Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla



Yüklə 0,97 Mb.
səhifə15/32
tarix04.01.2019
ölçüsü0,97 Mb.
#90078
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   32

Olayın Kısa Bir Analizi


Bu son derece önemli olay üzerinde biraz düşünen kimse, bu olaydan aşağıdaki sonuçları çıkarır:

1- Peygamber'in (s.a.a), ordunun bir an önce Medine'den hareket etmesine bu kadar önem vermesi ve bu orduya katılmayanlara lânet etmesi, şu hususu açık bir şekilde ortaya koymaktadır: Peygamber, başkentin İmam Ali karşıtı gruptan boşalmasını ve böylece İmam'ın halifeliği meselesinin kolay bir şekilde ve selâmetle sonuçlanmasını istiyordu.

2- Üsame'nin komutanlığına itiraz edip ordusuna katılmayanlar, Peygamber'in ölümünü beklemekten başka bir amaç taşımıyorlardı. Tek amaçları, Peygamber'den sonra iktidarı ele geçirmekti. Medine'den uzakta oldukları bir sırada Peygamber (s.a.a) vefat edecek olsaydı, artık iş işten geçmiş olacak ve kaçınılmaz olarak hilâfet ellerinden çıkacaktı.

3- Peygamber'in (s.a.a), ordunun komutanlığını ashap içerisindeki Ebu Bekir, Ömer ve İbn Cerrah gibi yaşlı başlı kimselere vermemesinin nedeni, onların hilâfete lâyık olmadıklarını bildirmekti. Açıktır ki eğer Peygamber (s.a.a) ordunun komutanlığını onlara verseydi, bunu hilâfetin kendi hakları olduğunun delili olarak kullanırlardı. Peygamber (s.a.a), ümmetin bütünlüğünün dağılmaması için komutanlığı Üsame'ye vererek bu kapıyı onların yüzüne kapamış oldu.


Üsame'nin Komutan Seçilmesi


Peygamber'in (s.a.a), ordunun komutanlığına Üsame gibi gençliğinin baharını yaşayan, on dokuz yaşındaki veya ondan biraz büyük bir genci getirmesindeki hikmet şu idi:

1- Peygamber'in ashabı ve ailesi içerisinde yaşça İmam Ali'den daha büyük olanların var olmasına rağmen yaşça onlardan daha küçük olan İmam Ali'nin (a.s) halife olmasına karşı çıkılmasının önüne geçmek. Çünkü Üsame, yaşça İmam Ali'den daha küçük olduğu hâlde Peygamber (s.a.a) ordunun komutanlığını ona vermişti.

2- İdare ve yönetim bilgi ve becerisi olmadan sırf yaşça büyük olmakla yüksek makamlara getirilmenin doğru olmadığını ilân etmek. Peygamber (s.a.a) bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Kim içlerinde kendisinden daha üstün olan birinin var olduğunu bildiği hâlde Müslümanlardan bir grubun önüne geçerse, Allah'a, Resulü'ne ve Müslümanlara hıyanet etmiştir."1

Yine şöyle buyurmuştur:

"Kim içlerinde daha liyakatli birinin olduğunu bildiği hâlde Müslümanlardan birini bir göreve getirirse, Allah'a, Resulü'ne ve bütün Müslümanlara hıyanet etmiştir."2

İslâm, yönetime işi bilen ehil ve emin insanların getirilmesine büyük önem verir. Çünkü yönetimde asıl olan, toplumun yararına olanı gözetmek, insanlardan toplanan malları çarçur etmemek, harcamalarda kamu yararını dikkate almak, hak ve adalet temeline dayalı bir politika izlemektir. Açıktır ki bunlar, yaşlılıkla değil, iman ve idare gücüyle olacak şeylerdir.

3- Peygamber (s.a.a), Üsame'yi komutan yaparak Müminlerin Emiri İmam Ali'nin düşmanlarının hızlarını kesti, güçlerini kırdı ve morallerini bozdu. Kızgınlıklarından Üsame'nin komutan yapılmasını eleştirmeye ve Peygamber (s.a.a) hakkında ileri geri konuşmaya başladılar. Peygamber (s.a.a) Refik-i A'lâ'ya kavuşuncaya kadar da ağır davranıp orduya katılmadılar.

Bunlar, Peygamber'in (s.a.a) Üsame'yi komutan yapmasının hikmetiyle ilgili bazı hususlardır ki, açık bir şekilde İmam Ali'nin aleyhinde tertiplenmiş bir komplonun varlığını ortaya koymaktadır.1

Perşembe Günü Faciası


Peygamber (s.a.a), ashaptan bazılarının hilâfeti İmam Ali'den almak için sözbirliği ettiklerini anlamıştı. Ömrünün son saatlerini yaşamakta olan Peygamberimize bu çok ağır gelmiş, acılarını artırmıştı. Peygamber (s.a.a) bunların açık bir direnç içinde olduklarını ve Üsame'nin ordusuna katılmamakta direttiklerini görünce, ümmetini yanlış yollara sapmaktan korumak için bir başka yolu denemek istedi. Bu amaçla şöyle buyurdu:

"Bana kürek kemiği ve divit getirin de size bir yazı yazayım, ondan sonra asla sapmayasınız…"2

Ne paha biçilmez bir nimetti bu! Eğer bu nimetin değerini anlayabilselerdi, kendileri ve nesilleri için saadeti eksiksiz olarak elde etmiş olacaklardı. Resulullah (s.a.a), Müslümanların ilelebet sapmayacağı garantisini veriyordu. Hattab'ın oğlu, Resulullah'ın (s.a.a) kastını anlamıştı. Allah'ın kitabı ve öz soyundan olan Ehl-i Beyt'ini vasiyet edecekti. Bu nedenle âdeta bir zorbalık örneği sergileyerek Peygamber'in isteğine şiddetle karşı çıktı ve:

"Allah'ın kitabı bize yeter!" dedi.

Bu söz, "Tertemiz Ehl-i Beyt'ini vasiyet etmene gerek yoktur." anlamına geliyordu. Açıktır ki eğer Resulullah'ın (s.a.a) hilâfeti kendisi için vasiyet edeceğine ya da hudutları koruma, cihat veya İslâm'ın başka hükümleri ile ilgili bir vasiyette bulunacağına ihtimal verseydi, bu cüreti gösterip karşı çıkmazdı. Fakat o, Peygamber'in ne istediğini anlamıştı. Bu yüzden şiddetle karşı çıkarak işi bozdu. Peygamber'in huzurunda kavga ve çekişme çoğaldı. Kadınlar perdenin arkasından feryat ettiler:

"Resulullah'ın ne söylediğini duymuyor musunuz?!"

Ömer hiddetlendi ve kadınlara bağırdı:

"Sizler Yusuf'a gönlünü kaptıran kadınlar gibisiniz. Hastalandığı zaman gözlerinizi sıkıyorsunuz, iyileştiği zaman da boynuna biniyorsunuz."

Ömer'in bu sözleri Peygamber'i çok üzdü. Gözünün ucuyla ona bakarak:

"Onları (kadınları) kendi hâllerine bırakın; hiç şüphesiz, onlar sizden daha iyidirler." buyurdu.

Resulullah'ın vasiyetinin yazılmasını isteyen cephe neredeyse başarılı olacaktı ki, adamın biri ortaya atıldı ve Peygamber'in isteğinin yerine getirilmesine engel olabilmek için:

"Peygamber sayıklıyor!" diye bağırdı.

İslâm, bunun gibi bir musibet görmüş müdür acaba?! Peygamberler efendisine sayıklama isnadında bulunulabilir mi?!

İnsanlar âdeta ilk cahiliye dönemlerine geri dönmüşlerdi. Peygamber'in (s.a.a) konumunu unutmuş ve ona karşı bu küstahlığı yapmışlardı.

Bu facia, Müslümanlarla ebedî mutlulukları arasına girdi ve nesiller boyu sapmalardan selâmet kalmalarına engel oldu.

İbn Abbas, bu acı ve üzücü olayı her hatırladığında kendini ağlamaktan tutamazdı. Gözyaşları inci taneleri gibi yanakları üzerinde yuvarlanır ve şöyle derdi:

"Ah Perşembe günü! Ne acı bir gündü! Resulullah (s.a.a), 'Bana kürek kemiği ve divit getirin de size bir yazı yazayım, ondan sonra asla sapmayasınız.' buyurdu, 'Resulullah sayıklıyor!' dediler."1

Resulullah'a (s.a.a) sayıklama isnadında bulundular. Oysa Allah'ın aziz kitabı, onun, hayatının tüm merhalelerinde kemalin en doruk noktasında olduğunu bildirmektedir. Allah'ın ayetlerine kulak verin:

1- "Arkadaşınız (uzun süre bir arada bulunup iyice tanıdığınız Muhammed) ne saptı, ne de şaşırdı. O, arzusuna göre konuşmaz. Onun söylediği, ancak vahyedilen bir vahiydir. Ona, çetin kuvvetlere sahip olan (Cebrail) öğretti."2

2- "Bu (Kur'an), güvenilir, sözü dinlenilen, Arş'ın sahibi katında itibarlı, pek güçlü ve değerli bir elçinin (Cebrail'in) sözüdür. Arkadaşınız (Muhammed) deli de değildir."3

Peygamber'i sayıklama ve eksiklikten tenzih eden bunların dışında başka ayetler de vardır. Ne var ki bu insanlar, iktidar ve saltanat üzerinde kavga ettiler, dünyaya aldandılar, doğru yoldan saptılar ve ümmeti fitnelerin, sıkıntıların ve olayların içine attılar.


Yüklə 0,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin