İlâhî îsîm ve Sıfatlar: Mâtürîdî, Allah'ın zihinde canlandırılmayan zâtı
hakkında sadece isim ve sıfatları vasıtasıyla bilgi sahibi olunabileceğini
belirtmiştir. Benzeri ve bir türe mensubiyeti bulunan yaratıklarda olduğu gibi
Allah'a mahiyet atfedilemez. Allah kendi zâtını, algılama yöntemlerine göre
tanıtmıştır, çünkü insanlar bir şeyi idrak etmek için mevcut algılama
tarzından başka bir yeteneğe sahip değildir. İlâhî sıfatlar kıdem sıfatına bağlı
olarak değil, ilâhî nitelikler olmaları itibariyle kadîmdir. İlâhî zât ile sıfatlar
arasında başkalık yoktur ve sıfatlar zâttan bağımsız bir varlığa sahip değildir.
Hayat, ilim, irade, kudret, sem', basar ve kelâmın yanı sıra tekvîn de ezelî
olan sübûtî sıfatlardandır. İlâhî fiiller bu ezelî tekvin sıfatıyla gerçekleşir.
Tekvîn yaratma, diriltme, öldürme, rızık verme gibi fiillerin dayanağı olan bir
sıfattır. Tekvinin ezelî olması, yaratıkların da ezelî olmasını gerektirmez.
Eğer tekvîn hâdis (sonradan) olsaydı, Allah ezeldeki bir yetkinlikten yoksun
bulunurdu. Bunun yanlışlığı ise açıktır.
Allah'a "şey" denmesi halinde anlamı "mevcut" demek olur. İrâde sıfatı,
Allah'ın, fiillerini dilediği gibi düzenleyip gerçekleştirmesi anlamına gelir.
Bu, bütün varlık ve olayları kapsayan ezelî bir sıfattır. Allah kâfirin tercihi
olarak inkârı, müminin tercihi olarak da imanı dilemiştir. Bu sebeple her var
olan, Allah'ın dilemesi, kaderi ve kazâsının bir sonucu olarak vardır. Allah
kâfirin iman etmesini dilememiştir; eğer dileseydi inkârı seçen kâfirin iradesi
geçerli, Allah'ın iradesi geçersiz olurdu; bunun ise, ulûhiyyetle bağdaşması
mümkün değildir. Allah'ın, kalbini daraltarak kâfirin dalâletini dilemesi ve