Osmanli devletiNİn ruhu


JÖNTÜRKLER VE 1908 “JÖNTÜRK DEVRİMİ”



Yüklə 0,81 Mb.
səhifə25/31
tarix27.07.2018
ölçüsü0,81 Mb.
#60282
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   31

JÖNTÜRKLER VE 1908 “JÖNTÜRK DEVRİMİ”

Jöntürkler kimdir, kimi, hangi sınıfı temsil etmektedirler? Devlet sınıfının yeni-çağdaş temsilcileri midir bunlar, yoksa Karpat’ın da dediği gibi, Müslüman orta sınıfın temsilcileri midir? Ben bu konuda Karpat hocayla aynı görüşte değilim! Bana kalırsa bu konuda Karpat hoca’nın kafası da net değil zaten! Bakın ne diyor:


“Ondokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru, şehirli alt sınıfın ve Müslüman nüfusun tarım gruplarının piyasa ekonomisi ve kapitalist ilişkiler çarkına tam anlamıyla girmesinden sonra, Müslüman milliyetçilik ikinci ve nihai aşamasına girmiştir. Oluşan Müslüman burjuvazi kendi aydın tabakasını yaratmış ve kendi yerel eğilimlerini ve modernleşme yanlısı isteklerini ifade etmeye başlamıştır. Bu arada başta ordu mensupları olmak üzere hükümet eliti de, giderek artan biçimde etnik Türkler arasından seçilmeye başlanmıştır. Bu yeni seçkinler bilim ve iktidar özlemi içinde Avrupa emperyalizmine karşı olmuşlardır49..1908 Jön Türk Devrimi bu grubu güçlendirmiş ve ekonomik emelleri ve bazı grup özellikleri açısından Avrupa’daki karşılıklarına benzer özellikler taşıyan modern bir burjuvazinin doğuşuna yol açmıştır. Genç Türkler laikliği modernizmin koşulu olarak almışlar50 ve bunu Türk milliyetçiliğiyle bütünleştirmişlerdir. Türk milliyetçiliğini teoriden ziyade uygulamada Osmanlı Devleti’nin yeniden yapılandırılmasında temel ideoloji haline getirmişlerdir”.
Ne diyor şimdi Karpat burada? Jöntürkler-İttihatçılar Müslüman orta sınıfın temsilcileridir diyor! Ve bu Müslüman orta sınıf temsilcileri olan Jöntürkler 1908’de gayrımüslim orta sınıflarla da işbirliği yapıp birleşerek Abdülhamid’i deviriyorlar, 1908 “Jöntürk Devrimi’ni” yapıyorlar. Böylece, “modern-devrimci Osmanlı burjuvazisi” iktidara gelmiş oluyor. Karpat’ın vardığı sonuç budur. Zaten o, daha sonra, aynı sınıfın temsilcileri olarak gördüğü Kemalistler’in de, İttihatçılar’ın yarım bıraktıkları süreci tamamlayarak “modern Türkiye’yi kurduklarına” vardıracaktır işi! Karpat’ın Atatürk hayranlığının altında yatan mantık budur51. Jöntürkler ve daha sonra da Kemalistler tarih sahnesine çıkınca Devlet-Osmanlı Devleti birden ortadan kayboluyor Karpat’a göre..pes doğrusu!..
Bu konuda Karpat’la farklı düşündüğümüz açık! Bana göre, bu kadar değerli bir tarihçi olan Karpat hoca da geliyor, sonunda Osmanlı’nın diyalektiğine yenik düşüyor! Herşeyden önce kendi kendisiyle çelişiyor o! Nasıl çelişmesin ki, gayrımüslim milliyetçiliğine ve onların batılı koruyucularına karşı bir reaksiyon olarak gelişen Müslüman orta sınıf milliyetçiliğinin Müslümanlık bağından dolayı Devlet’le özdeşleşmek zorunda kaldığını en açık bir şekilde ortaya koyan Karpat, sonunda, aynı çalışmanın içinde, tutuyor Abdülhamid’in Müslüman milliyetçiliğine karşı, gene “Müslüman milliyetçi orta sınıf temsilcileri” dediği Jöntürklere bir burjuva devrimi yaptırıyor!
Bu çalışmanın amacı Karpat’ı eleştirmek değil. Ama bu konuda Karpat’la “solcular”-Kemalistler arasındaki açı nedense birden ortadan kalkıveriyor, ben de sadece bu noktanın altını çizmek istedim. Bütün bir çalışma boyunca orta sınıfların doğuşunu anlatan, bu sürecin nasıl ilerici bir süreç olduğunun altını çizen Karpat, iş İttihatçılar’a ve Kemalistler’e gelince birden, gayrımüslim ya da Müslüman, bütün orta sınıfa kan kusturan Devlet’in ve Devletçiliğin bu en katı temsilcilerini yücelterek onları burjuva devrimcileri olarak ilan ediyor! Peki, Kemalistler burjuvaziyi temsil ediyorduysa eğer, o zaman o II.Grup ne idi, onlar kimi temsil ediyorlardı! Serbest Fırka ne idi, ve herşeyden önce DP ne idi..bu soruların cevabı yok tabi! O da burjuva, bu da burjuva..e bunlar niye çatışıyorlardi ki peki o zaman biribirleriyle! Hem de öyle bir çatışma ki bu, öyle sınıf içi bir çatışma falan değil! İki ayrı sınıf var ortada..Bunu göremedin mi ya, başka hiçbir şeyi görmekte mümkün değildir!..
Peki, nedir Jöntürkler, kimin temsilcisidir bu insanlar? Jöntürkler ne sadece Devlet sınıfının-Devletin temsilcisidir, ne de Müslüman orta sınıfın-burjuvazinin. Bir ucu Balkanlardaki-Selanik’teki-Müslüman orta sınıfta, diğer ucu ise Devlette-Devletin ideolojisinde olan bir bileşiği-amalgamı- tarihsel bir uzlaşmayı temsil eder onlar. Bu iki instanzın-Devletin, ve de, daha çok Balkanlar’da bulunan Müslüman orta sınıfın ortak çıkarlarını- zamanın şartlarına göre bütünleşmiş ortak ideolojisini- temsil eden Osmanlıya özgü orijinal tarihsel devrimci-Devletci aydınlardır onlar.
Onların köklerinin-ilham kaynaklarının bir diğer ucu da batılı ülkelerdedir tabi. Abdülhamid’in izlediği “Müslüman Osmanlı milliyetçiliği” siyasetinin “Devleti kurtarmakta” yetersiz kaldığı apaçık ortadadır. Bir yanda Batılı devletlerin artan baskıları, diğer yanda ise gayrımüslimlerin milliyetçi hareketlerinin yükselme eğilimi, özellikle Balkanlar’da yaşayan Müslüman orta sınıfı ve asker-sivil aydınları kaygılandırmakta, kendilerine ait olduğunu düşündükleri Devleti içine düştüğü durumdan kurtarmak için çare aramaya zorlamaktadır. Aslında 1876’da ne güzeldi! Bir anayasa ve bir parlamento vardı o zaman ortada ve bu, içerdeki ve dışardaki muhalefetin kendini ifade etme olanağı bulduğu bir zemin oluşturuyordu. Gayrımüslim olsun Müslüman olsun, muhalif bütün unsurlara çözüm yolunun sistemin içinde olduğu inancını veriyordu. Bu nedenle, bütün kabahat bu yapıyı-süreci ortadan kaldıran Abdülhamid’de idi. Olmuyordu işte! Otuz yıllık denemenin sonucu ortadaydı. Devlet parçalanmak üzereydi. Balkanlar gitti gidiyordu. Balkanlar gittimiydi ya, artık oradaki Müslümanlara da hayat hakkı kalmayacaktı. Bu nedenle, tek çözüm yolu yeniden 1876 Anayasasına-parlamenter monarşiye dönüştü. Hem sonra, bu konuda herkes hemfikirdi. Gayrımüslimler de bunu istiyorlardı. Ayrılmayı, milliyetçi çözülmeleri önleyecek tek yol, Devleti kurtaracak tek çare bu idi.
Olay budur! Şimdi, burdan yola çıkarak Jöntürkleri bir bütün halinde Osmanlı’nın Müslüman orta sınıfının temsilcileri olarak tanımlamak mümkün müdür. Bunların derdi, Osmanlı’da üretici güçlerin gelişmesini engelleyen Sultana-Abdülhamid’e karşı bir burjuva devrimi yapmak falan değildi ki!. Tam tersine, Abdülhamid üretici güçlerin geliştirilmesi açısından bunların hepsinden daha ilerideydi! Onlar, Abdülhamid’in politikasının Devleti yıkıma-parçalanmaya götürdüğünü düşünüyordu o kadar. Bu yüzden de, aslında Devleti kurtarmak için ona karşı mücadele ediyorlardı. Osmanlı’nın o kutsal Devlet anlayışıydı-ruhuydu onları harekete geçiren. Alın şimdi, Jöntürklerden yetmiş yıl sonra gelen 1960’ın o Devlet kurtarıcısı 27 Mayısçılarını, kimdi bunlar peki, neyi, hangi sınıfı temsil ediyorlardı? Burjuvaziyi temsil eden DP-Menderes iktidarı olduğuna göre, 27 Mayısçılar kimi temsil ediyorlardı? Kimin adına, ne için darbe yapmıştı onlar? “Küçük burjuvaziyi”-“Asker sivil aydın güçleri”mi temsil ediyorlardı, öyle mi diyorsunuz!! Şaşarım aklınıza! Bu kafayla varılacak nokta bellidir sonunda! Eğer bir Enver, bir Talat Osmanlı burjuvazisinin temsilci idiyseler, eti neydi budu neydi o burjuvazinin ki o zaman, Osmanlı’da böyle fırtınalar estirebiliyordu!
Bakın şimdi de ne diyor Karpat:
“Jön Türkler’in faaliyetleri Türk milliyetçiliğinin merkezi haline gelen Selanik’te odaklanmıştı. Onların milliyetçi-modernist felsefelerinin bir parçası olarak laikliği benimsemeleri, Türklerin linguistik ve etnik özelliklerine dayanan yeni politik kimliklerine olduğu kadar, çağdaşlaşmaya bağlılıklarıyla en üst noktaya çıkan uzun sosyal değişim sürecinin de bir sonucuydu. Jön Türkler mevcut Osmanlı çokuluslu devletini muhafaza etmeye ve bunu Türkçe kullanımını evrenselleştirerek Türkleştirmeye çalıştılar. Fakat laikliğin benimsenmesi Osmanlı Devleti’nin ve bizzat halifenin dini temellerini zayıflattı. Bazı Arap okullarında ve Arnavutluk’ta dil olarak Türkçe kullanımının yerleştirilmeye çalışılması ve İstanbul’da geçmişte bir ölçüde özerkliği olan Arap bölgelerinde merkezi hükümet kontrolünün yaygınlaşması Osmanlı Devleti’nin evrensel Müslüman özelliklerini kaybetmiş olduğunun kanıtıydı. Türk milliyetçiliği hakim duruma geçti ve kendi felsefesi doğrultusunda bir siyasi varlık yaratmaya çalıştı. Bu arada bazıları, Arnavut (Mehmet Akif), Tatar, Çerkez ve Boşnak kökenli olan İslamcılar ve Osmanlıcılar milliyetçiliğin (kavmiyet) Osmanlı varlığını sona erdireceği uyarılarıyla milliyetçi gidişatı ümitsizce durdurmaya çalıştılar”[1].
Buradaki en önemli nokta, Jöntürkler’in Devlete sahip çıkarak onu Türkleştirmeye çalışmaları olayıdır. Bu doğrudur, ama bunun nedeni etnik Türklerin kendi kimliklerini üstün kılma çabası değildir! Yani, gayrımüslim milliyetçiliğinin ortaya çıkışında olduğu gibi, burada da gene, Müslüman orta sınıflarda ve Türk halkında aşağıdan yukarıya doğru etnik bir talep söz konusu değildir!. Bırakınız İttihatçıları bir yana, daha sonra Kemalistler bile halâ bir Türk ulusu yaratmaya çalışacaklardır, neredeymiş daha o zaman böyle aşağıdan yukarıya doğru bir etnik bilinçlenme ve kimlik arayışı!. Müslüman orta sınıfın ve de Osmanlı’nın Müslüman halkının etnik Türk bilinci o kadar gelişmiş ki, bunlar halâ Müslüman milliyetçiliği peşinde koşan Devlete-Abdülhamid’e- karşı isyan ediyorlar! Bu mudur olay! Alâkası yok!
En baştan alalım: 1908 öncesinde Jöntürkler’in Abdülhamid’in Müslüman milliyetçiliğine karşı çıkışları onların etnik Türk kimliğinden dolayı değildir! Onlar, bu politikanın-Müslüman milliyetçiliği politikasının- gayrımüslimleri dışladığını bu yüzden de Devlet’in parçalanmaya doğru gittiğini düşünüyorlardı. Çözümün de, Tanzimat’ın “eşitliğine”, 1876’nın anayasal-parlamenter düzenine dönüşte olduğu görüşündeydiler. Yani bütün mesele gene Devletin bütünlüğünü korumaya dayanıyordu. Olay budur. Evet, Jöntürkler’in kafalarında bir Türklük kavramı vardı, bu doğrudur, ama bu onların etnik Türk halkının-Türklük bilincine varmış bir orta sınıfın- temsilcisi aydınlar olmalarından kaynaklanmıyordu! Daha çok Batı’nın ve Balkanlar’daki gelişmelerin etkisi altındaydı onlar. Birkere, Batı’dan aldıkları bir milliyetçilik anlayışı vardı işin özünde. İkinci olarak da, Balkanlar’daki gayrımüslim milliyetçiliğinin nasıl geliştiğini görüyorlardı. Balkanlar’daki Müslüman orta sınıf unsurlarının çaresizliği ve bir çıkış yolu arama çabaları da işin içinde olunca, bütün bunların hepsi bir çevre faktörü olarak onların üzerinde etkili oluyordu. Ama Anadolu’daki durum böyle değildi. Yani Müslüman halkın böyle bir etnik kimlik arayışı falan söz konusu değildi. Bu nedenle, Türklük olayı, “Devleti Türkleştirerek kurtarma” çabalarına bağlı olarak, yukardan aşağıya doğru kitlelere empoze edilmeye çalışılan ideolojik bir unsur olmuştur.
“Devleti Türkleştirme”ye gelince. Devlet, Osmanlı Devleti, bir burjuva devlet falan değil o. Sen bu antika yapıya sahip çıkıyorsun ve ona etnik bir kimlik vermeye çalışıyorsun. Niye? İşte mesele bu “niyenin” iyi anlaşılmasında yatıyor!


Yüklə 0,81 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin