Osmanlı İmparatorluğu'nda Askerî Teknolojilerin Takibi (1700-1900) / Yrd. Doç. Dr. Birol Çetin [s.812-821]
Gaziosmanpaşa Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi / Türkiye
Giriş
Teknolojinin günümüzde geldiği yer itibariyle hala tartışmasız üstünlüğü devam ederken, bu hızlı ilerlemenin nerelere varacağı kimse tarafından kestirilememektedir. Kelime anlamı itibarıyle tecrübe birikimi, anlatılamayan şey olan ‘’techne’’ bugün artık bilginin ta kendisi olarak karşımızda durmaktadır. Techne Sokrat ve Protagoras için saygın bir şey olmakla birlikte yine de bilgi değildi. Bu bilgi sadece belirli kullanımlar için geçerliydi, örneğin bir gemi kaptanının Yunanistan’dan Sicilya’ya gitme konusunda sahip olduğu seyir bilgisi başka hiçbir şeye uygulanamazdı. Ayrıca ‘’techne’’yi öğrenmenin tek yolu çıraklık ve tecrübeydi.1 Bu kavram özellikle sanayi devriminden sonra anlam değiştirmiş ve daha fazla ve daha ucuza üretmek anlamlarını almıştır. Günümüzde yeniliklerin kaynağı olarak algılanan teknoloji, diğer alanlardan ziyade askeri alanlarda kullanılmaktadır. Sanayi devrimiyle birlikte önce Avrupa’nın tamamında, daha sonra çevre ülkelerde hızla yaygınlaşan bu akım iki ayrı dünya savaşıyla birlikte günümüzde daha ziyade askeri alanlarda yoğunlaşmıştır.
Aslında Avrupa’da sanayileşme hareketlerinin tek bir merkezden yönetilmediği yeni teknolojilerin çok sıkı bir şekilde korunduğu bilinmektedir. Sınai teknoloji alanındaki gelişmelerin ve yeniliklerin İngiltere’de ortaya çıkmış olması bir tesadüf değildir. İngiltere’nin madeni parçalar imalindeki güçlüğü torna tezgahıyla ortadan kaldırmasıyla beraber bu konuda büyük bir patlama yaşanmıştır. 1730’dan sonra tekstil sektörüyle uygulamaya geçen bu yenilikler birbiri arkasına devam etmiştir.2
Sanayileşme ve teknoloji üretimi açısından olaya bakıldığında, Batı’da özellikle Sanayi Devrimi sonrasında ortaya çıkan yeni teknolojilerin takibi konusunda Osmanlı Devleti’nin kayıtsız kaldığı ve bu konuda hızlı bir gelişme gösteren Avrupa’nın yeterince takip edilmediği konusundaki düşünceler ağırlık kazanmaktadır. Ancak Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan bazı vesikalar III. Selim’le başlayan, özellikle II. Abdülhamit Dönemi’nde belirgin ve sistematik bir çalışmanın ortaya konulduğunu göstermektedir.
Osmanlı İmparatorluğu’nda başlangıçta geleneksel usuller dahilinde imal edilen silah ve mühimmat, askeri başarısızlıkların birbiri arkasına gelmesi ile birlikte sorgulanmaya başlanmış, özellikle 18. yüzyılın başlarından itibaren Batı’da ortaya çıkan yenilikler süratle takibe alınmıştır. Ancak bu çabalar yeterli olmadığı gibi mevcut imalat sisteminin de aksamasına sebep olmuştur.
Yeni kullanıma giren silah ve mühimmatın bilinmesi ve istenilen miktarlarda üretilmesi teknolojik alt yapı, imalat sistemi ve zihniyetinin engeline takılmıştır.
Batı’da ortaya çıkan yeni teknolojiler ilk elden askeri ihtiyaçlar çerçevesinde ele alınmış ve bu yollarla ülkeye taşınmıştır. Büyük miktarlarda üretim imkanlarının yakalanması ve kaliteli silah ve mühimmat imalatı III. Selim’in tahta geçmesiyle mümkün olabilmiştir.
Çalışmamızda ağırlıklı olarak üzerinde duracağımız dönem 18. ve 19. yüzyıllar olacaktır. Bu yıllar batılılaşma çabalarının gündemde olduğu ve Batı’yla kopuşun yavaş yavaş idrak edildiği yıllar olması sebebiyle önemlidir. Bundan başka Sanayi Devrimi’nin etkilerinin Osmanlı İmparatorluğu’nda da hissedildiği bir dönemde bu çabaların yakından izlenebilmesi için harp sanayi tesisleri iyi bir örnek teşkil etmektedir. İlk buharlı makinenin askeri fabrikalarda kullanılması, yabancı personel istihdamına yine bu tesislerde başlanması teknoloji takibi konusunda harp sanayiinin öncülüğünü ifade etmektedir.
Batı’da ortaya çıkan gelişmeler, özellikle 18. yüzyılın başından itibaren kısa bir özet olarak verildikten sonra aynı dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun bu süreci nasıl takip ettiği elde etmiş olduğumuz vesikalar çerçevesinde ortaya konulacaktır
18. ve 19. yüzyıllarda yeni teknolojilerin takibi üç yolla mümkün olmaktadır. Birinci ve en yaygın usul, yabancı personel istihdamı ve onların birikimlerinden istifade; ikinci yol, büyük maddi imkanların seferber edilmesi suretiyle mamul bazında yapılan siparişler; üçüncü yol ise, teknik personelin Avrupa’ya gönderilmesi ve teknoloji casusluğu faaliyetleridir.
A. Yabancı Personel İstihdamı Yoluyla Teknoloji Transferi
Askeri alanda yapılan ıslahat hareketlerini Baron de Tott ile başlatmak birçok eserde tercih edilmiş ve bu yaklaşım adeta bir gelenek haline gelmiştir. III. Mustafa zamanında Fransa tarafından ordunun ıslahı amacıyla tavsiye edilen ve vazifelendirilen bu şahıs, Batı karşısında gerilemeye başlayan Osmanlı topçuluğunun yeniden organizasyonunu sağlamış ve “sürat topçuları’’ denilen bir sınıfın kurulmasına öncülük etmiştir.3 Bundan başka daha önce teşebbüs edilmiş ve başarılı olamamış olan Üsküdar Humbarahânesi talebeleri için açılan okulun yerine Haliç’te bir Hendesehânesi ve Riyaziye Mektebi’nin kuruluşlarına da öncülük etmiştir. Baron de Tott’un çalışmaları daha çok taktik planda gerçekleşmiş ve Osmanlı ordusunun ateş gücünün yeni askeri yapılanmaya uyumlu hale getirilmesini amaçladığından, teknolojik anlamda bir katkı sağlamamıştır.4
Teknolojik anlamda Batı’dan kopuşun henüz söz konusu olmadığı dönemlerde İstanbul’a getirilen teknik personelin ülke sınırları içerisinden temin edildiği görülmektedir. H. 1245 (M. 1829) tarihli bir belgede Tüfenkhâne’de yapılacak tüfekler için Prizren sancağından 150 çakmakçı ustasının gönderildiğini görmekteyiz.5 Batı’da ortaya çıkan yeni teknolojilerin eski teknolojilerle benzerliğini azaltması artık Avrupalı ustaların istihdamını zorunlu kılmaya başlamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nda Batı teknolojisi ve tekniklerinin tanıtılması ve geliştirilmesi amacıyla padişahın emrinde ücretli hizmetli grubu şeklinde hizmet gören ve daha çok mühtedi ecnebilerin oluşturduğu “tâife-i efrenciyân’’6 hariç tutulursa en kapsamlı ve sistematik istihdam politikasının III. Selim Dönemi’nde başlatılmış olduğu görülmektedir.
Batılılaşma hareketlerinin başlangıcı olarak kabul edilen III. Selim Dönemi’nde ilk örneğine rastladığımız yabancı personel istihdamı daha çok mevcut tesislerin ıslahı için düşünülmüş ve daha sonra artarak devam etmiştir.
Çalışmamız boyunca 18. ve 19. yüzyıllarda askeri fabrikalarda istihdam edilen yabancı teknik personelle ilgili arşivlerden temin etmiş olduğumuz belgeler ışığında değerlendirmelerimizi şekillendireceğiz. Böyle bir yöntemi tercih edişimizin sebebi detaylar içerisinde saklı bazı noktaların konunun daha gerçekçi olarak değerlendirilmesine yapacağı katkı olacaktır. Zira birçok eserde askeri alanda ortaya çıkan yeniliklerin bu şahıslar tarafından gerçekleştirildiği iddia edilerek yerli unsurların katkısı göz ardı edilmektedir. Örneğin III. Selim ıslahat hareketlerinin başlangıcında Fransa’dan Françesko isimli bir teknisyen getirtmiş ve İstanbul Baruthânesi’nde daha kaliteli ve çok miktarda barut imal edecek iki adet çarkın yapımı için kendisine gerekli tüm imkanlar verilmişti.7 Françesko Baruthâne-i Âmire’de işe başladıktan sonra hem su gücüyle hem de hayvan kuvvetiyle çalıştırılabilen iki adet çarkı bitirmeyi başarmıştır. III. Selim de çarkların resimlerini gördükten sonra memnuniyetini şöyle dile getirmiştir: “Benim vezirim çarhları gönderdiğine haz eyledim ve beğendim inşaallah pek alalarını yaptırırız heman bu misillü şeylere ikdâm eyleyüb böyle ustalar tedarikine sa’y ve gayret idesün”8
Bu konudaki iyi niyetli beklentiler çarkların bitirilmesinden sonra yapılan tecrübe sırasında sona ermiştir. İki beygirle döndürülmesi planlanan çarklar yerinden kıpırdamayınca daha fazla zorlanarak kırılmıştır. Bu başarısız neticeden haberdar olan padişah hiddetlenerek Reîsü’l-küttâb Râşid Efendi’den yeni bir ustanın bulunmasını istemiştir. Bunun üzerine Râşid Efendi’nin saatçisi olan Ermeni tebaasından Arakel Dadyan daha önceden değirmen ustalığı yapmış olduğu için tavsiye edilmiştir. Arakel usta derhal baruthâneye giderek çarkı incelemiş ve hatasını tespit ederek onarımını gerçekleştirdiği gibi bu çarktan daha üstün niteliklere sahip bir çarkın da yapımını gerçekleştirmiştir.9
Bazı yabancı kaynaklarda Osmanlı barutçuluğunun Avrupa’dan getirtilen bir usta sayesinde geliştirildiği bundan önce Türklerin barut konusunda çok yetersiz oldukları anlatılmaktadır.10 Ancak olayların böyle cereyan etmediğine dair arşivde tespit etmiş olduğumuz bir belgede oldukça fazla malumat mevcuttur. Ayrıca adı geçen belgede gelişmelerin nasıl cereyan ettiği de hikaye edilmektedir.11 Buna göre Françesko isimli usta yaptığı çalışmanın başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra Gelibolu ve Selanik Baruthânelerindeki personel de dahil olmak üzere bu konudaki tecrübe ve bilgi birikimini aktarmak üzere görevlendirilmiş, ancak devletin kendisi hakkındaki iyi niyetini sürekli kötüye kullanmıştır.
Mekanik bilgisinin yetersizliği kısa zamanda anlaşılan Frençesko’ya barut imalatının inceliklerini bildiğinden dolayı mevcut baruthânelerin personeline özellikle “yaş barut” konusundaki bilgileri öğretmesi için bir şans daha verilmiştir. Ancak Fransız ustanın asıl maksadını gizlediği ve taahhüt ettiği işini özellikle yapmadığı anlaşılmaktadır:
“… sâye-i Devlet-i aliyyede beş yüz guruş mâhiyeye nâil oldum malumatımı benden öğrenirler sonra beni işten attırırlar bari yedi sene kadar aylığım kat olunmayacağını bilsem baruta dair cemî’-i malumatımın ilmiyyesini ve ameliyyesini İstanbul Baruthânesi’nde olunması irâ’e eyledikten sonra bizzat varub Gelibolu Baruthânesi’nde dahi yaş barutu anlara dahi ifade iderim ve kezâlik Selanik Baruthânesine dahi giderim dimekle.’’
Françesko’nun niyeti anlaşıldıktan sonra ileri sürdüğü tüm bu şartların dahi kabul edilerek istediği senedin kendisine verilmiş olduğunu da yine belgedeki şu ifadelerden anlıyoruz:
“… Baruthâne-i Âmireye ta’yin olduğu iki yüz yedi senesi gurre-i Zi’l-Hiccesinden itibar ile yedi sene-i kâmile tamamına kadar bu makule umur-ı mühimmede istihdam içün mâhiyye beş yüz guruşa isticâr olunduğunu müşir yedine senet i’tası hala kethüda-i hazret-i sedâret-penâhi ve baruthane nazırı olan atufetlü Mehmet Şerif Efendi hazretleri tarafından be tekrir ledel inha takrir mucibince yedi seneye senet verile lakin Şerif Efendi mustaid olduğu öğrenmeye iktidarı üzre mesfur daima baruthanelerde olub, bildiğini öğretsün deyu hatt-ı hümayun-u keramet makrun sadır olmağla mucebince şart-ı mezkuru mübeyyin baş muhasebeden yedine suret verilmiş idi…’’
Ancak tüm bu iyi niyetli yaklaşımlara rağmen istenilen çalışmayı yapmadığını da yine belgedeki şu ifadelerden anlamaktayız:
“… barutçu mesfur senedi aldıktan sonra dirhem ve teraziyi meydana koyub cemii malumatını hademe-i baruthanenin bir furununda ketm ve ihfa eylememek müstefid olanlar öğrensün deyü hareket itmek lazım iken bu günlere gelince kimesneye talim itmeyüb el yevm taş ve kurşun bilinmedik dirhemler düzüb sair ameliyatını dahi buna kıyas ile ketm eylediğinden gayri baruthaneyi bütün bütün kendüye hasr eylemek daiyyesiyle gerek barutçubaşı ve zabitan ve gerek nazır-ı müşarünileyh hazretleri tarafından tayin olunan ademleriyle bir vecihle hüsn-ü zindeganeye rağbet etmeyüb dürlü dürlü cevr-ü eza eyledikten başka sefih ve mecnuniye tayin müserrik ve müsebbib olmak tağribiyle vech-i mezkura yalnız barut yapmak içün ben tayin olunmuşumdur ben resim ve çarh yapmak misillü işlerde dahi istihdam olunmaktayım ziyade aylık isterim deyu taciz olduğuna…’’
Bu örnekten anlaşılacağı üzere yabancı personel istihdamı sanıldığının aksine beklenilen faydayı temin edememiştir. Ancak bu uygulamanın başarısızlığı, mevcut imkanların araştırılmasına ve çözümün ülke içerisinde aranmasına vesile olmuştur.
Tophane ve Tersane-i Amire gibi diğer sanayi kuruluşlarında da ıslahat hareketlerinin başlangıcında İsveç’ten İngiltere’den ve bilhassa Fransa’dan top ve yuvarlak dökümcülüğünde mahir ustalar getirtilmiştir, 1793 tarihi itibarıyla bu sayı on üçtür. Dışardan getirtilen ustaların büyük çoğunluğu Fransız olduğu için Tophane Fransız tophaneleri şeklinde teşkilatlandırılmış, 4, 8 ve 12 santimetrelik sahra topları dökülmüştür.12 Bu gelişmeler eldeki imkanların bir kenara bırakılarak tamamen yeni usullerin kullanması nedeniyle, üretimin daralmasına yol açmıştır.
Döküm işlerinin yapıldığı Hasköy Karhanesi’nde görevlendirilen Fransız ustanın bu yapı içerisinde yalnız bırakıldığı ve iletişim problemleri yüzünden düştüğü acizlik III Selim’in ifadesiyle şöyle tasvir edilmektedir: “Dün Hasköy Karhanesine vardım. İki miskin çohadardan kimesne yok. Mahud firenk dahi lisan bilmez ve ne yapacağını bilmez ve üzerinde bir kimesne yok ve meydanda paralanmış toplar yatıyor. Bu nasıl dikkat ve sadakat ve nezarettir. Böyle devlet maslahatı mı olur. Bir gidişte dahi karhanenin içini Tophane karhanesi gibi göreyim, yoksa kimesne cevaba kadir olamaz. Fakir frenk tercümanı yok ve üzerinde bir kimesne yok rençberlik ediyor. Bu hareketle sairleri nasıl celb olunur…’’13
Tersane için de Avrupalı ustaların istihdamına gidilmiş olup bu konuda Fransız bahriye mühendislerinden Brun ve Benois, İsveçli mühendis Klenberg ve iki Türk gemi mimarı 15 tersaneyi kapsayacak bir ıslahat hareketine girişmiş ve hummalı bir çalışma başlatmışlardır. Ancak mali imkanların yetersizliği ve mevcut yapının son derece başıbozuk olması bu çalışmalardan istenilen neticeyi hasıl etmemiştir.
Yeni silah ve gemi yapımı için getirtilen uzmanlar pek verimli bir çalışma ortaya koyamamışlardır. Bu tespitimiz daha sonraki dönemler için de geçerlidir. II. Abdülhamit Dönemi’nde yapılan çalışmalarda da bu durum gözlenmektedir. Adı geçen dönemde yapımı yaklaşık 4 senelik bir zaman alan denizaltı ile ilgili olarak elde etmiş olduğumuz vesikalarda durum açıkça görülmektedir. H. 1303 (M. 1885) tarihinde tamamlanarak tecrübeleri İzmit Körfezi’nde gerçekleştirilen denizaltı ile ilgili olarak, arşiv vesikalarında bu iş için İngiltere’den getirtilen mühendisin çalışmaları ve olayın seyri bütün detaylarıyla anlatılmaktadır. İnşası 3-4 yıl kadar uzun bir süreyi alan denizaltının tecrübeler sırasında dalışa geçemediği ancak süratli seyir yeteneği ve hareket kabiliyetinin yeterli görüldüğü anlatılmaktadır. Tamamlanan denizaltının İzmit’te yapılan tecrübeleri ile ilgili aşağıdaki belgede yeterli açıklamalar bulunmaktadır.
“Nezaret-i Celile-i Bahriye’ye Emr-i ali-i cenab-ı nezaretpenahileri ve merbuten takdim-i huzur-ı samileri kılınan jurnal mucibince Selanik vapur-u hümayunuyla İzmit Limanı’na bil azimet taht-el bahir torpido istimbotlarının tecarib-i lazimesi icra ve bil cümle ahval-i piş-i nazar-ı tahkik-i acizanemizden geçirüldü.Min talim-i ali-i daverileri buyurulduğu vecihle mezkur istimbotların torpido endaht idebilmeleri hususu hin-i surette görülmüş amud ve dümenlerinin suret-i idaresiyle fevk-el bahr sürat ve istikamet-i seyriyeleri derece-i matlubede bulunmuş ve kamerin bedr haline müsadif mehtab ve bulutsuz gecede icra kılınan hucumi tecrübeler esnasında en yakın bulunan sahil ebniyeleri güçle ruyet olunabildiği halde mezkur istimbot bidayet-i hareketinde görülüp muahheren beş altı yüz yarda açığa muvaseletinde düdük çalarak irae-i mevkii etmedikçe görülememiş ve her halükarda bu mesafeye varıncaya değin karanlık gecelerde düşman tarafından keşf ve tayin olunması mutaassır ve belki mümteni bulunacağı anlaşılmış ve bunların daima mangal kömürü hark ve istimal ederek fevk-el bahr seyir ve hareketleri esnasında cisman pek az gözlenmekte oldukları ve sürat-ı seyirleri dahi on mil raddesinde bulunduğu ve denize dalarak taht-el bahr seyir ve hareket edebilmeleri keyfiyeti ise matluba muvafık olmayıp yalnız istab halinde tarassud fanusu bir ve bir buçuk dakika gaybubet edinceye kadar ağır ağır dalup taht-el bahr durmayarak tekrar çıkmış ve bu babda kanaatı müstelzim bir hareket gösterememiş olmaları üzerine…’’14
Yabancı personel istihdamı daha çok mevcut askeri fabrikaların iyi işletilmesi ya da ithal edilen makinelerin verimli çalıştırılması çerçevesinde gerçekleştirilmiş olup bu tür uygulamalarda başarı yakalanmıştır. 1794 tarihli bir belgede İngiltere’den getirtilen top ustasının maaşı ile ilgili malumatlar bulunmaktadır. Belgede aylık 420 guruş ile istihdam edilen bu ustanın görevinde başarılı olduğu ve mümkünse bir iki aylık maaşının peşinen verilmesi talep edilmektedir.15 1801 tarihli bir mesarif defterinde İngiliz tebaasından Kolonel Helo’ya ve maiyetindeki 4 kişiye 14.600 guruş verildiği kaydedilmektedir.16 Daha sonraki tarihlere tesadüf eden 1908 yılına ait Tophane-i Amire Meclisi kararında ise fabrikadaki mevcut fırını işletmekte olan Alman çelik ustası Mösyö Schung’un kontratının uzatılması ve kendisine verilen maaşın diğer ustalara verilen maaşla aynı seviyeye getirilmesi talep edilmektedir.17 1891 tarihli bir başka belgede Sanayi Mektebi’nin ıslahı için Fransa’dan getirtilen Mösyö Serviye’nin okulun durumu hakkında değerlendirmeleri ve yapılması gerekenler hakkında verdiği layiha mevcuttur.18Bu konudaki örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Sonuç olarak yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve araştırma-geliştirme faaliyetlerinin yapılması amacıyla yabancı personel istihdamından pek istifade edilememiştir. Bunun nedeni Avrupa’nın bu konuda takındığı tavırdır. Örneğin Almanya’da önemli endüstri merkezlerinin çok sıkı korunduğu, buralara kendi vatandaşlarını dahi sokmadıkları bilinmektedir.
B. Yeni Teknolojilerin İthalat Yoluyla Transferi
Batı’da ortaya çıkan yeni silah ve mühimmatın üretimi eğer mevcut harp sanayi tesislerinde mümkün olabiliyorsa ve savaş durumu mevzubahis değilse, tercih edilen yöntem bunların yurtiçinde yapılmasıydı. Ancak savaşların sürekli olması ve ihtiyacın şiddeti bu konudaki açığın ithalat yoluyla kapatılmasını zaruri kılmıştır. III. Selim zamanında başlatılan ıslahat hareketleri öncesinde Batı’da ortaya çıkan yeni fen kitapları toplanmış, bunlar üzerinde kapsamlı çalışmalar yapılmış ve bu bilgilerin mevcut imalat sistemine uyarlanması amaçlanmıştır. 1793 yılına ait bir belgede baruthanelerin ıslahı ve yeni bir nizama sokulmaları için nelerin icap edeceği anlatılırken, Avrupa’da harp malzemelerinin imali ile ilgili kitapların tercümeleri ve barut imalinin batıda nasıl yapıldığı hakkında raporlar verilmiştir.19 Takip eden dönemlerde ihtiyacın baskısı sonucu yüklü miktarlarda yeni teknoloji ürünü malzeme ithal edilmiştir.
Donanma açısından olaya bakıldığında, özellikle Osmanlı donanmasının Batı’da ilerleyen teknolojisi karşısında zayıf kalması sonucu 1773’te Mühendishane-i Bahri Hümayun kurulmuş, III. Selim’le birlikte bütün tersanelerde gemi inşasına başlanmış, İsveçli ustalar marifetiyle yeni havuzlar inşa ettirilmiştir. Gemi teknolojisinde en büyük dönüşüm buharlı gemilerin icadıyla başlamıştır. 1807 yılında ilk defa Amerika’da inşa edilen buharlı gemiler Avrupa’da 1827 yılında, Osmanlı’da ise 1828 yılında satın alınarak kullanıma girmiştir.20 Bu tarihten bir yıl sonra Amerikalı mühendisler nezaretinde ilk buharlı gemi olan Eser-i Hayr adlı gemi tamamlanmıştır. Takip eden dönemde ülke içindeki tersanelerde gemilerin makinaları dışında tüm aksamı yapılacak düzeye getirilmiştir. İlk buharlı gemi İstanbul Tersanesi’nde 1835 yılında kızağa konulmuş ve 1838 yılında denize indirilmiştir. 1845 yılından sonra ticari gemi yapımına ağırlık verilmiş ve 1848 yılında İngiltere’den Hayrettin vapuru satın alınmıştır.21
Askeri ihtiyaçların sürekli artması rakip ülkelerin ateş gücünü artırmaları, donanmanın ihtiyaçlarını dışardan karşılamasını zaruri kılmış ve incelediğimiz dönemde dışarıya birçok gemi siparişi verilmiştir. Abdülaziz modern Türk donanmasının kurulması için her türlü masrafı göze alarak zırhlı gemilerde dahil olmak üzere donanmanın dünyanın üçüncü donanması haline gelmesini sağlamıştır.22
Askeri fabrikaların en başında gelen Tophane-i Amire de, yeni teknoloji ürünü silah ve mühimmatın imali noktasında birçok çalışmaya konu olmuştur. Ahmet Süreyya Emin Bey’ tarafından icat edilerek 500 altın karşılığı Zeytinburnu Fabrikası’nda 1868 yılında yapılan seri ateşli sahra topu ile birlikte büyük bir prestij kazanan Osmanlı topçuluğu, Zeytinburnu’ndaki çelik fabrikasıyla birlikte ihtiyaca cevap verecek bir seviyeye getirilmiştir. Aslında askerlikle ilişkisi olmayan Ahmet Süreyya Emin Bey bu topun bütün plan ve çizimlerini kendisi yapmış ve fabrikada kendi parasıyla imal ettirerek Sultan II. Abdülhamit’e hediye etmiştir. İlk başta üzerinde pek durulmayan bu ürün Alman Krupp firmasının dikkatini çekmiş ve Sultan II. Abdülhamit’in izniyle Almanya’da imal edilmeye başlanmıştır.23
Barutçubaşı Ohannes Dadyan, 1835-1836 yılları arasında İngiltere ve Fransa’ya yaptığı gezi sonrasında elde etmiş olduğu bilgiler ve beraberinde getirdiği makinalar ile baruthanelerde büyük bir ıslahat yapmıştır. Bu sayede barut imalatı çok yüksek seviyelere çıkartılabilmiştir. Özellikle güherçile işlenmesi ve barutun kurutulması safhalarında yeni teknolojiler uygulanabilmiştir. M. 1836 tarihinde İngiltere’den getirtilen makina ve techizat Azatlı Baruthanesi’ne nakledilmiştir.24 Bu çerçevede öncelikle güherçile kalhanesinde mevcut on iki adet kazan ve bunların ocakları kaldırılmış ve yerlerine İngiltere usulünde yeni kazanlar yapılarak İngiltere’den getirilmiş tulumbalar monte edilmiştir. Bu sayede kalhanedeki işlemler daha kolay ve çabuk yapılmaya başlanılmıştır. Ayrıca kalhanelerde hasıl olan dumanı bertaraf etmek için yeni tarz bacalar inşa edilmiş, kullanılan kömürden gaz, katran ve sirke elde etmek için İngiliz usulünde yeni fıçılar yapılmıştır.25
Bu çalışmalardan başka barutun kurutulma işleminin yapıldığı sergihane de yeni usullere göre yeniden tanzim edilmiş ve bu günkü kalorifer sistemine benzeyen su buğusu sobası ile kurutma işlemi yapılmaya başlanılmıştır. Ohannes Dadyan’ın İngiltere’den getirtip baruthaneye kurduğu bir tezgah da çağın teknolojik gelişmelerinin fazla bir zaman kaybına uğranılmadan hemen ülkeye transfer edildiğini göstermektedir. Belgelerde tesadüf ettiğimiz “bütümatin’’ ve “bütümatik’’ tezgahı olarak tabir olunan tezgah ve çarklardır. Bahsi geçen “bünomatik’’ tezgahı ve çarkı sıkıştırılmış havayla çalışan bir mekanik sistem olup bugün de yaygın olarak kullanılan pnömatik esaslı alet ve makinelerin basit bir versiyonuydu. Sıkıştırılmış havanın gücü çok eskiden beri bilinmektedir. Ancak bu gücü esas alan sistemlerin yaygın olarak kullanım alanına girişi bir İtalyan mühendisi olan Germain Sommeiller’in 1861 yılında Alplerden geçen bir tünelin yapımı sırasında geliştirdiği pnömatik matkap ile başlamıştır. H. 1256 (M. 1840) tarihli bir iradede bu tezgahın bazı parçalarının getirilmiş olduğu, geri kalan parçalarının da en kısa zamanda getirileceği ve bu sayede istenilen derecede ve miktarda barut imalinin mümkün olacağından bahsedilmektedir.26 Pnömatik tezgahlar kullanılmaya başlanmadan önce bu tezgahların yapacağı işleri yapabilen ve buhar makinaları ile çalışan makinalar icat edilmiştir. Örneğin 1782 yılında İngiltere’de John Wilkinson tarafından geliştirilen buhar makinasıyla çalıştırılan buharlı tokmak dakikada 150 vuruş yapabiliyordu.27
Buhar makinalarının Osmanlı Devleti’nde kullanılmaya başlanması Ohannes Dadyan’ın Avrupa seyahatinden döndüğü tarih olan 1836 yılından itibaren görülmeye başlanmışsa da 1832 yılında Tüfenghane-i Amire’de Ermeni taifesinden Bağdasar isimli usta buhar gücüyle çalışan bir çarh yapmış ve bu hizmetinden dolayı kendisine buhar makinalarının inhisarı verilmiştir.28 Şüphesiz bu gelişmeler Avrupa’daki gelişmelerin yanında oldukça geri bir seviyedeydi. Ancak Ohannes Dadyan’ın İngiltere’den getirdiği bu tezgah buhar makinalarının daha da ilerisinde bir sistem olarak karşımıza çıkmaktadır.
İstanbul ve Azatlı Baruthanelerinde kurulan bu tezgahın ikmali ve işletmeye alınması yukarıda bahsi geçen tarihten yaklaşık üç yıl sonra mümkün olabilmiştir. M. 1843 tarihli bir defterde İstanbul Baruthanesi’nde istihdam olunan personelin çalıştıkları birimler ve mahiyelerinin yazıldığı bölümde “Bünomanik dibeklerinde müsdahdem amele’’ başlığı altında iki adet bünomatik çarhlarında ve iki adet de dink çarhında bulunmak üzere toplam dört adet amelenin çalıştırıldığından bahsedilmektedir.29 Bu sistem ile mamul haldeki barutun kırma işlemleri gerçekleştirilmektedir, zira dink çarhları kırma işlemlerinin yapılması safhasında kullanılmaktadır. Bu sistemle dink çarkı vasıtasıyla dibeklerde mevcut halitanın istenilen büyüklükte kırılması temin edilmektedir. Hakkında çok fazla malumatımız olmadığı için detaylarına giremediğimiz bu sistemin basınçlı hava vasıtasıyla otomatik bir çekiç gibi çalışarak kırma işlemlerini yaptığını tahmin etmek akla yakın gelmektedir.
Yapılan tüm bu ıslahat ve iyileştirme çabaları İstanbul ve Azatlı Baruthanelerinde günün şartları içerisinde azami ölçüde makineleşmeye gidildiğini söylemek mümkündür. Zira bu tarihten sonra bilhassa Azatlı Baruthanesi’nde diğer fabrika ve imalathanelerde kullanılacak makine ve teçhizatın yapılabilmesi amacıyla makinehane, dökümhane ve demirhane gibi birimlerin ihdasıyla adeta ufak çaplı bir makine fabrikası kurulmuştur. Ohannes Dadyan 1841’de inşaatına başlanan Selviburnu’ndaki deri fabrikası için lüzumlu makineleri Azatlı Baruthanesi’nde yapmıştır.30 Azatlı Baruthanesi’nde öteden beri devam eden bu makina imalatı çalışmalarını Ohannes Dadyan babasından devralarak geliştirmiş ve oldukça ileri bir safhaya getirmiştir. Ayrıca Tanzimat sonrasında başlanılan devlet fabrikalarının inşası ve yeni teknolojilerin ülkeye transferi çalışmaları dahilinde Barutçubaşı Ohannes’in oğlu Artin 1847 yılında kimya tahsili yapması amacıyla Paris’e gönderilmiştir.31 Bu dönemin temel özelliği yeni gelişmekte olan Batı teknolojisinin ülkeye transferi ve sanayi tesislerinde uygulanmaya başlandığı bir dönem olmasıdır.
Yabancı personel istihdamından umulan faydanın temin edilemediği anlaşılmakla beraber yeni teknolojilerin takibinin yeni silahların ithaliyle gerçekleşebildiğini söylemek mümkündür. Avrupa ve Amerika’nın silah ticareti konusunda giriştikleri rekabetin sonucunda hem maliyetler azalmış hem de yeni teknoloji ürünü silahlar kolaylıkla ülkeye celp olunmuştur. Örneğin 1884 yılında Amerikalı sanayici George Hawald Almanya’ya sipariş edilen torpidoları daha ucuz ve daha sağlam olarak imal edeceğini beyanla bu konudaki teklifini bildirmiştir.32 Yapılan ithalat sadece yeni silah alımı noktasında yoğunlaşmamış bunu yanında üretim bandında kullanılacak teknik ekipmanında ithal edildiği görülmektedir. 1902 tarihinde tüfek ve tabancaların tamamen yurtiçinde yapılması amacıyla Tüfenkhane’de tadilat ve tevsiat faaliyetine girişilmiş ve bunun için Amerika’dan tezgahlar ithal edilmiştir.33 Yabancı silah tüccarlarının kâr amacı dışında hiçbir endişelerinin olmaması bu ticaretin sınır tanımaz bir mahiyette ortaya çıkmasına yol açmıştır. Zira silah ticaretinin geleneksel bir yanı da mevcuttur. Venedikli tüccarların Papa’nın uyarıları ve aforoz edilme tehditlerine rağmen hiçbir otoriteyi tanımadan faaliyette bulundukları bilinmektedir.34 Bu ticaret o kadar ileri boyutlara ulaşmıştır ki kilise çanları dahi çalınarak top dökümü amacıyla İslam memleketlerine satılabilmiştir.
C. Teknoloji Casusluğu Yoluyla Teknoloji Transferi
Bu başlık altında Avrupa ve Amerika’da ortaya çıkan yeni silah ve savaş tekniklerinin izlenmesi ve buna karşı tedbir alınması yolunda yapılanlar hakkında bilgi verilmeye çalışılacaktır. Yerleşik anlayışın Osmanlı İmparatorluğu’nu teknoloji takibi konusunda sürekli eleştirdiği ve adeta geri kalmış ülkelerle mukayeseye ettiği düşünülürse, bizim ulaşmış olduğumuz bilgiler ve iddialarımız şaşırtıcı olacaktır.
Batı’da ortaya çıkan yeni silahlarla ilgili olarak sefaretler vasıtasıyla istihbaratın sürekli geldiği ve bu konudaki gelişmelerin günü gününe takip edildiği de bilinmektedir. Örneğin H. 1312 (M. 1894) tarihiyle Washinghton Sefareti’nden gönderilen bir raporda nitrojelatin ile doldurulmuş bombaları atan yeni bir topun icat edildiği ve bu toplardan üç adediyle New York Limanı’nın en kuvvetli bir donanmaya karşı müdafaa olunabileceğine dair malumatlar bulunmaktadır.35
1897 tarihli Viyana Sefareti tarafından gönderilen bir başka raporda oksilikat adlı bir madde ile birtakım tecrübeler yapıldığı, bu maddenin dinamitten 20 kat daha fazla bir etkiye sahip olduğu ve yapılan tecrübelerden olumlu neticeler alındığından bahisle bu denemeler hakkında Alman ve Fransız gazetelerinde dahi birçok haberlerin yer aldığı ve tecrübe neticelerinden olumlu olarak bahsedildiği anlatılmaktadır.36 Bunun yanı sıra raporda, Amerika’da yayınlanan gazetelerin bu maddeyi çok fazla abarttıkları, hatta bu madde ile doldurulmuş üç adet vagonun dünyanın yarısını havaya uçurabileceğini iddia ettikleri ancak bunun pek gerçekçi olmadığı, Nobel’in icat ettiği dinamitin patentini dahi kendi üzerlerine geçirmek isteyen Avusturya Hükümeti’nin bu maddenin de patentini almak için girişimlerde bulunduğu yolunda bilgiler yer almaktadır.
Avrupa’da silah teknolojisi konusunda ortaya çıkan gelişmelerin takibi noktasında Osmanlı Devleti’nin kapsamlı çalışmalarda bulunduğunu ve bu konuları yakından takip ettiğini söylemek mümkündür. Bilhassa Avrupa ve Rusya’da görevli bulunan ataşe militer ve ataşe navallerin göndermiş oldukları istihbarat raporları bu tezimizi güçlendirmektedir. Yabancı basında yer alan konuyla ilgili tüm makaleler sefaretler kanalıyla sürekli rapor edilmekte hatta bu çalışmalarla ilgili olarak bazı formüller ve planlar dahi raporların ekinde sunulmaktadır. Bundan başka Batı’da savaş teknolojisi veya harplerin nasıl cereyan ettiğine ilişkin en ufak detay dahi rapor edilmektedir. Örneğin 1897 tarihli Londra Sefareti’nden yollanılan tahriratta Sir Alice Smith Barlet tarafından yazılmış olan Teselya Muharebesi adlı eser ile ilgili detaylar bulunmaktadır. Burada savaşın seyri ve savaşta kullanılan teknikler hakkında önemli detaylar yer almaktadır.37 Yine 1898 tarihli bir başka bir belgede Madrit Sefareti ateşe militeri Galib Bey İspanya- Amerika deniz savaşında Amerikan zırhlılarından atılan mermilerin miktarı, en fazla hangi topların kullanıldığı hakkında bir tahrirat yollamıştır.38 Yine 1903 tarihli bir raporda Amerika’da imal olunan yeni sistem toplar ve bunların ateş gücü hakkında çok detaylı istihbarat çalışmaları yer almaktadır.39
Hatta bu çalışmalar o kadar ileri seviyelere varmıştır ki; Örneğin Almanya’dan ithal edilen Mavzer tüfeklerinin damgalarında taklit yapıldığı ve bunun Alman yetkililer tarafından dahi bilinmediği tespit edilmiştir. Bu hususunun istihbaratı yine Osmanlı hafiyeleri tarafından yapılmış ve bu işin fabrikada çalışan iki sosyalist işçi tarafından yapıldığı anlaşılmıştır.40 Yine 1893 tarihli bir başka arizada Avusturya’dan ithal edilen silah ve mühimmatla ilgili hafiye raporları mevcut olup silah siparişlerinin teslimine kadar geçen süreç sürekli takip edilmekte ve bir aksilik çıkmamasına gayret sarf edilmektedir.41
Batı’da ortaya çıkan yeni silahlarla ilgili raporların yanı sıra batılı orduların lojistik gücü ve ordular için ayrılan bütçeler de yakın takibe alınmıştır. 1887 tarihli bir istihbarat raporunda Amerikan ordularının masraf ve tahsisatı ve diğer Batılı orduların bütçeleri ile karşılaştırılmıştır.42 Yine Rus donanmasının ne durumda olduğu, ayrılan tahsisat ve ateş gücünün artırılması konusunda nelerin düşünüldüğüne dair çok detaylı raporlar da mevcuttur.43
Batı’da ortaya çıkan yeniliklerin takibi noktasında icat sahipleri ile görüşmeler yapılmış ve onların projelerine sahip olmak için çeşitli maddi imkanlar önerilmiştir. Örneğin M. 1891 tarihli bir belgede bir Alman tarafından ihtira olunan steno telgraf makinasının henüz tamamlanamadığı ancak iki aya kadar tamamlanacağı ve bir adet satın alınması için siparişinin verildiği bildirilmektedir.44 Yine 1894 tarihinde yeni icat edilmiş bir top modelinin Fransız mucit Mösyö Böhe’den 16.000 frank karşılığı satın alındığı bilinmektedir.45
Bunun yanında patlayıcı maddeler ve silahlar üzerinde çalışan bazı bilim adamlarının bu çalışmalarını Osmanlı Hükümeti’ne teklif ettikleri ve anlaşmalar yapmak üzere Hariciye Nezareti’ne müracaatta bulundukları da görülmektedir. Örneğin 1896 tarihinde Kanadalı George Blackman adlı bir mucit, gemi zırhlarını delecek kadar bir kuvvete sahip olan nitrogliserinle doldurulmuş bir çeşit bomba (humbara) icat ettiğini ve bu konuda görüşme talep ettiğini bildirmektedir.46
Bu gelişmelerin yaşandığı sıralarda Osmanlı Ordusu’ndaki modernizasyon çalışmaları devam etmekte ve ağırlıklı olarak dışarıdan silah ve cephane ithal edilmekteydi. Bilhassa top ve tüfek ithalatı önemli ölçüde çoğalmıştı. Bu yeni silahların ülkeye girişi esnasında, şüphesiz bu silahlarla birlikte büyük miktarlarda fişek ithalatı da yapılmaktaydı. Mesela 1880 yılında Amerikan Winchester ve Union Metalic kumpanyalarından haftada iki bin sandık olmak üzere toplam otuz bin sandık fişek için anlaşma yapılmıştır.47
Batı’da silahlarda yeni, yeni kullanılmaya başlanan dumansız barut hakkında askeri çevreler yeterli istihbarata sahip oldukları halde, ithal edilen top ve tüfeklerde aynı zamanda kara barut kullanımı da mümkün olabildiğinden bu çalışmaların son şeklini alması beklenmiştir. 1888 tarihinde Baruthane-i Amire’de yapılacak ıslahatla birlikte gündeme gelen mavzer tüfeklerinde kullanılan barutların imal edilmesi düşüncesi ile, Almanya’dan getirtilen mavzer fişeklerine yerli barut konularak tecrübeler yapılmış, tecrübe sonucunda yerli barutun karatının biraz düşük olmasına rağmen, bunun şimdilik yeterli olabileceğine kanaat getirilmiştir.48
Dumansız barutların eldeki imkanlarla yerli olarak imal edilebilmesi konusunda yapılan çalışmalar hakkında tespit etmiş olduğumuz belgeler 1892 senesini göstermektedir.
4 Rebiülahir 1310 tarihli bir arz tezkeresinde, Tophane-i Amire’de dumansız barutları analiz eden Kolağası Vasil Efendi ve Rıza Bey’in bu barutları imal etmek için ruhsat istemeleri üzerine konunun incelenmek üzere komisyona havale edildiği ve sonrasındaki gelişmeler şöyle ifade edilmektedir: Kurulan komisyonda en tecrübeli aza olan Harbiye Mirlivası İzzet Paşa’ya durum bildirildiğinde İzzet Paşa bu talebi yerinde bulmuş, dumansız barutlar hakkında kendisinin de epeyce malumatı bulunduğunu, zira Almanya’da Mavzer Fabrikalarında bulunduğu sırada konuya ilgi duyduğundan epeyce malumata sahip olduğunu beyanla bu teşebbüste kendisinin de görev almak istediğini bildirmiştir. Bunun üzerine İzzet Paşa’ya gerekli imkanlar verilerek bir an önce çalışmaları başlatması istenmiştir.49 Sonuç olarak lakabı Çin İzzet olan İzzet Paşa dumansız barut fabrikasının faaliyete geçirilmesinde büyük katkılar sağlamıştır. Teknoloji takibi konusunda ülke içinde yetişmiş personelin tecrübe birikiminin yeterli seviyede bulunduğu verdiğimiz örneklerde açıkça görülmektedir.
Sonuç
Osmanlı İmparatorluğu’nda askeri teknolojilerin takibi konusunda yapmış olduğumuz bu incelemede Osmanlı harp sanayiinin potansiyeli ve yeni teknolojiler karşısında almış olduğu pozisyon, dar bir kapsamda ele alınmaya çalışılmıştır. Şüphesiz konunun bütün boyutlarıyla ortaya konulması oldukça geniş bir çalışmayı gerektirmektedir. Ancak bazı konu başlıkları altında, ulaşmış olduğumuz kaynaklardan en çarpıcı olanlarını seçmek suretiyle özet bir değerlendirme yapmak mümkün olmaktadır. Bu çalışmaya dahil edilmeyen bir husus da araştırma ve geliştirme faaliyetleridir. Batı’daki gelişmelerin takibi yanında şüphesiz harp sanayii tesislerinde daha kaliteli ve etkin silahların yapımı konusunda da çalışmalar yapılmaktaydı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı’yı yeterince takip edemediği ve sanayileşme konusunda geç kalındığı noktasında yaygın bir kanaat oluşmuş ve bu kanaatin belirgin örneği olarak matbaanın icadıyla başlayan süreç gösterilmiştir. Halbuki askeri teknolojilerin takibi noktasında gösterilen refleks istenilen seviyede gerçekleşmiştir. Zamanın en ileri teknolojisi olan denizaltılar ve yeni patlayıcılar ile ilgili olarak yapılanlar küçümsenecek boyutta değildir.
Her şeyden önce Osmanlı İmparatorluğu, döneminin süper güçleri arasında yer alan bir devlet ve dünya çapında büyük bir gücün temsilcisiydi. Şüphesiz sanayi Devrimi’ni takip eden süreçte yeteri kadar başarı gösterememiştir. Ancak, kıta Avrupası’nda yer alan diğer devletler de İngiltere ile mukayese edildiklerinde aynı sonuca ulaşılmaktadır. III. Selim’le başlayan ıslahat hareketleri teknolojik anlamda Batı’yla kopuşun fark edilmesi ve tedbir alınması olarak algılanabilir. Bundan sonraki gelişmeler reel politiğin imkan tanıdığı ölçüde ortaya çıkabilmiştir. Son dönemde büyük toprak kayıpları aynı zamanda hammadde kaynaklarının da yitirilmesine sebep olmuştur. Maliyede ortaya çıkan bunalım ve tüm olumsuz faktörleri bir araya getirdiğimizde ülke içerisindeki üretim imkanlarının ne durumda olabileceği anlaşılmaktadır.
Çanakkale Savaşı’nda itilaf devletlerinin kullanmış olduğu askeri güç ve teknoloji unutulmamalıdır. Bütün dünyaya karşı verilmiş olan bu savaşta, askeri teknolojiler ve gelişmiş silahlar konusunda Osmanlı İmparatorluğu’nun hiç de küçümsenecek durumda olmadığı anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun 18. ve 19. yüzyıllarda teknoloji takibi konusundaki çalışmalarının içinde bulunulan zaman kesiti dikkate alındığında arzu edilen düzeyde olmasa da yeterli seviyede olduğu söylenebilir.
Ekler
1. Avusturya’da Yapılan Patlayıcı Maddelerin Tecrübeleri Hakkında Hariciye Vekaletinin İstihbarat Raporu
(BOA., Yıldız Tasnifi, Sadaret Hususi Maruzat Evrakı no: 396/34).
Bab-ı Ali Nezaret-i Umur-u Hariciyye Terceme Odası.
Hariciye Nezareti’ne 23 Nisan sene 99 tarihiyle Viyana Sefaret-i Seniyyesi maslahatgüzarından varid olan 108 nümerolu tahriratın tercemesidir.
Dinamit kuvveti fevkinde bir kuvveti haiz yani bir madde-i müşteile ile Viyana civarında bu kere icra olunan haiz-i ehemniyet tecrübelere dair gazetelerde görülmüş tafsilat ve mütealatın hülasasını havi bir varak manzur-u ali-i asafaneleri buyurulmak üzere leffen takdim kılındı emir ve ferman hazret-i men leh-ül emrindir. Melfuf varakın tercemesidir.
Oksilikat yâni hava-i mütemeyyia denilen yeni madde-i müşteile ile Viyana civârında icrâ edilen tecrübeler geçen Nisan’ın onuncu Pazartesi günü hava-i mütemeyyia ile ilk tecrübe Avusturya’da icrâ edilmiştir. Viyana kurbunda vaki (sebe ve rinteloko) icrâ olunan bu tecrübeden hava-i mütemeyyianın dinamit kuvvetine yirmi kat fâik kuvve-i iştialiyeye hâiz olduğu tebeyyün etmiş ve kâffe-i suûbât-ı fennîyede madde-i mebhûsenin istimâline mecburiyet elvereceği muhtemel bulunmuş olduğundan ber tahvîl ve inkılap vukuu derkârdır tecârüb-i mebhûse ile bast-ı mütebaât itmezden mukaddem madde-i müşteile-i cedîdenin neden ibâret olduğunu beyân etmek muktezîdir. 1895 senesinde profesör Mösyö Lind ilk defa olarak bu maddeyi keşfederek bir âlet-i mahsûse vasıtasıyla madde-i mezkûreden bir saat zarfında bir çok litre istihsâline muvaffak olmuşdu. Mayi-i mezkûre dair Alman ve Fransız cerâidi inanılmayacak bir takım mütalâat ve meşrûdât temhîd ettikleri gibi bâzı Amerika gazeteleri de bu bâbda beyân-ı mütealâ ettikleri sırada bir kaç vagon oksikletin dünyanın nısfını berhava etmeye kâfi olacağına binâen madde-i mebhûsenin muhabereleri mümteniü’l-icrâ bir hâle getireceğini beyân eylemişdir. Birkaç seneden beri mevâdd-ı müşterek ile icrâ-i tecârüb etmekde olan fen müdiri mühendis Mösyö Garoer “sitrikat’’ tesmiye olunan ve esâsen nitrogliserinden ibâret bulunan bir terkîb ile bir takım tecrübeler icrâsına muvaffak olmuştur. Nobel dinamitinin imâlini taht-ı inhisâra almak isteyen Avusturya hükûmeti terkîb-i mezkûrun Avusturya’ya ithâline muhâlefet etmiş olduğundan Mösyö Garoer oksilikat ile icrâ-i tecârib eylemesi içün Prof. Lind’i Viyana’ya dâvet etmekle mümâileyh muavini Dr. Mösyö Sinecer’i madde-i mezkûru müstacaben Viyana’ya göndermiştir. Nisan’ın on yedinci Pazar günü erkân-ı harbiye miralaylarından Mösyö Hess ile askerî fen komitesi dördüncü Şube kumandanı ve bir kaç zabit ve iki ehl-i hibre tecrübelerin icrâ olunacağı mahalle gelmişlerdir. Mösyö Sinecer dahi berâberinde oksilikatı muhtevî küçük bir kutu olduğu hâlde oraya âzimet etmiştir. Bu kutu derûnunda vasatında on iki santimetro uzunluğunda bakırdan mamül sarı bir boru bulunuyordu. Hava-i muzika müsademeden külliyen gayri mütehassis bulunmak hasebiyle iştigal etmekde olduğundan hiç bir madde de mezc edildiği hâlde kendisine mahsûs olan kuvve-i müdhişe-i ihtisâb ediyor şimdilik bu madde mâdencilerin.
2. Washıngton Sefaretinden Gönderilen İstihbarat Raporu
(B.A.O., Yıldız Tasnifi, Sadaret Hususi Maruzat Evrakı, No: 309/79).
“Nitrocelatin” ile memlû humbârâ endaht eden yeni bir havan topunun âhiren Sandy Hawk’da tecrübesi icrâ olunmuş ve rivâyete göre tecrübe-i mezkûreden netâyic-i hasene hâsıl olmuşdur iş bu top ile iki bin metro bir mesâfeye her biri iki yüz litro “nitrocelatin” havî sekiz mermi endaht olunub mermiyât-ı mezkûrenin kâffesi yüz yirmi kadem tul ve otuz kadem arzında bir mütevaziyü’l-ezlâ derûnuna düşmüşdür. Bu bâbda bir fikr-i sahîh hâsıl olabilmek içün denilebilir ki eğer mezkûr top batarya meydanına va’z olunmuş olsa idi mermiyât-ı mebhûse “…………” zaviyesiyle şark dördüncü sokağı beynindeki arazi üstüne düşmüş olacaktı mezbûr humbârâlar öyle bir yolda tertîb olunmuştur ki denize temas ettikleri anda patlayıp ancak iki saniye sonra iştial ettiklerinden torpido hizmeti dahi görmektedirler. Humbârâların patlaması her defa vakt-i muayyende zuhûra gelib oldukça vasi bir mefa katrede âzim bir su kütlesini berhava ettiğinden ne derece büyük ve kuvvetli olursa olsun hiç bir harb sefinesi iş bu tesâdümün şiddetine mukavemet edemez bu top vasıtasıyla mermiyât dört mil mesâfeye kadar atıldığı gibi bir suret-i sahîhada nişân dahi alınabilir bu toplardan üç tanesi “Sandy Hawk”a vaz olunduğu hâlde Newyork limanı medhâlin en mükemmel bir donanmaya karşı müdafaa kabil olabilecektir. Hava toplarıyla mücehhez “Vezduyas” nam kuruvazörün karaya endaht ettiği humbârâ şâyân-ı memnûniyet bir netice hâsıl edemediğinden mezkûr toplar da deniz üzerinde istimâlinden sarf-ı nazar olunmuştur.
3-İnşa Edilen Denizaltının Aksaklıklarıyla İlgili Rapor
(BOA, Yıldız Tasnifi, Mütenevvi Maruzat Evrakı no: 24/69)
Malum-ı hakayık-ı mezcum-ı hazret-i hilafetpenehileri buyurulduğu üzere taht-el bahir vapuru hümayunları makinesinin silindir kapağı 140 libre buhar tazyikine tahammül idemiyerek çatladığı evvelce arz olunmuş idi daha iyi olmak üzere bunun tıbkısı fabrika-i humayunlarında imal edilebileceğinin deruhde olunması üzerine mezkur fabrika-i hümayuna sipariş olunmuş idiğünden suret-i imali dünkü gün hitam bulunmağla parvanesi su tazyikiyle icra olundukda beruce bila malum olan 140 libreden daha az tazyik verilür verülmez zikr olunan kapak tahmil idemeyüp sathından dışarıya su fışkırması üzerine derece-i matlubede metin olarak imal edilememiş olduğundan vapur-u hümayun-u mezkurun taht-el bahr bulunacağı sıralarda hüda ne-kerde büyük tehlike muhatarayı mucip olacağı gerek vapur-u mezkurun kendi çarkçısı ve gerek fabrika-i hümayun çarkçı ve ustabaşıları taraflarından beyan ve der meyan olunub def-i tahmiline ve muhatara içün daha kuvvetli bir surette imaline karar verildi. Vapur-ı mezkurun intizar olunmakda olan emniyet kapağı ve imal olunmakda bulunan ve diğer vapur-u hümayunlar içün asbestos tabir olunan harareti gayr-i nakil maden vasıl olmuş ise de mühendisinde dört günden beri keyifsiz olub işin başına gelememesi üzerine keyfiyeti anlamak üzere istisfar-ı hatır zımnında dün akşam bulunduğu kulübeye gittim fil hakika mümaileyh humma hastalığına tutulmuş dalgın bir halde ve doktor nezareti altında buldum keyifsizliğinden dolayı iş başına gelemediğine müteessüf olduğunu ima ile beraber Nordanfild’den aldığı bir takım telgrafnameye nazaran taht-el bahir vapurlarının bizzat mucidi olan meşhur Gareto nam şahs da heman yola çıkarılmış olduğunu kullarına beyan eylediği arzına ictisar eylerim ol babda emr-i ferman şevketlü kudretlü veliyün-neam padişahım efendim hazretlerinindir.
DİPNOTLAR
1 Peter F. Drucker, Kapitalist Ötesi Toplum, İnkılap Kitabevi, İstanbul 1994, sh 44.
2 Tevfik Güran, İktisat Tarihi, Acar Matbaacılık, İstanbul 1993, s. 117-119.
3 Mufassal Osmanlı Tarihi (MOT), Şehir Matbaası, İst. 1957, C. 5, s. 2585.
4 M. Ali Özütopçu, “Nizam-ı Cedit (1793) ile Osmanlı Topçuluğu’na Getirilen Yenilikler”, Gn. Kur. Bşk. Askeri Tarih Bülteni, Sayı: 22, Ankara 1987, s. 85-87.
5 BOA, Cevdet Tasnifi, Askeriye no: 32979/1.
6 Rhoads Murphey, Osmanlıların Batı Teknolojini Benimsemedeki Tutumları: Efrenci Teknisyenlerin Sivil ve Askeri Uygulamalardaki Rolü, Osmanlılar ve Batı Teknolojisi, Ed. Ekmeleddin İhsanoğlu, İst. Ün. Ed. Fak. Yay, İst. 1992, s. 8-9.
7 Kevork Pamukciyan, ‘’Dadyan veya Dad (Arakel Amira)” İstanbul Ansiklopedisi, VIII, Tan Matbaası, İstanbul 1958, s. 4188.
8 BOA, Hatt-ı Hümayun Tasnifi no: 10820. Bu ibareler belgenin üst kısmında Sultan III. Selim’in kendi el yazısıyla not edilmiştir. “Baruthaneler idaresine memur Şerif Efendi kulları maiyyetinde olan Firenk Françesko’ya barut dökmek içün biri bargir ile idare olunur diğeri su ile döndürülür iki adet çarh yapdurub firenk ile maan taraf-ı çakeriye göndermiş olmağla nefsinde temaşaya şayan müsenna şeyler olub el’an taraf-ı çakeride olmakdan naşi temaşaları irade buyurulur ise takdim-i çaker-i şahaneleri kılınur kaldı ki, bargir ile döndürülen çarhı çıkarub yerine su ile idare olunan çarhı takmak mesfur Firenk’in vücuduna tavakkuf etmeğle irade-i şahaneleri buyurulur ise mersum Firenk dahi bereber gönderileceği ve zikr olunan çarhlar pesendide-i hümayunları buyurulduğu halde mesfur firenk eğerçi rütbe ashabından olmayub fenn erbabından olmağla haline münasip vecihle atiye-i şahaneleriyle tatyib buyurulmak menut-u ra-i alileri idiğü malum-u samileri buyuruldukda ferman şevketlü kerametlü mehabetlü kudretlü veliyy-ün niam efendim padişahım hazretlerinindir.”
9 Kevork Pamukciyan, a.g.m., s. 4188.
10 Türkiye Seyahatnamesi 1790 Yılında Türkiye ve İstanbul, Cev. Oğuz Gökmen, Ayyıldız Matbaası, Ankara, 1971 cilt 1, sh 47.
11 BOA, C. Askeriye no: 45970.
12 Enver Ziya Karal, Selim III’ün Hattı Hümayunları-Nizam-ı Cedid 1789-1807, TTK. Basımevi, Ankara 1988, s. 60-61.
13 Enver Ziya Karal, a.g.e., s. 62.
14 BOA, Yıldız Tasnifi Mitenevvi Maruzat Evrakı, no: 30/53.
15 BOA Cevdet Tasnifi, no: 7745.
16 BOA, Cevdet Tasnifi, no: 48665/1 “Arz-ı bendeleridir ki iş bu beyaz üzerine sudur olan ferman-I alileri mucebince irade-i humayun mahiyetinde olub bu defa vilayetleri tarafına azimet üzere olan İngülterelü Kolonel Helo vesair memur-u maiyyetleri olan tercüman vesairlere ceman 14. 600 guruş harcırah verilmiş olmağla mucebince baş muhasebeye kayd olunub tezkire verilmek babında emr-i ferman devletlü saadetlü sultanım hazretlerinindir’’.
17 BOA, Yıldız Tasnifi Mütenevvi Maruzat Evrakı no: 307/220 ‘’Zeytinburnu fabrika-i humayununda kain Bazink sistemindeki fırını işletmek içün Almanya’dan celb edilmiş çelikçi ustası mösyö Schung’un kontratosu üç yüz yigirmi üç senesi Ağustosunun on sekizinci günü hitam bulmuş olduğundan müddet-i istihdamının üç yüz yigirmi dört senesi Ağustosunun on sekizinci gününe kadar bir sene temdidiyle şehri elli adet lira-i osmani den ibaret olan maaşının Tophane-i Hümayun fabrikalarında müstahdem ecnebi ustaları maaşatı misillü Tophane-i Amire hesabı olarak bin osmaniden mah be mah Tophane-i Amire veznesine tesviye ve itası makrun-u müsade-i hümayun-u hilafetpenahileri buyurulduğu takdirde Maliye Nezaret-i Celilesi’ne tebligat ita ve Tophane-i Amire’ye de malumat itası hususunun atebe-i ülya-i şevket ihtivayı cenab-ı pederşahiye arzıyla istizanı babında emr-ü ferman hazret-i men leh-ül emrindir.”
18 BOA, Yıldız Tasnifi Mütenevvi Maruzat Evrakı, no: 64/10.
19 BOA, H. H. Tasnifi no: 13426, ‘Düvel-i Avrupa’nın levazım ve edevat-ı harp imaline dair te’lif ve termin ettikleri firenkiyyül ibare cenk kitaplarından ala barut-u siyah imal olunmasının keyfiyetini mübeyyin olan maddeler tetebbu ve ihraç ve tercüme ettirilüb manzur-u hümayunları buyurulmak içün huzur-u alilerine takdim olundu…”
20 Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, Ed. E. İhsanoğlu, C. I, s. 619.
21 Emin Yakıtal, Abdülaziz Donanmasına Dair Bir İnceleme, 8. Türk Tarih Kongresi Tebliğleri, C. 2, T. T Basımevi, Ankara 1976, s. 1350.
22 Ali İhsan Gencer, Osmanlı Türklerinde Denizcilik, Osmanlı, Yeni Türkiye Yayınları, c. 6, s. 585.
23 T. Nejat Eralp, Tarih Boyunca Türk Toplumunda Silah Kavramı ve Osmanlı İmparatorluğu’nda Kullanılan Silahlar, T. T. K. Basımevi Ankara 1993, s. 124.
24 BOA, Hatt-ı Hümayun Tasnifi no: 1877.
25 Muzaffer Erdaoğan, a.g.m., s., 136.
26 Yavuz Cezar, 19. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Yeni Teknoloji Uygulama ve Sınai Tesis Kurma Çabalarından. Örnekler, Dünü ve Bugünüyle Toplum ve Ekonomi, Mart 1991, s. 170, Bu iradenin tamamı adı geçen makalede mevcuttur.
27 Phyllis Deane, İlk Sanayi İnkilabı, Çev. Tevfik Güran, TTK. Basımevi, Ankara 1994, s. 98.
28 Yavuz Cezar, a.g.m., s. 169.
29 BOA, MAD, Defter no: 8942, s. 684.
30 Kevork Pamukciyan, a.g.e., s. 4195.
31 Tevfik Güran, Tanzimat Döneminde Devlet Fabrikaları, 150. Yılında Tanzimat, T. T. K. Basımevi, Ankara 1992, s. 236.
32 BOA, Yıldız Tasnifi, Mütenevvi Maruzat Evrakı no: 22/147.
33 BOA, Yıldız Tasnifi, Resmi Maruzat Evrakı, no: 19/25.
34 Ömer Lütfi Barkan, İktisat Tarihi III. Kısım, İ.Ü. İktisat ve İctimaiyat Enstitüsü, İstanbul 1945, s. 6.
35 BOA, Yıldız Tasnifi, Sadaret Hususi Maruzat Evrakı no: 309/79, (Belgenin tamamı Ekler kısmındadır).
36 BOA, Yıldız Tasnifi, Sadaret Hususi Maruzat Evrakı no: 394/34.
37 BOA, Yıldız Tasnifi, Sedaret Hususi Maruzat Evrakı, no: 378/3.
38 BOA, Yıldız Tasnifi, Mütenevvi Maruzat Evrakı, no: 188/94.
39 BOA, Yıldız Tasnifi, Mütenevvi Maruzat Evrakı, no: 255/193.
40 BOA, Yıldız Tasnifi, Mütenevvi Maruzat Evrakı, no: 87/145.
41 BOA, Yıldız Tasnifi, Sedaret Hususi Maruzat Evrakı. no: 300/20.
42 BOA, Yıldız Tasnifi, Mütenevvi Maruzat Evrakı no: 29/13.
43 BOA, Yıldız Tasnifi, Mütenevvi Maruzat Evrakı, no: 96/9.
44 BOA, Yıldız Tasnifi, Sedaret Hususi maruzat Evrakı, no: 257/77.
45 BOA, Yıldız Tasnifi Sedaret Hususi Maruzat Evrakı, no: 318/95.
46 BOA, Yıldız Tasnifi, Mütenevvi Maruzat Evrakı no: 150/86, 202/146, 223/113, 273/45.
47 BOA, Yıldız Tasnifi, Sadaret Resmi Maruzat Evrakı no: 9/79, Ayrıca bkz. Oral Sander-Kurthan Fişek, Türk A. B. D. Silah Ticaretinin İlk Yüzyılı 1829-1929, Çağdaş yay. İstanbul 1977.
48 BOA, Yıldız Tasnifi, Mütenevvi Maruzat Evrakı no: 35/1.
49 BOA, Yıldız Tasnifi, Mütenevvi Maruzat Evrakı no: 69/95 “Mukaddema Tophane-i Amire’de dumansız barutları analiz eden heyet-i tahliliyeden Kolağası Vasil efendi ve Rıza Bey’in mezkur barutun imalini müteahhit olacaklarına dair maruz-u atabe-i ülya ferman-ı ariza-i çakeranem üzerine mümaileyhe mezuniyet itasına irade-i seniyye-i cenab-ı hilafetpenahi isabet efza-i sünuh ve südur buyurulmuşdur iş bu barutun memleketimizde imali halinde rehin-i rütbe-i bedahet olan na mütenahi muhsenat derecatı düşünüldükçe barutun her halde burada imkan-ı imaline fikr-i daimi zikrinde bulunduğuna ve komisyon-u çakeranemiz azasından Erkan-ı Harbiye Mirlivası İzzet Paşa’nın esliha ve mühimmat-ı nariye hakkında görülen efkar-ı terakki ve esna-i tecrübede meşhud olan tedabir ve hidemat-ı maharetkeranesine binaen bu babdaki fikir ve mütealasına müracaat olundukda kendisü Mavzer Fabrikası’nda bulunduğu esnada bu gibi şeyler ezva-i esasiyesinden olmak hasebiyle saika-i hususiyle bu babda epeyce iktab-ı meleke ve mümarese etmiş ve dumansız barut imal edecek derecede malumata vakıf bulunmuş olduğu beyan ve emr-i ferman buyurulduğu halde imaline teşebbüs ideceğini dermeyan etmiş efkar-ı çakeraneme takviyet vermiş ve bununla beraber kendisü iffet ve sadakatle muttasıf bulunmuş olduğu cihetle yetişdirilerek Tophane-i Amire’de esliha ve barut fabrika ve imalat işlerinde istihdamıyla kendisinden devletçe istifade edilecek ezkiya-i ümera-i erkan-ı harbiyeden olunduğundan iş bu barut terakkiyetı zaten tayin ve tefakur etmiş bulunduğundan paşa-i mümaileyhin bu babdaki malumatı mümaileyha ile bit-tevhir her halde bir netice-i hasene tevellüdüyle belkide Almanya barutundan daha ala ve nafi bir dumansız barut imaline muvaffak olacaklarına kanaat-ı kuvve hasıl edildiğine ve bunun husulü takdiri de seniyye-i kudret vaye-i hazret-i padişahide barutun hem memlekette kemal-i ehveniyetle imali ve tedariki esbabı hasıl ve hemde ecnebiye müracaat mecburiyeti gibi bir ihtiyac-ı mühim külliyen zail olmakdan başka düvel-i ecnebiyyede olduğu misillü imal olunacak iş bu barutun dumansız Osmanlı barutu”.
Dostları ilə paylaş: |