Peşaver geceleri


Aişe’nin Osman Hakkındaki Çelişkili Sözleri



Yüklə 3,04 Mb.
səhifə138/185
tarix27.05.2018
ölçüsü3,04 Mb.
#51853
1   ...   134   135   136   137   138   139   140   141   ...   185

Aişe’nin Osman Hakkındaki Çelişkili Sözleri


Eğer Osman’ı eleştirmek açısından da olsa, o zaman Aişe’ye iyimser olmamanız gerekir. Nitekim İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ül- Belağa Şerhi c. 2 s. 77’de, Mes’udi Ahbar’uz- Zaman ve Evset kitaplarında, İbn-i Cevzi Tezkiret’u- Havass’il- Ümme s. 36’da, İbn-i Cerir, İbn-i Asakir, İbn-i Esir ve diğer tarihçi ve alimleriniz de şöyle yazmışlardır: “Aişe sürekli Osman’ı kınıyordu. Nitekim şöyle feryat ediyordu: “Öldürün bu Na’sel’i (ihtiyar ahmağı veya Yahudi Na’sel’e benzeyen bu şahısı). Allah-u Teala onu öldürsün, şüphesiz o kafir olmuştur.”

Ama bilindiği gibi Osman öldürülünce, Hz. Ali’ye olan kin ve düşmanlığı yüzünden şöyle dedi: “Osman mazlum olarak öldürüldü, vallahi onun kanını talep edeceğim, benimle kıyam edin!”

İbn-i Ebi’l- Hadid şöyle yazıyor: “Aişe Osman’a karşı en şiddetli olan kimseydi; hatta Resulullah (s.a.a)’in elbiselerinden birini çıkarıp evine asmış, gelenlere şöyle diyordu: “Bu Resulullah (s.a.a)’in elbisesidir, hala eskimemiş, ama Osman O’nun sünnetini eskitti.”

Yine İbn-i Ebi’l- Hadid şöyle diyor: “Mekke’de Osman’ın ölüm haberini duyan Aişe şöyle dedi: “Yaptıklarından dolayı Allah onu kendi rahmetinden uzak kılsın. Allah-u Teala kullarına zulmedici değildir.” (Yani Allah onu amelinden dolayı cezalandırmıştır.)

Aişe’nin Osman’a söylediği bu tür sözlerden asla rahatsız olmuyorsunuz, ama zavallı Şiilerden duyunca hemen tekfir ediyor, ölümlerine hükmediyorsunuz.

O halde bakışlar temiz olmalıdır, eğer kötümserlik olursa her türlü ayıp bulunabilir. Kesin olan şu ki Aişe, Emir’ul- Muminin Ali’ye karşı kin ve düşmanlık güdüyordu. Müslümanların Hz. Ali (a.s)’a biat ettiğini duyunca şöyle dedi: “Eğer Osman mazlumca öldürüldüğü halde Ali’nin hilafeti kamil olursa, göklerin yere inmesini (dünyanın yok olmasını) isterim.”

Acaba bu tür farklı ve çelişkili sözler Aişe’nin tutarsızlığını göstermiyor mu?

Şeyh: Aişe’nin söz ve davranışlarındaki bu farklıklar oldukça fazla rivayet edilmiştir. Ama bilindiği gibi şu iki şey kesin ve sabittir:

Birincisi; Ümm’ül- Müminin Aişe (r.z) aldatılmıştır, o gün Ali’nin (k.v) velayet makamının farkında değildi, nitekim kendisi de unuttuğunu ve Basra’da hatırladığını açıkça beyan etmiştir. İkincisi de; kesinlikle tövbe etmiş ve Allah-u Teala da geçmişlerini görmezlikten gelerek onu cennetin en yüce derecesine götürecektir!



Davetçi: Tövbe konusunda yeniden konuşmak istemiyorum. Onca Müslümanın kanının dökülmesinin, namusunun çiğnenmesinin ve mallarının yağmalanmasının muhakemesiz üzerinden geçilmesini de söylemiyorum. Doğrudur ki Allah-u Teala af ve rahmet söz konusu olunca merhamet edenlerin en merhametlisidir. Ama ceza söz konusu olunca da cezalandıranların en şiddetlisidir!

Ayrıca bilmek icap eder ki Aişe son nefesine kadar da bu olayların çıkmasına sebep olduğunu itiraf etmiştir. Bu yüzden büyük alimlerinizin de rivayet ettiğine göre şöyle vasiyette bulunmuştur: “Beni Peygamber (s.a.a)’in yanına defnetmeyin; zira O’ndan sonra neler yaptığımı çok iyi biliyorum.”

Nitekim Hakim Müstedrek’te, İbn-i Kuteybe Mearif’te, Muham-med bin Yusuf Zerendi Siret’un- Nebi’de, İbn-i Beyyi’ Nişaburi ve diğerleri de kendi kitaplarında şöyle nakl etmişlerdir:

“Aişe Abdullah bin Zubeyr’e şöyle vasiyet etmiştir: “Beni Baki mezarlığında bacılarımın yanına gömün; zira ben Peygamber (s.a.a)’den sonra birçok olaylara neden oldum.”

Ama sizin; “Aişe unutkan idi, Hz. Ali (a.s)’ın faziletini bildiren rivayetleri Basra’da hatırladı ve Peygamber (s.a.a)’in kendisini bu işlerden sakındırdığını unutmuştu” şeklindeki sözünüze gelince; bu konuda yanıldınız. Lütfen büyük alimlerinizin muteber kitaplarına bakın ve yanlışlığınızı anlayın; özellikle de apaçık gerçekleri anlamak için İbn-i Ebi’l- Hadid’in Nehc’ul- Belağa Şerhi’nin 2. cildinin 77. sayfasını iyice bir mütalaa edin. Şimdi meselenin aydınlığa kavuşması için o kitabın bazı bölümlerine işaret ediyorum.

Ümmü Seleme’nin Aişe’ye Nasihati


İbn-i Ebi’l- Hadid, Ebi Mihnef Lut bin Yahya Ezdi’nin tarihinden şöyle rivayet etmektedir: “O zaman Ümmü Seleme de Hacc için Mekke’ye gitmişti. Aişe’nin Osman’ın kanını talep ederek Basra’ya doğru gitmek istediğini duyunca çok üzüldü. Meclislerde Hz. Ali (a.s)’ın faziletlerini rivayet ediyordu. Aişe Ümmü Seleme’nin yanına giderek onu da kandırıp kendisiyle Basra’ya götürmek istedi. Ümmü Seleme ona şöyle dedi:

“Daha düne kadar Osman’a sövüyordun, onu kınıyordun, Ona “Na’sel” (ihtiyar ahmak) diyordun; şimdi de onun kanı bahanesiyle Ali’nin karşısında kıyam mı ediyorsun; Ali’ (a.s)’ın onca faziletlerini unuttun mu? Eğer unuttuysan sana hatırlatayım. Hatırla o günü ki ben Hz. Peygamber’le birlikte senin odana geldik, o arada Ali de içeri girdi, Peygamber’e yavaştan bir şeyler beyan ediyordu, biraz uzun sürünce sen Ali’ye saldırmak istedin, ben seni bu işten sakındırdım, ama sen dinlemedin, nihayet Ali’ye saldırarak şöyle dedin: “Dokuz günde bir benim sıramdır, şimdi de gelip Peygamber’i meşgul mu ediyorsun?!” Peygamber (s.a.a) rahatsız olduğundan yüzü kızardığı halde öfkeyle; “Geriye dön; Allah’a and olsun ki Ehl-i Beytim’den ve diğerlerinden hiç kimse imandan çıkmadıkça Ali’ye buğz etmez.” diye buyurdular. Sen de bunun üzerine dediğinden pişman olarak geriye döndün.”

Aişe: “Evet hatırlıyorum.” dedi.

Ümmü Seleme sözünün devamında şöyle dedi: “Ayrıca o günü hatırla ki sen Peygamber (s.a.a)’in mübarek başını yıkıyordun, ben de yemek yapıyordum. Peygamber (s.a.a) mübarek başını kaldırarak şöyle buyurdu:

Sizden hanginiz günahkar deve sahibisiniz ki Hav’eb köpekleri ona havlayacak ve sırat köprüsünde yüz üstü düşecektir?”

Ben yemekten elimi çekerek Peygamber (s.a.a)’e şöyle arz ettim: “Ya Resulullah! Bu işten Allah’a ve Resulüne sığınırım.”

O zaman elini senin sırtına vurarak şöyle buyurdu: “Sakın o kimse sen olmayasın!”

Aişe: “Evet hatırlıyorum.” dedi.

Ümmü Seleme devam ederek şöyle dedi: “ Hatırla o günü ki seferlerin birinde ikimiz de Peygamber (s.a.a)’le birlikteydik. Bir gün Ali Peygamber (s.a.a)’in ayakkabısını dikiyordu, biz de bir gölgede oturmuştuk. Bu esnada baban Ebu Bekir Ömer’le birlikte gelmek için izin istediler, biz de perdenin arkasına geçtik, biraz konuştuktan sonra şöyle dediler: “Ya Resulullah! Biz seninle birlikte olmanın kıymetini bilmiyoruz; bize halifeni tanıtmanı ve senden sonra sığınmamız gereken kimsenin kim olduğunu söylemeni rica ediyoruz.”

Peygamber (s.a.a) Ebu Bekir ve Ömer’e cevaben; “Ben halifemin mekanını görüyorum (onun makamını iyi tanıyorum). Ama (şimdiden) onu tanıtacak olursam, İsrail oğullarının Harun’un etrafından dağıldığı gibi siz de onun etrafından dağılırsınız.” diye buyurdular. Onlar da sustular ve oradan ayrıldılar.

Onlar gittikten sonra biz dışarı çıktık. Ben şöyle arz ettim: “Ya Resulullah! Kim onlara halife olacaktır?” Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: “Ayakkabımı diken şahıs.” Peygamber (s.a.a)’in yanından ayrılıp etrafa baktığımızda Ali’den başka kimseyi görmedik; geri dönerek Peygamber (s.a.a)e; “Ya Resulullah! Ali’den başka kimseyi görmedik.” dedik. Peygamber (s.a.a) de şöyle buyurdular: “İşte O (Ali) benim halifemdir.”

Aişe: “Evet hatırlıyorum.” dedi.

Ümmü Seleme: “O halde bütün bu hadisleri bilmene rağmen nereye gidiyorsun?” dedi.

Aişe: “İnsanların arasını bulmak için gidiyorum.” dedi.

O halde beyler kabul edin ki Aişe kandırılmamıştır, bilerek kıyam etmiş, fitne çıkarmıştır. Ümmü Seleme ona Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in hadislerini hatırlatmıştır. Ama bilindiği gibi o buna rağmen uyanmamıştır. Hz. Ali (a.s)’ın apaçık gerçek makamını itiraf etmiş olduğu halde Basra’ya doğru yola düşmüş, birçok Müslümanın kanının dökülmesine sebep olan birçok fitneyi yaratmıştır. Özellikle de “Ayakkabı dikme” hadisi, Hz. Ali (a.s)’ın imamet ve hilafetini ispat eden en büyük delildir. Ümmü Seleme, kendisinden sonra halifenin kim olduğunu sorunca Peygamber (s.a.a); “Ayakkabımı diken benim halifemdir” buyurdu ve o halde Peygamber (s.a.a)’in ayakkabısını Ali’den başkası dikmiyordu.

Şii Müslümanların tek günahı hiçbir adetin etkisinde kalmaması ve uzak görüşlülük esasınca 14 asırlık önemli gerçeklere bakmalarıdır. Onlar hiçbir sevgi ve buğza kapılmadan Kur’ân ayetlerinden ve iki fırkanın muteber kitaplarında yer alan hadislerinden istifade etmekte ve hak üzere hüküm vermekteler.

Bu yüzden Hz. Ali (a.s)’ın hilafetinin büyük oyunlar ve hilelerle dördüncü mertebeye atıldığına ve hakkının gasp edildiğine inanmaktadırlar. Ama bilindiği gibi bu durum O’nun faziletlerini ve hakkındaki nasları ortadan kaldıramamış ve kaldıramayacaktır.

Biz de inanıyor ve itiraf ediyoruz ki Ebu Bekir Sakife’de, Ali, Haşimoğulları, sahabenin büyükleri bulunmaksızın ve Ensar’dan Hazrec Kabilesinin muhalefetine rağmen halife olarak adlandırılmış, ondan sonra da ferdi bir diktatörlükle Ömer ve Ömer’in şurasıyla da Osman hilafet kürsüsünde oturmuşlardır. Elbette şu farkla ki onlar kendilerini seçen ve hilafet halkasını boynuna asan bir grubun halifesiydi. Ama bilindiği gibi Hz. Ali (a.s), Allah-u Teala ve Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in tarafından seçilen bir halifeydi.



Şeyh: Haksızlık ediyorsunuz, onlar arasında hiçbir fark yoktur. Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ı (r.z) hilafete geçiren halk, Ali’yi (k.v) de hilafete geçirmiştir.

Yüklə 3,04 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   134   135   136   137   138   139   140   141   ...   185




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin