Orijinal adı: Şerh-i Hadis-i Cunud-i Akl ve Cehl Merhum İmam Humeyni (r a)


Altıncı Bölüm Rivayetlerde Rızayet Makamının Fazileti ve Öfkeyi Kınamanın Beyanında



Yüklə 1,28 Mb.
səhifə23/66
tarix24.02.2018
ölçüsü1,28 Mb.
#43328
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   66

Altıncı Bölüm

Rivayetlerde Rızayet Makamının Fazileti ve Öfkeyi Kınamanın Beyanında


Kafi, kendi isnadıyla, Ebi Abdillah’ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Allah’a itaatin başı sabır ve sevsin veya sevmesin kulun Allah’tan hoşnut olmasıdır ve şüphesiz kul sevdiği veya sevmediği şeylerde sadece kendisi için bir hayır olduğu zaman Hak Teala’dan hoşnut olur.”1

Hakeza Eba Abdillah (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz insanlardan Allah’ı en çok bilen, Hak Teala’dan kaza açısından en çok hoşnut olan kimsedir.”2

Hakeza Eba Abdillah (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Mümin kulumu, kendisine bir hayır kılmadıkça bir şeyden çevirmem. O halde kul, benim kazamdan razı olsun, belama sabretsin ve nimetlerime şükretsin ki, ben de ey Muhammed onları nezdimde doğrulardan yazayım.”3

Buradan da anlaşıldığı üzere insanlık makamının en yüce mertebelerinden biri olan doğruların makamı, rızayet, sabır ve şükür ile hasıl olmaktadır ve bilindiği gibi rızayet makamı, o iki makamdan daha yüce bir makamdır.

Hakeza Ebi Abdillah (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a) geçmiş bir şey hakkında, “keşke başka bir şekilde olsaydı” diye buyurmazdı.”1

Ammar’dan (r.a) Siffin’de şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Ey Allah’ım! Sen de biliyorsun ki eğer ben senin rızayetinin kendimi denize atmamda olduğunu bilecek olursam, bu işi yaparım. Ey Allah’ım! Sen de biliyorsun ki eğer ben senin rızayetinin kılıcı karnıma saplayıp sırtımdan çıkarmada olduğunu bilecek olursam, bunu yaparım. Ey Allah’ım! Şüphesiz ben, bana öğrettiklerinden bildim ki bugün bu fasık grupla cihat etmekten senin nezdinde daha sevimli olan bir amel yapmadım.” Bu rivayetin metninde, “fasıklar grubuyla cihat” cümlesinden sonra şöyle yer almıştır: “Bugün bundan senin için daha sevimli bir amel bilseydim, onu yapardım.” ifadesi yer almıştır. 2

Bu makam, Hak Teala’nın rızayetini elde etme makamıdır ve rızayet makamından başka bir makam olması da mümkündür. Dolayısıyla belki de kulun rızayet makamı veya kulun rızayetinin Hak Teala’nın rızayetinde fani olma makamıdır.

Hadiste yer aldığı üzere Musa (a.s) Allah-u Teala’ya şöyle arzetti: “Bana, kullarından en sevimlisini ve en çok ibadet edenini göster.” Allah, ona deniz sahilinde bulunan bir köye doğru gitmesini ve bu şahsı söz konusu mekanda bulabileceğini bildirdi. Musa (a.s) o mekana varınca Allah-u Teala’yı tesbih eden cüzam ve avraş hastalığına yakalanmış kötürüm birisiyle karşılaştı. Hz. Musa Cebrail’e şöyle buyurdu: “Allah-u Teala’dan sorduğum şahsın nerede olduğunu bana göster.” Cebrail şöyle buyurdu: “Ey Kelimullah! O adam budur.” Musa (a.s) şöyle buyurdu: “Ey Cebrail! Ben bu şahsı çok oruç tutar ve çok namaz kılar bir halde görmeyi isterdim.” Cebrail şöyle buyurdu: “Bu şahıs Allah nezdinde bir çok oruç tutan ve namaz kılan kimseden daha abit ve sevimlidir. Şimdi onun gözlerinin kör olmasını emredeceğim. Onun ne dediğini dinle.” Daha sonra Cebrail o şahsın gözlerine emretti. Böylece o şahsın gözleri yüzüne doğru aktı.

Böyle olunca o şahıs şöyle dedi: “Ey Allah’ım! Beni istediğin zamana kadar gözlerimden faydalandırdın ve istediğin zaman da onları benden geri aldın ve bana sadece kendin hakkında uzun emelleri bıraktın. Ey barr ve ey vusul!”

Musa (a.s) ona şöyle buyurdu: “Ey Allah’ın kulu! Ben duası icabet olan bir kimseyim, eğer istersen sana dua edeyim, Allah sana organlarını geri versin ve hastalıklarına şifa buyursun.” O şahıs şöyle dedi: “Ben, senin dediklerinden hiçbir şey istemiyorum. Allah’ın benim hakkında istediği şey, benim nezdimde, benim istediğim şeylerden çok daha sevimlidir.”

Böylece Musa (a.s) şöyle buyurdu: “Ben senin Allah-u Teala’ya, “ey barr ve ey vusul!” dediğini işittim. Bu “birr ve vuslat” kelimelerinin anlamı nedir?” O şahıs şöyle dedi: “Bu şehirde benden başka O’nu tanıyan veya ibadet eden bir kimse yoktur.” Musa şaşırarak şöyle buyurdu: “Bu şahıs, dünya ehlinin en çok ibadet eden kuludur.”1

Evet, ilahi muhabbet ateşinden nasibi olan ve kalbi marifet nurlarıyla aydınlanan bir kimse, her zaman Allah ile mutludur ve onun rızayetiyle ünsiyet kurmuştur. Onlar bizler gibi dünyanın karanlıklarına dalmamış, fani diyarın şehvet ve lezzetlerinden etkilenmemiştir. Onların kalbi Hak Teala’ya, isimlerine ve sıfatlarına açılmış, başkalarına gönül kapılarını ve gözlerini kapamışlardır.”

Ey aziz! Allah-u Teala kendi kazasını icra edecektir. Biz ister bu kazaya öfkelenelim ve isterse de hoşnut olalım. İlahi taktirler, bizim hoşnutluğumuza ve öfkemize bağlı değildir. Bize geri kalan sadece öfke, gazap, makam eksikliği, derece yokluğu, velilerin ve melekutilerin gözünde çöküş ve kalplerimizden imanın gitmesidir. Nitekim rivayetlerde de yer aldığına göre İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nasibine öfkelenen ve Allah kendisine hakim olduğu halde mevkisini küçümseyen bir mümin, nasıl mümin olabilir?” 2

Bir rivayette de yer aldığına göre İmam Sadık’a (a.s) şöyle arzedildi. Müminin mümin olduğu hangi şeyle anlaşılır?” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Hoşnutluk veya gazap olarak kendisine inen her şeye teslim ve hoşnut olmakla.”3

Ebi Cafer (a.s) ise şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kullarının en layık olanı, Allah’ın kazasına teslim olan kimsedir. Allah’ı tanıyan ve kazasından hoşnut olan kimseye, Allah’ın kazası icra olur ve Allah ona büyük bir mükafat verir. Allah’ın kazasından hoşnut olmayan kimseye de Allah’ın kazası icra olur ve Allah onun sevabını yok eder.”4

Yedinci Makam


Şükür ve Zıddı Olan Nankörlük Hakkında


Burada da birkaç bölüm vardır:

Birinci Bölüm

Şükrün Anlamı Hakkında


Bil ki şükür, kullanıldığı yerler hasebiyle velinimetin nimetini izhar etmek veya nimet izharında bulunmayı ifade eden bir işi yapmaktan ibarettir. Nitekim Rağib-i İsfahani’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Şükür, nimeti düşünmek ve izhar etmektir. Söylenildiği üzere “keşf” manasına gelen “keşr”in ters çevrilmişidir. Bunun karşıtı ise, nimeti örtmek ve unutmak anlamına gelen küfrandır. Şükreden hayvan kendi semizliği ile sahibinin nimetlerini izhar eden hayvan demektir. Denildiği üzere bunun aslı da “ayn’un-şukra”dandır ve de “mümteiletun” (dolu) anlamındadır. O halde şükür, kendisine nimet verilen kimseyi, zikretmekle dolmak anlamındadır.”1

Bazıları ise şöyle demişlerdir: “Şükür, nimete söz, fiil veya niyet ile karşılık vermektir.”2 ve bunun da üç temel esası vardır: “Birincisi nimet sahibini tanımak, nimet sahibine layık sıfatları ve nimeti tanımak ikincisi ise bu marifetin semeresi olan hale sahip olmak ve o da huzu, tevazu ve nimetlerle sevinmektir ve bu sevinç nimet sahibinin inayetine delalet etmektedir. Üçüncüsü ise, bu haletin ürünü olan ameldir.

Amel üç kısımdır: Birincisi kalbi ameldir ve o da nimet sahibini övmek, yüceltmek ve ululamaktır. İkinci kısım amel ise lisani (dilsel) ameldir ve o da hamd, tesbih ve zikir ile bu amacı izhar etmektir. Üçüncü kısım amel ise, cevarihi (organik) amellerdir ve o da Hak Teala’nın zahir ve batın nimetlerini Allah’a itaat yolunda kullanmaktır. 3

Yazar ise şöyle diyor: “Şükür, nimet sahibinin nimetlerinin değerini bilmektir ve bu anlam, kalp memleketinde, bir şekilde, dilde başka bir şekilde, diğer organlarda ise, apayrı bir şekilde tecelli etmektedir. Bu değer bilme ve taktir etmek ise, bilindiği gibi nimet sahibini ve nimetlerini tanımaya dayalıdır.”




Yüklə 1,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin