Osmanli devletiNİn ruhu



Yüklə 0,81 Mb.
səhifə27/31
tarix27.07.2018
ölçüsü0,81 Mb.
#60282
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   31

PEKi YA ERMENi SORUNU..

Dönüyoruz tekrar Osmanlı’ya! Balkan Savaşı’ndan sonra Balkanlar elden gitmiştir artık. Daha sonra da bunu Araplar’ın ayrılığı izleyecektir. Osmanlı’nın sınırları içinde geriye kala kala, Türkler’in dışında Ermeniler’le Kürtler kalmıştır. Peki onlar ayrılmak istemezler mi? İstemez olurlar mı, o dönemde milliyetçilik-ulus devlet peşinde koşmak dönemin-çağın modasıdır! Ortada ulus diye birşey olmasa bile farketmezdi, Osmanlılar’ın-Kemalistler’in yaptığı gibi, önce “ulus devleti” kurar sonra da ona uygun bir “ulus yaratmaya” çalışırdınız olur biterdi! Çünkü “başka yolu yoktu bu işin”!. Gelişmenin ilerlemenin örneği olarak batılı ülkeler varken karşınızda başka türlü nasıl düşünecektiniz ki! Madem ki etnik milliyetçilikle oluyordu bu iş, o zaman sen de öyle yapacaktın. Devrin mantığı bu idi. Osmanlı milliyetçiliğini, onun İttihatçılık ve Kemalist versiyonlarını-biçimlerini harekete geçiren düşünce de başka birşey değildi. Ve onlar da-İttihatcılar da- Balkan milliyetçilerinin yaptığını yapmaya çalıştılar sonunda! Çünkü zaten milliyetçiliği de onlardan öğrenmişlerdi!


Ermeniler de aynı yolun yolcusuydu. Herkes milliyetçilik peşinde koşar, ayrı devlet kurmaya kalkarken şüphesiz onların da hakkıydı Osmanlı’dan ayrılmak ve ayrı devlet kurmak. Ne de olsa onlar Osmanlılar’dan daha eskiydi Anadolu’da. Ama Ermeniler Anadolu’da dağınık yaşıyorlardı. Yani hiçbir yerde çoğunluk durumunda değildiler. İkinci bir nokta da, Ermeniler’in yaşadıkları bölgelerin kıyı bölgelerinden uzakta oluşuydu. Onları destekleyen batılı ülkelerden gelecek yardımlara ulaşmaları zordu yani. Ama ne oldu, bir yandan Ruslar, diğer yandan da İngilizler ve Fransızlar “hadi yürüyün” diye Ermeniler’i arkadan itmeye başladılar. “Biz sizin arkanızdayız, siz başlayın biz sizi yalnız bırakmayız” diyerek Ermeni milliyetçilerini öne doğru ittiler. Onlar da, esas olanın kendi gücüne güvenmek olduğu ilkesini bir yana bırakarak, Balkanlar’da olduğu gibi aynı mücadele yöntemlerini kullanarak mücadeleye başladılar!
Rusya’nın amacı kurulacak bir Ermeni devletini kendi kanatları altına alarak Akdeniz’e inmekti. İngilizler ve Fransızlar ise Ermeniler’i Ruslar’a kaptırmaktan korkuyorlardı! Bu nedenle, bu ülkelerin desteğine umut bağlamakla Ermeniler aslında onların kendi ara-larındaki rekabete kurban gidiyorlardı.
Sen tut, Ruslar’la birlikte Doğu Anadolu’yu işgale kalkış, kendi gücünü hesap etmeden elalemin kışkırtmasıyla kendini ateşe at! Niye acele ediyorsun ki, Tanzimat’tan sonra bayağı iyi bir statüye kavuşmuşsun Osmanlı’da. Bakan bile olabiliyordun artık hükümette. E.. Ermeni orta sınıfı desen, Osmanlı’nın en gelişmiş unsurlarından birisiydi o da o dönemde. Ticarette, sanayide her alanda iyi durumdaydaydılar. Ermeni gazeteleri, okulları desen onlar da her yerdeydiler. Tamam gene milliyetçi ol, nihai hedef olarak gene ayrılmayı koy kafana istiyorsan, ama herşeyin bir yolu yordamı vardı, önce kendi gücünü bir hesaplaman gerekiyordu! Baktın olmuyor, o zaman en azından bir süre daha Türkler’le birlikte yaşamaya-mücadele etmeye çalışacaktın. Yani daha uzun vadeli hesaplar yaparak ilerlemen gerekiyordu yolunda.
Yok olmaz, Ruslar ve batılı devletler destekliyor diye Osmanlı’yı küçük gör sen ve Don Kişot gibi fırla öne!
Ben size birşey söyleyeyim mi, o İttihatçılar ne ise, onların kafa yapıları ne ise, o zamanki Ermeni liderleri de bunların aynısıydı aslında!. Çünkü bunların hepsi de aynı fabrikadan çıkmış insalardı o zaman! Gidiyorlardı, Batı’da iki kelime öğreniyorlardı, bir de tabi milliyetçilik virüsünü sokuyordu Batı bunların kafalarına, tamam! Gelip kendi ülkelerinde milliyetçi lider olup çıkıyorlardı bunlar! Nitekim, bunların hepsi-İttihatçısı, Ermeni komitacısı, hepsi- 1908 öncesinde aynı örgütlerde beraber mücadele eden insanlardı! Hatta, Abdülhamid’e karşı birlikte silahlı-külahlı eylemler bile düzenlemişlerdi!. Yani torna-Batı- aynı torna olduğu için, bu tornadan çıkan insanlar da-onlara “devrimci” deniyordu o zaman-aynı kafa yapısına sahip insanlardı. Ve işte bu insanlar daha sonra biribirlerine girdiler! Niye? “Benim”, “senin” diyerekten biribirlerini yok etmeye çalıştılar da ondan!. Biri, “ben Devletim” diyordu, diğeri ise, “benim de arkamda koskoca Rusya ve batılı devletler var” diyordu! Arada olan yüzbinlerce günahsız insana oldu. Ermeniler kıyıma uğradılar da Türkler uğramadılar mı sanki! Hem o Türkler sadece Ermeniler tarafından da asılıp kesilmediler. Ermenileri yok etmeye çalışan İttihatçılar Türklerin de kanına girmişlerdir. Sarıkamış’ı saymıyorum! Burada, İttihatçı komplosuyla, hükümetin bile haberi olmadan, sırf Almanlar istedi diye I.Dünya Savaşı’na nasıl girdiğimizi falan da ele almayacağım, bunlar bilinen şeyler artık. Demek istedigim, İttihatçıların Türkler’e de az etmedikleridir. Yüzbinlerce Türk de kırıldı bu virüs yüzünden. Üstelik halâ da devam ediyor bu salgının etkileri! Dünkü İttihatçı komitacılıkla bugünkü Ergenekonculuk aynı fabrikanın ürünü değil midir..
İttihatçılar şöyle düşünüyordu: “Balkanlar zaten elden gitmiş, bari Anadolu’yu kurtaralım. Ama o da elden gitmek üzere! İngilizler-Fransızlar, yani düşman Çanak-kale’ye dayanmış, Osmanlı Devleti bir varoluş mücadelesi veriyor. Her an İstanbul’a girebilirler. Öte yandan, Doğu’da da Ermeniler Ruslar’la birlik olarak bir Ermeni devleti kurmak için hareket halindeler. Ne yapacaksın bu durumda, vatan elden gidiyor”! İşte Ermeni “tehciri” olayı bu koşulların ürünü olur. Ve İttihatçılar bir kere bu noktaya-“tehcir” noktasına- geldikten sonra da artık “bu işi kökünden çözelim, bunlardan bize hayır yok, bunlar Devlete ihanet ettiler” diyerekten işi bir tür “soykırımına” vardırırlar. Kadın, erkek, çoluk, çocuk, yaşlı demeden ellerine geçen bütün Ermenileri toplayarak Suriye’ye doğru sürmeye çalışırlar. Tabi yol boyunca da olan olur. Bugünkü Ergenekon’un o zamanki eşdeğeri, İttihatçıların gizli örgütü haline gelen “Teşkilat-ı Mahsusa’nın da katkısıyla yol boyunca Ermeniler’e yapılmadık kalmaz. Hastalık, açlık gibi nedenlerden dolayı ölenleri de hesaba katarsanız, yüzbinlerce insan yok olup gider...
Devlet Ermeniler’den özür dilesin”! Dilesin tabi. Tarih niye var ki, insanlar geçmişten öğrensinler de bugünü daha iyi kursunlar diye. Ama Ermeniler’in de tarihten öğrenmeleri gereken seyler oldugu açıktır. Dün Ruslar’ın, batılı devletlerin peşine takılarak hata ettiler ve bunu çok pahalıya ödediler.52 Eğer bütün bunları açıkça konuşarak kendi hatalarının özeleştirisini yapamazlarsa, bugün gene hata yaparlar. Yapıyorlar da nitekim! “Soykırım da soykırım, Türkler özür dilesin” diye tekrarlayarak bir yere varılamayacağını -kin ve nefretle bir yere varılamayacağını- göremiyorlar. Çünkü bir tür travma yaşadıkları.. Öyle dışardan dayatarak Türklere özür diletsen ne olacak ki, bu seni huzura kavuşturacak mı, ya da kendi yaptığın hatalarının üstünü kapatacak mı! Türklerin Ermeni soykırımıyla yüzleşmeleri ve İttihatçı haydutların yaptıklarından dolayı bu konuda Ermeniler’den özür dilemeleri ancak Türkiye’nin kendi içindeki demokratikleşme sürecinin-mücadelesinin içinde mümkün olabilir. Çünkü o İttihatçılık halâ yaşıyor bugün Türkiye’de! Türkiye’de insanlar kelleyi koltuğa almışlar o ortak düşmana-İttihatçılığa karşı demokrasi mücadelesi veriyorlar, Devleti demokratikleştirmeye, İttihatçılıktan-Osmanlılıktan kurtarmaya çalışıyorlar, sen bu mücadeleyi görmüyorsun ve dışardan, “özür dileyin” diye dayatıp duruyorsun. Bu tür çabaların yarattığı reaksiyon son tahlilde içerdeki o İttihatçıların-Ergenekoncuların işine yarıyor bunu bile göremiyorsun.
Aslında mesele sadece İttihatçılar meselesi de değildir! İttihatçılık-Kemalizm Osmanlı’lığın sadece bir biçimi-son varoluş şeklidir. Türkiye halkı bugün bunun da ötesinde bütün bir Osmanlı’dan kurtuluş mücadelesi veriyor. Türkiye burjuva devriminin anlamı budur. Devlet kurucu olan o Türkler, daha sonra kurdukları bu devletin altında kalmışlar, bütün bir Osmanlı tarihi boyunca en çok ezilen, sömürülen-kırılan insanlar olmuşlardır. Şunu hiç unutmayalım: Osmanlı Devleti hiçbir zaman bir Türk devleti olmamıştır. O, daha Devlet haline geldiği andan itibaren kendini vareden yoldaşlarını devre dışı bırakmakla işe başlamıştır. Sadece alevileri falan da kastetmiyorum, bütün bir Osmanlı tarihi aslında Türkler’in (Orta Asya’dan gelen yol arkadaşlarının) Devlete karşı mücadelelerinin tarihidir. Bu nedenle aslında, o Devlet’in Türkler’den de özür dilemesi gerekir! Üreten onlardı, savaşan onlardı ama en çok ezilen ve horlanan da gene onlardı. Daha son dönemlerine kadar “Türklere” “etlak-ı bi idrak-yani oturup kalkmasını bilmeyen, cahil insanlar- dermiş Osmanlılar! Daha sonra Türkler’in kıymete binmeleri Devletin kendisine bir dayanak aramasındandır. Yoksa öyle, Osmanlı’da Türkler yabancıları sömürmüşler falan diye birşey yoktur! Tersine, gayrımüslimlerin durumu çoğu zaman Türkler’den daha iyi olmuştur..Bunlar ya hep unutuluyor, ya da Batı’dan pompalanan Türk düşmanlığıyla Türkler hep bir öcü gibi gösterilmeye çalışılıyor. Bu tutumun demokratlıkla falan hiçbir alakası yoktur. Tersine, bir reaksiyona yol açarak Türk faşizmine hizmet etmektedir bu tür politikalar..
Aynı hataları Kürtler de yapıyorlar bugün! Tamam haklısınız, haklı bir davayı savunuyorsunuz, ama şunu kavramanız lazım artık: Kürt sorununun çözüm yolu Türkiye’nin demokratikleşmesinden geçer!.Bitti! Bunu göremedin mi kaybedersin! Sonra da tutar ağlarsın niye kaybettim diye! Bu nedenle, bütün gücünle Türkiye’deki demokrasi mücadelesine katılman, ona destek olman, onu daha da ileriye götürmeye çalışman gerekir. Ya da en azından bu konuda bir engel çıkarmaman gerekir. Hele hele, Türkiye’deki demokrasi düşmanlarıyla işbirliği yapmaman gerekir. Sen tut, Ergenekon cephesiyle ittifaka giriş, ondan sonra da ben haklı bir davayı savunuyorum diye gez ortalıkta! Olmaz böyle şey! Neymiş “Devlet Kürt sorununu çözmek istiyormuş da AKP buna engel oluyormuş”! Böyle diyor büyük lider! Hiç kimse de demiyor ki, kardeşim AKP’yi anladık ama bu “Devlet” neyin nesidir! Kimdir bu Devlet, kimi temsil etmektedir? Pes vallahi! Ondan sonra da yandık bittik öldük diye ağla dur! Ha, eğer hesap, Ergenekoncuları destekleyerek, şiddeti, terörü geliştirerek bir darbe ortamına katkıda bulunmak, daha sonra da, batılı devletlerin vs de katkısıyla, Kosova’da falan olduğu gibi kendine ayrı bir yol çizmekse o zaman başka! Yok yok demeyin, mutlaka vardır bu şekilde düşünen fanatikler de. Bütün mesele iplerin kimin elinde olacağında yatar. Bu nedenle herşeyin açık açık konuşulması gerekir..
Altını çizerek bir kez daha söylüyorum: Kürt sorununun çözüm yolu demokratikleşmeden geçer. Ülke ne kadar demokratikleşirse sorunun çözümü de o kadar kolaylaşır. Bu kadar basit bir şeyi anlamak neden bu kadar zor biliyormusunuz! Milliyetçilikten dolayı! Çünkü milliyetçilik bir virüs gibidir. Bir kere o virüsü kaptınmıydı ya artık gözlerin bile görmez olur! Birlikte yaşamaktan, ayrılmaya, özerkliğe, federasyona kadar bütün çözüm yollarının açıkça tartışılabildiği demokratik bir ortam yaratılmadan Kürt sorunu çözülemez. Hiçbir sorun çözülemez aslında bu sağlanmadan..Bu nedenle önce demokrasi diyorum ben..


Yüklə 0,81 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin