Paradigma Bryan Magee Büyük Filozoflar Platon’dan Wittgenstein’ Batı Felsefesi Paradigma



Yüklə 2,52 Mb.
səhifə17/21
tarix28.07.2018
ölçüsü2,52 Mb.
#61317
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   21
Magee. Peirce’ı en fazla etkileyen filozof Kant’tı. Bu durum şöyle bir soruyu gündeme getirmektedir. Peirce, günümüz realistleri gibi, araştırmalarımızın bize zihnimizden bağımsız bir biçimde varolan maddî dünya ile ilgili inançlar ve bilgi verdiğine mi inanıyordu, yoksa bizim deneyimimizin bu dünyasını belli bir dereceye kadar inşa ettiğimiz şeklindeki daha Kantçı bir görüşü mü benimsemişti?



298 Büyük Filozoflar


Morgenbesser. Sorduğunuz soru hem güç, hem de önemli bir soru. Onun gündeme getirdiği birkaç konu üzerinde durmak isterim. Şeylerin gerçekte nasıl olduğunu hiçbir zaman bilemeyeceğimizi savunan ya da savunur görünen bazı filozoflar vardır; gelin onlara aşırı realistler adını verelim. Bize bağlı olan, herşey bir yana, şeylerin nasıl oldukları değil, fakat teorilerimizdir. Peirce bu yaklaşım ya da tezi yalnızca amaçsız değil, fakat anlamsız bulur; O bilinebilir olmayana yüz vermez. Bundan dolayı, en azından belli bir Kant yorumu altında, Kant’ın daha ötesine gitmekte gibi görünür. Peirce gerçek olandan, araştırmanın gerçek olan tarafından yönlendirildiğinden söz eder, ne var ki gerçek olan hakkında bir şeyler bilebilmek için, bizim teorilerimize ve onlara ilişkin sınamaya -inançlarımızın, sanki birbirleri karşısındaki durumunu değerlendirmeye- başvurmamız gerekir.

Peirce, elbette burada da kalmaz. Onun araştırma konusundaki yaklaşımı sosyal bir araştırma yorumudur. Teoriler bir araştırmacılar cemaati tarafından test edilir. Bu durum, gerçek olana ilişkin bir sezgiyi ifade etmektedir: Gerçek olan tek bir bireysel failden bağımsızdır. Ona genel ya da kamusal olarak nüfuz edilebilir. Peirce, son dönemde yazılmış olan eserlerinde, bizim algıda gerçek olanla belli bir biçimde temas içinde olduğumuz görüşüyle uyuşan bir algı yorumu sunar, bize. Fakat yirte de, gerçek olanın ne olduğunu bilmek istersek eğer, teorilerimize bağlanacağız ve teorilerimize bağlandığımız zaman da, gerçek olanın, bir filozofun sözüyle, şekilsiz olabileceği sonucuna ulaşmış görünebiliriz.

Dikkat ediniz, Peirce araştırmanın gerçek olan tarafından yönlendirildiğini iddia etmekle birlikte, bir yandan da gerçek olan hakkında söyleyebileceğimiz bir şeyin teorilerimizde ifade edilebilir olması gerektiğini söylemektedir. Peirce’ın teorilerimizin gözden geçirilip değişti- rilebilirliğini vurgulamış olduğunu anımsayacak olursak, o aynı zamanda sağduyunun bazı inançlarımızın doğru olduğu şeklindeki görüşünü temellendirmek ister. Bir cümle hem doğru ve hem de gözden geçirilebilir olabilir. Bizim her halükârda hakikate dair söylemimizi ele almamız gerekmektedir.

Magee. Fakat herşeye karşın, bizim gerçek olan hakkında söyleyebileceğimiz bir şeyin teorilerimiz aracılığıyla ifade edilebilir olmak durumunda olduğu olgusu, açıktır ki, bu düşünceleri onlardan ayrı ve bağımsız olan bir gerçeklikle karşılaştırabilmek için, düşüncelerimizin



Peirce, James ve Dewey 299


oluşturduğu çerçevenin hiçbir zaman dışına çıkamayacağımız anlamına gelir, öyle değil mi?

Morgenbesser. Peirce bizim inançların, kendisinin araştırmayla ilgili tezine uygun düşen bir tarzda doğru olabilmelerinden söz edebileceğimizi savunur. Bir inanç ya da görüşün doğru olduğunu söylemek, onun araştırma sürdüğü takdirde en sonunda kabul edileceğini söylemektir. Bizler şimdi test edilmeye karşı koyup, gelecekte kabul edilecek görüşler arasında kalan bir doğru inancı benimseyebiliriz. Bu takdirde ortaya başka bir güçlük çıkar. Araştırmamızın devam edeceğini nasıl söyleyebiliriz? Araştırmamızın devam edeceğini umabiliriz, fakat umut boşa çıkabilir. Peirce biraz da bu güçlüğün üstesinden gelebilmek için nesnel idealizm teorisine döner. Dünya belli ve uygun bir anlam içinde, zihinseldir; zaman içinde düzenli yasalara doğru bir evrim geçirmiştir. Bize dünyanın gelişimiyle teorilerimiz arasında belli bir türden ahenk bulunduğuna inanmak için bir neden sağlayan şey, işte bu dünya görüşüdür. Peirce, şu hâlde, araştırma teorisiyle kozmolojisi arasında bir bağ kurmaya çalışmıştır. Ondan sonra gelen pragmatistler bunu yapmazlar.

Peirce’la daha sonraki pragmatistler arasında başka bir ilginç farklılık daha vardır. Peirce, deneyimimize ya da mümkün bir deneyime uygulanabilir olduğunu gösterebileceğini düşündüğü birtakım temel kategorileri belirleme çabası içinde olmuş; ve bu kategorilerin kendilerinin algıda ortaya çıktığım göstermeye çalışmıştır. Ama Peirce’ın bu konularla ilgili görüşleri daha sonraki pragmatistler tarafından eleştirilmiştir.

Magee. Şimdi madem ki Peirce’tan sonraki pragmatistlerden söz ediyoruz, gelin konuşmamıza William James’ı açıkça dahil edelim. “Pragmatizm” felsefî terimi her ne kadar Peirce tarafından ortaya atılmış olsa da, onu 1907 yılında yayımlanan Pragmatizm adlı eseriyle belli bir eğitim sürecinden geçmiş aydın çevrelere tanıtan James olmuştur. Söz konusu kitabın belli başlı temaları nelerdir?

Morgenbesser. Kitap oldukça zengin bir eserdir. O, James’ın kuşağının üyelerinin karşı karşıya kaldığı problemlerin açıklanıp çözülmesine hiçbir şekilde uygun olmadıkları, özellikle din ve felsefenin uzlaştırılması türünden problemleri ele almada yardım sağlamaya uygun bir yapıda bulunmadıkları temeli üzerinde, çeşitli geleneksel felsefelere yönelik bir eleştiriyle başlar. O bu felsefelerden bazılarını pragma-



300 Büyük Filozoflar


tik temeller üzerinde de eleştirir: Bu felsefelerden bazıları, gerçekte çelişik olmadıkları hâlde, birbirleri karşısında çelişik gibi görünmektedirler. Onlar aynı verilerle uyumlu olup, eylem için aynı sonuçları sergilerler. Bu nedenle, James öncelikle teoriler arasında seçim yapma problemiyle ilgilenmiştir. O bu bağlamda, başkaca şeyler yanında kavramsal değişmeye ve hakikate dair pragmatik yaklaşımları temele alır. Birçok filozof, onun bu konulan her zaman failin bakış açısından ele aldığını görmenin önemli olduğunu düşünür.

Bunu biraz daha açmama izin verin. James’ın yaklaşımının en az üç ayırt edici yönü vardır. O sık sık failin, akıllı insan varlığının dünya adı verilen sahnenin bir seyircisi olmadığını, fakat dünyada, bir oyundaki oyuncu olarak bulunduğunu söyler. O, alternatif teorilerin dikkate almadığı ya da dışlar göründüğü değişme ve raslantının gerçekliğini ayrıntılı olarak ele alıp tartışmaktadır. Açıkça teorisinin olgularla uyuştuğunu düşünmekte, ne var ki teorisine bağlanmanın yalnızca olgulara başvurmak suretiyle haklı kılınamayacağını savunmaktadır. James’ın olguları belli bir biçimde yorumlama yönünde bir eğilimi vardır ve o, başkalarının da kendi eğilimleriyle ilgili olarak dürüst olmaları gerektiğini savunur. James için, dışarıda hazır bir dünya yoktur. Dünya üzerine konuşma tarzımız bilişsel ve teorik faaliyetlerimiz tarafından be- liflenir. Daha da ileri giderek, dünyadaki nesnelerle ilgili olguların, onlara ilişkin kavramsal çerçeveden yalıtlanamayacağını söyleyebiliriz.

James rasyonel, akla dayalı seçimden de söz eder ve rasyonelite yorumuyla inanma arzusu arasında bir bağ kurar. Bu ise bizim, burada çok kısaca ele alacağımız, üçüncü konumuzu oluşturmaktadır. Akıllı bir failin inanç derecesini delil derecesiyle uyum içinde tutması gerektiği, deliller zayıf olduğunda, inancın da güçsüz, deliller güçlü olduğunda, inancın da güçlü olacağı konusunda ısrarlı olan bazı filozoflar vardır. Böyle bir filozofa yalın bir kognitivist adını verelim. James çoğu zaman, yalın kognitiviste onun rasyonelliğin ne olduğu konusunda açık seçik bir fikre sahip olmadığı temeli üzerinde karşı çıkar. Ona göre, biz failin rasyonelliğini, onun amaçlarını, arzularını ve tercihlerini dikkate almadan tartışamayız. James ayrıca failin, yalın kognitivistin öngördüğü tarzda eylemese bile, rasyonel biri olarak görülebileceğini savunur. O bizden H'ye ya da //-olmayana inanmak alternatifleri arasında bir tercihte bulunmak durumunda olan bir faili düşünmemizi ister. O bunlardan biri ya da diğerine inanma arzusu sergiler ve her iki alternatif için de aynı derecede güçlü deliller vardır. O niçin kararını ertelemek duru



Peirce, James ve Dewey 301


munda olsun? Niçin agnostik ya da kararsız kalsın? James bu gibi durumlarda, öznenin H’ye ya da H olmayana inanma hakkı olduğunu ve hatta onun bunu bilişsel-olmayan çeşitli faktörlere dayanarak yapabileceğini bile savunur. Ben burada, ayrıntılı olarak ele alamayacağım bir konuya işaret etmekteyim, bununla birlikte James’ın sözünü ettiği durumda, onun inanmaya karar vermekten çok, eylemeye karar vermekten söz ettiğine ve eylemin rasyonelliğinin, elbette ki hem inançları ve hem de faydaları hesaba katması gerektiğine dikkat çekmek isterim. Basit kognitivist karşısında, bilim adamının bile, yalnızca delilleri dikkate almadığı hususunu ön plâna çıkartmaya kalkışacak kadar ileri giden bazı pragmatistler vardır. Böyle bir bilim adamı belli bir teorinin test edilmeye değer olup olmadığına karar vermek durumunda kalırsa, teorinin birtakım amaçlara hizmet edip etmediğini, örneğin potansiyel olarak rakiplerinden daha fazla içerik ya da açıklama gücüne sahip olup olmadığını düşünür; ve o teoriyi kabul edip etmemek gerektiğine karar verdiği zaman da, benzeri bilişsel amaçlan hesaba katar.

Magee. Demek ki, onu eleştiren bazı kimseler tarafından çok kabaca, kendisine inanmamızın bizim yaranınıza olduğu şeylere inanmakta haklı olduğumuzu belirten bir öğreti olarak görülen pragmatizm, gerçekte bundan çok, ama çok daha karmaşık bir yapıdadır. James, herşeyden önce inançlarımızın delillerle uygunluk içinde olması gerektiğini, ve bir teorinin lehindeki delillerin, ona rakip teorilerin lehindeki delillerden güçlü olması durumunda, birinci teoriyi seçmekten başka bir rasyonel tercih bulunmadığını düşünür. Yalnızca iki teoriyi ayrı ayrı destekleyen deliller eşit olduğu zaman, delil dışında başka ölçütler dikkate alınır. Ve bu gibi durumlarda, James bizim için tutulacak olan rasyonel yolun daha zengin ve verimli sonuçlan olan teoriyi kabul etmek olduğunu savunur.

James kendisini Peirce’m -onun kadar diğerlerinin de, fakat özellikle Pcirce’m- düşüncelerini geliştiren biri olarak sunmuştur. Fakat, Peirce’ın kendisi gerçekte, James'm teorilerini ne ölçüde kabul ediyordu?

Morgenbesser. James’ın Pragmatizm adlı kitabı yayınlandığı zaman, Peirce ona, kendisini kutlayan övgü dolu bir mektup gönderdi. Fakat Peirce’ın James’tan ayrıldığı birçok nokta vardı ve o daha sonraki konferanslarında bu farklılıkları vurgulamaya özen gösterdi. Hatta pragmatist James’la olan farklılığını göstermek için, kendisini “pragmatisist” olarak takdim etti. O James’ın aşırı derecede nominalist





302 Büyük Filozoflar


ve fenomenalist olduğunu düşünmekteydi. Peirce için, yasa benzeri önermeler yalnızca, “Aı ortaya çıkar, onu Bı izler; Â2 ortaya çıkar, B2 onu izler; Â3 ortaya çıkar, onu izler” türünden, olay ya da deneyimlerle ilgili özet-cümleler değildir. Onlar ne olacağıyla ilgili cümlelerdir: O, koşullu cümlelerin fiilî olana ilişkin önermelere indirgenebilir olmadığını düşünüyordu. Bazılarına göre, Peirce en iyi bir biçimde yalnızca fiilî olan hakkında değil, fakat mümkün olan, aktüelleşmemiş imkânlar hakkında konuşan biri olarak anlaşılabilir.

Magee. Peirce, ve sonra da James’ı okuduktan sonraki ilk, belki de oldukça basit tepkim, Peirce’ın pragmatizmi bir anlam ölçütü olarak ileri sürdüğü ve bunun da hayli manalı ve verimli yaklaşım olduğu, buna karşın James’ın pragmatizmi bir doğruluk öğretisi olarak geliştirdiği ve bunun da ikna edici olmadığı şeklindeydi.

Morgenbesser. James eserlerinden bazılarında, “Olguların şöyle- şöyle olduğu doğrudur” cümlesinin gerçekte, olgulara ilişkin yalın ve temel bir olumlamadan daha fazla bir anlama gelip gelmediğini sorar. Herhâlde, James’ı H ile “H doğrudur” arasında pragmatik açıdan bir farklılık bulunup bulunmadığını soran biri olarak tashih edebiliriz, tkisi arasında pragmatik açıdan nasıl bir farklılık vardır? O bir fark bulmuş gibi görünmektedir: “Doğrudur”, ona göre, değer biçici bir yüklemdir: Buna göre, kendisine inanmanın iyi olduğu şey, “doğrudur”. O, bizim doğruluğu doğrulanabilirliğe eşitleyebileceğimiz! söyler gibi görünmektedir: Doğrulanmış olana inanmak iyidir. (Başka eserlerinde ise, o doğruluğu istek ya da daha çok arzunun tatminine eşitler). James için nasıl bir motivasyon ya da akılyürütme söz konusu olursa olsun, o çoğunluk doğruluk konusunda doğrulamacı bir yaklaşım benimsemiş ve doğruluğu doğrulanabilirlikle özdeşleştirmiştir; bundan dolayı, o failin bir hipotezi ona göre eylemek suretiyle tam olarak doğrulayabileceğim söylüyor gibi görünür. Ne var ki, o birçok nedenden dolayı eleştirilmiştir. Doğruluk bu şekilde bertaraf edilemez, bir kıyıya atılamaz. Ve bir fail bir hipotezi tam ve kesin olarak doğrulayamaz. Bununla birlikte, onun yalnızca doğrulamayı değil, fakat arzunun tatminini, isteğin karşılanmasını da gündeme getirdiği yerler vardır. Ama James’ın bu görüşü de Dewey gibi daha sonraki pragmatistler tarafından eleştirilmiştir.

Magee. Bu noktada tartışmamıza Devvey’i dahil etmek isterim. Bununla birlikte James’ı bir kenara bırakıp Devvey’e geçmezden önce, onu





Peirce, James ve Dewey 303


değinmediğimiz bir şeyden, yani eserlerinin edebî değerinden dolayı, gerçekten övmem gerekir. O felsefe tarihindeki en çekici, en etkileyici bireysel seslerden birisidir. O yaratıcı bir yazann tüm hamle ve heyecanıyla, beklenmedik mecaz ve açık sürprizleriyle yazar. Şakacı biri, bir zamanlar, aktüel eserlerine baktığınızda, James kardeşlerden William- ’ın bir roman yazarı, Henry’nin ise bir filozof olduğunu göreceğimizi söylemiştir. Tartışmamız birilerini William James’ı okumaya yöneltirse, bu kimselerin gerçek bir keyif almayı umabileceklerini söyleyebilirim.

Morgenbesser. Ben de burada bir şey ekleyebilir miyim? Sözünü ettiğimiz üç adam da bana bir anlamda çok olağandışı ve saygıdeğer kimseler olarak görünmektedir. Peirce hayranlık uyandıran bir şahsiyettir; ele aldığı konuların -mantık, araştırma, belirli metafizik türleri....- kapsamı ve çeşitliliğinden dolayı, ona Amerika’nın Leibniz’i adı verilmiştir.

Magee. Britanrıica Ansiklopedisi’nin son baskısında, onun doğum ve ölüm tarihlerini kontrol ederken, ansiklopedinin onunla ilgili olarak “şimdilerde, Amerika’nın dünyaya armağan ettiği en yetenekli ve en özgün kafa olarak tanındığını” yazdığını gördüm.

Morgenbesser. Dewey de, hiç kuşku yok ki sözünün eri bir adamdı. O, yalnızca filozofların kamusal yaşama katılması gerektiğini söylemekle kalmamış, bunun gereğini yerine getirmiştir. Başka bir deyişle, o büyük ölçüde halka mâl olmuş bir filozoftur. Ve o liberal bir adam, kibar bir insandı. Bertrand Russell History of Western Philo- sophy [Batı Felsefesi Tarihi]’ni yazdığı sıralarda, Dewey’e, onunla aynı görüşte olmamaktan dolayı müteessir olacak kadar, büyük bir saygı ve hayranlık beslediğini söylüyordu.

Magee. Russell’ın Batı Felsefesi Tarihi'n\n yazıldığı ve yayımlandığı sırada yaşayan ve kendisine kitapta bir bölüm ayırılan tek filozof Dewey idi. Gelin Devvey’i şimdi, tartışmamızın çerçevesini çizdiği tabloya tam olarak dahil edelim. Şimdiye kadar, Peirce ve James’la onların insan varlıklarına, hem gündelik yaşamda ve hem de bilim yoluyla, daha düzenli bir biçimde, yeni bilgi elde etme ve çevrelerini anlama imkânı veren yöntemleri geliştirme çabaları üzerinde yoğunlaştık. Bu çabanın nasıl onları, anlam kavramıyla doğruluk kavramını açıklığa kavuşturma ve bu kavramların -yine, hem gündelik yaşamda ve hem de bilimsel faaliyette- genel bir araştırma' anlayışı içindeki gerçek rol ve işlevlerini



304 Büyük Filozoflar


belirleme işine yönelttiğinden söz ettik. Şimdi Dewey’e geçtiğimizde, tıpkı Peirce’da olduğu gibi, onun en ilginç eserini doğuran şeyin, bilime ilişkin mütalaalar olduğunu görüyoruz. Dewey insan varlıklarının son üç ya da dört yüz yıl içinde en başarılı oldukları alanların bilim ve teknoloji olması olgusundan çok etkilenmişti. Biz en fazla ve en güvenilir bilgiyi, ve aynı zamanda doğa üzerindeki en sağlam ve güvenli egemenliği, burada elde etmiş durumdayız. Devvey buradan hareketle, “Bilimsel bilgideki, bize söz konusu olağanüstü başarıyı ve harikulade sonuçlan sağlayan, bu şey nedir?”, “Acaba o, insanın etkin olduğu başka alanlara da benzer bir başanyla uyarlanabilen ve uygulanabilen bir şey midir?” sorularına geçmişti.

Morgenbesser. Dewey, bu soruyla ilgili olarak, bize tam bir cevap değil de, kısmî ya da yarım bir cevap verir. Bilimsel kurumlar toplumsal bir destek elde etmişlerdir, çünkü onlar, başkaca başarılar yanında, kadın ve erkeklerin kendilerini dünyada evlerindeymiş gibi hissetmelerini sağlamışlardır. Bilim yöntemiyle birleştirilmiş ve o işte bu olgudan dolayı istikrar kazanmıştır. Birbirleriyle aynı fikri paylaşmayan bilim adamları aralarındaki farklılıkları, karşılaştıkları güçlükleri bir çözüme bağlamak için ortak bir yönteme başvurabilirler. Bazı bilim adamları elbette ki, bilimsel normlara göre davranmak istemeyebilirler; fakat böyle yaptıkları zaman, onlar bu normlara başvurularak eleştirilebilirler. Bilimin yöntemi hakkında hiç kuşkusuz daha fazla bir şeyler söylenmelidir ve Devvey bunu, Logic: The Theory of Inquiry [Mantık: Araştırma Teorisi] ve The Quest for Certainty [Kesinlik Arayışı] adlı eserlerinde yapar. Bununla birlikte, o temelde, yalnızca bilimsel araştırmayla değil, fakat araştırmanın bizatihi ilgilenir. Elbette, bilimin devam edip etmeyeceğini sorabiliriz, fakat bu soruyu sormak için, Devvey’nin (her ne kadar Experience and Nature [Deneyim ve Doğa] adlı eserinde bununla bağlantılı olan bir incelemesi bulunsa da) çoğunlukla kaçındığı sorular olarak, tümevarımın temellendirilmesiyle ilgili soruları gündeme getirmek gerekir. Herşey bir yana, tümevarımı kabul edersek eğer, bilime bağlılığımızı haklı kılmak için, geçmişimize, tarihimize dayanabiliriz: Bilimin, rakiplerine göre, daha iyi bir bilgi üreticisi olduğu, onun çok daha yüksek bir öndeyi gücüne sahip bulunduğu kanıtlanmıştır.

Magee. Devvey’nin bilim görüşüyle ilgili olarak belirtilmesi gereken esas nokta -ki, bu diğer pragmatistler için de geçerlidir- onun dinamik bir bilim anlayışı olduğudur. O, bilimi kendisine yeni kesinliklerin



Peirce, James ve Dewey 305


eklenmek durumunda olduğu güvenilir ve değişmez bir bilgi öbeği olarak görmüyordu. O bilimi bir etkinlik ya da faaliyet, yeni birtakım şey ya da ilişkileri keşfetme süreci olarak görmekteydi. Onun sürekli olarak araştırma sözcüğünü kullanması, işte bu anlayıştan dolayıdır. O bu görüşe koşut olarak, bazı kimselerin “izleyici” bir bilim görüşü diye adlandırdıkları görüşe şiddetle karşı çıkar. Filozoflar sık sık sanki bizler nesnelerin dünyasından ayrı olup, ona dışarıdan tarafsız bir gözle bakı- yormuşuz, biz burada, dünya oradaymış ve biz gözlem yoluyla ondaki bilgileri okuyormuşuz gibi, “gözlemleyen özne”den söz etmişlerdir. Dewey, bunun kökten bir biçimde yanlış ve yanıltıcı bir bilim modeli olduğunu söyler. Gerçek, bundan çok farklıdır. Bizler, temel amacımızın herşeyin ötesinde, varlığımızı koruyup idâme ettirmek olduğu bir çevrede yaşayan canlı organizmalarız; ve varlığını idâme ettirme mekanizmalarının en önemlilerinden biri ve belki de en önemlisi bilgidir, çünkü bilgi bize çevremizi anlama ve bu sayede, onun üzerinde belli ölçüler içinde hâkimiyet kurma imkânı verir. Gerçek şudur ki, biz anlamaya, bilgisini elde etmeye çalıştığımız dünyanın ayrılmaz bir parçayız ve bilgi edinmemiz bizim için pratik önemi en yüksek olan şeydir, adeta bir ölüm kalım meselesidir. Ve biz her zaman, isteyelim ya da istemeyelim, her ne kadar birçoğu yetkinlikten yoksun ya da yetersiz olsa da, bir araya getirebildiğimiz güvenilir inançları temele alarak eylemek durumundayız. Biz, işte böyle bir durumun tam ortasında, kavrayış ve bilgimizi arttırmaya çalışıyoruz. Şu hâlde, “bilen” insan, varoluş mücadelesi veren biyolojik bir organizmadır; bir izleyici değil de, eyleyen bir faildir.

Yeri gelmişken söyleyeyim, bu gerçekten de çok önemli bir konu olup, aynı çerçeve içinde, Kartezyen geleneğe karşı başkaldırının yirminci yüzyıl felsefesinin en belirleyici özelliklerinden biri olarak ortaya çıktığını belirtmekte büyük yarar vardır. Bu, Amerikan pragmatistlerini ve onların izleyicilerini, Frege’yle ardıllarını, Heidegger’i ve onun izleyicilerini, Wittgenstein’ın ikinci dönemiyle ardıllarını ve muhtemelen en radikal bir biçimde Popper’la Popper’ın izleyicilerini belirleyen en önemli yöndür. Gelenek ve üslup farklılıkları profesyonel filozoflardan her ne kadar Amerikan pragmatistleri, Heidegger ve ikinci dönem Wittgenstein büyük ölçüde birbirlerini dikkate almadan çalışmış olsa da, aynı temel problemleri ele almış ve dahası, bu problemlerle ilgili olarak aynı temel şeyleri söylemekte olmaları olgusunu





306 Büyük Filozoflar


gizlemiştir. Bugün bile, bu olgunun tam olarak bilincinde olmayan birçok insan vardır.

Bütün bunlar bir yana, pragmatistlerle ilgili olarak son vurguladığım noktaya geri dönmeme izin verin. Pragmatik felsefede, şeyler her zaman eyleyen bir failin bakış açısından görülür ve bu, bana öyle gelmektedir ki, pragmatizmin aktarmak durumunda olduğu temel ve çok önemli kavrayışla çok yakından ilişkilidir: Bilgi doğası gereği faaliyete ayrılmazcasma bağlıdır ve anlam ölçütüyle doğruluk ölçütünün etkinlikle belli bir ilişki içinde olması gerekir.

Morgenbesser. Dewey, bilgiyi problem-çözme araştırmasındaki rolünden bağımsız bir biçimde değerlendiren bilgi teorilerine şiddetle karşı çıkmıştır. Araştırmayı başlatan, doğuran şey şüphedir ve probleme ilişkin olarak iyi düzenlenmiş araştırmanın sonucunda bir çözüme ulaşılırsa, sonuca ulaşmak garanti edilmiş bir iddiada bulunmaktan başka bir şey değildir. Elbette ki, araştırmacı sonuca ulaşırken, sonucun doğru olduğu hükmünü verir, bununla birlikte bu, doğruluğu garanti edilmiş iddia olarak tanımlamayı gerektirmez. Araştırma fikir ve düşünce tarafından yönlendirilir, fakat bir düşünce eylem için bir plândan başka bir şey değildir: Düşünceyle eylem arasında kavramsal bir boşluk yoktur.

Sıra bilimsel araştırmaya geldiğinde, daha da ileri gidebilir ve bilimin doğru olduğu için işlediğini, ve onun, önermeleri dünyanın gerçek hâllerine tekâbül ettiği için doğru olduğunu söyleyebiliriz; ne var ki, kendimizi mevcut inançlarımızdan sıyırma ve dünyaya yukarıdan bakma imkânımız yoktur. Bizim için dünyaya gitmenin ya da ona nüfuz etmenin başka bir yolu bulunmadığına göre, bilime müracaat ederiz. Dünyayla ilgili inançlarımızı haklı kılmanın, başka inançlara başvurmak dışında hiçbir yolu yoktur. Elbette ki, erkeklerin ve kadınların yaptıkları şeyleri dünya ile doğrudan bir ilişki içinde bulunduklarından dolayı yaptıklarını, ya da inandıkları şeylere, dünyanın bir parçası oldukları için inandıklarını söyleyebiliriz, ve Dewey, insanla doğa arasındaki etkileşimle ilgili çeşitli konuşmalarında, bunun ne anlama geldiğini belirlemeye çalışır. Bunu yaparken, biz muhtemelen açıklama amacıyla, bilimi kullanırız, fakat bunun bilimi temellendirmenin bir yolu olduğunu söyleyemeyiz.

Magee. Devvey’nin bilgilenme sürecini sosyal bir faaliyet olarak görmesi, onu kurumlara özel bir ilgi göstermeye yöneltmiştir. Kuramlara yönelik bu ilginin başka nedenleri de vardır -söz gelimi, o bilimin bu kadar başarılı olmasının temel nedenlerinden birinin, bilimin eleşti



Peirce, James ve Dewey 307


riyi kurumsallaştırması olduğunu düşünmüştür. Dewey’nin kurumlar karşısındaki bu özel tavrıyla ilgili bir şeyler söyleyebilir misiniz?

Morgenbesser. Dewey’nin kurumlarla ilgili yaklaşımı birkaç konuyu içermektedir. O, herşeyden önce çeşitli toplumsal kurumlann kendilerini karşılamak üzere ortaya çıktığı çok çeşitli ihtiyaç ya da güdülerin listesini yapmanın bir yolu olmayabileceğini söyler. Çoğu zaman, ihtiyaçlar kurumsal düzenlemeler aracılığıyla belirlenir -örneğin, bir işe ihtiyaç duyarız. Ve hepimizin bildiği gibi, ihtiyaçlar kurumsal düzenlemeler tarafından değiştirilir; kurumlar çoğunluk, ihtiyaçları yaratır. Yiyecek ihtiyacı temeldir, bununla birlikte özel hiçbir kurum bu ihtiyacı karşılamak üzere zuhur etmiş bir kurum olarak açıklanamaz; bir kez daha, onu başka bir kurumsal düzenleme karşılamış olabilirdi -açıktır ki, insanlar yalnızca yiyecek istemezler, belirli yiyecek türlerine yönelir ya da ihtiyaç duyarlarken, diğer bazılarını reddedeceklerdir. Bu durum, onların sürdükleri yaşam dikkate alınarak açıklanabilir. Bundan sonra, ikinci bir tez daha vardır. Biz, belli bir zamanda, sosyal olarak kabul görmüş kurumlan, karşılama iddiasında olduklan toplumsal olarak kabul görmüş ihtiyaçları karşılayamadıkları gerekçesiyle eleştirebiliriz. Dewey, Amerika’nın kurumlarını sık sık su temeller üzerinde eleştirir, ve toplumsal olarak kabul görmüş ihtiyaçları karşılayacak yeni kurumlar ister. Bazı teoriler kurumsal düzenlemeleri, insan doğasıyla ilgili bir teoriye yönelerek haklı kılmaya kalkışır: Kurumlar, insan varlıkları oldukları gibi oldukları için, varlıklarını sürdürmelidir. Çeşitli kurumlar, bu olgudan dolayı zorunludurlar. Dewey çoğu zaman bu teorilerin pek bir değeri olmadığını savunur. Erkekler ve kadınlar, hepsi de değişmeye elverişli olan sosyal kurumsal düzenlemelerden ve kültürden dolayı, eyledikleri şekilde eylerler. İnsanların yapabilmeye muktedir olduklan şeyleri tartışmamız gerekmektedir.

Dewey, insan doğasının değişmez birtakım yönleri olduğunu yadsımaz, fakat bu yönleri gereği gibi ele almanın bir yolu olmadığını da savunur. Problem her zaman özgül bir problemdir -mevcut düzenlemeler ne şekilde ele alınmalıdır? Bunlarla ilgili tartışmalar rasyonel ve makûl olabilir. Ve bu bizi sonuncu noktaya götürür. Devvey olguyla değer düalizmine, değerle ilgili konuların tartışılamadığı yerde, olgusal ko- nulann rasyonel bir tarzda incelenebileceği tezine, değere ilişkin rasyonel tartışmanın başlayabilmesinden ya da rasyonel bir biçimde düşünüp tartmanın gerçekleştirilebilmesinden önce, özü itibariyle değerli olan şeyler hakkında yargılar ortaya koymamız ve yargının değiştirilmemesi



308 Büyük Filozoflar


gerektiği düşüncesine karşı çıkar. Dewey, bizim yalnızca insan yaşamının nihaî amaçları üzerinde yoğun ve derin düşünebilmekle kalmayıp, bu amaçlarla ilgili inançlarımızı değiştirebileceğimizi de savunur. Dewey bıkıp usanmaksızın, bilim adamlarının yoğun ve derin düşünüşü ile insanların değerle ilgili konuları rasyonel bir biçimde düşünüp tartması ve ahlâk alanında rasyonel bir karara varma tarzı arasında koşutluklar bulmaya çalışır. O sık sık bireye özgü yoğun ve derin düşünüş örneklerini inceler. Onun yoğun ve derin düşünüş, rasyonel bir biçimde düşünüp tartma yöntemine ilişkin analizi birçok filozof tarafından ayrıntılı olarak ele alınıp tartışılmıştır.

Dewey buradan hareketle, daha sonra genelleme yapmayı dener ve toplumsal değişmeyi yönlendirmek için, sosyal konularla ilgili yoğun ve derin düşünmeden söz eder. O, tartışılan özel konularla ilgili akla dayalı ölçüp biçmenin, tartışmanın başlayabilmesi için tartışmacıların bir konuda fikir birliğine varmalarını gerektirdiğini savunur. Fakat bu bir kez daha, bilimde söz konusu olan ölçüp biçme veya yoğun ve derin düşünme için de geçerlidir: Bilim adamları tartışılmakta olan bir hipotezi test edebilmek için, temel birtakım inançları paylaşmak ve yöntem üzerinde bir anlaşmaya varmak durumundadırlar. Sosyal konularda yoğun ve derin düşünmenin, ancak ve ancak sonuç tarafından etkilenmiş olan insanlann sonuç üzerinde bir etkisi, yani onların yaşamlarını etkileyen kurumsal düzenlemelerle ilgili kararlarda bir sesi bulunduğu zaman, ahlâkî bakımdan ciddî ve önemli olduğunu farketmedikçe, birlikte ölçüp biçme hakkında konuşmanın hiçbir anlamı yoktur. Bundan dolayı, o sık sık insanlardan bu tür tartışmaların dışında kalmamalarını ister.

Dewey, birkaç nedenden dolayı eleştirilmiştir. Bazıları, onun makûl erkek ve kadınların tartışmadan sonra her zaman bir uyuşmaya varabileceklerini kabul ettiğini iddia etmiştir; Dewey’nin bunun hep böyle olduğunu ortaya koyacak bir kanıtı elbette yoktur. O bir kanıtı olmadığını kabul etmekle birlikte, bunun yapılamayacağına inanmak için de a priori hiçbir nedenin bulunmadığını savunur.

Magee. Devvey’nin kurumlarla ilgili olarak ortaya çıkardığı bir nokta, yani kuramların gerçekten önem taşıyan, fakat yine de bireyin bir problemi olmayan çatışmaların doğuşuna yol açabileceği hususu benim üzerimde her zaman büyük bir etki yapmıştır.

Devvey’nin düşüncelerinin üzerinde büyük bir etki yaptığı kuramlar, eğitim kurumlan olmuştur: Eğitim alanında, onun etkisinin gerçekten



Peirce, James ve Dewey 309


de uluslararası olduğu söylenebilir. Bu konuda, bize bir şeyler söyleyebilir misiniz?


Yüklə 2,52 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   21




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin