J. Dünya Savaşı’nın Sonu
A. Rusya’nın Savaştan Çekilmesi
ve Brest-Litovsk Antlaşması
Rusya’da mevcut sosyal ve ekonomik dengesizliklerin hızla artış göstermesi, müttefiklerinin de Çanakkale’de Türk savunmasını geçemeyerek ekonomik yardım ulaştıramaması halkın gıda sıkıntısını had safhaya ulaştırmıştır. 8 Mart 1917’de başlayan halk gösterileri işçilerin de grev ve yürüyüşlerle destek vermesi üzerine büyük bir şehir ayaklanmasına dönüşmüştür. Hükümet güçleri ile işçi örgütleri ve halk yığınları arasında kanlı çarpışmalar görülmüştür. Nihayet Bolşevikler 7 Kasım 1917’de bir hükümet darbesi ile iktidarı ele geçirmişlerdir. İlk iş olarak savaştan çekilmek için muhataplarına mütareke teklif eden yeni yönetim Çarlık döneminde imzalanan gizli anlaşmaların da hepsini açıklamıştır.
Rusya’da Bolşevik hükümetin ilk sözü ve icraatı barış üzerine olmuştur. 22 Aralık’ta başlayan barış görüşmelerinde Almanya’nın yanı sıra, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve Osmanlı Devleti temsil edilmiştir. Tarafların karşılıklı beklenti ve hesapları ise barışı geciktirmiştir. Nihayet 3 Mart 1918’de Brest-Litovsk Barışı imzalanmıştır.88 Buna göre, Rusya; Polonya, Litvanya ve Estonya’dan çekilerek buraların kaderini Merkezi devletlerin inisiyatifine bırakacaktır. Ukrayna’nın bağımsızlığını da tanıyan Rusya bütün Doğu Anadolu’dan çekilecek, Kars, Ardahan ve Batum’u Osmanlı Devleti’ne geri verecektir. Bu anlaşma gerek Almanya ve gerekse Osmanlı Devleti için savaştaki en önemli başarılar arasındadır. Ancak arkası getirilememiştir.
I. Dünya Savaşı’nın beklenilenden uzun, masraflı ve yıkıcı bir halde cereyan etmesi her iki tarafı da yormuş, kamuoylarında ciddi sıkıntılara yol açmıştır. Her iki taraf da mevzii başarılar kazanmış, ancak nihai netice alınamamıştır. Savaşı kaybeden ittifak devletlerinin rakiplerinden barış isterken vesile addettikleri prensipleri Amerika’nın Cumhurbaşkanı Woodrow Wilson, her iki tarafın genel çıkarlarını da gözettiği iddiasıyla belirlemiş ve bunları 8 Ocak 1918 tarihinde Kongrede yaptığı konuşmada 14 madde hâlinde açıklamıştır.89
Ana hatları ile 1- Barış anlaşmaları ve diplomasisinde açıklık hâkim olacak, 2- Ülkelerin karasuları dışında kalan denizlerde tam serbesti hâkim olacak, 3- Ekonomik engellemeler mümkün olduğunca kaldırılacak, 4- Ülkelerin silahsızlanmalarını sağlayacak yeterli garantiler getirilecek, 5 -Sömürgelerdeki problemler halkın ve sömürgeci devletlerin menfaatleri eşit olarak gözetilmek suretiyle, tam bir tarafsızlık ile halledilecek, 6- Rusya topraklarındaki bütün işgal güçleri çekilecek, devletler Rusya’nın milli gelişmesine imkan sağlayacak, 7- Belçika’ ya tam bağımsızlığı geri verilecek, 8- İşgal edilmiş bütün Fransız toprakları boşaltılarak bu devlete karşı daha önce yapılan hatalar (Alsace-Lorainne) düzeltilecek, 9- İtalya’nın sınırları milliyet esasına göre düzeltilecek, 10- Avusturya-Macaristan halklarına muhtariyet altında gelişme imkânları sağlanacak, 11- Romanya, Sırbistan ve Karadağ toprakları boşaltılarak Sırbistan’a denize çıkma imkanı verilecek, Balkan devletlerinin münasebetleri milliyetler prensibine göre düzenlenecek, 12- Osmanlı Devleti’nin, Türk olan kısımlarında egemenliği sağlanacak, Türk olmayan milletlere muhtar gelişme imkanı verilecek, Çanakkale Boğazı devamlı statüde milletlerarası trafiğe açık olacak ve milletlerarası kontrol altında tutulacak, 13- Polonya’nın bağımsızlığı sağlanacak. 14-Büyük, küçük bütün devletlerin egemenlik ve toprak bütünlüklerini karşılıklı olarak garanti altına alacak bir Milletler Cemiyeti kurulacaktır.
Wilson prensiplerinin Türkler ile ilgili 12. Maddesi de Türkiye’de savaştan çıkmanın yollarından biri olarak görülmüş ve hatta “Wilson Prensipleri Cemiyeti” adlı bir cemiyet kurularak A.B.D kamuoyunun dikkati çekilmeye çalışılmıştır.
B. Osmanlı Devleti’nin Ateşkes
İmzalaması
Osmanlı Devleti bu savaşın başında kimse tarafından ciddi bir müttefik olarak kabul edilmemesine rağmen savaşın uzamasına sebep olan taraf olarak çeşitli cephelerde mevzii başarılar elde etmiştir. Rusya’daki ihtilâl ve Brest-Litovsk Antlaşması ile Doğu Anadolu’yu kurtardığı gibi Kafkaslar’daki karışık durumdan istifade
ile Azerbaycan içlerine, Bakü ye ilerleme başarısını göstermiştir. Ancak bilhassa yeraltı kaynakları ve stratejik konumu dolayısıyla savaşa katılan her devletin hayati önem verdiği bu bölgedeki etkinliği uzun süreli olamamıştır. Diğer taraftan Filistin ve Irak cephelerindeki başarısızlıklar üst üste gelmiştir. Amman, Beyrut ve Şam İngilizlerin eline geçerken Yıldırım Orduları Grubu Komutanı Mustafa Kemal Paşa artık Anadolu’yu savunmaya yönelik tedbirler almaya başlamıştır. Bulgaristan’ın ateşkes imzalaması Almanya ile doğrudan ilişkileri kestiği gibi Müttefiklerin İstanbul ve Boğazlar üzerine yürümeye hazırlandığı bir sırada Talat Paşa hükümeti istifa etmiştir. 14 Ekim 1918’de Başbakanlığa getirilen Ahmet İzzet Paşa mevcut bütün diplomatik kanalları kullanarak mütareke yapmayı hedeflemiştir. 18 Ekim’de Kut-ül Ammara’da esir edildikten sonra gözaltında tutulan İngiliz General Townsend’in aracılığı ile görüşmeler başlatılmıştır. Bu sırada Romanya 7 Mayıs 1918, Bulgaristan 29 Eylül 1918’de ise savaştan çekildiğini ilân etmek durumunda kalmıştı. Avusturya Macaristan fiilen dağılmış, Almanya şartsız barış istemişti.
Nihayet Hüseyin Rauf (Orbay) başkanlığındaki Osmanlı heyetinin Mondros’ta, Agamemnon zırhlısında İngilizlerle yaptığı görüşmelerin sonucunda 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanması ile Osmanlı Devleti de savaştan çekilmiştir.90
Çok ağır şartlar ihtiva eden Mondros Mütarekesi’yle başlayan süreçte İtilaf devletlerinin dayattığı ağır şartlarla dolu barış anlaşmasını kabul etmeyen ve milli varlığı ile bir bütün olarak verdiği mücadele neticesinde bağımsızlığına kavuşan Türk milletinin bu başarısı düşman işgaline düşen milletlerin bağımsızlık mücadeleleri için de bir örnek teşkil etmiştir.
DİPNOTLAR
1 Armaoğlu, 19. yüzyıl Siyasi Tarihi, s. 397.
2 Armaoğlu, a.g.e., s 441.
3 Armaoğlu, a.g.e., s. 447.
4 Tarafların nüfus, sanayileşme, demir-çelik üretimleri, enerji tüketimleri, ordu, donanma ve silah üretim kapasiteleri gibi savaşın gelişimi ve neticesini doğrudan belirleyebilecek güçlerinin karşılaştırmalı listeleri için bkz. Paul Kennedy, Büyük Güçlerin Yükseliş ve Düşüşleri, Ankara 1990, s. 227-323; Yusuf Hikmet Bayur, a.g.e., III/1, 1-10; Pierre Renouvin, Birinci Dünya Savaşı Tarihi (1914-1918) I, (Tercüme Adnan Cemgil), İstanbul 1977, s. 729-730; Haluk Ülman, Birinci Dünya Savaşı’na Giden Yol ve Savaş, Ankara 1973, s. 212.
5 Fahir Armaoğlu, 20. yüzyıl Siyasi Tarihi I (1914-1980), Ankara 1992, s. 102-103.
6 Osmanlı hükümetinin beklentileri ve görüşmelerin teferruatı için bkz. Halil Menteşe’nin Anıları, s. 182-183.
7 Menteşe’nin Anıları, s. 184.
8 Cemal Paşa, Hatıralar, İstanbul 1959, s. 67; Menteşe, s. 184-187.
9 Cemal Akbay, Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi 1. Cilt Osmanlı İmparatorluğu’nun Siyasi ve Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara 1991, s. 36.
10 Akbay, aynı eser, s. 36.
11 Akbay, aynı eser, s. 37-38.
12 Osmanlı üst düzey yöneticilerinin görüşleri için bkz. Akbay, aynı eser, s. 42.
13 Bayur, Türk İnkılabı Tarihi II/IV, s. 640; Armaoğlu, 20. yy., s. 108.
14 Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, II/IV, s. 652.
15 Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, III/l, s. 133.
16 Halil Menteşe’nin Anıları, s. 198.
17 Bayur, a.g.e., III/1, s. 75.
18 Menteşe’nin Anıları, s. 189-191.
19 Almanya’nın halifeliğin nüfuzunu kullanmak istemesi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Cezmi Eraslan, II. Abdülhamid ve İslam Birliği, İstanbul 1992, s. 380-384.
20 Bayur, a.g.e., III/1, s. 318-319.
21 Talat Paşa’nın Anıları, (yayına hazırlayan. Alpay Kabacalı), İstanbul 2000, s. 31-32.
22 Bayur, a.g.e., III/1, s. 162.
23 Donanma Komutanı Amiral Soushon (Suşon) ’un 29 Ekim 1914 saat 17. 00 sularında çarpışma ile ilgili telgrafı üzerine Başkomutan vekili Enver Paşa’nın aynı gün, “Allahın inayetiyle bayrağımızın şerefini muhafaza edeceğinize eminim. Donanmanın nerede ve ne halde olduğunu bildiriniz” şeklindeki cevabi telgrafı durumu yeterince açıklamaktadır. Bu konudaki yazışmalar ve tartışmalar için bkz. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı: Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi-Osmanlı İmparatorluğu’nun Siyasi ve Askeri Hazırlıkları ve Harbe Giriş, Ankara 1970, s. 85; Bayur, a.g.e., III/1, s. 237-238; Jehuda L. Wallach, Bir Askeri Yardımın Anatomisi (Çev. Fahri Çeliker), Ankara 1985, s. 150; Mustafa Balcıoğlu, “Birinci Dünya Savaşı’na Girişimizle İlgili Tartışmalar ve Yeni Belgeler”, Tarih ve Toplum, sayı 114, Haziran 1993, s. 20-21.
24 Bayur, a.g.e., III/1. s. 317-325; Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi IX, Ankara 1997, s. 490.
25 Padişahın ve Enver Paşa’nın beyannameleri için bkz. Cemal Akbay, aynı eser, s. 262-263.
26 Cemal Paşa, Hatıralar, (yayına hazırlayan, Alpay Kabacalı), İstanbul 2001, s. 88. İngilizlere Donanmanın bir manada komutasının verilmiş olması, Alman askeri heyetinin görevlendirilmesi söz konusu olduğunda Rusya’nın muhalefetine İngilizlerin destek olmamalarını mümkün kılmıştır. Kara ordusu Almanlara, Deniz ordusu İngilizlere verilmiş, Fransızlara da demiryolu imtiyazı ve silah fabrikalarına önemli miktarda sipariş verilerek sağlanacağı düşünülen dengede devletin varlığı muhafaza edilmeye çalışılmıştır.
27 Akbay, aynı eser, s. 128; Alman subayların Türkçe bilmemeleri ise askeri heyetin başarılarını engelleyen bir diğer önemli problem olarak von Kressenstein’ın anılarına yansımaktadır. Bkz. Jehuda L. Wallach, Bir Askeri Yardımın Anatomisi (Çev. Fahri Çeliker), Ankara 1985, s. 184.
28 Genelkurmay ATASE arşivinden naklen Akbay, aynı eser, s. 138.
29 Cemal Paşa, Hatıralar, (yayına hazırlayan, Alpay Kabacalı), İstanbul 2001, s. 89-90.
30 Generalin askeri kariyeri ve politik kabiliyeti bakımından çok da iyi şeyler söylenmemektedir. Vatandaşı ve meslektaşı General von Seeckt, onun “Almanya’da kolordu komutanlığı için uygun görülmemesine
karşın Türk ordusunun yeniden teşkili için vazifelendirilmesinin Alman ulusunun dış itibarı için olumsuzluğuna” işaretle, “General Liman’ın ne olduğu, emrinde hizmet edecek iyi kimseleri korkutacak kadar Alman Ordusunda biliniyordu. Onunla, her şeyden habersizler, coşkun kişiler, maceracılar ya da yüksek maaşa tamah edenler gitti” demektedir. Seeckt, “Türkiye’nin 1918 Sonbaharında çöküşünün Nedenleri”, Federal Askeri Arşiv, Freiburg, N 247/202c’den naklen, Wallach, aynı eser, s. 121.
31 Von Wangenheim, ve von Kressenstein’in görüşleri için bkz. Wallach, aynı eser, s. 122.
32 Wallach, aynı eser, s. 135.
33 Şubat 1917’de Generalliğe yükseltilen von Kressenstein, Suriye cephesindeki savaşlarda ordunun komutasının Cemal Paşa gibi askerlerini iyi tanıyan bir Türk generalde olması halinde üçüncü Gazze Muharebesinin ve Kudüs’un kaybına neden olan harekatın başka türlü cereyan edeceğini söylemektedir. bkz. Wallach, aynı eser, s. 201. Von Kressenstein, General Falkenhayn’ın “çölün kenarındaki Türk Ordusunu, medeni Avrupa’da bir Alman Ordusunu yönetir gibi yönetti” diyerek vatandaşı olan Alman komutanların cepheden oldukça uzakta, yerel şartları gözetmeden savaşı yönetmelerini eleştirmektedir.
34 Wallach, aynı eser, s. 205.
35 Wallach, Bir Askeri Yardımın, s. 226.
36 Bu Cephede Türk ve Rus ordularının hazırlıkları ve lojistik durumları hakkında geniş malumat için bkz. Genelkurmay ATASE Başkanlığı, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi-Kafkas Cephesi I, Ankara 1993.
37 Kafkas Cephesi I, s. 381-535; Bayur, a.g.e., III/1, s. 356-375.
38 Söz konusu bölgelerin kurtuluşları sırasındaki askeri harekât için bkz. Kazım Karabekir, Birinci Cihan Harbini Nasıl İdare Ettik III, Erzincan ve Erzurum’un Kurtuluşu, İstanbul 1995; Cezmi Eraslan, “Türkiye’nin Kurtuluşu Ekseninde Erzurum”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XIII/38, Ankara 1997, s. 623-630.
39 Brest-Litovsk Anlaşması hakkında geniş kapsamlı bir araştırma ve değerlendirme için bkz. Selami Kılıç, Brest-Litovsk Müzakereleri ve Barışı, Atatürk Üniversitesi Basılmamış Doktora Tezi, Erzurum 1995.
40 Bayur, a.g.e., III/4, s. 181-182.
41 Genelkurmay ATASE Başkanlığı, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi VI, Hicaz, Asir, Yemen Cepheleri ve Libya Harekatı 1914-1918, Ankara 1978, s. 165.
42 Bayur, a.g.e., s. 313.
43 Bayur, a.g.e., III/3, s. 188.
44 Bayur, a.g.e., s. 356; Savaşların ayrıntıları için bkz. Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi IV. cilt 1. Kısım, Sina-Filistin Cephesi, Ankara 1979, s. 521-621.
45 Yarbay Hüseyin Hüsnü Emir Erkiletin raporlarından naklen, Bayur, aynı eser, s. 375.
46 Bayur, aynı eser, s. 400-404.
47 Falkenhayn’ın geri çağrılmasında Mustafa Kemal Paşa’nın ve H. H. Erkilet’in raporlarının etkili olmakla birlikte geç kalındığına dair yorumlar için bkz. Bayur, a.g.e., s. 431; Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi IV. cilt 2. Kısım, Sina-Filistin Cephesi, Ankara 1986, s. 536.
48 Bayur, a.g.e., s. 455.
49 Bayur, a.g.e., s. 463; Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi IV. cilt 2. Kısım, Sina-Filistin Cephesi, s. 728-734.
50 Genelkurmay ATASE Başkanlığı, Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi İran-Irak Cephesi III/1, Ankara 1979, 102-105.
51 Birinci Cihan Harbi’nde, İran-Irak Cephesi III/1, Ankara 1979, s. 399-421; Bayur, a.g.e., III/1, s. 399.
52 Irak cephesinde Arap aşiretlerinin tavırları için bkz. Cezmi Eraslan, “Irak’ta Türk-İngiliz Rekabeti 1876-1915”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, Sayı 35, İstanbul 1994, s. 248-249.
53 Genelkurmay ATASE Başkanlığı, Birinci Dünya Harbi’nde, Çanakkale Cephesi Harekatı, V/1, Ankara 1993, s. 115-117; Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, I II/2, s. 62.
54 Çanakkale Cephesi, s. 195-208; Bayur, a.g.e., III/2, s. 69.
55 Çanakkale Cephesi, s. 209-212; Bayur, a.g.e., s. 71.
56 Kara savaşları ile ilgili geniş bilgi için bkz. Genelkurmay ATASE Başkanlığı, Birinci Dünya Harbi’nde-Çanakkale Cephesi Harekatı V/3, Ankara 1980; Bayur, a.g.e., III/2, s. 278-386.
57 Çanakkale savaşlarında tarafların kayıpları için kesin olmamakla beraber 200 ila 250 bin arası rakamlar verilmektedir. Türk tarafı için 211 bin toplam zayiata mukabil Müttefiklerin 250 bin civarında bir kayba uğradığı yolundaki tahminler için bkz. Genelkurmay ATASE Başkanlığı, Çanakkale Cephesi Harekatı V/3, s. 499; Türk kaybının biraz daha az, yaklaşık 160 bin (şehit yaralı, tutsak ve kayıp olarak) civarında gösteren bir diğer kaynak M. Larşer, Büyük Harpte Türk Harbi II, İstanbul 1928, s. 137.
58 Kesin rakamlar olmamakla birlikte 100 binden fazla öğretmen, mülkiyeli, tıbbiyeli ve yetişmiş okur yazar yitirildiği hakkında, Çanakkale Cephesi Harekatı V/3, s. 288.
59 Bayur, a.g.e., III/2, s. 273; Armaoğlu, a.g.e., s. 116-117.
60 Bayur, a.g.e., s. 490; Armaoğlu, a.g.e., s. 119.
61 Bayur, a.g.e., III/3, s. 543-549; Armaoğlu, a.g.e., s. 123-124; Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi II, s. 405.
62 Armaoğlu, a.g.e., s. 134-135; Bayur, a.g.e., III/3, s. 569.
63 Armaoğlu, a.g.e., s. 133; Bayur, a.g.e., III/3, s. 593.
64 Yuluğ Tekin Kurat, Osmanlı İmparatorluğu’nun Paylaşılması, Ankara 1976, s. 11-12; Bayur, a.g.e., s. 510-515; Fahir Armaoğlu, 20. yüzyıl Siyasi Tarihi, s. 114-115.
65 İngiltere’nin Mısır Yüksek Komiseri Mac Mahon ile Abdullah arasındaki görüşmelerin arka planı için bkz. David Fromkin, Barışa Son Veren Barış-Modern Ortadoğu Nasıl Yaratıldı? 1914-1922, (Çeviren: Mehmet Harmancı), İstanbul 1994, s. 68.
66 Y. T. Kurat, a.g.e., s. 12; Bayur, a.g.e., III/2, s. 69; Armaoğlu, a.g.e., s. 125-126; Fromkin, Barışa Son Veren Barış, s. 180-189.
67 Stanford-Ezel Kural Shaw, Ottoman Empire and Modern Turkey II, s. 322; Fromkin, a.g.e., s. 287-297.
68 Kurat, a.g.e., s. 13; Armaoğlu, a.g.e., s. 135; Bayur, a.g.e., III/4, s. 29.
69 Ermeni komiteleri ve faaliyetleri hakkında bkz. Cezmi Eraslan, “Ermeni Komiteleri, Propagandaları ve Osmanlı Devleti’nin Aldığı Tedbirler”, Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu 24-25 Mayıs 2001, Bildiriler, İstanbul 2001, s. 77-106.
70 Cevdet Küçük, Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı, İstanbul 1984; Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987; Azmi Süslü, Armenians and the 1915 event of Displacement, Ankara 1999.
71 Ermenilerin çeşitli karışıklıklara neden olduktan sonra çoğunlukla Rusya’ya ve diğer ülkelere kaçmaları ve II. Meşrutiyetin ilanından sonra yeniden Osmanlı topraklarına dönmek istemelerinin yarattığı problemler için bkz. Cezmi Eraslan, “Sasun İsyanı Sonrasında Karşılaştığı Sosyal Problemler”, Kafkas Araştırmaları II, İstanbul 1996, s. 67-94.
72 Ermenilerin yaptıkları faaliyetlerin orijinal kaynaklara dayalı incelemeleri için bkz. Rus Generali Mayevski, Ermenilerin Yaptıkları Katliamlar (Terc. Azmi Süslü), Ankara 1986; Azmi Süslü, Ruslara Göre Ermenilerin Türklere Yaptıkları Mezalim, Ankara 1987; Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Ankara 1990.
73 Cemalettin Taşkıran, “1915 Ermeni Tehciri Sırasında Osmanlı Devletinin Aldığı Tedbirlere Bir Bakış”, Beşinci Askeri Tarih Semineri Bildirileri I, Ankara 1996, s. 134.
74 İstanbul’daki bu gelişmeler için bkz. Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara 1983, s. 211; Süleyman Beyoğlu, “1915 Tehciri ve Soy Kırımı İddiaları”, Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu, 24-25 Mayıs 2001, Bildiriler, İstanbul 2001, s. 173.
75 Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Ankara 1990, s. 21-22; aynı konuda bkz. Justin Mc Carthy, Osmanlı Anadolu Topraklarındaki Müslüman ve Azınlık Nüfus, (Çev. İhsan Gürsoy), Ankara 1995.
76 1914-1917 yılları arasında Kafkasya, Batı Avrupa ve Amerika’ya kaçan önemli miktardaki Ermeni de göz önüne alınarak Tehcir olayı esnasındaki kayıplar en yüksek rakamlar olarak 200 bin civarında hesaplanmaktadır: Azmi Süslü, a.g.e., s. 142; Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara 1983, s. 211-226; Nejat Göyünç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, İstanbul 1983, s. 40-41; Justin Mc Carthy, Ölüm ve Sürgün (terc. Bilge Umar), İstanbul 1999, s. 217-220; Richard Hovannasian, Armenia on the Road to Independence, Berkeley and Los Angeles 1967’den naklen Stanford J. Shaw and Ezel Kural
Shaw, History of the Ottoman Empire and Modern Turkey II, Cambridge University Press 1985, s. 314-316.
77 Savaş sırasında Türkiye’de olan yabancı subaylar da asıl mağdurun Türk tarafı olduğuna işaret etmekteler. Osmanlı Ordusu Başkumandanlığı karargahında çalışan Alman General Schellendorf Bronsart’ın 24 Temmuz 1921 tarih ve 342 sayılı Deutsche Allgemeine Zeitung gazetesine verdiği demeç için bkz. Süslü, a.g.e., s. 142.
78 Bu hususta ayrıntılı bilgi için bkz. Cezmi Eraslan, II. Abdülhamid ve İslam Birliği, İstanbul 1992.
79 Bölgedeki silahlı kuvvetlerin yerleri ve lojistik durumları hakkında geniş bilgi için bkz. Birinci Dünya Harbi’nde, Hicaz Yemen Cephesi, s. 84-87.
80 Birinci Dünya Harbinde, s. 229.
81 Bayur, a.g.e., III/3, s. 309.
82 Birinci Dünya Harbinde, a.g.e., s. 841.
83 Süleyman Beyoğlu (Yatak), “Fahreddin Paşa”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, cilt 12, s. 88.
84 Beyoğlu, aynı makale, s. 88.
85 Zekeriya Kurşun, Yol Ayırımında Türk-Arap İlişkileri, İstanbul 1991.
86 Bayur, a.g.e., III/3, s. 535-536.
87 Bayur, a.g.e., III/3, s. 548-549.
88 Anlaşmanın tam metni, Nihat Erim, Siyasi Tarih Metinleri I, s. 503-517; Selami Kılıç, aynı tez; Bayur, a.g.e., III/4, s. 135-139; Armaoğlu, a.g.e., s. 139-140.
89 Armaoğlu, a.g.e., s. 138-139.
90 Anlaşmanın tam metni, İngilizlerin ilk teklifleri ile karşılaştırmalı olarak, Erim, Siyasi Tarih Metinleri I, s. 519-524’te yer almaktadır; ayrıca görüşmeler sırasındaki beklentiler için Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni I-II, İstanbul 1993; maddeleri ve uygulanması hakkında: Genelkurmay ATASE Başkanlığı, Türk İstiklal Harbi ve Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı I, Ankara 1992; Armaoğlu, 20. yüzyıl, s. 141-142; Bayur, a.g.e., III/4, s. 742-754.
I. Dünya Savaşı Öncesinde
Osmanlı İmparatorluğu’nun Gücü
Prof. Dr. JACQUES THOBIE
VIncennes-Saınt Denıs Üniversitesi / Fransa
Giriş
Ortalama güç teriminde güç kelimesi şüphesiz en önemli unsurdur. Güç terimi, bağımsız bir şekilde hareket etmek, kendi kendine yetmek, bir devlet için üstünlüklerini ve kendi zenginliklerini kullanmak, dış, yerel ve bölge, yani dünya işlerinde özel bir ağırlığa sahip olmak için gerekli olan kuvvet anlamına gelmektedir. Güç olmak, kendini saydırmanın, çevreye damgasını vurmanın ve bu çevreye, bu güç olmasaydı olduğu durumdan farklı bir durumda olacağı fikrini empoze etmenin yollarını bulmaktır. Eğer bu yaklaşımı kabul ediyorsak, güç olmadan da devlet olunabileceği üzerinde anlaşabiliriz ve böylece büyük, orta ve küçük güç ayrımı yaparak konuyu kapatmış olmayız.
Güçlerin sıralamasının yapılmasında büyük zorluklarla karşılaşılmaktadır. Çünkü çok açıktır ki bazı veriler nicelendirilebilse de bazıları çaresiz olarak gözden kaçabilmektedir ve kesin olarak bu değerlendirme, tarihçi için son derece karmaşık olan ilişkiler demeti çerçevesi içerisinde kendini göstermektedir. 1914’ten önce ortalama güç varsa bu güç nerede bulunmaktadır? Sanayi üretimi kriterini kabul edecek olursak, 1914’te üç büyük güç, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya ve Büyük Britanya; iki ortalama güç, Fransa ve Rusya ve beş küçük güç vardır, Japonya, İtalya, Kanada, Belçika ve İsveç.1 Burada kesin ölçü araçlarını kullanmasak da, siyasi ve stratejik etkenleri de işin içine katacak olursak ve dünya işlerini hala Avrupa’nın yönettiğini kabul edersek dört tane büyük güç, Büyük Britanya, Almanya, Fransa ve Rusya, iki ortalama güç, Avusturya-Macaristan ve İtalya ki bunlara Amerika Birleşik Devletleri’ni ve Japonya’yı da katabiliriz; ve iki küçük güç vardır, Belçika ve Hollanda. Devletlerin birbirlerine karşı geriye dönük olarak sıralandırılmasına dayanan bu zararsız oyunda, Birinci Dünya Savaşı’nın eşiğinde Osmanlı İmparatorluğu için karşılaştırmalı güç şartlarında bir yer bulmakta zorlanıyorum.
Yine de mümkün olan başka bir bakış açısı daha vardır. Belirli bir devletin tarihini kendi evriminin çerçevesi içerisinde ele alırsak, belki daha kesin bir değerlendirmeye varabiliriz. Şu halde, eskiden üç kıtada korkulan bir dünya imparatorluğu olan, gerilemenin kararsızlıklarını yaşayan bir devlet, küçülme evriminin bir yerinde, küçük güç statüsüne geçip tamamen yok olmadan önce kendisini ortalama bir güç durumunda bulacaktır. İlke olarak doğrusu budur. İsveç, İspanya ve Avusturya-Macaristan, Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte, sürekli değişen, gerileyen veya zayıflayan imparatorluklardır. Fakat bu da, hızını kaybetmiş olan bu imparatorlukların diğer devletlere göre orta veya küçük güç olarak nitelendirilebileceği tarihî evreyi tanımlamayı kolaylaştırmamaktadır ve belki de Birinci Dünya Savaşı patlak verdiği zaman Osmanlı İmparatorluğu için bu evre, çoktan geçmişti.
İmparatorlukların gerilemelerinin son evreleri her zaman çeşitli ve çelişkili yorumlara yol açmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu da bundan kendini kurtaramamıştır. Bardağın yarısı dolu ya da yarısı boş olarak algılanabilir. Bu mütevazı düşünce, ortadan kalkmış olan İmparatorluğun 1914 dolaylarındaki, uluslararası ilişkilerini olabildiğince düzenli bir
biçimde değerlendirmeye katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
Yerleşik Güç
Güç ilişkileri kavramı2 hakkındaki bir yuvarlak masa toplantısı sırasında, “yerleşik güç” ile “yaygın kuvvet” arasındaki farkı ortaya koymayı önerdim. Yerleşik güç durum saptaması dahilindedir, dahası özellikle kaynaklar açısından bazı sorular ortaya koymaktadır. Fakat kabaca da olsa yerleşik gücün verilerinin esaslarını sıralamak mümkündür: nüfus, toprak büyüklüğü, ürünlerin ve karşılıklı ilişkilerin ölçüsü, nicelendirilebilir, dolayısıyla karşılaştırılabilir bilgiler vermektedir. Buna karşın, yerleşik gücün somut olarak kullanımı ve harekete geçirilmesi, çoğunlukla nicelendirilemeyen birçok ve çeşitli etkene bağlıdır ve belli miktarda kararsızlıklara yer veren seçimleri içermektedir: stratejik seçimler, ideolojik farklılaşmalar, sosyal veya milli bağlantı derecesi, moral, uluslararası çevreyle ilişki vs. yaygın kuvvetin değerlendirilmesinde rol alırlar. Bununla birlikte, yukarıdaki soruya cevap verebilmek, ancak iki öğenin, Osmanlı İmparatorluğu’nun rakiplerine karşı gerçek yerinin ve ağırlığının uyumu ile mümkündür.
Dostları ilə paylaş: |