TOPLUM YAPISI
Türkler, yaşadıkları coğrafyada değişik ulusların kül-türlerinden etkilendikleri gibi, karşılaştıkları kültürleri de etkilemişlerdir. Oğuzların büyük çoğunluğu İslami-yeti kabul ettikten sonra yerleşik hayata geçmişlerdir.
Türklerde halk sosyal sınıflara ayrılmamıştır. Kanun ve töreler önünde herkes eşit kabul edilmiştir. Zaten Türk hükümdarlarının görevi de; halkı aç ise doyur-mak, çıplak ise giydirmek, tehlikede ise korumak ve toplumda adaleti sağlamaktı.
Türk - İslam devletlerinde halk yerleşim şekline göre şehirliler, köylüler ve göçebeler olmak üzere üçe ayrıl-mıştır. Şehirlerde yaşayanlar ticaret ve sanat, köylerde yaşayanlar tarım ve hayvancılık, göçebeler ise hayvan-cılık ile uğraşırlardı.
Türkler, İslamiyetin de etkisiyle toplumda yardım-laşmayı ve dayanışmayı sağlayan kurum ve kuruluşlar oluşturmuşlardır. Bu kurumların başlıcaları kervansa-raylar, aşevleri, hastaneler, medreselerdir. Toplumun varlıklı kesimleri sosyal kurumlar açmak ve açılan ku-rumları desteklemek için yarışmışlardır.
DEVLET YÖNETİMİ
Hâkimiyet Anlayışı: Türk devletlerindeki hâkimiyet anlayışı (kut), İslamiyete geçtikten sonra da devam et-miştir. Bu anlayışa göre; ülke ve iktidar hanedan üye-lerinin malı sayılırdı. Tanrı, hükümdar olma ve yeryü-zünü yönetme hakkını (kut) Türk hükümdarlara ver-mişti. Bu egemenlik anlayışı Türklerden, Moğollara da geçmiştir.
Türk devletlerinde taht kavgaları sık rastlanan bir du-rumdur. Bazen hanedan üyeleri arasından seçilerek hü-kümdar olanlar da olmuştur (Büyük Selçuklularda Tuğrul Bey’in tahta çıkması gibi).
Türk - İslam devletlerinde hükümdarların yasama, yürütme ve yargı yetkileri vardı.
İslamiyet öncesi Türk devletlerinde hükümdarlar ha-kan, kağan, han, yabgu gibi ünvanlar kullanmışlardır. İslamiyeti kabul ettikten sonra sultan ünvanını kullan-maya başlamışlardır. Sultan ünvanını kullanan ilk Türk hükümdarı Gazneli Mahmut’tur. Büyük Selçuklularda sultandan başka sultan-ı azam (büyük sultan), sultanü’l âlem (âlemin sultanı), sultanü’l mağrib vel maşrık (doğunun ve batının sultanı) gibi ünvanlarda kullanılmıştır.
Hükümdarlık alametleri
Tuğ: Birkaç tane at kuyruğunun bir araya getirilerek bir sırığın ucuna asılmasıyla yapılır. Tuğların sayısı hükümdarın ve beylerin nüfuzuna göre değişir. Genel-likle hükümdarların dokuz tuğu bulunur.
Hutbe: Bir hükümdarın, yönettiği ülkedeki camilerde Cuma namazları sırasında okunan dualarda adının anıl-masıdır.
Otağ: Büyük saltanat çadırı.
Çetr: Saltanat şemsiyesidir. Sultanın başının üze-rinde tutulur. Düşman eline geçmemesi için büyük özen gösterilirdi.
Nevbet (bando): Çeşitli müzik aletlerinden oluşurdu. Sarayın kapısında veya sultan çadırının önünde namaz vakitlerinden önce günde beş kere çalınırdı.
Sancak: Kenarları saçaklı, yazı işlemeli bayrak.
Sikke bastırmak: Hükümdarın kendi adına altın veya gümüşten bastırdığı para.
Taht: Hükümdarların oturduğu süslü koltuk.
Tuğra: Resmi belgelere çekilen hükümdarlık mührü.
Hil’at: Halife tarafından gönderilen üzeri ayet işle-meli elbise.
Menşur: Halife tarafından gönderilen yazılı belge.
Asa: Halife tarafından gönderilen süslü hükümdar sopası (baston).
Saray Görevlileri
Hacib’ül Hüccab (haciplerin başkanı): Sarayın genel sorumlusudur. Sultan ile divan üyeleri arasındaki ya-zışmaları ve görüşmeleri düzenlerdi.
Emir-i Çaşnigir: Sultanın sofrasını hazırlayan ve ye-meklerini ilk tadan kişidir.
Emir-i Candar: Sarayı korumakla görevli olup ayrıca saray muhafızlarının başıdır.
Emir-i Alem: Devlete ait bayrakları taşıyan ve bakımını yapan görevlilerin başıdır.
Emir-i Ahur: Hükümdarın atlarına ve sarayda bulu-nan diğer hayvanlara bakan görevlilerin başıdır.
Camedar: Hükümdarın ve diğer saray görevlilerinin elbise ve resmi kıyafetlerini hazırlar.
Silahtar: Silahhane denilen imalathaneyi yönetirdi.
Serhenk: Sultana ait kuvvetlerin önünde yer alan ve yol açan kişidir.
Kapucubaşı: Sarayın her türlü günlük hizmetlerinin görülmesinden sorumlu kişidir.
Şarabdar: Hükümdarların sofralarına konacak her tür-lü içeceklerden sorumluydu.
Havayic-i salar: Saray aşçısı.
Emir-i Meclis: Sultanın ziyafetlerinde hizmet gören-lerin başkanına verilen isim.
Emir-i Mahfil: Sultanın protokol görevlisidir.
Taştdar: Hükümdarın ellerini yıkamasına yardım eden, leğen ve ibrikleri taşıyan kişidir.
Karahanlılarda Devlet Yönetimi
Karahanlılar, Türk geleneklerine göre bir devlet kur-muşlardır. Ülke ikili teşkilat ile yönetilmiştir. Karahanlılarda hükümetin başında yuğruş adı verilen vezir bulunurdu. Hükümdarın yöneticiler ve halk ile görüşmelerinin düzenlenmesi görevini tayangu (ulu hacib) yapardı. İç ve dış yazışmalara bitikçi, mali işlere ağıçı denilen memurlar bakardı. Karahanlılarda saraya ve başkente ordu denirdi.
Gaznelilerde Devlet Yönetimi
Türk – İslam devletlerinde de Abbasiler’de olduğu gibi hükümet ve devlet işleri Büyük Divan’da görü-şülürdü. Büyük Divan’a, vezir başkanlık ederdi. Gaz-neliler’de sultan, gerektiğinde vezir ve diğer devlet ile-ri gelenlerine danışarak karar verirdi. Gaznelilerin merkez teşkilatında 5 divan vardı:
-
Divan-ı Vezaret: Başında vezir bulunurdu. Vezir, hükümdarın vekili olarak devlet işleri-nin yürütülmesinden sorumluydu.
-
Divan-ı Arz: Ordunun ihtiyaçları ile ilgile-nirdi.
-
Divan-ı Risalet: Resmi yazışmalara bakardı.
-
Divan-ı İşraf: Haberleşme ve teftiş konula-rıyla ilgilenirdi.
-
Divan-ı Vekâlet: Hükümdar ve ailesinin ma-li işlerine bakardı.
NOT: Gazneli Mahmut, hükümdarlığı halife tara-fından onaylanan ve “Sultan” ünvanını alan ilk Türk hükümdarıdır.
Büyük Selçuklular’da Devlet Yönetimi
Büyük Selçuklular’da memleket işleri Büyük Di-van’da görüşülürdü. Divan-ı Saltanat da denilen hü-kümetin başında sahib-i divan-ı saltanat ünvanlı ve-zir bulunurdu. Büyük divan bugünkü hükümetin gö-revlerini yapardı. Bu divana bağlı 4 divan daha vardı. Bunlar:
-
Tuğra (inşa) Divanı: Devletin iç ve dış ya-zışmaları yapılırdı. Resmi belgelere “tuğra” denilen hükümdarlık mührü basılırdı.
-
İşraf Divanı: Askeri ve hukuki işler hariç, devletin bütün işlerini teftiş ederdi. Başkanına Müşrif denirdi.
-
İstifa Divanı: Mali işlere bakardı. Başında Müstevfi bulunurdu.
-
Arz (Ariz) Divanı: Ordunun ihtiyaçlarına bakardı.
Büyük Selçuklular’da ülke Eyalet sistemi ile yöne-tilmiştir. Eyaletler vilayetlere, vilayetler kazalara, ka-zalarda köylere ayrılmıştır. Eyaletlerin ve vilayetlerin başında bulunan askeri görevlilerden hükümdar so-yundan olanlara melik, diğerlerine ise Şıhne denirdi. Yönetimden sorumlu sivil görevlilere ise amid denir-di. Vilayetlerin vergisini âmil denilen görevliler toplar, ticari hayatı muhtesipler düzenlerdi. Genellikle halk tarafından seçilen reisler, yönetici olarak şehirlerde görev yaparlardı. Vilayetlerde ulak denilen görevlile-rin çalıştığı posta teşkilatı bulunurdu.
Büyük Selçuklular’da küçük yaştaki hanedan üyeleri bilgi ve tecrübeleri artsın diye eyalet veya vila-yetlere yönetici olarak gönderilirdi. Bunların yanına atabey denilen tecrübeli devlet adamları verilirdi. Ata-beyler, şehzadelerin iyi bir yönetici olarak yetişmesin-de önemli bir görevi yerine getirmişlerdir. Ancak, Sel-çukluların zayıflamasından sonra bir kısmı bu durumdan yararlanarak bağımsızlıklarını ilan etmişler ve devletin parçalanmasını hızlandırmışlardır.
Anadolu (Türkiye) Selçukluları’nda Devlet Yönetimi
Türkiye Selçukluları devlet yönetiminde Büyük Sel-çuklu Devleti’ni örnek almıştır. Hükümdarların ege-menlik anlayışı, saray görevlileri Büyük Selçuklular ile hemen hemen aynı idi. Türkiye Selçukluları’nda memleket işleri Büyük Divan’da görüşülürdü. Büyük divana Divan-ı Saltanat denirdi. Büyük Divan’da, başta vezir olmak üzere çeşitli divan üyeleri bulun-maktaydı. Büyük Divan’ın başı Sultan’dı. Sultan olma-dığı zamanlar divana vezir başkanlık ederdi. Vezir, en üst derecede divan üyesi idi. Büyük Divan’a bağlı di-ğer divanlar şunlardı:
-
Divan-ı İstifa: Mali işlere bakardı. Başında Müstevfi bulunurdu.
-
Divan-ı Arz: Ordunun ihtiyaçları ile ilgile-nirdi. Başkanına Emir-i ariz denirdi.
-
Divan-ı İşraf: Askeri ve hukuki işler hariç, devletin bütün işlerini teftiş ederdi. Başkanına Müşrif denirdi.
-
Divan-ı Tuğra: Devletin iç ve dış ya-zışmaları yapılırdı. Resmi belgelere “tuğra” denilen hükümdarlık mührü basılırdı. Başkanı-na Tuğrai veya Münşii denirdi.
-
Niyabet-i Saltanat: Sultan başkentte olmadı-ğı zaman devlet işleri ile ilgilenen divandı. Bu makamda bulunan ve sultana vekâlet eden ki-şiye Naib denirdi.
-
Divan-ı Pervane: Türkiye Selçukluları’nda ülke topraklarının kayıt defterlerini tutan, has ve ıktalara ait kararları düzenleyen divandır. Başkanına Pervaneci denirdi.
NOT: Türkiye Selçukluları’nda Divan-ı Saltanat’-tan başka, Meşveret Meclisi de bulunmaktaydı. Bu mecliste sultan olacak kişilerin belirlenmesinden, devletin iç ve dış politikalarına kadar pek çok konu konuşulurdu. Bu özelliği ile Orta Asya Türk devlet-lerinde görülen Kurultay’a benzerdi.
Türkiye Selçukluları, Taşra teşkilatında ülke yöneti-mini bir takım idari birimlere ayırmışlardı. Bu birim-ler:
-
Merkeze bağlı vilayetler: Yönetim ve gelirle-ri ile Büyük Divan’a bağlı vilayetlerdi. Bu vi-layetlerin başındaki idareciler doğrudan sultan tarafından atanırdı. Vilayetlerin başında bulu-nan bu kişilere subaşı denirdi. Subaşılar, bu-lundukları vilayetin düzen ve asayişini sağlar-lar ve vilayetteki askerlere komutanlık ederler-di. Önemli şehir merkezlerinde Şıhne denilen askeri valiler bulunurdu. Bunlar güvenlik ve zabıta işlerini yürütürlerdi. Şehrin adalet işleri-ne kadı, din işlerine imam, yönetim işlerine naip ve vergi toplama işlerine de vergi tah-sildarları bakardı. Ayrıca belediye işlerine ba-kan muhtesip de vardı.
-
Meliklerin yönettiği vilayetler: Hükümdar ailesinden gelen melikler (şehzadeler) tarafın-dan yönetilen vilayetlerdi. Bunlar Büyük Di-van’a değil, doğrudan sultana bağlıydılar. Me-liklere yönetim işlerinde atabey yardım eder-di. Yarı bağımsız olan bu melikler, kendi adla-rına para bastırır ve kendi divanlarını kurar-lardı.
-
Uç eyaletleri: Türkiye Selçukluları, Bizans ile sınır olan üç ayrı bölgede uç eyaletleri oluş-turmuştu. Bunların başında uç beyleri bulu-nurdu. Uç beylerinin temel görevleri, sınır boylarında güvenliği sağlamaktı.
Türkiye Selçuklu Devleti’ne bağlı beylik ve devlet-ler de vardı. Bunlar iç işlerinde bağımsız olup, yıllık vergi verirler ve gerektiğinde asker gönderirlerdi. Mengücekler, Saltuklular, Artuklular, Ermeni Krallığı, Trabzon Rum İmparatorluğu bunların başlıcaları idi.
ORDU
İlk Türk İslam devletlerinde ordu, İslamiyetten önce-ki Türk devletlerinde olduğu gibi en önemli kurumlar-dan birisi idi. İlk Türk İslam devletlerinden Tolunoğulları, İhşidler ve Gaznelilerde yerli halktan da asker bulunmakla beraber, ordunun çoğunluğunu Türkler oluşturmuştur.
İlk Türk İslam devletlerinde ordunun ortak özelliği; disiplin, teşkilat, eğitim ve silah yönünden mükemmel olmasıdır.
Karahanlı ve Gazneli Orduları
Karahanlılarda ordunun tamamı Türklerden oluş-muştur. Karahanlı ordusu saray muhafızları, hassa ordusu (doğrudan hükümdara bağlı askerler), şehzade-lerin ve valilerin yönetimindeki eyalet askerlerinden oluşmaktaydı.
Gazneli ordusu; gulam (köle) askerleri, eyalet as-kerleri, gönüllülerden oluşmaktaydı. Gulam askerleri gulam sistemi denilen usulle yetiştirilirdi. Başta Türk-ler olmak üzere değişik kavimlerden çocuk yaşta seçi-len gulamlar, gulamhane denilen merkezlerde özel olarak yetiştirilirlerdi. Aldıkları eğitimden sonra askeri ve idari görevlere seçilirlerdi. Sultanın özel muhafız ordusu olan gulaman-ı saray (saray köleleri) ile hü-kümdarla birlikte savaşa katılan hassa ordusu da gu-lamlar arasından seçilerek oluşturulurdu. Gaznelilerde ordunun çoğunluğu atlı birliklerden oluşurdu. Ayrıca Gazne ordusunda filler de bulunurdu.
Büyük Selçuklu Devleti’nde Ordu
Büyük Selçukluların askeri sistemde yaptıkları yeni-liklerden birisi, Tuğrul Bey zamanında uygulanmaya başlanan askeri iktalardır. Bu sisteme göre ülke top-rakları vergi gelirlerine göre bölümlere ayrılırdı. Bu bölümlerin her birine ikta denirdi. İktalar askeri ve si-vil devlet görevlilerine hizmetleri karşılığı verilirdi. Kendilerine ikta verilenler bu topraklarda oturur, me-murlar aracılığıyla vergileri toplarlardı. Bu vergilerin bir kısmı ile kendi geçimlerini sağlarlar, geri kalanı ile de belli sayıda atlı asker beslerlerdi. İkta sahibi çağ-rıldığı zaman askerleriyle birlikte sefere katılırdı. Bu düzenlemeyle devlet, hazineden para harcamadan bü-yük ve güçlü bir orduya sahip oluyordu. Ayrıca ikta sahipleri bulundukları yerlerde idareyi ve güvenliği de sağlıyorlardı. Üretimde devamlılığın sağlanması da ik-ta sahiplerinin görevlerindendi. Büyük Selçuklularda ordu şu bölümlerden oluşmaktaydı:
A. Merkez Ordusu
-
Gulam ordusu: Gulam sisteminde yetiştiri-len çocukların belli olgunluğa ulaştıktan sonra askere alınmalarıyla oluşur. Maaşlı olup, sul-tana bağlı daimi bir ordu idi. (Osmanlılarda Kapıkulu sistemi adını almıştır)
-
Hassa ordusu: Çeşitli Türk boylarından se-çilerek oluşturulan atlı birliklerdir. Sultana bağlı bu orduya maaş yerine iktalardan elde edilen vergi gelirleri verilirdi. Vezirlerin ve ordu komutanlarının da hassa askerleri bulun-maktaydı. Bu sistemde, askerlerin en alt kade-meden komutanlığa kadar çıkabilme hakları vardı.
B. Eyalet Ordusu
-
Şehzade, melik ve eyaletlerdeki valilerin askerleri: Melik ve valiler, sefer zamanla-rında kuvvetleriyle birlikte merkez ordusuna katılırlardı.
-
Sipahiyan (atlılar): İkta askerleri olup, Sel-çuklu ordusunun en büyük bölümünü oluştur-maktaydılar.
C. Türkmenler
D. Bağlı Devlet ve Beyliklerin Askerleri
Türkiye (Anadolu) Selçuklu Devleti’nde Ordu
Türkiye Selçuklu Devleti ve beyliklerin askeri teş-kilatları birbirinden farklı bir özellik göstermezdi. Türkiye Selçukluları, Büyük Selçuklulardan farklı ola-rak merkeziyetçi bir anlayışla gulam sistemini güçlen-dirip, Türkmenlerin etkisini ortadan kaldırmak istemiş-lerdir. Ancak Türkmenleri etkisizleştirme konusunda fazla başarılı olamadılar. Subaşıların geniş yetki ve gö-revlerini azaltarak; onları sadece askeri vali niteliğinde görevliler haline getirdiler.
Türkiye Selçuklu Devleti’nde ordu başlıca şu bö-lümlerden oluşmuştur:
-
Gulaman-ı saray
-
Hassa askerleri
-
Sipahiler
-
Bağlı devlet ve beyliklerin askerleri
-
Türkmenler
-
Ücretli askerler
-
Gönüllüler
-
Donanma: Büyük Selçuklu Devleti bir kara
Devleti niteliğinde olduğu için denizciliğe önem ver-memişlerdi. Ancak, Türkiye Selçukluları, üç tarafı de-nizlerle çevrili olan Anadolu’da denizciliğe önem ver-diler. Karadeniz kıyılarındaki Sinop ve Samsun, Akde-niz kıyılarındaki Antalya ve Alanya’yı fethederek, buralarda tersaneler kurdular ve donanmayı güçlen-dirdiler. Türkiye Selçuklularında donanma komutan-larına Meliküs-sevahil (sahiller meliki) veya Reisül bahr (deniz reisi) denirdi.
Beylikler döneminde ise; Aydınoğulları, Men-teşeoğulları, Karesioğulları, Candaroğulları ve Perva-neoğulları denizcilikte önemli başarılar elde etmişler-dir.
TOPRAK YÖNETİMİ
İlk Türk İslam devletlerinde toprak kullanılış amaç-larına göre beşe ayrılmıştır:
1. Has Arazi: Vergi gelirleri hükümdara ayrılan top-raklara has arazi denirdi. Hükümdar bu topraklarda is-tediği tasarrufu yapabilirdi.
2. İkta Arazi: Ordu mensuplarına ve devlet memur-larına hizmet ve maaş karşılığı olarak verilen toprak geliridir. İkta sahipleri gelirlerinin bir bölümü ile sipa-hi adı verilen atlı asker beslemek zorundaydı.
3. Haraci Arazi: Müslüman olmayan halkın elindeki arazilere denir. Bu toprakların işlenmesinden dolayı toprak sahibinden alınan vergiler doğrudan hazineye aktarılırdı.
4. Mülk Arazi: Şahıslara ait topraklardı. Bu topraklara sahip olanlar toprak üzerinde satma, devretme, vakfet-me ve miras yoluyla çocuklarına bırakma gibi haklara sahiptirler.
5. Vakıf Arazi: Gelirleri cami, medrese, hastane gibi sosyal amaçlı hizmetlerde bulunan kurumlara ayrılan topraklardı. Bunlar amaçları dışında kullanılamaz ve alınıp satılamazdı.
NOT: Türk İslam devletlerinde mülkiyeti devlete ait arazilere Miri arazi denirdi. Has, İkta ve Haraci araziler Miri araziler olup, mülkiyeti devlete aitti.
HUKUK
Türk İslam devletlerinde iki çeşit hukuk kullanılmıştır. Bunlar; Şer’i ve Örfî hukuktur.
1. Şer’i Hukuk: İslam din kurallarına göre düzenlen-miş hukuk sistemidir. Evlenme, boşanma, miras, nafa-ka, alacak ve vakıflar ile ilgili davalar bu hukuk siste-mi ile çözülürdü. Şer’i mahkemelere kadılar bakardı. Kadılar vezir veya hükümdar tarafından atanırdı. Tür-kiye Selçuklularında kadıların başına kadi’l-kudat de-nirdi ve bu kişi Konya’da otururdu.
2. Örfi Hukuk: Örf, adet, gelenek ve göreneklerdeki kuralların İslamiyete aykırı olmamak şartıyla düzen-lenmesi sonucu oluşan hukuk kurallarıdır. Örfi yargı sisteminin başında bulunan yetkiliye emir-i dâd denir-di. Ağır siyasi suçlar, sultanın başkanlığındaki Divan-ı Mezalim adı verilen mahkemede görüşülürdü. Askeri davalara Kadıasker bakardı.
DİL VE EDEBİYAT
Karahanlılar ile başlayan Türk-İslam kültürünün olu-şum süreci Selçuklular ile tamamlanmıştır. Türk İslam devletlerinde genelde edebiyat dili olarak Farsça, bilim dili olarak da Arapça yaygın olarak kullanılmıştır. Bu etkilenme daha çok aydınlar üzerinde kendini göster-miştir. Bu durum sonraki yıllarda edebiyatımızın Divan ve Halk edebiyatı olarak ikiye ayrılmasına ne-den olmuştur.
Karahanlılar Dönemi: Karahanlılar resmi devlet dili, konuşma dili, edebiyat ve bilim dili olarak Hakaniye adı verilen Türkçeyi kullanmışlardır. Yazıda ise Uy-gur Alfabesi ‘ni kullanmışlardır. Karahanlılar döne-minde yazılan başlıca eserler ve özellikleri şunlardır:
Kutadgu Bilig: “Mutluluk veren bilgi”, “Kutlu Bilgi” anlamına gelen Kutadgu Bilig, Yusuf Has Hacip tarafından yazılmıştır. Bir siyasetname olup, ilk İslami Türkçe eserdir. Karahanlılarda hükümdarlık, sa-ray teşkilatı, merkezi teşkilat, askeri ve taşra teşkilat hakkında bilgi vermektedir.
Dostları ilə paylaş: