ORTADOĞU’DA İNSAN HAKKI İHLALLERİ: DUVAR ÖRNEĞİ
Yrd. Doç. Dr. İslam Safa KAYA1
ÖZET
Günümüzde, gelişen dünya ile beraber artan devletler arası ve bireyler arası ilişkiler, gerçekleşen insan hakları ihlallerini de doğru orantılı şekilde artırmaktadır. Aslında insan hakları savunucusu olarak görünen süper güçler, çoğu zaman bu ihlallerde baş aktör olmaktadır. Özellikle konumlandıkları bölgede güçlerini pekiştirmek isteyen devletlerin, aynı bölgede, yaşamlarını sürdürebilmekten başka amaç taşımayan toplulukların haklarını kolayca ihlal edebildikleri görülmektedir.
İnsan hakları ihlallerinin en yoğun yaşandığı bölgelerin başında da Ortadoğu gelmektedir. Savaşların ve silahlı çatışmaların hiç bitmediği bu coğrafya, büyük devletlerin birbirlerine üstün gelme telaşı ile günden güne yaşanmaz bir bölge haline dönüşmekte ve insanların yaşam hakkı başta olmak üzere, temel insan haklarının çiğnendiği bir arena haline gelmektedir.
Ortadoğu coğrafyasında kesintisiz ve artan yoğunluklu insan hakkı ihlallerinin yaşandığı bir bölge de İsrail-Filistin bölgesidir. Son 70 yıldır İsrail tarafından Filistinli insanlara karşı gerçekleştirilen insan hakları ihlalleri ise literatüre geçecek kadar farklı ve şiddetlidir. Bu ihlallerden birisi de Batı Şeria’da İsrail tarafından inşaa edilen duvardır. Bu duvarın inşaası ile bölge insanı, temel gıda malzemelerinden dahi yoksun bırakılmış ve dünyanın geri kalanından soyutlanmıştır.
İsrail tarafından örülen bu duvar, sonuçsuz kalsa da, uluslararası hukuk camiasında oldukça sert tepki ile karşılanmıştır. Duvarın bir insan hakkı ihlali olduğunu tescil eden Uluslararası Adalet Divanı (UAD), 2004 yılında “İşgal Altındaki Filistin Topraklarında Duvar İnşasının Hukuki Sonuçları Konusundaki Danışma Görüşü” adı altında bir görüş vermiştir. Bu görüşünde UAD, bu duvarın inşaasının aynı zamanda Filistin halkının self determinasyon hakkını da ihlal eden bir insan hakkı ihlali olduğunu ifade etmiştir.
Anahtar Kelimeler: Duvar, insan hakları, Ortadoğu.
ABSTRACT
Nowadays, increasing inter-state relations and interpersonal relationships, with the developing world increase the human rights violations as directly proportional. In fact superpowers appears to be human rights defenders are often the leading actors in these violations. States which want to consolidate their power in the region, especially the state of positioning, can easily be seen to be able to violate the rights transport communities whose only purpose is being alive.
The Middle East, is the leader in the most intense of human rights violations. the geography of the never-ending wars and armed conflict, has become a region uninhabitable by the day with prevail bustle of the big states to each other and becoming an arena where violations of basic human rights, especially the right to life.
Yet another continuous and increasing density region with the human rights violations is Israel-Palestine region in the geography of the Middle East. The human rights violations committed against the Palestinian people by Israel for the past 70 years is different and strong enough to take the literature. One of these violations is the wall built by Israel in the West Bank. The people in the region with the construction of the wall, deprived of even the basic food materials and is isolated from the rest of the world.
The wall built by Israel, also remained inconclusive met with a rather sharp reaction of the international legal community. International Court of Justice (ICJ) that registered the wall as a human rights violation, has given an opinion named "Legal Consequences of the Construction of a Wall in the Occupied Palestinian soil Regarding the Advisory Opinion" in 2004. The ICJ stated, the construction of this wall is a human rights violation also violate the right.
Key Words: Wall, human rights, middle east.
GİRİŞ
Dünya kurulduğu günden bu yana sorunlu bir coğrafya olan Ortadoğu’da, çeşitli aktörlerce gerçekleştirilen birçok insan hakkı ihlali vardır. Yakın tarihe bakıldığında, bu ihlallerin en yoğun yaşandığı bölgelerin başında da Filistin toprakları gelmektedir. Bu bölgede gerçekleşen ihlallerin failinin ise İsrail olduğu açıktır.
Filistin’de, son yıllarda artan şiddetli insan hakkı ihlallerine bir örnek de Batı Şeria’da İsrail tarafından inşa edilen Duvar’dır. Uyuşmazlığın taraflarının ve UAD’nin isimlendirmesinde farklı terimleri tercih ettiği Duvar ile bölge halkı göçe zorlanmış, Filistinlilerin sahip olduğu arazilere el konulmuş ve insanlar kendi topraklarında yabancı statüsüne düşmüştür. Duvar ile aynı zamanda daha önce BM tarafından bölgedeki İsrail-Filistin sınırı olarak belirlenen ‘’Yeşil Hattın’’ da ihlal edildiği görümüştür.
Bu çalışmada, öncelikle Filistin’in işgal sürecine ilişkin kısa bir bilgi verilmiş olup, akabinde duvarın isimlendirilmesi konusundaki farklı yaklaşımlar izah edilmiştir. Devamında, duvarın inşası süreci anlatılarak, Filistinliler üzerindeki sosyal ve ekonomik etkileri ortaya konulmuştur. Çalışmanın özünü oluşturan UAD’nin duvara ilişkin danışma görüşü detaylı ele alınarak, sürecin nasıl başladığı, UAD’ye yapılan başvuruya karşı İsrail’in yapmış olduğu itirazlar ve nihayet UAD’nin esasa ilişkin görüşleri ve vardığı sonuçlar belirlenerek karara ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır.
-
FİLİSTİN’İN İŞGAL SÜRECİ
Filistin üzerinde, 1922 yılında başlayan İngiliz manda yönetimi, 1947 yılında sorunun Birleşmiş Milletler’e (BM) devri ile sona ermiştir. Bunun üzerine BM, 181 nolu kararı2 ile bölgede İsrail ve Filistin adında iki bağımsız devletin kurulmasına ve Kudüs’ün uluslararası yönetimce idare edilmesine karar vermiştir. Takip eden yıl İsrail Devleti kurulmuş, ertesi gün Mısır, Suriye, Ürdün ve Lübnan İsrail’e savaş açmıştır. Bu savaş sonunda İsrail, Filistin topraklarının %77’sini, 1967’deki Arap-İsrail savaşı sonunda da tamamını işgal etmiş ve Kudüs’ün tamamını da kendi idaresine almıştır. Geçen 50 yıllık süre içerisinde de zaman zaman barış umudu doğsa da, Duvar inşası ve sonrasında İsrail’ce gerçekleştirilen ablukalar ve saldırılar, sorunu ve bölgedeki hayatı çekilmez hale getirmiştir.
-
DUVAR
-
DUVARIN TANIMLANMASI
Duvarın tanımlanması, yani isimlendirilmesi konusunda farklı yaklaşımlar olduğu görülmektedir. Örneğin Filistin bu duvarı ‘’apartheid wall’’, yani ayrımcı duvar olarak adlandırmaktadır. İsrail ise bu duvarı ‘’security fence’’, yani güvenlik çiti olarak adlandırmıştır.3 UAD ise duvara, ‘’Batı Şeria Duvarı’’ demeyi tercih etmiştir. Tercihler, isimlendirmenin hangi mercii tarafından yapıldığına göre de değişiklik göstermektedir. Medya, hükümetler ve sivil toplum kuruluşları bu konuda farklı terimleri kullanabilmektedir.4 İsrail’in bahsi geçen duvara ‘’çit’’ tanımlaması yapmış olması, sorunu küçümseme gayretinden ibarettir.
Filistin Merkezi İstatistik Ofisi’nin de kabulüne göre ‘’duvarın batı kısmı’’, duvar ile 1949’daki Arap-İsrail savaşı sonrasında taraflar arasında belirlenen ve ‘’Yeşil Hat’’ olarak ifade edilen sınır arasındaki bölgedir. Bu bölge İsrail tarafından ‘’kapalı askeri bölge’’ olarak, BM tarafından ise ‘’bağlantı bölgesi’’ olarak adlandırılmaktadır. Eğer duvar, düşünüldüğü gibi tamamlanırsa Batı Şeria’daki 25.000 Filistinli ile Doğu Kudüs nüfus cüzdanı olan Filistinliler, duvar ile Yeşil Hat arasındaki bölgede kalacaktır.5
-
DUVARIN İNŞAASI SÜRECİ
Duvar inşa etme fikri 2002’de, Ariel Şaron döneminde ortaya çıkmıştır. O dönemde alınan bir parlamento kararı ile 260 milyon USD’ye mal olan, boyu 8 m olan ve 650 km’lik uzunluğa sahip bir duvar örülmüştür. İsrail, böyle bir karar alınmasının sebebini, bölgeden gerçekleşen geçişler ile terör saldırıları olması şeklinde ifade etmiştir. Duvarın bazı bölümleri boyu 5 metre olan dikenli tellerden oluşmaktadır. Ayrıca duvarın arkasında var olan ve içinde dikenli toplar ile elektronik sensörlerin olduğu 4 metrelik hendeklerin bitiminde kumla kaplı bölge bulunmaktadır. Buranın kumla kaplı olmasının sebebi de olası geçiş teşebbüslerinde ayak izi tespiti yapabilmektir. Birçok noktada gözetleme kuleleri bulunmaktadır ve İsrail kolluk kuvvetleri de devriye görevi yapmaktadır.6
260 milyon USD’ye mal olan duvar, Yeşil Hat sınırını da ihlal etmiştir. Ayrıca, verimli tarım arazilerinin yarıdan fazla kısmı da İsrail tarafında kalmıştır.7 İsrail, bu ihlali ile zaten hukuken işgalci olduğu bölgedeki işgal ettiği alanı genişletmiştir.
-
Temmuz rakamlarına göre,8
-
Duvarın %62’si tamamlandı; %10’unun yapımı halen devam ediyor.
-
Duvar, 712 km’lik uzunluğuyla (tamamlandığında ulaşacağı düşünülen rakam) 323 km’lik Yeşil Hat’ın iki katından fazla uzunluğa sahiptir.
-
Duvarın %85’i Batı Şeria sınırlarının içerisine taşmış durumdadır.
-
Duvar ile Batı Şeria’nın %9,4’ü insansız bölge olarak düzenlenmiştir.
İsrail tarafından bu iddia reddedilse de9 duvar tamamlandığında, 160.000 dönüm verimli tarım arazisinin ve Batı Şeria topraklarının %2,9’unun İsrail tarafında kalacağı öngörülmektedir. Duvar ile aynı zamanda birçok Filistinli, İsrail topraklarında mülteci durumuna düşmüştür.10 Bu durum, İsrailli politikacıların, ‘’Yahudi sayısını artırıp, Filistinli sayısını azaltarak hakimiyet elde etme’’ düşüncesinin bir tezahürüdür.11 İsrail ayrıca, Altı Gün Savaşları’nda Gazze ve Batı Şeria bölgesinin bir devletin egemenliğine bırakılmadığını, bu yönüyle bölgede işgalci olarak nitelendirilemeyeceğini, bilakis bölgenin tarihsel açıdan Yahudi bölgeleri olduğunu iddia etmektedir.12
-
DUVARIN FİLİSTİNLİLER ÜZERİNDEKİ EKONOMİK VE SOSYAL ETKİLERİ
Duvar ile birlikte bölge halkının evleri yıkılmış ve topraklarına el konulmuştur.13 Ayrıca bölgede ciddi manada göç sorunu doğmuştur. Duvar ile Yeşil Hat arasında kalan Filistinliler, bir müddet sonra kendi topraklarında yaşayabilmek için İsrail’den resmi izin almak durumunda kalacaktır. Aynı bölgeye dışarıdan girmek isteyen de İsrail’in resmi iznine başvuracaktır.14 Görüldüğü gibi Filistin halkı bu duvar ile adı konmuş bir işgalin adı konmamış bir genişlemesi ile karşı karşıya kalmıştır.
Duvarın doğusunda yer alan Kalkiliya ve Tulkarm bölgelerinde yaşayan kişilerin de seyahat hakkı ihlal edilmiştir.15 Zira bölgede yaşayan kişiler, bazen çok kısa sürelerle açılan bazen de hiç açılmayan kapılardan İsrail’in izniyle giriş yapabilmekte ve kendi arazilerini ziyaret edebilmektedir. İsrail, tarım arazilerinin bulunduğu bölgeye giriş yapılabilecek kapının günde sadece 3 defa açılacağını ve 15 dakika açık kalacağını ilan etmiştir.16 2003 verilerine göre bölgede var olan BM’ye bağlı hastane hasta kabulünde %40 düşüş yaşamıştır. Duvardan olumsuz etkilenen Cenin, Kalkilya ve Tulkarm, 220 milyon USD’lik tarım ihracatı ile Batı Şeria’nın toplam tarım ihracatının %45’sini karşılarken, duvar sonrasında bu rakam ciddi ölçüde düşmüştür.17
Temel insan haklarından olan seyahat hakkının açıkça ihlal edildiğine ilişkin bir diğer örnek de Habla’da çalışan Kalkilya halkının, aslında 2 km olan mesafeye ancak 25 km lik bol kontrol noktalı bir seyahat ile varabiliyor olmasıdır. Bu durumda olan kişiler çareyi, mesai günleri Habla’da kalarak sadece hafta sonları evlerine gitmekte bulmuşlardır.18 Bu durum, şüphe yok ki aynı zamanda ailelerin bölünmesine, sosyal ilişkilerin zayıflamasına sebebiyet vermektedir. Bu sayede tam da İsrail’in hedeflediği şekilde ‘’iç göç yaşamış yeni bir nesil’’19 ortaya çıkmıştır.
Her ne kadar İsrail tarafından duvarın inşasına gerekçe olarak ‘’terör tehdidi’’ gösterilmiş olsa da, mevcut durumun daha çok şiddete teşvik edeceği aşikardır. Zira, kendilerine yaşama şansı bırakmayan bir devlete karşı bölgedeki silahlı unsurların daha sert eylemlerde bulunacağını söylemek zor olmayacaktır. Hatta bu durumun ABD’nin bölgedeki Irak, Afganistan gibi devletlere ‘’demokrasi ve barış getirme’’ iddiası ile çeliştiği ve nihayetinde duvar projesinden İsrail’i vazgeçirebileceği de dillendirilmiştir.20 Ancak gelinen aşamada bu düşüncenin gerçekleşmediği görülmektedir.
-
DANIŞMA GÖRÜŞÜ
Uluslararası Adalet Divanı (UAD), bir olayı re’sen inceleyemez. UAD’nin vereceği kararlar, bağlayıcı kararlar ve danışma görüşü olmak üzere iki türlüdür. Divan’ın bağlayıcı karar alabilmesi için bir ya da birden çok devletin, aralarında olan uyuşmazlığı Divan’a götürmeleri gerekir. Böyle bir ihtimalde dahi Divan’ın vereceği karar yalnızca uyuşmazlığın taraflarını bağlar. Danışma görüşü süreci ise bir uyuşmazlık hakkında Birleşmiş Milletler’in (BM) yargı organı durumunda olan UAD’ye başvurarak görüş alma, izlenecek yolu belirleme amacıyla tavsiye isteme şeklinde gerçekleşir. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun veya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) doğrudan başvurusu üzerine danışma görüşü verilebilir. Ayrıca bazı uluslararası örgütlerin de sadece kendi faaliyet alanları ile ilgili olmak üzere danışma görüşü talep etmeleri mümkündür. Buna karşın devletler, danışma görüşü talebinde bulunamaz.21 Verilen danışma görüşü, sadece başvurucuyu ilgilendirir. Görüş açıklandıktan sonraki süreç, UAD’nin ilgisi dışındadır. Zira, UAD’nin vermiş olduğu danışma görüşüne uymak ya da uymamak başvurucunun iradesindedir. Danışma görüşünde belirtilen hususlar, başvurucu dışında bir ya da birden çok devleti ilgilendirse, hatta bir uluslararası hukuk ihlali tespiti içerse dahi bu devletler bakımından yapılabilecek bir şey yoktur.
-
BM GENEL KURULU’NUN SÜRECİ BAŞLATMASI
BMGK’nin karar alma mekanizması ve BMGK’ye daimi üye devletlerden ABD’nin İsrail aleyhine çıkacak kararları sürekli veto etmesi sebebiyle duvar sorununda BMGK yetersiz kalmıştır. Duruma ilgisiz kalamayan diğer devletler Genel Kurul’u devreye sokarak aksiyon alma yoluna gitmiştir. Bu çerçevede Genel Kurul, öncelikle 20.10.2003 tarihinde duvarın uluslararası hukuka aykırı olduğuna karar vermiştir.22 Daha sonra da UAD’den konu hakkında danışma görüşü alınmasına karar vermiştir.23 Karara Türkiye ile birlikte 90 devlet evet oyu vermiş, İsrail ve ABD’nin de aralarında bulunduğu 8 devlet hayır oyu vermiş, büyük çoğunluğu Batılı devletlerden müteşekkil olan diğer çoğunluk da çekimser oy vermiştir.24 Alınan karar ile birlikte UAD’ye yöneltilen soru şudur:25
‘’1949 Dördüncü Cenevre Sözleşmesi ve ilgili Güvenlik Konseyi ve Genel Kurul kararları dahil uluslararası hukukun kural ve ilkeleri göz önüne alındığında, işgalci güç olan İsrail’in, Genel Sekreter'in raporunda tanımlandığı gibi Doğu Kudüs dahil işgal altındaki Filistin topraklarında inşa etmekte olduğu duvarın hukuksal sonuçları nelerdir?’’
Dikkat edilirse, UAD’den duvarın uluslararası hukuka aykırı olup olmadığı sorulmamış, sadece bu duvarın hukuksal sonuçları konusunda görüş talebinde bulunulmuştur. Bunun sebebi, daha önce zaten duvarın uluslararası hukuka aykırı olduğu noktasında alınan karardır. Tekrar bu yönde bir soru sorulması kararı alan merciinin kendi kararından şüphe duyması gibi bir izlenim oluşturacağından, böyle bir yola gidilmemiştir.
-
BAŞVURUYA YAPILAN İTİRAZLAR
-
BM Genel Kurulu’nun Bu Konuda Danışma Görüşü İstemeye Yetkisi Yoktur
BM Genel Kurulu’nun UAD’den görüş istemeye yetkili olan iki organdan biri olduğu BM Şartı m. 96/1 de belirtilmiştir. BM Şartı’nın 12/1 maddesine göre ise Genel Kurul, BMGK’nin gündeminde olan bir konuyu inceleyemez. İsrail de itirazını bu maddeye dayandırmıştır. İsrail’e göre Filistin sorunu halen BMGK’nin önündedir ve Genel Kurul, bu konuyu inceleyip konu hakkında karar veremez. Oysa durum, İsrail’in iddia ettiğinden farklıdır. İsrail’in dayandığı madde, BMGK’nin önündeki bir mesele hakkında Genel Kurul’un tavsiye kararı alamayacağını ifade etmektedir. Halbuki danışma görüşü başvurusu bir tavsiye kararı niteliğinde değildir. UAD de kararında aynı düşünceyi ifade etmiştir.26 Yine aynı kararda, BMGK’nin gündeminde olan konunun güvenlik ve uluslararası barış boyutu dışındaki insani, ekonomik ve toplumsal boyutlarının Genel Kurul tarafından incelenebildiği ifade edilmektedir.27
BM Şartı’nın 10. ve 11. maddeleri, Şart’ta yer alan tüm konularda Genel Kurul’un yetki sahibi olduğunu, eğer üyelerden biri bir mevzuyu Genel Kurul’a taşırsa inceleyip tavsiye kararı alabileceğini belirtmiştir. Ancak İsrail yine de UAD’nin yetki aşımında bulunduğunu iddia etmektedir.28
-
Uyuşmazlık Hukuki Değil Siyasidir
İsrail’in başvuruya dönük bir diğer itirazı ise duvar konusunun hukuki değil siyasi bir konu olduğu, bu sebeple UAD’nin görev ve yetkisi dışında olduğu şeklindedir. Oysa sorun genel olarak Filistin’deki mevcut siyasi ve askeri durumun nasıl çözümleneceği sorunu değil, spesifik bir hadise olan duvar yapımıdır. Şüphesiz, duvar konusunun da siyasi boyutları vardır. Ancak keskin bir hukuki-siyasi ayrımı yapmak mümkün değildir.29 UAD, bu konuyu siyasi boyutu olsa da ciddi hukuksal sorunlar oluşturan bir konu olarak nitelemiştir.30 Duvar konusunun hukuki boyutunun siyasi boyutundan çok daha ciddi ölçüde yoğunluk taşıdığı açıktır. Zira yaşam hakkının, seyahat hürriyetinin ve mülkiyet hakkının siyasi saiklerle kısıtlanması söz konusu olamaz.
İsrail, UAD’ye sorulan soruyu da muğlak olarak nitelendirmiştir. Sorunun gayet açık olduğu görülmektedir. Bu yönüyle İsrail’in iddia ettiği gibi verilecek cevabın da hukuken belirsizliğe sebep olacağı yaklaşımı yersiz olacaktır.
-
UAD Davaya Bakmama Yönünde Takdir Yetkisi Kullanmalıdır
İsrail, ‘’bir an için UAD’nin bu başvuruyu incelemeye yetkili olduğu düşünülse dahi’’ takdir yetkisini incelememe yönünde kullanması gerektiğini ifade etmiştir. İsrail, bu itirazını dört sebebe dayandırmıştır.
İsrail’in ilk gerekçesi, UAD’nin ancak uyuşmazlığın tarafı olan devletlerin rızası varsa bir konuda karar alabileceği, oysa bu başvuruda kendi onayının bulunmadığı şeklindedir. İsrail’in bu gerekçesinin yersiz olduğu açıktır. Zira, yukarıda da izah edildiği gibi UAD’nin bu başvuru neticesinde vereceği karar, bağlayıcı bir karar değildir.
İsrail’in ikinci gerekçesi ise UAD’nin bu başvuruyu incelemesinin devam eden siyasi müzakere sürecine zarar vereceği şeklindedir. Bu iddianın İsrail tarafından dile getirilmesi oldukça ilginçtir. Zira, siyasi müzakere sürecine zarar verecek olan Genel Kurul’un soruna çözüm arama niyeti doğrultusunda yapmış olduğu başvuru mudur yoksa insanları birbirinden ayıran ve bir bölgeyi ekonomik olarak çöküntüye uğratan bir duvar inşası mıdır? Şüphesiz, bu sorunun cevabı duvar inşası olacaktır.
İsrail’in bir diğer gerekçesi, UAD’nin bu başvuruyu sağlıklı şekilde neticelendirebilmek için elinde yeterli materyalin bulunmadığı hususudur.31 UAD kural olarak, talep edilen bir danışma görüşü dahi olsa uyuşmazlığın taraflarından bilgi ve belge talep etmektedir. Bunun yanında danışma görüşünü talep eden mercii de elindeki tüm verileri zaten başvuru esnasında UAD’ye teslim etmektedir. Duvara ilişkin başvuruda da durum böyledir. Genel Kurul, başvuru ile beraber elindeki tüm bilgi ve belgeleri UAD’ye teslim etmiştir. Ayrıca İsrail de başvuruya yaptığı itirazda konuya ilişkin birçok bilgi vererek eldeki verileri artırmıştır. Bu yönüyle İsrail’in bu gerekçesi, diğerlerine nazaran daha temelli olsa da somut vakada karşılık bulamamıştır.
İsrail’in son gerekçesi ise UAD’nin bu başvuruyu incelemesinin pratikte bir fayda getirmeyeceğidir. İsrail’e göre Genel Kurul zaten duvarın uluslararası hukuka aykırı olduğuna karar vermiştir ve UAD’nin vereceği karar aleyhte çıksa dahi malumun ilamından öte anlam taşımayacaktır. İsrail’in bu gerekçesinin de yerinde olmadığı iki açıdan ifade edilebilir. Öncelikle soru, duvar inşasının hukuksal sonuçlarının ne olacağı şeklindedir. Yani Genel Kurul, ‘’Duvar uluslararası hukuka uygun mudur?’’ şeklinde bir soru yöneltmemiştir. İkinci olarak da burada mevcut bir tespitin bir uluslararası yargı merciince de teyidi amaçlanmıştır. Zira, duvarın uluslararası hukuka aykırı olduğunu ilan eden Genel Kurul, bu kararını bir uluslararası yargı merciinin onayı ile daha etkin ve daha sonuç alıcı hale getirmeyi amaçlamıştır. Bu sebeplerden ötürü İsrail’in bu iddiasının da bir tutarlılığı bulunmamaktadır.
-
UAD’NİN ESASA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ
-
Uyuşmazlığın Kapsamının Belirlenmesi
UAD, kararında öncelikle uyuşmazlığın kapsamına, İsrail-Filistin sorununun arka planına ve duvarın rotasına ilişkin genel bilgiler vermiştir.32 Daha sonra, kendisinden talep edilenin sadece duvarın işgal altındaki Filistin topraklarında kalan kısmı ile ilgili hukuksal sonuçlar olduğunu bu nedenle duvarın İsrail tarafında kalan kısmı ile ilgili bir görüş vermeyeceğini ifade etmiştir. Ayrıca, duvarın isimlendirilmesi konusundaki diğer yaklaşımları kabul etmeyerek ‘’duvar’’ kelimesini kullanmayı tercih etmiştir.
UAD, BMGK ve Genel Kurul kararlarına da atıf yaparak Yeşil Hat konusunu da duvar ile ilişkilendirerek açıklığa kavuşturmaya çalıştırmıştır.
-
Uyuşmazlığa Uygulanabilecek Uluslararası Hukuk Kurallarının Belirlenmesi
UAD, kararının uyuşmazlığa uygulanacak hukuk kurallarını anlatan bölümünde33 öncelikle kuvvet kullanımını yasaklayan BM Şartı’na ve bu konudaki 2625 nolu Genel Kurul kararına34 dikkat çekmiştir. Daha sonra ‘’Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin’’35 ilk maddesinde yer verilen self determination (kendi kaderini tayin) hakkının konuyla ilişkisine değinilmiştir. İsrail, taraf olduğu bu tip sözleşmelerin, vatandaşların barış zamanında kendi hükümetlerine karşı haklarının korunması amacıyla çıkarılan insan hakları sözleşmeleri olduğunu ve Batı Şeria ile Gezze bölgelerinde uygulanamayacağını iddia etmiştir. Esasında İsrail’in bu iddiası, onun bölgede işgalci devlet pozisyonunda olduğunu ikrar ettiğini de göstermiştir.
Uluslararası insancıl hukuka dair kurallar içeren ‘’Kara Savaşları Hukuku ve Teamülleri Hakkındaki Dördüncü La Haye Sözleşmesi ve Eki Düzenlemelerin’’ de duvar hadisesine uygulanabileceği UAD’ce belirtilmiştir. Bu sözleşmeye İsrail’in taraf olmaması sonucu değiştirmemektedir. Zira, bu sözleşmede yer alan hükümler aynı zamanda uluslararası teamül hukukunda da benimsenmiştir. UAD’ye göre sözleşmenin ‘’düşman devletin ülkesinde askeri yetki’’ başlıklı bölümü, uyuşmazlık konusu ile doğrudan ilgilidir.
Yine La Haye Sözleşmesi çerçevesinde, işgalci gücün mümkün olan en kısa sürede bulunduğu bölgedeki kamu düzenini ve güvenliği sağlaması, özel mülkiyete saygı göstermesi ve el koymaması da UAD tarafından dikkate alınmıştır. Mahkeme tarafından dikkat çekilen bir diğer husus da bölgede bulunan ve her üç dine mensup kişilerin özgürce ibadethanelerine gidebileceğinin 1949 ve 1994 barış andlaşmaları ile İsrail tarafından kabul edildiği hususudur.
UAD, yukarıda zikredilen sözleşmelerin, devletin ülkesi dışındaki eylemlerinde de uygulanabileceğini açıkça dile getirmiştir.36 Ayrıca UAD’ye göre ‘’Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’’37 de konuyla doğrudan ilgilidir ve İsrail’in adı geçen sözleşmenin 4. Maddesi çerçevesinde 9. Maddeye koyduğu çekince, bu sözleşmenin olaya uygulanmasına engel olmayacaktır. Zira 9. Madde, yakalama ve gözaltı hallerindeki bazı hükümleri içermektedir.38 Bu çerçevede sözleşmedeki, özel hayatın ve haberleşmenin gizliliği ile seyahat ve yerleşme özgürlüğü gibi hükümlere vurgu yapılmıştır.39
Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nde yer alan çalışma hakkı, gençlerin ve ailelerin korunması ve desteklenmesi hakkı, asgari barınma ve gıda ihtiyaçlarının karşılanması, sağlık ve eğitim hakkına ilişkin hükümler ve BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde yer alan bazı maddelerin de olaya uygulanacağı ifade edilmiştir.40
Son olarak, olayda BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin de uygulama alanı bulacağı açıktır. Zira, Beyanname’de mülkiyet hakkı, yaşam hakkı, yerleşme ve seyahat hürriyeti ile sağlık hakkı konularında birçok hüküm bulunmaktadır ve bu hükümler duvar meselesi ile doğrudan ilgilidir.41 Beyanname bağlayıcılık taşımasa da, uluslararası teamül kuralı haline gelmiş olup birçok devlet tarafından Anayasa hükmü haline getirilmiş, birçok devlet de ikili veya çok taraflı andlaşmalarda adı geçen hükümlere bağlayıcılık atfetmiştir.42
-
Uyuşmazlığa Uygulanabilecek Uluslararası Hukuk Kurallarının İhlali
a) İnsan Hakları Hukuku ve Uluslararası İnsancıl Hukuk Bakımından
UAD, öncelikle Cenevre Sözleşmesi’ne ilişkin değerlendirmede bulunmuştur. UAD’ye göre İsrail’in, bu sözleşmenin uyuşmazlığa uygulanamayacağı yolundaki iddiası geçersizdir. İsrail, bu iddiasını uyuşmazlık konusu toprakların daha önce sözleşmeye taraf devlet Ürdün’ün hakimiyetine girmediği gerekçesine dayandırmıştır. UAD ise İsrail ve Ürdün’ün sözleşmeye çekincesiz şekilde 1951’den beri taraf olduğunu, ayrıca bu sözleşmenin uygulanabilmesi için işgalin akit devletlerin egemenliği altındaki topraklardan birinde olmasının şart olmadığını, bunun gereksiz bir kısıtlama olacağını ifade etmiştir. UAD’ye göre bu sözleşmenin hükümleri, herhangi bir askeri direnişle karşılaşılmadan işgal edilmiş topraklar için de geçerlidir. UAD, bu görüşün 1999’da toplanan ‘’4. Cenevre Sözleşmesi Yüksek Akit Tarafları Konferansı’’, BMGK, BM Genel Kurulu ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi tarafından da benimsendiğini ifade etmiştir.43
Dikkat edilirse UAD, uyuşmazlığın diğer tarafını Ürdün olarak kabul etme eğilimi göstermiştir. Bu yaklaşımın doğru olmadığı kanısındayız. Zira UAD, Filistin’in uluslararası hukuk karşısında bir devlet olduğu gerçeğini görmezden gelmiştir.44
Kararda, duvarın 1907 Cenevre Sözleşmeleri’nin 46. ve 52. maddelerine aykırılık taşıdığı, 4. Cenevre Sözleşmesi’nin de 53. maddesine aykırı şekilde duvarın geçtiği bölgelerdeki gayrimenkullere el konulduğu ve büyük kısmının da yıkıldığı ifade edilmiştir. Aynı şekilde bölge halkının seyahat özgürlüğünün ihlal edildiği, tarım için olmazsa olmaz su kaynaklarından mahrum bırakıldığı, eğitim ve sağlık hakkından yararlanma hakkının çekilmez hale getirildiği, tarım alanlarının ve doğanın tahrip edildiği belirtilmiştir.45
Filistinlilerin göçe zorlanarak, yerleşme özgürlüğünün ihlal edilmesi ve bölgenin demografik anlamda değişime uğratılması da karara yansıyan bir başka insan hakları ve uluslararası insancıl hukuk ihlali olarak karara yansımıştır.
UAD, yukarıda belirtilen tüm bu hususları dikkate alarak Duvar’ın insan hakları hukukuna ve uluslararası insancıl hukuka aykırılık taşıdığını belirtmiştir.
b) Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkı Bakımından
BM Genel Sekreterliği’nin başvuru dilekçesinde yer alan Filistin tarafı görüşlerinde, duvar ile Filistin topraklarının bir kısmının ilhak edildiği, bu durumun egemenlik ilkesi ve bu doğrultuda kendi kaderini tayin hakkına da aykırılık teşkil ettiği, bunun yanında bölgenin nüfus yapısının değiştirildiğini belirtilmiştir. İsrail ise duvarın teröristlerin geçişini engellemek amacıyla inşa edildiği, bir sınır veya nüfus değişikliğini amaçlamadığını dile getirmiştir.46
UAD, 242 sayılı BMGK kararını47 örnek göstererek savaş ile toprak kazanımının mümkün olmadığını belirtmiş ve duvarın, bölge halkının %80’inin yaşadığı kapalı bir alan ortaya çıkardığını ifade etmiştir. Ayrıca İsrail’in 1977 yılından beri sürdürdüğü yerleşimci politikasının da 4. Cenevre Sözleşmesi’nin işgal edenin, işgal ettiği topraklara kendi vatandaşlarını nakledemeyeceğine dair 49/6. maddesine aykırılık taşıdığını ifade etmiştir.
UAD, yukarıda belirtilen gerekçelerle Duvar’ın, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını ihlal ettiğini tespit etmiştir.
-
Sorumluluğu Ortadan Kaldıran Hallerin Değerlendirilmesi
a) Askeri Gereklilik Açısından
Uluslararası insancıl hukuk bakımından sorumluluğu ortadan kaldıran hallerden biri olan askeri gereklilik de kararda tartışılmıştır. UAD, yapmış olduğu değerlendirme neticesinde duvar ile insanları zorunlu göçe tabi tutmanın ve bölgeyi tahrif etmenin askeri bir gereklilik olmadığını ve bu yönüyle duvarın hukuka aykırılığını gidermediğini ifade etmiştir.48 Kararın bu kısmı, yüzeysel kaldığı gerekçesiyle eleştirilmiştir.49
b) Meşru Müdafaa Açısından
UAD, uyuşmazlık konusu duvarın meşru müdafaa ile bir ilgisinin olmadığını ifade etmiştir. Zira meşru müdafaanın ancak silahlı bir saldırı söz konusu olduğunda gündeme gelebileceğini belirtmiştir. Olayda da böyle bir husus söz konusu değildir.50
Esasında burada İsrail’in meşru müdafaa gerekçesini ileri sürmesinin sebebi, tam da meselenin UAD önüne götürüldüğü süreçte ortaya çıkan ‘’önleyici meşru müdafaa’’ doktrinidir. Bu ilkeye göre, ortada vuku bulmuş bir silahlı saldırı olmasa da, gerçekleşeceği kuvvetle muhtemel bir saldırıya karşı, saldırının gerçekleşmesinden önce harekete geçilebilecektir. 11 Eylül saldırıları sonrasında Bush tarafından ileri sürülen bu doktrin, ihtimalleri dayanak alan bir yaklaşımı esas aldığı için oldukça esnektir ve bu yönüyle hukuki güvenilirliği sorgulanmaktadır. İsrail de oldukça esnek olan bu gerekçeyi ileri sürerek, duvarı hukuki hale getirmeye çalışmıştır. Zira İsrail’e göre duvar, gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel terörist saldırıları önlemek amacıyla, yani haklı savunma gerekçesiyle yapılmıştır. Ancak UAD, kararında tüm bu yaklaşımları da bertaraf etmiştir.
c) Zaruret Hali Açısından
UAD, olayda zaruret halinin de bulunmadığını açıklamıştır. UAD’ye göre zaruret halinden bahsedilebilmesi için bir devletin yaşamsal menfaatlerine yönelmiş ve aniden ortaya çıkmış ciddi bir tehlikenin varlığı gereklidir. Bu kriterlerin de sadece bir devlet tarafından tespit edilmemesi gerekir.51
Neticede UAD, sorumluluğu ortadan kaldıracak her üç halin de uyuşmazlık konusu olayda mevcut olmadığını ifade etmiştir.
-
Duvar ile Gerçekleştirilen Uluslararası Hukuk İhlallerinin Sonuçları
UAD, kararında sadece ihlalleri gerçekleştiren İsrail açısından değil, BM ve diğer devletler açısından da hukuksal sonuçları ortaya koymuştur.52
a) İsrail Bakımından
Genel olarak UAD’nin, ihlallerin hukuksal sonuçlarını ortaya koymada başarısız olduğunu söylemek mümkündür. Zira UAD, kararında her ihlal için ortaya çıkacak sonucun ne olduğunu, bu ihlallerin giderilmesi için yapılması gerekenlerin ne olduğunu ve bunun denetiminin nasıl yapılması gerektiğini açıklamalıydı. Oysa UAD böyle yapmayarak sadece ihlal edilen sözleşme hükümlerini bildirmiş olup, bunlara uyulması gerektiğini de sonuç olarak deklare etmiştir.53
UAD, ‘’ihlale neden olan duvar uygulamasının tüm sonuçları ile ortadan kaldırılması gerektiğini’’ ifade etmiştir.54 Bu ifade ile İsrail’in hem duvar inşasını durdurması, hem de duvarın tamamlanmış kısmını yıkarak, duvara ilişkin tüm idari ve yasal düzenlemeleri ortadan kaldırması amaçlanmıştır.55 Kararda, İsrail’in tazminat yükümlülüğünden de bahsedilmiştir. Buna göre İsrail’in; insanlara, mal-mülke ve doğaya vermiş olduğu zararları tazmin etmesi gerekmektedir.56 UAD, bu konuda da uluslararası hukukun genel kuralında olduğu gibi öncelikle mümkünse eski hale iadenin gerçekleşmesi, bu mümkün değilse tazminat ödeme alternatifinin devreye girmesi gerektiğini belirtmiştir.57 UAD, bu hususlar dışında İsrail’e yönelik gerçekleştirilen saldırıların da sona ermesi gerektiğini belirterek58 soruna diğer açıdan da yorum getirmeye çalışmıştır.
b) Diğer Devletler Bakımından
Bir kısım uluslararası yükümlülükler, yükümlü devletin yanında diğer devletleri de ilgilendirmektedir. Zira bu neviden yükümlülükler, tüm devletlerin çıkarıyla alakalıdır.59 İnsan haklarının geliştirilebilmesi amacıyla devletlerin egemenlikleri bütün insanlık menfaati için sınırlandırılabilir.60 Bu yaklaşımdan hareketle UAD, uluslararası insancıl hukuktan kaynaklanan ihlallerin ve kendi kaderini tayin hakkının ihlalinden kaynaklanan fiillerin tüm devletler için sonucunun olacağını ifade etmiştir.61 Bu sonuç ise ihlale ilişkin fiilin hiçbir devletçe tanınmaması şeklinde olacaktır. UAD’nin tüm devletler için öngördüğü bir diğer sonuç da duvarın yapımına yardım edilmemesi ve destek verilmemesidir. Nihayetinde tüm devletlerin, İsrail’in uluslararası insancıl hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerini ihlal etmesine müsaade etmemesinin de şart olduğu belirtilmiştir.62 UAD yargıçlarından Kooijmans, ihlalin tanınmamasının nasıl gerçekleşeceği konusunun da açıklanması gerektiğini savunmuştur. Yani, somut olayda duvarı tanımamanın nasıl gerçekleşeceğine dair aydınlatıcı bir bilginin olmadığını dile getirmiştir.63 Aynı şekilde ihlale müsaade etmeme yükümünün de çok genel geçer bir ifade olduğu ve altının doldurulması gerektiği aşikardır.
c) BM Bakımından
UAD, BM Genel Kurulu’nun ve daha da önemlisi BMGK’nin konuyla ilgili olarak harekete geçmesi gerektiğini ifade etmiş ve yapılacaklar noktasında takdiri bu organlara bırakmıştır.64 Bu noktada da UAD’nin çekingen davrandığı ve çok soyut bir yaklaşım sergilediği söylenebilir. Zira, belki de yapılması gerekenler hususunda en rahat yorum yapabileceği kurum BM organlarıdır. Oysa UAD, böyle yapmak yerine takdiri BM’ye bırakmayı tercih etmiştir. Bu yaklaşımın ne kadar yanlış olduğu, aradan geçen uzun yıllara rağmen duvar konusunda olumlu hiçbir gelişmenin olmayışı, bilakis her geçen gün daha da kötüye gitmesinden anlaşılmaktadır.
SONUÇ
-
Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğinden çıkan bölgelerin tamamı istikrarsızlaşmıştır. Bunların başında da Filistin gelmektedir. Bölgenin öncelikle İngiliz mandasına terk edilmesi, sonrasında BM devreye girse de savaşların yaşanmasına mani olamaması, bölgeyi halen sorunlu bir coğrafya olmaktan kurtaramamıştır.
Filistin’de yaşanan insan hakkı ihlallerine her geçen gün yenisi eklenmektedir. Bunların en önemlilerinden biri de Batı Şeria bölgesinde inşa edilen duvardır. İsrail tarafından ‘’güvenlik’’ gerekçesiyle örülen duvar; İsraillilere göre ‘’güvenlik çiti’’, Filistinlilere göre ‘’ayrılıkçı duvar’’, BM’ye göre ise ‘’Batı Şeria duvarıdır’’.
Duvar; betonarme yapılardan, dikenli tellerden, termal kameralardan, gözetleme kulelerinden, hendeklerden oluşan bir bütündür. İsrail, inşa ettiği bu duvarla 1967 öncesinde belirlenen sınır hattı olan ve ‘’Yeşil Hat’’ olarak ifade edilen hattı da ihlal etmiştir. Duvar ile Batı Şeria bölgesinde adeta İsraillilere özel ‘’kapalı alanlar’’ da oluşturulmuştur.
Duvarın yapımı ile birlikte Filistinliler için zorunlu göç dönemi başlamıştır. Bölgede yaşayan Filistinliler, artık evlerine veya işlerine giderken kilometrelerce yol yapmak zorunda kalmış ve bu durum artık onlar için yaşamı çekilmez hale getirmiştir. Duvar ile fiili olarak İsrail’in işgal sahası genişlemiş, işgal edilen yeni bölgelerdeki Filistinlilere ait verimli tarım arazileri atıl duruma düşmüştür. Bölge halkı, sadece belirli günlerde, belirli kısıtlı sürelerde ve sadece İsrail askerlerinin devriye görevi yaptığı belli başlı kontrol noktalarından akraba ziyaretleri ve alışveriş yapabilmektedir.
İşte sözü edilen bu duvarın yapımının hukuksal sonuçlarının uluslararası bir mercii tarafından değerlendirmesi gerektiği düşüncesinden hareketle BM Genel Kurulu, öncelikle duvarın uluslararası hukuka aykırı olduğuna karar vermiş, ardından sorunu UAD’ye taşımıştır. Zira BMGK, ABD’nin bu konudaki vetoları sebebiyle aksiyon alamamıştır. Ancak UAD’den istenen bir danışma görüşüdür. Bu yönüyle UAD’nin vereceği karar, sorunun tarafları ve diğer devletler açısından bir bağlayıcılık taşımayacaktır.
İsrail’in UAD’ye yapılan başvuruya karşı birtakım itirazları olmuştur. Bunlar; BM Genel Kurulu’nun böyle bir başvuru yapmaya yetkisi olmadığı, verilen kararın hukuki değil siyasi bir karar olacağı ve UAD’nin takdir hakkını davaya bakmama yönünde kullanması gerektiği şeklindedir. Her üç itiraz da UAD tarafından kabul görmemiştir.
UAD, uyuşmazlığa uygulanacak hukuk kurallarından bahsederken; BM Şartı’ndan Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nden, Kara Savaşları Hukuku ve Teamülleri Hakkındaki Dördüncü La Haye Sözleşmesi ve Eki Düzenlemelerinden, Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nden ve BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nden bahsetmiştir. Bu çerçevede İsrail’in duvar yapımı ile kuvvet kullanma yasağını, Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkını ve mülkiyet hakkını ihlal ettiğini, bölge halkını zorunlu göçe maruz bıraktığını, seyahat ve yerleşme özgürlüğünü engellediğini ortaya koymuştur. UAD, bu değerlendirmeleri yaparken Filistin’i bir devlet olarak kabul etmemiş, bunun yerine İsrail ile yapmış olduğu andlaşmaları dikkate alarak Ürdün üzerinden yorumlama yapmayı tercih etmiştir. UAD’nin bu değerlendirmesinin hatalı olduğu bizce açıktır. Kanımızca, Filistin’in uluslararası hukuk nezdinde bir devlet niteliğinde olduğu kabul edilmelidir.
UAD, duvar yapımında olası hukuka uygunluk sebeplerinin varlığını da incelemiş olup, bu çerçevede ele alınabilecek askeri gereklilik, meşru müdafaa ve zaruret hali gibi durumların olaya uygulanamayacağını ifade etmiştir. UAD, kendisine sorulan temel soruyu ise ne yazık ki net şekilde cevaplamamıştır. Zira, BM Genel Kurulu’nun sorusu ‘’hukuksal sonuçlar’’ olmasına karşın UAD, bu konuda yapılması gerekenleri net şekilde açıklamaktan çekinmiştir.
UAD, duvarın İsrail tarafından tüm sonuçları ile birlikte ortadan kaldırılması gerektiğini ifade etmiştir. Yani İsrail, sadece duvarı durdurmakla değil, aynı zamanda yapılmış olanı da yıkarak tüm sonuçlarını ortadan kaldırması gerekmektedir. Bu değerlendirmenin bir diğer sonucu da İsrail’in duvarın dayanağı tüm idari ve hukuki düzenlemeleri de ortadan kaldırmasıdır. Ayrıca İsrail, doğan zararı da gidermekle mükelleftir. Zararı giderirken de öncelikle eski hale getirme yolunu denemeli, bu mümkün değilse tazminat ödemesi yapmalıdır. Zarar giderme kapsamına, bölge halkının mülkiyet ve yerleşim hakkı ile doğaya yönelmiş zararlı faaliyetler girecektir.
UAD, 3. Devletlerin de başta uluslararası insancıl hukuka ve kendi kaderini tayin hakkına aykırılık taşıyan İsrail fiillerini tanımaması ve duvar gibi hukuka aykırı yapılaşmalara müsaade etmemesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu yaklaşım da oldukça soyut ve altı doldurulması gereken bir kavramdır.
KAYNAKÇA
Barasch, Daniel B. , Qadir, Lala R. , “US National Security Interests and the West Bank Separation Barrier”, John F. Kennedy School of Government, 2004.
Brunborg, Helge, ‘’Demographic and Social Consequences of the Seperation Barrier on the West Bank’’, Palestinian Central Bureau of Statistics, 2004.
Cankara, Yavuz, Cankara, Pınar Özden, ‘’Batı Şeria Duvar İnşasının Filistin Halkına Ekonomik, Siyasal ve Kültürel Etkileri’’, Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri Dergisi, C. 1, S. 1, 2012, s. 1239-1250.
Değirmenci, Gamze, ‘’Batı Şeria Duvarı ve Uluslararası Hukuk’’, Bilge Strateji, C. 2, S. 4, Bahar 2011, s. 203-223.
Denk, Erdem, ‘’Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail’in İşgal Altındaki Filistin Topraklarında İnşa Etmekte Olduğu Duvar Konusundaki Kararı’’, Uluslararası İlişkiler, C. 1, S. 3, Güz 2004, s. 151-173.
Gündüz, Aslan, Milletlerarası Hukuk, Beta Basım, 5. Bası, İstanbul, 2003.
ICJ, ‘’Legal Consequences of the Construction of a Wall in the Occupied Palestinian Territory’’, 9 July 2004, (Erişim) http://www.icj-cij.org/docket/index.php?p1=3&p2=4&case=131&p3=4 , 23.03.2016.
Internal Displacement Monitoring Centre (IDMC), ‘’Palestinian Territories: West Bank Wall Main Cause of New Displacement Amid Worsening Humanitarian Situation’’, 21.06.2006.
“Israel's separation barrier‟ in the occupied West Bank: Human Rights and International Humanitarian Law consequences”, A Human Rights Watch Briefing Paper, Human Rights Watch, February 2004, (Erişim) https://www.hrw.org/legacy/english/docs/2004/02/20/isrlpa7581_txt.htm, 19.03.2016.
KAYA, İslam Safa, Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gazze ve Mavi Marmara, Adalet Yayınevi, Ankara, 2016.
‘’Q&A: What is the West Bank Barrier?’’ 15.09.2005, (Erişim)
http://news.bbc.co.uk/2/hi/middle_east/3111159.stm , 19.03.2016.
Rogers, Richard, Ben-David Anat, ‘’Coming to Terms. A conflict analysis of the usage, in official and unofficial sources, of ‘security fence,’ ‘apartheid wall,’ and other terms for the structure between Israel and the Palestinian Territories’’, (Erişim) http://www.govcom.org/publications/full_list/ben-david_rogers_coming_to_terms_2oct.pdf , 19.03.2016.
‘’Saving Lives: Israel’s Anti-Terrorist Fence, Answers to Questions’’ (Erişim) http://mfa.gov.il/MFA_Graphics/MFA%20Gallery/Documents/savinglives.pdf , 21.03.2016.
“Special Report on the West Bank Security Barrier”, UNRWA, 17.07.2003, (Erişim) http://www.miftah.org/PrinterF.cfm?DocId=2197, 19.03.2016.
UNGA Resolution ES-10/13, ‘’Illegal Israeli actions in Occupied East Jerusalem and the rest of the Occupied Palestinian Territory’’, 27 October 2003.
UNGA Resolution ES-10/14, ‘’Illegal Israeli actions in Occupied East Jerusalem and the rest of the Occupied Palestinian Territory’’, 12 December 2003.
UNGA Resolution 2625 (XXV), ‘’Declaration on Principles of International Law concerning Friendly Relations and Co-operation among States in accordance with the Charter of the United Nations’’, 24 October 1970.
United Nations General Assembly Resolution 181, 29.11.1947, (Erişim) http://www.yale.edu/lawweb/avalon/un/res181.htm , 21.03.2016.
United Nations General Assembly (UNGA), ‘’Report of the Secretry-General prepared pursuant to General Assembly resolution ES-10/13’’, 24.11.2003.
United Nations Office for the Coordination of Humanitarian Affairs (UN OCHA) Occupied Palestine Territory, ‘’Barrier Update’’, 2011.
Ünal, Şeref, Uluslararası Hukuk, Yetkin Yayınları, Ankara, 2005.
‘’Walled off: 12 years of Israel’s separation barrier’’, 12.03.2014, (Erişim) http://america.aljazeera.com/articles/2014/3/12/visual-activism-activestillsphotographsthebarrierwall.html , 19.03.2016.
‘’What Is the Israeli Barrier / Fence / Wall?’’ , (Erişim) http://israelipalestinian.procon.org/view.answers.php?questionID=514 , 19.03.2016.
http://www.edb.adalet.gov.tr/mevzuat/Ekonomik%20Sosyal%20Haklar%20.pdf , 29.03.2016.
https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/pdf01/53-73.pdf , 29.03.2016.
http://www.un.org/Depts/dpi/palestine/ch3.pdf , 30.03.2016.
Dostları ilə paylaş: |