Osmanlı-Rus Savaşı1



Yüklə 8,72 Mb.
səhifə168/193
tarix27.12.2018
ölçüsü8,72 Mb.
#87611
1   ...   164   165   166   167   168   169   170   171   ...   193

Ana Hatlarıyla Abdülaziz Dönemi Osmanlı

Bahriyesi ve Ceride-i Askeriyyelere Göre

1864 Yılı Denizcilik Faaliyetleri

Yrd. Doç. Dr. Faruk AYIN

Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Erkan GÖKSU

Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye


Giriş


Sultan Abdülaziz Dönemi, denizcilik alanında yapılan faaliyetler bakımından oldukça önemlidir. III. Selim, II. Mahmut ve Abdülmecit dönemlerinde Türk donanmasını kalkındırmak üzere yapılan çalışmalar, Abdülaziz Devri’nin parlak denizciliği için uygun bir ortam hazırlamıştır. Abdülaziz Dönemi’ni, bir asırdan beri Osmanlı bahriyesini güçlendirmek ve kalkındırmak için sarf edilen emek ve faaliyetlerin netice verdiği bir devir olarak değerlendirmek mümkündür.1

Abdülaziz’in tahta çıktığı 1861’de, Osmanlı Devleti, bir yandan artan siyasi baskı ve askeri tehditlerle, diğer yandan ise özellikle Tanzimat ve Islahat Fermanlarından sonra oluşan toplumsal hareketlilik ile bunalmış vaziyetteydi. Bu arada sarayın birikmiş borçlarının Maliye hazinesine aktarılması ile mali durum iyice bozulmuş, devlet bütçesi iflasın eşiğine gelmişti.2

Bu durum karşısında yeni Padişah, 2 Temmuz 1862’de sadrazama hitaben gönderdiği Hattı Hümayun ile “tebaanın istisnasız olarak refahını sağlamak maksadıyla çıkarılmış olan kanunları teyit ettiğini, tasarrufa da riayet edilerek maliyenin düzene konacağını” ayrıca “ordu ve donanmanın kuvvetlenmesine ehemmiyet vereceğini” zikrederek devletin içinde bulunduğu kötü durumu düzeltmek için yapacağı faaliyetler hakkında bilgi vermiştir.3 Cevdet Paşa’daki bir kayda göre Padişah ayrıca Serasker Rıza Paşa’ya “…Ben birader gibi zevk ve sefa ile ilgilenmem. Beni işe alıştırın. Ben mühimmat ile ve gemi teçhiziyle ve asker tertibiyle meşgul olmak isterim…” diyerek bu konu hakkındaki kararlılığını göstermiştir.4

Anlaşıldığı kadarıyla Padişah’ın düşüncesi, mali ve askeri ıslahın beraber yürütülmesidir.5 Zira bir yandan maliyenin düzeltilmesi için tasarruf tedbirleri alırken diğer yandan da ordu ve donanmanın geliştirilmesi için çalışmalara başlamıştır. Bunun için gereken parayı da devlet bütçesinden ve de saltanatı süresince kendisine verilen tahsisatından karşılama yoluna gitmiştir.6 Abdülaziz’in bu ısrarlı tavrı sonrasında 1863-1864 yılı devlet bütçesinde, Harbiye Nezareti’ne 95.198.000 lira, Bahriye Nezareti’ne de 24.191.000 lira ayrıldığı görülmektedir.7 Ayrıca Padişah’a ayrılan 27.712.000 liralık tahsisatın yarısı da, donanmanın takviyesine tahsis edilmiştir.8

Buna rağmen Abdülaziz’in hedeflediği icraatın önündeki en büyük engel, devletin içerisinde bulunduğu mali durum olmuştur. Bu durum zaman zaman devlet ricali tarafından Padişah’a hatırlatılsa da Padişah’ın kararlı tutumu devam etmiş, tavsiyeleri dikkate almamıştır. Hatta Tersane tahsisatına zam yapılmasını isteyen Padişah’a, “Efendimiz; bugün devletimiz kabuksuz bir yumurta halindedir. Bir taraftan diken dokunacak olursa maazallah akıp gidecektir. Evvela ahval-i maliyemizi ıslah edelim; badehu asker tanzimine, donanma tehyiesine çalışalım” diyen Sadrazam Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa, padişah tarafından görevinden azledilmiştir.9

Devletin içerisinde bulunduğu mali krizin en açık örneklerinden birisi de, İşkodra’da çıkan asayişsizlik sebebiyle bu bölgeye “fevkalade komiser” olarak tayin edilen Ahmet Cevdet Paşa, görev yerine gitmesi konusunda ortaya çıkan problemdir. Ahmet Cevdet Paşa’nın bizzat naklettiği bu olayda, İşkodra’ya gitmek üzere kendisine bir beylik vapur tahsis edilmiş, ancak bu vapur için ge-

rek 400 kuruş, Tersane-i Amire’nin içinde bulunduğu mali sıkıntı sebebiyle karşılanamamıştı. Neticede Cevdet Paşa, meseleyi çözümlemek için bir posta vapuru ile de gidebileceğini söylemiş ve olası bir tatsızlık çıkmasını engellemişti.10

Abdülaziz’in, özellikle donanmanın ihyası konusunda yapmayı düşündüğü yenileştirme hareketleri hakkında Cevdet Paşa’nın şu mütalaası dikkat çekicidir: “… Padişah’ın arzu etti şeyler, vak ü nakde mevkuf idi. evvela umur-ı mülkiyyenin ıslahatından başlayıb da serveti ve hazinenin varıdatı tezayüd ederek anın üzerine levazım-ı harbiyyenin ikmaline bezl-i mesai olunmak lazım gelir idi. yoksa borç ile sefain-i bahriyyeyi teksir muvafık-ı hikmet değil idi. el-hasıl bazı mukarrebîn zat-ı şahanenin arzusuna terviç edib vükela ise bu babda muhalif reyde idiler. Fakat vükelanın israfatı dahi sözlerinin hüsn-i tesirine mani idi …”11

Abdülaziz Dönemi’nde bütün olumsuzluklara rağmen girişilen denizcilik faaliyetleri, dışarıdan gemi alımı ve gemi yapım teknolojisinin geliştirilmesi yönünde gelişmiştir. Nitekim bir yandan başta İngiltere ve Fransa olmak üzere Avrupalı devletlere zırhlı gemi siparişleri yapılırken; bir yandan da tersanelerin çağın gereklerine uygun bir şekilde donatılması faaliyetlerine girişilmiştir. 1862’de tersanede büyük bir havuzun inşasına başlandığı yine aynı sene Ruscuk Tersanesi’ndeki demirhanenin harap olması üzerine yanına bir oda inşasına karar verildiği, Ayrıca Tersane-i Amire’de zırhlı gemi yapımı için Aynalıkavak tezgahının 50 kadem büyütülmesinin kararlaştırıldığı görülmektedir. Bu arada gemi yapımına da devam edilmiş ve başta Tersane-i Amire olmak üzere diğer tersanelerde çeşitli gemiler yapılmıştır.12

Abdülaziz Dönemi’nde bahriye alanında girişilen diğer bir çalışma da bahriye teşkilatı ile ilgili yapılan düzenlemelerdir. Bahriye veya Tersane Müsteşarlığı’nın 1861 senesinde kaldırılması ve Bahriye Nezareti’nin kurulması (1867) bu döneme rastlar ki, bunu Osmanlı Bahriye tarihinin en köklü yenlik hareketi olarak değerlendirmek mümkündür.

İlk resmî ordu gazetesi olan Cerîde-i Askeriyye’nin yayınlanmaya başlaması da Abdülaziz Dönemi’nde gerçekleştirilen askeri yenilik hareketlerinden birisidir.13 Çalışmamızın ana kaynağını teşkil eden Cerîdelerde, donanma ile ilgili haber ve bilgiler Mevâdd-ı Bahriyye başlığı altında verilmektedir. Cerideler haftada bir yayınlanmakta olup, gelişmelerle ilgili her türlü haber (tevcihat, mücazat, tayin vb.) ve donanma ile ilgili çeşitli bilgiler ayrıntılı olarak işlenmektedir. Bunlardan bir kısmı, Dönemin denizcilik faaliyetleri hakkında çok önemli bilgileri içermekte, dolayısıyla üzerinde çok fazla çalışma yapılmamış olan Abdülaziz Dönemi Osmanlı bahriyesinin mahiyeti hakkında önemli bir kaynak teşkil etmektedir.

Bu çalışmada, Cerîde-i Askeriyye’nin yayınlanmaya başladığı 1864 yılı denizcilik faaliyetleri, zikredilen yılda yayınlanan ceridelerdeki bilgiler doğrultusunda ele alınacaktır.

1. Ceride-i Askeriyyelere Göre 1864 Yılı Donanma Faaliyetleri

17 Ocak 1864 (7 Şaban 1280) tarihinde yayın hayatına başlayan “Cerîde-i Askeriyye”, bu tarihinden itibaren, devletin en sıkıntılı günleri de dahil olmak üzere 1922 yılına kadar aralıksız olarak çıkarılmaya devam etmiştir. Erkan-ı Umûmiyye Riyâseti tarafından çıkarılması münasebetiyle, Osmanlı askeri teşkilatı ve bu dönemde gerçekleşen her türlü faaliyet hakkında en sağlıklı ve ayrıntılı bilgileri içermektedir. Ayrıca Avrupa’da, Amerika’da hatta Afrika ve Uzak Doğu’da gerçekleşen her türlü siyasi, askeri, ilmi vs. hadiseler de, bu cerideler vasıtasıyla okurlara sunulmuştur.

Çalışmamızda, Abdülaziz’in donanmayı ıslah konusunda giriştiği faaliyetlerin en yoğun devrelerinden birini teşkil eden 1864 yılı Cerideleri kullanılmıştır. Toplam 50’ye yakın sayıyı bulan 1864 yılı Ceridelerinin, “Mevâdd-ı Bahriyye” başlığı altında toplanan donanma haberleri, Abdülaziz Dönemi Donanma faaliyetlerinin mahiyeti hakkında önemli ip uçları vermektedir.

Cerîde-i Askeriyye’nin 17 Ocak 1864 (7 Şaban 1280) tarihli ilk sayısının, Mevâd-ı Bahriyye kısmında, donanma teşkilatında yapılan yeni bir düzenlemeden bahsedilmektedir. Bu yazıda “Donanma-yı Hümâyûn cenâb-ı mülûkânenin umûr-ı tahrîriyyesinde müstahdem me’mûrîn şimdiye kadar Hocalık nâmıyla yad olunmakda olub bunlara dâ’ir henüz bir nizâm vaz’ olunmamış olduğu hâlde bu kerre saye-i ma’âlî-vâye hazret-i mülûkânede bunlar dahî dört sınıfa taksîm olunarak birincisine Kalyon ve ikincisine Firkateyn ve üçüncüsüne Korvet ve dördüncüsüne Berik Kâtibliği nâmı verilib Hocalık nâmı lağvolunmuş ve sûret-i istihdâmları dahî nizâmına rabt kılınmış ve bunların rütbe-i mahsûsalarının dahî rüteb-i askeriyyeye tatbîki icab ederek sunûf-ı mezkûreden birincisi sol kolağalık ve ikincisi yüzbaşılık ve üçüncüsü mülâzım-ı evvellik ve dördüncüsü mülâzım-ı sânîlik rütbelerine muâdil tutulmuşdur. Bundan sonra sunûf-ı mezkûrede münhall-i mahal vukû’unda müste’id bölük eminlerinden bi’l-imtihân sınıf-ı mezk’ure kayd ve ilhâk olunması kârargir olan nizâm-ı seniyye iktizasından bulunmuşdur.”14

24 Ocak 1864 (14 Şaban 1280) tarihli Cerîde’de, Sanayi-i Bahriye alaylarına alınacak neferât hakkında çıkan nizamname neşredilmiştir. Bu nizamname şu şekildedir: “Mezkûr bölüklere yazılacak neferât alel-ıtlâk dersa‘âdet ahâlisi çocuklarından olacağından ve peder ve mader ve yetim olanlar en yakın akrabasının istid‘âlarıyla tahrîr kılınacağından ol babda takdîm kılınacak arz ü hâllere ana ve baba ve yahud akrabasının hüsn-i rızalarını ve ehl-i arz gürûhun-

dan bulunduklarını mu’lin mahalleri tarafından ilm ü haber ahz u rabt olundukdan ve mezkûr çocuklar Hastahane-i Bahriyyede bil-muâyene elîl ve emrâzdan salim oldukları Ser İttibâ-yı Bahriye tarafından ilâm kılındıkdan sonra kayd ve tahrîr olunacakdır.

Bu sûretde mezkûr bölüklere kayd ve tahrîr kılınacak çocuklara derece-i esnânının ibtidâsı on üç ve nihâyeti on altı olacakdır ve her çocuk on dokuz yaşına kadar mezkûr bölüklerde bulunduğu hâlde bidâyetde ta’yîn olunan sanayide kullanılarak mebde-i esnan-ı asker-i bahriyye olan on dokuz sene vâsıl olduklarında Sanayi-i Bahriye alaylarına neferlikle nakl olunub hidmet-i muayyenlerini asker-i bahriyyeyi mezkûr alaylarda eda edeceklerdir. Binâberîn merkûmların zikr olunan bölüklerde bulundukları müddet-i şakirdlik zamanı olduğundan müddet-i muayyene-i askeriyyeye mahsûb olunmayıb ibtidâ-yı hidmet-i askeriyyeleri mezkûr alaylara nakl oldukları günden muteber olacakdır.

Mezkûr bölüklerde bulunacak neferât imâlât-ı bahriyyedem temur çelik ve çilingirlik ve tüfenkçilik ve doğramacılık ve kunduracılık ve nakkaşlık ve yelkencilik ve bunlara mümâsil san’atlarda istihdâm olunacaklarından ekser ihtiyâcât-ı zarûriyye-i nâs dahi bu sanatlar mahsûlâtından ibâret olarak neferât-ı merkûme taayyüş için bir büyük sermaye kazanmış olacağından sanayi-i mezkureden tayin olunacakları san’atın tamamen tahsiline mecbûr ve mahkûm olacaklardır.

Sâlifü’z-zikr bölüklere alınacak çocukların mebde-i hidmet-i askeriyyeleri sanayi alaylarına nakl olundukları günden muteber tutulub fakat bu madde usul-i istibdaliyelerinin kanûn-ı askerîye tatbîk demek olub yoksa bunlar bölüklere kabul olundukları günden itibaren askerlik namını kazanarak ve tekâlif-i kavânîn-i askeriyye altına girerek asker tanınacaktır ve bu cihetle mezkûr bölüklerde bulundukları müddetde nizâmen tekâüdlüklerini icab ettirir sakatlıkları vukû‘unda tekâüdlük maâşına nail olacakdır.

Levazım-ı bahriyye ve askeriyyenin nefâset ve metânetce sûret-i matlûbeden olarak imâl ve tanzimi mutlaka okuyub yazmaya ve oldukca resimden anlamağa ve ta‘yîn kılınan ölçüleri tanımağa ve mikyası kullanmaya ve ilm-i hesab vesâ’ir bunlara mümasil ulûmdan lüzumu derecesini tahsil etmeğe muhtac idügünden zâbitân-ı askeriyyeden müttekin hocalar tayîniyle iş bu fünûn ve ulûm bit-tedris tahsil etdirilmesine gayret ve bu sûretle ilmiyle beraber tahsil-i sanat eden neferât bil-imtihân sanayi alayları taburunda mülâzım ve yüzbaşı rütbeleriyle daha ileri rütbeleri ihrâz edecek ve miralâylığa kadar istihsâl eyleyeceklerdir.

İdadiyye bölüklerine kayd olunacak şehrî neferâtının nihayet derece-i esnanı on altı olmasıyla bu dereceyi mütecaviz bulunanların mezkûr bölüklere kayd ve tahrîri kat’en caiz olmayacağından şayed mezkûr bölüklere tahrîrini istid’â idecek şehrî delikanlılarından on dokuz yaşına vâsıl olanlar olur ise silk-i celil-i askerîde ve tahsil-i hüner ve ma’rifetde olan arzularından mahrum kalmamak üzere bunların hüsn-i rızalarıyla yeniden sanayi taburlarına nefer kaydı caiz olacak ve ikmal-i müddet-i askeriyye edenlerin hin-i ihraclarından layıkıyla tahsil-i sanat etmiş ve her suretle hoşnudiyyet vermiş iseler kendülerine mükâfaten tersane tarafından biraz takım ve bir mikdar âtıyye ve derece-i malumatlarına göre şahadetnâmeler itâ olunacakdır.

Bâlâda beyân olunan sinnlerde bulunan şehrî çocuklarından sefîn-i hümâyûn-ı şâhânede istihdâm olunmasını kendi hüsn-i rızalarıyla istek ve istid‘â eden olur ve bâ-peder ve maderleri tarafından istid‘â vukû’ bulur ise kabul olunub fakat sinnleri derece-i esnân-ı askeriyyeden dûn olduğu hâlde idadiyye bölükleri misüllü ma‘âş ve ta‘yînat ve elbise verilecek ve esnan-ı askerîye dahîl oldukdan sonra tam neferlik ma‘âşı olan otuz guruşa nail olacaklardır ve bunların ibtida-yı hidmet-i askeriyyeleri esnan-ı askeriyyeye dahîl oldukları günden mu‘teber tutulacak ve hıfzullah-i teali esnan-ı askeriyyeye dahîl oluncaya kadar nizâmen tekâüdlük icab etdirir sakatlıkları vukû’ bulur ise idadiye bölükleri neferâtı misüllü tekâüdlük ma‘âşına müstehakk olacakdır.

Mezkûr sınıflar için küşad olunacak idadiyye bölükleri üç bölük olarak mikdar-ı tertibi sanayi-i bahriyye taburları bölüklerinin aynı olacakdır ve bunların yüzbaşısı ve mülâzım ve çavuş ve onbaşıları mezkûr tabur zâbitânının kamil ve ehil-i arz takımından bil-intihab nasb ve ta‘yîn kılınarak yalnız neferâtı dersa‘âdet ahâlisi çocuklarından olacakdır.”15

Abdülaziz Dönemi’nde girişilen askeri ıslahatlar hakkında “Olmamıştır asr-ı sabıklarda böyle bir nizam; Görmemiştir iş bu hüsn-i hali eslâf-ı kirâm” sözlerinin yer aldığı 31 Ocak 1864 (21 Şaban 1280) tarihli Cerîde-i Askeriyye’nin “Mevâdd-ı Bahriyye” kısmında, Abdülaziz’in donanmanın geliştirilmesi konusunda başlattığı çalışmalar hakkında bilgi verilmektedir. Yazının başında Abdülaziz’in donanmanın ıslahı konusunda gösterdiği gayret; “Mütâlâ‘at-ı meşrûhaya nazaran devlet-i aliyyenin azim düvell-i bahriyyeden berî olmağı tabiaten hükm etmiş olduğundan ve her devlet kuvve-i berriyye ve bahriyyesini mülkiye ve coğrafyasına tevfik ile tertib ve istihzar eylemek lazım geldiğinden pâdîşâhımız efendimiz her saat bu dakikayı pîş-i nazar-ı ehemmiyet alarak mesâlih-i saltanat-ı seniyyelerinin



her şu’besinde bî-dirîğ olan himem-i mülûkânelerinin bir büyük hassası dahî kuvve-i bahriyyenin tezbîd ve hüsn-i nizâmâtının te’kîdine masrûf bulunmakdadır” sözleri ile ifade edilmiş ve yazının devamında Osmanlı bahriyesinde bulunan gemilerin, ifa etmiş oldukları görevlere göre üç sınıfa taksim edilmesi gerektiğine dikkat çekilmiştir. Osmanlı donanmasında bulunan gemilerin taksimi ve bu gemiler hakkında yapılan değerlendirmeler şu şekildedir: “Donanma-yı Hümâyûn’un memur olduğu hidmet-i umumiyye itibarıyla üç sınıf sefâyine taksim olunmak lazım gelib birincisi Sefâyin-i Safiyye ikincisi Sefâyin-i Muhafaza üçüncüsü Sefâyin-i Nakliyye olub donanmaların tertib-i kadimi iktizasınca Sefâyin-i Safiye, fırkateyn ve kapak ve üç anbarlı gibi yüksek bordalı gemilerden ibaret iken şimdi asıl harb için zırhlı sefineler icat olunduğundan ve donanma-yı hümâyûnda Sefin-i Safiyye nev’inden büyük gemiler mevcud iseler de bunlar ihtirâ’-ı cedîdin irâ’e etdiği maksatta kafi olamayacağından bundan böyle öyle ahşab gemi inşâasından sarf-ı nazarla sefâyin-i safiyyenin zırhlı gemiler olması ve Sefâyin-i Muhafaza ise sevâhil ve cezayirin hıfz ü hırâsetine me‘mûr olub bunlar sefin-i hafîfeden ibaret olarak el-an bu hidmete el verir mevcud gemilerin bir takımı yelken gemisi olduğuna ve vapuru olmayan sefâyinin ise yanı rüzgara tâbi’ olduğu cihetle istediği gibi kalkıb gezmeye ve gezdiği vakit dahî istediği sularda bulunmağa muktedir olamadıklarından başka yelken gemisinden vapurdan ziyade milâha lüzûm olmasıyla bir takım askeri bunlar ta’til eylediğine binaen muhafaza-i sefâyinin alel-‘umûm ve öbür sefâyin-i hafifesine tahvil kılınması ve Tersane-i âmîre’de büyük ve küçük bir hayli vapur sefâyin-i nakliyyesi mecvud ise de mertebe-i kifayede olmadığından bunların dahî umûr-ı nakliyyenin gösterdiği ihtiyac ve verdiği suhulet derecesine iblâğ ve îsâl olunması nezd-i hümâyûn-ı hazret-i pâdişâhîde tensib buyurulub eğerçi zırhlı sefâyin inşâsı için lüzumu olan makine ve edevatın tedarik ve istihzarına dahî bakılmakda ise de bunların henüz mükemmel olmadığından ve muhafaza ve nakliyye sefâyininin dahî lüzumu kadarının cümleten burada inşâsına mevcud destgahların tahammülü görülmediğinden zırhlı sefâyin ile diğer iki nev Sefin-i Harbiyyenin bazılarının Avrupa cânibinde inşâsına kârar verilerek çünkü zat-ı şevket semat cenâb-ı pâdişâhî menafi ve fevaid-i devlet ve memlekete aid olan husûsatı her hâlde nısf-ı hümâyûnlarına tercih ve takdim buyurulmakda vardıkları her gün bir gûna eseriyle meşhud olmakla iş bu zırhlı gemilerden iki kıtasının Sefâyin-i Muhafaza ve Nakliyye nev’inden dört kıtasının daire-yi hümâyûnda biz-zat iltizam buyurulan tasarrufatın semeresinden olmak üzere mesarıfı taraf-ı eşraf-ı pâdişâhîlerinden ihsan ile inşâ etdirilmekde ve bir kıtasının mesarifı dahî Mısır vali-i valâ-şanı fehametlü devletlü paşa hazretlerinin taraf-ı hümâyûna olan rabıta-i husûsiyyet ve sadâkatları eseri olmak üzere onlar tarafından i‘tâ ile yapdırılmakda ve diğer iki kıta zırhlı sefâyin ile Sefin-i Harbiyye-i Muhafaza ve Nakliyye Tersane-i âmîre tarafından inşâ edilmekde olub bir çoğu bu sene içinde rehin-i kemal olacaktır.”16

Görüldüğü gibi, bu yazıda Osmanlı deniz gücünü teşkil eden gemilerinin teknolojik olarak geri kaldığı, bu yüzden ahşap gemi üretiminin azaltılarak, yeni icat edilen zırhlı gemilerin inşasına girişildiğinden bahsedilmektedir. Yine aynı yazıda, “gemi inşasını, sair devletlerdeki tekniğe uygun hale getirecek olan üstü örtülü taş tezgahın Tersane-i Amire’de inşasına karar verildiği” ve bunun için gereken masrafın bizzat Padişah’ın ihsanından karşılanacağı zikredilmektedir.17 Ancak şimdilik mevcut tezgahların yetersiz olması ve gereken makine ve edevatın eksikliği, çalışmaları istenen seviyeye çıkaramadığı, bu yüzden ihtiyaç duyulan gemilerin Avrupa’dan sipariş edildiği anlaşılmaktadır.18

Tersane-i Amire ve diğer tezgahlarında yapılan 5 adet ahşap korvet için gerekli makine ve kazanların üçü İngiltere’ye sipariş edilmiş, ikisinin ise İstanbul’da yapılması karılaştırılmıştır. Ayrıca Tersane-i Amire’de zırhlı dubaların yapımıyla 1 korvet ve 2 uskurlu ahşap korvetin inşasına da başlanmıştır.19 Cerîde’deki kayda göre 1864 senesi içinde inşa olunan gemiler ve isimleri şu şekildedir: “Sefâyin-i Safiye sınıfından olub Avrupa’da derdest inşâ olunan dört kıta sefin-i hümâyûn, yakında hitâm bulmak üzere dört kıta sefin-i hümâyûna İzzeddin, Fu’ad, İsmail isimleri tahsis buyurulmuş ve yine bu sınıfdan olarak Tersane-i âmîre sâhâsında inşâ olunan uskuru firkateyne Kuhrevan ve korvete Nusrelaziz ve İzmid Tersanesi’nde inşâ olunan iki uskuru korvetin birine Muzaffer ve diğerine Mansure ve Gemlik Tersanesi’nde yapılmakda olan iki korvetin birine Merih ve diğerine Utarid nâmları verilmişdir. Sefâyin-i nakliyye sınıfından olarak Avrupa’da inşa olunan korvet vapuruna Seyad-bahri ve Amasya’da inşâ olunan korvete Ceyhun ve Sinop’da yapılıb denize inmiş olan korvete Fırat tesmiye buyurulmuşdur.”20 Tersane-i Amire’de yapılan zırhlı korvete ise İclaliye adı verildiği bilinmektedir.21

21 Şubat 1864 (13 Ramazan 1280) tarihli Ceridede, İngiltere’nin deniz gücü hakkında bilgi verilmiştir. Bu yazı şu şekildedir: “Bazı jurnallerin ifadesine göre ihtiyat fırkasına dahîl olmak üzere az müddet içinde tehiyye ve ihzarı imkanda bulunan birtakım sefâyinden başka İngiltere devletinin bu günkü günde kuvve-i mevcude-i bahriyyesi küçük ve büyük vapur ve yelken gemisi olarak bin iki yüz yetmiş beş aded sefâyin-i harbiyyeden ibaret olub bunlardan beş yüz adedi tersanelerinde daima hazır ve amade ve üç yüz adedden mütecavizi me‘mûriyetle her bir deryada bulundurulur. Ve zikr olunan sefâyin-i mevcudeden yüz seksen beş adedi beheri iki adet şişhaneli top çeker altmış barkir kuvvetinde deniz bataryalarıdır.

Geçen sene cümlesi yüz elli altı top çeker beş bin iki yüz bargir kuvvetinde yigirmi altı bin dokuz yüz yetmiş iki tonilatoluk beş kıta zırhlı sefine i‘mâl olunduğu hâlde bu sene iki yüz otuz sekiz top çeker dört bin üç yüz barkir kuvvetinde yigirmi altı bin kırk altı tonilatoluk altı kıta daha inşâ kılınıb bir tarafdan tezyidine sarf-ı ma-hasl-ı makderet olunmakdadır.
Hind-i şerifi ile Çin sevahilinde her sınıf sefâyin-i bahriyyeden elli bir ve Amerika-yı şimali cânibinde yigirmi dokuz ve bahr-i sefidde yigirmi ve Afrika’nın sevahil-i garbiyyesinde men’-i ticaret isrâ için yigirmi iki ve Amerika’nın Bahr-i Muhit-i garbisinde sekiz ve Felemenk-i cedid taraflarında yedi ve Manş denizlerinde dahî cümlesi büyük büyük vapurlar olmak üzere altı aded sefâyini umerâlar maiyyetlerinde daimi sûretde dolaşmakdadırlar.”22

28 Şubat 1864 (20 Ramazan 1280) tarihli Ceride’de ise, Avrupa’da nev-icat bir geminin yapımı için girişilen çalışmalardan bahsedilmektedir. Mond Gazetesi’nden alınan bu habere göre, “Karanşta tarafında tahtü’l-cer üzere gayet cesîm ve nev icad bir vapu inşâsı için Rusya imparatoru erbab-ı maarifden Avusturyalı bir zat ile biz-zat müzakere edib 67300 franka kârarlaşdırılmış ve bu babda tanzim olunan mukavelenâme dahî imzalanmışdır.

İş bu geminin hareketi havanın tazyiki tavassutuyla iken cesîm makinesi işleyerek icrâ olunacağı ve mezkûr geminin gayet metin ve kuvvetli bir mihmeyizi olduğu ve bununla beraber bir sefinenin altına barut ile memlu ariz ve istivani’l-şekl bir şey yapışdırılıb tutmak için lazım gelen alet ve edevatı havi olduğu ve yapışdırılacak şey dahî elektrik vasıtasıyla işar olunacağı ve vapur-ı mezkûr ekser denizin sathına yakın bulunub deldiği mertebe derin suda meşi ve hareket edeceği ve içinde bulunan taifesi su içinde görür bir cins gözlük kullanıb onunla tesviyye-i umûr eleyecekleri beyân olunuyor.”23

20 Mart 1864 (11 Şevval 1280) tarihli ceridede ise halkın Tersane-i Amire’deki çalışmalara karşı halkın gösterdiği ilgiyi gösteren bir ilan yer almaktadır. Bu ilan şu şekildedir. “Gerek Tersane-i âmîre’den dışarı çıkârılması ve dışarıdan içeri alınması mühim ve muktezi olan sefâyinin duhul ve huruclarında cesr-i hümâyûnların üzerine ahâli tecemmü’ ederek izdiham olunmakta ve bu cihetle nasın köprü üzerinde tecemmüleri tehlike ve muhataradan gayr-ı salim bulunmakta idigünden ve köprünün açık olmadığı bilinmek üzere cesr-i mezkûrun iki tarafında kain kapıları üzerine geceleri bir kırmızı feneri gündüzleri dahî kırmızı tahta üzerine “açıktır” ibaresi yazılmış birer levha talik olunacak olmakla cümlenin malumu olmak üzere ilan-ı keyfiyete ibtidar kılınır.”24

9 Nisan 1864 (2 Zil-ka’de 1280) tarihli Ceride’de, İngiltere’ye sipariş olunan zırhlı gemilerin yapımı devam ederken bunların Osmanlı ülkesinde de inşa ve imalini gerçekleştirmek için gereken usta ve işçilerin yetiştirilmesi için girişimlerde bulunulduğu bildirilmektedir. Cerideye göre, bu amaçla İngiltere’de yapımı devam eden zırhlı gemilerin inşalarının bitimine kadar imalatını görmek ve bir nevi staj yapmak üzere oraya öğrenci gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Edindikleri bilgileri döndükten sonra Tersane-i Amîre’de icap edenlere öğretecek ve Tersane-i Amîre fabrikalarına yerleştirilecek on altı kişi ile, İngiltere mekteplerinde hocalığa dair bilim ve malumatı tahsil ederek daha sonra Mekteb-i Bahriyye-i Şahâne’de istihdam olunacak iki nefer İngiltere’ye gönderilmiştir.25

16 Nisan 1864 (9 Zil-ka’de 1280) tarihli cerîde de ise “rikab-ı şahâneye mahsus olmak üzere Londra’da inşası hitam bulmuş olan Tâli‘a vapur-ı hümâyûnu martın yirmi biri tarihiyle dersa‘âdete muvasalatı tertib kılınmış olan zâbitân ve neferatı derununa konulduğu”, ayrıca “Mukaddemce tersane-i amîre sahasından indirilmiş olan Ertuğrul nam firkateyn-i hümâyûnun techizi ikmal olunarak Beşiktaş pişgahına çıkarıldığı” zikredilmektedir.26

30 Nisan 1864 (23 Zil-ka’de 1280) tarihli cerîde ise, yapılan gemilere alınması gereken 200 kıta kebir ve nev-icat topların imali, bu toplar için gereken güllelerin ve diğer gereken maddeler için gereken paranın Padişah tahsisatından karşılanacağına dair fermanın yayınlandığı bildirilmektedir.27

28 Mayıs 1864 (21 Zil-hicce 1280) tarihli Ceride’de, Mekteb-i Bahriye’de yapılan derslerde öğrencilere pratik bilgi vermek amacıyla yapılan bir çalışma hakkında bilgi verilmiştir: “Mekteb-ı Bahriye öğrencilerinin fünun-ı bahriyye tedris ve tahsil etmelerine rağmen ameliyat-ı bahriyyeyi dahî görmeye muhtac olduklarından mekteb-i mezkûrede mukaddema karada bir talim sefinesi bulunub mezkûr sefinede adam ve top ve selvice ve sâ’ire talimatı istihsal etdirilmekde ise de bundan layıkıyla matlub hasıl olamadığından ve Nevid-i fütuh berik-i hümâyûnu talim sefineliğine elverişli bulunmuş olduğundan tamir ve techiz olunarak şakirdan mevcudenin hocaları oldukları halde münavebe tarikiyle Marmara Denizinde icrâ-yı ameliyat etmek üzere berik-i mezkûr müttehi-i hareket bulundukları” bildirilmektedir.28


Yüklə 8,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   164   165   166   167   168   169   170   171   ...   193




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin