ÖNSÖz materyalizm ve onun iran'daki Hİleleri


SİYASİ VE İÇTİMAİ KAVRAMLARIN YETERSİZLİĞİ



Yüklə 456,54 Kb.
səhifə14/17
tarix17.01.2019
ölçüsü456,54 Kb.
#99632
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   17

SİYASİ VE İÇTİMAİ KAVRAMLARIN YETERSİZLİĞİ.


Bazı siyasi ve toplumsal kavramların yetersizliği, maddeciliğe eğilimi sağlayan üçüncü bir nedendir.

Siyasi - felsefe tarihinde, Batı da tabii haklar ve özellikle milli hakimiyet meselesi söz konusu edildiğinde, bir takım kimselerin, siyasi istibdattan yana olup, hükümranların karşısında halka hiçbir hak tanımayarak hükümran karşısında yalnızca sorumlu olmayı halk için bir hak olarak kabul ettiklerini okuyoruz. Aynı grup, bu diktatörce siyasi görüşlerine bir de destek bulmak için Tanrı meselesine el atıp, hükümranın halk önünde hiç bir sorumluluğu olmadığını, yalnızca Tanrı karşısında sorumlu olduğunu halkın ise hükümran karşısında sorumlu olduğunu iddia ettiler. Halkın, hükümran olan kimseye neden böyle veya şöyle yapmışsın diye hesap sormaya söyle veya böyle yapmalısın diye öneride bulunmaya yetkisi yoktur. Hükümran olandan yalnızca Tanrı hesap sorabilir. Halkın, hükümdar üzerinde hiçbir hakkı yoktur. Ama halk hükümdar önünde ödemesi gereken haklarla yükümlüdür.

Bu yüzden zihinlerde Allah’a inanmakla hükümran karşısında teslim olup, sözde Allah’ın halkı yönetip denetlemesi için seçtiği ve sadece kendi karşısında sorumlu kıldığı kimse önünde hiçbir şeye müdahale etme hakkının olmaması arasında bir nevi yapma (suni) ayrılmaz bir bağıntı meydana gelmiştir. Yine zorunlu olarak milli hakimiyetle Tanrısızlık arasında da bir bağıntı olduğu sanılmıştır.

Doktor Mahmud Senâi 'Bireysel özgürlük ve Devlet Gücü ' adlı kitabında Avrupa’daki özgürlüğün kişiye değil devlete ait olduğunu ve devletin elinde bulunduğunu belirttikten sonra kısaca Avrupa'da siyasi diktatörlük ile Tanrı meselesinin bağıntılı olduğunu yazmaktadır.

Avrupa’da Tanrının varlığının kabul edilmesi halinde, mutlak güçlerin diktatörlüğünü de kabul ederek, ferdin, hükümran nezdinde hiç bir hakkı olmadığını ve hükümranın ise fert önünde hiç bir sorumluluk taşımadığına, yalnızca Tanrı karşısında sorumlu olduğuna da boyun eğmeleri gerektiği şeklinde düşünülüyordu.

Bu yüzden bazı fertler, eğer tanrıya inansalar toplumsal baskıyı da kabullenmeleri gerektiğinden ve eğer toplumsal özgürlük isteyecek olurlarsa Tanrıyı da inkar etmeleri gerektiği şeklinde düşünüp, toplumsal özgürlüğü tercih etmişlerdir.

Fakat İslâm; toplumsal felsefesi bakımından Tanrıya inanmak, fertlerin mutlak egemenliğini kabul etmelerini ve yöneticiyi halk önünde sorumlu görmelerini gerektirdiği gibi, bu felsefeye göre sadece Allah'a inanmak, yöneticiyi halk önünde sorumlu kılarak fertleri hak sahibi kabul edip, haklarını almayı bir görev olarak değerlendirmektedir.

Allah-u Teâlâ'nın seçtiği siyasi ve toplumsal önder masum imam Hz. Emir ül-müminin Ali (S.A.) Sıffin harbinin o kritik durumunda halka hitaben şöyle buyuruyor:



"Size önder olup hükümet etmekle Hakk Teâlâ sizin boynunuza benim için bazı haklar yüklemiştir. Sizlerin de benim boynumda, benim sizlerde olduğu. Kadar hakkınız vardır. Hak her zaman iki yönlüdür. Kimsenin kimsede hakkı olmaz meğer onun da bunun boynunda hakkı ola. Ve kimse kimseye ödenekli olmaz meğer bunun da ona ödeneği ola. Eğer başkasında hakkı olup onun da bunda hakkı olamayacak birisi varsa, o sadece Allah-u Teâlâdir. Yaratıklarda böyle bir şey olamaz. Zira Hakk Teâlâ'nın yaratıkları üzerine tam kudreti vardır. Ve uyguladığı tüm kaza ve işlerinde adalet üzeredir."21

Dr. Senâi’nin nakline göre, batıda cereyan eden dini kavramların toplumsal baskıyla eşit olmasının aksine İslâm yönünden insanın işlerine dini kavramlar devamlı olarak özgürlükle özdeş olagelmiştir.

Batıdaki tutumun, fertleri dinden uzaklaştırarak onları, materyalizmin kucağına itmekten, dinden, Tanrıdan ve kısacası din kokusu gelen her şeyde şüpheye düşürmekten başka bir etkisi olmayacağı açıktır.

Maddeciliğe sürükleyen üç başka sebep daha vardır. Bu sebepler hem Hıristiyanların içerisinde ve hem de bizlerin içerisinde vardır. Bu sebepler geçmişteki ve halen bazı dincilerin tebliğat ve amel etme tutumlarıyla ilgilidir.1-


MÜTEHASSIS OLMAYANLARIN GÖRÜŞLERİ


Bazı meselelerde, halkın hepsi kendilerine görüş verme hakkı tanır. Halk daha çok eski zamanlarda sağlıkla ilgili meselelerde böyleydi. Birisi filan rahatsızlığım var dediğinde, duyan herkes "evet kardeşim! nedeni şudur, etkisi budur, çaresi de filandır" diye hemen görüş vermeye kalkışıyordu. Oysa birbiriyle tam zıt görüşler çıkıyordu ortaya. Sözün kısası herkes görüş belirtme hakkını koruyordu kendisi için. Eğer hasta üzerinde her hangi bir nüfuzları olursa veya en azından hasta olanlardan çekinen birisiyse ister istemez onların dediklerini uygulamaya mecbur olurdu. Halbuki sağlıkla ilgili meselelerde görüş vermek için mütehassıs olmak lazım; eczacı olmak lazım. Fakat bunları düşünen çok az kimse vardır. Herkes kendisini mükemmel bir doktor biliyordu sanki. Şimdi de bazı gruplar içerisinde durum aynen eskisi gibidir.

Aynı sorun dini meselelerde de söz konusudur. Yani tâ eskilerden beri yerinden kalkan herkes, bunlarda da istedikleri gibi durmadan görüş yağdırıyorlar.

Dini konular, özellikle Tevhid ve Marifetullah meseleleri, herkesin çözemeyeceği en zor ve karışık meselelerdir.

Herkes tevhid meselelerini bir yere kadar bilip onlara inanmakla mükelleftir. Ama bu kısım,basit ve fıtri konulardır. Fakat bir adım daha ileriye gittiğimizde, "ilahi sıfatlar", "isimler", "kaza ve kader" gibi fevkalâde zor ve karışık meseleler çıkar önümüze. Bu meseleler Hz. Emir-ül Müminin Ali (S.A.) in tabirine göre "derin bir denizdir ki sadece balinalar yüzebilir onun derinliklerinde. Hakk Teâlâ nın sıfatları ve isimlerini araştırıp tanımlamak, herkesin işi değildir. Oysa herkes kendini bu konuda birer görüş sahibi bilip, deliller getirmeye kalkışıyor. Bazen de oldukça gülünç sözler atılıyor ortaya.

Anlatılana göre Papazın birisi, “amaç ilkesi” ne dayanarak dünyanın hedefli bir nizama sahip olduğunu ve amaçlı bir akışı takip ettiğini açıklamaya çalışarak, bu yoldan Allah’u Teâlâ'nın hikmet, ilim ve iradesini ispat etmek istiyormuş. Bunun zor bir iş olmadığı açıktır. Her varlığın yaratılışından delil getirilebilir. Fakat Papaz, her şey bitmiş sanki, çizgili bir kavunun üzerindeki çizgileri örnek olarak zikrediyor ve diyor ki: "Bu çizgilerin niçin olduğunu biliyor musunuz? bunlar, kavun bölüşülürken aile fertleri arasında her hangi bir kargaşalık çıkmaması ve adalete iyice riayet edilmesi içindir. Çünkü bölüştüren adam önceden bıçağı kavunun neresine koyacağını ve kime ne kadar kesip vereceğini biliyordur!.."

Kendimizden de bir misal getirelim, diyor; şahısın biri "Yüce Allah güvercine neden kanat vermiş de, deveye vermemiştir?" diye bir soru ortaya atmış sonra da şöyle cevap vermiştir. "Evet canım, eğer devenin de kanadı olsaydı, bizim için hayat diye birşey kalmazdı artık. Çünkü deve uçup, yaptığımız çamur ve toprak evlerin hepsini harap ederdi! !

Yahut diğer birisine: “Allah ın varlığına delil ne?” şeklinde sorulduğunda: "Eğer bir şeyler olmasaydı, halk da birşey söylemezdi!! diye cevap vermiştir.

Dinsizlik ve maddeciliğe olan eğilimlerin başlıca sebeplerinden biri, "Allah'ın hikmeti", "Allah'ın adaleti", "A1lah'ın kaza ve kaderi", "Allah'ın irâdesi", "Allah'ın sonsuz kudreti", "Cebir ve ihtiyâr", "Evrenin ezeli olup olmaması", "kabir", "berzah", "mead", "Cennet ve cehennem" , "Sırât ve mizân" ve bunlara benzer diğer konular hakkında bilgisiz ve habersiz kimselerin ortaya attığı, oldukça zayıf ve hatta çürük deliller ve bilgilerden ibarettir Çünkü, duyup okuyan kimseler ekseriyetle bunları dini talimatın tam metninden kaynaklandığını ve bunların, dini bilenler tarafından kaleme alındığını zannediyorlar.

Marifet ehli için ne kadar acı bir şey bu; ne ilahicilerin ne de maddecilerin dediklerinden haberdar olan bir grup insan, dini tebliğat sisteminde bulunan düzensizlikten yararlanarak maddecileri reddetmek için kitap yazmağa kalkışıyorlar. Oysa yazdıkları, bir takım köksüz ve oldukça gülünç şeylerdir. Bu gibi yazıların hiç bir faydası olmadığı gibi, tamamen maddeciliğin yararınadır. Şu anda yazılan bu tür kitaplardan insan, istediği kadar sıralayabilir.


Yüklə 456,54 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   17




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin