Milliyetçilik sosyolojisi


Parti'nin sadece kendi kısa, devrimci bir tarihi vardır; oysa



Yüklə 1,37 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə60/75
tarix04.01.2023
ölçüsü1,37 Mb.
#121965
1   ...   56   57   58   59   60   61   62   63   ...   75
5321-Milli Kimlik-Anthony D.Smith-Bahadir Sina Shener-1994-291s


Parti'nin sadece kendi kısa, devrimci bir tarihi vardır; oysa 
millet, çoğu kez yeniden inşa edilmiş veya imal edilmiş bile 
olsa, uzak bir geçmişe sahip olmakla gurur duyar. Daha da 
önemlisi, heroik geçmişine benzer azamette bir gelecek su­
nabilir. Bu yolla halkı, sonraki nesillerce gerçekleştirilecek 
olan ortak bir kaderi izlemek üzere harekete geçirebilir. Çünkü 
onlar "bizim" çocuklarımızın neslidir; herhangi bir sınıf ya 
da Partinin vaat edebileceğinden daha fazla bir şeydir, ruhsal 
olduğu kadar biyolojik olarak da "bizim"dir onlar. Böylelikle 
ebedî yaşam vaadi kendi dölümüzde genetik olarak korunmuş 
olmaktadır. Zürriyetimizin belleğinde teselli bulamaz mıyız 
ve bunlar bizim, laik kuşkunun yoketmiş gibi göründüğü, 
öteki hayatımızı garantilemez mi? Öyleyse millî kimliğin asıl 
işlevi, insanları şahsen unutulmaktan kurtarmak ve kollektif 
imanı ihya etmek için "tarihi ve kaderi olan güçlü bir topluluk" 
duygusu oluşturmaktır.
2 6 
Milletle özdeşleşmek bir dava veya bir kollektifle özdeş­
leşmekten daha fazlasını ifade eder. Böyle bir özdeşleşme 
millî yenilenme içinde ve onun aracılığıyla şahsi bir yenilenme 
ve itibar sağlayacaktır. Bu kendisini oluşturan ama şimdi 
güçten yoksun ve horlanmakta olan ailelerin her birine do­
ğuştan gelen haklarını ve eski soylu statülerini teslim edecek 
siyasî bir "süper-aile"nin bir parçası haline gelmek demektir. 
Milliyetçilik, ayağın baş olacağı ve dünyanın seçilmiş halkı 
ve onun kutsal değerlerini tanıyıp kabul edeceği "statüsel bir 
26 Buna paralel bir görüş için Anderson'a (1983, bölüm 1); bu bellek hakkında 
Rosenblum'a (1967, bölüm 2) bakın. 
247 


tersyüz oluş" vaat eder. Etno-tarihin son derece hayatî olduğu 
nokta burasıdır. Millet sadece ebediyet vaadinin dayandırı­
lacağı uzak bir geçmişle övünmekle kalmaz; restorasyon ve 
itibar vaadine anlam vermek için muhteşem bir geçmiş, azizler 
ve kahramanlarla dolu altın bir çağı da serimleyebilmek 
durumundadır. Bu etno-tarih ne denli dolu ve zengin olursa 
iddiası da o denli ikna edici olur; ve bastığı akor, milletin 
fertlerinin yüreğine bir o kadar derinden oturur. Milliyetçilerin 
uzunca bir zamandır anlamış oldukları gibi, millî itibarın 
ölçütü ve millî restorasyon çağrılarını oturtmak zorunda 
oldukları çizgi, içerdiği hakikat ne olursa olsun, topluluğun 
etno-tarihinin antikliğine dair hissiyattır. Lonnröt ve Snellman, 
Gallen-Kallela ve Sibelius gibi Finli entellektüeller, Karelyalı 
köylülerin baladlarından Finlandiya'nın kayıp geçmişini, 
kahramanlar diyarındaki altın çağını, Kalevala'yı yeniden 
yaratmak ve bütün Finlandiyalıların, topluluklarının yaşayan 
geçmişine yeniden girebilmeleri ve böylelikle kollektif iti­
barlarını ihya edip kendilerini ebediyete intikal ettirebilecek 
yegâne şey olan nesiller zincirine katabilmeleri için onu otantik 
bir tarih şeklinde sunma gereği duyuyorlardı. Soyut "Fin­
landiya" yapısı altında kendilerini yenileyebilirlerdi ama bu 
yapı anlamını ve popüler titreşimini, çoğu Finlinin özdeşle-
şebileceği ve unutulmaktan kurtulma vaadi taşır gibi görünen 
çok daha uzun bir geçmişe sahip varsayılmış bir etno-tarihle 
idrak olunan bir yakınlıktan almıştır.
2 7 
Millî kimliğin bir üçüncü işlevi de kardeşlik idealini ger­
çekleştirmeye verdiği önemdir. Bu idealin kendisi, en azından 
ideolojik planda, aile, etnik topluluk ve millet arasında yakın 
bir ilişki olduğunu öne sürer. Etni ile millet basitçe büyük 
aile ilamları, birbirleriyle karşılıklı ilişkileri olan bütün aileler, 
erkek ve kız kardeşlerin oluşturduğu bir toplam olarak görülür. 
27 Fin millî tarihi için Branch'a (1985) ve Honko'ya (1985) bakın. 
248 


Ama milliyetçiler aynı zamanda bu idealin talimini yapmak 
ve pekiştirmek için ritüeller ve seremoniler hazırlarlar. Nü­
mayişler, anma seremonileri, yıldönümü kutlamaları, şehit 
anıları, andlar, özel günlerde çıkartılan paralar, bayraklar, 
kahramanlara ilişkin kasideler ve tarihî olaylar hakkındaki 
yadirgârlarla kimlik ve birliğin yeniden olumlanması suretiyle 
yurttaşlara aralarındaki kültürel bağ ve siyasî hısımlık ha­
tırlatılır. 
Pek çok bakımdan millî kimliğin başarısı ve kalımlılığı 
açısından en belirleyici olanı bu seremonik ve sembolik 
veçhedir -bireysel kimliğin kollektif kimlikle en yakından 
bağlı olduğu alan burasıdır. Bu yakınlığın birden çok nedeni 
vardır. Estetik değerlerin -sanatların milletin ayırdedici 
"ruhu"nu kalkındırmasını sağlayan, biçim, kütle, ses ve ritmin 
ustaca düzenlenmesinden doğan güzellik, varyete, itibar ve 
pathos (tarik) duyguları- önemini küçümsemememiz gere­
kir. 
Bunun, onca şair, besteci, ressam, heykeltraş ve başka türden 
sanatçının, millî kimlik fikrini, kendileri ve sanatları için neden 
bu denli tesirli ve davetkâr bulduklarını açıklamaya yardımcı 
olacağına şüphe yok. Ama milliyetçiliğin sembolik ve ritüel 
yanlarının bugün bireysel kimlik duygusuna bu kadar dolaysız 
bir şekilde hitap etmesinin başlıca nedeni, etnik bağların ve 
etnik aidiyetin canlanışında ve özellikle topluluğun bütün 
nesilleri boyunca şehit düşmüş olanları ve "ataları" yadediyor 
oluşunda yatmaktadır. 
Bu noktada milliyetçilik Şintoizm gibi, cemaatin ölüme ve 
atalara tapınmaya çok büyük önem yerdiği dinsel inançları 
andırmaktadır. Bu tür dinler gibi milletler ve onların anma 
seremonileri de, savaşlarda ve başka millî felaketlerde ya­
kınlarını yitirmiş bütün aileleri ve ortak ataları anımsayanları, 
şehitler örneğinden yola çıkarak onlarda benzer bir heroizmi 
ilham edecek bir fedakârlık ruhu ile amaca kuvvet kazan-
249 


dırmak üzere biraraya getirir.
2 8
Kayıtsızlığın, unutuşun 
zürriyetle aşılması; altın bir çağa başvurmak suretiyle kollektif 
itibarın ihyası; yaşamakta olanı, ölmüş olana, topluluğun 
şehitlerine bağlayan semboller, ayinler ve seremoniler eliyle 
kardeşliğin, gerçekleşmesi; bütün bunlar modern dünyada 
millî kimliğin ve milliyetçiliğin temel işlevlerini oluşturur 
ve milliyetçiliğin bütün tarih gailesi içinde nasıl bu denli kalıcı, 
çok yönlü ve esnek olabildiğinin temel nedenlerini verir. 
Başka tarihsel ve jeo-politik nedenler de vardır. Tarihsel 
açıdan millî-devlet, savaşta ve barışta Fransa ve İngiltere'nin 
hegemonyalarının etkililiğini gözler önüne serdiğinden beri, 
değerini kanıtlamıştır. Ekseriyetle ruhundan ziyade dışsal 
yanları taklit ediliyor olmasına karşın evrensel bir model haline 
gelmiştir. Aynı şekilde Almanya ile Japonya'nın başarıları etnik 
milliyetçilik ile millî kimliğin "etnik" tipinin ne denli güçlü 
ve etkili olabileceğini göstermiştir. Herderci ve Fichteci 
kavramların yaygınlığı, Alman modelinin büyük etkisine kanıt 
teşkil etmektedir. Pek çok etninin demotik doğası malumken, 
bu etnik millet modelinin çok daha başarılı olduğu görül­
müştür; dünyada, ekseriyetle şiddete yatkın bir özellik gösteren 
etnik milliyetçiliklerden azade olan ancak bir iki bölge var­
dır. 
Birkaç nedeni bulunmakla birlikte, etnik şiddet aynı za­
manda etno-tarihin eşitsiz dağılmış olmasının da bir işlevidir. 
Her topluluğun tarihsel belleği; doğası, derinliği ve zenginliği 
bakımından dikkate değer farklılıklar gösterir. Bazı topluluklar, 
uzun, az çok belgelenmiş, çağırıcı gücü olan bir etno-tarihe 
sahip oldukları iddiasındadırlar; bazıları da çoğu yakın zamana 
ait birkaç yazılı toplumsal sergüzeşt örneği bulabilmişlerdir; 
Çoğunlukla da etnik kategoriler olan başkaları için, kollektif 
28 Milliyetçiliğin ritüelleri hakkında Mosse'e (1976) ve Horne'a (1984); sanat ve 
milliyetçilik konusunda Rosenblum'a (1967) bakın. 
250 


kullanıma sunulabilecek sadece yakm döneme ait bir baskı 
ve mücadele tarihi mevcuttur ve belki de bu arada o top­
raklarda daha önce yaşamış eski kültürlerin anılarından belli 
parçaların da bu tarihe katılmış olması mümkündür. Örneğin 
modern çağların başlarında Doğu Avrupa'da, uzun ve zengin 
tarihleriyle gurur duyan, kendi tarihsel devletleri olan Po­
lonyalı, Macar ve Hırvatlar gibi belirgin etniler; Ortaçağ'daki 
tarihleri yeniden keşfedilmiş ve Osmanlı baskısı altında 
oluşmuş yakın dönem belleklerine hizalanmış Sırp, Romanyalı 
(Eflak ve Moldavyalı) ve Bulgarlar gibi (kimliği) örtülü etnik 
topluluklar; ve belleklerinin büyükçe bir bölümü epeyce yakın 
bir döneme ait, jenealojik bir soy ve müphem kahraman atalar 
bulmak için tarihi didik didik etmek zorunda kalmış, Slo-
vaklarla birlikte Makedonyalı ve Rutenyalılar gibi etnik ba­
kımdan karışık bölge ve kategoriler görmemiz mümkün­
dür.
2 9 
Bugün zengin bir etno-tarih, kültürel güç için önemli bir 
kaynak olabilir ve kültürel siyasallaşmanın odağı durumuna 
gelebilir. Tarihleriyle övünç duyabilecek toplulukların, ta­
rihleri kıt veya şüphe götürür olanlar üzerinde rekabetçi bir 
üstünlükleri vardır. Bu ikinci durumda entellektüelleri çifte 
bir görev beklemektedir; mensuplarını anlı şanlı bir geçmişe 
sahip oldukları konusunda ikna etmek için yeterince geniş 
bir toplumsal tarih keşfetmek ve geçmişin meziyetlerine 
kuşkuyla bakan hariçtekileri bu geçmişin meziyetleri ko­
nusunda ikna edebilmek için (tarihi) yeterince belgelendirmek 
zorundadırlar. Milliyetçi entellektüeller, haklı olarak, daha 
çok birinci görevle meşgul oldular. Kültürel ve siyasî açılardan 
bakıldığında, gün ışığına çıkarılmış anıların içerdiği hakikat; 
bereketinden, çeşitliliğinden ve dramasından (estetik vasıflar) 
29 Slovak tarihi hakkında Brock'a (1976); Doğu Avrupa mozayiği hakkında Pearson'a 
(1983) bakın. 
25


veya imrendiren ve şimdiki nesili "anlı şanlı ölüler"e bağlayan 
sadakat, soyluluk ve özveri (ahlâkî vasıflar) örneklerinden 
daha az önem taşır. 
Genel konuşursak, uzun, zengin, devamlılık arzeden bir 
etno-tarihin eksikliğini, filoloji, arkeoloji, antropoloji ve diğer 
"bilimsel" disiplinlerden, belirsiz şecerelerin ardına düşmek, 
nüfusun doğduğu topraklardaki köklerini bulmak, ayırdedici 
hususiyet ve kültürlerini belgelemek ve eskinin uygarlıklarını 
ilhak etmek üzere yararlanıldığı "kültür savaşları" yoluyla 
dengelemek durumunda kalanlar, daha küçük, (kimliği) örtülü 
topluluk ve kategorilerdir. Bu anlamda Iraklılar, Mezopo­
tamya'da serpilip geliştikleri için Sümer ve Babil gibi çok eski 
uygarlıkları kendilerine maletmişlerdir. Türkler de, İ.Ö, 2. 
bin yılda varolmuş Hitit İmparatorluğu üzerinde hak iddiasında 
bulunmuşlardır. Yunanlılar ile Bulgarlar, antik Makedonya'nın 
kral mezarlarının millî menşei konusunda ihtilaf halindedirler. 
Yahudi ve Filistinliler Nablus ve Samiriye bölgesi üzerine, 
Macarlarla Romanyalılar da Transilvanya'nın karışık toprakları 
üzerinde savaş halindedirler.
3 0 
Daha genel olarak, etno-tarihin eşitsiz dağılımından beslenen 
kültürel rekabet, önceki bölümlerde ele alınan geniş bir alanda 
gözlenen yerliliğin seferberliği ve kültürel siyasallaşma sü­
reçlerinde itici bir güç olmuştur. Başarılı etno-milliyetçilik 
örnekleri, kültürel bakımdan daha gelişmiş komşuların ta­
hakkümü altına girme korkusunun da yardımıyla, etnik 
hareketlere esin kaynağı olmayı sürdürmekte ve Fiji ve Sri. 
Lanka'dan, Afrika Boynuzu ve Karayipler'e kadar yerkürenin 
her köşesinde etnik çatışmaları tahrik etmektedir: Ayırde-
dilmeleri mümkün olmayan etno-tarihlerin yeniden keşfiyle 
30 Irak ve Türkiye'nin "kökleri" konusunda Zeine'e (1958); eski Makedonya'daki 
kral mezarları için Yalouris'e (1980); Transilvanya hakkında Giurescu'ya (1967) 
bakın. 
252 


seferber edilebilecek sayısız etnik topluluk ve kategori or­
tadayken, etniler ve milletler arasındaki kültürel savaşlara 
son verme ve milliyetçiliği ikame etme ihtimali uzak gö­
rünmektedir. 

Yüklə 1,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   56   57   58   59   60   61   62   63   ...   75




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin