Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla


Ensar'ın Geri Adım Atması



Yüklə 0,97 Mb.
səhifə20/32
tarix04.01.2019
ölçüsü0,97 Mb.
#90078
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   32

Ensar'ın Geri Adım Atması


Ensar, sağlam bir iradeye ve sabit bir azme sahip değillerdi. Zaafa kapılıp geri adım atmaları an meselesiydi. Önderleri Sa'd'ın konuşmasından sonra birbirlerine şöyle diyorlardı:

"Ya Kureyş'e mensup muhacirler boyun eğmezlerse? 'Muhacirler, Peygamber'in ilk ashabı, onun aşireti ve yakınları bizleriz.' derlerse, neye dayanarak bu konu üzerinde onlarla çekişeceksiniz?"

İçlerinden bazıları şöyle dediler:

"O zaman biz de deriz ki: Bir emir bizden, bir emir de sizden olsun. Bundan aşağısına razı olmayız."

Bu sözler, Ensar'ın Muhacirlerin kararlılığı karşısında döküleceklerinin ilk işaretleri idi. Sa'd, kavminin duçar olduğu zaaf ve geri adım atmayı görünce:

"Bu, ilk zaaftır …" dedi.1

Evet; bu, ilk ve son zaafın ta kendisiydi. Bu sözler, Ensar'ın siyasî bir bilince sahip olmadıklarını ve aralarındaki çekişmenin sürdüğünü gösteriyordu.

Ensar'ın İhtilâfa Düşmesi


Ensar'ın yenilgiye uğraması ve inisiyatifi elinde bulunduramamasının bir sebebi de, Evs ve Hazrec arasındaki kabile savaşları idi. Bu iki kabile arasında uzun zamanlardan beri silâhlı çatışmalara kadar yol açan kinler ve husumetler vardı. Son savaşları, Peygamber'in (s.a.a) kendilerine hicret etmesinden önce vuku bulan Buğas Savaşı idi. Peygamber (s.a.a) kendilerine hicret edince, aralarında sevgi ve kaynaşmayı yaymaya çalıştı. Fakat birbirlerine karşı olan kinleri tamamen ortadan kalkmış değildi. Sakife günü bu açık bir şekilde kendini gösterdi. İçlerinden bazıları Sa'd'a biat etmek isteyince, Evs kabilesinin büyüğü Üseyd b. Huzayr onu kıskandı ve kavmine şöyle dedi:

"Allah'a yemin ederim ki, eğer Sa'd'ı bir kez yönetime getirirseniz, (Hazrecliler) size karşı sonsuza dek bu üstünlüğü sürdürürler ve size ondan hiçbir pay vermezler. Kalkın ve Ebu Bekir'e biat edin…"1

Bu olay, Evs ve Hazrec'in birbirlerine karşı içlerinde gizlice duran kinlerinin boyutunu göstermektedir. Buna ilâve olarak, Hazreclilerden Sa'd ailesine mensup bazıları da Sa'd'ı kıskanıyorlardı. Onlardan biri, Beşir b. Sa'd el-Hazrecî'dir ki, kalkıp Ebu Bekir'e biat etti. Kureyş hizbi, sayıca az olmalarına rağmen Ensar'daki bu zaaf ve iç çekişmeyi kendi lehlerine kullanmayı başararak yönetimi ele geçirdiler.

Ensar'ın Toplantısının Basılması


Ensar, hilâfet konusunu ve Kureyş Muhacirlerine karşı takınacakları tavrı kendi aralarında görüştükleri bir sırada, Evs kabilesinden olan Uveym b. Sâide ve Ensar'ın müttefiklerinden olan Muan b. Adiy kimsenin fark etmeyeceği bir şekilde toplantıyı terk ederek Ebu Bekir ve Ömer'e koştular. Ensar'ın Sakife'de toplandığını ve Sa'd b. Ubade'yi hilâfete seçmek istediklerini onlara haber verdiler. Ebu Bekir, hiç vakit kaybetmeden Ömer, Ebu Ubeyde el-Cerrah ve Ebu Huzeyfe'nin azatlısı Salim ile birlikte süratle hareket ettiler. Yolda başkaları da onlara katıldı.2 Ensar'ı toplantı hâlinde bastılar. Sa'd onları görünce rengi değişti. Ensar'a endişeli bir sessizlik hâkim oldu.

Ömer sessizliği bozmak istedi. Ama Ebu Bekir buna mani oldu. Çünkü Ömer'in haşin ve katı biri olduğunu biliyordu. Huşunet ve katılık, kinler ve husumetlerin hortlayabileceği böyle hassas durumlarda işe yaramazdı. Burada siyasî maharet, yumuşak sözcükler ve insanların sevgisini kazanma çabası devreye girmeliydi.


Ebu Bekir'in Konuşması


Ebu Bekir usta bir konuşmacı olarak söze başladı. Yumuşak kelimeler ve güler yüzle Ensar'a hitap etti. Şöyle dedi:

"Biz muhacirler ilk önce Müslüman olan insanlarız. Bizim soyumuz diğer insanlardan daha şereflidir. Bizim yurdumuz en ortadadır. Bizim yüzlerimiz daha güzeldir. Resulullah'ın (s.a.a) en yakın akrabaları biziz. Siz de İslâm'da bizim kardeşlerimizsiniz. Dinde ortaklarımızsınız. Yardım ettiniz ve bizi kendinizle eşit tuttunuz. Allah sizi hayırla ödüllendirsin. Bu da gösteriyor ki, biz emir, siz de vezirsiniz. Araplar, Kureyş'in bu oymağından başkasına boyun eğmez. O hâlde Allah'ın verdiği lütuflar hususunda kardeşleriniz olan Muhacirlerle yarışmayın. Sizin için halife olarak şu iki adamdan -Ömer b. Hattab ve Ebu Ubeyde b. Cerrah'ı kastediyor- birine razı oldum."1


Ebu Bekir'in Konuşmasının Kısa Bir Analizi


Ebu Bekir'in konuşması birçok soruyu beraberinde getirmektedir. Onlardan bazıları şunlardır:

1- Ebu Bekir, Büyük Kurtarıcı'nın (s.a.a) vefatıyla hiç ilgilenmiyor. Oysa bu olay, Müslümanların yaşadığı en büyük acıydı. Dolayısıyla her şeyden önce, Arapları çöl yaşamından kurtaran, onların dinine ve dünyasına en büyük iyiliği etmiş olan Peygamber'in (s.a.a) vefatından dolayı Müslümanlara başsağlığı dilemeliydi. Sonra, Resulullah'ın (s.a.a) hilâfeti kimseye vasiyet etmediği ve Gadir-i Hum'da İmam Ali'yi ümmetin imamı ve önderi olarak tayin etmediği farzıyla, onları bütün kesimlerin katılacağı geniş kapsamlı bir toplantı düzenleyip halife seçme işini oraya bırakmaya çağırmalıydı.

2- Bu konuşma da, tıpkı Sa'd'ın yukarıda aktardığımız konuşması gibi, iktidar kavgasından başka bir şey içermemektedir. Ebu Bekir, Ensar'dan Kureyş Muhacirleri lehine iktidardan vazgeçmelerini istiyor ve buna karşılık onlara vezirlik vadediyor. Ancak üzücüdür ki, iktidarı ele geçirdikten sonra sözünü tutmuyor ve yönetimde Ensar'a hiçbir makam vermiyor, onları yönetimin tüm kademelerinden uzaklaştırıyor.

3- Ebu Bekir, Kur'an-ı Kerim'in dengi olan veya binenlerin kurtulduğu, binmeyenlerin suda boğulup gittiği Nuh gemisi gibi olan nübüvvet hanedanını, bu hanedanın -mütevatir rivayetler gereği- Peygamber'e göre tıpkı Musa'ya göre Harun gibi olan büyüğü İmam Ali'yi tamamıyla unutuyor.

4- Ebu Bekir'e yakışan, Peygamber'in (s.a.a) cenaze işleri bitinceye kadar beklemesiydi. Sonra da hilâfetin meşruiyet kazanması, Müslümanlar arasında bölünmelerin meydana gelmemesi ve -Ömer'in daha sonra nitelendirdiği gibi- Ebu Bekir'in hilâfetinin bir oldu bitti olarak nitelendirilmemesi için ilk derecede tertemiz Ehl-i Beyt'in görüşü alınmalıydı.

Allâme Şerefüddin, Ebu Bekir'in biat alırken tertemiz Ehl-i Beyt'i ihmal etmesi ve onlara itinasız kalmasına şöyle bir not düşer:

"Farz edelim ki, Âl-i Muhammed'den (Ehl-i Beyt'ten) hiçbir kimsenin hilâfetine dair bir nass yoktu; soy, sop, ahlâk, cihat, ilim, amel, iman ve ihlâsta belirgin bir üstünlükleri bulunmamaktaydı; fazilet yarışı meydanlarında kimseden öne geçmemişlerdi ve diğer sahabîlerden hiçbir farkları yoktu; ama acaba -hilâfet meselesi çözüme kavuşana kadar güvenliği sağlama işini geçici olarak askerî komutanlığa bırakmak suretiyle de olsa- Resulullah'ın (s.a.a) cenaze işleri bitene kadar biat alma işini erteleyip onların da bu işe katılmasını beklemek gerekmez miydi?! Buna mani şer'î, aklî veya örfî bir neden mi vardı?!"

"Bu miktar beklemek, Peygamber'in yanlarındaki emanetleri ve aralarındaki yadigârları olan bu acılı ve kederli aile açısından daha uygun ve daha doğru bir davranış değil miydi?! Yüce Allah, 'Andolsun, size kendinizden olan öyle bir peygamber gelmiştir ki, sıkıntıya düşmeniz ona ağır gelir; size pek düşkün, müminlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.'1 buyurmuştur. Ümmetin sıkıntıya düşmesi kendisine böyle ağır gelen, ümmetin mutluluğuna bu kadar düşkün olan, onlara karşı çok şefkatli ve merhametli olan bu peygamberin Ehl-i Beyt'inin incitilmemesi, sıkıntıya uğratılmaması, yara daha iyileşmeden, Peygamber daha kabrine konulmadan böyle bir sürprizle karşılaşmaması, onun hakkı değil miydi?!"2

5- Ebu Bekir, hilâfetin Ensar'ın değil, Kureyş Muhacirlerinin hakkı olduğunu onların Resulullah'ın (s.a.a) en yakın akrabaları olduğuna dayandırıyor ve bu gerekçeyle onlara galebe çalıyor. Hiç şüphesiz bu gerkçe, Ehl-i Beyt'te fazlasıyla mevcuttu. Onlar, Resulullah'ın (s.a.a) en yakın akrabalarıdırlar. Tabir caizse, Resulullah (s.a.a) ile et tırnak gibidirler. Muhacirlerin Ensar'a karşı ileri sürdükleri bu delil Müminlerin Emiri İmam Ali'ye (a.s) iletilince şöyle buyurdular:

"Ağacın gövdesini kanıt gösterip meyvesini zayi ettiler."

İmam Ali (a.s), Ebu Bekir'e de şu sözlerle hitap etmişti:

"Eğer şûra ile Müslümanların başına geçtiysen / Görüş belirtecek olanlar gaip iken bu nasıl olur?! / Eğer hasmınıza karşı Peygamber'e yakınlığı delil olarak ileri sürdüyseniz / Senden başkası Peygamber'e daha evlâ ve daha yakındır."

Müminlerin Emiri (a.s) bir hadisinde de şöyle buyuruyor:

"Allah'a yemin ederim ki, ben onun -yani Peygamber'in- kardeşi, velisi, amcazadesi ve ilminin vârisiyim. O hâlde ona benden daha evlâ ve daha yakın kim var?..."

Ebu Bekir'in hilâfete daha lâyık olduğunu Peygamber'in (s.a.a) de mensup olduğu Kureyş kabilesinden olmasına dayandırmasına Şia kelâmcıları eleştiriler yöneltmiş ve şerhler düşmüşlerdir. İslâm şairi Kumeyt şöyle der:

"Sizin (Ehl-i Beyt) hakkınız ile Kureyş başımıza geçti / Önce o yaşlıları, sonra da ardından gelen ikisi / Bunu babaları ve analarından miras aldıklarını söylediler / Oysa ne babaları, ne de anaları bunu onlara miras bırakmamıştı / İnsanların saygı duymaları gereken bir üstünlüklerinin olduğunu söylüyorlar / Haşimîler buna daha müstahak iken bizi aptal yerine mi koydular?"

Üstat Muhammed Gilânî der ki:

"Ebu Bekir, Muhacirlerin Peygamber'in akrabaları olduğu gerekçesiyle hilâfetin kendi hakları olduğunu söylüyor. Eğer Peygamber'in mirasını almanın dayanağı akrabalık ise, adalet ve insaf, hilâfetin Ali b. Ebu Talib'e verilmesine hükmeder. Çünkü Peygamber'in en yakın akrabası Abbas idi ve (bu gerekçeyle) hilâfet onun hakkıydı. Fakat o, Ali lehine bu hakkından feragat etmişti. Dolayısıyla bu hak ve bu makam, sadece ve sadece Ali'ye yetişirdi."1

Her neyse, insanlar böylece bilerek veya bilmeyerek nübüvvet Ehl-i Beyt'inden, İslâm'ın ilim ve hikmet merkezlerinden yüz çevirdiler. Bunun sonucunda da en girift zorluklar ve en acımasız facialarla karşılaştılar.

6- Ebu Bekir, kendisini ümmetin önderi ve yetkili kişisi yerine koyarak Ömer b. Hattab'ı ve Ebu Ubeyde b. Cerrah'ı hilâfete aday gösteriyor. Oysa onun Üsame ordusunda bir asker olduğunu biliyoruz. O, bu siyasî manevrayla kendini hilâfette gözü olmayan biri olarak lanse ederek Ensar'ın gönlünü kazanmaya, duygularına hâkim olmaya çalışıyor. Ömer de hemen şu sözüyle ona karşılık veriyor: "Sen hayatta olduğun müddetçe bu olmaz. Kimse seni Resulullah'ın oturttuğu makamından geri itemez."

Araştırmacılardan bazıları burada şöyle bir not düşmüşlerdir: "Resulullah'ın (s.a.a) ne zaman Ebu Bekir'i hilâfet makamına oturttuğunu bilmiyoruz. Fakat şunu biliyoruz ki, o ve Kureyş'ten olan diğer Muhacirler Üsame ordusunda asker idiler. Eğer onu hilâfete aday göstermiş olsaydı, onu kendisiyle birlikte Medine'de tutar, cihat meydanlarına göndermezdi…"1

Bunlar, Ebu Bekir'in konuşmasına yönelik bazı mülâhazalarımızdır.



Yüklə 0,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin