Peşaver geceleri


İlk Derecede Sayılabilecek Kemal ve Faziletlere İşaret



Yüklə 3,04 Mb.
səhifə141/185
tarix27.05.2018
ölçüsü3,04 Mb.
#51853
1   ...   137   138   139   140   141   142   143   144   ...   185

İlk Derecede Sayılabilecek Kemal ve Faziletlere İşaret


Davetçi: Beyler siz namaz kılınca ben düşünüyordum, sonunda bir konuyu hatırladım. Bunu bir soru şeklinde sizlere aktarmak istiyorum. Size göre insana öncelik hakkı veren insani şerafet ve değerler nelerdir?

Şeyh: (Biraz sustuktan sonra) Elbette şerafet ve fazilet yolları çoktur. Allah-u Teala’ya ve Resulüne imandan sonra ilk derecede sayılabilecek kemal ve faziletler şu üç şeydir:

1- Soy ve nesep temizliği.

2- İlim ve bilgi.

3- Takva.



Davetçi: Allah-u Teala size güzel mükafat versin, biz de sizin fazilet ve kemaller ile ilgili seçtiğiniz bu özellikler esasınca konuyu ele almaya çalışacağız. Elbette halife veya diğer sahabilerin hepsi de bir takım hususiyetlere sahip idiler. Ama akli ve nakli kaideler esasınca bütün bu hususiyetlerin hepsine sahip olanlar diğerlerinden öncelik olma hakkına sahiptirler.

Eğer üç özellikte Hz. Ali (a.s)’ın öncülük ve saadet bayraktarı olduğunu ispat edecek olursak, siz de, Resulullah (s.a.a)’den menkul rivayetler esasınca Hz. Ali (a.s)’ın hilafet makamına daha layık olduğunu, sadece siyasi oyunlarla hilafet makamından uzaklaştırıldığı ve (İbn-i Ebi’l- Hadid’in Nehc’ul- Belağa Şerhi c. 1 s. 46’da beyan etmiş olduğu gibi) bunun siyasi oyunlar gereği maslahat olarak adlandırıldığını tasdik edeceksiniz.


Hz. Ali’nin Nesep ve Soyunun Temizliği


Evvela; nesep ve soy açısından Peygamber (s.a.a)’den sonra hiç kimse Hz. Ali (a.s)’ın şerafetine erişemez. Hz. Ali (a.s)’ın soy temizliği, bütün akıl sahiplerini, hatta Alauddin Mevla Ali bin Muhammed bin Kuşçu, Ebu Osman Amr bin Bahr Cahiz Nasibi ve Saduddin Mesud bin Ömer Taftazani gibi taassup esiri alimleriniz bile Hz. Ali (a.s)’ın; “Hiç kimse biz Ehl-i Beyt’le kıyas edilemez.” sözü karşısında; “Biz de Hz. Ali’nin bu sözleri karşısında mahv ve hayranlık içindeyiz.” demekteler.

Hakeza Hz. Ali (a.s) zahiri hilafet makamına eriştikten sonra (Nehc’ul- Belağa’nın ikinci hutbesinde) şöyle buyurmaktadır:

“Bu ümmetten hiç kimse Muhammed (s.a.a)’in Ehl-i Beyti ile mukayese edilemez; ilimlerinden yararlandıkları kimseler kesinlikle O’nlarla eşit olamaz. Onlar (Ehl-i Beyt), dinin esası, yakinin direğidirler. Aşırı giderek hak yoldan çıkanlar O’nlara döner; geri kalanlar ise O’nlara katılır. Velayet makamının özellikleri O’nlara mahsustur. Vasiyet ve veraset de (Resulullah’ın onların hakkındaki vasiyeti ve O Hazretten miras almaları da ) onlarda sabittir. Hak şimdi ehline döndü ve intikal etmesi gereken yerine intikal etti.”

Hz. Ali (a.s)’ın bu sözleri kendisinin ve Ehl-i Beyt (a.s)’ın hilafete daha layık olduğunu ve öncelikli olduğunu göstermektedir.

Sadece Hz. Ali (a.s) değil, muhalifleri bile bunu tasdik etmişlerdir. Nitekim Mir Seyyid Ali Hemedani Meveddet’ul- Kurba’nın 7. Mevedde’sinde Ebu Vail’den naklen Abdullah bin Ömer’in şöyle dediğini rivayet etmektedir:

“Biz Peygamber (s.a.a)’in ashabını sayarken Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ı sıraladık. Adamın biri; “Ali’nin ismine ne oldu?” diye sordu. Şöyle dedim: “Ali Ehl-i Beyt’tendir, hiç kimse O’nunla kıyas edilemez; O Resulullah (s.a.a) ile birliktedir ve O’nun derecesindedir.”

Hakeza Ahmed bin Muhammed Bağdadi’den şöyle rivayet etmektedir: “Abdullah bin Hanbel’den şöyle dediğini işittim: “Babam Ahmed bin Hanbel’e ashabın faziletini sordum. Babam, Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ı sıraladı. Ben Ali bin Ebi Talib’i sorunca da şöyle dedi: “O, Ehl-i Beyt’tendir; bunlar O’nunla kıyas edilemez.”

Bundan da ilginç olanı, Hz. Ali (a.s)’ın nurani ve cismani iki boyutunun olmasıdır. Hz. Ali (a.s) bu açıdan Peygamber (s.a.a)’den sonra şahsına münhasır biridir.


Hz. Ali’nin Nurani Hilkati ve

Hz. Peygamber’le Ortaklığı


Yaratılışın gerçek anlamı ve nuraniyeti açısından Hz. Ali (a.s) diğerlerinden daha üstün ve önceliklidir. Nitekim Ahmed bin Hanbel değerli kitabı Müsned’de, Mir Seyyid Ali Hemedani Meveddet’ul- Kurba’da, İbn-i Meğazili Şafii Menakıp’ta, Muhammed bin Talha Metalib’us- Süul’da Peygamber (s.a.a)’den şöyle buyurduğunu nakletmektedirler:

Ben ve Ali Adem yaratılmadan on dört bin yıl önce, Allah’ın kudret elinde bir nurduk; Allah-u Teala Adem’i yaratınca bu nuru Adem’in sulbünde karar kıldı. Abdulmuttalib’e kadar tek nur idik; Abdulmuttalib’in sulbüne gelince bende nübüvveti, Ali’de ise hilafeti karar kıldı.”

Mir Seyyid Ali Hemedani Meveddet’ul- Kurba’nın 8. Meved-de’sini şu ibarelerle bu konuya özgün kılmıştır: “Sekizinci Mevedde Resulullah ile Ali’nin bir nurdan olduğu ve Ali’ye verilen özelliklerin insanlardan hiç kimseye verilmediği hususundadır.”

Bu Mevedde’de nakletmiş olduğu rivayetlerden birinde (İbn-i Meğazili de rivayet etmektedir ) üçüncü halife Osman bin Affan Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyruğunu rivayet etmektedir:

Ben ve Ali Adem yaratılmadan 1400 yıl önce bir nur idik, Allah-u Teala Adem’i yaratınca bu nuru Adem’in sulbünde karar kıldı. Abdulmuttalib’e kadar tek nur idik, Abdulmuttalib’in sulbüne gelince bende nübüvveti, Ali’de ise hilafeti karar kıldı.”

Bir başka hadiste ise Peygamber (s.a.a)’in bu sözlerden sonra Hz. Ali’ye hitaben şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

Ya Ali! Nübüvvet ve risalet bendedir; vesayet ve imamet ise sendedir.”

Bu rivayeti İbn-i Hadid de Nehc’ul- Belağa Şerhi’nin c. 2, s. 450’sinde Firdevs kitabının sahibinden rivayet etmektedir. Şeyh Süleyman Belhi Yenabi’ul- Mevedde’nin 1. babında Cem’ul- Fevaid, Fezail-i İbn-i Meğazili, Firdevs-i Deylemi, Feraid’us- Simtayn-i Himvini ve Menakıb-i Harezmi’den az bir kelime farklılığıyla, Peygamber (s.a.a) ile Ali (a.s)’ın nurani yaratılışlarının, varlıkların yaratılmasından binlerce yıl önce gerçekleştiğini nakletmektedir.

Bu rivayete göre her ikisi de Abdulmuttalib’in sulbüne kadar tek nur imişler, orada ayrılıyorlar; yarısı Abdullah’ın sulbüne geçerek Hz. Peygamber (s.a.a) vücuda geliyor, diğer yarısı ise Ebu Talib (r.a)’in sulbüne geçerek Hz. Ali (a.s) vücuda geliyor. Hz. Peygamber (s.a.a) nübüvvet ve risalet için, Hz. Ali (a.s) ise imamet, hilafet ve vesayet için seçiliyorlar. Nitekim nakledilmiş olan hadislerde de Peygamber (s.a.a) bunu bizzat buyurmuştur.

Harezmi Menakıb’ın 14., Maktel’ul- Hüseyn’nin ise 4. faslında, Sibt bin Cevzi Tezkire’nin 28. sayfasında, İbn-i Sabbağ Fusul’ul- Muhimme’de, Muhammed bin Yusuf ise Kifayet’ut- Talib’in 87. babında müsned olarak Şam Muhaddisi ile Irak Muhaddisi’nden, Ayrıca Mucem-i Taberani’den kendi senetleriyle nakletmiş olduğu beş rivayette Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

Ben ve Ali bir nurdan yaratıldık, birlikteydik, Abdulmuttalib’in sulbünde ayrıldık.”

Bu rivayetlerin yüce manalı ve faydalı olmasına rağmen çok uzun olduğundan dolayı tümünü zikretmekten sakınıyorum. (İsteyenler o kitaplara müracaat etsinler).

Bu hadisin ibare ve lafız farklılıkları, Peygamber (s.a.a)’in bir mecliste buyurup da ravilerin farklı nakletmesinden değil; farklı mekanlarda farklı tabirlerle beyan etmesinden olabilir. Bu, rivayetin kendisinden daha iyi anlaşılmaktadır.


Yüklə 3,04 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   137   138   139   140   141   142   143   144   ...   185




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin