Osmanlica lügat



Yüklə 11,57 Mb.
səhifə152/181
tarix17.11.2018
ölçüsü11,57 Mb.
#83297
1   ...   148   149   150   151   152   153   154   155   ...   181

ŞERİF(E) Şerefli, mübarek. * Peygamber neslinden ve Hazret-i Hüseyin soyundan olup İslâmiyete tam sadâkatla bağlı temiz kimse. (Bak: Sâdât)

ŞERİHA (C.: Şerâih) Vücuttan kopmayarak ayrılmış olan et parçası. * Et dilimi.

ŞERİK Ortak. * Arkadaş.

ŞERİK-İ CÜRM Huk: Suç ortağı.

ŞERİR(E) Şerli. Şer işleyen. Kötülük yapan. Kötü.

ŞERİS Eski nalin.

ŞERİS Yaramaz huylu kimse.

ŞERİT Hurma yaprağından yapılan urgan.

ŞER'Î TAKVİM (Bak: Takvim-i Arabî)

ŞERİYY İyi, kıymetli at.

ŞER'İYYE(T) Şeriata uygun olma. Kanun ve nizamlara muvafık bulunma.

ŞERKA' Kulağı uzunlamasına yarık olan koyun.

ŞERM Yarmak. * Atâ etmek, hediye vermek.

ŞERM (ŞİRM) f. Utanç. Utanma. Hayâ etme. Hicab etme.

ŞERMENDE f. Utanmış, mahcub. Utanılacak bir iş yapan.

ŞERMGİN f. Utangaç. Utanan, hayâ eden.

ŞERMİN f. Mahcub. Utangaç.

ŞERMNÂK f. Mahcub. Utangaç.

ŞERMSÂR f. Utangaç, müstahyi, mahcub.

ŞERNAK Göz kapağının ağır ve kalın olması. * Ekinin bir mertebe uzun olması.

ŞERNİS Eli ve ayağı kaba olan.

ŞERR Kötü iş, kötülük. Fenâlık. * Kavga. * Allaha isyan, emirlerine uymama, muhalif hareket etme. * Fenâ adam, fenâlık yapan adam, kötü adam. * Daha kötü, en kötü.

ŞERR-İ MAHZ Sırf şer. Hiç hayır ciheti olmayan şer ve musibet.

ŞERR-ÜN NÂS İnsanların en kötüsü, en zararlısı.

ŞERREDE "Ayırdı" mânâsına "Teşrid"den mâzi fiili. (Bak: Teşrid)

ŞERR Ü FESAD Kötülük ve bozukluk. şer ve fesat.

ŞERŞERE Ateş üstüne koyunca cızlayıp ötmek. * Yarmak. * Kesmek. * Meta, mal mülk. * Ağırlık. (Bu mânâya C.: Şerâşir)

ŞERUR Çok şerli.

ŞERVAL f. şalvar.

ŞERVAT Uzun, tavil.

ŞERYE Çekirdekten biten hurma ağacı. * Az pahalı nesne.

ŞERZ (C.: Şerâriz-Şevâriz) Şiddet. * Zorluk. * Kuvvet. * Kalabalık, galizlik. Kat'etmek, kesmek.

ŞERZE f. Kuduruk, kudurmuş.

ŞERZİME Küçük insan topluluğu. (Bak: Şirzime)

ŞESAR (Şâsır) Geyik buzağısı. (Müe: Şesara)

ŞESASA şiddet. * Yaramazlık. * Sığır üstüne yük vurmak. * Kuru ve sert yer. * Acele.

ŞESEL Yoğunluk.

ŞESEN Huşunet, haşinlik.

ŞESİB Yay.

ŞESİS Sütü gitmiş hayvan.

ŞESS (C.: şisâs) Boya otu.

ŞEST f. Balık oltası. * Okçuların parmaklarına taktıkları yüksük.

ŞESU' Uzak. * Ayakkabısının tasması parçalanmış olan.

ŞESUS (C.: Şesâyıs) Sütü az olan deve.

ŞEŞ f. Altı. 6

ŞEŞ-CİHET f. Altı yön, altı cihet. (Bak: Cihat-ı sitte)

ŞEŞ-EBRAR Altı aded hayır sahibi ki, bunlar: Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin'dir (Radıyallahu anhüm).

ŞEŞHANE f. Namlusunda 6 yivi bulunan tüfek veya top.

ŞEŞ-PA f. Altı ayaklı.

ŞEŞ-PER f. Altı kanat. * Eski savaş âletlerinden 6 dilimli bir topuz.

ŞEŞÜM Altıncı, sâdis.

ŞET' Açlıktan veya hastalıktan dolayı acı duymak.

ŞETAME Çirkin yüzlü ve yaramaz sözlü olmak.

ŞETARET

ŞETARET Şenlik. Şatır ve şuh olmak. * Yarım olmak. * Göz ucuyla bakmak. * Hafiflik. (Ağırbaşlılığın zıddı.)

ŞETAT Dağılmak, perakende ve dağılmış olmak.

ŞETAT Hadden aşırı olmak. * Hakdan uzak. * Zulüm, cevr, yalan, kizb, saçma.

ŞETEN (C.: Eştân) Sağlam bükülmüş uzun urgan. * Uzak olmak. * Sağlam yapmak.

ŞETER Gözün kapaklarının devrik olması. * Bir kale adı.

ŞETET Perişaniyet, dağınıklık, teşettüt.

ŞETEVİYY Kışa mensup, kış ile ilgili. * Kış evi. * Kış kaftanı, kışlık elbise. * Kış yağmuru.

ŞETİBE Uzununa kesilmiş olan sahtiyan parçası.

ŞETİM Küfredilmiş sövülmüş kimse. * Kerih ve kabih olan, çirkin.

ŞETİME Sövme, sövüş, sövüp sayma.

ŞETİT(E) Dağılmak, müteferrik olmak. Çeşitli.

ŞETM Sövmek, azarlamak, küfretmek.

ŞETM-İ GALİZ Edepsizce sövme.

ŞETN Dokumak. Çulhalık.

ŞETT Dağınık olmak, târumar etmek, dağıtmak. Başka başka olmak.

ŞETTA Çeşitli, başka başka, ayrı ayrı. Çok ve müteferrik olan.

ŞETTAM (şetm. den) Çok küfreden.

ŞETTE (ŞETÂT) Perâkende olmak, dağılmak.

ŞETUN Irak, uzak, baid.

ŞETUT Büyük hörgüçlü dişi deve.

ŞETUTÎ Büyük hörgüçlü deve.

ŞETVA Mısır'da bir köy.

ŞETVE Kış olmak. * Soğuk olmak. * Kıtlık olmak.

ŞEUB Ölüm, mevt.

ŞE'V Geçmek, takaddüm eylemek. * Son, nihayet. * Devenin yuları. * Zembil. * Kuyudan kazıp toprak çıkarmak. Kuyudan çıkan toprak. * Kaygan.

ŞEV f. Gece. Leyl.

ŞEVA Kolay. * Vücut organları. (El, ayak gibi). * Malın kötüsü.

ŞEVAGİL (Şagile. C.) Uğraşmalar, meşguliyetler.

ŞEVAHIK (şahika. C.) Yüksek tepeler, şahikalar.

ŞEVAHİD (Şâhid. C.) Şahitler, şehadet edenler.

ŞEVAHİN (Şahin. C.) Şahinler, doğan kuşları.

ŞEVAİ' (Şâyi'. C.) Yayılmış bulunanlar. Şâyi olanlar.

ŞEVAİB (Şâibe. C.) Kusurlar, lekeler, noksanlar, ayıplar. * Şüpheler $* Eserler, izler, nişânlar.

ŞEVAİR (Şâire. C.) Kadın şâirler.

ŞEVAKİL (Şâkile. C.) Tarikler, yollar. Mezhebler, tarikatlar, meslekler. Şâkileler.

ŞEVAMİH (Şâmiha. C.) Yüksek yerler, tepeler, yüksekler.

ŞEVAMİL (Şâmile. C.) Şâmil olanlar, içine alanlar, çevreliyenler.

ŞEVAR Ev esvabı, elbise, libas. * Heyet.

ŞEVARIK (Şârıka. C.) Nurlar, aydınlıklar. Parlaklıklar.

ŞEVARİ' (Şâri'. C.) Büyük yollar, caddeler.

ŞEVARİB (Şârib. C.) Bıyıklar.

ŞEVARİD (Şâride. C.) Dağılmış, dağınık şeyler.

ŞEVAT (C.: şivâ) Baş derisi.

ŞEVATÎ (Şâti. C.) Kenarlar, kıyılar.

ŞEVAYİB (Şayibe. C.) Şâyibeler, noksanlıklar, ayıplar.

ŞEVAZ (ŞÜVÂZ) Tütünsüz ateş.

ŞEVAZÎ Dağların dik tepeleri.

ŞEVAZZ (şâzze. C.) Müstesnalar. Kaide hârici olanlar.

ŞEVB Karıştırmak. * İçilecek olan şeye katılıp karıştırılan şey.

ŞEVBEC Oklava.

ŞEVE Göz değmesi, nazar değmesi.

ŞEVEH (şevh) Kara olmak ve çirkinlik. (Bak: şâhet-il vücuh)

ŞEVES Gururdan dolayı göz ucuyla bakma.

ŞEVH Kara ve çirkin olmak.

ŞEVHA Avurtları ve burun delikleri geniş olan çirkin yüzlü kadın.

ŞEVHA Yay yapımında kullanılan ağaç.

ŞEVHEB (C.: şevahib) Kirpi.

ŞEVHER f. Erkek eş, koca, zevc.

ŞEVK Diken. * Birinin hiddet ve şevketi görünmek. * Ekin.

ŞEVK Çok istek, şiddetli arzu. * Neş'e. *Bir şeyi bir yere şeye sağlamca bağlama. * Memnun. Şâduman. (Bak: Himmet, Şavk)

ŞEVK-İ TENZİLÎ Kur'an-ı Kerim'in ilk önceki mânâsıyla Sahabelere verdiği sevgi ve iştiyak. Kur'an-ı Kerim'in tenzil mertebesindeki mânâsının verdiği şevk. İlâhî bir makamdan inmenin verdiği şevk.

ŞEVK-ÂLUD f. şevkli, neşeli, sevinçli, keyifli.

ŞEVK-ÂVER f. Neşe veren, neşe getiren, şevklendiren.

ŞEVK-BAHŞ f. şevk veren, şevklendiren. * Meşhur bir çeşit lâle.

ŞEVK-EFZÂ f. şevklendiren, neşe artıran.

ŞEVKERAN Baldıran otu.

ŞEVKET Kudret ve kuvvetten doğma haşmet. Padişaha mahsus heybet ve saltanat. * Diken. Diken batmak.

ŞEVKETLÛ Tar: Padişahlar hakkında kullanılmış bir tâbir olup, azamet ve heybet sahibi mânalarına gelir.

ŞEVKÎ Neşe ve şevk ile alâkalı.

ŞEVKİSTAN f. Dikenlik.

ŞEVK U İŞTİYAK Şevk ve arzu. Şevk ve iştiyak.

ŞEVNİR Çörek otu.

ŞEVR Davarı baharda otlamağa bırakmak. * Kovandan bal almak. * Satılığa çıkarmak.

ŞEVSA Karın içinde olan yel.

ŞEVŞAT Tez yürüyüşlü dişi deve.

ŞEVŞEB Karınca.

ŞEVTAB El silecek bez. El bezi.

ŞEVVAL Arabi aylardan onuncusu. Ramazandan sonraya geldiği için ilk üç günü mübarek Ramazan bayramıdır.

ŞEVZAK şahin kuşu.

ŞEVZEB Uzun, tavil.

ŞEVZENİK Şahin kuşu.

ŞEY' Nesne, şey. * İstemek, dilemek.

ŞEY' Miktar. * Uzaklık. * Arslan eniği.

ŞEY'AN Uzaktan gören. * İleriyi gören, her şeyin sonunu düşünen.

ŞEYATİN Şeytanlar. (Bak: Şeytan)

ŞEYB İhtiyarlık. Yaşlılık. * Saç, sakal ağarması.

ŞEYD Binayı kireçle yapmak.

ŞEYDA f. Tutkun. Divane. * Çok sevgiden hâsıl olan hal.

ŞEYDÂİ f. Çok fazla sevgiden hâsıl olan divanelik, şaşkınlık.

ŞEY'EN FEŞEY'EN Yavaş yavaş, azar azar.

ŞEYH Yaşlı adam. * Bir kabilenin ileri geleni. Kabile reisi. * Tarikatta müridlerin reisi. (Bak: Müteşeyyih, Tarikat)

ŞEYH-ÜL HADİS İkiyüz bin Hadis-i Şerifi, rivayet edenleriyle birlikte ezbere bilen büyük hadis âlimi.

ŞEYH SAİD HADİSESİ 5 Şubat 1925'de devrin hükümetine karşı şark aşiret reislerinden Şeyh Said ismindeki zâtın teşebbüs ettiği bir harekettir. Şeyh Said, bu hareketine yardım etmesi için Bediüzzaman Said Nursî'ye mektub yazmış, fakat Bediüzzaman bu teklifi reddetmiş ve cevaben yazdığı mektubda şöyle demiştir:(Türk milleti, asırlardan beri İslâmiyete hizmet etmiş ve çok veliler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılınç çekilmez. Siz de çekmeyiniz. Teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet irşad ve tenvir edilmelidir. Tr.) (Bak: Said-i Nursî)

ŞEYHAN (şeyheyn) Esasen iki şeyh demek olup; bazı eserlerde, Buharî ve Müslim yerinde kullanılır. Her ikisinin Hadis Kitablarına birden Sahihan denir. * Hazret-i Ebubekir ile Hazret-i Ömer'in (R.A.) beraberce bâzı mühim kitaplarda geçen isimleri. * Bazı fıkıh kitablarında, İmam-ı A'zam ile İmam-ı Ebu Yusuf'un ikisine birden verilen isim.

ŞEYHEM (C.: şeyâhim) Erkek kirpi.

ŞEYHEYN (Bak: şeyhan)

ŞEYHUHET (Şihet-Şeyhuhiyet) İhtiyarlık, yaşlılık.

ŞEYH-ÜL İSLAM Osmanlı Devleti zamanında din işlerine bakan ve sadrazamdan sonra gelen en yüksek vazifeli şahıs. Âlimlerin reisi.

ŞEYLEM Sarhoşluk veren ve bazan buğdayların arasında çıkan siyah bir tohum.

ŞEYM Çok soğuk su. * Kılıç çıkarmak. * Kınına sokmak.

ŞEYN Kusur, ayıp, noksan, kabahat. Yaramaz şey.

ŞEYT Helâk olmak, mahvolmak. * Yanmak. * Kaynamak.

ŞEYTAN İblis. (Cenab-ı Hakk'ın emrine isyan ettiğinden rahmetinden kovulmuş, şerleri ve muzır şeyleri temsil eder ve ateşten yaratılmıştır. Bütün melekler Cenab-ı Hakk'ın emriyle Hazret-i Âdem'e secde ettiği halde Şeytan: "O, topraktan yaratılmıştır, ben ateşten yaratıldım. Ben ondan daha kıymetli ve yükseğim" diye kibirlenerek, Cenab-ı Hakk'ın emrine karşı gelmiş ve Hazret-i Âdem'e secde etmediğinden, Allah'ın rahmetinden kovulmuştur.(Melâikelere şeytanlar musallat olmadıkları için, terakkiyatları yoktur. Makamları sâbittir, tebeddül etmez. Keza, hayvânâtın dahi, şeytanlar musallat olmadıkları için, mertebeleri sâbittir, nâkıstır. Alem-i insaniyette, ise; merâtib-i terakkiyât ve tedenniyât, nihayetsizdir. Nemrutlardan, firavunlardan tut, tâ sıddıkin-i evliya ve enbiyaya kadar gâyet uzun bir mesâfe-i terakki var.İşte kömür gibi olan ervâh-ı sâfileyi, elmas gibi olan ervâh-ı âliyeden temyiz ve tefrik için, şeytanların hilkatiyle ve sırr-ı teklif ve ba's-i enbiya ile, bir meydan-ı imtihan ve tecrübe ve cihad ve müsabaka açılmış. Eğer mücahede ve müsabaka olmasaydı, mâden-i insaniyyetteki elmas ve kömür hükmünde olan istidatlar, beraber kalacaktı. Alâ-yı illiyindeki Ebu Bekir-is Sıddık'ın ruhu, esfel-i sâfilindeki Ebu Cehil'in ruhuyla bir seviyede kalacaktı. Demek şeyatin ve şerlerin yaratılması, büyük ve küllî neticeye baktığı için, icadları şer değil, çirkin değil; belki su-i istimalâttan ve kesb denilen mübaşeret-i hususiyeden gelen şerler, çirkinlikler, kesb-i insana aittir, icad-ı İlâhîye ait değildir. M.)Bu mevzuya dair tafsilât: Risale-i Nur Külliyatından "Lem'alar" adlı eserin 13. Lem'asındadır.

ŞEYTANET Şeytanlık. Aldatıcılık. Kurnazlık, hilekârlık.

ŞEYTANÎ Şeytanla alâkalı. Şeytana yaraşır.

ŞEYTANÎ PİŞE f. Şeytanın yolu. Şeytana ait meşguliyet.

ŞEYYAD (Şeyd. den) Riyâkâr. Yüze gülen. * Sıvacı.

ŞEYYEBET (Şeyb. den) İhtiyarlattı (meâlinde fiildir.).Şeyyebetnî : Beni ihtiyarlattı, beni ihtiyar etti (mânâsında)

ŞEYYİR (C.: Şiyâr) Semiz ve besili hayvan.

ŞEYZEM Katı ve uzun.

ŞEYZENUK şahin kuşu.

ŞEYZUMAN Kurt.

ŞE'Z (ŞE'S) Kaba ve katı.

ŞEZA' Sinirin yarılması.

ŞEZA Kokulu şeylerin şiddetle kokması.

ŞEZAT Budak kırmak. * At sineği. * Bir gemi cinsi. * Tuz. * Kuvvet ve şiddet bakiyyesi. * Ağaç ismi.

ŞEZAZE Çok kurumak.

ŞEZB Ağaçtan budanan kuru odun. * Geçmek, intikal etmek. * Sınır. (Bu mânâya C.: Eşzâb)

ŞEZEBE (C.: Şüzub ) Ağacın çeşitli budaklarından budanıp kesilmiş olan.

ŞEZEN Nahiye, cânip, taraf. * Kaba ve sağlam yer.

ŞEZERAT (Şezre. C.) İşlenmeden mâdenin içinden toplanılan altın parçaları. * Süs olarak kullanılan altın ve inci tâneleri.

ŞEZF Şiddet. * Darlık.

ŞEZİM Sağlam, muhkem ve uzun.

ŞEZİYYE (C.: Şezâyâ) Bir parça nesne.

ŞEZR (ŞEZİR) Altın mâdeninden toplanan altın ufağı. * İnci parçaları.

ŞEZR Kızgınlık ve hiddetten dolayı gözucuyla bakmak.

ŞEZRE (C.: Şezerât-Şüzur) İşlenmemiş ham altun. * Süs için asılan inci ve altun.

ŞEZRE Bir kimseye yüz yüze bakmayıp şiddet ve öfke ile yandan bakış. Hasmâne bakış. Dargın bakışı gibi bakma. Göz değdirme. * İpi soluna bükme. * Tersine bükülmüş ip, urgan. * El değirmenini sola doğru çevirme. * Şiddet, suubet, zorluk.

ŞEZRE-MEZRE Darmadağınık.

ŞEZZ Çuval kulpuna ağaç sokmak. (O ağaca "şizâz" derler.)

ŞİARE (C.: Şeâyir) Hac amelleri. * Hac nişanları. İbadet için alem kılınan her nesne.

ŞIDK (C.: Eşdâk) Ağızın kulaktan tarafı. * Ağzın kenarı.

ŞIHNE Adâvet, düşmanlık. * Davar bağladıkları yer.

ŞIHNE Emniyet memuru. İnzibat memuru.

ŞIKAK Ayak yarığı. * Ot. * Muhalefet etmek, karşı gelmek.

ŞIKB (C.: Şekâbe-Şikâb-Şükub) Mağara ve kaya yarığı. * Çukur yer.

ŞIKK (Şikk) İslâmiyetin zuhurundan biraz önce yaşamış iki kâhinin adıdır. Bunlardan eskisi Arablarda ilk kâhindir. Acaib bir mahluk olup, alnının ortasında yalnız bir gözü (veya alnını ikiye ayıran bir alev) vardı. El Yaşkarî adındaki ikinci Şıkk, Satih ile birlikte devrinin en meşhur kâhiniydi. Satih'ten sonra o da Yemen'de bulunan Lâhmi Meliklerinden birisinin rüyasını tâbir ile Habeşlerin Yemen'i zabt edeceklerini, bu memleketin İbn-i Ziyezen tarafından kurtarılacağını, ayrıca Peygamber'in (A.S.M.) geleceğini beşaret vermişti. Bunların vücudları yalnız bir bacak ve bir kolu olan yarım insan şeklinde idi, insanlar tarafından tevlid olunmuşlardı. (İslâm Ansiklopedisinden)

ŞIKK Bir bütünün parçalarından her biri. * İki ihtimalden ve iki cihetten her biri. * İkiye ayrılmış şeyin bir kısmı.

ŞIKK-I MUHALİF Aksi taraf. Bir fikrin başka zıt ciheti, karşı tarafı.

ŞIKKAYN Bir işin iki ciheti. Bir şeyin iki şıkkı.

ŞIKN Az, kalil.

ŞIKS (C.: Aşkâs) Bir parça yer. * Her nesnenin bir miktarı.

ŞIKŞAKA (C.: Şekâşık) Devenin ağzında olan dağarcığı. (Ağzından çıkarıp kükretir.) * Zayıf, yaşlı kimse. * Uzun ince çubuk. * Ağzın çevresi.

ŞIKVE (ŞEKÂVE) Bedbahtlık. * Yaramazlık.

ŞIKZ (C.: Şekazân) Keler eniği.

ŞIKZA' Çok acıkmış tavşancıl.

ŞIN Kur'an alfabesinin onüçüncü harfi olup, ebcedî değeri 300'dür.

ŞI'RA Yaldırık adı verilen büyük, nurlu yıldız.

ŞISB (C.: şesâyib) şiddet. * Nasip.

ŞI'ŞA' Uzun, yeynicek kimse. * Uzun boyunlu deve.

ŞITRE Yarım, nısf.

ŞİA Yardımcılar mânâsiyle, Alevilik, Şiilik. İfrat ve tefrit ve dünyevi sebebler yüzünden Ehl-i Sünnet ve Cemaat Mezhebinden ayrılan bir fırka. Bir şahsa taraftar olmak. (Çok açık mukni izâhatını Risâle-i Nur külliyatı Dördüncü Lem'adan okuyunuz.)

ŞİAB (Şi'b. C.) Dar yollar. Dağ yolları. Patikalar. * (Şube. C.) Şubeler. (Bak: Şuâb)

ŞİAR İz, belirti, işaret, nişan, ayırt edici iyi âdet. * Üstünlük veren işaret. * İnsanın gömleği. * Ölüm. * (Şa'r. C.) Kıllar.

ŞİAR-I RÂZ f. Sırların şiârı, sırrı gizleyen perde, işâret.

ŞİB' Tokluk.

Şİ'B (C.: Şiâb) Keçiyolu, dar yol, dağ yolu.

ŞİB f. İniş. Aşağı doğru eğiklik.

ŞİB Üzerine kar düşen dağ. * Su içerken devenin dudağından çıkan ses.

ŞİBA' Tokluk, doyma.

ŞİBA' (Şeb'ân. C.) Karnı doymuş olanlar, tok kimseler.

ŞİBAB Bıçak üstüne sürçmek. * At neşesi.

ŞİBAK (Şebeke. C.) Kafesler, şebekeler, ağlar, tuzaklar.

ŞİBDİ' (C.: Şebâdi) Akrep. * Dil, lisan. * Belâ. * Şiddet.

ŞİBH Benzer. Benzeyen şey.

ŞİBH-İ AKD Akid benzeri. Sözleşme, sözle anlaşma benzeri.

ŞİBH-İ BEŞER İnsana benzeyen şempanze, goril gibi hayvanlar.

ŞİBH-İ BEŞERE Üst deriye benzer olan.

ŞİBH-İ BİLLURÎ Billur gibi olan.

ŞİBH-İ CİLD Cilde benzeyen, cildimsi.

ŞİBH-İ HÜSN-Ü TA'LİL Edb: Bir hâdisenin vukuuna şairane olarak ve kat'î olmayan bir sebeb göstermek.

ŞİBH-İ MÜNHARİF Geo: Yamuk. Yalnız iki kenarı paralel olan dörtgen.

ŞİBL Aslan yavrusu.

ŞİBR Karış.

ŞİBRAK Yırtmak. * Parçalamak.

ŞİCA' (Bak: Şücâ)

ŞİCAB Divit kapağı. * Her nesnenin ağzına, yarığına ve gedik yerine koyup tıkadıkları nesne.

ŞİCAR Kapı ardına koyup sürgü olarak kullanılan ağaç. * Kiremit tahtası altına konulup çakılan ağaç. * Kapı ağacı. * Deve alâmetlerinden bir alâmet.

ŞİD f. Nur, ziya, aydınlık. * Güneş.

ŞİD Kireç. Sıva.

ŞİDAD (Şedid. C.) Sertler. Şiddetliler.

ŞİDDET Sertlik, katılık. * Ziyadelik. * Sıkılık. * Tecvidde: Harf sükun ile ve nefesin hepsi habs olarak sakin bir halde okunduğu zaman savtın asla akmamasına denir. Şiddet iki kısma ayrılır:Şedide-i mechure : Elif, bâ, cim, dal, tı harfleri.şedide-i mehmuse : Kaf ve tâ harfleri.

ŞİDDET-İ TAZYİK Tazyik ve baskının şiddeti.

ŞİDED (Şiddet. C.) Şiddetler.

ŞİE Alâmet, işaret, nişan.

ŞİFA Hastalıktan iyi olma, iyileşme. Hastalıktan kurtulma.(...Hastalık seni uyandırıncaya kadar sabra çalış ve hastalık vazifesini bitirdikten sonra Hâlik-ı Rahim inşaallah sana şifa verir. L.)

ŞİFA-İ ÂCİL Hastalıktan çabuk kurtulma.

ŞİFA-İ ŞERİF (Bak: Kadî İyaz)

ŞİFA-BAHŞ f. Şifa veren, iyilik veren, iyileştiren.

ŞİFAH (Şefe. C.) Dudaklar.

ŞİFAHANE f. Hastahane.

ŞİFAHEN Sözle, ağızdan. Konuşmak suretiyle.

ŞİFAHÎ Ağızdan, şifahen, sözlü.

ŞİFAHİYÂT Ağızdan söylenilen, şifahî olan, sözlü ifadeler.

ŞİFAKÂR f. Şifalı. Şifaya sebeb olan.

ŞİFANAPEZİR (Şifâ-nâpezir) f. Tedavi edilmez, şifa bulmaz, tedavi olmaz.

ŞİFAPEZİR f. İyileşebilir, şifa bulabilir, geçebilir.

ŞİFARESAN f. Şifaya erişen, hastalığı iyileşen.

ŞİFASAZ f. şifa veren, iyi eden.

ŞİFAYAB f. Şifa bulma, iyileşme.

ŞİFE (Bak: Şefe)

ŞİFF Ziyade, çok, fazla. * Eksik, noksan. (Ezdattandır)

ŞİFRE Fr. Gizli ve işaretle yazı usulü. * Haberleşmede kullanılan belirli bazı işaretler. * Herkesin anlayamadığı, bazı kimselere mahsus anlaşma usulü.

ŞİFTE f. Düşkün, tutkun, meftun.

ŞİFTEDİL f. Gönül vermiş, meftun, tutkun.

ŞİFTEGÎ f. Kaçıklık, tutkunluk, meftuniyet.

ŞİH(A) Yavşan denilen ot.

ŞİHAB Parlak yıldız. * Kıvılcım. * Yıldızdan fırladığı zannedilen ve dünyanın atmosferinde bir an görünüp kaybolan gök taşı.

ŞİHAT (Bak: Şeyhuhet)

ŞİHBAN (Şihâb. C.) Kıvılcımlar.

ŞİHDARE Fahiş ve israfçı ve dedikoducu kimse. * Kısa boylu ve şişman kimse.

ŞİHE f. At kişnemesi.

ŞİÎ Şia fırkasından olan.

ŞİİR Güzel tertibli manzume. Tahayyül ve tasavvurları ve bâzı hakikatları hoşa gidecek şekilde ifâde eden ölçülü söz. * Man: Muhayyelâttan terekküb eden kıyas.

ŞİKA (Şekve. C.) Şikâyetler, sızıltılar.

ŞİKAB İki dağ arası. * İki kaya arası.

ŞİKÂF f. (Şikâften: "Yarmak" mastarından) Yarık, yırtık, çatlak. * Kelime sonuna gelerek "yırtıcı, yırtan" mânâsına kullanılır. Meselâ: Ciğer-şikâf $ : Ciğer parçalayan.

ŞİKAK Nifak, ikilik, ittifaksızlık.

ŞİKAL Devenin palanını bağlıyan ip. * Devenin ayağının bağlandığı ip, köstek. * El ve ayak zinciri. * Üç ayağı beyaz olan at.

ŞİKAR f. Av, avlanan hayvan. Avlama. * Düşmandan ele geçirilen mal. Ganimet.

ŞİKAR Mc: Değerli, kıymetli.

ŞİKARİSTAN f. Av yeri, avı çok olan yer.

ŞİKAYAT (Şikâyet. C.) Şikâyetler.

ŞİKAYET Sızlanma, sızıltı. * Haksız olan, haksız iş yapan bir kimseyi üst makama bildirmek.

ŞİKEM f. Karın.

ŞİKEMBE f. İşkembe.

ŞİKEMBENDE f. Midesine düşkün. Çok yiyen.

ŞİKEMDERD Karın ağrısı.

ŞİKEMPERVER f. Yemek tiryakisi, boğazına düşkün.

ŞİKEN f. (Şikesten mastarından) Kıvrım, büküm. * Koparan, parçalayan mânâsında birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Haysiyet-şiken $ : f. Haysiyet kıran.

ŞİKEN-İ KÂKÜL Kıvırcık saç.

ŞİKENC f. Kıvrım, büklüm.

ŞİKENCE f. İşkence. Azap. Eziyet.

ŞİKENED Kırıyor, kesiyor.

ŞİKEST f. Kırma, kırılma. * Kıran. * Yenilme, mağlubiyet.

ŞİKESTE f. Kırılış, yeniliş, mağlub olmuş. Kırık. Tâlik yazının bir çeşidi.

ŞİKESTEBÂL f. Kanadı kırık, kırık kanatlı. * Mc: Kederli, üzgün.

ŞİKESTEDİL f. Gönlü kırık, mahzun, kederli, hüzünlü.

ŞİKESTEGÎ f. Kırıklık.

ŞİKESTEPÂ f. Ayağı kırık.

ŞİKESTEZEBÂN f. Peltek.

ŞİKİBA (Şikibende) Sabırlı.

ŞİKK (Bak: Şıkk)

ŞİKKE (C.: Şikek) Balta cinsinden olan silâhların sapı. * Girecek deliğe sıkışıp tutmak için sokulan çivi.

ŞİKL Güçlük. * Naz.

ŞİLAK Cima etmek. * Vurmak. * Kulağı uzunlamasına yarmak.

ŞİLV Vücut azâlarından biri.

ŞİMAL Sol, sol taraf. Sağın ve cenubun zıddı. Kuzey.

ŞİMAL-İ GARBÎ Kuzeybatı.

ŞİMAL-İ ŞARKÎ Kuzeydoğu.

ŞİMALEN Soldan, sol taraftan, şimalden, kuzey taraftan.

ŞİMALÎ şimale ait, sola ve kuzeye ait.

ŞİMAS Davarın ürkek olması.

ŞİME (C.: Şiyem) Huy, tabiat.

ŞİMENDİFER Fr. Demir yolu katarı, tren. * Demir yolu.

ŞİMRAC (C.: Şemâric) Seyrek seyrek dikmek. * Yalan karışık söz.

ŞİMRAH (C.: Şemârih) Hurma veya üzüm salkımı. * Dağ tepesi.

ŞİMŞAD f. Şimşir ağacı.

ŞİMŞİR (Bak: Şemşir)

ŞİN (Bak: Şeyn)

ŞİN Çok nikâhlı kimse. * Huruf-u mu'cemeden bir harf.

ŞİNAH f. Suda yüzme.

ŞİNAK (C.: Eşnâk) Sivri başlı kimse. * Kırba bağladıkları ip. * Başı büyük olan at. * Kuş tuzağı.

ŞİNAR f. Suda yüzme.

ŞİNAR Ayıp. * Hayâ, utanma, âr.

ŞİNAS f. Tanıyan, bilen, anlayan. Tarih-şinas $ : f. Tarihten anlayan, tarih bilen.

ŞİNAS Uzun, tavil.

ŞİNAVER f. Suda yüzen. Yüzgeç.

ŞİNEV f. İşiten, dinleyen.

ŞİNİD İşitme. Duyma.

ŞİNİDE f. İşitilmiş. Duyulmuş.

ŞİNİK On litre su alabilen teneke kutu kadar olan mahsul ölçüsü. Yarım gaz tenekesi. (Isparta havalisine mahsus hububat ölçüsü)

ŞİNVAY Kulağın işitmesi.

Şİ'R (Şiir) Anlama, idrak. * Edb: Edebiyatta kıymeti olan, nazımlı ve kafiyeli şair sözü. (Bak: Şiir)

ŞİR f. Aslan. * Süt.

ŞİR-İ JİYAN Kükremiş aslan. (Bak: Jiyan)

ŞİR-İ MÂDER Ana sütü.

ŞİR-İ YEZDAN Hazret-i Ali Radiyallahu Anh'ın bir ismi. Allah'ın Aslanı.

ŞİRA Satın alma, satın alınma.

ŞİRA' Yelken. Gemi yelkeni.

ŞİR'A (Şeria-Meşrea) Lügat mânası, bir ırmak veya herhangi bir su menbaından su içmek veya almak için girilen yol demektir. Bunda insanların, hayat-ı ebediye ve saadet-i hakikiyeye vusulü için Allah'ın vaz' u teklif ettiği ahkâm-ı mahsusaya ve mezheb-i müstakime bil'istiare ıtlak edilmiştir ki, din demektir. Ya kapalı bir şeyi yarıp açmak ve beyan etmek mânasına şer' mastarından veya birşeye duhul manasına şurû'dan alınmıştır. (E.T.) (Bak: Şeriat)

Şİ'RA Koz: İki yıldızın adı.

Şİ'RA-ÜL YEMANÎ Semanın güney yarım küresinde bulunan "Kelb-i Ekber" denilen burcun ve bütün semanın görünen en parlak yıldızı. (Sirius)

Şİ'RA-ÜŞ ŞAMÎ "Kelb-i Asgar" denilen burcun en parlak yıldızı.

ŞİRAD (ŞÜRUD) Dağılmak. * Kaçmak.

ŞİRAK (C.: Şürük) Nalbant kayışı.

ŞİRAN f. (Şir. C.) Aslanlar.

ŞİRANE f. Aslanca, gazanferâne.

ŞİRAR Ateş kıvılcımları. * Şerirler. Şerli kimseler.

ŞİRAT Neşter.

ŞİRAZ Süzülmüş yoğurt.

ŞİRAZE f. Kitap ciltlerinin iki ucuna konulan ve yaprakları muntazam tutan, ibrişimden örülmüş ince şerit. * Pehlivan kispetinin paçası. * Mc: Düzen, nizam, esas.

ŞİRAZE-BEND f. Şiraze bağlayan. * Düzenleyen, tanzim eden, düzen veren.

ŞİRB (Şürb) İçme veya içirme nöbeti. İçmek.

ŞİRCENG f. Arslan gibi savaşan.

ŞİRDAH Büyük ayaklı.


Yüklə 11,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   148   149   150   151   152   153   154   155   ...   181




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin