Osmanlica lügat



Yüklə 11,57 Mb.
səhifə135/181
tarix17.11.2018
ölçüsü11,57 Mb.
#83297
1   ...   131   132   133   134   135   136   137   138   ...   181

RAMİŞGER f. Çalgıcı. Saz çalan.

RAMK Nazar etmek, bakmak.

RAMPA Fr. İki geminin birbirine veya bir geminin iskeleye yanaşıp bitişmesi. * Şose veya demiryolundaki yokuş. * Trenin eşya almağa mahsus yanaştığı set.

RAMPACI Eski deniz muharebelerinde yakından dövüşerek zabtedilmek istenilen bir düşman gemisine hücumla borda bordaya gelindiği sırada düşman gemisindeki askerlerin vuku bulacak hücumunu menetmek için güverteye yayılan silâhendazlar.

RAMT Ayıplama.

RAMUZ Deniz.

RAN (Reyn. den fiil) Kalb katılaşması, lekelenmek. Kalbin kasavetlenmesi. * Pas, kir. (Bak: Reyn)

RAN f. Bacağın uyluk kısmı. Uyluk. * Kelimenin sonuna getirilerek. " Süren, sürücü" mânasını ifade eden birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Hükümrân $ : Hüküm süren.

RA'N (C.: Ruun-Riân) Ahmaklık. * Sarp dağ. * Önüne sivrilmiş dağ burnu.

RA'NA İyi, güzel, hoş, lâtif. Pür ve revnak olan.

RANEC Hindistan cevizi.

RANİN f. Pantolon. şalvar. Don.

RAPOR Fr. Bir tedkik neticesini bildiren yazı.

RAPÖRTAJ (Bak: Röportaj)

RA'RA' (C. Raâri') Kötü, alçak kimse. * Yaramaz gönüllü. * Çok uzun boylu adam. * Güzel itidalde olan kimse.

RA'RAA Suyun şiddetle akması. * Depretmek. (Çocuk) büyümek. * Bitirmek.

RAS' Yapışmak.

RA'S Boyanmış renkli yün. * Süt vermek. * Süt içmek.

RA'S Yorulduğunda yab yab yürümek. * Birşeyi silmek.

RA'SA' Kulakları küpe gibi uzunca sarkık olan yahut ucunu kesmekten ilişik kalıp sallanıp duran kulakları asılı olan dişi koyun.

RASAA (C.: Rusâ) Bal arısının yavrusu.

RASAD Gözetlemek, beklemek, pusuda olmak.

RASADGÂH f. Bekleme yeri, gözetleme yeri. Gözlemevi.

RASADHÂNE f. Havanın değişen şekillerini, sıcaklık ve soğukluğu tesbit etmek için veya yıldızların hareketlerini tesbit ve takib maksadiyle çalışılan yer.

RASAF Kaldırım. Kaldırım taşları.

RASAFE (C.: Risâf) Ok üstüne sarılan kiriş.

RASAFET Dayanıklılık, sağlamlık.

RA'SAN Yorgunluktan dolayı yab yab yürümek.

RASANET Sağlamlık, dayanıklık. * Sabit, muhkem, metin.

RASAS Kurşun, kalay, lehim.

RASAS-I MÜZAB Eritilmiş kalay.

RASASÎ Kalaycı. * Kurşun renginde olan.

RASD (RUSUD) Yol gözlemek.

RA'SE (C.: Riâs) Kulağa takılan küpe.

RASF Oka kiriş sarmak. * Birbirine zammetmek. * Kaldırım döşemek.

RASĞ Bilek, elbileği.

RASID (C.: Râsıdân) (Rasad. dan) Gözleyen, gözeten, rasad eden. Dikkatle bakan.

RASIDÂN (Râsıd. C.) Dikkatle bakıp gözliyenler, rasad edenler.

RASÎ Kımıldamıyan, sâbit. * Lenger atmış olan gemi. Demirlemiş gemi.

RASİ' Hırs ve tama eden.

RASİA (C.: Rasâyi) Halka.

RASİB (RÂSİBE) Tortulaşan, dibe çöken.

RASİD Muntazır, bekleyen kimse. * Avını bekleyen ve yaklaştığında hemen üzerine sıçrayan canavar.

RASİF Dayanıklı, sağlam, muhkem. * Taş temel, rıhtım. * Denizin yüzüne çıkmış kayalar.

RASİFE Su içinde yapılan sed. Rıhtım.

RASİH(A) (C.: Râsihîn-Râsihûn) (Rüsuh. dan) Temeli kuvvetli, sağlam. * Bilgisi, bilhassa dinî bilgileri çok geniş olan. * İyice oturmuş, dem ve damarlarına yerleşmiş, temeli sağlam ve kuvvetli olan.

RASİHÂNE f. Sağlamca, sağlam delil ve bürhana dayanmak suretiyle.

RASİHUN (Rasihîn) (Râsih. C.) Âlimler, din bilgisi çok sağlam ve derin olan büyük zatlar. * Temeli kuvvetli ve sağlam olanlar.

RASİM Resim yapan, çizgi çizen. * Akar su.

RASİME Âdet. Eskiden kalma âdet.

RASİN Sağlam, dayanıklı. * Sabit hüküm.

RASİN Andız otu.

RASİYE (C.: Revâsi) Büyük dağ.

RASN İkmal etmek, tamam etmek, muhkem kılmak.

RASRAS Sağlam ve sert yer.

RASRASA Muhkem etmek, sağlamlaştırmak.

RASS Binayı sağlamlaştırmak. * Birbirine darlık getirmek. * Bazısını bazısına ulaştırmak.

RASSAD (Rasad. dan) Rasad eden. Dikkatle gözleyen.

RASSAS Kalaycı.

RASTAN (Râst. C.) Doğru olanlar. Haklı kimseler.

RASTBÎN f. Herşeyin hak ve doğrusunu görüp farkeden.

RASTGÛ (C.: Râstguyân) f. Doğru konuşan, hak konuşan.

RASTÎ f. Doğruluk, gerçeklik.

RASTKÂR f. Doğru adam.

RAST U ÇEP f. Sağ sol, sağdan soldan.



RASYONALİZM Fr. Fls: Akliyecilik. Her şeyin yalnız akıl ile bilinebileceğini iddia eden bir felsefi görüş. (Bak: Felsefe)(Nazar-ı nübüvvet ve tevhid ve iman; vahdete, âhirete, uluhiyyete baktığı için hakaiki ona göre görür. Ehl-i felsefe ve hikmetin nazarı; kesrete, esbaba, tabiata bakar, ona göre görür. Nokta-i nazar birbirinden çok uzaktır. Ehl-i felsefenin en büyük bir maksadı ehl-i usul-id din ve ülemâ-i İlm-i Kelâm'ın makasıdı içinde görünmeyecek bir derecede küçük ve ehemmiyetsizdir.İşte onun içindir ki, mevcudatın tafsil-i mâhiyetinde ve ince ahvâllerinde ehl-i hikmet çok ileri gitmişler. Fakat hakiki hikmet olan ulûm-u âliye-i İlâhiye ve uhreviyede o kadar geridirler ki, en basit bir mü'minden daha geridirler. Bu sırrı fehmetmeyenler, muhakkikîn-i İslâmiyeyi hükemâlara nisbeten geri zannediyorlar. Halbuki akılları gözlerine inmiş, kesrette boğulmuş olanların ne haddi var ki, veraset-i nübüvvet ile makasıd-ı âliye-i kudsiyeye yetişenlere yetişebilsinler. Hem her bir şey, iki nazar ile bakıldığı vakit iki muhtelif hakikatı gösteriyor. İkisi de hakikat olabilir. Fennin hiç bir hakikat-ı kat'iyyesi Kur'anın hakaik-ı kudsiyyesine ilişemez. Fennin kısa eli onun münezzeh ve muallâ dâmenine erişemez. Nümune olarak bir misâl zikrederiz.Meselâ : Küre-i arz, ehl-i hikmet nazarı ile bakılsa, hakikatı şudur ki: Güneş etrafında mutavassıt bir seyyare gibi hadsiz yıldızlar içinde döner. Yıldızlara nisbeten küçük bir mahluk. Fakat ehl-i Kur'ân nazarı ile bakıldığı vakit hakikatı şöyledir ki; semere-i âlem olan insân, en câmi, en bedi' ve en âciz, en aziz, en zayıf, en lâtif bir mu'cize-i kudret olduğundan beşik ve meskeni olan zemin semaya nisbeten maddeten küçüklüğü ile ve hakareti ile beraber, manen ve san'aten bütün kâinatın kalbi, merkezi; bütün mu'cizat-ı sanatının meşheri, sergisi, bütün tecelliyat-ı esmâsının mazharı, nokta-i mihrakiyesi; nihayetsiz faaliyet Rabbaniyenin mahşeri, ma'kesi; hadsiz hallakıyet-i İlâhiyenin, hususan, nebatat ve hayvânâtın, kesretli enva-ı sagiresinden cevadane icadın medarı, çarşısı ve pek geniş âhiret âlemlerindeki masnuatın küçük mikyasta nümunegâhı ve mensucat-ı ebediyenin sür'atle işleyen tezgâhı ve menazır-ı sermediyenin çabuk değişen taklidgâhı ve besatin-i daimenin tohumcuklarına sür'atle sünbüllenen dar ve muvakkat mezraası ve terbiyegâhı olmuştur.İşte arzın bu azamet-i maneviyesinden ve ehemmiyet-i san'aviyesindendir ki, Kur'an-ı Hakim semâvata nisbeten büyük bir ağacın küçük bir meyvesi hükmünde olan arzı, bütün semavata karşı küçücük kalbi büyük kalıba mukabil tutmak gibi denk tutuyor. Onu bir kefede, bütün semavatı bir kefede koyuyor, mükerreren $ diyor. İşte sair mesaili buna kıyas et. Ve anla ki, felsefenin ruhsuz, sönük hakikatları Kur'anın parlak, ruhlu hakikatları ile müsademe edemez. Nokta-i nazar ayrı ayrı olduğu için ayrı ayrı görünür. S.)(...Acaba akıllarına güvenen akılsız feylesoflar gibi "aklımız bize yeter" deyip sana ittiba'dan istinkâf mı ederler? Halbuki akıl ise, sana ittibaı emreder. Çünkü bütün dediğin mâkuldür. Fakat akıl kendi başı ile ona yetişemez...Yahut inkârlarına sebeb, tâgi zâlimler gibi hakka serfüru etmemeleri midir? Halbuki mütecebbir zâlimlerin rüesaları olan fir'avunların, nemrudların âkibetleri mâlumdur... S.) (Bak: İsbatiyecilik)

RASYONEL Fr. Fls: Akla uygun, hesaplı, ölçülü, biçili.

RA'ŞAN Titreme, titreyiş.

RA'ŞE(T) Titreme, titreyiş. * Korkmak, havf ve dehşete giriftar olmak.

RA'ŞE-İ DEST El titremesi.

RA'ŞEAVER (Ra'şe-âver) f. Titretici.

RA'ŞEDAR f. Titreyen, ürken.

RA'ŞEVER f. Titretici.

RAŞİ Rüşvet veren.

RAŞİD(E) (Rüşd. den) Hak dinini kabul eden, doğruya giden, rüşde erişmiş olan. * Akıllı.

RAŞİDÎN Hakka erişmiş olanlar. Kâmil ve çok ileri olgun kimseler. Akıllılar.

RAŞİH Yürüyebilen geyik yavrusu.

RAŞİN Adı tufeylî olan ve davetsiz olarak ziyafetlere giden kimse.

RAT' (Bak: Ret')RATA' : Hamakat, ahmaklık.

RATABET (Ratb. dan) Rutubet, nem, yaş.

RATANET Arapçanın hâricindeki bir dille konuşma.

RATB Rutubet, nemlilik yaşlık. * Rutubetli, yaş. * Yaş hurma. * Mülâyim, yumuşak.

RATB-ÜL LİSÂN Yumuşak sözlü. Mülâyim lisanlı.

RATBE (C: Ritâb) Genç ve güzel sevgili. * Yonca otu.

RATH Yoğurmak. * Yumuşak etmek, yumuşatmak.

RATIB Islak, nemli, çok yaş, rütübetli. Tâze.

RATIK Bir şeyin yarığını bitiştiren, yırtığını kavuşturup birleştiren.

RATIK Bitişik etmek, bitiştirmek, beraber etmek, karıştırmak. * Yırtık bir şeyin parçalarını bitiştirmek.

RATİB Tertib edip sıraya koyan.

RATİBE (C.: Revâtib) Maaş. Vazife.

RATİBEHÂR f. Vazifeli. Görevli.

RATİC Çam sakızı.

RATİN Reçine. Çam sakızı.

RATİT Avaz, ses. * Ahmak, akılsız kişi.

RATİYAN (Râtiyâne) f. Çam sakızı, reçine.

RATK Ulaşmak, yetişmek.

RATL (Ratıl) Eskiden kullanılan sıvı ölçüsü olup bâzı yerlerde yüzotuz dirhem sayılmıştır. Bâzen oniki kıyyedir. Kıyye kırk dirhemdir.

RATRAT Bir nevi pelte. * Deve su içtiğinde havuz içinde artıp kalan su.

RATS El ayasıyla vurmak.

RAUF Çok acıyan, esirgeyen, merhamet sâhibi. * Esmâ-i İlâhiyedendir.

RAUFE Kuyuyu temizleyen kişinin üzerine oturması için kuyunun dibine konan taş. * Davarlarını sulayan veya su içen kimselerin oturması için kuyunun kenarına konan taş.

RAUK Süt süzeği.

RAUM Burnundan sümükleri akan zayıf hasta koyun.

RAUS İhtiyarlıktan dolayı başını titreten kişi.

RAV' Ürkmek, korku, halecan. Hareket-i nefsaniye. Havf.

RAVH Rahatlık. Rahmet ve kolaylık. * Serin serin esen rüzgârın vücuda dokunmasiyle verdiği serinlik ve sefa. * Koklamak.

RAVHULLAH Allah'ın verdiği rahatlık.

RAVİ Rivayet eden. İnsanlara haberleri nakleden. * Hadis nakleden. * Söyleyen, anlatan.

RAVİ-İ HADİS Hadis rivayet eden.

RAVİ-İ KISSA Bir hâdiseyi hikâye eden. Hikâye anlatan.

RAVİYAN (Râvi. C.) Rivayet edenler. Hikâye anlatanlar.

RAVİYE Su taşıyan hayvan.

RAVUK Süzek, süzgeç.

RAVVAH Rahat ettirmek. (Bak: Ravh)RAVZ : Bahçeler. Ağaçlık ve çimenlik yerler.

RAVZA Sulu yer, bahçe, bostan, çimenlik yer.

RAVZA-İ CİNÂN Cennet bahçeleri. Cennetlere giden yol.

RAVZA-İ MUTAHHARA Fahr-i Kâinat Aleyhi Efdal-üs-Salavat ve Efdal-üt-tahiyyât Efendimizin Kabr-i Şerifiyle Minberin arasındaki saha.

RAVZA-İ RIDVÂN Cennet.

RAVZAT (Ravza. C.) Bahçeler. Çimenlik ve ağaçlık yerler.

RAY Re'y, fikir, Hüküm ve itikad. (Bak: Re'y)

RA'Y Teslim olma. * Otlatma, gütme. Otlama.

RAY'AN Her nesnenin evveli.

RAYAT (Râyet. C.) Bayraklar.

RAYB şek, şüphe, reyb.

RAYB-EL MENUN Zamanın hâdiseleri. * Ölüm. * Iztırab veren hâdiseler.

RAYET Bayrak, alem, livâ, sancak. * Gerdanlık.

RAYGAN f. Parasız, bedâva. * Pek fazla, pek çok.

RAYİ' Acib nesne. * Cömert kişi.

RAYİC (Bak: Râic)

RAYİHA Koku, hoş koku.

RAYİHADAR f. Kokulu. Hoş kokulu.

RAYİHANİSAR f. Koku saçan.

RAYİK Acib ve hâlis nesne.

RAYİŞ (Bak: Raiş)

RAYİZ Seyis.

RAZ f. Gizli sır, saklı şey. * Mimar. * Marangozların işini tanzim eden.

RAZ-I NİHAN Gizli tutulan sır.

RAZAN f. Gizli sırlar, gizlilikler.

RAZ-AŞNA f. Bir sırrı bilen.

RAZ-DAN f. Sırrı bilen, sırra ortak olan dost.

RAZI Hoşnud, rıza gösteren, kabul eden. * Boyun eğen, itaat eden.

RAZIA Emzikli, çocuklu kadın.

RAZIK Rızık veren; yiyecek, içecek, giyecek gibi canlı mahlukata lüzümu bulunan her çeşit ihtiyacını te'min edip veren. (Allah)

RAZIK-I HAKİKİ Hakiki rızık veren. Hiç bir vasıtaya ihtiyacı olmadan en güzel nimetleri yaratan ve bütün rızıkları ancak kendisi veren Allah (C.C.)

RAZİYANE (Rezene) Dere otu nev'inden bir nebat adı.

RAZİZ Dökülmüş ve parçalanmış.

RAZ PUŞ f. Sır saklayan, sır gizleyen.

RAZRAZ İri vücutlu kimse. * Dökülmüş ve ufanmış taş.

RAZZ Kesmez âlet.

RAZZE (Razz. dan) Ezen, ezici.

REALİST Fr. Fls: Hakikatçı. Nefs-ül emre uygun düşünen. Realizm taraftarı.

REALİTE Fr. Gerçekten olan şey. Olduğunun tıpkısı. Gözümüzle gördüğümüz gibi. (Bak: Rasyonalizm)

REALİZM Umumi fikirleri birer hakikat sayan felsefi görüş. Hadiseleri olduğu gibi anlatma ve gösterme gayesi güden san'at çığırı, fikri.

REAYA (Raiyet. C.) Bir kimsenin emri altında bulunanlar. * Bir hükümdar idaresi altında bulunan halk. * Hristiyan tebaa. * Bütün halk.

REB' Ev, arazi. Barınılan, iskân olunan yer.

RE'B Mantar. * Toplamak, cem'etmek. * Islah etmek, düzeltmek.

REBA' Uzunluk.

REBABE (C.: Ribâb) Bazısı bazısına binmiş olan beyaz bulut.

REBACE Bönlük, ahmaklık, biladet.

REBAH Faide, menfaat. * Kediye benzer bir canavarın adı.

REBAİYE (C.: Rebâıyyât) Seniyye ile nâb arasında olan dört diş.

REBAZ Şehrin yarısı ve etrafı. * Her nesnenin eğlenecek ve duracak yeri. * Koyun ağılı. * "Göden bağırsak" denilen büyük bağırsak.

REBAZE Zeki ve anlayışlı kimse. Zarif kimse.

REBBİ İlmiyle amel eden kişi.

REBEB Tatlı ve çok su.

REBELE (Buğday) Çok olmak.

RE'BELE Cür'et, ikdam.

REBEZ Ayağı hafif. Hızlı yürüyüşlü.

REBEZE (C.: Rebez-Rebezât) Devenin boyun yünü.

REBİ' Yaz günü. * Küçük nehir.

REBİ-İ EVVEL İlkbahar. Çiçeklerin açıp otların bittiği mevsim. (Bak: Rebi-ül Evvel)

REBİ-İ SÂNİ Sonbahar.

REBİB (C.: Rebâib) Üvey oğul. * Evde beslenen koyun. (Müe: Rebibe)

REBİBE Üvey kız. * Dadı.

REBİE (C.: Rabâyâ) Gözcülük eden kişi.

REBİH Organları sülpük ve sarkık olan iri insan.

REBİÎ Bahara ait, baharla ilgili.

REBİKA İp ile bağlanan davar.

REBİKE Hurmayı yağla ve keş ile karıştırıp hamur ederek yapılan bir yemek. * Öğünmüş keşi, un ve yağ ile karıştırıp yapılan yemek. * Bulamaç aşı.

RE'BİL Câriye, kadın esir.

REBİL (C.: Rubul) Yoğun, semiz, besili. * Yer kuruyunca biten bir ot. * Uyluğun iç yanı.

REBİLE Semizlik, besililik.

REBİS Bahadır, kahraman. * Meşakkat.

REBİ-ÜL AHİR (Rebi-i Sâni) Kamerî ayların dördüncüsü.

REBİ-ÜL EVVEL Arabî ayların üçüncüsü.

REBİZ Koyun sürüsü.

REBİZ Semiz ve kuyruğu büyük olan koç.

REBK Karıştırmak.

REBRAK Tilki üzümü.

REBREB Yaban sığırı sürüsü.

REBS Hapsetmek. * Engel olmak, men'etmek.

REBS El ile vurmak.

REBSA' Müenneslik özelliğindendir. * Katı nesne.

REBT Şişmek. * Terbiye etmek. * Uyusun diye çocuğun yan taraflarına yab yab vurmak.

REBUB Üvey oğul. * Üvey baba.

REBUN Pey akçesi, pey olarak verilen para.

REBUZ Büyük.

REBVET (Rubve - Ribve - Rebâvet) Yüce, yüksek yer.

REC' Geri döndürmek. * Döndürülmek. * Yağmur. * Menfaat, fayda. * Rücu' etmek veya ettirmek.

REC'A Geri gelme, dönüş. * Öldükten sonra tekrar diriliş.

RECA Emel, ümit, yalvarmak. * Cânib, taraf. * İstek, arzu, dilek.

RECA Kenar, yan. Taraf.

RECAC Her şeyin zayıfı.

RECAH (C: Rucah) Oturak yeri etli ve büyük olan kimse.

RECAİ Ricacı. Ricayla ilgili. Dua ve yalvarmağa, ümide dair.

RECALE Yayan yürümek.

RECAZE Mahfeden küçüktür ve deve arkasına vurup üzerine binerler.

RECC Deprendirmek. Sarsılmak. Gidip gelmek.

RECCA' Hörgücü büyük dişi deve.

RECEB Azametli, heybetli. Ta'zim etmek. * Cennet'te bir nehir ismi. * Mübarek üç ayların birincisi ve Kamerî aylardan yedincisi. * Erkek ismi.

RECEBAN Receb ile Şaban ayları.

RECEFAN Şiddetle sarsılma, sallanma. * Şiddetle gürüldeme. Şiddetli ıztırab, büyük acı.

RECEFE Zelzele. * Ortalığı sarsacak kışkırtmalar yapmağa ircaf denir. Yalan, yanlış haberlerle umumî efkârı şaşırtıcı neşriyatlara ise Eracif denmektedir. (Bak: Mürcif)

RECEL Saçın ne sarkık ve ne de çok kıvırcık olması. * İstedikçe emsin diye davarı yavrusuyla beraber otlağa salmak.

RECEN Hapsetmek.

RECEZ Vezni altı defa müstef'ilün'den ibaret olan bir nevi şiir veya bahire denir. * Kaside tarzında yazılan manzume. (Bak: Kaside, Ercüze)

RECF Şiddetle sarsmak veya sarsılmak.

RECFE (C: Recefât) Zelzele, deprem.

RECİ' Necis, pislik. Terslemek.

RECİF Şiddetli ıztırab.

RECİL Çok yürüyen.

RECİM (Recm. den) Taşlanmış, taşa tutulmuş. * Lânetlenmiş, mel'un.

RECİN Devecilerin ini.

RECLA' Katı, sağlam, sert. * Bir ayağı beyaz olan dişi koyun. (Müz: Ercel)

RECLAN (C.: Raclâ-Rıccâl) Yayan kimse.

RECM Taşlamak, taşa tutmak, taş ile insan öldürmek. * Atılan taş. * Kabre taştan nişan dikmek. * Şeytan üzerine atılan nücum. * Tardetmek, kovmak, sövmek. Terketmek. * Zan ve kıyas etmek. (L.R.)

RECMETMEK Taşlamak, taşlamak suretiyle öldürmek. * Mc: Aleyhte konuşmak.

RECRACE Asker kalabalığı. * Ses çokluğu.

RECRECE Sarsılma, titreme, sallanma.

RECS (Recse) şiddetli gök gürültüsü. * şiddetli ses.

RECSAN Gök gürlemesi sesi.

RECÜL Yetişkin erkek. Bir işin ehli. Er kişi. Adam.

RECÜLE Giyiniş ve hareketleriyle kendini erkeklere benzeten kadın.

RECÜLET Erlik, erkeklik.

RECÜLİYET Erkeklik, erkek olmak. * Cesâretlilik, erişkenlik.

RED' Geri verme, reddetme.

RED'-İ CEYB Mc: İçinden sıkıntıyı atma.

REDA' Önleme, men'etme, yasaklama.

REDA' (Redaet) Süt emmek.

REDAET Kötülük, fenalık, bayağılık.

REDAH (C.: Rudüh) Dolu büyük çanak. * Etli ve şişman kadın.

REDANE Tentelerin kenarlarında açılan ufak deliklerin yırtılmaması için o deliklere geçirilen mâdeni halka.

REDD Geri döndürmek, kabul etmemek, çevirmek, def etmek. * Bir şeyin karşılığını icra etmek. * Sözü selâset ve talâkatla eda edemeyip harfleri geri çevirerek konuşmağa sebep olan dilin tutukluğuna denir. * Cerhetmek. * Kötü ve fena şey.

REDD-İ CEVAB Suâlin cevabını vermek.

REDD-İ HÂKİM Taraf tutan hâkimi kabul etmeyip reddetmek.

REDD-İ KELÂM Söze itiraz etme, karşılık verme.

REDD-İ SELÂM Selâm verenin selâmını almak.

REDDET Güzellikler arasında nazara çarpan çirkinlik. * Bir defa reddediş.

REDDİYE Bir mes'ele hakkında zıt karşılık. Cevap. Beğenilmeyen bir şeye cevap vermek.

REDE Sıra. Bir duvardaki tuğla veya taş sırası.

REDEN Hazz denilen kumaş. * Silâhların biribirine dokunmasından çıkan ses. * İplik eğirmek.

REDİ (Rediye) Fenâ, kötü, bayağı.

REDİF Arkadan gelen, birisinin ardından giden. * Birbiri ardınca zuhur etmek. * Terhis olup ihtiyata geçen asker. * Edb: Beytin sonunda kafiyeden sonra tekrarlanan kelime.

REDİG Yere vurulmuş. * Nâdan, ahmak.

REDİM Eski, köhne kaftan.

REDM (C.: Rüdum) Bir şeyin önüne sed yapma. * Bir şey dâimi olmak ve akmak. * Pencere, kapı ve delik gibi yerleri tıkama. Tamâmen kapama. * Zülkarneyn seddinin ismi.

REDM-İ AZİM Zülkarneyn Seddi'nin ismi.

REDS Taş atmak.

REDYAN Davar yelmek.

REE (Bak: Rie)

REEL Fr. Gerçek, hakiki, sahici.

REF' Kaldırma, yüceltme, yukarı kaldırma. * Lağvetme, hükümsüz bırakma. * Gr: Arapça bir kelimenin sonunu merfu' (ötreli) okumak.

REF'-İ CİDAL Kavga ve çekişmeye son verme.

REF'-İ İMTİYAZ İmtiyazın, sınıflamanın kalkması. Aynı hakka sahip herkese aynı muâmele yapılması.

REFAGAT Bolluk içinde geçinme.

REFAH(ET) Bolluk, rahatlık.

REFAKAT Arkadaşlık, beraberlik.

REFD Atâ etmek, hediye vermek. * Yardım etmek. * Büyük kadeh.

RE'FE Esirgemek, korumak. Acımak. Şefkat etmek.

REFENN Kuyruğu uzun olan at.

REFES (Rüfâs) Kinayesi icab eden şeyi açık söylemek. * Kinâye olarak. * Cimâ, nikâh. * Fuhşiyyât.

RE'FET Merhamet, acımak. * Yüce.

RE'FETLÜ Eskiden kumandanlara, serdarlara mahsus resmi ünvan.

RE'FETMEÂB f. Çok merhametli.

REFEZ Bölük bölük olan cemaat. (C: Erfaz) Kap dibinde kalmış azıcık su.

REFF Elbise koymak için duvara çıkıntı yapmak veya duvara tahta çakmak. Raf.

REFH Yağlanmak.

REFHAN (Refâh. dan) Varlık içinde yaşıyan.

REFİ' Yüksek, bülend, âli, yüce.

REFİ'-ÜD DERECÂT Derece ve itibarı yüksek olan.

REFİ'-ÜL KADR Şanı, kadri, değeri yüce olan.

REFİF (Ateş) Parlamak.

REFİG Bolluk ve rahat içinde geçinen adam.

REFİH Rahatlık ve huzur içinde geçinen. Refah ve rahat ile yaşıyan.

REFİK(A) Ortak, arkadaş, eş, yardımcı, yoldaş.(Ne mutlu o kocaya ki, kadınının diyanetine bakıp taklid eder, refikasını, hayat-ı ebediyede kaybetmemek için mütedeyyin olur. Bahtiyardır o kadın ki, kocasının diyânetine bakıp, " Ebedi arkadaşımı kaybetmiyeyim" diye takvaya girer. Veyl o erkeğe ki: Saliha kadınını ebedî kaybettirecek olan sefahete girer. L.)

REFİK-İ A'LÂ En iyi, en yüksek refik. Cenab-ı Hak (C.C.)

REFİK-İ RÂH Yol arkadaşı.

REFİL Kaftanını yukarı kaldırıp sallana sallana yürüyen. * Ahmak kimse. * Kuyruğu uzun at.

REFİŞ Ağaç kürek. * Dövmek.

REFİZ (Rafz. dan) Atılmış, bırakılmış, terkedilmiş. Metruk.

REFL Kaftanını uzun diktirip yürürken eteklerini çekip sallamak.

REFORM Fr. Düzeltme, tanzim. Asıl şeklini verme. Islah etme. Avrupa'da başlayan dinde reform hareketini, İslâm dinine tatbik etmenin yeri yoktur. Çünkü İslâm dini, bütün zaman ve mekânların insanlarına her cihetle cevap verecek câmiiyette olduğundan ve ilmi esaslara dayanmış olarak asliyetini muhafaza ettiğinden, İslâm dininde reform olamaz. Ancak dinde yeni izah ve isbat şekli vardır. (Bak: Müceddid, Ehl-i bid'a)

REFREF Kuşu çok olan çimenlik, kır. * Mânevi bir binek. * Dalları salkım salkım olan ağaç. * Kenar saçağı. * Yeşil elbise. * İnce yumuşak kumaş. * Döşek. * Cennet.

REFREFE Kuşun kanatlarını oynatıp açması.

REFS Edeb hârici söz söyleme. * Kadınlara lâf atma.

REFS Ayakla vurmak.

REFSE Tokuşmak.

REFŞ Küçük kazma. * Çapa. * Büyük kulaklık. * Kulağı büyük olma.

REFT f. Gitmek, yürümek. * "Gitti" mânasında fiildir.

REFT Bir şeyi ufalıyarak kırıntı hâline getirme. Bir şeyi ufalama.

REFTAR f. Gidiş, salınarak yürüyüş.

REFTE f. Gitmiş.

REFTEN f. Gitmek.

REFTE REFTE f. Git gide, azar azar.

REFUŞE f. Lâtife, şaka. * Suç, günah.

REFV Sabretmek. * Korkudan emin etmek. * Islah etmek, düzeltmek.

REFZ Terketmek.

REG f. Damar.

REG-İ CÂN Can damarı, şah damarı.

REGABE Yumuşak arazi.

REGAD Varlık, genişlik.

REGAİB (Ragibe. C.) Çok istenilecek şeyler. Hediye, atiyye. Çok rağbet olunan şeyler. Bol bol ihsan etmek.

REGAİB GECESİ Receb ayının ilk perşembe gününün akşamı (Cuma gecesi).

REGAMİ Çekirge çokluğu.

REH f. Yol, kaide, tarz, usul. (Bak: Râh)

REH-İ NAREFTE Gidilmemiş yol.

REHA f. Kurtuluş, kurtulma. Halâs. * Urfa şehrinin eski ismi. (Bak: Rüha)

REHA' Geniş yer.

REHA' Geçim bolluğu. * Genişlik, gevşeklik, pörsüklük, yumuşaklık.

REHABE (RİHÂBE) Göğüs üzerinde olan yumuşak kemik.

REHABİN(E) (Ruhban. C.) Râhibler. Ruhbanlar.

REHAFE İncelik.

REHAFEŞAN f. Kurtarıcı.

REHAH Yumuşak. * Geniş.

REHAİN (Rehine. C.) Rehineler. Garanti olarak elde tutulanlar.

REHAK Gaşyetmek, sarıp bürünmek. Bir adamın arkasından yaklaşıp çatmak. * Haramlara ve menhiyata dalıp, hep onunla uğraşmak. (E.T.)

REHAKÂR (C.: Rehakâran) f. Kurtarıcı.

REHAMET Sözün, sesin yavaş, ince ve tatlı olması.

REHAN (RİHÂN) Bahadırlık, kahramanlık. * Denemek, tecrübe etmek. * At yarıştırmak, müsabaka.

REHASET Tazelik, yumuşaklık, incelik. * Ucuzluk. * Bir işi gevşek tutma.

REH-AVERDE f. Yolcunun getirdiği hediye.

REHAVET Tembellik, gevşeklik, pörsüklük, ihmalkârlık.

REHAVÎ f. Urfa'lı.

REHAYAB f. Kurtulan. * Yolcu olan.

REHAYAFTE f. Kurtulmuş.

REHAYÎ f. Kurtulma, halâs, necat.

REHB Korku. Havf.

REHBANİYYET Râhiblik. Papazlık.

REHBELE Yelmek.


Yüklə 11,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   131   132   133   134   135   136   137   138   ...   181




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin