Parti'nin sadece kendi kısa, devrimci bir tarihi vardır; oysa
millet, çoğu kez yeniden inşa edilmiş veya imal edilmiş bile
olsa, uzak bir geçmişe sahip olmakla gurur duyar. Daha da
önemlisi, heroik geçmişine benzer azamette bir gelecek su
nabilir. Bu yolla halkı, sonraki nesillerce gerçekleştirilecek
olan ortak bir kaderi izlemek üzere harekete geçirebilir. Çünkü
onlar "bizim" çocuklarımızın neslidir; herhangi bir sınıf ya
da Partinin vaat edebileceğinden daha fazla bir şeydir, ruhsal
olduğu kadar biyolojik olarak da "bizim"dir onlar. Böylelikle
ebedî yaşam vaadi kendi dölümüzde genetik olarak korunmuş
olmaktadır. Zürriyetimizin belleğinde teselli bulamaz mıyız
ve bunlar bizim, laik kuşkunun yoketmiş gibi göründüğü,
öteki hayatımızı garantilemez mi? Öyleyse millî kimliğin asıl
işlevi, insanları şahsen unutulmaktan kurtarmak ve kollektif
imanı ihya etmek için "tarihi ve kaderi olan güçlü bir topluluk"
duygusu oluşturmaktır.
2 6
Milletle özdeşleşmek bir dava veya bir kollektifle özdeş
leşmekten daha fazlasını ifade eder. Böyle bir özdeşleşme
millî yenilenme içinde ve onun aracılığıyla şahsi bir yenilenme
ve itibar sağlayacaktır. Bu kendisini oluşturan ama şimdi
güçten yoksun ve horlanmakta olan ailelerin her birine do
ğuştan gelen haklarını ve eski soylu statülerini teslim edecek
siyasî bir "süper-aile"nin bir parçası haline gelmek demektir.
Milliyetçilik, ayağın baş olacağı ve dünyanın seçilmiş halkı
ve onun kutsal değerlerini tanıyıp kabul edeceği "statüsel bir
26 Buna paralel bir görüş için Anderson'a (1983, bölüm 1); bu bellek hakkında
Rosenblum'a (1967, bölüm 2) bakın.
247
tersyüz oluş" vaat eder. Etno-tarihin son derece hayatî olduğu
nokta burasıdır. Millet sadece ebediyet vaadinin dayandırı
lacağı uzak bir geçmişle övünmekle kalmaz; restorasyon ve
itibar vaadine anlam vermek için muhteşem bir geçmiş, azizler
ve kahramanlarla dolu altın bir çağı da serimleyebilmek
durumundadır. Bu etno-tarih ne denli dolu ve zengin olursa
iddiası da o denli ikna edici olur; ve bastığı akor, milletin
fertlerinin yüreğine bir o kadar derinden oturur. Milliyetçilerin
uzunca bir zamandır anlamış oldukları gibi, millî itibarın
ölçütü ve millî restorasyon çağrılarını oturtmak zorunda
oldukları çizgi, içerdiği hakikat ne olursa olsun, topluluğun
etno-tarihinin antikliğine dair hissiyattır. Lonnröt ve Snellman,
Gallen-Kallela ve Sibelius gibi Finli entellektüeller, Karelyalı
köylülerin baladlarından Finlandiya'nın kayıp geçmişini,
kahramanlar diyarındaki altın çağını, Kalevala'yı yeniden
yaratmak ve bütün Finlandiyalıların, topluluklarının yaşayan
geçmişine yeniden girebilmeleri ve böylelikle kollektif iti
barlarını ihya edip kendilerini ebediyete intikal ettirebilecek
yegâne şey olan nesiller zincirine katabilmeleri için onu otantik
bir tarih şeklinde sunma gereği duyuyorlardı. Soyut "Fin
landiya" yapısı altında kendilerini yenileyebilirlerdi ama bu
yapı anlamını ve popüler titreşimini, çoğu Finlinin özdeşle-
şebileceği ve unutulmaktan kurtulma vaadi taşır gibi görünen
çok daha uzun bir geçmişe sahip varsayılmış bir etno-tarihle
idrak olunan bir yakınlıktan almıştır.
2 7
Millî kimliğin bir üçüncü işlevi de kardeşlik idealini ger
çekleştirmeye verdiği önemdir. Bu idealin kendisi, en azından
ideolojik planda, aile, etnik topluluk ve millet arasında yakın
bir ilişki olduğunu öne sürer. Etni ile millet basitçe büyük
aile ilamları, birbirleriyle karşılıklı ilişkileri olan bütün aileler,
erkek ve kız kardeşlerin oluşturduğu bir toplam olarak görülür.
27 Fin millî tarihi için Branch'a (1985) ve Honko'ya (1985) bakın.
248
Ama milliyetçiler aynı zamanda bu idealin talimini yapmak
ve pekiştirmek için ritüeller ve seremoniler hazırlarlar. Nü
mayişler, anma seremonileri, yıldönümü kutlamaları, şehit
anıları, andlar, özel günlerde çıkartılan paralar, bayraklar,
kahramanlara ilişkin kasideler ve tarihî olaylar hakkındaki
yadirgârlarla kimlik ve birliğin yeniden olumlanması suretiyle
yurttaşlara aralarındaki kültürel bağ ve siyasî hısımlık ha
tırlatılır.
Pek çok bakımdan millî kimliğin başarısı ve kalımlılığı
açısından en belirleyici olanı bu seremonik ve sembolik
veçhedir -bireysel kimliğin kollektif kimlikle en yakından
bağlı olduğu alan burasıdır. Bu yakınlığın birden çok nedeni
vardır. Estetik değerlerin -sanatların milletin ayırdedici
"ruhu"nu kalkındırmasını sağlayan, biçim, kütle, ses ve ritmin
ustaca düzenlenmesinden doğan güzellik, varyete, itibar ve
pathos (tarik) duyguları- önemini küçümsemememiz gere
kir.
Bunun, onca şair, besteci, ressam, heykeltraş ve başka türden
sanatçının, millî kimlik fikrini, kendileri ve sanatları için neden
bu denli tesirli ve davetkâr bulduklarını açıklamaya yardımcı
olacağına şüphe yok. Ama milliyetçiliğin sembolik ve ritüel
yanlarının bugün bireysel kimlik duygusuna bu kadar dolaysız
bir şekilde hitap etmesinin başlıca nedeni, etnik bağların ve
etnik aidiyetin canlanışında ve özellikle topluluğun bütün
nesilleri boyunca şehit düşmüş olanları ve "ataları" yadediyor
oluşunda yatmaktadır.
Bu noktada milliyetçilik Şintoizm gibi, cemaatin ölüme ve
atalara tapınmaya çok büyük önem yerdiği dinsel inançları
andırmaktadır. Bu tür dinler gibi milletler ve onların anma
seremonileri de, savaşlarda ve başka millî felaketlerde ya
kınlarını yitirmiş bütün aileleri ve ortak ataları anımsayanları,
şehitler örneğinden yola çıkarak onlarda benzer bir heroizmi
ilham edecek bir fedakârlık ruhu ile amaca kuvvet kazan-
249
dırmak üzere biraraya getirir.
2 8
Kayıtsızlığın, unutuşun
zürriyetle aşılması; altın bir çağa başvurmak suretiyle kollektif
itibarın ihyası; yaşamakta olanı, ölmüş olana, topluluğun
şehitlerine bağlayan semboller, ayinler ve seremoniler eliyle
kardeşliğin, gerçekleşmesi; bütün bunlar modern dünyada
millî kimliğin ve milliyetçiliğin temel işlevlerini oluşturur
ve milliyetçiliğin bütün tarih gailesi içinde nasıl bu denli kalıcı,
çok yönlü ve esnek olabildiğinin temel nedenlerini verir.
Başka tarihsel ve jeo-politik nedenler de vardır. Tarihsel
açıdan millî-devlet, savaşta ve barışta Fransa ve İngiltere'nin
hegemonyalarının etkililiğini gözler önüne serdiğinden beri,
değerini kanıtlamıştır. Ekseriyetle ruhundan ziyade dışsal
yanları taklit ediliyor olmasına karşın evrensel bir model haline
gelmiştir. Aynı şekilde Almanya ile Japonya'nın başarıları etnik
milliyetçilik ile millî kimliğin "etnik" tipinin ne denli güçlü
ve etkili olabileceğini göstermiştir. Herderci ve Fichteci
kavramların yaygınlığı, Alman modelinin büyük etkisine kanıt
teşkil etmektedir. Pek çok etninin demotik doğası malumken,
bu etnik millet modelinin çok daha başarılı olduğu görül
müştür; dünyada, ekseriyetle şiddete yatkın bir özellik gösteren
etnik milliyetçiliklerden azade olan ancak bir iki bölge var
dır.
Birkaç nedeni bulunmakla birlikte, etnik şiddet aynı za
manda etno-tarihin eşitsiz dağılmış olmasının da bir işlevidir.
Her topluluğun tarihsel belleği; doğası, derinliği ve zenginliği
bakımından dikkate değer farklılıklar gösterir. Bazı topluluklar,
uzun, az çok belgelenmiş, çağırıcı gücü olan bir etno-tarihe
sahip oldukları iddiasındadırlar; bazıları da çoğu yakın zamana
ait birkaç yazılı toplumsal sergüzeşt örneği bulabilmişlerdir;
Çoğunlukla da etnik kategoriler olan başkaları için, kollektif
28 Milliyetçiliğin ritüelleri hakkında Mosse'e (1976) ve Horne'a (1984); sanat ve
milliyetçilik konusunda Rosenblum'a (1967) bakın.
250
kullanıma sunulabilecek sadece yakm döneme ait bir baskı
ve mücadele tarihi mevcuttur ve belki de bu arada o top
raklarda daha önce yaşamış eski kültürlerin anılarından belli
parçaların da bu tarihe katılmış olması mümkündür. Örneğin
modern çağların başlarında Doğu Avrupa'da, uzun ve zengin
tarihleriyle gurur duyan, kendi tarihsel devletleri olan Po
lonyalı, Macar ve Hırvatlar gibi belirgin etniler; Ortaçağ'daki
tarihleri yeniden keşfedilmiş ve Osmanlı baskısı altında
oluşmuş yakın dönem belleklerine hizalanmış Sırp, Romanyalı
(Eflak ve Moldavyalı) ve Bulgarlar gibi (kimliği) örtülü etnik
topluluklar; ve belleklerinin büyükçe bir bölümü epeyce yakın
bir döneme ait, jenealojik bir soy ve müphem kahraman atalar
bulmak için tarihi didik didik etmek zorunda kalmış, Slo-
vaklarla birlikte Makedonyalı ve Rutenyalılar gibi etnik ba
kımdan karışık bölge ve kategoriler görmemiz mümkün
dür.
2 9
Bugün zengin bir etno-tarih, kültürel güç için önemli bir
kaynak olabilir ve kültürel siyasallaşmanın odağı durumuna
gelebilir. Tarihleriyle övünç duyabilecek toplulukların, ta
rihleri kıt veya şüphe götürür olanlar üzerinde rekabetçi bir
üstünlükleri vardır. Bu ikinci durumda entellektüelleri çifte
bir görev beklemektedir; mensuplarını anlı şanlı bir geçmişe
sahip oldukları konusunda ikna etmek için yeterince geniş
bir toplumsal tarih keşfetmek ve geçmişin meziyetlerine
kuşkuyla bakan hariçtekileri bu geçmişin meziyetleri ko
nusunda ikna edebilmek için (tarihi) yeterince belgelendirmek
zorundadırlar. Milliyetçi entellektüeller, haklı olarak, daha
çok birinci görevle meşgul oldular. Kültürel ve siyasî açılardan
bakıldığında, gün ışığına çıkarılmış anıların içerdiği hakikat;
bereketinden, çeşitliliğinden ve dramasından (estetik vasıflar)
29 Slovak tarihi hakkında Brock'a (1976); Doğu Avrupa mozayiği hakkında Pearson'a
(1983) bakın.
251
veya imrendiren ve şimdiki nesili "anlı şanlı ölüler"e bağlayan
sadakat, soyluluk ve özveri (ahlâkî vasıflar) örneklerinden
daha az önem taşır.
Genel konuşursak, uzun, zengin, devamlılık arzeden bir
etno-tarihin eksikliğini, filoloji, arkeoloji, antropoloji ve diğer
"bilimsel" disiplinlerden, belirsiz şecerelerin ardına düşmek,
nüfusun doğduğu topraklardaki köklerini bulmak, ayırdedici
hususiyet ve kültürlerini belgelemek ve eskinin uygarlıklarını
ilhak etmek üzere yararlanıldığı "kültür savaşları" yoluyla
dengelemek durumunda kalanlar, daha küçük, (kimliği) örtülü
topluluk ve kategorilerdir. Bu anlamda Iraklılar, Mezopo
tamya'da serpilip geliştikleri için Sümer ve Babil gibi çok eski
uygarlıkları kendilerine maletmişlerdir. Türkler de, İ.Ö, 2.
bin yılda varolmuş Hitit İmparatorluğu üzerinde hak iddiasında
bulunmuşlardır. Yunanlılar ile Bulgarlar, antik Makedonya'nın
kral mezarlarının millî menşei konusunda ihtilaf halindedirler.
Yahudi ve Filistinliler Nablus ve Samiriye bölgesi üzerine,
Macarlarla Romanyalılar da Transilvanya'nın karışık toprakları
üzerinde savaş halindedirler.
3 0
Daha genel olarak, etno-tarihin eşitsiz dağılımından beslenen
kültürel rekabet, önceki bölümlerde ele alınan geniş bir alanda
gözlenen yerliliğin seferberliği ve kültürel siyasallaşma sü
reçlerinde itici bir güç olmuştur. Başarılı etno-milliyetçilik
örnekleri, kültürel bakımdan daha gelişmiş komşuların ta
hakkümü altına girme korkusunun da yardımıyla, etnik
hareketlere esin kaynağı olmayı sürdürmekte ve Fiji ve Sri.
Lanka'dan, Afrika Boynuzu ve Karayipler'e kadar yerkürenin
her köşesinde etnik çatışmaları tahrik etmektedir: Ayırde-
dilmeleri mümkün olmayan etno-tarihlerin yeniden keşfiyle
30 Irak ve Türkiye'nin "kökleri" konusunda Zeine'e (1958); eski Makedonya'daki
kral mezarları için Yalouris'e (1980); Transilvanya hakkında Giurescu'ya (1967)
bakın.
252
seferber edilebilecek sayısız etnik topluluk ve kategori or
tadayken, etniler ve milletler arasındaki kültürel savaşlara
son verme ve milliyetçiliği ikame etme ihtimali uzak gö
rünmektedir.
Dostları ilə paylaş: |