlı merkezlerinin her birinde bir medreseye sahip olduğu rivayet edilir. Ondan önce hiç kimse onun kadar eğitime katkı sunmamıştır. O yeni bir eğitim kurumu ortaya koymamış, fakat bu kurumu yüklediği amaç ve işlev itibariyle kendisinden öncekilerden farklılaşmıştır. İbn Akîl’den yapılan onunla ilgili bir methiyeye dair alıntı için özellikle bkz. Tabakâtü’ş-Şâfiiye, III, 136-137.
159 Er-Reis Ebu Ali Hasan b. Sa’d el-Menî el-Hâcî (ö. 463/1071); birçok mescid ve sûfî dergâhı kurmuştur ki bunların hiçbirinin Bağdat’ta kurulduğuna dair bir bilgi yoktur. O, Nizâmülmülk dışında Şâfiîlerin destekçisi olan çok sayıdaki kişiye bir örnektir. Nizâmülmülk’ün rakibi Tâcülmülk, 482/1084 yılında açılışı yapılan kendisine ait Tâciye Medresesi’ni kurulduğu yer olan Bağdat’ta Şâfiîlerin hâmîlerinden biri olarak ifade edilebilir.
160 Eş-Şeyh el-Ecell Ebu Mansur Abdülmelik b. Muhammed b. Yusuf (ö. 460/1067); bkz. “Diary–II”, 254, Dipnot 8; Halife el-Kâim’in büyük etkisi altındaki zengin tüccar.
161 Eş-Şeyh el-Ecell Ebu Abdullah Muhammed b. Cerade (ö. 476/1084); Ebu Mansur’u evlatlığı olan ve kendisinden sonra Halife’nin yanındaki itibarını da devralan zengin tüccar; bkz. “Diary–II”, 248, Dipnot 6.
162 Nizâmülmülk’ün sözü edilen kardeşi Ebu’l-Kasım Abdullah b. Ali et-Tûsî’dir (ö. 499/1106). Tabakâtü’ş-Şâfiyye, III, 206-207.
163 A.g.e., s.74-75.
164 “Dergâhların su yolu” anlamındadır. Başka bir kullanım için bkz. ‘Topography’ (indeks) “Meşraatü’r-Ravâye” (Su küfesi yolu).
165 Aynı kelime altında bkz. Baghdad, indeks.
166 “Arpa Kapısı” anlamındadır. Aynı kelime altında bkz. Baghdad, indeks; ‘Topography’, indeks.
168 Bkz. Muntazam, VIII, 238. İbn Esîr bu Şâfiî medresesinin kuruluşuyla ilgili olarak burada kullanılan malzemelerin nerden geldiğine dair bir bilgi vermemektedir (Kâmil, VIII, 103, 457 yılı). Fakat kendisinden sonra gelen İbn Kesîr tekrar böyle bir bilgiye yer vermektedir. Ebu Hanife Türbe Medresesi’nin malzemelerinin bir kısmı da aynı şekilde Samâra’daki sinagogdan haksız olarak alınmıştır ki İbnü’l-Akîl bu durumdan müteessirdir. Bkz. Muntazam,VIII, 245-246.
169 Bu medresenin tam yerini tespit için birçok çalışma yapılmıştır. Bkz. Le Strange, Baghdad, 297; L. Massignon, Mission en Mésopotamie, II, 92; aynı yazar, “Les medresehs de Bagdad”, BIFAO, VII, 1909 (s. 77-86), 79; H. Bowen, “The Nizâmîya and Baghdad topography”, JRAS, 1928; R. Levy, “The Nizâmîya Madrasa at Baghdad”, JRAS, 1928; A. Talas, Madrasa Nizâmîya, 28 ve devamı. Ayrıca Mustafa Cevad, “el-Medresetü’n-Nizâmiye bi Bağdad: mevkıuhâ”, al-Muallimü’l-Cedîd (Bağdat), VI, 1940, 33-44 (K. Uvad’ın Sümer dergisi, IX, 1953’teki kaynakçasında ‘Mustafa Cevad’ ismi altında yer verdiği şekliyle) ki ben bu esere henüz ulaşamadım.
170 Bkz. Miratü’z-Zaman, vr. 110b-111a. Köşeli parantez içindeki tüm eklemler Muntazam, VIII, 246-247’den alınmıştır. Her iki metin de o dönemde yaygın kullanılan fakat ismi belirtilmeyen bir kaynağa dayanmaktadır. Şu kesindir ki İbn Hallikan Vefâyâtü’l-Ayân adlı eserinde (Kahire, 1948, II, 386, no. 372) bu dönemde yaşamış İbn Hilal eş-Şâbi’den alıntı yapmaktadır.
171 Ebu Said için bkz. Muntazam, Kâmil, Bidâye. Ayrıca Ebu Said’den bahseden şu kaynağa da bkz. “Diary-II”, 249, Dipnot 1.
172 Şehrin batı yakasından getirilip onun inşasında kullanılan inşaat malzemelerine işaret eder.
Eski bir ağırlık ölçüsüdür.
173 Buradaki “Medrese” ile Nizamiye Medresesi kastedilmektedir.
174 Hiç şüphesiz Ebu İshak böyle davranarak, tefrişatı da dâhil Nizamiye Medresesi’nde kullanılan malzemelerin temin tarzını kişisel olarak onaylamadığını gösteriyor.
175 Şeyhin bu durumu onaylamamasının daha açık bir işareti olarak bkz. Ebu Ali’nin rüyası (aşağıda)
176Madrasa Nizâmîye, 27.
177 İnşaat malzemelerinin az bulunduğu ve yeni bir inşaat yapmak için diğer yapıların malzemelerinin uygunsuzca alınmasının adet haline geldiği bu şehirle ilgili olarak bkz. ‘Topography’.
178 Böyle bir mekanda yapılan ibadetlerin makbul olduğunun icmâ ile sabit olduğunu iddia eden Bâkillânî buna örnektir ki onun bu görüşü İbn Teymiyye tarafından reddedilmiştir. Bkz. İbn Teymiyye, Kitabü’n-Nübüvvet, Kahire, Münîrîye, 1346/1928, s. 100.
179Et-Tenbih fi’l-Fıkh alâ mezhebi’l-İmam eş-Şâfiî, Kahire, Dârü’l-Kütübü’l-Arabiyyetü’l-Kübrâ, 1329/1911, s. 13 (G. H. Bousquet tarafından yapılan Fransızca tercümesi için bkz. Kitâb et-Tenbîh, Alger, La Masion des Livres, 1949, II, 33): “Uygunsuz elde edilmiş bir mekanda yapılan ibadet caiz değildir.” (lâ tehillü’s-Salâtü fi ardın meğsûb).
180 Nizâmülmülk’ün mektubu için bkz. Muntazam, VIII, 312 (özellikle de satır: 13-15). Şirâzî burada “selîmü’s-Sadr ve selisü’l-İnkiyâd” (iyi kalpli ve yönlendirmeye açık) olarak tanımlanmaktadır.
181 Bkz. Muntazam, VIII, 306 (satır: 10-14).
182 Sübkî, Nizâmülmülk’ün, teklifi bir kez daha reddetmeye karar veren Şirâzî’den müderrislik görevini kabul etmesini defalarca istediğini rivayet eder. Ancak ondan sonra Nizâmülmülk’ün İbnü’ş-Şebbağ’ın orada geçici olarak görev yapmasına izin verdiğini, çünkü Nizâmülmülk’ün bir kez daha Şirâzî’den görevi kabul etmesini istediğini ve onun da nihayetinde bunu kabul ettiğini belirtir. Bkz. Sübkî, Tabakâtü’ş-Şâfiyye, III, 231, satır: 18-20.
183 “Diary-II”, 239,249.
184 “Diary-III”, 26, 47.
185 “Diary-I”, 285, 296-297: Hâzâ …. meşyü’l-mütezallimîn. (şikayet edenlerin yürüyüşü). İbnü’l-Cevzî Ebu Mansur b. Yusuf’un ölümüyle ilgili bilgi verdiği bölümde onun Şeyhü’l-Ecell (en saygın Şeyh) lakabıyla anıldığından bahseder (Muntazam, VIII, 250). Onun ölümünden sonra birden çok kişi bu lakabı aldığından bu müstesna lakabı tek başına kullanan bir kişi olmamış ve bu sebeple bu lakap gerçek değerini kaybetmiştir. Biz bu lakabın Ebu Mansur’un iki üvey oğlu, İbn Cerade ve İbn Rıdvân (bkz. “Diary” indeks), yanında kendisinin Bağdat’dan çıkartılmasında dahli olduğunu düşündüğümüz kişi olan Nizâmülmülk tarafından da kullanıldığını görmekteyiz. (Şam’daki Ümeyye Camii kitabeleri için bkz. E. Combe, J. Sauvaget, G. Wiet, Répertoire chronologique d’épigraphie arabe, VII (IFAO, 1936), No: 2734, 2736, 2737).
188 A.g.e. aynı bölüm ve Cevâhir, II, 16-17 (s. 17’deki cizâye’yi cirâye şeklinde oku)
189Muntazam, VIII, 256; Ne Kâmil ne de Bidâye böyle bir bilgiye yer vermez (462 yılı); Mir’atü’z-Zaman’da (vr. 121b-122a) konuyla ilgili daha muhtasar bir bilgiye yer verilmektedir.
190Muntazam, IX, 66; Kâmil, Mir’atü’z-Zaman ve Bidâye’de böyle bir bilgiye yer verilmemektedir.
191 Vâiz: Vaaz vermekte tecrübe kazanmış kişidir ve farz namazları kıldıran imam ile karıştırılmamalıdır. Şuna dikkat çekmek gerekir ki bahsi geçen görevliler arasında böyle bir kadro yoktur, zira Nizamiye, müştemilatında türbe (meşhed) ve cami (mescid) bulunmayan salt bir medresedir.
192 Ayrıca bkz. Madrasa Nizâmîya, 56 ve devamı.
193Muntazam, IX, 12; Tabakâtü’ş-Şâfiyye, III, 231.
194 “Şâfiî Nizâmiye Medresesi” başlığı altındaki bilgiye bkz.; Tabakâtü’ş-Şâfiyye, III, 90.
195Bidâye (XII, 124) tarih olarak Cemâziyelâhir’i verir; ancak yararlandığı kaynak olan Muntazam’ın (IX, 6) aynı tarihi Şirâzî’nin ölüm tarihi olarak vermesi dolayısıyla bu bir varsayım olarak görünüyor. Bu atamayla ilgili olarak ayrıca bkz. Kâmil, VIII, 134 (476 yılı); Tabakâtü’ş-Şâfiyye, III, 224.
196 Daha önce Nizamiye Medresesi’ndeki ilk atama konusunda bahsi geçtiği üzere, kaynaklar Şirâzî ile İbnü’ş-Şebbağ arasında açık bir rekabete işaret eder. Şâfiî tarihçi Sübkî aynı zamanda Şirâzî’nin, İbnü’ş-Şebbağ’ın kendisine ait ders notlarını çaldığına dair bir imada bulunduğundan da bahseder. Bkz. Tabakâtü’ş-Şâfiyye, IV, 202.
198 Bu müderris ve ondan sonra gelen kişi için bkz. Muntazam, IX, 53; Kâmil, VIII, 153 (483 yılı); Bidâye, XII, 136; Tabakâtü’ş-Şâfiyye, IV, 269.
199 “Dinin Süsü” ve “Ulemanın Medar-i İftiharı”. Bu müderrislik için bkz. Muntazam, IX, 55; Bidâye, XII, 137; Tabakâtü’ş-Şâfiyye, IV, 103-104.
200 Bağdat’ta Gazzâlî’den fıkıh tahsil etmiş olduğu söylenen bir fakîh (alleka’t-ta’lîkate an Ebi Hamid el-Gazzâlî) için bkz. Tabakâtü’ş-Şâfiyye, IV, 278; Bağdat’ta ondan fıkıh tahsil etmiş bir diğer fakîh için bkz. a.g.e., IV, 319.
201 Dünya nimetlerini terk etmek ve bir sûfî olmak gibi Gazzâlî’ye atfedilen benzer bir arzuyla (eğer Sübkî’nin tahmini doğruysa, Nizâmiye’deki) fıkıh müderrisliğini terk edip Mekke’ye hacca giden Abdülmelik el-Taberî, Gazzâlî’nin durumundan farklı olarak münzevi bir hayat yaşadıktan sonra ölünceye kadar Mekke’de yaklaşık kırk yıl kalmıştır. Gazzâlî’nin zamanında bu tür durumlar çok rastlanılır bir şey değildir.
202Muntazam, IX, 87; Kâmil, VIII 178 (488 tarihi); Bidâye, XII, 149; Tabakâtü’ş-Şâfiyye, IV, 104.
203 Muhtemelen Harrâsî’den önce bu zaman zarfında Ebu Tâlib el-Mübarek b. el-Mübarek el-Karhî Nizamiye Medresesi’nde fıkıh müderrisliği yapmıştır. O, Gazzâlî ile aynı tarihte, 505 yılında vefat etmiştir. Bkz. Tabakâtü’ş-Şâfiyye, IV, 299.
204Muntazam, IX, 143; Bidâye, XII, 164; Tabakâtü’ş-Şâfiyye, IV, 8.
205 Mukayese için bkz. Bidâye, XII, 172 (satır: 12-13; “en-Nâciye”yi “et-Tâciye” şeklinde oku); ayrıca bkz. Muntazam, IX, 166; Kâmil, VIII, 262 (504 yılı); Tabakâtü’ş-Şâfiyye, IV, 58.
206Muntazam, IX, 171; Bidâye, XII, 174.
207Tabakâtü’ş-Şâfiyye, IV, 291; Mukayese için bkz. Muntazam, IX, 197.
208 Şurası önemli ki Nizâmülmülk’ün soyundan gelenler atama konusunda tek otorite değildir. Buradaki durumda atamayı Selçuklu Sultan’ı yapmıştır. Bkz. Muntazam, IX, 206 (ne Kâmil’de ne de Bidâye’de böyle bir bilgi yoktur.)
209Tabakâtü’ş-Şâfiyye, IV, 224.
210 Burada bu atamayı bahsi geçen iki sultan yapmışken daha sonra bu yetkiyi Halife eline almıştır. Bkz. Muntazam, IX, 246; Tabakâtü’ş-Şâfiyye, IV, 268.
211Muntazam, IX, 251; Tabakâtü’ş-Şâfiyye, IV, 42.
212Muntazam, X, 5.
213 A.g.e., 11, 13.
214 A.g.e., 68 ve 70’deki biyografik bilgi.
215 A.g.e., 102.
216 Bu arada, bu ifade Nizamiye Medresesi’nin nehir kenarında olduğu anlamına gelmektedir; ayrıca bkz. s. 31, Dipnot 8.
217 “Education-Muslim”, Encyclopaedia of Religion and Ethics (ed. Hastings), 5, 199, Dipnot 8.
218 R. Levy, A Baghdad chronicle, Cambridge, 1929, 195; mukayese için bkz. aynı yazar, “The Nizâmîya Medrese at Baghdad”, JRAS, 1928, 268-269.
219 Bu, 469 yılında Ebu Nasr el-Kuşeyrî’nin ve 475 yılında el-Bekirî’nin yaşadığı durumdur. Ayrıca bkz. Muntazam ve Miratü’z-Zaman (aynı tarih altında).
220 Metinde ifade edilenden açıkça şu görülmektedir ki yeni kurulan Nizamiye Medresesinde yürütülen öğretim faaliyetlerinin bir sonucu olarak Eş’arîlik Bağdat’ta resmen kabul görmemiştir. Tabi ki daha sonraki dönemde Eş’arîliğin durumunun ne olduğu sorusu ortadadır; fakat bu ayrı bir araştırmayı gerektirmektedir.
221 Bkz. J. Pederson, Shorter Encyclopaedia of İslam, ed. Gibb-Kramers (Leiden, Brill, 1953), “madrasa” maddesi, 304.
224 Bkz. J. Pederson, “Some aspects of the history of the Madrasa”, Islamic Culture, III, 4, 1929 (525-537), 536.
225 Allah rızası için bir mescid ya da medrese yapmadan kendisi için hiçbir surette bir mesken inşa etmemiş bir eğitim hâmisinden bahsedilir. (Kâne lâ yebnî linefsihi menzilen hattâ yebniye lillâhi mesciden ev medreseten). Bkz. Muntazam, IX, 110.
226 Yeni Ahid’in Sezar’ın olanla Tanrı’nın olan arasında yaptığı ayrım.
227 Bu bağlamda Pedersen’in çalışmalarında dile getirdiklerini genel manada paylaşıyoruz.
228 Daha önce geçen “Bazı Teknik Terimler” başlığı altında yer verilen bilgiye bkz.
229 Bkz. a.g.e.
230 Ebu Muhammed Abdullah b. Yusuf el-Cüveyni (ö. 438/1047; GAL, I, 385-6, Ek Cilt, I, 667); meşhur Şâfiî ve Eş’arî İmamülharameyn el-Cüveynî’nin (ö. 478/1085) babası.
231 Sübkî, Tabakâtü’ş-Şâfiyye, III, 217-18; bu eserin bir el yazma nüshası İskenderiye’de himaye edilmektedir. Bkz. GAL, bahsi geçen bölüm.
232 Sübkî, a.g.e., bahsi geçen bölüm.
233 Her iki kurumun yapımının da Allah rızası için gerçekleştirilen kıymetli birer amel olduğuna dair bilgi için bkz. Dipnot 225.
234 Sübkî, burs vermenin Nizâmülmülk’ün medreseleriyle başlamış olabileceğine dair kanaati için sebep sunmuyor. Fakat onun bu ifadesinin kendi biyografik eserinin bir başka yerinde bulunabilecek bir bilgiye dayandığı ve bu tahminini ortaya koyarken zihninde bunların olduğu anlaşılıyor. O, İmamülharameyn el-Cüveynî’nin babasının mescidindeki müderrisliği devralışından bahisle onun hem kendi gelirini hem de tevârüs ettiği birikimi öğrenciler için harcadığından söz eder. Bu olay, Nizâmülmülk’ün onun için Nişabur’da bir Nizamiye inşa etmesinden önce gerçekleşmiştir (Tabakâtü’ş-Şafiyye, III, 252). Sübkî ayrıca Ebu Abdullah b. Mübarek’in mescidindeki eğitim faaliyetlerine katılan ve babasından harcamaları için gerekli olan harçlığı alamadığından şikâyet eden Bağdat’taki bir öğrencinin durumundan da bahseder. Hocası el-Keşfulî (ö. 414/1023) tüccarlardan birinden, babasından harçlığını aldıktan kısa bir süre sonra bu öğrencinin geri ödeyeceği 50 dinar tutarında bir borç bulur. Bkz. Sübkî, Tabakâtü’ş-Şafiyye, III, 163.
235Garrett Collection, Yazma No. 1517; ayrıca bkz. GAL, I, 83, Ek Cilt, II, 95.
236 Bkz. Zeyl (Ed. Fiqî), I, 339.
237 A.g.e., , I, 338, 343.
238 Sonraki yıllarda o, evinden kendisini uyuklarken görüp dersine devam etmesi için uyandıran bir bayanı minnetle yad eder.
239 Sufî murakıp ve mürebbileri tarafından Gazzâlî ve kardeşine eğitim yaşamları boyunca geçimlerini sağlamaları için bir medreseye gitmelerinin tavsiye edilmesiyle ilgili olarak bkz. Tabakâtü’ş-Şafiyye, IV, 102; Gazzâlî daha sonra, kendilerinin Allah rızası dışında bir sebeple ilim tahsil ettikleri düşüncesiyle vicdan azabı çekmiştir (talebne’l-ilm li gayrillah), fakat kendilerinin bu ilmi rızâ-i bârî için uygulayacağını Allah’ın bildiğini düşünmektedir.
240 “teaffüfen ve tenezzühen”. Bunlar arasından İbn Hamid (ö. 403) ve Şerif Ebu Cafer (ö. 470) örneğine ayrıca bkz.
241 Hanefilerin, şehrin batı yakasında Katîetü’r-Rabî bölgesinde böyle bir hanı vardı. Bkz. Muntazam, VIII, 150. (satır: 18-20). Hanbelîler için böyle bir han olduğuna dair bir bulguya ulaşmadım.
242Muntazam, X, 37.
243 Sözlük anlamıyla: “ Başka birinin önünde oturmak”, yani bir fıkıh müderrisinin önünde oturmak (ders almak).
244 Ebu Nasr eş-Şebbağ’ın bir eseri, bkz. GAL, I, 388, Ek Cilt, I, 671.
245 Şirâzî 476/1083 tarihinde vefat etmiştir.
246 Bütün türbeler Halife tarafından atanan imamlar tarafından idare ediliyordu. Bkz. Mâverdî, el-Ahkâmü’s-Sultâniye (Kahire, Mahmudiye Ticariye Yayınları, t.y.), 96 (Tercümesi E. Fagnan, Status gouvernementaux (Alger, 1915), 209). Nizamiye Medresesi de, Nizâmülmülk ve onun soyunda gelenlerin kontrolünden çıktığı daha sonraki bir dönemde bir imama sahip olmuş olabilir.
247 Hanefi, Maliki, Şâfiî ve Hanbelî.
248 Altıncı (m. 12.) yüzyıldan zaferle çıkan Hanbelî mezhebinin sadık üyelerinden biri olan Vezir İbn Hübeyre’nin (ö. 560/1165) medrese ve mescid arasındaki ayrıma dair daha net deliller veren aşağıdaki cümleleri dönemin ruhunu yansıtmaktadır:
“Mescidlerin, diğerini dışlayarak, özellikle belli fıkhî mezheplerin kurucularına tahsis edilmesi bidattır. Bu manada hiç kimse “bunlar Ahmed b. Hanbel’in takipçilerinin mescidleridir” ve bu sebeple İmam Şâfiî’nin takipçileri buraya giremez ifadesini veya bunun aksini kullanmamalıdır. Allahü Teala’nın mescidlerinin en yücesi olan Mekke’deki Kabe ile ilgili olarak söylediği dikkate alındığında bunun hakikaten bir bidat olacağı görülecektir: “Orada yaşayan da dışarıdan gelen de eşittir” (Hac Suresi, 25).
[Burada İbn Recep araya girerek şu yorumu yapıyor: ‘Medreseler konusuna gelince, onlarla ilgili benzer bir ifade (bidat) kullanmak yerine şunu söylüyor:’]
“Medreselerle ilgili koşullarda Müslümanlar için kısıtlamaların olması da doğru değildir. Zira Müslümanlar orada da kardeştirler ve medreseler de mescidler gibi Allah (c.c.) rızası için inşa edilmişlerdir. Bu sebeple ileri sürülen koşulların Allah’a ibadet eden herkesi kapsaması gerekir. Ben, şahsi olarak, bana uymayan bu koşullar nedeniyle medreseye ayak basmadım. Belki de bu koşullar sebebiyle çözmem gereken bir meseleyi araştırmaktan ya da bilgi vermek veya almaktan geri kalmış olabilir.”
Yukarıdaki alıntıyı İbn Recep, İbn Hübeyre’nin el-İfsâh an şarhi meâni’l-sihâh adlı eserinden yapmıştır; Zeyl (ed. Fiqî), I, 279-80.